26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 18 OCAK 2007 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Küresel Sömürüye Karşı Kemalist Refleks: Ulusal Bağımsızlık Günümüz Türkiye sorunsalında da, adına ister Atatürkçülük deyin, ister Kemalizm; henüz onu aşan bir çözüm ülke içinde ortaya konabilmiş değil. Bunun nedeni gayet açıktır. 1923 ile 2006 Türkiye’sinin uluslararası ve siyasi koşulları ve ortamın aktörleri birbirinin aynıdır. tan neocon’lar, bir yanda silah tekellerinin sirkülasyonu için üçüncü dünya ülkelerinde savaş kompozisyonları oluşturmakta, diğer yanda enerji açığını kapatabilmek, bol ve ucuz enerji edinebilmek için Afrika ve Ortadoğu’nun geri kalmış toplumlarına bizzat müdahale etme gereği duymaktadır. Hem de eskiden olduğu gibi CIA aracılığı ile ve gizli olarak değil, yoksul kapılarını çalarak arsızca haraç toplayan mahalle kabadayıları kimliğinde alenen yapmaktadır. Amerika kıtasında ardı ardına patlak veren Brezilya, Peru, Arjantin,Venezüella,Uruguay, Şili, Bolivya, Nikaragua ve Ekvador’daki sol ve antiemperyalist iktidarlara şimdilik sessiz kalan ABD, dikkatini Afrika, Ortadoğu ve Orta Asya’daki zengin petrol ve maden yataklarına yoğunlaştırmış durumda. İşe, Afganistan ve Irak gibi aşiret düzeninin hüküm sürdüğü kabile toplumlarıyla başlamıştır. Olayın bizi bağlayan yanı ise ABD’nin benzer bir tarifeyi, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında, Selçuklu ve Osmanlı uygarlıklarının vârisi, yirminci yüzyılın ilk çeyreğindeki antiemperyalist savaşın muzaffer toplumu Türkiye için de düşünmesidir. Resmi tarih söylemlerinde pek de vurgulanmayan bir gerçek vardır; 1917 Ekim Devrimi’nin yarattığı Sovyetler Birliği, Sevr’i reddedip kurtuluş savaşımız sırasında tavrını emperyalizmden değil Türkiye’den yana koyarken bu savaşın sonunda imzalanan Lozan Antlaşması’nı stratejik ortağımız (hangi stratejinin ortaklığı ise) ABD imzalamamıştır. ABD’nin tanıdığı yegâne antlaşma Sevr’dir. Sonraki yıllarda ABD tarafından yoksul ülkeler için bir komünizm umacısı yaratılmış ve bu korku ile beslenen toplumlar iliğine kadar sömürülmüştür. Ülkeler bilinçli olarak geri bıraktırılmış, aydınları öldürülmüş ve sosyal uyanışlar gerek askeri gerekse teokratik darbelerle ortadan kaldırılmıştır (Şili’de Salvador Allende’ye karşı Pinochet’nin yaptığı darbe ya da Afganistan’daki Taliban rejimi bunun örnekleridir). Emperyalizm için “ulus devlet” kavramı demir leblebi gibidir. Bu uğurda etnik kavgalara zemin oluşturulur ve ülkelerin haritaları yeniden çizilir. Tito sonrası Yugoslavya bu süreci yaşamıştır. Günümüz Türkiye sorunsalında da, adına ister Atatürkçülük deyin, ister Kemalizm; henüz onu aşan bir çözüm ülke içinde ortaya konabilmiş değil. Bunun nedeni gayet açıktır. 1923 ile 2006 Türkiye’sinin uluslararası ve siyasi koşulları ve ortamın aktörleri birbirinin aynıdır. IMF’si, Dünya Bankası, liberal ekonomisi, Gladio’su, gerici darbeleri, Yeşil Kuşak Projesi, din bezirgânlığı, etnik milliyetçiliği, soykırım savları, mütareke basını ve Ortadoğu jandarmalığı talepleri ile emperyalizm Türkiye’de belki ayrımına varmadan ulusal bilinci ve Atatürkçü düşünceyi öne çıkarmaktadır. Kendi düşünce yapınız doğrultusunda Atatürk’ü ve Cumhuriyet değerlerini eleştirebilirsiniz. Yalçın Küçük’ün deyişiyle Cumhuriyet tarihinin falsifikasyonlarla dolu olduğunu da iddia edebilirsiniz. Ama kurtuluş sürecini ve onun büyük önderini, toplumsal gelişim ve dönüşümün rehberi devrimleri yadsımak mümkün değildir. Roosevelt, Churcill ve De Gaulle de büyük liderlerdi. Ama onlar emperyalizmin, Atatürk ise mazlum bir ulusun lideriydi ve antiemperyalistti. Emperyalizm karşısında iki yüz yıllık Osmanlı teslimiyetçiliğine noktayı koyan onurlu bir insan ve gerçek bir devlet adamıdır. Eğer toplumsal kurtuluşun temeli ulusal bağımsızlık ise bu kritik süreçte, yirminci yüzyılın en büyük özgürlük savaşını kotaran Atatürk’ü ve Atatürkçü düşünceyi doğru analiz etmeli ve bu temelde ulusal tavrımızı belirlemeliyiz. Emperyalizmin piyonu olmak, bu ülkenin ve bu tarihin mirasçıları için çok ağır ve kabul edilemez bir konumdur. Bu süreci tersine çevirebilmenin yöntemlerini bulmalı, projelerini üretebilmeliyiz. Artık bizim de ütopyalarımız olabilmeli. Çünkü ozanımız Nâzım Hikmet’in sözleriyle ifade edersek “Hava kurşun gibi ağır”dır. Bu kurşunu eritmek gerekmektedir. PENCERE Sünni Cumhuriyette Mezhepleşmek... Hiç aklınıza geldi mi, düşündünüz mü, Başkan Bush Irak’taki yeni stratejisini hangi temel üzerine oturttu?.. ? Bush’un açıkladığı yeni stratejinin adı “Irak’ta İleriye Doğru Yeni Yol” imiş... Hangi yolda yürüyecek Bush?.. Yol araziden geçer... Arazi bu işe elverişli mi?.. Hem de nasıl!.. Irak’ta işgalciye karşı toplumun direnişi iki şak olmuştur: Sünniler.. Şiiler.. Kürtler zaten işgalciden yana... Başkan Bush’un yeni ‘stratejik planı’ Irak’taki mezhep ayrılığı üzerine oturtulmuştur. ? Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı.. Ülkenin batısı işgal altındaydı. Erzurum ve Sıvas Kongreleriyle başlayan ulusal direnişin tohumlanması üzerine ne yaptı Mustafa Kemal Paşa?.. Ankara’ya geçerken 1919’un Aralık ayında Hacıbektaş’a uğradı... Alevi Bektaşilerle anlaştı, Kızılbaşların çelebisi Cemalettin Efendi ile kucaklaştı... İşgal altındaki Türkiye’nin Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda mezhep kavgası yaşanmamıştır; Alevi Sünni düşmana karşı yekvücut oldular... ? Çünkü Osmanlı ümmetinde millet bilinci 20’nci yüzyılın başlangıcında bile tohumlanmıştı; ‘Türklük şuuru’ oluşuyordu... Bir de 21’inci yüzyılda Irak’ın şu haline bakın!.. Arap ulusu yok; Şii ile Sünni var; dincilik egemen; ümmetçilik ağır basıyor... Başkan Bush yeni stratejik planını bu elverişli araziye göre hazırladı... Emperyalizmin ‘Böl ve yönet’ formülü çelişkiler üzerine bina edilir... ? Amerika’nın meşhur Ortadoğu tasarımı (BOP) “Ilımlı İslam Devleti Modeli”nde Türk ulusunu ümmetleştirmek üzerinedir.. Bush yönetimiyle AKP yöneticileri arasında bu plan çerçevesinde bir anlaşma olduğu görülüyor... Tasarımın lideri imam okulu çıkışlı RTE şimdi Cumhurbaşkanlığı’na hazırlanıyor... ? Peki, Türk ulusu ‘milli’ bilincini körleştirip ümmetleşsin mi?.. Belli bir süre içinde, zamanla, eğitimle, öğretimle sürdürülen gerici iktidar egemenliği tarihin yapraklarını tersine çevirebilir... Ümmetleşirsek tarihsel Aydınlanma’nın dışına düşer, yok oluruz... AKP laik Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürkçü ordusuna şaşı bakıyor, üniversitelere düşman, yüksek yargıçlara zıt, Çankaya’yı ele geçirmek istiyor, bürokraside kadrolaşıyor... Neden?.. ? Türk ulusunu ümmet bilincine indirgemek projesi Amerika’nın Anadolu’ya dönük planıdır, bu tasarım üstelik ilan edilmiştir... Irak’ta yeni stratejiyi Sünni Şii çatışmasından yararlanarak hazırlayanlar, Türkiye’de şimdi Alevi Sünni çelişkisini kaşımaya başladılar... Niçin?.. Ulusalcılar laik Cumhuriyetle mezhep çelişkisinin bir kıymeti harbiyesi olamayacağını bilirler... Ümmet bilinci egemenleştikçe mezhep çelişkisi de çatışmaya dönüşür... Aman dikkat!.. Nasıl Bir Cumhurbaşkanı! Kim cumhurbaşkanı olmalı? Bu soruyu herkes kendine soruyor! Günler geçtikçe bu soru daha önem kazanıyor. Doğal olarak, yanıtı da!.. Necmettin Erbakan yanlısı bir dergi “Milli Çözüm”... Eksik olmasınlar, her sayıyı gönderiyorlar. Günün anlamını veren ilginç yazılar okuyorum. AKP iktidarını ağır biçimde eleştiren, hatta yeren yorumlar... “Milli Çözüm” kendine göre bir cumhurbaşkanı örneği sunmak istemiş. Muhafazakâr, milliyetçi, vatanını seven, bağımsız bir ülkenin yurttaşı olsun demiş! “ABD’nin, AB’nin kuklası değil; Medya patronlarının ve sermaye baronlarının maşası değil; Sahte rakamların ve rüşvet dalyalarının ve sistem dolaplarının değil; Milli duruş ve şuur ehli, birikimli ve becerikli, Yüksek irfan ve örnek bir izan sahibi, sadece Müslümanların değil, tüm mazlum ve mağdur insanların tensip ve tasvip edeceği, Milletimizden, tarihimizden içimizden birisi, Yavuz’ların ve Oğuz’ların varisi, Asri ve insani gereksinmelere çareler üretecek, hidayet ve feraset sahibi, Türk toplumundan kopuk, tarihine ve töremize soğuk olmayan...” Dergi bütün bu özellikleri saydıktan sonra şu sonuca varıyor: “Moonların müridi, Fethullahçıların, Amerikancı, Avrupacı tarikatların müntesibi bir kişi artık asla ve kat’a Mustafa Kemal’in makamına oturamayacak.” Muhafazakâr kesimin bir temsilcisi “Milli Çözüm” dergisinin, yeni seçilecek cumhurbaşkanında aradığı nitelikler hepimizin, tüm demokrasi ve özgürlüğe, tam bağımsızlık ilkesine bağlı insanların da benimsediği, desteklediği görüşler değil midir? Dr. Malik Ejder YILDIRIM B u ülkenin aydın ya da yarı aydın konumundaki insanlarını şu dönemde en çok meşgul eden konulardan biri, ülkemiz ve bulunduğu bölgenin ahvali. Amerika ve İngiltere’nin öncülük ettiği ve kod adı küreselleşme olan emperyal dinamik, son on beş yılda Ortadoğu ve Asya petrollerine odaklanmıştır. Bu sürecin pürüzlerinden biri de ulus devlet niteliğini hâlâ koruyan Türkiye’dir. Burası Türkiye. Konumuz da Türkiye. Emperyalizmin 21. yüzyıldaki söylemi küreselleşme, en yoz ortaçağ yaklaşımlarını, ülkelerin destabilizasyonunu, büyük toplumsal kıyımları, faşizan müdahaleleri mazur göstermek için seçilmiş bir paradigmadır. Eşyanın doğasına uygun olarak yeni yüzyılda, bu sistem yeni sözcülerini de yaratıverdi. Karl Popper’in açık toplumliberal düşünce tezini pragmatizm gübresi ile harmanlayan entelektüeller yeni dünya düzeninin temellerini attılar. Tarihin sonunu müjdeleyen Francis Fukuyama’dan tutun da medeniyetler çatışmasının asal olduğunu söyleyen Samuel Huntington’a kadar bilim adamı, felsefeci, düşünür ya da toplumbilimci olduğunu savlayan sahibinin sesi onlarca demagoga göre ideolojiler ömrünü tamamlamıştır ve dolayısıyla ideolojik evrim süreci bitmiştir. Geride kalan mutlak irade, gerçekte sermayenin egemenliğini betimleyen liberal demokrasidir ve bunun da motoru ABD’dir. İdeolojiler sonlandığına göre onların çatışmaları ile süregelen tarihin de sonu gelmiştir. Bir tarafta bu neosömürgeci anlayışın ideologları kendi sanal gerçekliklerini küresel ölçekte geri kalmış toplumlara empoze ederken diğer yanda emperyalist ülkelerde çokuluslu şirketlerin kuklası konumundaki siyasiler üçüncü dünya ülkelerini içten vurma politikalarını gündeme getirdiler. İki bloklu dönemin bitişi ile evrenin hâkimleri (ABD ve Batı) dikensiz gül bahçesinde üçüncü dünya ülkelerine dönük yeni bir paylaşım konsepti yarattılar. Bu yaklaşımın kod adı “demokratikleştirme” oldu. Orta Asya ve Ortadoğu’da spekülatör Soros tipi sermaye sahibi misyonerler aracılığı ile sivil toplum örgütleri kurduran ABD, bu ülkelerde kendilerine bağlı iktidarlar oluşturmaya başladı. Temel amaç, kendi emellerini müstevlilerin emelleri ile birleştirebilecek onursuz, ilkesiz ve kimliksiz liderler bulup söz konusu ülkelerin kaynaklarını sömürmekten ibarettir. Kırgızistan, Gürcistan,Ukrayna gibi ülkelerde gerçekleşen ve aslında gayta renkli karşıdevrimler olan bu dış kaynaklı sivil darbelere de kadife, pembe ya da turuncu devrimler gibi hümanist çağrışımlar yapan isimler verdiler. Emperyalistlerin Büyük Ortadoğu Projesi Türkiye’yi de kapsayan sömürgeci bir politika. Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile birlikte tek süper güç ABD’de iktidarı elinde tu İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ MEZUNLARI DERNEĞİ DEMOKRATİK DAYANIŞMA DERNEĞİ AYDINLANMA SÖYLEŞİLERİ Yıl: 8, No: 4 Konu ENERJİDE BAĞIMLILIK TÜRKİYE’NİN KADERİ Mİ? Yönetmen Prof. Dr. BÜLENT BERKARDA Konuşmacılar Prof. Dr. AHMET ERCAN Y. Müh. ORHAN ERSEN Tarih: 20 Ocak 2007 Cumartesi saat 10.30 13.00 arası Yer: Levent Kültür Merkezi (Beşiktaş Belediyesi) Levent Çarşı içi. Çalıkuşu Sok. (İş Bankası yanında) No: 2 1. Levent İstanbul İletişim: İ. Ü. Mezunları Derneği (Fatoş Taştan) 0 212 238 03 21 Aydınlık Yarınlar Özlemi İçindeki Tüm Yurttaşlarımız Davetlidir. Giriş Serbest ve Ücretsizdir. İ.Ü. Edebiyat Fakültesi KÜTÜPHANECİLİK BÖLÜMÜ 1978, 1979, 1980 mezunları 20 Ocak 2007’de Aksaray’daki Dernek Binası’nda buluşuyoruz. Ayrıntı İçin: 0212 631 70 80 / Perşembe ve Cumartesi 0212 343 72 74 515 / Edibe Buğra 0212 440 00 00 11524 / Ayşegül Ardıç CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear