26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
27 OCAK 2007 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Trabzon’a destek eli Çay, fındık, tarım politikası çökmüş. Yoksulluk, işsizlik beşiğinde sallana sallana büyüyor. Sosyal devlet küçültüldükçe sahiplenilme duygusu silinmiş. Böyle bir ortamda Trabzon tefe konuyor. Neredeyse tüm Trabzonlular potansiyel suçlu ilan edilecek. İktidarın valisi ise il ile bağlantılı siyasal cinayetleri “münferit olay” diye geçiştirmekte... Sürüklenen ve seyreden bir siyasal iktidar karşısında iş başa düşmüş. Trabzon halkı, sağcısısolcusu, tüccarıesnafı, işçisiişadamı, 100’e yakın örgüt temsilcisi “Ne oluyoruz” demek için bir araya gelmiş. Trabzon Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ahmet Şefik Mollamehmetoğlu’nun deyimiyle “olaya el koymaya” karar vermişler: “Bölgede işsizlik var. Trabzon bağlantılı terör olaylarına katılanların büyük kesimi bunalımlı, parçalanmış, yoksul ailelerden gelen uyumsuz çocuklar. Bölge insanının atak, heyecanlı, ön plana çıkmak, lider olmak, kendinden söz ettirmek isteyen kişilik yapısından yararlanmak isteyenler var, öyle anlıyoruz. Kendi içimizde bir özeleştiri yaptık. Geleceği sorguluyor, ortamı gençler için nasıl daha sağlıklı hale getirebileceğimizi tartışıyoruz. Başta Karadeniz Teknik Üniversitesi olmak üzere oluşturulacak bilimsel kurulun sosyopsikolojik alan çalışması yapması uygun görüldü. Bir proje hazırlanacak, ona göre önlemlerimizi alacağız.” Trabzon, bu çabasında yalnız bırakılmamalı. Tüm Türkiye çapındaki üniversiteler, meslek örgütleri, demokratik kuruluşlar görev üstlenmeli, Trabzon’a destek olmalı... Ona ne? SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Şuyuz, Buyuz Derken... Üzerinden yüzyıl geçmiş neredeyse... Anadolu’yu işgal etmek isteyen sömürgeci güçler, tarih boyunca ayrılık gayrılık nedir bilmeden yaşayıp giden insanları birbirine boğazlatır. Oyunu, yine Anadolu’nun asıl “sakinleri” olan halk bozar. Emperyalizmi ve onun ektiği zehirli tohumları söküp atar topraklarından. Barış ile birlikte kardeş yurttaşlığın erincinde toplaşılır. Geçmişte sömürücülerin yarattığı düşmanlıklar ve kinler; tik takları ile içleri yıkayan, bilinçleri ışıtan zamanın duru suyunda törpülenirken tam... O el, o karıştırıcı, o sömürgen el, çıkarına dokunulduğunda hiç beklemez; suyumuzu ısıtır, çamurlatır, kirletir, kanatır... Türkiye, 1974’te Kıbrıs’taki azgın milliyetçiliğe karşı mı durdu, emperyalizmin bölgedeki tekerine çomak mı soktu? İşte o an hortlağa çarşaf giydirilir. Bir yanda kafatasçı tosuncuklar, bir yanda kafası karmakarışık yapılmış, bağımsızlıkçı gelenekten koparılmış gençlik birbirine kapıştırılırken öbür yanda “Siz var ya siz, hiç değişmeyen siz, soykırım yapmıştınız, kabul edin” diyen ulus ötesi zombi örgütler türetilir. Anadolu’da onbinlerin yitirildiği bir kırım yaşanırken ülkeyi yurt dışında temsil eden seçkin görevliler intikam adına tek tek öldürülür. Çağ değişmiş, emperyalizm “küreselleşme” burcuna girmiştir artık. Bölyönetin yeni masalı, insan haklarıdır, kültürel haklardır, kimliktir... Bölyönet masalı, Balkanlar’da Boşnak olur, Sırp olur kan denizinde boğulur. Afrika’da Hutu olur, Tutsi olur, süt kokulu çocukları asker eder, annelerin memelerini kestirir. Irak’ta savaşın adı demokrasi olur, özgürlük olur, Şii olur, Sünni olur, Arap olur, Kürt olur can alır, can verir. Balkanlar’da, Afrika’da, Irak’ta ne oluyorsa, Türkiye’de de o oluyor. Ben buyum, hepimiz şuyuz, lanet olsun, sen zaten hiç değişmezsin, hep osun derken o bildik, leş kokulu küresel doyumsuz saldırgan daha fazla yiyor, yutuyor, semiriyor, öldürüyor, eziyor, işgal ediyor... Hey siz! İnsancıklar, kardeşlerim, yurttaşlar! Ne olup bittiğinin gerçekten ayırdında mısınız? Yüz hatları gevşemiş, “Yakaladık” diyor. Katil yakalanmış, bitmiş. Olayı çözmüş. Yükümlülüğünü gerçekleştirmiş. Gönül rahatlığıyla günlük işlerine dönebilir bundan böyle... Hem, onu suçlayan yok ki... Medya suçlamıyor; kamuoyu belirleyiciler, kronik konuşmacılar, yılların eskitemediği karikatürler, ağzı kalabalık aklı tenhalar, benbilirimci yorumcular, popüler kültür yaratıcıları, besleme yönlendiriciler, vizyoner sivil toplumcular da suçlamıyor... Üzerine niye alınsın ki... Türkiye Cumhuriyeti suçlanıyormuş, ona ne ki... ‘İch Bin Ein Berliner!’ “Ben Berlinliyim!” ABD Başkanı John Kennedy, 1963 yılında bölünmüş Berlin’e yaptığı tarihi ziyaretinde böyle demişti. “İki bin yıl öncesinin en büyük gurur nişanı, ‘Ben bir Roma yurttaşıyım’ (civis romanus sum) demekten geçiyordu” sözleriyle vizyonunu koymuştu Kennedy: “Günümüzün gurur nişanı; ‘İch bin ein Berliner’ demektir. Dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar, özgürlüğü savunan insanların hepsi, birer Berlin yurttaşıdır... Dolayısıyla ben de ‘özgür bir insan’ olarak, ‘İch bin ein Berliner’ demekten gurur duyuyorum!” Kenti bölen sınırlara ithafen “Özgürlüklerin pek çok zorluğu vardır. Demokrasiler de mükemmel rejimler değildir!” diyen Kennedy, “Ancak demokrasi, insanları asla duvarlar arkasına hapsetmez!” demişti. “Özgürlükleri gasp eden baskıya ve insanlığı bölen tüm duvarlara karşı” çıkan herkesin bayrağına dönüşen bu konuşma, Kennedy’nin siyaset tarihine bıraktığı en ünlü söylemdir. Keklik Çankaya çantada keklik. Öyle görüyor. Çoğunluk bulunacak, eller kalkacak, inecek, o gece pembeli köşke gidecek, hayırlısıysa... Sıkıntısı, genel seçimlerden... Ya bırakıp gittikleri oy alamazsa? Ekibi dağıtılırsa, tepetaklak indirilirse, oraya çıktığına çıkacağına bin pişman edilirse... Bayramdan bayrama ay yıldıza kurban oluşu ondan. Akşamdan akşama oldubittiye gelmeyeceğini söylemesi de ondan... Elin aşiret reisi boşa konuşmuyor, “Söylediklerine aldırış etmeyin, seçim propagandasıdır” diye... ‘Özgür yurttaş dayanışması’ Sınırlar, milletler, ırklar, renkler, dinler ve dillerin ötesine geçen, üstüne çıkan bu kapsayıcı ve kucaklayıcı “özgür insan!” / “özgür yurttaş!” söylemi arkasında öylesine unutulmaz ve derin izler bıraktı ki; o günden bu yana çeşitli türevleriyle “mazlumların yanında yer almanın” en büyük nişanına dönüştü. Şimdi bir Kennedy söyleminin içerdiği bu “ufka ve vizyona” bakın; bir de “Hepimiz Hrant Dink’iz. Hepimiz Ermeniyiz!” sloganını bire bir “Ermenilik” ve hatta açıkça “vatan hainliğine” indirgeyen anlayışa! Birinin temelinde “özgür insan” ve “özgür yurttaş” kavramı var. Diğerinde “biz” ve “onlar”. “Biz” ve “ötekiler”... Birinin temelinde “soyutlama”, “kavramsal düşünce” ve “hümanist duruş vurgusu” var... Diğerinde “bire bir basitleştirme” ve kör kör gözüm parmağına bir “araçsallaştırma”... 11 Eylül saldırıları ardından hatırlayacaksınız, Batı’da gene bu minval bir “Hepimiz Amerikalıyız!” sloganı kullanılmıştı. Fransızı, İspanyolu, Almanı.. “terör ve şiddet mağdurları ile kurdukları dayanışmanın” ifadesi olarak bir gecede bu slogana sarılmıştı... En Amerikan karşıtı, en eleştirel çevrelerden bile bir kere olsun; “Biz filan milletteniz! Niye Amerikalı olalım canım?” basitliğinde bir eleştiri işittiğimi hatırlamıyorum. Kendisini “Hepimiz Amerikalıyız!” sloganı ile özdeşleştirmeyen olmadı mı? Oldu tabii. Ama kimse çıkıp bunu “milliyetçilik” ve “x” ya da “y” milleti aidiyeti üzerinden gerekçelendirmek abukluğuna başvurmadı. Danıştay’ı yok saymak Danıştay 13. Dairesi geçen günlerde verdiği bir kararla, Telekomünikasyon Kurumu ile Türk Telekom AŞ arasında imzalanan sözleşmeye Oger Telekom yetkilisinin koyduğu şerhi iptal etti. Böylece imtiyaz sözleşmesinin sona ermesinin ardından yani 21 yıl sonraTürk Telekom’un her türlü varlığının Telekomünikasyon Kurumu’na bedelsiz devrolması hüküm altına alındı. Konuyu yakından izleyen CHP Uşak Milletvekili Prof. Dr. Osman Coşkunoğlu, tam tersi bir gelişmeyi saptamış bulunuyor: “Komisyona geri çekilmiş olan Elektronik Haberleşme Yasa Tasarısı’nın 68. maddesinin (a) bendinde ‘406 sayılı kanunun 2. maddesinin (b) bendinin üçüncü cümlesi dışındaki hükümler yürürlükten kaldırılmıştır’ denilmektedir. Yani, Elektronik Haberleşme Yasa Tasarısı bu haliyle metinde sadece ‘Türk Telekom’un; ana telekomünikasyon şebekesi üzerinde sahip olduğu mülkiyet hakkı görev sözleşmesi süresinin bitiminden sonra da devam eder’ cümlesi kalacaktır.” Bu durumda Osman Coşkunoğlu, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’a yöneliyor: “Danıştay kararını etkisiz kılarak Türk Telekom altyapısını tümüyle devretmeyi mi amaçlıyorsunuz?” ‘Gürültücü’ Prof. Dr. MAHİR AYDIN İstanbul Üniversitesi “Fransız gemileri kıyıya yanaşır. Merdiven indirilir ve herkes gemilere tırmanır. Sonra gemiler denize açılır. Kurtarma operasyonunun kahramanı, yukarıdaki tepede, bir kayanın arkasında uyuyakalır. Kamera geri çekilir. Bir yanda gemiler ve deniz. Öbür yanda dağın tepesinde, tek başına biri. Uzakta ise, binlerce Türk tepeye tırmanmakta.” Etkileyici değil mi? Üstelik zor bir durum. Sanırım hiç kimse, bu karede olmak istemez. Rambo dışında. Ama bu senaryo, Rambo’nun. Hani şu İtalyan Aygırı’nın. Batı kültüründeki “Cadı Avı” tiplemesinden esinlenmiş. Ortaçağ Avrupa’sında, “ruhuna şeytan girdi” suçuyla, sürek avında yakalayıp yakma örneği. Bu kurgu Rambo’ya yakışmamış. Yaşamsal bir operasyonu yöneten kahraman, herkesin çil yavrusu gibi kaçıştığı ortamda, gündüz gözü uyuyakalır. Nasıl kalır? Yine bir “ucuz kahramanlık” mı? Bu tür Hollywood filmlerini çok gördük. ABD ordusunun yenilgisini, beyazperde ile örtmeye çalışan. ??? Türk insanı Rocky’yi, 1976’dan beri izler. Ötesini deşmez. Ve o, tam bir süpermendir. Rocky, Kuzey Amerika kıtasında yukarıdan aşağıya inen sıradağ. Öyleyse kahramanımız, kaya gibidir. İtalyan kökenli ve aygır gibi güçlüdür. İtalyan Aygırı’dır ama Amerikan Aygırı değildir. Bu türden kimlik sorunu, her ABD yurttaşı için geçerli. Çoğu, Batı Avrupa kökeni ile övünmek ister. En asilleri de, Gallerİskoçyalı. Atlantik ötesinde üst düzey konuma geldikten sonra, kökenine onur gezisi yaparlar. Rambo’nun kulağına birileri, biraz tarih üflemeli. Çünkü Türkiye’de yaşayan ve öteki ülkelere göçen Ermenilere haksızlık ediyor. Yeni film projesini “Bir uygarlığın tümüyle yok edilmesini anlatan destan” sanıyor. Sanırım Maya, Aztek ve İnka uygarlıklarıyla karıştırıyor. Rocky’nin son film projesi: Musa Dağı’nda 40 Gün. Avusturyalı Yahudi yazar Franz Werfel’in romanı. Sözüm ona, Birinci Dünya Savaşı’nda Musa Dağı’na sığınmak zorunda kalan yedi köy halkının, Fransızlarca kurtarılışı. ??? Çok sözde, az gerçek vardır. Özetleyelim: Werfel romanını yazarken 1920’de basılan Andonian Belgeleri’ne dayanmış. O da, Naim Bey’e. Oysa Naim Bey’in sahte belge düzenlediği, sonradan anlaşıldı. Metro Goldwyn Mayer, kitabı sinemaya uyarlamak istemişti. O zaman Türkiye, büyük tepki koydu. Özellikle Cumhuriyet gazetesinin öncülüğünde kampanya başladı. Sonunda Hollywood, 7 Eylül 1935’te bu filmden vazgeçti. 1982’de Ermeni kökenli yönetmen Sarky Mouradian, romanı filme uyarladı. Ama fazla ses getirmedi. Bizim Rambo, konuyu “Siyasi açıdan el yakar. Türkler, 85 yıldır bu konuyu öldürüyorlar” biçiminde yorumluyor. Ne kolay pirim. Anadolu’daki Türk kültürü, “yeniyetme” yaklaşımlarla anlaşılmaz. Elmayı armutla toplayanla işi olmaz. Bu toprakların, anıtsal yüceliği var. Yunus Emre der ki: “Nazar eyle ilerü / Pazar eyle götürü / Yaratılanı hoş gör / Yaratandan ötürü.” Bu anlayış, Türk ulusunun kök hücresi, DNA’sıdır. Türkiye’nin değerli politikacıları. Bu sorun sizin. Tarihçilerin değil. Çünkü tarihsel verilerde sorun yok. Eğer olsaydı, bu denli politik yorum yapılmazdı. Galyalı Fransa da, bu kadar horozlanmazdı. Hollywood’da hiçbir film, altı kez aynı adla çekilmedi. Zaman değirmeni, Rocky’yi de eskitmiş. Boks eldiveni, bornoz, şort ve ayakkabısını, ABD Tarihi Müzesi’ne bağışladı. Sonra da: “Bir gün yaşlanacağımı biliyordum. Ama sonunda dinozorlarla birlikte aynı yerde bulunacağımı hiç düşünmüyordum” demiş. Rocky tükenişini, Musa Dağı’nın kahramanı olmakla kapatmaya çalışıyor. Bu uğurda, Hazreti İsa’ya baskın çıkma çabasında. Mel Gibson’ın “Tutku” filminden daha çok gürültü koparacağını söylüyor. Evet, gürültü. Ama kulaklarımız bu gürültüye alışkın. İlkini 18781918, 40 yıl boyunca gördük. İkincisini 19722007, 35 yıldır. İçi boş olan şeyler, çok gürültü çıkarır. Bu bir İngiliz atasözü. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Yüzleşmeyi reddetmek... Bizdeki tartışma insan zekâsıyla alay eden cinsten. Alay eden cinsten, çünkü bu slogana karşı çıkanlar, “karşıtlığın” gerçek nedenlerini açıkça telaffuz etmiyor, edemiyorlar. Slogana karşı çıkışın ardındaki nedenler, adım adım “geliyorum” diyen cinayeti hazırlayan nedenlerin ta kendisi gerçekte. Hrant Dink’le “empati” kuramamak.. “Bizden” görmemek.. “Yurttaştan” saymamak.. “Dışlamak” ve “yalnızlaştırmak”... Kaldırım üstünde gün ortası vurulduğunda ise, içten içe.. “E ne yapalım, o da gereksiz zıtlaşmalara girmiş; çok ileri gitmişti!” demek... “Hepimiz Hrant’ız. Hepimiz Ermeniyiz!” sloganına karşıtlığın ardındaki gerçek nedenler bunlar. Dehşet verici! Durum böyle olmasa, cenazenin ardından yürüyen on binlerce insana kenetlenmesi gereken siyasiler, “sloganla” uğraşır mıydı? Bir an önce “bebekten katil yaratan karanlığı” sorgulamaya koyulması gereken basın; cenazenin hemen ertesinde göz göre göre araçsallaştırılan ucuz bir “slogan” tartışmasıyla vakit kaybeder miydi? Skandal, “Hepimiz Hrant’ız. Hepimiz Ermeniyiz!” sloganı değil. Skandal, “Türkiye’ye sıkılan kurşunun” ardındaki gerçekleri irdelemekten ısrarla çekinen ve bu “yüzleşmeyi” açıkça reddeden bizleriz. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com T.C. BÜYÜKÇEKMECE 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN ESAS NO: 2005/908 İLAN Davacı Aytur Turizm San ve Tic. Vekili Av. Emine Hanta tarafından, davalı Bedri Cem Arsan aleyhine mahkememize açılan itirazın iptali davası nedeniyle; İlgili davacının dilekçesinin ve davayla ilgili 07.02.2007 tarihinde, saat 09.30’da yapılacak duruşma gününün, yapılan araştırmalarla bulunamayan BEDRİ CEM ARSAN’a ilanen tebliğine karar verilmiştir. Yukarıda yazılı davayla ilgili mahkememiz duruşma salonunda yapılacak, 07.02.2007 tarihinde saat 09.30’da yapılacak duruşmaya davalı BEDRİ CEM ARSAN’ın gelmesi gerektiği ve kendisini bir vekille temsil ettirmesi, varsa diyeceklerini ve belgelerini dosyaya ibraz etmesi, etmediği takdirde yokluğunda duruşmaya devam edilip karar verileceği hususu davalıya ilanen tebliğ olunur. (Basın: 3558) TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 27 Ocak www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Anadolu çoban köpeği... 1 Bir nota. 2/ Ke 2 miklerin yuvarlak ucu... Yo 3 ğurt, pekmez 4 gibi koyu şeyle 5 ri suyla inceltmek. 3/ Ayağa 6 giyilen şeyler 7 de ayak bileğin8 den baldıra doğru olan bö 9 lüm... Vücutta 1 2 3 4 5 6 7 8 9 oluşan derin kesik ya 1 K A R A ÇÖ R B da zedelenme. 4/ Eski F A dilde taht... Kuzey Av 2 O L A N A K rupa ülkeleri ile Orta 3 R O K T Ü N İ K doğu’yu birbirine bağ 4 Ç E Ş Z U L A layan otoyolun simge 5 A S T A R K E L si. 5/ Romanya’nın pla 6 K İ MA P U T O ka imi... “Gözetleme, 7 T R A K İ T R dikiz” anlamında argo 8 R İ A O T A Y sözcük. 6/ Mavi renkli K R İ Ş N A küçük bir kuş... Köpek. 9 E L 7/ Yayla evi... Kısa çizme. 8/ Orta Anadolu’da bir göl... Zihin ve bedence ortaya konan çaba. 9/ Güney Amerika’nın tatlı sularında yaşayan çok yırtıcı bir balık. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Küçük boylu, uzun ve ipeksi tüylü, sarkık kulaklı bir köpek cinsi... Hemşirelerin giydiği başlık. 2/ Âşık olmaktan duyulan korku. 3/ Nikel elementinin simgesi... Türlü bitkilerin yaprak ve kabuklarıyla tatlandırılmış acımtırak bir içki. 4/ Tavşan yavrusu... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 5/ Ender, seyrek... Bir günün ya da olayın arkasından gelen zaman. 6/ Hawaii’de karşılama ya da uğurlama anısı olarak verilen, çiçekten yapılmış kolye... İçki bardağı. 7/ Yaprakları çay gibi haşlanarak içilen bir Güney Amerika bitkisi... Bir işi yerine getirme. 8/ Doğu Karadeniz’de, özellikle Rize yöresinde dokunan çamaşırlık ince bez. 9/ Başarısızlık... Bir nota. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear