24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 OCAK 2007 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLERİN DEVAMI TÜRKİYE İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Aydın Denizli Zonguldak Açık İstanbul 15 Stockholm S 9 S 8 S 7 S 9 B 12 B 8 B 12 PB 9 K 5 Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Eskişehir Konya Sıvas Antalya Y 8 Y 8 Y 5 Y 9 B 4 B 2 B 2 K 0 PB 15 Parçalı bulutlu Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars PB 15 PB 15 B 3 PB 5 PB 4 B 4 PB 1 PB 0 K 1 Trabzon Ankara Erzurum Hakkari İzmir Antalya Ş.Urfa Adana Yurdun kuzey ve doğu kesimleri parçalı ve çok bulutlu, Batı Karadeniz kıyıları, Orta ve Doğu Karadeniz, İç Anadolu’nun kuzeydoğusu ile Doğu Anadolu’nun kuzeyi yağışlı geçecek. Yağışlar, kıyılarda yağmur, iç kesimlerde karla karışık yağmur ve kar şeklinde olacak. Marmara ile yurdun iç kesimlerinde ise yer yer sis görülecek. Çok bulutlu DIŞ MERKEZLER Oslo Helsinki Stockholm Londra Amsterdam Brüksel Paris Bonn Münih K 2 K 3 K 3 Y 8 Y 10 Y 10 Y 11 Y 7 Y 6 Yağmurlu Berlin Budapeşte Madrid Viyana Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Y PB PB PB PB B PB B Y 10 3 13 10 8 6 15 12 10 Moskova Aşkabat Astana Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Karlı K PB PB PB Y PB Y B Y 3 12 3 10 7 12 8 17 11 Londra Berlin Moskova Belgrad Madrid Ankara Taşkent Tahran Kahire Sulu kar Gök gürültülü Sisli Bulutlu GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada dıracağını, en azından gücendireceğini düşünerek artık köftecide mi olur, pidecide mi, herhangi bir yerde herhangi bir saatte basına alelacele “düzeltme” adı altında yalanlamalara girişiyor. PKK sorununu çözeceği umut ve vaadiyle Amerika’nın önerisiyle kurulan koordinatörlüğün şu kadar ayda bir arpa boyu mesafe almadığını itiraf etti. Tam cumhurbaşkanı olmaya hazırlandığı, genel seçimlere gidildiği bir sırada Washington’daki “babayı” kızdırmayı göze alamadı. Bir gün sonra yanlış anlaşıldığını söyleyiverdi: Koordinatörlüğü “askıya almayacaklar”, görevine devam edecek (miş). ??? İki gün içinde bu denli inişlerçıkışlar sergileyen bir başbakana rastlanmadı. Koordinatörlük yaşama geçerken ABD vaat etti. PKK’nin maddi kaynakları kurutulacak. Askeri operasyon son olasılık olarak kayda geçirilirken PKK’nin dağdan indirilmesi, sınırı aşıp Türkiye’de saldırılarının sona erdirilmesi için BağdatAnkaraWashington arasında gerekli işbirliği kurulacak vs. vs… Sonuç sıfır kere sıfır, elde var sıfır! RTE, teröristlerin Amerikan silahlarıyla donandığını söylüyor. Bağdat hükümetinin terörle mücadelede yan çizdiğini, sürekli yalan söylediğini açıklıyor. Ne üçlü, ne de güçlü hiçbir adım atılmadığından yakınarak kimi gazetelere göre Amerika’yı eleştirip uyarıyor. Sonra?.. Geçmişini, AKP’yi kurarken laik rejim karşıtı, din devleti yandaşı olduğu günleri ve sözlerini nasıl inkâr ettiyse, koordinatörlükle ilgili sözünü, söylemini ertesi günü yalanlayıveriyor. Fakat medya doğruluğuna inandığı itirafları yalanlayan sözlerine yer vermiyor. Gerçek şu: Belleğinde dün yok! ??? Gazeteler RTE’nin yalanlamalarını yalanlayan haberlerle dolup taşıyor. Örneğin ABD’nin rivayete dönüşen vaadine göre Amerika, 150 PKK önderini yakalayıp Türkiye’ye teslim edecekti. Örgütün yönetim kadrosundan Murat Karayılan’la Cemil Bıyık’ın Barzani’nin hüküm sürdüğü topraklarda elini kolunu sallayarak gezdiği, hatta terörist elebaşı Karayılan’ın Erbil’de hastanede tedavi gördüğü Türk basınında aylarca önce yer aldı. Amerika bu konuda tek satır açıklama yapmadı. Meğer Ankara, “Ya siz alıp bize teslim edin, ya da biz gidip alalım” diye haber salmış Washington’a; ne ki ABD yetkili çevreleri hiç oralı olmamış. ABD’ye PKK’nin Amerikan silahlarıyla donandığını bildirmişiz. Pentagon soruşturma yapıyormuş da... araştırıyormuş da... Eveleme geveleme! İşi ciddiye alsalar, tıpkı Vietnam savaşında Amerikalı askerlerin çete kurarak silahtan yiyeceğe kadar ne varsa depolarda karaborsaya sürmeleri gibi, Kuzey Irak’ta PKK’ye silah sattıkları da ortaya çıkabilir. ??? TC’nin cumhurbaşkanı olmaya hevesli olan adam, argodan, kışkırtıcı olmaktan kendini alıkoyamıyor. Cumhuriyetin en duyarlı konusu olan cumhurbaşkanlığı sorunundaki tartışmaları, yine “Çelik çomağı verdik ellerine oynayıp duruyorlar” diye yorumladı... Talihsiz Türkiye, laik Cumhuriyet... düşünün: Kimlerin eline düştün! Yalnız ‘savunma’ olmaz MİT Müsteşarı, Türkiye’nin kendisini hiçbir zaman olayların akışına bırakma ya da ‘beklegörtavır al’ taktiği ile sınırlama lüksüne sahip olmadığını belirtti ? Baştarafı 1. Sayfada GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY yadaki tüm değerlerin, ilişkilerin, sistemlerin ve düzenlerin, ister sosyalekonomiksiyasi, ister ahlakidini olsun yeniden şekillendiği ve hatta yeniden tanımlandığı bir sürecin yaşandığını belirtti. Taner açıklamasında, “Yaşadığımız bu süreç aynı zamanda parçası olduğumuz uluslararası sistemin de kuralları, başrol oyuncuları ve figüranlarıyla mevcut olandan çok farklı bir boyutta yeniden belirlenmeye ve hatta doğmaya çalıştığı bir döneme kaynaklık etmektedir” ifadesine yer verdi. Yakın tarih incelendiğinde uluslararası sistemde istikrarın hiçbir zaman uzun süre mevcudiyetini koruyamadığının görül düğünü ifade eden Taner, sistemin bir veya birden çok noktasında mutlaka bir değişim yaşandığını vurguladı. Taner, “Bunun etkileri geçmişte daha çok bölgesel nitelikte olsa da günümüz şartlarında, özellikle her alanda yaşanan küreselleşmenin sonucu olarak global düzeye taşınmıştır” görüşünü aktardı. ‘Tahminler başarısız oldu’ 1990 ve sonrasındaki sürece hazırlıksız yakalanıldığını belirten Taner, şunları kaydetti: “Elbette bunun en önemli nedeni, sistem içindeki yapılanmaların ve analizlerin statükocu yaklaşıma koyu bir muhafazakârlıkla sahip çıkmalarıdır. Bu nedenle de geleceğe yönelik tahminler bu katı ku ralcı yaklaşım içinde başarısız olmuştur. Dünyadaki istihbarat teşkilatları da sistemin birçok aktörü ya da oyuncusu gibi bu yeni ‘belirsizlikler’ dünyasını öngörememiştir. Ayak sesleri özellikle teknolojik gelişmeler ve bu gelişmelerin öncülük ettiği farklılaşan ekonomik ilişkilerle ortaya çıkan, çoğu kez küreselleşme olarak nitelendirilen ve dünyadaki insan toplulukları arasında siyasi sınırların ortaya çıkardığı iletişim limitlerini belirsizleştirerek bir ‘değer devrimi’ de yaratan bu radikal değişim süreci, sarsıcı bir hızla her şeyi etkisi altına almış, savunma ya da uyum mekanizmaları geliştirmeye imkân tanımamıştır. Soğuk savaş döneminin ortaya çı kardığı katı kurallarla işleyen istihbarat teşkilatları da ortaya çıkan bu yeni ve inanılmaz derecede oynak ortam karşısında ister istemez yetersiz kalmışlardır.” ‘İstihbaratın önemi arttı’ Taner, içinde bulunulan 21. yüzyılın ilk çeyreğinin, uluslararası ilişkiler ve güvenlik alanında yüzyıl boyunca önemli değişimlere yol açacak parametrelerin gelişmekte olduğu bir evreyi de işaret ettiğini dile getirdi. Taner açıklamasında, “Bulunduğumuz dönem, gelecekte birçok ulus devlet ve milletin hızlı bir şekilde tarih maratonunu kaybetmeye başladığı süreci anlatacaktır. Bu devletler sadece gelişmemekle ve dünya yönetiminde söz sahibi olanlar arasına dahil olmamakla kalmayacak, aynı zamanda birçoğu günümüz teknolojik devriminin ve küresel ekonominin rekabetine dayanamayıp ulusal egemenliklerini de büyük ölçüde yitireceklerdir” ifadesine yer verdi. 21. yüzyılda istihbarat fonksiyonlarının öneminin arttığına işaret eden Taner, Türkiye’nin jeopolitik ve stratejik konumu itibarıyla oldukça zor bir coğrafyada bulunduğuna dikkat çekti. ‘Türkiye tüm kartlarını değerlendirmeli’ Taner, Türkiye için güçlü bir ekonomi, kusursuz bir dış politika ve caydırıcı bir askeri yapılanma zorunluluğunun bulunduğunu, bunun da güçlü, dinamik, etkin, esnek, hareket kabiliyeti yüksek ve yaratıcı bir istihbarat yapılanması gerektirdiğini vurguladı. MİT Müsteşarı Taner, şunları kaydetti: “Türkiye, gerek stratejik gerekse jeopolitik önemi nedeniyle kendisini hiçbir zaman olayların akışına bırakma ya da ‘beklegörtavır al’ taktiği ile sınırlama lüksüne sahip değildir. Uluslararası sistemi ayrıntılı ve isabetli bir tanımlama ile (kendi konumu ile ilgili) taktik, stratejik ve yüksek stratejik tutumlara sahip olmak zorundadır.Yalnız savunma pozisyonunda olmak Türkiye’ye haiz şartlar nedeniyle kabul edilemez bir davranış olacaktır. Bu nedenle de Türkiye tüm kartlarını/avantajlarını maksimum düzeyde bir verimlilikle değerlendirmek durumundadır. Elbette bunu gerçekleştirebilmesi hiç de kolay değildir.” Gaziantep’te önceki gece başlayan ve dün de süren kar yağışı, yaşamı olumsuz etkiledi. (AA) Beyaz örtü, yurdu teslim aldı Haber Merkezi Yurt genelinde etkili olan kar yağışı yaşamı felç etti. Çok sayıda köy yolu ulaşıma kapanırken, bazı köylerde de elektrik kesintisi yaşandı. Diyarbakır, Adıyaman, Konya ve Gaziantep’te de uçak seferleri iptal edildi, Kilis’te kar nedeniyle eğitime 1 gün ara verildi. Antalya’da 6 dereceye kadar düşen sıcaklık, plajların boşalmasına neden olurken Bodrum’da ise yerli ve yabancı turistler 12 dereceye ulaşan güneşli havanın tadını çıkardı. soğuktan etkilenerek hastaneye kaldırılan 95 yaşındaki Ahmet Töğel yaşamını yitirdi. Kümbet Mahallesi’ndeki evinde yalnız yaşayan Töğel’in, evindeki sobayı yakamadığı için yaşlılığın da etkisiyle soğuktan etkilendiği bildirildi. HakkâriŞırnak karayolunda kar yağışı nedeniyle mahsur kalan 15 kişi, ekiplerin çalışması sonucu kurtarıldı. İran’ın Türkiye’ye verdiği doğalgazı kesmesiyle birlikte, bu alandaki bağımlılığımız bir kez daha ortaya çıktı. 1990’lı yıllarda enerji üretimi ve ısınma gündeme geldikçe, tek kaynağa bağımlılığın sakıncaları bu köşede de defalarca dile getirildi. Dönemin iktidarları ne yazık ki, bu tür tartışmalara kayıtsız kaldılar. Hatta, arada bir suni elektrik kesintileri de yaratarak, ‘Bakın mevcut durum ne kadar kötü. Demek ki, doğalgazdan elektrik üretecek santrallara gereksinim var’ propagandası yaptılar. Bugün, elektrik üretiminde doğalgazın payı yüzde 45’e ulaştı. Mevcut projeler devam ederse 60’a çıkacak. Buna karşın su kaynaklarımızın ancak yüzde 30’undan yararlanabiliyoruz. Doğalgazlı santrallardaki anlaşmaların koşulları ağır olduğu için zaman zaman termik santralların üretimi durdurulup, doğalgaza öncelik veriliyor. Isınmada da büyük kentlerin hemen tümü doğalgazlı sisteme geçti. İran’ın gazı kesmesiyle doğu illerimiz soğuk kaderiyle baş başa kaldı! ??? Türkiye’nin doğalgaza bağımlılığında üç durum dikkati çekiyor: 1. Seçenekli düşünülmedi. Her hükümet bir öncekinin kararının üzerine tüy dikip devam etti. Doğal olarak AKP de aynı şekilde hareket etti. AKP’yi ilgilendiren, bu işin ihale kısmı. 2. Tek kaynağa bağımlılığın üzerine birkaç ülkeye bağımlılık eklendi. Türkiye, bugün bütün Orta Asya ülkelerinin doğalgazını sadece Rusya üzerinden alabiliyor. Azerbaycan’la doğrudan bağlantı kurularak geliştirilen Şah Denizi projesi de bir an önce tamamlama iradesi olmadığı için zamana yayıldı. İran’ın tutumu da ortada. 3. Hem kaynak hem ülke olarak çifte bağımlılığın üstüne bir de depolama tesislerimiz yok. Taraflardan biri ‘halkım üşüyor’ ya da ‘arıza var’ gerekçesine sığınıp doğalgazı kestiğinde elimiz kolumuz bağlı, karşımızdakilerin insafa gelmesini bekliyoruz. İran’dan kaynaklanan açığın Rusya’dan tamamlanabileceği söyleniyor. Nasıl? Üste biraz daha fazla para vererek! Doğalgaz, oldu bize doğal gazık! ??? Türkiye’nin son yıllardaki övünçlerinden biri şu: 21. yüzyılın enerji koridoru biz olacağız! Çok da haksız bir övünç sayılmaz. BakuTiflisCeyhan projesi, Mavi Akım’ın devamının getirilmesi olasılığı, SamsunCeyhan projesi... Artıları eksileri bir yana, bu projeler Türkiye’nin ‘koridor’ iddiasının parçaları. Nedir koridor? Geçmeye yarayan dar ve uzun aralık... Bir başka deyişle, Türkiye’nin enerji koridoru olması tek başına övünmesini gerektirecek bir durum değil. Ankara’nın aynı zamanda enerji politikasının olması gerekli. İran doğalgazı keserken şunu düşünmeli: ‘Ben Türkiye’ye bunu yapıyorum ama, onun politikası şu. O da bana şöyle bir zarar verebilir...’ Böyle bir şey olmadığı için Türkiye’nin koridorluğu ‘yol geçen hanı’na da dönüşebilir... AB ülkeleri Rusya’nın yeri geldiğinde ‘bana mısın vana mısın’ deyip doğalgazı kesmesinden endişe ettikleri için yeni açılımların ne olabileceğini konuşuyor, tartışıyor. Bakıyoruz masada Türkiye yok. Belki de şöyle düşünüyorlar: Onlar nasıl olsa koridor olmayı kabul etmiş, salona almaya ne gerek var! ankcum?cumhuriyet.com.tr ‘KURUM ÇALIŞAMAZ HALDE’ Cumhurbaşkanı Olmak... ? Baştarafı 2. Sayfada niteliklerin cumhurbaşkanı olmak için yeterli olmadığı kanısındayım. Çünkü seçilecek cumhurbaşkanı, devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağına, anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına, milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağına, Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerine aldığı görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücüyle çalışacağına büyük Türk milleti ve tarih huzurunda, namusu ve şerefi üzerine ant içecektir. Dolayısıyla, bu yüce makama aday olacak kişilerin, her şeyden önce anayasaya ve hukukun üstünlüğüne, Atatürk’e, onun ilke ve inkılaplarına ve de laikliğe karşı olmaması gerekmez mi? Ayrıca, cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini temsil eder; anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir. Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini temsil edebilmesi için, cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisi ile ilişiği kesilir ve TBMM üyeliği sona erer. Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetebilmesi için de, Anayasa Mahkemesi, Türk Silahlı Kuvvetleri, üniversiteler, meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütleri gibi devletin temel ve anayasal kurumları ile de kavgalı olmaması gerekmez mi? Hepsinden öte, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve Türk milletini içeride ve dışarıda temsil görevini yüklenecek olan bir kişinin, cumhurbaşkanının, herhangi bir suçtan hüküm giymemiş, dürüst, namuslu ve iyi ahlaklı; yalnız Türkiye’yi değil dünyayı da tanıyan, hem ulusal hem uluslararası sorunlara vâkıf, tarihi birikimi de olan kültürlü, konuşma ve davranışlarında seviyeli, hem Türkçeyi iyi konuşan hem de en az bir yabancı dili iyi bilen, özel niteliklere sahip örnek bir kişi olması; salt bir siyasi partinin ya da Meclis’teki bir grup milletvekilinin değil tüm Türk halkının çoğunluğunun desteğini arkasına almış bir kişi olması gerekmez mi? Bence gerekir. Hem de çok gerekir. O nedenle de, Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı olmak her Türk vatandaşının hakkı olabilir ama asla haddi olmamalıdır... Erzurum’da uçak pistten çıktı İstanbulErzurum seferini yapan Onur Air’e ait uçak, Erzurum Havaalanı’na indikten sonra dönüş yaparken pistten çıktı. Uçaktaki yolcular, indirildikten sonra pist başından alınarak otobüslerle aprona getirildi. Yolcular, iniş yapan uçakta bir süre korkulu anlar yaşadıklarını ifade ettiler. Sıvas’ta bir kişi öldü İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile Akdeniz ve Karadeniz bölgelerinin iç kesimlerinde yüzlerce köy yolu yoğun kar yağışı nedeniyle ulaşıma kapandı. Çok sayıda köye de elektrik verilemediği öğrenildi. Sıvas’ta Adli Tıp’ta kadrolaşma SALİM HALİMOĞLU Başbakan sorunu kilitliyor ? Baştarafı 1. Sayfada içeriyor. Erdoğan’ın Güneydoğu’ya yönelik açıklamaları, geçmişte bu sorunu çözme iddiasıyla demeçler veren başbakanlardan hiçbir farklılık içermiyor. Aslında bu durum aktörleri gelip geçse de, siyasetin hedefleri ve amaçlarının hiçbir zaman değişmeyeceğini de ortaya koyuyor. Başbakan’ın Güneydoğu’daki sorunlarla ilgili 1 yıl içersinde yaptığı çelişkili açıklamalar, AKP hükümetinin tıpkı Kıbrıs ve AB’de olduğu gibi bu konuda da politik paranoya yaşadığını kanıtlıyor. Erdoğan, 12 Ağustos 2005’te Diyarbakır’daki bir temel atma töreninde, geçmişte siyasi hayattaki hataların pek çok toplum kesimine yapılmış olabileceğini ifade ederek şunları söylüyor: “İlla her soruna bir ad koymak da gerekmez. Çünkü sorunlar hepimizindir.Ama illa ‘Ad koyalım’ diyorsanız Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur. Bu sebeple ‘Kürt sorunu ne olacak?’ diyenlere diyorum ki, bu ülkenin başbakanı olarak o sorun herkesten önce benim sorunumdur.” rin Türkiye’de hak diye bir sorunu yoktur. Bu kadar basit.Türkiye’de batıda yaşayan unsurlarla aynı haklara sahipler.” Güneydoğu ile ilgili kafa karışıklığını bir türlü gideremeyen Başbakan, “alt kimlik üst kimlik” polemiği henüz bitmemişken yeniden fikir değiştiriyor. Koordinatörlük konusunda ABD’ye çıkışan Başbakan, Beyrut dönüşü yaptığı açıklamada, “Kürt sorunu yok, terör sorunu var” diye konuşuyor. Çarpık açıklamalar güven sarsıyor PKK, Güneydoğu’nun yarım asırlık geri bırakılmışlığını kullanıyor. Eğitim, sağlık ve alt yapı sorunları ile bölge insanını cendereye alan yoksulluk, terörün silahına mühimmat taşıyor. PKK, sosyo ekonomik ve kültürel sorunları siyasi arenada şiddetin güzergâhlarına çekerken beklentilerini terörle dayatmaya çalışıyor. Bu durum bir taraftan etnik ayrımcılığı kışkırtıyor, diğer yandan şiddetin boyutlarını artırıyor. Güneydoğu’da ekonomik ve sosyol kültürel açıdan Kürt yurttaşlar sorun yaşarken, onların sırtından siyaset yapanlar terörü kullanıyor, Türkiye’yi komşudaki Kürt devletine entegre etmeye çalışıyor. “Kürt”, “Kürtçülük”, “Güneydoğu” ya da “Terör sorunu” mu şeklinde yoğun tartışmalar yaşatan sorular, toplumun huzurunu boğan derin girdapta yanıt ararken, terör son 7 yılda en çok AKP iktidarı döneminde can almaya devam ediyor, bölge insanın rejimle ara sındaki uçurum da giderek büyüyor. Güneydoğu insanı PKK ile Hizbullah’ın taban kavgasında, devleti yönetenlerin gerçek niyetini, sıcak elini ve yakın ilgisini ararken, tutarsız siyasetçiler yüzünden bunalım yaşıyor. Yani aslında Güneydoğu’da kanla şekillenen sorun, teşhis ve tedavi ikilimeni siyasi çıkara kilitleyen siyasetçiler yüzünden kilitleniyor. Buna da en çok Erdoğan neden oluyor. Başbakan’ın kararsızlığı ve politikasızlığı bir coğrafyayı 20 yıldır kan gölüne çeviren sorunu kangrenleştirmekten öteye gitmiyor. Kaldı ki, bir buçuk yıl içinde Türkiye’nin en önemli sorunuyla ilgili çelişkili ve çarpık açıklamalar yapan bir başbakan, hem bölge halkının devlete güvenini sarsıyor hem de kitlelerin marjinal gruplara yönlenmesine yol açıyor. Erdoğan kafa karıştırıyor Bayramda sokakları “Kurban olam ayına yıldızına” yazılı pankartlarla donatan AKP’nin lideri, erken seçim tartışmaları ve milliyetçi ve ulusalcı çizginin yükselişinden endişe ederken yalpalıyor, düşünce karmaşasında kafa karıştırıyor ve en önemlisi de, devletin terörle mücadelesini de kararsızlığa kilitliyor. AKP’yi icraatın her alanında tutarsızlığa sevk eden danışmanların, politikasızlığın da terör kadar tehlikeli sonuçlara yol açabileceğini Başbakan’a bir an önce anlatması gerekiyor. New York’ta değişti... Diyarbakır’da ısrarla “Kürt sorunu” vurgusu yapan Erdoğan, 18 Aralık 2006’da, Birleşmiş Milletler (BM) Medeniyetler İttifakı toplantısı için bulunduğu New York’taki basın toplantısında ağız değiştiriyor: “Kürtle AKP hükümetinin yoğun kadrolaşmaya gittiği Adli Tıp Kurumu’nda (ATK), kurumun tarihinde ilk kez akademik bir unvanı olmayan Dr. Keramettin Kurt’un başkanlığa atanmasıyla başlayan kurum içi rahatsızlık, son olarak 13 uzmanın adeta “sürgün’’ niteliğindeki atamalarıyla doruğa ulaştı. AKP hükümetinin birçok kurumda gerçekleştirdiği kadrolaşmanın ATK’yi de çalışamaz hale getirdiği bildiriliyor. ATK’de yapılan görevlendirme ve atamalarda ‘liyakat’ ilkesinin işletilmediğini belirten Adli Tıp Uzmanları Derneği (ATUD) Başkanı Prof. Dr. Sermet Koç, 13 uzmanın daha sürgün mantığı ile “iki sandalye bir masa” usulü altyapısı yetersiz yerlerde görevlendirildiklerini söyledi. Koç, yeni uzman olmuş hekimlerin ve hatta hekim olmayan kişilerin yargı kararları açısından son derece önem taşıyan ATK ihtisas kurulları ve genel kurulunda görev yapmalarının; uzmanı olmadıkları konularda raporlara imza atmalarının sakıncalarına dikkat çekti. Sürgün atamalarıyla Ordu Adli Tıp Şube Müdürlüğü’ne atanan Uzman Dr. Muhammet Can, “Mecburi hizmet kanununun kaldırıldığı bir ortamda bu atamaların hiçbir dayanak noktası yok’’ dedi. Eski ATUD Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ümit Biçer ise adli kanıtlar açısından önemli bir kurum olan ATK’nin toplumda infiale neden olabilecek suikast, cinayet gibi adli olayların çözülmesinde kilit rol oynadığına dikkat çekerek bu tür konularda ATK’deki kadrolaşmanın “şaibeye yol açacağına’’ dikkat çekti. Dr. Keramettin Kurt, hakkındaki iddialara yanıt hakkı tanınmasına karşın Adalet Bakanlığı’nın izni olmadan konuşamayacağını belirtti. Bakanlığa konuyla ilgili 06.12.2006 tarihinde gönderdiğimiz dilekçede Kurt için izin talep etmemize karşın bugüne dek yanıt alamadık. CUMHURİYET 15 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear