24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 10 EKİM 2007 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Sivil toplum örgütlerinin taslağın içeriğini eleştirmesi üzerine Çiçek, ‘Gelin anayasayı siz hazırlayın’ dedi GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Hükümete anayasa uyarısı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yeni anayasa taslağı için sivil toplum örgütleri temsilcileriyle toplantı yapan Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, taslağın hazırlanma aşaması ve içeriğine yönelik sert eleştiriler üzerine, “Gelin bu anayasayı siz yapın. Biz de yardımcı olalım” dedi. Ekonomik ve Sosyal Konsey’in (ESK) sivil kanadını temsil eden meslek kuruluşları, sendikalar ile oda ve borsaların yönetim kurulu başkanları, 1. Anayasa Hazırlıkları Bilgilendirme toplantısı için, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nde bir araya geldi. Toplantıya Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in yanı sıra TİSK, Türkİş, Hakİş, Kamu Sen, TZOB ve TESK başkan ve temsilcileri katıldı. Toplantıda konuşan TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, “Yeni anayasa, diğer reformlara kapıyı açsın derken, bir dipsiz kuyuda kaybolma tehlikesi içindeyiz’’ diye konuştu. Önce temel ilkeler üzerinde uzlaşıp detayların, bunların üzerine inşa edilmesi gerektiğini anlatan Hisarcıklıoğlu, “Anayasanın temelinde her şeyden önce, Türkiye’nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu yer alacaktır. Bu ilkeler Cumhuriyetimizin 80 yıldır temelidir, toplumumuzun kılcal damarlarına nüfuz etmiş, çimentosu olmuştur. Bu ilkelerden geri adım atıldığı izlenimi verecek her adım, sadece gerginlik ve kutuplaşma getirir” diye konuştu. TİSK Başkanı Tuğrul Kudatgobilik ise anayasa taslak metninin hazırlanış biçimi ve içerdiği düzenlemeler nedeniyle toplumsal gerginliğe neden olduğunu söyledi. Türkİş Başkanı Salih Kılıç, anayasaya iktidarın yanı sıra muhalefet partilerinin ve yargı kurumlarının da katkı sağlamaları gerektiğini vurguladı. Başbakan Yardımcısı Çiçek ise anayasa değişikliği yöntemlerinin bazı tereddütler yarattığını kabul etti. Çiçek, “O zaman konu sizin. Top sizde. Biz size sonuna kadar destek veririz. Ben bunu söylemek için buradayım. Ama toplumun önünde anayasadan kaynaklanan birçok sorun var. Bizim yöntemimiz eksikse, yanlışsa, sakıncalıysa, sizin yönteminizle gelin bu hedefi başaralım, bu hedefi yakalayalım. Şimdi bütün sorumluluk sizde” dedi. Bu Kez de Prof. Kemal Karpat… “Korkmayın bir şey olmaz” deme sırası bu kez Prof. Kemal Karpat’ta. Neşe Düzel, Karpat’a sormuş: “Peki bu şeriat, din ve laiklik tartışmalarının kökeni nereden geliyor? Nasıl bir devlet yapısına sahip olduk Osmanlı’dan bu yana biz? Şeriatla yönetilen Osmanlı nasıl bir devletti? … Cumhuriyetin hiç bitmeyen laiklik sorunu nasıl ve neden başladı? Halifeliği kaldırmadan laik bir Cumhuriyet kurulabilir miydi? Madem laiklik tartışmasından vazgeçmiyoruz, o zaman bu konuyu bari derinliğine ele alıp köklerine kadar inelim.” (Radikal 08/10/07) Bir ülkeyi kendi döneminin tarihsel bağlamı içinde, sosyoekonomikkültürel çelişkilerinden hareketle incelemek yerine, “şunun köklerine bir bakalım” gibisinden “tembel”, bazen teleolojik, çoğu kez kasıtlı yaklaşımlara, yüzeysel gazetecilik örneklerinde sık rastlanır. Tarihçiler olaylara çok daha dikkatle, “tarihselcilik” eleştirisine hedef olmamaya özen göstererek yaklaşırlar. Prof. Karpat onlardan biri değil. İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN CHP Muhalifler uzlaşma arayışında TÜREY KÖSE namikzafer@yahoo.com CHP, genelgesine uymuyor Kongre takvimi belirlenen ve mahalle delege seçimi için üye listeleri hazırlanan CHP’de bazı il ve ilçeler genel merkez tarafından yayınlanan genelgeye aykırı hareket ediyor MİYASE İLKNUR Olağan kurultay toplanması için kongre takvimini belirleyen CHP’de mahalle delege seçimleri için genel merkez tarafından il ve ilçelere gönderilen genelgenin hükümleri bazı yönetimler tarafından yerine getirilmiyor. CHP Genel Sekreteri Önder Sav imzasıyla il ve ilçe örgütlerine gönderilen genelge uyarınca üye çi zelgeleri ve kongreler takviminin ilçe merkezlerinde herkesin kolayca görebileceği bir yerde 4 Ekim 2007 Perşembe günü saat 10.00’da askıya çıkarılması gerekiyordu. Askı süresince yapılabilecek itirazlara ilişkin dilekçelerin tümünü almakla yükümlü kılınan ilçe yönetimlerinden bazıları genelgeye aykırı olarak üye çizelgelerini askıya çıkarmadılar. İstanbul il başkanlığındaki gö rev değişikliğinden sonra görevden alınan ve yeni atamalar yapılan ilçelerden dokuzu genelge hükümlerini yerine getirmemekte direniyor. Beykoz, Çatalca, Eyüp, Kartal, Maltepe, Şile, Şişli, Ümraniye ve Zeytinburnu ilçelerinde askı süresini bir hafta geçmesine karşın üye çizelgeleri askıya çıkarılmadı. Görevden alınan Bakırköy ilçesinde ise üye çizelgeleri önceki gün askıya çıkarıl dı. Israrlı taleplere karşın üye çizelgelerini asmamakta direnen ilçelerde muhtemel itirazlar için sürenin geçirilmeye çalışıldığı ve üye listeleriyle oynamalar olacağı öne sürülüyor. Önder Sav imzasıyla il ve ilçe örgütlerine gönderilen genelgeye göre, 4 Ekim’de çizelgeler askıya çıkarılacak. Askı süresince ilçe binalarının 10.0018.00 saatleri arasında açık bulundurulması gerekiyor. ANKARA CHP Samsun Milletvekili Haluk Koç’un genel başkan adaylığını açıklayacağı basın toplantısı muhaliflerin “tek aday”da uzlaşma sürecinin uzaması nedeniyle bayram sonrasına kalırken eski Ankara Milletvekili Gülsün Bilgehan, “Sosyal demokrat bir partide örgütün, tabanın, seçmenin sesi önemli. Önümüzde zaman var, kongre süreci beklenmeli. Başka adaylar da çıkabilir, hoşgörüyle karşılamak gerekir” mesajı verdi. Bazı eski milletvekilleri ve örgüt temsilcilerinin Gülsün Bilgehan’ın adaylığına daha “sıcak” bakmaları CHP Samsun Milletvekili Haluk Koç’un adaylığını resmen açıklayacağı basın toplantısını geciktirdi. Gülsün Bilgehan ile bir uzlaşmaya vardıktan sonra adaylığını açıklamak istiyen Koç, bu konuda “kesin, hemen destek” mesajı almadı. Bilgehan geçen hafta sonunda Bolu’da bazı muhalif eski il başkanları ve aralarında Abdülkadir Ateş’in de yer aldığı bazı eski milletvekilleri ile bir toplantı yaptı. Bu toplantıda il ve ilçe kongrelerinin beklenmesi, örgütün sesinin dinlenmesi eğilimi öne çıktı. Yönteme ilişkin… Tabii ki bir “yapının” (örneğin ülke) “hafızası” vardır (hysteresis). “Bugün” yaşanmakta olan olayları anlama çabası tarihsel süreçleri de hesaba katmalıdır. Ama, “yapının” hangi (unsurlarının) tarihsel süreçlerini? Sonra, bu “yapının” unsurları arasındaki ilişkilerin yeğinliği ve gerginliği “bugün” nasıl? Bu “yapı” başka “yapılarla” etkileşim içinde mi? Daha önemlisi, bu “yapıyı” da içeren, daha büyük bir “yapı” var mı? Tüm bunların yanı sıra çok kritik bir soru daha var? Bu sorulara cevap arayan kim? “Kim konuşuyor?”. Toplumsal gerçekliğe, dışından, tarafsız, bir noktadan bakılamayacağına göre, bakanın “sadakati” neye? Neşe Düzel söyleşisine, “Dünya nano teknolojiyi, gen bilimini, iletişim devrimlerini konuşuyor. Biz ise türban ve laiklik konularına takıldık kaldık. Sanki kendimizi dünyadan koparıyoruz. Tartıştığımız konular bizi gelişen dünyadan giderek ayırıyor..” yargısıyla başlıyor. Düzel’e göre bu tartışma aslında “anakroniktik”, dünyanın (teknolojiye indirgenmişEY) andaki “zamanıyla” ilgisi yok. Adeta 1989, 11 Eylül, Irak olmadı, Uzakdoğu’dan, Fas’a siyasal İslam’ın kitlesel hareketi toplumsal yapılandırmaları, siyasi kazanımları yok. BOP bağlamında ABD’nin siyasal İslama yüklediği işlev konu değil! Türkiye’de 20. yüzyılın ilk çeyreğinde kalmış bir hesap görülüyor bugün. Sanki, o gün dünya (ekonomik sistem, hegemonya vb.) öyle, bugün böyle, değil. Ülkede sınıflar matrisi değişmeden kalmış, yeni iletişim teknolojilerinin ve Anglosakson kültürünün egemenliği altında bir “gösteri toplumu” da yok! Tüm bunlar olduğuna göre, Düzel’in “sadakati”nin de, liberal entelijansiyanın, bunları bir kenara iterek, inşa ettiği, “baskıcı, ulusalcı laikler/liberal, demokrat ılımlı İslam ikileminde olduğunu düşünürsek, çok mu haksızlık etmiş oluruz? Peki ya Karpat? Karpat’ın “Halifeliğin kaldırılması”, “türban yasağı”, “inanç” üzerine söyledikleri önemli. Ancak, Karpat da, Düzel’den daha farklı yaklaşmıyor soruna. Adeta, sorun “genetik”, daha çocuk (Cumhuriyet) doğarken, hatta daha önce oluşmuş. Babası da galiba Von der Goltz adlı bir Alman. Peki neden zamanın entelijansiyası bu adamı dinlemiş? Adam gelmiş “milletasker” demiş… İş bitmiş. Peki, bu adam neden Türkiye’de? Kapitalizm, ulusçuluk, emperyalist paylaşım savaşları, hatta “Aydınlanma geleneği”, imparatorluk dağılırken çeşitli sınıfların (Askeriye dahil) ekonomipolitiği filan… Neden “Halifelik Abdülhamit devrinde ön plana geçmiş”? Karpat, “Halifelik kalkmadan da laiklik olabilirdi” diyor. “İyi mi oldu, kötü mü” sorusuna cevap vermiyor. Ama, mesajı şu: Kalktığı için biz, hâlâ bu konuyu tartışıyoruz… Peki ya, halifeliğin Osmanlı sınıflar matrisi içindeki yeri, dönemin bölge jeopolitik içindeki önemi, İngiltere gibi egemen güçlerin bu konudaki etkileri? Devam edelim… Türban tartışması Karpat’a göre halka ait değil, “en yukarıdaki elitler arası bir mesele”… Karpat haklı. Türban siyasal İslamın iktidar mücadelesine, bu mücadelenin de öncülerine ait bir sorun. Karpat da türbanın kaldırılmasında bir sakınca görmediğinden.. yeri de bu siyasal İslamın yanında, en azından bir “yol arkadaşı” olarak… Bir taraftan, “Osmanlı şeriat devleti değildi” derken, diğer taraftan “Şeyhülislamlık, padişahın kararlarını onaylayan, devletin icraatlarını Müslüman halkın gözünde din adına meşrulaştıran basit bir makama dönüştü” ifadeleriyle, meşruluğun kaynağının “dini hakikatler” (rejimin de şeriat) olduğunu kabul etmesi gibi tutarsızlıkları, “Atatürk’ü ikna ettiler” basitliğini, bir kenara bırakarak, nihayet sadakat sorununa gelirsek… Karpat’ın, siyasal İslamın İran, Malezya, Mısır, Lübnan gibi ülkelerdeki salt dini değil, ekonomik, siyasi ve toplumsal gelişme dinamiklerini, uluslararası desteklerini yok sayarak “korkuları yersiz” bulması, çok belirgin bir “Sufilik hayranlığı”, “inancın” kaçınılmazlığına yaptığı özel vurgu, bence, sadakatinin “dini hakikat rejimine” olduğunu düşündürüyor… Halkın değişmez bir “ruhu” olduğunu varsayan yaklaşımı da bu “sadakatle” uyumlu… Tam bu noktada aklıma Heidegger’in, “Alman halkının tarihsel özünden” yola çıkarak Nazi rejiminin yemek masasına oturuşu geliyor, ama neyse… erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com PKK Konusunda Muhtemel Senaryolar... PKK’nin sivil asker ayrımı gözetmeksizin tırmandırdığı şiddet eylemleri, Türkiye’de “sınır ötesi operasyon” düşüncesini ve eğilimini güçlendiriyor. Uzun süredir TSK’nin ve muhalefetin bu konuda yaptığı baskılara hükümetin daha fazla dayanması zor görünüyor. Son gelen bilgiler askere bu konuda yetki verildiği yönünde. “Sınır ötesi operasyon” bir süredir bazı çevrelerin temel hedeflerinden birisi haline geldi. PKK’nin Kuzey Irak’ta üstlendiğini ve bu nedenle rahat hareket ederek saldırılarını planladığını düşünen bu çevrelerin tamamen haksız olduğu söylenemez. PKK’nin Kuzey Irak’tan güç aldığı bir gerçek. Ancak, Kuzey Irak’ta PKK varlığını tamamen ortadan kaldırmak mümkün olmadığı gibi, sorunun asıl temelinin Türkiye olduğu gerçeğini de unutmamak gerekiyor. Kuzey Irak’a operasyon yapılsa ve PKK’ye beklendiği gibi bazı darbeler indirilse bile PKK sorunu halledilemez. ??? İşin bir diğer boyutu ise Kuzey Irak’a operasyon. Böyle bir operasyon nasıl yapılacak? Nereye kadar gidilecek? Buna ABD ve Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi “evet” demezse ortaya nasıl bir tablo çıkabilir? Sanırım bu konuda ilk karşılaşma Kuzey Irak yönetimiyle olur. Onlarla karşı karşıya gelmek demek, bir süre sonra ABD ile karşı karşıya gelineceğinin de işareti olur. Ülkemiz kamuoyunda Irak’ın işgalinden bu yana artan bir ABD düşmanlığı söz konusu. Kuzey Irak ve PKK konusu da bunun üzerine eklenince TürkiyeABD ilişkileri açısından ciddi bir toplumsal nefretten söz edilebilir. Şu günlerde ABD Kongresi’nde oylanacak olan “Ermeni Soykırımı” karar taslağı da bu öfkeyi artıracaktır. Zaten AKP hükümetinin etkili isimleri bu konuda ciddi tehditlerde bulunuyorlar. ABD’ye Irak’ta sağlanan lojistik desteğin kesilebileceğinden söz ediyorlar. ??? Türkiye’nin ABD ile çatışma ve gerginlik noktaları giderek artıyor. Bu siyasi alanda ve diplomatik alanda yaşananların çok daha ötesinde toplumsal alanda bir tırmanışı da gündeme getiriyor. PKK bu gelişmenin üzerine tuz biber ekiyor. Daha henüz ne olacağını kestiremiyoruz ancak eğer Türkiye, ABD ve Kuzey Irak yönetimine rağmen askeri operasyon yaparsa, ortaya önceden kestiremeyeceğimiz yeni tablolar çıkabilir. Türkiye’nin ABD ile gerginlik içine girmesi Ortadoğu’daki dengeleri altüst eder. ABD, Irak konusunda daha büyük sorunlarla yüz yüze gelebilir. Irak konusunda göreceli olarak istikrarlı olan Kuzey Irak’ta da istikrar bozulabilir. Bu ABD açısından kabul edilemeyecek yeni sıkıntıları da beraberinde getirir. ??? Türkiye açısından ise bu durum, ABD ve Batı ile ilişkilerin ciddi bir tahribata uğraması anlamına gelir. Türkiye’de zaten yüksek olan ABD karşıtlığı zirveye çıkar, Batı ile ilişkiler ciddi şekilde zedelenir. Bu Avrupa Birliği sürecinin de kesintiye uğramasını beraberinde getirebilir. Zaten içeride ciddi gerginlikler yaşayan Türkiye’nin içe kapanması demek, iç gerginliğin daha da tırmanması demek anlamına gelir. Milliyetçilik hızlı bir tırmanışa geçer. Farklı toplumsal güçler arasındaki çatışma alanları genişler. Demokratik istikrar geri plana itilir ve Türkiye sonu belli olmayan yeni maceralara doğru yol alır. ??? Tabii bütün bunlar kötü senaryolar. PKK’nin Türkiye’yi böyle bir noktaya sürüklemek istediğini söyleyebiliriz. Güneydoğu’da giderek tabanını kaptırdığı AKP’yi köşeye sıkıştırmak onların hedeflerinden birisi. Asıl hedefi ise Türkiye’yi Batı dünyasıyla karşı karşıya getirmek. İyi senaryo ne olabilir: PKK’nin eylemleri Kürtler arasında daha fazla tepkiye ve öfkeye yol açıyor. Çünkü, bu eylemler en çok onların yaşamını altüst ediyor. En çok onların acı çekmesine neden oluyor. Türkiye’yi yöneten ortak akıl, PKK’yi Türkiye’de desteksiz bırakabilmek, şiddet eylemlerini sınırlı bir hale getirebilmek amacıyla güvenlik önlemlerinin yanı sıra şiddet karşıtı Kürtleri PKK’den koparabilmek amacıyla yeni stratejiler geliştirebilir, yeni platformlar oluşturabilir. Şiddet karşıtı Kürtleri cesaretlendirmek, onlarla gerçekten demokratikleşme temelinde yeni ortaklıklar oluşturmak bugün daha büyük önem kazanıyor. PKK’nin cinayetlerinin yarattığı öfke içinde yasal alandaki Kürtlerin hedef alınması ve onların etkisizleştirilmesi şiddetin tecrit edilmesini değil, daha geniş alan bulmasını kolaylaştırır. ??? Öfke büyük…Acı haklı… Devletler öfke ve duyguyla değil, siyasi akılla yönetilirler… TÜRKİYEM TOPLULUĞU ‘İncirlik kapatılmalı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiyem Topluluğu, “Türkiye’nin başına terörü bela eden, ona lojistik desteği sağlayan İncirlik ve Pirinçlik üsleri ile Habur Sınır Kapısı derhal kapatılmalıdır. Bu noktalar faal olduğu sürece, Türkiye acıdan ve gözyaşından kurtulmayacaktır” açıklamasını yaptı. Topluluk, AKP hükümetinin terörle mücadelede kararlı olduğunu göstermek için sınır ötesi harekâta engel olmaması gerektiğini bildirdi. Türkiyem Topluluğu Merkez Yürütme Kurulu, önceki gün gerçekleştirdiği toplantıda teröre ilişkin yaptığı değerlendirmeleri ve aldığı kararları bir basın açıklamasıyla duyurdu. Açıklamada hükümetin terörle mücadele konusundaki çizgisi eleştirilerek “Kahroluyoruz çünkü teröre karşı erkekçe mücadeleyi kafasına koymuş, uygulayacak bir siyasi irade işbaşında değil” denildi. CUMHURİYET 04 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear