28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 19 OCAK 2007 CUMA 4 HABERLER Anavatan Partisi’nin Dışişleri Bakanı hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınması reddedildi DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Günün Haberi Haberler nasıl gelirler diğer köşe yazarlarının anlak ve gündemlerini, hep merak etmişimdir. Muntazam sıralar halinde, geçmiş bağlantılarının malzemesini sırtlarında taşıyıp, ilişkilerini uzaktan belirtip, önem hiyerarşisine riayet ederek mi? Yoksa hepsi birbirinden bağımsız, azade, serseri mayınlar gibi, oradan oraya salınarak, kimi zaman birbirlerine çarpıp görünmez kılarak, önemlerine hiç aldırmayarak mı? Ya da eskiden film jeneriklerinde görünen biçimde, karanlıklar içinden önce nebula halinde belirip fır dönerek göze doğru büyüyüp mü gelirler yaşamın ekranına? Bende, kâh biri kâh öbürü, hepsi birden oluyor. Dün sabah, heyecanla saldırdım gazete sayfalarına; bir sürü önemli büyük haberin yanı sıra Vatan’ın 5. sayfasındaki, her şeyden çok çekti ilgimi. Haber, Erzincan’da, bundan 10 ay önce, iki çocuk annesi N. Ş’nin, kocası A. Ş. tarafından 35 yerinden bıçaklanarak öldürülmesi üzerine Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen Esas No: 2005/62, Karar No: 2005/158 sayılı kararı ile ilgili. Olayın ayrıntılarına geçmeden önce özetleyeyim: Mahkeme önce, vahşice öldürme fiiline TCK 82/1 d maddesi gereği ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası vermiş, sonra da cezayı, 5237 sayılı yasanın 29. maddesi gereğince sanığın eylemini haksız tahrik altında işlediği gerekçesiyle 24 yıla, ardından da yine 5237’nin 62. maddesi gereği 20 yıla indirmiştir. Kısacası, eğer karar Yargıtay’da onanırsa, olay anından beri zaten tutuklu olan A. Ş’nin yattığı süre de göz önünde bulundurulunca, kendisi 6 yıl sonra çıkacaktır. ??? Hemen belirtmek isterim. Cezaların caydırıcılıklarının ağırlıklarında olduğuna inananlardan değilim. Ama fiil ile ceza arasında, çeşitli hafifletici nedenlerle oran kaybolduğunda adalet duygusunun da zedelendiği bir gerçektir. Bir noktayı daha vurgulayayım. Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararını okuyunca, bunun hukuktan nasibini almamış kişilerin kaleminden çıkmış olmayıp tam tersine, düşünen, sosyal ve mesleki sorumluluklarının bilincinde yargıçların incelemelerinin ürünü olduğunu söyleyebiliriz. Sorumlu yargıç, aynı zamanda karşısındaki suçlu kalıbının içindeki insanı gören kişidir. Nihayet, olayımızda asıl geçimsizliğin yoksulluktan kaynaklandığı açıkça ortadadır. Yoksulluğun neden olduğu cinnetin toplumumuzda birçok suçun temelini oluşturduğunu her ne kadar yadsıyamaz isek de yoksulluğun suçları hafifletici sebep oluşturup oluşturmayacağı konusunun çok daha başka, bizleri de aşan, uzman kişilerin alanına giren bir tartışma konusu olduğu da açık. Bütün bu açıklamalardan sonra, kararı neden bu denli önemseyip önünüze getirdiğim konusunu haklı olarak sorabilirsiniz. Sanırım, maktulenin sanığa aşırı tepki göstermiş olmasının hafifletici sebep olarak kabul edilmesi kararıyla ilgili olay, biraz daha ince bir noktada düğümleniyor. ??? Söz konusu olay bir töre cinayeti değil. Ama halkımızın kadına karşı işlenen cinayetlerde, törenin ardına gizlenme eğilimi, burada da görülüyor. Nitekim A. Ş. bir ara duruşmada maktulenin (yani öldürülenin) uygunsuz yaşadığı savını ortaya sürerek kendini kurtarmaya çalıştığını görüyoruz. Bu sav mahkemece kabul görmemiştir. Ancak yine de kadına karşı işlenen suçta, töre cinayetlerinde kullanılan haksız tahrik kavramı işlemiştir. Gerçi haksız tahrik yalnızca töre cinayetinde kullanılan bir kavram değil. Ama dilerseniz bir de, maktulenin, yoksulluktan bunalarak evi terk edip babasının evine gitmesi veya kavga sırasında kocasına sert sözlerle tepki vermesi halini tersine çevirelim bir an. Aynı şeyi koca, yani erkek tarafı yapsa, yoksulluktan ikide bir evi terk edip babasının evine gitse veya kavgada çok sert şeyler söylese, acaba kocasını 35 yerinden bıçaklayan kadın da bu denli indirimden yararlanabilecek miydi? Hiç sanmıyorum. İşte olayın bam teli buradadır. Ne denli yasa değiştirirseniz değiştirin, ne denli yeni ve daha insani ölçütler getirirseniz getirin, sosyal yapı, hukuk düzenine kendi yoksulluk ve cahilliğinden kaynaklanan değerlerine uygun bir jürisprüdans (içtihat) getirip giydiriveriyor. Sonunda karısını 35 yerinden bıçaklayan erkek, yedi yıl yatıp çıkıyor. Avrupa’nın bize karşı art niyetini, önyargısını, çifte standardını, kötü amacını ileri sürerken haklı olsak bile bu örnekleri de gözden uzak tutmamak zorundayız. ‘Gül’ün cesareti yok’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anavatan Partisi’nin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül hakkında verdiği gensoru önergesinin gündeme alınması reddedildi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, “Askerimizin başına çuval geçiriliyor. Neden bir protesto notası göndermeye bile cesaret edemediniz sayınbakan” diye sordu. TBMM Genel Kurulu’nda, dün Anavatan Partisi’nin Türkiye’nin AB, Irak, Kıbrıs, ABD ve Türk cumhuriyetlerine ilişkin politikalarda görev ve sorumluluklarını yerine getirmediği gerekçesiyle Abdullah Gül hakkında verdiği gensoru önergesi görüşüldü. Görüşmeler sonrasında gensoru önergesinin gündeme alınması reddedildi. Gül, Türkiye’nin dünya ? TBMM Genel Kurulu’nda, dün Anavatan Partisi’nin Türkiye’nin AB, Irak, Kıbrıs, ABD ve Türk cumhuriyetlerine ilişkin politikalarda görev ve sorumluluklarını yerine getirmediği gerekçesiyle Dışişleri Bakanı Abdullah Gül hakkında verdiği gensoru önergesi görüşüldü. ANAVATAN Grup Başkanvekili Sarıbaş, görüşmelerde AKP’nin Türkiye’nin kırmızı çizgilerini yok ettiğini belirtirken CHP adına söz alan Onur Öymen, Gül’e “Askerimizin başına çuval geçiriliyor. Neden bir protesto notası göndermeye bile cesaret edemediniz sayın bakan’’ sorusunu yöneltti. kamuoyunda AKP iktidarına kadar hep kriz ve kara tablolarla gündeme geldiğini, bugün ise dünya televizyonlarında Türkiye’nin başarılarından söz edildiğini söyledi. Türkiye’nin AKP iktidarından önce AB’ye aday ülke olduğunu kaydeden Gül, “Bizden önce çok fırsatlar vardı, partileriniz tarafından kaçırılmış fırsatlar” dedi. AB’nin Türkiye konusunda kafa karışıklığı içinde olduğunu kaydeden Gül, sıkıntının Türkiye ile ilgili olmadığını savundu. Gül, “Onlar şoke olmuş vaziyette, bizim hızımızı nasıl yavaşlatırız diye bu tedbirleri alıyor. Eminim bir gün bu kafa karışıklığı geçecektir” diye konuştu. Gül, ayrıca KarsTiflis demiryolu hattı için 5 Şubat’ta anlaşma imzalanacağını açıkladı. GİZLİ OTURUM 23 OCAK’TA İĞNELİ FIRÇA ‘Irak konusunda açıklanamayacak gerçekler var’ ? Kerkük’ün ‘küçük Irak’ olduğunu söyleyen Bakan Gül, “Türkmenlerin durumunu takip etmemiz içişlerine müdahale olarak değerlendirelemez” dedi. Gül, kapalı oturumda Irak’la ilgili açık konuşulamayacak birçok gerçeğin dile getirilebileceğini kaydetti. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Genel Kurulu’nda Irak’taki gelişmelerle ilgili olarak genel görüşme açılması kabul edildi. Görüşme 23 Ocak’ta “gizli oturum”da gerçekleştirilecek. AKP ve CHP’nin Irak’taki gelişmelerle ilgili verdiği genel görüşme önergelerinin ön görüşmesi dün yapıldı. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Irak’ı bu hale yanlış liderlik, diktatörlük ve saldırganlık arzusunun getirdiğini belirterek Irak’ta mezhep çatışmalarının inanılmaz boyuta ulaştığını, etnik çatışmaların başlamasından korktuklarını belitti. Irak’ın Körfez Savaşı’nda fiilen bölündüğünü söyleyen Gül, “10 yıdır ayrı bir devlet yapısı içindeydiler” dedi. Kuzey Irak’taki Kürtlerin Türkiye’nin akrabaları olduğunu söyleyen Gül, “Bugün aynı şekilde akrabalarımız olan Türkmenler, baskı altında olursa onların durumunu takip etmek hakkımızdır. Bu, Irak’ın içişlerine karışmak değildir” diye konuştu. Kerkük’ün “küçük Irak” olduğunu kaydeden Gül, etnik çatışma sorununun uzlaşmayla çözülebileceğini söyledi. ABD’nin Irak’ta en önemli güç ve karar verici olduğunu belirten Gül, ABD’nin bu gerçeğin farkına varmasını sağladıklarını ileri sürdü. Irak’la ilgili açık konuşulamayacak birçok gerçek olduğunu söyleyen Gül, olayın farklı boyutunun olduğunu, kapalı oturumda bunların rahatlıkla konuşulabilmesi gerektiğini kaydetti. ‘ETA’ya yalanlama İspanya hükümeti ile ETA arasında Ankara’da görüşme yapıldığı yönündeki haberlerin doğru olmadığını söyleyen Gül, “Ne bizim istihbarat birimlerimizde böyle bir bilgi vardır ne de İspanya hükümetinden böyle bir bildirimde bulunulmuştur” dedi. bu sayısal çoğunlukla bakanlıktan düşmenizi beklemiyoruz. Hesap vermenizi bekliyoruz. Akıncılar Derneği başkanıyken mehter takımı gibi bir adım ileri iki adım geri gitmeye alıştınız. Türkiye size büyük geliyor. Türkiye’yi yönetmek ahlak ister” dedi. AKP sıralarından tepki ve itirazlar gelince Sarıbaş, “Türkiye’yi yönetmek ahlaksızlık mı isAnavatan Partisi Grup Başkanveki ter? Kuzey Irak’ta geldiğiniz nokli Süleyman Sarıbaş, dış politikada tanın hesabını bu millete verin. Miltemel konularda sürekli yanlışlar ya lete, ‘Ananızı alın gidin’ diyebilirsipıldığını söyledi. Sarıbaş, “Babalana niz ama bana diyemezsiniz” karşırak söylüyorsunuz, ‘Kerkük’e mü lığını verdi. Sarıbaş, “Lozan’ı tartısaade etmeyiz’ diye. Günaydın. Kır şılır hale getirdiniz. Bu ülke sizin bamızı çizgileri yok ettiniz. Sayın Gül, banızın çiftliği değil. ‘Medeniyetler hiçbir şeye karışmıyor, kenarda bek ittifakı’ diye tutturdunuz, hangi meleyip kendini başbakanlığa hazırla deniyetten yanasınız siz?” sözleriyyan bir prens olarak duruyor. Biz le de iktidarı hedef aldı. Anavatan Partisi’nin gensoru önergesine CHP de desZAFER TEMOÇİN tek verdi. CHP’li Öymen, dış politikadaki “kırılma noktaları”nı sıralarken “Askerimizin başına çuval geçiriliyor. Neden bir protesto notası göndermeye bile cesaret edemediniz sayın bakan? Kuzey Irak’ta teröristler var, Meclis’ten iki kez yetki alınıyor, ‘Asker göndereceğiz’ diye. İki yetkiyi de kullanamıyor, süresi bitiyor” dedi. Dışişleri Bakanlığı bürokrasisi dışında danışmanların devreye sokulduğunu, bir danışmanın ABD’de “Başbakanı süpürmeyin, kullanın” dediğini anımsatan Öymen, “Sayın bakan, Başbakan’a gidecek, ‘Dış politikayı onlarla yapıyorsanız, ben istifa ediyorum’ diyecek diye bekledik. Ama cesareti yok, sineye çekiyor. İşler danışmanlarla yürütülüyorsa Dışişleri Bakanı ne işe yarar? HAMAS lideriyle masaya oturuyorsunuz, görüştüğünüz HAMAS ortalığı kana buluyor. Bunu nasıl içinize sindiriyorsunuz? Türkiye Cumhuriyeti ETA teröristlerine ev sahipliği yapmış, haberiniz var mıydı?Bütün bunları sineye çeken bir Dışişleri namikzafer@yahoo.com Bakanı’nı biz sineye çekemiyoruz” dedi. Öymen: Tek çare asker göndermek ‘Terörist faaliyetlere karşı ABD izin vermezse sınırımızı koruyamayacak mıyız’ diye soran CHP’li vekil, Kerkük’te referandumun çatışmalara neden olacağını vurguladı. ANAVATAN lideri, Gül’ü istifaya çağırdı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Irak’taki gelişmelerle ilgili verilen genel görüşme önergelerinin ön görüşmesinde konuşan CHP’li Onur Öymen, “Kerkük’ün demografik yapısı değiştiriliyor. Bu koşullarda referandum yapılması çok ciddi çatışmaların habercisi olacaktır” dedi. Kerkük’te yaşananların bir iç mesele olarak değerlendirilemeyeceğini kaydeden Öymen, “Kerkük’teki mesele insan hakları değil midir? Ne zamandan beri insan hakları iç mesele oldu” dedi. BM’nin 1723 sayılı kararına değinerek bu kapsamda bütün ülkelerin yurtdışından Irak’a, oradan başka ülkelere terörist faaliyetlerin sızmasını önleme yükümlülüğü bulunduğunu vurgulayan Öymen, bu yükümlülüğü Irak ve ABD’nin yerine getirmediğini, görevin Türkiye’ye düştüğünü söyledi. Öymen, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu sınırlardan 1 ton C4 patlayıcısı geçirilmiştir. CHP olarak söz veriyoruz, isteyin yetkiyi koşullara bağlamadan vereceğiz. ‘Kerkük’e asker gönderelim’, diyen yok. Sınırımızın güneyine asker göndermelisiniz, başka çareniz yok. ABD izin vermediği sürece sınırımızı korumayacak mıyız? Komşu ülkenin cumhurbaşkanının sözcüsü, ‘PKK ile görüştük, ateş kesecekler’ diyor. Pakistan Cumhurbaşkanı, Usama bin Ladin’le görüşse ABD ne der?” CHP’li Şükrü Elakdağ da “Kerkük’ün Kürt gruplarının eline geçmesi, bağımsız Kürt devletinin kurulması yönünde kritik bir adım olacaktır. Hükümet uluslararası kuruluşların bu sürece el koymasını sağlamalıdır” diye konuştu. sözlerle Türkiye’nin tezlerini çöpe attınız. İstifa edin sayın bakan, Türkiye’nin tarihi politikalarından haberiniz yok. Kerkük Türkmen şehridir, diyemiyorsanız, niye referanduma karşı çıktığınızı temellendiremezsiniz” görüşünü dile getirdi. “Eğer Irak bölünürse Türkiye de bölünecektir” uyarısında bulunan Mumcu, “Mersin serbest bölgesinden Irak’ta kurulan yeni devlete lojistik destek gittiğinin farkında mısınız? Başbakan’ın işadamı danışmanlarının da bu sürece seyirci kalmadığını biliyor musunuz” sorularının altını çizdi. Mumcu, bu sürecin “büyük bir Ortadoğu iç savaşına doğru gittiği” uyarısında bulundu. ‘Kerkük Türkmen şehridir’ Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, “Kerkük’te referandumun yapılması, yani Kerkük’ün Kürdistan’ın bir parçası olarak tescil edilmesi durumunda Irak’ın toprak bütünlüğü korunabilir mi? ” dedi. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün “Kerkük, küçük Irak’tır” sözlerine tepki gösteren Mumcu, “Bu asirmen?cumhuriyet.com.tr SUÇU, GÖREVDE KEYFİ DAVRANMAK MEB Müsteşarı Birinci’ye 5 ay hapis ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay 4. Ceza Dairesi, Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Necat Birinci’yi, “görevde keyfi davranmak’’ suçundan 5 ay hapis cezasına çarptırdı. Yargıtay 4. Ceza Dairesi’ndeki duruşmaya, Birinci’nin avukatları Hüseyin Yıldırım ve İlknur Uçar katıldı. Avukat İlknur Uçar, Müsteşar Birinci’nin beraatına karar verilmesini istedi. Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Zafer Ediş ise Birinci’nin cezalandırılmasına karar verilmesini talep etti. Duruşmaya verilen aranın ardından Yargıtay 4. Ceza Dairesi heyeti kararı açıkladı. Buna göre Birinci’nin, “görevde keyfi davranmak’’ suçunun sabit olduğu anlaşıldığından 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 228/1. maddesi gereğince 6 ay hapis cezasına çarptırılmasına karar verildi. Sanığın yargılama aşamasındaki olumlu tutum ve davranışları nedeniyle cezası 5 aya indirildi. Heyet, Birinci’nin 5 ay süreyle kamu hizmetlerinden yasaklanmasına da karar verdi. Birinci’ye verilen cezayı 1650 YTL adli para cezasına çeviren mahkeme heyeti, cezayı erteledi. Birinci, Batman İl Milli Eğitim Şube Müdürü iken Mecitözü’ne atanan Fahrettin Öztürk’ü yargı kararına rağmen görevine iade etmemekle suçlanıyordu. CHP’li Öymen, hükümetin Kerkük’te referandum yapılmasına tepki göstermekte geç kaldığını vurguladı. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanvekili Profesör Sami Yeprem’in yazdıklarına ilişkin gönderilen mektuplardan üçünü köşemde kısaltarak yayımlıyorum. Alevilik üzerine araştırmalarıyla tanıdığımız Lütfi Kaleli, Dr. Yaşar Yılmaz ve Sosyolog Haydar Gölbaşı, Yeprem’in Aleviliğe yönelik değerlendirmelerini eleştiriyorlar. ??? Araştırmacı Lütfi Kaleli’nin mektubu şöyle: “Demokratik Avrupa ülkelerinde din hizmetlerine devlet bütçesinden herhangi bir pay ayrılmamaktadır. Ama Türkiye’de bu uygulama hiç kimsenin rızası alınmadan yapılmaktadır. Bu uygulamayı devletin diğer birimlerinde yapılan hizmetlerle karşılaştırmak son derece sakat ve antidemokratik bir düşüncedir. ‘AleviBektaşi kitapları projesinin koordinatörü Çorum İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Osman Eğri’nin imam hatip lisesinden yetişen bir Alevi olması teşkilatımızda Hanefi, Şafi, Alevi vb. farklı mezhep ve meşrepten personelin varlığını göstermektedir...’ gö Alevilik Tartışması Üzerine Üç Mektup rüşü de sakattır. Anadan doğma Alevi, imamhatipten doğma Sünnileşmiş birinin Aleviliği tartışılmaktadır.” “Evet Alevilik, tasavvufi kanalda gelişen bir Batıni inanç sistemidir. ‘EnelHak’ (Hak Benim) diyen Hallacı Mansur’u 922’de katleden Sünni şeriat bağnazlarına inat, onu cem törenlerinde ‘Darı Mansur’ makamlarıyla onurlandıran Aleviler tarih boyunca görülmektedir ki, inanç uyumsuzluğu nedeniyle bağnaz Sünni kesim ve iktidarlar tarafından hep horlanmış, aşağılanmış ve acımasızca katliama uğramıştır.” ??? Sosyolog, Cumhuriyet Üniversitesi öğretim görevlisi Haydar Gölbaşı da şunları ifade ediyor: “Bu kuruma (Diyanet İşleri) müracaat edenler bu kurumun gereklerini yerine getirecek kişilerden oluşmaktadır. Dolayısıyla din hizmetlerinin yerine getirilmesinde SünniHanefi İslam anlayışı doğrultusunda hizmet edecektir ki, bu kurumun mantığı sizin de isabetle vurguladığınız gibi bu anlayıştır. Sayın Yeprem yine bu kuruma gireceklerin imam hatip liselerinde ya da ilahiyat fakültelerinden mezun olanlar arasından seçildiğini ifade ederek bu okullarda halkın değişik katmanlarından gelen kişilerin çocuklarının okuduğunu ve Diyanet İşleri’nde hizmet verecek kişilerin bu okullarda yetiştiğini vurgulamaktadır ki bu da doğru bir tespittir. Sayın Yeprem bilmez midir ki; Alevi aileler çocuklarını bu okullara göndermezler. Çünkü bu okullarda verilen din anlayışı tamamıyla Sünni İslam anlayışına yönelik hatta daha da katı bir biçimde şeriat kurallarının öğretildiği okullardır. Sayın Yeprem, satır aralarında çaktırmadan Aleviler de çocuklarını bu okullara gönderirlerse, yani bu dinsel anlayışı kabullenip asimile olurlarsa Diyanet İşleri’ne onlar da girebilirler demektedir. Mesele Alevilerin Diyanet’te temsil edilmeleri anlayışı ise bu tamamen Alevilerin ibadet anlayışlarına uygun bir yapılanmanın Diyanet’te gerçekleştirilmesidir. Bu da yasal olarak yeni bir düzenlemeyi gerektirir.” ??? Dr. Yaşar Yılmaz da düşüncelerini şöyle anlatıyor: “Yeprem’in yazılarını okuyunca, insanın adeta çıkıp ‘Ben de Aleviyim’ diye bağırası geliyor. Sayın Yeprem! Açıklamanızda, en az 9 kez ‘mezhep ve meşrep’ kelimelerini ayıramadan birlikte kullanmak zorunluluğunu hissetmişsiniz. Sizin göreviniz kelime ve kavramları irdeleyipinceleyipyorumlayıp, varmak istediğiniz yere vardırmak için zorlamak değil, bırakın mezhebi, meşrebi, ‘tasavvufi niteliği ağır basan oluşum’u; inanıyorum, az inanıyorum, farklı inanıyorum, inanmıyorum diyenleri bile, ayrım yapmadan, birer yurttaş olarak sevgi ve muhabbetle kucaklamaktır.” “İbadetin şekline, kendinize göre ve de inancınıza göre sayısız kurallar koyuyorsunuz, sonra da Alevilere diyorsunuz ki, siz bu kurallara uymuyorsunuz, uysaydınız ‘mezhep’ olurdunuz, o zaman bizden hizmet alırdınız. Şimdi ise bizden hizmet alamazsınız, çünkü siz bir ‘meşrepsiniz’.” “Aleviliğin din mi, mezhep mi, meşrep mi yoksa sizin/Diyanet’in vardığı sonuçta olduğu gibi ‘tasavvufi bir oluşum’ mu olduğuna karar vermek ne yazık ki yalnız sizin için değil, Alevilerin kendileri için de o kadar kolay değildir. Tıpkı, Sünniliği de çeşit çeşit yorumlayanların, çeşit çeşit yaşayanların olduğu gibi. Dini inançları, hele de o inanca mensup olmayanlar tasvir, tasnif ve kategorize etmeye kalkışırlarsa, o zaman ‘din ve vicdan özgürlüğü’ zedelenir.” “Aleviliğin ne olduğu, ne olmadığı ise doğal olarak öncelikle Alevileri ilgilendirecektir. Alevilerin din hizmetlerinin maddi kaynağı ise Sayın Yeprem, Hilafet’ten Cumhuriyet’e geçeli beri, 80 yıldır Diyanet’in kasasındadır. Bizim buradaki direnmemiz ise Hz. Ali’nin öğüdünden ötürüdür: ‘Haklarını savunmaktan aciz olanlar, sadece haklarını kaybetmekle kalmayıp, şeref ve haysiyetlerini de kaybederler.’” CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear