26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
9 KASIM 2007 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Kontenjan Mehmet Ali Kılınç: “PKK’li Piro Salman, eş durumundan Çankaya resepsiyonlarına katılabilir mi!” Ya ğ m u r E k i m RTE ile Bush gizli pazarlık yapmış... “Pazarlamacı tekniği!” BAKIŞ AÇISI GÜRBÜZ ÇAPAN Beşiktaş 80 yenilmiş. Hakem yüzündendir! İcazet İlker Çamkır: “RTE, dünyanın diğer ucuna, ABD Başkanı ‘Tanrı benimle konuşuyor’ dediği için mi icazet almaya gitti?” Sana anlık istihbarat vereyim mi? He, ver ya. Bende Blackbird diye bir uçak var. Radara yakalanmadan uçuyor, bulutların üstünden giderken yerdeki adamın saçının telini görüyor. Allah senden razı olsun, bize de hamdolsun. Sana başka bir anlık istihbarat vereyim mi? He, ver ya. Bende Dragon Lady diye başka bir uçak var. O kadar yükseğe çıkıyor ki pilotları astronot gibi giyiniyor ve yerdeki otomobilin plakasındaki yetkili servisin telefonunu okuyabiliyor. Allah senden razı olsun, bize de hamdolsun. Sana anlık bir istihbarat daha vereyim mi? He, ver ya. Bende Prowler diye bir elektronik sistem var, düğmesine bastığında elektronik dalga alanveren ne kadar cihaz varsa hepsini kullanılamaz Hamdolsun hale getiriyor. Allah senden razı olsun, bize de hamdolsun. Sana anlık istihbarattan bir tane daha vereyim mi? He, ver ya. Bende Predator diye pilotsuz bir hava aracı var; kızılötesi kamerasıyla yedi bin metre yükseklikten geceleri bile camilerin mahyalarında ne yazdığını okuyabiliyor. Allah senden razı olsun, bize de hamdolsun. Sana bir tane daha anlık istihbarat vereyim mi? He, ver ya. Bende yine pilotsuz bir hava aracı var; Global Hawk adında. Uydudan yönetiliyor ve her türlü hava koşulunda binlerce kilometrelik alanı gözetliyor. Allah senden razı olsun, bize de hamdolsun. Sana başka anlık istihbarat vereyim mi? He, ver ya. Terörle mücadele yüksek koordinasyonu diye seni bir yıl boyunca oyaladım. Allah senden razı olsun, bize de hamdolsun. Başka bir anlık istihbarat daha vereyim mi? He, ver ya. Şimdi verdiğim anlık istihbaratlarla bir yıl daha idare etmek zorundasın. Allah senden razı olsun, bize de hamdolsun. Bir tane daha vereyim mi? He, ver ya. Şimdi git bunları memleketinde sat! Allah senden razı olsun, bize de hamdolsun. Benim Erdal İnönüm.... “Dünyada en zor şey, insanın kendisini bilmesidir.” Thales Kendini bilen nadir insanlardan biriydi. Ermiş yüzü, ışıklı gözleri hep büyülerdi bizi. Yanında boşluğa düşmemek için çırpınırdım adeta. Önceleri Baba İnönü’den dolayı gıcık olurdum. Restatör, totaliter bir İnönü vardı kafamda. Çok geç tanıdım ve anladım onu. Benim zekâ ve ilişki özürlülüğümden kaynaklandı bu. İlk Anılar ve Düşünceler adlı senfonisinin 1. cildini okuyunca ne kaybettiğimi anladım. Partinin zangoç tayfası arasında kaybolmuştum. Ona muhalefet yapmak bize kişilik kazandırıyor zannederdik. Çok konuşmaz, ancak ne dediğini bilir, hedefi vururdu. Ülke ve cumhuriyet rejimi onun mülküydü. O bir sahipti. Ona ortaklaşmak yerine eteğinden asılmak, bizim o eski kırık muhalifliğimizden kaynaklanıyordu. Biz onu pek bilmedik, ama o, hepimizi bilir, ona göre davranırdı. Kendimi haylaz bir çocuk gibi hissederdim yanında. O kadar büyüktü ki biz yanında bir türlü büyüyemedik. ??? Bazen onun esprili üslubunu yakalayacağız diye, ona öykünür, cıvıklaşırdık. Bir başöğretmendi. Her davranışında, konuşmasında bizleri eğitmeye çalışırdı. Kaba sabalığımızı acı bir tebessümle karşılar, ironik yaklaşımlarıyla bizi eğitmeye çalışırdı. Partide çoğu kimse, normal yaşamı yakalayamamış, az eğitimli, aldığı eğitimi sindirememiş, çoğu yoksul, işsiz güçsüz, ayak takımındandı. Muhtemel ki kabalıklarımızdan kimi zaman boğulur gibi oluyordu. Yüklendiği sorumluluk gereği bizlere tahammül ediyordu. Köylü kurnazlığı had safhadaydı. Gülmez, gülümserdi. Bir bilgi ayıklama ustasıydı, sanki anlattığımız konuları bilir, yalanı yanlışı ayıklayıverirdi. Parti başkanlığından ayrılıncaya kadar, uzağındaydım. Bana “Sn. Çapan” diye hitap ederdi. Bunun mesafeli ve soğuk bir hitap tarzı olduğunu çok sonra anlamıştım. Neden sonra “Gürbüz” demeye başladı. Ben de çok akıllı, usturuplu özeleştiri yapmıştım. Önyargılarım vardı. Onun esiri olup Erdal Bey’i bir türlü görememiştim. Gerçi bütün Türkiye de benim gibiydi. O konuşamıyor dedikleri Erdal İnönü, parti başkanlığını bırakınca, her taraftan davet edilirdi, ülke sorunlarıyla ilgili konuşma yapmak üzere. Kendisi de ironik bir şekilde yaklaşırdı. “Ben de anlamıyorum. İyi konuşamam, ama nedense birçok yere davet ediliyorum” tarzında, biraz da yakınmayla dalgasını geçerdi. 28 Şubat tartışmaları var. Darbe geldi geliyor. Bir toplantıda Erdal Bey’e sordular, ne oluyor diye. Cevap müthişti: “Eskiden diş macunu çelik tüplerde olurdu. Bastınız mı diş macunu çıkardı ve geri toplamak da mümkün değildi. Şimdi plastik tüpler var. Basın çekin, diş macunu hemen tüpün içine çekiliyor.” Dinleyen aydınlar gülmüştü. ??? Ordunun peşrev çekmesini daha güzel nasıl anlatabilirdi! Bir karikatür ustası gibi, koca konuları biriki cümleyle en keskin biçimde anlatırdı. Daha sonra sosyal demokrat hareket krize girdiğinde; çözüm olarak Erdal Bey’e başvurduk. “Ben yaşlandım, genç birini bulun” demişti. Biz de, mahallede eskimiş haytalar birbirine razı gözükmüyor, ancak sizin hakemliğinizle bu işi çözeriz, dedik. Bütün ısrarlarımıza rağmen kabul etmek istemedi. Sevinç Hanım’ın kardeşine kefaletten dolayı dolandırıcı muamelesi yaptılar. Çok üzüldü. Birbirimizi korumaktan acizdik. Türkiye’nin insan kaynaklarını ve kabiliyetini iyi biliyordu. Sonra bir çalışma başlattı. Yeni yüzler ve yeni insanlar (politikaya bulaşmamış unsurlar) aramaya başladı. Ancak biz eskiler pek fırsat vermiyor, her yerde bir başka kılıkta karşısına çıkıyorduk. Sonra da yorduk, hırpaladık. O da siyaset kapısını kapayıverdi. Biz de yenilenemeden, yenile yenile bugünlere geldik. Kaç yenilgi yaşayacağız bilmiyorum. Geri çekiliyorsun, “Kaçtı” diyorlar. Öne çıkıyorsun “Yetmedi mi?” diyorlar. Bugün Türk solu olarak, dayanışma ruhunu kaybetmiş, umudunu tüketmiş, dedikodu bataklığına saplanmış; yağmura hasret, çatlamış tarlaya döndük. Türk solunu istihdam edecek yeni bir ermişe ihtiyaç var. Türk solu “ermiş”ini kaybetti. Sağken Erdal Bey’e layık olmadığım için üzgünüm. Türk solunun başı sağ olsun. Işıklar içinde yatsın. Elektrik Necati Yıldırım: “Enerji Bakanı, Irak’a daha çok elektrik verileceğini söylüyor. Demek ki daha çok askerimiz şehit olacak!” SESSİZ SEDASIZ (!) ABD ile yapılabilecek en kötü işbirliği AYRILIKÇI terörle savaşım konusu gelip ABD’nin vereceği “anlık istihbarat”la yeni bir “süreç”e dayanınca Bülent Esinoğlu da dayanamayıp şöyle diyor: “Amerika tarafından bakınca süreç şöyle tanımlanabilir: Kukla devlete karşı çıkan Türk Ordusu engelini aşmak ve buna paralel olarak kukla devleti meşrulaştırmak, kabul ettirmek. İstihbarat paylaşacakmışız. Kimle? Bizi bölmek isteyen kuvvetle. Sözgelimi ordumuz PKK’ye bir operasyon yapacak. Önce ABD’ye bildirecek, ondan sonra operasyon yapacak. ABD Barzani’ye bildirecek, o da PKK’ya bildirecek ve iş bitecek. İstihbarat anlaşması budur. Bizimki, Bush ‘PKK Amerika’nın da düşmanı’ deyince inandı, ‘pozitif duygular’ içine girdi. Tabii ki Türk milletinin ‘negatif duyguları’ndan haberi yok. İstihbarat anlaşması demek, yaptığın ve yapacağın bütün hareketleri ABD’ye bildirmek demektir. ABD ile yapılabilecek en kötü işbirliği ‘istihbarat işbirliği’dir. Şu günlerde bütün yetkililerin sorumlulukları eskiye göre kat be kat artmıştır. Bu süreç vatanseverler ile işbirlikçilerin ayrışma sürecidir. Herkes rahatından ve gelirinden bazı fedakârlıklar yapacaktır. Eğer bu fedakârlıklar yapılmaz ise o zaman RTE’nin yaptığı gibi vatan savunması ABD’ye terk edilir. Mustafa Kemal öyle mi yaptı? Önce üniformayı çıkararak devrimi kendinden başlattı, sonra başkalarından fedakârlık istedi.” Enişte Gülhan Elmas: “Siirt Üniversitesi’nin adının Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi olarak değiştirilmesi istenmiş. Bu isim uzun, ‘Eniştemiz Üniversitesi’ daha iyi!” Yanıtımız Ne Olur? MERİÇ VELİDEDEOĞLU Yarın, Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 69. yılı; birkaç yıldır 10 Kasımlarda, şimdi bizle birlikte olmayan yaşlı dostumuz Aliye İlker’i anımsamadan edemiyorum. 1938’in 10 Kasım’ında on üç yaşlarındadır; Atatürk’ün naaşının İstanbul’dan Ankara’ya trenle götürüleceği duyulunca, bütün Erenköylüler gibi o da ailesiyle birlikte Erenköy İstasyonu’nda soluğu alır. İstasyon hıncahınç doludur; herkesin elinde bahçelerinden toplanan güz mevsiminin son gülleri vardır; yalnız Erenköy değil, Göztepe, Suadiye, Caddebostan ve öteki istasyonlar da dolmuş taşmıştır; anlamlı bir sessizlikle beklemektedirler. “Yamalı çoraplar giyiyorduk ama mutluyduk; daha iyiye, daha güzele doğru gittiğimizi hissediyorduk; şimdi bu ölüm nerden çıktı diye üzülmekten bir türlü kendimizi alamamıştık; neyse ki, her şeyin yine aynı olacağına inanıyorduk, umutluyduk” demiş ve ardından da: “Ama şimdi...” diye ekleyip susmuştu dostumuz, 2003’ün 10 Kasım’ında. 2007 yılını görseydi, üzüntüsünün ne kertede olacağını kestirebiliyor insan; kuşkusuz haklı olurdu. Yarın huzuruna çıkacağımız Atatürk şöyle seslenip: “1919’da Türkiye’nin yok olma durumuna geldiğini anlatırken, ‘Kürt Teali Cemiyeti’ ile ‘Tealii İslam Cemiyeti’nden söz ettiğim, daha sonra da karşımıza dikilen engellerin çoğunun bu ‘ikili’nin amaçları doğrultusunda oluştuğunu da açıkça belirttiğim halde, bunların partileşip TBMM’yi ele geçirmeleri nasıl oldu?” diye bize sorsa, ne yanıt veririz? Anımsanacağı gibi 1927’de okuduğu Büyük Söylev’i ile halkına, gerçekleştirdiklerinin hesabını verirken Atatürk, daha en başta bu iki örgütten söz eder. Söylev’in ilerleyen sayfalarından “Kürt Tealiperver”lerin ereğinin (hedef), Güneydoğu Anadolu’yu da içine alan bağımsız bir “Kürt Devleti” oluşturmak; “İslam Tealiperver”lerinin ise, dünyasal yaşam düzenini “İslam dini”ne odaklamak olduğunu anlarız. Her iki görüşün de, başta İngiltere olmak üzere nasıl desteklendiğini de yer yer ortaya koyar Atatürk. Kuşkusuz Söylev’de Ermeni ve Rumların (Mavri Mira, Pontus) Türkiye’yi bölmek isteyen örgüt ve çalışmaları da yer alır. Sözü edilen bu iki görüşe, “parçalanma”ya ve “dinciliğe” karşı, ulusal sınırlar içinde ülkenin “bütünlüğü”nün ve cumhuriyetin “laik” niteminin, yeni devletin kuruluş felsefesinde ve anayasasında yer alışını da adım adım belgeleriyle izleriz Söylev’de. Bu yeni Türkiye’nin oluşumundan Batı hiç hoşlanmasa da onaylar gibi görünür; ama bir yandan da projesini sinsice yürütür; meyvesini 1950’lerde alır; dinsel söylemi ilke edinen Demokrat Parti ile belirginleşen yol, 21. yüzyılda tepeye ulaşır. Laik sistemi değiştireceklerini söyleyen (A. Gül); laiklikle İslam bir arada yaşayamaz diyen (R.T. Erdoğan) kişilerin kurduğu dinsel temelli AKP, “yasama”yı, “yürütme”yi başkanlarıyla birlikte elde eder; devlet başkanlığına da oturur. Bu partiyi vargüçleriyle destekleyen ABD, AB, Batı: Sizin laiklik sisteminiz bizimki gibi olmamalı, sizinki “ılımlı İslam” laikliği olmalıdır, diyerek AKP aracılığıyla “ılımlı İslam devleti” giysisini Türkiye’ye giydirirler. 2007’de “Tealii İslam” tam başarıya ulaşmıştır; “Kürt Teali”ciler de, tüm Batı’nın arkasında olduğu partileri DTP ile “meydan okuyarak (!)” yollarına devam ediyorlar. Yarın bunlardan kimileri Atatürk’ün huzuruna çıkıp yine bir “takıyye” örneği vereceklerdir. Ama yüz binlerin Anıtkabir ziyareti onları gölgede bırakmaya yeter... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com gurbuzcapan@eksev.org.tr/Faks: 0212 672 71 71 HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com m.velidedeoglu?hotmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 9 Kasım www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Yurdumuzda 1 da yaşayan, ötücü kuşlar takı 2 mından bir cins ötleğen... Japon 3 lirik dramı. 2/ 4 Vücutta biriken 5 azotlu bileşik... Şiirde bir uyak 6 tan sonra yinele 7 nen aynı anlam 8 daki sözcük ve eklere verilen 9 ad. 3/ İki çift kürekli ba1 2 3 4 5 6 7 8 9 lıkçı kayığı. 4/ Yinele 1 G R A V Y E R Ç nen dize. 5/ Bir ay adı... 2 R E Z E T A P İ Derviş selamı. 6/ Ağız3 İ P R N A A Ç da güç eriyen bir şeker A D U cinsi... Sulak yer. 7/ Ev 4 F O N D Ü A İ K İ D O cil olmayan hayvanları 5 F T R A K E vurma ya da yakalama 6 O H M R işi... Sonuç. 8/ Kaldırı 7 N A R S E İ N lacak bir şeyin üzerine 8 S U K C A D İ geçirmek için halattan 9 K A N İ J E O K yapılmış çember... Fizik, kimya, biyoloji ve matematiğe verilen ortak ad. 9/ Proton verebilen maddelerin genel adı... Bir tür kalın yünlü kumaş. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yurdumuzda üreyen ve kışı Afrika’da geçiren bir kuş... Yürürken dayanmak için kullanılan kalın sopa. 2/ Karakter... Elçilik ya da konsolosluklarda çalışan koruma memuru. 3/ Özellikle ahşap yüzeyleri korumak için sürülen bir cins cila... Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı. 4/ Mobilyacılıkta dış yüzeylerin kaplanmasında kullanılan plastik bir malzeme. 5/ Uzak... Erzurum yöresine özgü, yoğurt ve yarmayla yapılan bir çorba. 6/ “His var mı bu âlemde gibi tatlı” (Yahya Kemal). 7/ Gövdesi kızıl, ayakları ve yelesi kara olan at... Bir işi yerine getirme. 8/ Anlaşmazlık... İddia, bahis. 9/ Trabzon’un bir ilçesi... Telli çalgıları seslendirmede kullanılan ve kiraz ağacı kabuğundan yapılan mızrap. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear