01 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 7 KASIM 2007 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL İlhan’la, İlhanlarla... Çağdaş kölelikten özgürlüğe giden çetin yolda işkencelerin, cezaevi baskınlarının, öldürümlerin, darağaçlarının çetin yolunda, boyun eğmeyenlerin, ezilmeyenlerin bilincinde soluk alıyor onlar, direncinde yaşıyor onlar. PENCERE dipçik darbesi sonucu öldüğünü duyuran komutanlık açıklaması var. Dahası var. Öldürenleri ve öldürtenleri değil, öldürülmüş olanları yargılayan yargı da var. İpi, yargının elinden alıp örneğin Doğan Öz’ün katilinin boynundan çıkartıp Doğan Öz’ün boynuna geçiren yargı da var. Bize: “On yaşındaki bebeleri zehirlediniz, içerisi sizin zehirlediklerinizle dolu!” diyen; muhafız erlere “Bunlar birer yılandır, analarını ağlatmazsanız ben sizin ananızı ağlatırım!” diyen; içerisinde yarım saat dövüldüğümüz araçtan indirildikten sonra, yeniden dövüleceğimizi anlayan İlhan’ın (araç içerisinde beyin kanaması geçirdiğinin kaygısıyla olacak) “Küçük kızımı uyandırmaya kıyamadan geldim, bizi dövdürmeyin!” yakarışına karşı “Ben de sizin yüzünüzden küçük kızımı hasta yatağında bıraktım, Kırıkkale’den buraya geldim!” diyen ve el işaretiyle emir veren ve bir keyif sigarası içimi bizi yeniden dövdüren; gözlerinin önünde İlhan bir kez daha yüzüstü yere kapaklandığı zaman, beni engelleyip “kendisi kalkacak” diyen; yediğimiz dayaktan şişmiş ellerimizi yanlarımıza yapıştıramadığımız için “Bir patlatılmadık hayalarınız kaldı, şimdi onları da patlatırlar!” diyen ve bu kez hayalarımızı da patlatmaları için erlere emir verip bizi bir kez daha dövdüren Astsubay Şükrü Bağ’ın bizi bindirdikleri Reo aracının dışarıya ses ve görüntü vermediği, yani bizim dövüldüğümüzü duymadığı ve görmediği vargısıyla yeniden yargılanması kararı var. “Anlaşarak adam öldürmekten” kesinleşmiş mahkumiyetinin kaldırılarak, bindirildiğimiz Reo aracının tutuklu ve muhafızları ayıran bölümün kapısını kilitlemediği için görevi ihmalden yeniden yargılanması var. Askeri Yargıtay Başsavcılığı’ndan bir yarbay yargıcın, Nevzat Helvacı’yla bana, tarihe yazılacak sözleri de var: “Biz, Askeri Yargıtay Başsavcılığı olarak İlhan Erdost davasında elimizden geleni yaptık, ama bu iş yukarıdan kotarıldı!” Yalnız astsubayın yıkanması değil, İlhan’ın öldürülmesi de yukarıdan kotarılmıştı. Bugünkü iktidar nasıl yukarıdan kotarılıyorsa öyle. Yukarıdan aldıkları emirle öldürülmüş bir ölü yatıyor burada. Laik Cumhuriyetimiz kadar yaralı, bağımsız yurdumuz gibi prangalı, Türkiye kadar büyük bir ölü soluk alıyor burada. Bilelim, bilincine varalım. Yineleyerek bitireyim: Onlar öldürüldüler. Çağdaş kölelikten özgürlüğe giden çetin yolda işkencelerin, cezaevi baskınlarının, öldürümlerin, darağaçlarının çetin yolunda, boyun eğmeyenlerin, ezilmeyenlerin bilincinde soluk alıyor onlar, direncinde yaşıyor onlar. Sınır Değiştirilmelidir WASHINGTON seferi, beklenenden farklı bir sonuç vermiş sayılmaz. Ana düşünce, tek yanlı ya da birlikte yapılacak köklü bir operasyon kararı olmamış, ağırlık “istihbarat alışverişi”ne kaydırılmıştır. Olsa olsa, “nokta” nitelikte ve daha çok “göstermelik” büyüklükte operasyonlar için bir “izin” koparılmış olabilir. İlk bakışta, kurulan yeni “üçlü” mekanizmanın daha öncekinden farkı, emekli generaller ve siviller arasında değil, komuta mevkilerinde bulunan daha da üst rütbeli Türk ve Amerikalı generaller arasında öngörülmüş olmasıdır. Ancak, Irak’tan Ankara’ya bilgi gönderecek olanların şimdiye kadar PKK’ye karşı en azından “hoşgörülü” davranmış, hatta bazı durumlarda işbirliği yapmış ve onlara kolaylık sağlamış kimseler ya da makamlar oluşu, istihbaratın niteliği, doğruluğu ve işlevselliği bakımından zihinlerde doğal bir kuşku uyandırmıyor mu? Bu ülkede patlayan mayınlar, adam öldüren silahları Amerikan makamlarından Irak güvenlik güçlerine aktarılmış, oradan da PKK’ye geçmiş değil miydi? Hatta Türk ordusunun ele geçirdiği silahlar arasında doğrudan doğruya Amerikan depolarından kaçırılmasına göz yumulanlar da yok muydu? Neresinden bakılırsa bakılsın, Bush’la yapılan görüşmelerde sağlanmış olduğu söylenenleri aslında yeni bir oyalama taktiğinin belirtileri saymak çok mu yanlıştır? Washington’dakiler kimi Türk yetkilileri aptal yerine koymuş olsalar da o yetkililerin Türk halkını da aptal yerine koymakta oluşları çok ayıp değil mi? slında, Türkiye’yi şu sıra yönetenlerin yapmaları gereken tek ciddi iş, TürkIrak sınırının değiştirilmesini resmen istemekten ibaret olmalıdır. İstem, Irak makamlarına yönelik görünse de gerçekte işgal ordusuyla o ülkeye egemen olmuş olan “stratejik müttefik” ABD’ye yönlendirilmelidir. Zaten o sınırı çizdiren de manda altındaki Irak değil, 30 Ekim 1918 “ateşkes”inin koşullarına uymayıp kuzeye çıkan İngilizler olmamış mıydı? Bu sütunlarda defalarca belirtildiği gibi, Lozan’da uzlaşma olmayınca ikili konferansa ve ardından Milletler Cemiyeti’ne aktarılan sorun, emekli bir Estonyalı generale çizdirilip o sıra başı dertte olan Ankara hükümetine kabul ettirilen bir sınırdır. Irak, o sınırı kendi kanıyla çizmiş değil ki? Türkiye, savunulması olanaksız, arazi durumu dolayısıyla önlem dinlemeyen, çeşitli yerlerinden kalbura çevrilmeye elverişli olan o sınırın değiştirilmesini ve askerlerce incelenip kararlaştırılacak bir çizgiye kadar güneye çekilmesini istemekte yerden göğe haklı olacaktır. e yazık ki, bu çağın diplomasisinde de hâlâ geçerli olan yöntem, haklı hedeflerin arkasına askeri gücün ağırlığını koymak biçiminde özetlenebilir. Diyelim ki, bu ülke halkının özverileriyle oluşan TSK’nin gücünü sonu belirsiz operasyon hevesleri için kullanıp başka genç canları da feda etmek bir maceradır; peki herkesin güvenini ve saygısını hak etmiş olan bu müthiş güç, haklı bir davanın hiç değilse diplomasi yoluyla kazanılması için siyasileri zorlayamaz ve ağırlığını bu davranışın arkasına koyamazsa ne için ve ne zaman koyacak? ‘Durum Vaziyeti’... Durum, vaziyet sözcüğünün öz Türkçesi; ama, bu yazının başlığındaki deyiş, günlük dilde ‘mizahi’ ya da ‘komik’ bir olguyu vurgulamak için kullanılıyor... RTE’nin son gezisiyle AKP’nin PKK karşısındaki durumu ABD’de vaziyete dönüştü... ??? PKK terör örgütü Kuzey Irak’ta üslenmiş, Kandil Dağı gizli saklı değil, yabancı gazetecilere de açık; bu konularda üst üste röportajlar yayımlanıyor.. Demek ki Kuzey Irak Türkiye’ye karşı saldırgan bir terör örgütünü barındırıyor, üslendiriyor, koruyor, besliyor... Kuzey Irak’ta egemen kim?.. İşgalci ABD!.. ??? PKK Amerikan işgali altındaki Kuzey Irak’ta palazlandı, sınırı geçip Türk askerini vuruyor, mayın tuzağına düşürüyor, sonra kaçıp üssüne çekiliyor... Türk askeri ne yapabilir?.. Uluslararası hukuka göre Güneydoğu sınırını geçme hakkımız var; ama, karşımıza sınır ötesindeki ABD dikiliyor: Geçemezsin!.. ??? Ülkede bu ‘durum vaziyeti’ ABD ve güdümündeki AKP’ye karşı öyle bir tepki yarattı ki bir senaryoya ihtiyaç doğdu... Nasıl bir senaryo?.. Bush ile RTE görüşecekler, PKK’ye karşı ortak bir tutum saptayacaklar... Nitekim RTE Amerika’ya gitti; (geçenlerde aynı işi yapan Barzani gibi) Bush’la yan yana fotoğraflar çektirdi... Bizim medya da halkımızı aldatmak için piyasayı gazladı... ??? Bush’un işi iş... Bir eli Kuzey Irak’ta... Bir eli Ankara’da.. Başkan Bush’un Irak’ta konuşlanmak için Barzani ve Talabani’ye ihtiyacı var... Ya PKK?.. O da Amerika’nın elinin altında bulunmalı... Ortadoğu gibi zavallı bir coğrafyada barınan güçleri çatıştırıp petrol kaynakları üstündeki egemenliğini sürdürmek, ortak Amerikan siyasetidir... Bush bu yolda, Barzani ile el ele, beşuş bir çehreyle fotoğraf objektifine geçenlerde sırıtmıştı... Bu kez de Recep Tayyip ile el ele fotoğrafçılara poz verdi... ??? Güneydoğu sınırının iki tarafındaki zavallı halklar medyalarına bakıp dediler ki: Vay canına!.. Başkan Bush bizim liderimizi tutuyor... Zavallı halklar.. Zavallı Türk halkı.. Zavallı Kürt halkı.. Emperyalizmin egemenliğinde çırpınıp duruyorlar.. Birbirlerine düşmanlaşıyorlar.. İkisi de Müslüman.. İkisi de Sünni.. İkisi de Nakşi egemenliğinde ve emperyalizmin köleliğinde... Muzaffer İlhan ERDOST Sol ve Onur Yayınları Yönetmeni içbirimiz İlhan değiliz. O, öldürüldü çünkü. Şu var ki hepimiz biraz da İlhanız. Bizim koruduğumuz ve savunduğumuz değerleri koruduğu ve savunduğu için öldürüldüğü, biraz da biz öldürülmüş olduğumuz için. Şöyle de açıklanabilir: Vurulan, öldürülmek istenen bedeni miydi, yoksa düşüncesi, savaşımı, amacı mıydı? Kuşku yok ki bedenin donandığı bilimsel bilgi ve devrim bilinciydi öldürülecek olan. Biz, o bilgiyi ve bilinci yaşattığımız için onu ve onları yaşatıyoruz ve biz yaşadığımız için onu ve onları yaşatabiliyoruz. İlhan’ın alınan canının kaidesinde altı bine yakın canı alınmış can var. Tuzağa düşürülmüş. Malatya var. Kongrenin yıldönümüne denk düşürülmüş Sıvas var (34 Eylül 1978). Yüz on bir ölüsüyle Kahramanmaraş var (Aralık 1978), Mayıs’tan Temmuz’a (1980) Çorum var. İpekçi’den Tütengil’e, Orhan Yavuz’dan Sevinç Özgüner’e akan binlerce kan var. Boğularak öldürülen var, ezilerek soluksuz bırakılan var, yanmadan yakılan var. Yani Kanlı Pazar var, Bahçelievler katliamı var, 1 Mayıs (1977) var, üniversite katliamı var. Onların gerisinde saklı duran 6. Filo’yu protesto gösterileri var. Boğazın sığ sularına itelenmiş birkaç Amerikan askeri var. ODTÜ’de yakılan büyükelçinin otosu var. Üstelik NATO’nun Türkiye’de bir askeri darbe planı var. NATO’nun emrinde, CIA’nın güdümünde, Pentagon’a bağlanmış 12 Eylül cuntası var. Emniyetin altıncı katında bir komiserin okumam için önüme uzattığı sıkıyönetim komutanlığının yakalama yazısına elyazısıyla eklenmiş “Hiçbir delil bulunmadığı takdirde derin uygulama yapılması” tümcesi var. “Asker bilmez” diyor komiser, “derin uygulamanın ne demek olduğunu”. “Derin uygulama”nın ağır işkence olduğu söyleniyor bana. Yani suç yok, ama biçilmiş ceza var. Elektrik, filistinaskısı var, tezgâha germe var. Minare yoksa da kılıf var. Lütfen yıllara dikkat edilsin: Biz, Sol Yayınları’nın ilk kitaplarını 1965 yılının kasımında yayımladık. Engels’in “Doğanın Diyalektiği” ilk kez Kasım 1970’te yayımlanmış. 12 Eylül’e değin, dört baskı yap H A N [email protected] mış. Yani kitap hakkında verilmiş herhangi bir yasal kısıtlılık yok. Serbestçe basılıyor, satılıyor. Ama 1950’li yıllarda (bizim yayımladığımız Doğanın Diyalektiği’nden yirmi yıl kadar önce) İstanbul’da, yazarı, yayını bizce bilinmeyen adı “doğanın diyalektiği” olduğu savlanan bir kitap hakkında verilmiş kısıtlılık kararı var. Yasaklanmış olsa da tek bir kitap bulundurmanın suç olmadığı bilinen Yargıtay kararı var. Buna karşın, evimizde kendi yayınımız olan “Doğanın Diyalektiği” bulunduğu için gözetim altına alındık. Üç gün sıkıyönetim komutanlığı savcılık nizamiyesine götürüldük. 7 Kasım günü akşamı, yani Ekim Devrimi’nin yıldönümünde akşamüzeri sahibi olduğumuz İlkyaz Basımevi’nde “yasak sol yayın bulundurmak”tan gözaltına alındık. Lütfen tarihlere dikkat edilsin: Sıkıyönetim komutanlığının 7 Kasım 1980 günlü yazısıyla gözaltına alınmıştık. Gözaltına alınmamızın nedeni ise bu kez “İlkyaz Basımevi’nde çok sayıda yasak yayın bulundurmak”tı. Aynı komutanlığın İlkyaz Basımevi’ni açma kararının tarihi ise 27 Ekim 1980. Yani gözaltına alındığımız tarihten on gün önce. On gün önceki basımevinin açılması yazısında, basımevinde, yasak yayın bulunduğuna ilişkin tek bir not yok. Sıkıyönetim komutanlığının basımevini açma yazısını, (İlhan’ın öldürülmesinden bir ay sonra) tebliğ eden emniyet görevlisi memurun, buradan tek bir kitaba olsun elkoymadığının canlı tanıkları olan, açma kararını imzalayan (tebellüğ eden) sevgili Halit Çelenk ağbeyimiz ve Vahap Erdoğdu kardeşimiz var. Çünkü yasaklanmış tek bir kitap yok basımevinde. Gözaltına alınmamıza imza koymaya üç gün boyunca zorlanmış savcılar biliyor bunu. Yasak yayın yok, ama basımevinde, “sol” yayın var. “Var mı lan sol yayın!” diyerek dört er tarafından dövülerek öldürülen İlhan var. İlhan öldürüldükten üç gün sonra, yani İlhan’ın öldürüldüğünü Mısır’daki Sağır Sultan duyduktan sonra, 10 Kasım Kemal Atatürk’ü anma haberlerinin ardından, geç saatte okunan sıkıyönetim komutanlığının açıklaması var. Dövülerek öldürüldüğü çok iyi bilinmekle birlikte, bir erin fevri hareketi sonucu, bir CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear