26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 5 EYLÜL 2006 SALI 2 İsrail’in Lübnan’a saldırmasında haklılık var mıydı? Bir askerinin kaçırılmasını bahane edip tanklarıyla, toplarıyla, uçaklarıyla, savaş gemileriyle bir ay, başta Beyrut olmak üzere Lübnan kentlerini, kasabalarını yakıp yıkmak.. binden çok ölü, binlerce yaralı, sakat!.. Evler, yapılar, okullar, hastaneler, köprüler, yollar, tesisler!.. Yetmemiş gibi, ilk fırsatta, yeniden aynı işlere kalkışacağını, dışişleri bakanı açıkça söylemekte!.. Bütün dünyanın an an izlediği bir kıyım!.. ??? Şimdi, Stockholm’de ‘‘uygar’’ ulusların temsilcileri toplanmış, Lübnan’ı nasıl eski haline çevirebiliriz diye konuşuyorlar! Biri milyonlarca Avro verecek, öbürü bütçesinden önemli bir ödeme yapacak... Uğraşılacak, dünyanın parası harcanacak, birtakım firmalara para kazandırılacak, evi barkı yıkılan zavallı halka başını sokacak bir yer ayarlanacak... Ne zamana kadar! Orası da belli değil! İsrail’in bir daha kafası karışır, ağabeyi Bush’tan da yeni bir buyruk alırsa, haydi bir daha yıkmaya, yakmaya, öldürmeye... EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Öte yanda Afrika’larda milyonlarca insan açlık içinde!.. İnsan ömrü kırk yaşı bile bulmuyor oralarda... Açlık var açlık! Yoksulluk, işkence, acımasızlık!.. Bunu Birleşmiş Milletler bilmiyor mu? Niye kuruldu bu uluslararası örgüt? Barış için, dünyayı acılardan, yoksulluklardan kurtarmak için... Ama bir İsrail çıkıyor, komşusuna saldırıyor, bir ay Lübnan’ı cehenneme çeviriyor... Sonra da hiçbir kusuru yokmuşçasına, hiçbir insanlık suçu işlememişçesine, uygar milletleri yardıma çağırıyor, ‘‘Benim düşmanım, sizin de düşmanınız’’ diyerek, bu arada Türk askerleri, askerlerini de... Çürük çarık teknelerle Afrika’lardan genç, yaşlı, çoluk çocuk insanlar Batı ülkelerine kaçıyor... Bir sığınak arıyor, bir iş, biraz ekmek, azıcık yaşama fırsatı... O tepeleme insan dolu, yarı çıplak, aç susuz, günlerce okyanuslarda çırpına çır Milyonlar Açlıktan Kırılırken... pına İtalya, İspanya kıyılarına doğru gelmekteler... Kimi batıyor, kimi devriliyor; karaya çıkanlar çoğunlukla gerisin geriye gönderiliyor!.. Doğa da bir yandan, depremleriyle, sel baskınlarıyla, yanardağlarıyla, türlü yoldan insanları ezmekte!.. Yetmiyor, insanoğlu doğadan beter, yarattığı üstün silahlarla, kendini, kendi gibi insanları kıyımdan geçirmeyi başarmakta!.. Açlıkları, açları çoğalttıkça çoğaltarak, eski acıları kapatacağı yerde, yeni yeni acılar yaratarak... ??? Biri çıkıp hesap sormayacak mı? Lübnan’da, Filistin’de, Irak’ta işlenen cinayetler tarihin hiçbir zamanında böyle bir yoğunluk, böyle bir süreklilik kazanmamıştı! Yirmi birinci yüzyılda, ilkçağların, ortaçağların yapmadığı, uygulamadığı, akıl bile etmediği ‘‘insanın insana’’ zulmünü gözler önünde yaşamaktayız.... Afganistan’da, Irak’ta Filistin’de, Gazze’de, Lübnan’da yıllardır uygulanan soykırımın hesabını kimse vermeyecek, o ‘‘uygar’’ denilen dünya bütün bu suçlara ortak olmanın utancını duymayacak mı? OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Ortadoğu’da Savaş Bataklığı Eski Aydın Milletvekili (19651973) übnan’a, yani Arabistan’a nı Mustafa Kemal Atatürk’ün yakın Türk askeri gönderilmesini dava arkadaşlarından olan ve isteyenlerin hafızalarını taze 1922’den 1950’ye kadar milletvekilleme izninizi diliyorum. Aralarında liği yapan, güçlü kalemi ile Cumhuİsrail’deki, Lübnan’daki, Filistin’de riyeti, Atatürk devrimini savunan ünki, Gazze’deki Irak’taki, Kudüs’teki lü yazar Falih Rıfkı Atay, bakınız Şam’daki ve İran’dakilerin de 1932’de yazdığı Zeytin Dağı adlı kibulunduğu şehitliklere dikkatinizi tabında ne diyor: ‘‘... Çöl bedevileriçekmek isterim. Ortadoğu savaş ba nin altın ve kıymetli taştan başka dintaklığında Arabistan’ın kızgın çölle leri yoktur...’’ ‘‘... İngiliz cephesinden rinde kalan sevgili şehitlerimizin sa at kaçırıp bize satan bedeviler, döyısı milyonu geçmektedir. nüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İnSiz Falih Rıfkı Atay’ın Zeytin Da gilizlere satarlardı...’’ (Sayfa: 83) ğı adlı kitabını okumamış olabilirsi‘‘Silahlar, toplar, altınlar, develer niz. (TBMM Kütüphanesi. Yer: ve erzak, hepsini, hepsini verdik. Ve 90/1973 Yıl: 1981. İstanbul DEM. bütün bu seferden bize yine ve yalnız 996470. Bateş Atatürk Dizisi.) Türk çocuğunun isimsiz, nişansız meFalih Rıfkı Atay, 1, Dünya Savaşı zarından başka bir şey kalmadı.’’ yıllarında Arabistan’da 4. Ordu Ko (Sayfa: 85) mutanı Cemal Paşa’nın karargâhın1950 yılında, Birleşmiş Milletler, da yedek subay olarak hizmet vermiş Kuzey Kore’nin saldırısına karşı Gütir. Yaşadıklarını birinci elden göz ney Kore’yi koruma için asker gönlemlerini ve izlenimlerini anlatır bu derme karan almıştı. Üye devletlere kitabında. Rahmetli Cumhurbaşka ? Arkası 8. Sayfada PENCERE Eylül... Saatli Maarif Takvimi’nin 1 Eylül günlü yaprağında Cahit Külebi’nin şiiri vardı: ‘‘Sonbahar geliyor serçe Yuvanı nereye yapacaksın? Ayva çiçek açmadan önce Meyvelerin içi geçecek Rüzgâr başka çeşit esecek Yağmurlarla ıslanacaksın. Oysaki ne kadar sıcaksın!’’ ? Bunaltıcı sıcakların üstüne yağmurlar bastırınca çevremde herkes sevindi, çoğu kişi bir ‘oh’ çekti... Sevinemedim ben... Neden?.. Çocukluğumdan beri duyumsarım, bilirim; her yıl yaz sonunda yağmurlu günler bastırır, eylülün eli kulağındadır... Yağmur!.. Tevfik Fikret’in ‘Yağmur’ adlı şiirinden ilk iki dize: ‘‘Küçük, muttarit, muhteriz darbeler Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz’’ Artık kafes kalmadı; ama, sonbahara dönük yağmur işlevini her ağustosun sonunda yerine getiriyor... İşlevi ne?.. Yazın bittiğini duyurmak... ? Çocukluğumdan beri bu yağmuru hüzünle karşılarım; yağdı mı, hava döner; artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır... Gün kısalmaya yüz tutar.. Bir eylülde gece 10 saat 36 dakika.. İki eylülde 10 saat 38 dakika.. Üç eylülde 10 saat 41 dakika.. Gece uzamaya başlamıştır.. ? Vaktiyle bir kadın tanımıştım, sonbaharı severdi... Benim, derdi, mevsimim sonbahar... Ne demek o?.. Yazın çiğ aydınlığı bana ters düşer, güzün solgunluğu yakışır, sonbahar ışığında daha güzel görünürüm... O kadın her yıl güz mevsimini beklerdi.. Artık bekleyemiyor.. Öldü gitti.. Sonbaharın solgun ışığı artık o kadına vuramıyor. ? Işığın mevsimden mevsime nasıl değiştiğini duyumsamadan yaşamak eksikliktir... Mevsim yalnız ısı değildir.. Işıktır. Işıktan ışığa geçiştir.. Dostlar, yağmurlar yağarken dediler ki: Ne hüzünleniyorsun?.. Hava yine açacak, güneş yine görünecek... Dedim ki: O güneş hiçbir zaman eski güneş olmayacak... ? Sonra düşündüm: ‘Bak şu yediğin naneye’ dedim, kendi kendime; senin hüznün, yazın tükenmesinden mi kaynaklanıyor?.. Hayır!.. Bir Fransız şairi, İkinci Dünya Savaşı’nda kurşunlanan bir ilkokul binasının duvarını çiçekbozuğuna benzetmişti... Oysa bizim burnumuzun dibinde duvarlar, evler, okullar değil, çocuklar kurşunlanıyor... Uygarlığın yoksul Müslümanlara bakan yüzü çiçekbozuğu... Sonbahar ışığı kimi kadını güzel gösterebilir, ama bu mevsimde gün dönümü, uygarlığın suratını daha da çirkinleştiriyor... Kemal YILMAZ L CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear