28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20 EKİM 2007 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL 6 Ok’a Dayalı Büyük CHP... Alev COŞKUN PENCERE Teyemmüm Gerek... Kamer Genç ilginç bir kişidir, her şeyden önce güler yüzlüdür; ne demiştir: “ Milletvekilleri Meclis tuvaletlerinde aptes almaktan vazgeçsinler!..” Genç, yerinde bir uyarı yapmıştır; ama ‘ham ervah’tan “ne saygısız adamsın” diye tepki görmüştür... Ahmet Hakan Hürriyet’teki köşesinde Kamer Genç’e şu tümcesiyle hak vermiştir: “Meclis tuvaletlerinde alınan aptes nedeniyle oluşan görüntülerin, en azından pek şık kaçmadığı ortada...” ? Geçenlerde Ankara, Hacıbektaş, Nevşehir, Konya üzerinden Denizli ve Muğla’ya dek bir araba yolculuğu yaptım; benzin duraklarındaki tuvaletlerde sıra el yıkamaya gelince ne gördüm?.. Yanıbaşınızdaki lavaboya göz kayınca çıplak bir ayak gözünüze çarpıyor... Ham ervahtan biri, ayağını zorla lavaboya sokmuş, aptes almaya çabalıyor... Bir değil, iki değil; tuvaletlerde aptes, alışkanlığa; daha çok da gösterişe dönüşmüş... Hakan’ın dediği gibi “şık” değilden de öte bir görüntü.. Ne zarafat taşıyor.. Ne muaşerete uyuyor... ? Oysa Müslümanlık ham ervahlık, kabalık, görgüsüzlük ve gösterişten uzak bir dindir... Akıl denen paha biçilmez erdemi taşıyan Müslüman, Hazreti Muhammet dönemindeki susuz Arabistan’da aptesin ne anlam taşıdığını doğaldır ki kolaylıkla ölçüp tartabilir... Her sabah duş almak olanağına sahip bir yaşam ortamında, ayağını Hıristiyan marifeti lavaboya sokup çevreye fiyaka yaptığını sanan kulun, Allah katında pek makbul olamayacağını anlamak için fazla kafa yormaya da gerek yoktur... ? Ne var ki karayollarındaki benzinliklerden tutun da Büyük Millet Meclisi’ndeki tuvaletlere kadar lavaboda ayaklarını yıkayan yüksek zekâlı zevatın ortak davranışları, Türkiye’nin demokrasiye ne kadar yaklaştığını da vurgulamıyor mu?.. Hazreti Peygamber böylelerini görse ne derdi?.. Ey inananlar!.. Böyle yakışıksız ve çirkin manzaralar yaratıp gösteriş yapacağınıza, Allah’ın size sunduğu teyemmüme başvursanız daha makbul olur... Teyemmüm nedir?.. Gerektiği ahvalde susuz aptes almak olanağının kullanılmasıdır. Ancak teyemmüm kimi zaman sululuk ortamında da derde deva olabilir... Şantaj TEZKERE konusunda dış medyada yazılanlara ve söylenenlere bakılırsa, Türkiye’nin Kuzey Irak’taki “otorite”leri dize getiriyor gibi olmasındaki temel neden Ankara’nın İncirlik Üssü’yle ilgili şantajıdır. Demeye getiriyorlar ki, o üs ABD’nin o bölgedeki varlığı ve gelecekteki hesapları açısından çok önemlidir; Washington bundan çok etkilenir, böyle olduğu için de Barzani ve Talabani tayfası üzerinde baskı yapılarak onları PKK’ye kapıyı göstermeye ikna edebilmek için herhalde bu konu kullanılmıştır. Mı acaba? Çünkü, İncirlik ne denli önemli olursa olsun, vuruculuk konusunda daha güçlü koskoca uçak gemileri bir yana, bu bölgede lojistik ya da başka gereksinimler için ABD’nin kullanabileceği bir yığın başka üs var. Kıbrıs Rum Yönetimi topraklarına bitişik olan İngiliz “egemen” üsleri başta olmak üzere. Ayrıca, böyle bir caydırma ve korkutma girişimine “şantaj” denmez, olsa olsa değerli olduğuna inanılan bir “koz”un kullanılması denir. Şantaj, insanları açıklanmasından çekindikleri, hatta utanç duyacakları bir noktadan yakalayıp onun açıklanması tehdidiyle yola getirmenin adıdır. Bizim dilimize de geçmiş Fransızca sözün gerisinde “korkutup şakımasını sağlamak” anlamı yatarsa da, İngilizcesi düpedüz “karalama postası”yla sonuç elde etmek anlamına gelir. O zaman, “Acaba elimizde buna benzer ne gibi bir sır var” diye kendi kendimize sormak gerekmez mi? slına bakarsanız, ABD’yi, ister yönetim ister halk olarak, “çekinilen” ve “utandıran” konu hiç az değil. Türkiye gibi bir müttefikinin “Irak’ta yaptığınız yanlıştır” demesi bu duyguları yaratmaya yeter de artar bile. Ama bunu söyleyen çok kişi, kuruluş ve devlet var. En başta da kendi halkının büyük çoğunluğu. Oysa bir konu var ki, onunla ilgili soruları sormanın ve o noktayı kurcalamanın büyük yankı uyandıracağından emin olabilirsiniz. O konu, ilk Körfez Savaşı sonrasında ABD’ce aileleriyle birlikte Pasifik Okyanusu’ndaki Guam Adası’na götürülüp orada yetiştirilen “5 bin Iraklı Kürt” konusudur. Niçin oraya götürülmüş ve hangi amaçla eğitilmişlerdir? Şimdi nerededirler ve ne yapmaktadırlar? Kaçı Amerikan işgal ordusuyla geri gelmiştir? Irak’ın bütününde ya da sadece Barzani yönetiminde görev almışlar mıdır? rak’ın kuzeyinde bağımsız ya da öyle sayılabilecek kadar pervasız bir devlet kurma ve onu Amerika’nın Ortadoğu’daki politikaları için kullanma niyeti artık açıkça belirginleştiğine göre, vaktiyle sadece bir “söylenti” olarak ortalıkta dolaşan Guam konusu olağanüstü önem kazanmış demektir. Madem “şantaj”dan söz ediliyor, o halde “Türkiye’nin güvenlik servislerinde buna ilişkin bilgileri bulmak ve şu sıra kullanmak etkili olamaz mı acaba” diye sormaz mısınız? 2 2 Temmuz genel seçim sonuçları CHP içinde sarsıntı yarattı ve parti içinde bir hareket başlattı. Bu hareketin bugünden sonra durması da beklenmemelidir. CHP’nin Mart 2008’de Büyük Kurultay’ı toplanacaktır. Şu anda 4 genel başkan adayı vardır, günler yaklaştıkça, CHP yönetimi de sertleşiyor, telaşlanıyor. Kimi yönetimler (örneğin Balıkesir, Milas, İzmir Konak ilçesi gibi) görevden alınıyor. Seçim sonuçlarından hiç de memnun olmayan Kemalist ve aydınlanmacı kesimde de CHP için bir değişim beklentisi var. Bu değişimi CHP’nin tabanı da istiyor, geniş halk kitleleri de istiyor. Bu değişim hareketinin ana ekseni ne olmalıdır?.. Nasıl bir içeriği olmalıdır? CHP’nin yeniden güçlenmesi ve yeniden halk kitleleriyle bağlarının sağlamlaşması için ne yapmalıdır? Aday olan kişiler üzerinde durmak yerine ana felsefe üzerinde durmak daha yararlı olacaktır. Bu hareketin ana ekseni Mustafa Kemal’in devrimci 6 oku olmalıdır. Uzun yıllardır CHP’nin üst yöneticileri tarafından unutulan Mustafa Kemal’in 6 oku yeniden temel eksen yapılmalıdır. Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve devrimcilik... İşte bu ilkeler, CHP’ye yeniden güç ve enerji verecektir. Eğer böyle olursa, yeni genel başkanın liderliğinde yeni CHP, bu ilkeler etrafında yeniden kendine gelecektir. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet, 29 Ekim’de 84. yıldönümüne ulaşacaktır. Ama, Cumhuriyetin temel ilkeleri her geçen gün kemiriliyor, Türkiye Cumhuriyeti kuruluş temellerinden, kuruluş felsefesinden saptırılıyor ve uzaklaş tırılıyor. İşte CHP’deki yeni değişim bu ana konuyu hiçbir zaman göz ardı etmemelidir. Atatürk Cumhuriyeti’ni korumanın temel yolu da 6 oka yeniden ve gerçek olarak inanmak ve uygulamaya sokmaktan geçer. Hepsi bir oldu Bugün Türk siyasal yaşamında Cumhuriyet karşıtları, Cumhuriyetin temel ilkelerini ve özellikle laiklik ilkesini içine sindiremeyenler, İslami yaşam biçimini Türk toplumuna dayatmak isteyenler, Cumhuriyet ve Atatürk ilkelerinden rövanş almak niyetinde olanlar, özetle karşı devrimciler ve etnik temele dayalı bölücülük yapanlar bir oldular. Amaçları Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyeti yıkmaktır. Cumhuriyeti yıkmak isteyenler, demokrasinin kutsal değerlerinin arkasına sığınarak ve demokratlığı ön plana çıkararak bu eylemlerini sürdürüyorlar.. Ülkemizin bugün içinde bulunduğu koşullar Aydınlanma felsefesine inanan tüm Atatürkçülerin bir araya gelmesini gerektiriyor. Bu da işte büyük CHP demektir. Bölük pörçük mevzi cephelerle temel savaş kazanılamaz. Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nda Mustafa Kemal herşeyden önce örgütlenmeye önem verdi. Önce çoban ateşleri gibi orada burada öbek öbek yanan Kuvayı Milliye’yi birleştirdi, büyük cephe oluşturdu.. Bugün, etkinliği sadece TBMM çatısı altında olan bir CHP vardır. Ne yazık ki Meclis’teki CHP grubunun duvarları arasına sıkışmış bir CHP vardır... Oysa CHP ile halk arasındaki duvarların yıkılması, CHP üst yönetiminin halk kitleleriyle kaynaşması gerekir. Bunun yolu, bir adayda birleşmek, 6 oku temel almak ve büyük CHP’yi kurmaktan geçer.. Bütün Anadolu’daki örgüte yayılmış etkin kadın kolu ve gençlik kolu örgütü olmayan bir CHP hiçbir zaman % 20’leri geçemeyecektir. Ana eksen A Cumhuriyet bugün tehlikededir. Bu tehlikenin farkına varan büyük kitleler seçimlerden önce bir araya gelerek bir ay içinde Türk siyasal yaşamının en büyük dört mitingini yarattılar. Bu kitlesel eylem aslında dünya siyasal tarihine de geçti. Bu dinamik kitle, artık CHP’de değişim istiyor ve bu değişimin Atatürk ilkeleri etrafında olması gerekiyor. CHP’nin asıl tabanı bu nitelikli ve devrimci kitledir. CHP bu kitlelerle, geniş halk kesimleriyle diyalog kurmalıdır. CHP Meclis’teki CHP grubunun duvarlarına hapsedilmekten kurtarılmalıdır, Genel başkanıyla, merkez yönetim kuruluyla, tüm milletvekilleriyle, kadın kolları ve gençlik kollarıyla Anadolu’ya yayılmalıdır. CHP’nin yeni genel başkan adayı, CHP ile halk arasında örülmüş bulunan duvarları yıkacağını, iktidara gelmek istediğini, 6 ok’a dayanacağını korkmadan açıklamalıdır. CHP’de değişim isteyenlere önerimiz şudur; muhalefet dağınıklığı bırakmalıdır. Armudun sapı var, üzümün çöpü var denilmemeli, önce CHP tabanının kabul edeceği ortak aday üzerinde birleşilmelidir. Kurultayın kazanılması köy ve mahallelerden başlayan delege seçimlerinin kazanılmasından başlar. İlçe ve il kongrelerinden geçerek kurultaya dayanır. Bu sürecin çok iyi yönetilmesi gerekir. Sorun şudur: Bizi kim yönetecek, Türkiye’ye kim yön verecek?.. AB mi? ABD mi? Her gelen bize, biz sizin için çok güzel şeyler düşünüyoruz diyor. Bir tarafta bütün dünyada, kabul edilen soykırım kararları. Bir tarafta AB’de itilip kakılan bir Türkiye. Artık yeni bir yol çizmenin zamanıdır. O yol da 6 okun yeniden gündeme getirilmesinden geçer. Bağımsız Türkiye’yi Türkler yönetecektir diye korkmadan açıklamaktan geçer. Biri korkmadan sultan haremine girer. Harem ağası da gizlenerek izler ve “ Bakalım ne olacak” der. Yabancı gereken sohbetten sonra harem duvarını aşar ve uzaklaşırken harem ağası da yarı beline kadar sarkar ve “Bakalım ne olacak... ” diye söylenir. Hokus pokuslara “bakalım ne olacak.. ” diye diye sanki biz de harem ağası gibi miyiz? “ Yalla Rumi!.. ” Haydi gidiyor bir iki!.. “ Bakalım ne olacak?.. ” Beklersek görürüz sepette neler var. Beklersek “alışırız alışırız”. Bu adamlar işini bilir öyle sanıyorlar. Haydi yallah gidiyor. “Bir, iki, üç, dört... ” I mumtazsoysal@gmail.com ıl 1957. Beyrut’ta birkaç günlük kalıştan... Cadde köşesinde dolmuşçu taksiler sıralanmış. Şoförler çığırıyor. “ Yalla Rumi, yalla Rumi... ” Bizde de; “ Haydi bir iki gidiyor...” O zamanki Beyrut gitti. Ya biz nereye gidiyoruz? Yalnız mı, anamız ve babamız ile mi nereye? Onlar da yoklar artık. Daha neler yok ve neler gidecek? Belki görüyoruz, belki de göremeyeceğiz. Sahiller, su boyları, ormanlar, bankalar, kara, hava, deniz ulaşımları, iletişimleri, enerji merkezleri, otel olacak yakılmış okullar, anıt ve ören yerleri, yeraltı ve yerüstü kaynakları ve daha bir sürüsü. Bizlerde Y ‘Yallah’ Bir İki Gidiyor Prof. Ruşen DORA MSGSÜ ki anısı değerli olan “anamızın takısı ile babamızın saati”ni satamayız. Ama kimileri bunları bile satar mı? Özel’e, el’e “ sat gitsin, yallah bir iki mi derler”?.. Hekimi, mimarı, belki hukukçusunu ve bir sürü meslek erbabını ithal et. Bizimkileri mi? “Yallah bir iki sat gitsin.. ” Her şey “yavaş yavaş”... Rahmetli S. Balcıoğlu karikatür müzesindeki bir sergime gelmişti. Bu sırada Müjdat Gezen’in Avustralya seyahati anısını anlatmıştı. Gezen, bu nedenle annesinin elini öpüp duasını almaya gitmiş. Annesi de “ Aman oğlum, yavaş yavaş git demiş... ” O zamanlar anayı da alıp gitme âdeti yokmuş. Haydi gidiyor!.. “Yallah!” bir iki... Yavaş yavaş. Şu başkanı, bu bakmışı, o takkelisi sırada geliyor. Daha neler gidecek? Acele etmeden “yavaş yavaş.. ” mı?. Derseniz alışırsınız, alışırsınız. Bunlar işini bilir. Hareme girmek, zamanında büyük suçmuş. CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear