26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 4 KASIM 2007 PAZAR 2 Erdal İnönü’nün ölümünden sonra pek çok başsağlığı bildirileri yayımlandı, yayımlanıyor... Hepsinde ondan övgüyle söz ediliyor, kişiliği, duyarlılığı, beyefendiliği, dünyaya, insana, ülke gerçeklerine bakışı anlatılıyor. Son elli yılın bilimde, politikada adı en çok saygıyla anılan, ölümünden sonra da anılacak bir insandı yitirdiğimiz... Ben, bu tür bildirilerden biri üstünde durmak istiyorum. Prof. Dr. Bülent Berkarda bakın onun için ne diyor: “Türk solunun çevresinde birleşmeyi umut ettiği, tek güvenilir lider... Değerli bilim adamı, ciddi, güvenilir, alçakgönüllü, beyefendi, devlet adamı...” Erdal İnönü buydu işte!.. Güven veren bir kişi!.. Türkiye’de solu, daha açığı Atatürk devrim ve ilkelerini sonuna dek koruyan, koruyacak olan; bilimden, aydınlıktan yana olanları bir araya getirebilecek, ‘tek’ kişi... ??? İsmet Paşa’nın oğlu olduğunu bile zaman zaman unutturmuştu bize!.. O, Erdal İnönü idi. Bir fizik bilimcisi, bir gerçek aydın, bir ışık verici, yurtta barışı tüm zorluklarına karşın kurmak, yerleştirmek isteyen, bu yolda çaba harcayan bir poli OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Erdal Bey İçin... tika önderi... TBMM’ye Kürt soyundan milletvekillerini getiren, onlara yurt işlerinde öncelik veren, ayrılık koşullarını ortadan kaldırmak, bir bütünlük kurmak isteyen, gelmiş geçmiş tek politika lideriydi o!.. Ne yazık ki gerçekleştirmeye çalıştığı amacı, hedefi bilemediler, anlayamadılar, sonunda geldik yeni çıkmazlara!.. ??? 1982’de anayasa oylamasına karşı çıktığım için kısa bir süre hapisteydim. Güzel geçmiş olsun yazıları alıyordum. Bunlardan birini saklamışım, Erdal Bey’inkini... Bakın ne yazmış o 31 Ağustos 1983 tarihli telgrafında: “Sizin gibi seçkin ve saygın bir yazarın, düşüncelerini en saygılı bir şekilde ifade ederken; böyle cezalandırılması, inanılmaz bir şey... Yalnız düşüncelerden korkmak galiba kurtulunması daha zor bir hastalık, bakalım daha ne kadar çekeceğiz?” ??? Düşünce özgürlüğünü benimsemeyen bir toplum, uygarlıktan alabildiğine uzaktır. Bu gerçeği en çok bilen, duyan, yönetim görevlerinde olduğu kadar, yaşamı süresinde de yaşatan başka bir politikacı tanıyor musunuz?.. Başta ailesi olmak üzere tüm sevenlerine, başsağlığı dileyerek... Akıl Korkusu… Ali BULUNMAZ nsan, aklından korkar mı? Neden olmasın? Akıl, ilerleme ve erginleşmenin lokomotifi; insanı insan yapan, aklı akıl yapan da soru ve sorgulama değil mi? Bu bile, korkunun fitilini ateşlemeye yetebiliyor. İnsanın kendini keşfetmesi uzun sürdü. Aklını kullanışı ve onun gereğini yerine getirişi ise sancılarla doludur. Bu yolda pek çok kayıp da verilmiş; söylenene inanmayan, söyleyene de kanmayan bir dolu insan katledilmiş ya da yaşarken ölmüş ve sürgünlüğü tatmıştır. Mağara adamları, kovuklarındaki “huzur” ve “istikrar” bozulmasın diye, olmadık işkenceler reva görmüştür onlara. Bunlar hep aklın “suçudur”, sorgulayan bilincin bir “araz” olarak algılanışının ürünüdür. Sormak bulmanın; bulmak istemenin ve anlamanın ilk adımıdır. Bugün, insanı özneye dönüştüren aklın yerini, onun nesne haline gelmesini sağlayan PENCERE çıp gitmeyi gerektiriyor. Zarafetimizi kaybediyoruz kısacası. Her şeyin tersine çevrildiği bir dönemde yaşıyoruz. İnsan olmanın gereği, bilinci harekete geçirmektir, ama şimdi kendimizi tanıyamayacak duruma geldik. Bir zamanlar sormayana kuşkuyla bakılıyordu, artık soruşturana deli gömlekleri giydirilip yaftalar yapıştırılıyor; bilmek ve bildirmek isteyen aşağılanıyor. Başkaldırmanın bir değeri vardı, günümüzde ise bir an bile düşünmeden, yaka yıka “başkalaşmak” ve “değişmek”; unutmak ve mağaralara sığınmak, aranılan bir özellik haline geldi. Bu, akıl korkusunun egemenliğinden başka bir şey değil. Buna bir de modernleşmesi sürekli örselenmeye çalışılan, “ılımlılık” masalı ile avutulup kuşatılan ve tüm yaşamı alaturkalaştırılan bireylerden oluşan yapısıyla bir toplum eklemlenince, korktuğumuz aklımızı yitirmeye ne kadar yaklaştığımız daha da rahat kavranabilir… İ “uyum” ve sorunun yerini de bilmezden gelmenin ve gerçekten bilmemenin eşlik ettiği sakatlanmış “yorumlar” almadı mı? Bu, bir “kurtuluş” aynı zamanda. Kimseyi rahatsız etmemek demek bir anlamda. İstenenin ta kendisi, başka bir deyişle. Ürkütmemek, günümüzün en önde gelen “erdemi”. Bu “tavır”, yeni mağaralar bulma ya da oluşturmanın ve yeni mağara arkadaşları edinerek güçten yararlanmanın temel koşulu. Soru yok, kızdırmak ve ürkütmek ise sakıncalı. Tatlı sularda yüzmenin adı da “yaşamak” şimdilerde. “Üzerinde düşünülmeyen hayat, yaşanmaya değmez” diyen Sokrates’in kemiklerini sızlatan da bu değil mi? İnsanın aklıyla konuştuğu günler de geride kalıyor sanki. Bugünün belirleyicileri yoz bir gösteriş ve alabildiğine görgüsüzlük. Bunları karşımıza koyup düşünmek, sorgulamak ve “kendimizi bilmek” ise oradan hızla ka Erdal İnönü Efsaneleşti... İbrahim Yıldız çarpılmıştı... Neden?.. Çünkü Amerika’ya gitmiş, Hudson’da İnönüler’le yemek yemiş, Erdal Bey’le konuşmuş, olumlu ve iyimser gözlemlerle dönmüş, bana da anlatmıştı... Aradan birkaç gün geçmişti... Bu kez telefonda bana Erdal İnönü’nün ölüm haberini duyururken İbrahim şaşkınlığını dile getirmekten kendini alamıyordu... Ya ben?.. Çarpılmış mıydım?.. Hem de nasıl... Sevdiği birini yitirmek insanı hüzne boğar; her sevdiğimizin ölümü biraz da bizim ölümümüzdür... ? Telefonu kapattıktan sonra düşündüm... Değişen bir şey vardı dünyada... Erdal Bey artık yoktu... Vaktiyle çok büyük bir adam için söyleneni, İnönü için yineleyebiliriz: “Dünya artık daha az enteresandır...” ? Erdal İnönü çok boyutlu bir insandı.. Bilim adamı.. Mizahçı.. Siyasetçi.. Yazar.. Artık onun gibi biri bir daha yetişmez... Siyasete 12 Eylül’den sonra en zor dönemde girmişti... Sol yıkılıyordu, bölünüyordu, parçalanıyordu, entrikanın ve küçük adamlığın revaç gördüğü bir piyasanın karmaşık ortamında, politikada deneyimsiz Erdal Bey’in gösterdiği “harikulade” başarıya akıl sır erdirmek güçtür... Ama, tüm başarısına karşın İnönü siyasetten ayrıldı... Ayrılışı da çoğu kişiye derstir... ? İsmet Paşa bizim ‘KurtuluşKuruluş’ tarihimizin efsanesidir; İsmet Paşa dediniz mi akan sular durur... Ne var ki Erdal İnönü de efsaneleşti... Hele siyasetin siyaset olmaktan çıktığı, ülkenin satış tezgâhına dönüştüğü şu günlerde... Türkiye’nin ‘olmak ya da olmamak’ diye vurgulanabilecek bir varoluş kavgasına sürüklendiği şu günlerde... Erdal İnönü’yü yitirmenin acısı katlanarak büyüyor... ? Erdal İnönü öyle bir insandı ki gözeneklerine dek işlemiş mizah duygusunu kendi ölüm haberini alsa bile yitirmeyecek güce sahipti... Sözgelimi ölüm haberini yazan gazetelerin başlıklarına bakarak diyebilirdi ki: Neyse bizim medya ilk kez doğru bir haber verdi... Oysa ölümsüzlüğü çoktan hak etmiş Erdal Bey’in ölüm haberlerinde de doğruyu yansıtmayan bir yan var... TÜRK KALP VAKFI TÜRK KALP ‘Yaşamınızı Şansa Bırakmayın Kalbinizi Koruyun 19 Mayıs Cad. No:8 Şişli / İSTANBUL Tel: 0212.212 07 07 Pbx http://www.tkv.org.tr CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear