26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 1 EKİM 2007 PAZARTESİ 8 TÜRKİYE İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Aydın Denizli Zonguldak Açık İstanbul HABERLERİN DEVAMI PB PB PB PB B B B B B 23 25 25 24 27 27 26 26 21 Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Eskişehir Konya Sıvas Antalya B PB PB PB B B B B B 22 21 23 22 25 24 23 23 29 Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B B B B B B B B PB 29 30 30 31 28 30 23 19 18 Trabzon Ankara İzmir Hakkari Antalya Adana Ş.Urfa Erzurum Tüm yurt parçalı ve az bulutlu, zamanla Marmara ile yurdun kuzeydoğu kesimleri parçalı ve çok bulutlu geçecek. Hava sıcaklığı tüm yurtta 1 ila 2 derece artarak tüm yurtta mevsim normalleri üzerinde seyredecek. Rüzgâr kuzey ve kuzeydoğu yönlerden hafif, ara sıra orta kuvvette esecek. Çok bulutlu DIŞ MERKEZLER Oslo Helsinki Stockholm Londra Amsterdam Brüksel Paris Bonn Münih Y B B Y Y Y Y B Y 10 14 13 17 18 15 13 18 22 Yağmurlu Stockholm Berlin Budapeşte Madrid Viyana Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Y Y Y Y Y Y Y Y Y 20 21 25 18 25 27 23 27 13 Moskova Aşkabat Astana Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Karlı B A B A Y Y B A Y 21 23 18 27 22 19 21 31 36 Londra Berlin Moskova Belgrad Madrid Ankara Taşkent Tahran Kahire Sulu kar Gök gürültülü Parçalı bulutlu Sisli Bulutlu Çankaya’daki Olay?.. ? Baştarafı 1. Sayfada taya dökülmüştür. Abdullah Gül bu süreçte AKP Hükümeti’nin Dışişleri Bakanı olarak sorumluluğu üstünde taşımaktaydı. Eğer yeterli önlemler alınsaydı, belki de iftar davetine çağırdığı kişiler şehit aileleri sıfatını taşımayacaklar, kaybettikleri sevdikleri bugün hayatta olacaklardı. Yeni Cumhurbaşkanı hem şehitlerin sorumluluğunu bizzat taşıyor, hem de eşinin türbanını ve iftar davetini Çankaya’da meşrulaştırmak için şehit ailelerini öne sürüyor. Yeni Cumhurbaşkanı kamuoyuna güven vermek için “Rol yapmıyorum’’ demişti. Ancak soru bugün gündemdedir: Sayın Gül Çankaya’da rol mü yapıyor? Ne yazık ki Türkiye’de politikanın içeriği bu dereceye inmiş, bu derekeye düşmüştür. Yargıca yargılanma yolu Hukuk Muhakemeleri Kanun Taslağı’na göre yargı kararları nedeniyle açılan davayı kaybeden devlet, ödediği tazminatı, bir yıl içinde sorumlu hâkimden tahsil edebilecek HÜLYA KESKİN GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY YARGITAY GÜNDE 2 BİNDEN FAZLA DAVAYI KARARA BAĞLIYOR Yargıtay verilerine göre, 2006 yılı içinde yerel mahkemelerden Yüksek Mahkeme’ye 2005 yılından devreden davalar dışında toplam 473 bin 565 dosya gönderildi. Gecmiş yıllardan kalan dosyalarla birlikte 2006 yılında görülen dava sayısının ise 700 bine yaklaşması dikkat çekiyor.Yargıtay 2006 yılı içerisinde 447 bin davayı sonuçlandırmıştı. 217 binden fazla dava dosyası ise 2007 yılına devredildi. Dosya sayısına bakıldığında 32 dairenin günde 2 binden fazla dava dosyasını karara bağladığı görülüyor. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü tarafından yapılan araştırma ise, davaların ne kadar zamanda soaçılmasını sağlıyor. Yargı mensupları ise Türkiye’deki hâkim sayısının yetersiz olduğunu ve bunun hâkimlerin kararını olumsuz etkilediğine dikkat çekiyor. Adalet Bakanlığı’nca hazırlanan yeni tasarıda, hâkimlerin yanlış karar vermeleri halinde davanın hâkime değil, Adalet Bakanlığı’na açılması kuralı getiriliyor. Tasarıya göre bakanlığın davayı kaybederek, tazminat ödemesi halinde, bakanlık tarafından ödenen tazminat hâkimden tahsil edilecek. Tazminat davasını kaybeden taraf ise hâkime değil, devlete 500 YTL nuçlandırıldığını açıkça ortaya koyuyor. Araştırmaya göre, ceza davalarının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndaki işlem süresi ortalama 152 günü buluyor. Bir davanın ceza dairelerindeki temyiz incelemesi ise yaklaşık 339 gün sürüyor. Davanın Ceza Genel Kurulu gündemine gelmesi durumunda ortalama 93 günde karar çıkıyor. Davanın yerel mahkemede ortalama 234 gün sürdüğü dikkate alındığında dosyaların kesin karara bağlanma süresi iki yılı aşıyor. Türkiye’deki hâkim sayısı 8 bin 500, Almanya’daki hâkim sayısı ise 32 bin olarak belirtiliyor. Buna karşın Türkiye’de görülen dava sayısı Almanya’nın 34 katını buluyor. dava tehdidi altında olabileceklerini de belirtmişti. AÇI C Adalet Bakanlığı Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanarak, Başbakanlığa gönderilen Hukuk Muhakemeleri Kanun Taslağı’na göre, hâkimin verdiği kararlar nedeniyle devlet aleyhine tazminat davası açılabilecek. Ancak taslağın yasalaşması halinde devlet, ödediği tazminatı, ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde sorumlu hâkimden tahsil edebilecek. Hâkim aleyhine açtığı tazminat davası reddedilen kişi ise 5 bin YTL’ye kadar para cezası ödemeye mahkum olabilecek. Yargı mensupları, 2006 yılında Türkiye’deki hâkim sayısının 8 bin 500 olduğunu belirterek, “Geçen yıl görülen dava sayısı 700 bine yaklaştı.Yargıtay’a ait 32 dairenin günde 2 binden fazla davayı karara bağladığı düşünülürse, asıl sorun hâkimlerin gereğinden fazla davayı takip etmesidir” görüşünü savundular. Adalet Bakanlığı Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan Hukuk Muhakemeleri Kanun Taslağı kapsamında hâkime kararları nedeniyle tazminat davası açılması yeni tartışmaları da beraberinde getirdi. Taslak, hâkimlere de yargı yolunun ile 5 bin YTL arasında para cezası ödeyecek. Konu Yargıtay Başkanı Osman Arslan’ın yeni adli yıl konuşmasında da gündeme gelmişti. Söz konusu değişiklikleri eleştiren Arslan, “Haksız eylemde bulunan ve suç işleyen hâkim doğrudan sorumlu olmalıdır, ancak bu tür davalarda devlet aleyhine verilecek kararlarda tazminatların hâkimlerden tahsil edilmesi, hâkimleri devlet memuru haline dönüştürebilir” uyarısında bulunmuştu. Arslan, böyle bir uygulama ile hâkimlerin Tazminat ödenecek kararlar ? Taraf tutma, taraflardan birine olan kin veya düşmanlık nedeniyle hukuka aykırı karar verme. Rüşvet alarak karar verme. ? Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar verme. ? Duruşma tutanağında olmayan bir sebebe dayanarak karar verme. Hakkın yerine getirilmesinden kaçınma. ‘Taslak kabul edilemez’ Mecidiyeköy Kültür Merkezi’nde dün gerçekleştirilen “Atatürk Devrimi’nin Anayasası” panelinde AKP’nin hazırlattığı anayasa taslağının ne gibi sonuçlar getireceği tartışıldı. İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek anayasa taslağının Türkiye’yi bölmeyi amaçladığını söyleyerek, “Bu durum karşısında Türk solu bazı konularda ezberini bozmalıdır” dedi. Gazetemiz yazarlarından Cumhuriyet Vakfı Başkan Yardımcısı Dr. Alev Coşkun, “AB’ye bağlı, Fethullahçı olduğu belli olan kişilerin hazırladığı AKP’nin anayasa taslağı”nın kabul edilemez olduğunu belirtti. “Bu mu sivil anayasa” diye soran Coşkun şöyle devam etti: “Bu, Atatürk ilke ve inkılaplarını yıkmak için oluşturulan karşıdevrimdir. Madem özgürlüklerden bahsediyorsunuz, karşımıza 1961 Anayasası’nı çıkarın, sizi sonuna kadar destekleyelim. Sivil ihtilal niteliği taşıyan bu taslağı hayatımın sonuna kadar kabul etmeyeceğim.” Coşkun, asıl sivil anayasanın 1961 Anayasası olduğunu belirterek “AKP’nin asıl amacı taslakla, Anayasa Mahkemesi’ni bitirmektir. Anayasa Mahkemesi’ni kendine bağlayarak, türban sorununu da çözecektir. Bu taslak kabul edilemez” dedi. MÜMTAZ SOYSAL Tank ve Olasılık BİR DE “tank sorunu” çıktı şimdi ortaya. Başbakan “PKK kampında tank bile var” diye konuştu. Amerikalılar “yok” dediler. Nerede ve hangi kamp olduğu belirtilmediği için bu açıklama da kaynadı gitti. Oysa şimdi tank yoksa, günün birinde mutlaka olacak. Çünkü Irak’ın kuzeyinde adıyla sanıyla bir Kürt devleti kurulunca PKK’nin er geç o devletin ordusuyla bütünleşeceğini, hatta onun çekirdeğini oluşturacağını kestirmek için kâhin ya da kurmay olmak gerekmiyor. ABD, Irak’ı üçe bölmeden gitmek niyetinde değil. Sünni Araplarla Şii Arapların neyi nasıl yapacaklarını öngörmek zor olsa bile, Irak Kürtlerine sözde bağımsız, özde ABD’ye bağlı bir devlet kurdurulacağı besbelli. onrasında şu aşamalardan geçileceğini düşünmek pek de yanlış olmaz: Önce Barzani türünden kişilerce yönetilecek olan o devlet yarıfeodal aşiret yapısını ancak bir süre ayakta tutabilir. “İşçi partisi” olduğunu iddia eden PKK’nin düzen değiştirme demagojisiyle ve gerekirse şiddet kullanarak o devleti ele geçirmesi işten değildir. Elbet, Türkiye’nin sınırlarını zorlayan “etnik milliyetçilik” tezini de sürdürerek. Ama Türkiye’de herhangi bir siyasal iktidarın bu teze pabuç bırakarak toprak terkine kalkışabileceğini sanmak kadar hesap bir hayal olamaz. Tam tersine, böyle bir olasılığa karşı zor ama daha sağlam, eski ama daha çağdaş, sancılı ama daha insancıl bir başka tezi gündeme getirmek ciddi olarak düşünülmelidir. Kemalist devletin başta savunduğu, ama Lozan’da tam olarak gerçekleştiremediği “Misakı Milli” tezidir bu. Yani, 30 Ekim 1918 “ateşkes”i ilan edildiğinde Osmanlı elinde kalan, dolayısıyla “ardıl devlet” olarak Türkiye Devleti’nin de elinde kalmış olması gereken topraklar üzerinde bir “millet” yaratma tezi. Yani, hiçbir etnik, dinsel, mezhepsel, hatta dilsel ayrımcılığa dayanmayan, belirli bir coğrafyada devlet olarak birlikte yaşama iradesinden kaynaklanan bir toplum. İstiklal Harbi, bu iradeyle ve yabancı boyunduruğu altında yaşamak istemeyenlerce göze alınıp ortaklaşa özverilerle kazanıldı. Şöyle bir düşünürseniz, o günlerde 1921 Anayasası’yla Kürt kökenli insanlarımız için sözü edilip de tutulmamış olmasından yakınılan vaatlerin aşağı yukarı hepsi, üç çeyrek yüzyıl sürmüş bir evrim sonrasında da olsa, artık tutulmuş sayılır: Hayli güçlendirilmiş yerel yönetimler, dil özgürlüğü ve birkaç rötuşla tamamlanabilecek başka haklar. rak’ın kuzeyindeki Kürt devletine egemen olanlar Türkiye’den toprak ister istemez Misakı Milli sınırlarını anımsatarak bu evrimi gündeme getirip Kuzey Irak’ın bir bölümünde hak iddia etmek, gerekirse şöyle ya da böyle oluşturulacak o yeni sınırın iki yanındaki insanlar için “Türkiye’de kalacaklar” ile “Kürt devletine gönderilecekler” arasında Lozan’dakine benzer bir zorunlu nüfus mübadelesiyle sorunların çözülebileceğini savunmak niçin olmasın? Böyle bir olasılıktan söz etmek, Washington’dakilerin akıllarını başlarına getirmeye yarayabilir. di, Kuzey Irak yönetimi Türkiye’deki gelişmeleri çok sıcak takip edip bunu engelledi! Ayrıntılara geçelim... ABD yönetimi Irak’ın fiili olarak üçe bölünmesi için her türlü kararı almaya hazır. Geçen hafta başında bu yöndeki girişimleri Bush yönetimine muhalif olanların da destekleyeceği ortaya çıktı. Washington’da bunlar olurken Ankara’da da Irak İçişleri Bakanı Cevad Bolani ile İçişleri Bakanı Beşir Atalay arasında hareketli bir anlaşma yapma anlaşması müzakeresi vardı. Günlerce süren müzakerenin ardından Türkiye ile Irak arasındaki güvenlik işbirliği anlaşmasından “sıcak takip” maddesi çıkarıldı. Kara mizaha bakın: ABD’nin ilan ettiği Irak’a girme nedenlerinden başlıcası neydi? Saddam adlı bir “teröristle” mücadele etmek, onu yönetimden indirmek, demokrasi getirmek. Biz yeni Irak yönetimiyle ne yapmaya çalışıyoruz? Terörle mücadele için işbirliği... Başarabiliyor muyuz? Özünde hayır! ??? Sıcak takip olayının özü şu: Bir terörist Türkiye sınırları içinde eylem yapıp Irak sınırından içeri girerse bizim güvenlik güçlerimiz takibe devam edecek! Bu maddenin olmadığı, operasyon için Barzani’nin izninin gerektiği bir güvenlik anlaşması ne işe yarar? Diyelim ki bir terörist grubu Türkiye’de eylem yaptı, güvenlik güçleri peşlerine düştü. Grup Irak’a girdi. Teröristlere rica edeceğiz: “Sizi sıcak takip etmek istiyoruz, ama anlaşmaya göre önce Barzani’den izin almamız lazım. Biraz bekleyin!” Onlar da “Kırmayalım, ayıp olur” diyecekler, izin çıkınca takip başlayacak! Bir iddia şu: İşi bu kadar abartmayın, BM kararları zaten sıcak takip yapmamıza izin veriyor. Onu uygularız. Olabilir, o zaman bu anlaşmaya ne gerek var? BM kurallarıyla hareket edelim. Yapılan anlaşma gerek Saddam döneminden gerekse Cumhuriyetin ilk yıllarındaki güvenlik anlaşmalarından daha geri. ??? Bu anlaşmanın niçin ısrarla yapıldığına ilişkin bizim iki öngörümüz var: 1 ABD istedi. 2 AKP’nin işine geliyor. ABD neden istemiş olabilir? Bu anlaşmayla neredeyse Türkiye’nin Irak’a müdahale etmemesi karara bağlanmış oluyor. ABD katlarında da Irak’ın üçe bölünmesi tartışması kabul görüyor. İleride Irak’ın içinde farklı oluşumlar yaşanırsa Türkiye’nin hiç etkili olamayacağı bir zemin yaratılmak istenebilir. ABD şimdiden öyle bir oluşumun altyapısını hazırlamakta olabilir. AKP’nin neden işine gelir? AKP yönetimi Türkiye’nin sorunlarına her zaman Ankara’dan bakmıyor. 22 Temmuz seçimlerinden önce terör örgütü başına “sayın” denmesinin bir başbakan için şık olmadığını pek çok kişi dile getirdi. Erdoğan bu tür eleştirilere hiç aldırmadı. Seçim sonuçları gösterdi ki, o söz kimi kesimlerin sempatisini çekmiş, AKP’ye oy olarak geri dönmüş. Kuzey Irak’taki oluşumlara hiç karışmama kararı alan bir parti, yerel seçimlerde Güneydoğu’da sempati toplamaz mı? ankcum?cumhuriyet.com.tr S ‘Gülen ceza almalı’ ? Baştarafı 1. Sayfada Fethullah Gülen’in, yargılandığı davada; Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Gülen’in, üzerine atılı suçun gerçekleşmediği gerekçesiyle beraatına oybirliğiyle karar vermişti. Yaklaşık 2 aydır tutuklu bulunan “Musa’nın Çocukları Tayyip ve Emine” kitabının yazarı Ergün Poyraz ile savcılığın temyizi üzerine dosya Yargıtay’a geldi. Yargıtay Başsavcılığı’nca hazırlanan tebliğnamede, suç ya da suçların işlenmesinin önemli olmadığı, teşekkülün oluşturulması ile suçun tamamlanacağı vurgulandı. ‘Şeriat düzeni istiyorlar’ Gülen’in lideri olduğu örgütün eylemlerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi yönünden irdelendiği tebliğnamede, şöyle denildi: “Gülen örgütlenmesinin nihai amacı göz önüne alındığında, dosyada toplanan delillerle sabit olan ‘Işık Evleri’ tabir edilen yerlerde toplantılar yapmaları, buralarda çeşitli örgütsel faaliyetlerde bulunmaları, ülke genelinde ve yurtdışında örgütlenmeleri ve faaliyetleri, sözleşmenin 11. maddesi kapsamında değerlendirilemez, insan hakları, demokrasiyle bağdaşamaz ve hukuktan himaye talep edemez.” Tebliğnamede, Gülen’in organize edip yönettiği örgütün, Türkiye’de “mevcut anayasal düzeni değiştirmek ve laiklik ilkesini de kaldırarak, yerine şeriat esaslarına dayalı devlet kurmak amacında olduğu; aşamaları tebliğ, cemaat ve cihat temelinde, yurtiçinde ve yurtdışında dershane, okul, üniversite, yurt hazırlık kursları ve kurduğu şirketler aracılığıyla eğitimli bir kadro ve ekonomik bir güç oluşturarak, yönetimde teşkilatlanmayı, devlet idaresini ele geçirmeyi hedeflediği” belirlemesi yapıldı. Gülen’in yurtdışına çıktığı 21 Mart 1999 tarihinden sonra da aynı amaç doğrultusunda faaliyetlerini sürdürdüğü, teşekkülün varlığını koruduğu sonucuna I varıldığı kaydedildi. Gülen ve oluşturduğu teşekkülün nihai amacı ve istemi şöyle değerlendirildi: “Cebir ve şiddet de kullanmak suretiyle Türkiye Cumhuriyeti anayasasının tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilga (anayasal düzeni değiştirmek, anayasanın ihlali) ile şeriat esaslarına dayalı bir devlet kurmaktır. Sanık Gülen, suça konu örgütün kurucusu ve lideridir. Sanığın kurduğu örgütte, sürekliliğin varlığı ile üye sayısının yasada belirtilenin (üç kişi) çok üzerinde olduğunda kuşku yoktur. 4616 Sayılı Kanun uyarınca TCY’nin 313. maddesinde yer alan suçu işleyenler hakkında, davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesi hükmü uygulanamaz. Zira suç 23 Nisan 1999 sonrasında da temadi (sürmekte) etmiştir. Sanığın sübut bulan suçundan dolayı yazılı gerekçe ile beraat kararı verilmesi yasaya aykırıdır. Sanığın karar tarihi itibarıyla mahkumiyeti yerine suçun sübut bulmadığı ve unsurları itibarıyla oluşmadığından bahisle beraatına karar verilmesi yasaya aykırı ve temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden kararın bozulması, ancak zamanaşımı süresi gerçekleştiğinden kamu davasının düşürülmesi talep ve dosya tebliğ olunur.” Yeni soruşturma açılabilir Yargıtay Başsavcılığı’nın 9. Ceza Dairesi’ne ulaştırdığı tebliğnamede, Gülen’e yönelik suçlamalardan mahkumiyeti gerektiğine işaret edilirken, suçun sürdüğü değerlendirmesi dikkat çekti. Buna göre Gülen’e yönelik suçlamaların 2006 tarihinden önceki suçlamalar yönünden zamanaşımı süresi gerçekleşiyor. Dolayısıyla bu tarihten sonraki eylemler nedeniyle başsavcılığın görüşünün daire tarafından benimsenmesi durumunda, Gülen hakkında aynı suçlamayla yeni soruşturma açılması olasılığı gündeme gelecek. mumtazsoysal@gmail.com CUMHURİYET 08 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear