18 Haziran 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 28 OCAK 2007 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU leyla.tavsanoglu?cumhuriyet.com.tr Terörle Mücadele Koordinatörü Emekli General Edip Başer yıpratılma noktasında sıkıntılarını anlattı Gerekirse Kerkük’e girilir SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Terörle Mücadele Koordinatörü Emekli Orgeneral Edip Başer hakkında, ataması yapıldıktan bir süre sonra garip haberler çıkmaya başladı. Kimler tarafından tezgâhlandığı merak konusu olan bu haberlerin Edip Paşa’yı yıpratmaya yönelik olduğu izlenimleri alınıyordu. Terörle Mücadele Koordinatörlüğü gibi önemli bir görevi üstlenen Edip Paşa’yla kimler uğraşmak isteyebilirdi? Üstelik Edip Paşa bir yandan bölgemizde meydana gelen sıcak olaylar üzerinde çalışırken bir yandan da pek çok yönden kendisini hedef alan bu ataklarla da baş etmek zorunda kalıyordu. Bir araya gelip konuştuğumuzda bakın Edip Paşa neler neler anlattı: Kimi gazetelerde sizin hükümetle sorunlarınız olduğu iddia ediliyor. Hatta bir özel kalem müdürü anlaşmazlığı çıktığı, fazla sayıda personel istediğiniz, hatta oda yüzünden bazı meseleler yaşandığı iddia edildi. Siz bütün bu iddiaları somut biçimde yalanladınız. Peki, bu söylentiler nerelerden kaynaklanıyor? Sizi yıpratmak için yoksa birileri çaba mı harcıyor? BAŞER Böyle bir çaba var mı yok mu, onu söyleyecek konumda gerçekten değilim. Çünkü elimde bir veri yok. Ama olup bitenler, basında çıkan bazı haberler, acaba birileri özellikle mi uğraşıyor, sorusunu akla getiriyor. Çünkü benim bu görevi almamdan hemen sonra bu görevi en iyi şekilde yapabilmek için nasıl bir teşkilata, benimle yakın çalışacak kaç arkadaşa ihtiyacım olduğunu, en uygun çalışma altyapısını saptadık. Ortaya çıkan sonucu bazı taleplerle Başbakanlığa aktardık. Yeni kurulan bir teşkilat olduğu için bütün bunlar doğaldır. Ama bunun için talep ettiğimiz insan sayısı toplam altı kişidir. Üretilen asılsız iddialar ‘ Olup bitenler, basında çıkan haberler, acaba birileri mi uğraşıyor sorusunu akla getiriyor. ’ için tepeden bakmak zorundayım. Bu sakın kibirlilik olarak da anlaşılmasın. Geniş bir ufka bakarken evrensel ve bölgesel bir resim içinde ne olup bittiğini yerli yerine koymaya çalışırken oda ya da insanla uğraşacak birisi değilim. Ne yazık ki o konuda arkadaşlarımız yanlış şeyler yazdılar. Bunlar muhtemelen kasıtlı değildir. Umarım öyledir. Ama beni zor duruma soktu. Bilmeyen vatandaşlarımız basında yazılanlarla bir fikir sahibi oluyorlar. Oysa doğru bilgilere sahip olmadan fikir üretiyorsanız ve onu kamuoyuna sunuyorsanız o zaman bu ülkeye hizmet mi olur, yoksa başka türlü bir şey mi olur? Bana göre pek doğru bir hizmet olmaz. Geçen günlerde verdiğiniz bir konferansta, hükümet tarafından zaman zaman temaslar konusunda size bilgi verilmediğine dikkat çektiniz . Hatta, “Sayın Başbakan ABD’deki temasları konusunda bize bilgi vermedi. Bu bilgileri daha sonra karşı taraftan aldık” dediniz. Başbakan tarafından görevlendirilmiş Terörle Mücadele ihale edildi, türünden haberler okuyoruz. Sadece sizin çalışmalarınız nasıl terörle mücadele için yeterli olabilir? Bu haberlerin doğruluk derecesi nedir? BAŞER Biz böyle düşünür ve böyle söylersek o zaman da bize, “Sen terör hakkında hiçbir şey bilmiyorsun” derler.Terörle mücadele tek bir kişiye havale edilemez. Böyle bir şey mümkün mü? Terör ahtapot gibi çok kollu ve çok boyutlu bir mesele. Dolayısıyla terörle devletin bütün kuruluşları kendi alanlarında beraberlik ve eşgüdüm içinde mücadele etmek zorundadır. Bu şekilde yürütülmediği zaman bir tarafta ileriye doğru gidersiniz ama hiçbir şekilde başarılı olamazsınız. Çünkü öbür taraflar durmuştur. Oralarda bir ilerleme yoktur. Bu sefer terör başka taraflardan strateji belirleyip o yönlerden sizi vurmaya başlar. Onun için aklı, bilgiyi çok iyi kullanmak ve gerçekçi çözümlerle terörün üstüne gitmek gerekir. Bunun eğitim, ekonomik, sosyal, psikolojik boyutları çok önemli. Bütün bunlarda Türk ulusu olarak onu kabul etmiyoruz, denebilir. Benim de gönlüm onu söylüyor; içime sindiremiyorum. Ben de isterdim ki her yönüyle çok daha güçlü bir konumda olalım. Bu olsaydı bugün biz bölgede sözü daha çok dinlenen, daha ilerilerde olabilirdik. Ama ne yazık ki biz yıllar süren hatalar birikimiyle bir yere geldik. Ama arzu ettiğimiz noktada değiliz. Millet olarak bu gerçeği görmek zorundayız. Bu gerçekleri görmeden hamasetle yola çıkıp “Ben bu işleri hallederim” derseniz, o zaman yine çok büyük bir yanlışa düşersiniz. Hamaset tabii ki çok gerekli. Askerlik hayatımızda özellikle güç aldığımız, kullandığımız bir unsurdur. Ama bunların gerektirdiği zamanlar ve yerler vardır. O zaman hamaseti kullanırsınız. Yani siz hamasetin yerli yersiz kullanıldığını mı düşünüyorsunuz? BAŞER Örneğin Cudi Dağı’nda operasyon yapan birliğin komutanı hamaseti tabii ki kullanacaktır. Ama belli konumları olan insanlar ülkenin sorunlarına çözüm üretme Kuveyt’i işgal ettiğini ve bunun kendisi için sonun başlangıcı olduğunu öne sürüyorlar. Siz bu görüşlere ne diyorsunuz? BAŞER Bu görüşe tam olarak katılmam mümkün değil. Koşullar farklı. Bir kere Türkiye’de bir Saddam diktatoryası yok. Dolayısıyla Türkiye’de bu tür tuzaklara düşecek bir yönetimin olabileceğini ben şahsen düşünmüyorum. Umarım bu düşüncemde haklıyımdır. Türkiye her şeyden önce demokratik bir ülke. Böyle demokratik bir hukuk devletinde, öyle tek kişinin oraya gidelim, filanca yeri alalım, türünden kararlar söz konusu olmaz. Ama ulusun çıkarları zorunlu kılıyorsa gereken neyse o yapılır. Ben defalarca söyledim. Hatta Büyükelçi Wilson da sözlerimi teyiden söylemiş olabilir. Amerika bizi oyalayacakmış. Önümüze bir oyuncak koymuş. Bununla bizi oynatıyormuş. Bu şekilde benzetmeler yapanlar oldu. Sanki biz de bu aldatmacanın aletiyiz. Çok saf olduğumuz, alnımızda S harfi yazdığı için P O R T R E EDİP BAŞER Gaziantep/Nizip, 1942 doğumlu. 1972’de Kara Harp Akademisi’ni bitirdi. 1986’da Tuğgeneral, 1990’da Tümgeneral, 1994’te Korgeneral oldu. 3. Kolordu Komutanlığı yaptı. 1998’de Orgeneral olduktan sonra Napoli’de NATO Güneydoğu Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığı, Genelkurmay İkinci Başkanlığı ve İkinci Ordu Komutanlığı görevlerinde bulundu. 30 Ağustos 2002’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nden emekli oldu. ABD’nin, eski NATO Başkomutanı Emekli Orgeneral Joseph Ralston’u Terörle Mücadele Koordinatörlüğü’ne getirmesinden sonra Ankara tarafından Eylül 2006’da Türk tarafının Terörle Mücadele Koordinatörü olarak atandı. Koordinatörü olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? BAŞER Ben bunu yine bürokrasideki tıkanmalara bağlıyorum. Muhtemeldir ki Başbakan’ın o bilgilerin ilgili yerlere zamanında ulaşmadığından haberi bile yoktur. Ama o bilgiler o kanallardan geçip bize ulaşmadı. Ben onu ifade etmeye çalıştım. Öte yandan o süreç içinde Amerikalı muhatabımla (General Ralston) görüşmem vardı. O görüşme sırasında bazı şeyleri o bana söyledi. Ben ona sormadım. Zaten onun da kesin bir bilgisi yoktu. Ama bunların hiçbiri kopukluk anlamında değil. Sonuçta biz meseleyi uygun zaman ve zeminlerde derleyip topluyoruz. Bu sıfatımla üyesi olduğum Terörle Mücadele Yüksek Kurulu’nda Başbakan’la olan görüşmelerimizde net bir biçimde, özellikle benim çalışma alanımla ilgili derli toplu bilgileri veriyoruz. Kendilerinin görüş ve düşüncelerini alıyoruz. Terörle mücadele Edip Paşa’ya mücadeleyi atbaşı götürmek zorunluluğu var. Bugün içinde yaşadığımız koşullarda terör sadece bizim olmaktan çıkmıştır. İstediğimiz konumda değiliz ‘ Görevimi aksatan bir durum olsaydı konuyu bu görevi bana veren Sayın başbakan’a bildirir, böyle devam ederse bu iş yürümez derdim. ’ ‘ Zaman tünelinin belli bir yerinde Kuzey Irak’taki Kürt oluşumunun tam bağımsız bir devlete dönüşme olasılığını net olarak görebilmek mümkündür. ’ Yani iddia edildiği gibi 13 kişi değil mi? BAŞER Evet, 13 kişiden söz ettiler. Ama değil. Hatta bu altı kişinin bir kısmının kendi kurumlarında çalışabileceklerini de söyledik. İstediğimiz ilave oda sayısı da sadece birdir. Genelkurmay Başkanlığı’nın da desteğiyle bu konuda çok çok iyi yetişmiş iki arkadaşımı bana önerdiler. Onları ilk planda yardımcım olarak yanıma aldım. Birisi emekli bir tümgeneral, öbürü emekli bir kurmay albay arkadaşım. Benim ne hükümet ne de bir başka kurumla bir sorunum var. Tabii ki bürokrasi her yerde ağır işliyor. Dolayısıyla sonuç almanız zaman alır. Bizimki de öyle. Ama ortada sorun olacak bir şey yok. Çünkü benim işimi aksatan bir durum yok. Görevimi aksatan bir durum olsaydı o zaman hiç kuşkusuz konuyu bana bu görevi veren Sayın Başbakan’a bildirir, “Böyle devam ederse bu iş yürümez” derdim. Ama dediğim gibi görevimi aksatan bir yanı yok. Bunların hepsi detay. O bakımdan ben hiç onlarla uğraşacak konumda değilim. Benim bakmaya çalıştığım yükseklik bunlardan biraz farklı. Olaylara en tepeden bakma gibi bir göreviniz yok mu zaten? BAŞER Görevimin gereği olduğu Yani küresel terör mü? BAŞER Evet, küresel terör haline gelmiştir. Çünkü bunun kökleri dışarıda. Siz ne kadar yok derseniz deyin, AB ülkelerinin hepsinde büroları harıl harıl çalışıyor. Kayıt bürolarında militan kaydediyorlar. O arada finans kaynakları, dönerci dükkânları var. Bu paralar PKK’ye akıyor. Dolayısıyla o kadar silahı, o kadar patlayıcı maddeyi, o kadar teçhizatı, o kadar iletişim aracını, o kadar insanı ayakta tutacak kaynakları PKK buralardan sağlıyor. O halde sizin terörle mücadelede uluslararası bir boyutun da olduğunu kabul etmeniz ve buna bakmanız gerekiyor. Buna bakarken en önemli unsur konjonktür değil mi BAŞER Evet. Bir kere bizim bölgemizdeki siyasi koşullar açık. Biz durumundalarsa orada hamaseti öne çıkararak çözüm bulamazsınız. Her zaman aklı, bilgiyi, gerçekçiliği ön planda tutacaksınız. Büyük Atatürk de zaten böyle söylemiş. “Benim size manevi mirasım akıl ve bilimdir. Onu rehber edinin. Gerçekçi çözümlerle ülkenizi kalkındırın” demiştir. Büyük insan daha o günlerde bunun öngörüsünü yapmış, bunun gereklerini yerine getirmiştir. Ama biz bunu ne kadar yerine getirebilmişiz? Bunu çok ciddi olarak tartışmak gerekir, diye düşünüyorum. Türkiye kimsenin oyuncağı değil Kerkük için mutlaka bir sınır ötesi operasyon yapılması gereği ağırlık kazanmaya başladı. ABD Büyükelçisi Ross Wilson, “Bu karar Türkiye devletine aittir” dedi. Bu arada kimi çevreler de 1990’da Saddam Hüseyin’in, o dönemdeki ABD’nin Bağdat Büyükelçisi’nden benzer bir söz duyduktan sonra Bağımsız Kürt devleti kurulacağına inanmamak safdilliktir Bir de sıklıkla Washington’a gittiğiniz iddiaları var... BAŞER Bu görevi üstlendiğimden beri hiç Washington’a gitmedim. Beş kere görüştük. Bu görüşmelerden dördü Ankara ve İstanbul’da, birisi de Stuttgart’ta oldu. Benim zorluğum şu: Konunun özelliği dolayısıyla bütün bilgileri bir anda kamuoyuyla paylaşma olanağına sahip değilim. Konu terörle mücadele olduğu için her bilgiyi paylaşmam mümkün değil. Benim kendileriyle o bilgileri paylaşamadığım medyadaki arkadaşlarımız, sizler elbette haklı olarak bir şeyler yazmak ihtiyacı hissediyorsunuz. Ama o bilgiler yok. Bazıları sabredemiyor. Çalakalem bir şeyler yazmaya çalışıyor. O zaman da ortaya ne yazık ki bazı yanlış şeyler çıkıyor. İnanın, bunların benim şahsıma olan zararları hiç umurumda değil. Bu ülke için her türlü zarara katlanmaya razıyım. Çünkü biz canımızı adadık bu ülkeye. Canımdan daha fazlasını da herhalde bu en son yapacakları... Biz canımızı adamış, öyle yola çıkmış insanlarız. Yıllardır biz vasiyetimiz cebimizde dolaşıyoruz. Ama benim bütün sıkıntım yanlış anlaşılma, yanlış anlaşılmalardan kaynaklanan, halkımızın yanlış yönlere düşüncelerinin kayması; dolayısıyla da devlete olan güvenlerinin benim üzerimden erozyona uğruyor olması. Yoksa birileri mi bu güven erozyonunun olmasına yol açmaya çalışıyor? BAŞER Tabii, birilerinin uğratması... Ona özellikle uğraşan var mıdır? Bilemiyorum. Ama ben yine de işe iyi tarafından bakmaya çalışıyorum. Kasıtlı değil, ama bir bilgi noksanlığı diye değerlendiriyorum. Yine sizin sözünü ettiğim konferansta söylediğiniz bir başka çarpıcı sözünüze dönmek istiyorum. “Kuzey Irak’ta olanların bağımsız bir Kürt devletine yol açacağına inanmamak safdillik etmek olur” demiştiniz. Öte yandan konuştuğumuz kimi ABD’li yetkililer, “Bağımsız bir Kürt devletini desteklememiz ABD’nin çıkarlarının kesinlikle aleyhinedir” diyorlar. Sizin saptamanızla karşılaştırırsak o zaman Bush Yönetimi’nin acaba gizli bir gündemi mi var? BAŞER ABD’nin gizli bir gündemi var, diye kesin ve altını çizerek bir şey söylemem mümkün değil. Meseleye Washington Yönetimi diye bakarsak bizde de yine bilgi noksanlığı var. Tam bilgilerle tefsir edilmiş değiliz. Onun için söyleyeceklerim varsayıma dayanacak. Bu varsayıma dayanan bilgiler öncelikle yönetimdeki etkili ve yetkili kişilerin beyanları. Irak’a geldiğimizde, Irak’taki yetkililer ve ilgililerin beyanları... Biliyorsunuz, şu anda Kuzey Irak’la ilgili söz sahibi iki kişi var. Barzani ve Talabani... Talabani bugün Irak’ın Cumhurbaşkanı. Öbürü kendisini Kuzey’deki federal bölgenin başkanı olarak ilan etti. Bir yandan da bağımsız Kürdistan’ın akıllarında, gönüllerinde bulunduğunu, bunu hayal ettiklerini de söylediler. Bir yandan bu var. Öte yandan duruma baktığınız zaman ortada gerçekler var. Bu gerçekler neler? BAŞER Birincisi, artık Irak’ın parçalanmasına ABD’nin bile engel olabilmesinin çok güç olduğu. ABD engel olabilecek konumda olsaydı, bir bütün olarak güvenli bir Irak oluşturabilseydi bu durum elbette ki Kuzey’de bağımsız bir Kürt devletinden çok daha fazla işine yarardı. Ama bunu yapamayacağına göre acaba neyi düşünmek gerekir? Çünkü bu sorunun yanıtı öncelikle Kuzey Irak’ı akla getiriyor. Kuzey Irak’ta tamamıyla ABD’nin güdümünde bir bağımsız ya da yarı bağımsız bir yönetim var. Ama bunu ileriye doğru zaman tünelinde biraz daha uzattığınız zaman, tünelin belli bir yerinde onun tam bağımsız bir devlete dönüşme olasılığını da net olarak görebilmek mümkündür. DEVAMI YARIN birtakım oyunlara geleceğiz. Ben ısrarla hep şunu vurguladım: Benim bu görevim Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olarak kendi ulusal çıkarları için alacağı, sınır ötesi harekât dahil hiçbir karara engel olamaz. Benim uğraş alanım tamamıyla farklı. Türkiye günün birinde öyle bir karar verirse benim uğraştıklarım bu kararı kolaylaştırıcı şeylerdir. Böyle bir durumda yeteri kadar bilgiye sahip olmadan, neler yaptığımı, neler yapmakta olduğumu, hangi planlar üzerinde çalıştığımı bilmeden fikir üretmek yanlış. Bunları defalarca söyledim. Ama hâlâ bazı şüphe ve endişeler var, anlaşılan. Sizlerin doğruları aktarmanız suretiyle kamuoyunun doğruları göreceğini ve anlayacağını düşünüyorum. Türkiye’de Kerkük için bir sınır ötesi harekât söylemleri gittikçe güç kazanırken ABD tarafından da TürkiyeABD ve Irak’ın sınır ötesi bir askeri harekâta başvurulmadan meseleyi çözmeleri gerektiği telkinleri geliyor. Siz bu yaklaşımları nasıl değerlendiriyorsunuz? BAŞER Türkiye’de de bana göre arzu edilen elbette ki bir askeri harekâta gerek kalmadan üçlü istişareyle meseleye çözüm bulunmasıdır. Bu hükümet ya da dışişleri bakanları düzeyinde olabilir. Ya da ayrı bir oluşum oluşturulur. Ankara, Bağdat, Kerkük ya da Musul süreci denebilir. Bir süreçte bu iş halledilir. Tabii ki arzu edilen budur. Bir askeri harekât zaten herkesin teşne olduğu bir şey değildir. Ama elbette ülkenin çıkarları, ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda bunun seçeneği yoktur. Peki, sizce Türkiye’nin nasıl bir yol seçeceğini düşünüyorsunuz? BAŞER Kanımca Türkiye en son noktaya kadar üçlü çözüm ihtimalini, diplomatik, siyasi kanalları zorlamaya devam etmelidir. Bir yandan da her olasılığa karşı diğer alanlarda da her türlü önlemini almalıdır, diye düşünürüm. CUMHURİYET 12 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear