26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3 EYLÜL 2006 PAZAR 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN Cumhurbaşkanı, muhalefet partileri, sivil toplum örgütleri asker göndermeye karşı çıkıyor Çanakkale ve Ege’nin Güzel Kıyılarında İZMİR Sevgili, 25 Ağustos Cumartesi, Çanakkale üzerinden Ege kıyılarına doğru çıktım yola, demek ki bir haftadan ziyade Ege’nin güzel kıyılarındayım. Yollar fazla kalabalıklaşmadan dört saatte vardık Kilitbahir’e. Gerçekten de, bahire (denize) kilit vuruyorlar Çanakkale Boğazı’nın en dar yerindeki iki kale. Osmanlı’nın merakı, kalelerle su yollarını denetleme. Peki nasıl olmuş da, 19. yüzyılın başında İngiliz donanması bu iki kalenin denetimindeki Çanakkale Boğazı’ndan elini kolunu sallayarak geçip İstanbul önüne demirlemiş? Ve nasıl olmuş da, yüzyıl kadar sonra İtilaf Devletleri ya da diğer deyişiyle, ‘‘Düveli Muazzama’’nın (Büyük Devletler) muhteşem donanması ayrı yerde, yoksul, yarı çıplak, ama azmi büyük Osmanlı güçleri önünde yenilgiye uğramış? Osmanlı’nın ve Türk’ün özelliği, inanılmaz aymazlıkla, inanılmaz azim ve mucize arasında mekik dokumak. Çanakkale küçücük bir kent, güzel kıyılarından, Yalı Caddesi’ne dikey inen sokaklarından başlayarak, bütün kenti yayan yarım saatte dolaşabilirsin. Ama bu küçücük kent, Türkiye’nin en uygar, en güzel köşelerinden biri. Çarşı Caddesi’nde, 1928’de kurulmuş olan, şimdilerde Ayşe Çelikel’in işlettiği ‘‘Kuru Kahveci’’de güzel filtre kahvelerimizi yudumlarken, eşi ve Cumhuriyet okuru Levent Çelikel ve Erkan Tüze ile sohbet ediyoruz. Onlar bu güzel kentte yaşamanın kıymetini bilenlerden, burada yaşamaktan mutlu olduklarını, kenti büyük göçe açacak sanayileşmeyi istemediklerini, üniversite ve aydın kenti olarak yaşamayı yeğlediklerini söylüyorlar. Sevgili, Çanakkale’ye gitmelisin ve gittiğinde Yalı Caddesi üzerinden karşı yakaya bakan, ülkemizin en güzel balık lokantalarından Yalova Restaurant’da yemek yemelisin! Biz öyle yaptık. ??? Assos’ta kayaların üzerinden, Midilli’ye bakan, masmavi temiz denizi insanı her an kendine çağıran, lüks olmayıp her türlü asgari konfora sahip olan çok şirin butik otel Teracce’ta beş gün geçirdikten sonra, arabayla kıyıdan İzmir’e indim. İlk durak Çiğli’de, 30 Ağustos Zafer Haftası dolayısıyla yapılan kültür sanat ağırlıklı şenliğin ilk etkinliğine katıldım. Salonda hazır bulunanların da konuştuğu, dinleyicilerin aktif katkısıyla canlı bir biçimde katkıda bulundukları Aydınlanma konulu toplantıya en ilginç eleştiri, kız arkadaşıyla birlikte etkinliğe katılan İzmirli bir üniversite öğrencisinden geldi. Burada benim yaşımdaki insanlar ne kadar az, dedi genç arkadaş. Onunla da yetinmedi, kendi akranlarını bundan böyle aktif katkıda bulunmaya çağıracağını belirtti. Gençler yavaştan yavaştan uyanmaya mı başlıyorlar dersin İzmir’de üç gündür, havalar serinlemeye başladı, imbat yerini sert ve kışları estiğinde dondurucu olan kuzey rüzgârına bıraktı. Ersin, Ergun Elgin ve Genci Şayian ile 30 Ağustos’ta yazın son sıcak gecesini Urla İskele’de balık yiyerek yakaladık. Ama iki gün sonra dostum Tayyar Eraslan, artık yazın bittiğini düşünerek, Urla’dan İzmir’e dönüyordu. İzmir Enternasyonal Fuarı, artık eskisi gibi bir ay sürmüyor, yalnızca on gün açık kalacak bu yıl fuar. Değişen koşullar, fuarı daha çok bir ihtisas fuarına çevirmiş. Ama ilginin kaybolduğunu sanma sakın, katıldığım açılış töreni sırasında, halk kapılarda bekliyordu, kapıların açılmasını. Eğer yolun düşer gidersen, mutlaka fuarın 75 yıllık öyküsünü anlatan sergiyi gör. Orada fuarın geçmişini şenlikli yıllarını, aynı zamanda yaşamından kareleri, geçmişte üretilmiş olanları, tükettiklerini görecek, zaman içinde nostaljik bir yolculuk yapma fırsatını bulacaksın. İzmir havalisinden haber soracak olursan, ‘‘diğer bölgelerden pek farklı değil’’ derim. Tariş alımları durdurduğundan, incir üreticisi de, fındık üreticisi gibi dertli. ‘‘Ürünü ağaçtan toplamaya bile değmez’’ diyorlar. 75. İzmir Enternasyonal Fuarı’nda, vefayı gördüm. Lozan Kapısı’nın üstünde devasa bir Atatürk posteri sağında ise İzmir kentine bakan, rahmetli Ahmet Priştina’nın bir resmi ve üstünde de, ‘‘İzmir Fuarlar ve Kongreler kenti olacaktır’’ sözleri vardı. İçimden ‘‘demek ki, İzmir’de vefa ölmemiş. Bravo Aziz Kocaoğlu!’’ Bir tek AKP istiyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, muhalefet partileri, sendikalar, dernekler, sivil toplum örgütleri başta olmak üzere toplumun büyük çoğunluğu Lübnan’a asker gönderilmesini istemiyor. NTV’nin yaptığı ankete katılan 14 bin kişiden yüzde 25.14’ü Lübnan’a asker gönderilmesine ‘‘evet’’ derken, yüzde 74.86’sı ‘‘hayır’’ oyu verdi. Asker göndermeye ilişkin görüşler şöyle: CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen: Başbakan diyor ki, BM kararlarının Hizbullah’ın silahsızlandırılması gibi bir hedefi yoktur. Belli ki, kararı okumamış. BM kararlarının esası Hizbullah’ın silahsızlandırılmasıdır. Güney Lübnan’a yerleştirilecek barış gücünün İsrail’e karşı bir operasyon yapmasını kimse beklemesin. Daha şimdiden bellidir ki, barış gücü bölge ? Tüm tepki ve eleştirilere karşın AKP hükümeti, asker gönderilmesi konusundaki ısrar ve kararlılığını sürdürüyor. Lübnan’a asker gönderilmesiyle ilgili tezkere TBMM’ye sunulurken, geniş toplum kesimleri tezkereye karşı çıkıyor. ye tam olarak yerleştiğinde İsrail ve Amerika bu gücün Hizbullahı tasfiye etmesi için baskı yapacaklardır. Lübnan’da Türk birliklerinin bir çatışmaya girmesi bölge ülkeleri üzerinde ne gibi etkiler yapar? Bugün askerimizi isteyenler, yarın orada BM komutanının emriyle çatışmaya girmek zorunda kalırsak bize en büyük tepkiyi gösterirler. ANAV ATAN Genel Başkanı Erkan Mumcu: Olayların başından itibaren İsrail’in Lübnan’a saldırısından itibaren gösterdiği seyir, Türkiye’nin bir tür araçsallaştırıldığını, taşeronlaştırıldığını bize gösteriyor. Hükümet, ‘‘Sorumluluklarımızın gereğini yerine getirmeliyiz, Türkiye gibi büyük bir devletin prestijini ortaya koymalıyız’’ derken, aslında bunun tam tersine bir tavır aldığının da farkında değil. Türkiye bundan sonra Ortadoğu’da gelişecek süreçlerin tamamen dışına çıkıyor. Hükümetin bugünden takındığı tavrın ne bölgesel gerçeklerle, ne Türkiye’nin ihtiyaçlarıyla ne de Türkiye’nin stratejik ortaklık bağlantılarıyla ilgili olduğunu düşünmüyorum. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli: Henüz ateşkesin sağlanamadığı, çatışmaların yer yer sürdüğü ve tarafların mevzilerini daha da güçlendirdikleri Güney Lübnan’a gidilmesi, Türk askerinin ateş hattına atılmasıyla eşanlamlı, büyük bir gaflet olacaktır. SP Genel Başkanı Recai Kutan: BM kararının esas amacı, ne pahasına olursa olsun Hizbullah’ın silahsızlandırılmasıdır. İsrail, bugüne kadar BM’nin kendi aleyhine verdiği çok sayıdaki kararın bir tekini bile uygulamamıştır. Barış gücüne asker gönderecek olan Türkiye, acaba Lübnan halkına ve Hizbullah’a tarafsız bir ülke, AB ve İsrail’den yana değil Lübnan’dan yana bir ülke imajını verebilecek mi? Bu konuda büyük bir endişe taşımaktayız. Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Emekli Orgeneral Şener Eruygur: Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer görev ve sorumluluğunun bilinciyle mevcut koşullarda Lübnan’a Türk askeri gönderilmesine karşı olduklarını açıklamıştır. Bugün geniş bir ke Emekçiler tezkerenin görüşüleceği gün Ankara sokaklarında olacak 5 Eylül eylem günü ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Aralarında DİSK ve KESK’in de bulunduğu 9 emek ve meslek örgütü, Lübnan’a asker gönderilmesine ilişkin tezkerenin TBMM’de görüşüleceği 5 Eylül’de Ankara’da eylem yapacak. Emekçiler, Kurtuluş Parkı’ndan Kızılay’a yürüyecek. DİSK, KESK, TMMOB, Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türk Eczacılar Birliği, Türk Dişhekimleri Birliği, Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odalar Birliği, Tüm Emekliler Derneği ve Tüm BağKur Emeklileri Derneği, ‘‘tezkereye hayır’’ çağrısında bulundu. KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul, TTB Genel Merkezi’nde yaptığı ortak açıklamada, hükümetin Lübnan’a asker gönderme yetkisiyle ilgili tezkereyi TBMM’ye gönderdiğini anımsattı. TBMM’nin 5 Eylül Salı günü olağanüstü toplanıp tezkereyi oylayacağını anımsatan Tombul, emek ve meslek örgütleri olarak Lübnan’a asker gönderilmesine karşı olduklarını bildirdi. BM’nin bölgeye göndereceği askeri kuvvetin ‘‘Barış Gücü’’ olmadığını vurgulayan Tombul, Lübnan’da barışın sağlanamadığını, İsrail işgalinin sürdüğünü söyledi. BM kararının muğlak olduğunu, Lübnan’a gidecek askerlerin savaşmaları gerekeceğini dile getiren Tombul, şöyle konuştu: ‘‘ABD’nin Genişletilmiş Ortadoğu Projesi uğruna Ortadoğu bataklığına sürüklenmemize ‘hayır’ diyen, yeni asker tabutlarının gelmesini istemeyen tüm savaş karşıtlarına, vicdan sahiplerine, anne babalara, tüm topluma sesleniyoruz: Yüksek sesle ‘tezkereye hayır’ diye haykıralım.’’ Tombul, tezkerenin TBMM’de görüşüleceği 5 Eylül Salı günü Ankara’da büyük buluşma gerçekleştireceklerini belirterek tarihe, gelecek kuşaklara karşı sorumluklarını yerine getirmek isteyen herkesi bu eyleme katılmaya çağırdıklarını söyledi. Öte yandan Halkevleri Adana Şubesi’nde basın açıklaması yapan Halkevleri 10. Bölge Temsilcisi Sevil Ulaş, AKP hükümetinin emperyalistlerin ‘Büyük Ortadoğu Projesi’nin tetikçiliğini yaptığını savunarak ‘‘Tekelci sermayeye Türk askeri üzerinden rant sağlamaya heveslenen AKP hükümeti ikiyüzlü söylemlerini artık bırakmalıdır’’ dedi. Ankara’da ‘Barış Yürüyüşü’ DİSK Ankara Temsilciliği, KESK Ankara Şubeler Platformu ve Ankara Tabip Odası öncülüğünde, Lübnan’a asker gönderme tezkeresine karşı ‘‘Ankara Barış Yürüyüşü’’ gerçekleştirildi. Kortej, yürüyüş sırasında sık sık Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal’e gönderme yaparak ‘‘Çıkarsa tezkere, Bilal gitsin askere’’ sloganları attı. Kolej Kavşağı’nda toplanan grup buradan Yüksel Caddesi’ne yürüdü. DİSK İç Anadolu Bölge Temsilcisi Tayfun Görgün, burada yaptığı konuşmada, 1 Mart tezkeresine ‘‘hayır’’ diyenlerin ne kadar haklı olduklarının daha sonra yaşananlarla ortaya çıktığını söyledi. (Fotoğraf: AA) Tezkere karşıtları Ankara yolcusu İstanbul Haber Servisi Türkiye’nin Lübnan’a asker göndermesine karşı çıkanlar, tezkerenin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmesinin beklendiği tarih olan 5 Eylül’de Ankara’da olmak üzere 4 Eylül akşamı İstanbul’dan yola çıkacak. DTP, EP, ÖDP, DİSK, KESK, İHD, Pir Sultan Abdal Kültür ve Dayanışma Derneği, Küresel BAK, Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu’nun katılmasının beklendiği protesto için pazartesi akşamı İstanbul’dan otobüsler kaldırılacak. TBMM’de tezkerenin görüşülmesi sırasında dışarıda protesto eylemi gerçekleştirecek sivil toplum örgütlerine, sanatçılar da destek verecek. Oyuncu Mehmet Ali Alabora, tiyatro sanatçısı Görkem Yeldan, Mor ve Ötesi grubundanHarun Tekin, DİSK Genel SekreteriMusa Çam’ın ses kayıtlarının bulunduğu çağrı radyolarda yayımlanacak. Ayrıca, milletvekillerine cep telefonlarından ulaşılarak tezkereye ‘‘hayır’’ demeleri istenecek. ‘Asker göndermek büyük hata’ Yurtsever Hareket Yürütme Kurulu Lübnan’a asker gönderilmesi konusunda AKP hükümetinin gösterdiği tutum ve davranışın 1 Mart 2003’te Irak Tezkeresi’nde ortaya koydukları savlarıyla örtüşmediğini belirterek, yapılanların büyük bir hata olduğuna dikkat çekti. Yurtsever Hareket tarafından yapılan yazılı açıklamada, BM’nin artık tarafsız bir güç olmadığı vurgulanılarak, ‘Barış Gücü’’nün, ABD’nin ve İsrail’in sözleri dışına çıkamayacağını ve kimi zaman iki ateş arasında kalarak tarafsızlığını da kaybederek bir kuklaya dönüşeceğini bildirildi. asirmen?cumhuriyet.com.tr SİYASİ EYLEME İLGİNÇ CEZA Erdoğan’ı protestoya trafik cezası aldılar VURAL KÖSE sim askerimizin Lübnan’a gönderilmesini doğru bulmamaktadır. ADD olarak, biz de Lübnan’a asker gönderilmesini Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarlarına uygun bulmamaktayız. Lübnan’da yaşananların ABD’nin bölgeyi şekillendirmeyi amaçlayan ve ülkemizin çıkarları ile çelişen Büyük Ortadoğu Projesi’nden ayrı düşünülmesi mümkün değildir. Türkiye Emekli Subaylar Derneği Genel Başkanı Emekli Tümgeneral Rıza Küçükoğlu: Mesleğimiz bize, ‘‘vatanmilletdevlet’’ yaşamsal tehdit altında olmadıkça Türk askerlerinin riske atılmayacağını öğretmiştir. Lübnan gibi çatışma olasılığı yüksek bir bölgeye asker gönderilmesinin açıklanabilir bir mantığı yoktur. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı Türkan Saylan: Ortadoğu’da başlatılan ve 3. Dünya Savaşı’nın başlangıcı gibi gözüken bu savaşın karşısındayız. Ortadoğu’da kimin taraf olduğu ya da olacağı bilinmeyen bir bölgeye kendi canlarımızı, çocuklarımızı göndermek son derece yanlış ve telafisi olmayacak bir uygulamadır. Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Yavuz Önen: Türkiye’nin bölgeye askeri güç göndermesi, İsrail cephesinin genişlemesi anlamına gelir. Uygulanmak istenen asker gönderme işlemi ABD’nin planı çerçevesinde Türk hükümetinin ortaya koyduğu yanlış bir anlayış olduğu düşüncesindeyim. Cumhuriyet Kadınları Derneği Başkanı Şenal Sarıhan: Ülkemizin çocuklarının bu savaşta herhangi bir biçimde rol almalarını doğru bulmuyoruz. Bu savaşın haklı bir savaş olmadığı ortadadır. Bu savaştan esas olarak kadınlar ve çocuklar zarar görecektir. Muharip Gaziler Derneği Genel Başkanı Feridun Çelenk: AKP hükümeti içinde dahi bölünmeler var. Lübnan’a asker gönderdiğimiz takdirde her an kendimizi bir çatışmanın içerisinde bulabiliriz. Irak, Kandil Dağı ve PKK gibi çok önemli sorunlarımız varken, Lübnan’a asker göndermek ne kadar doğru olabilir bunun hesabını yapmak çok zor olmasa gerek. Bu bölgede Türkiye her an İsrail ile karşı karşıya kalabilir. İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Yusuf Alataş: BM’nin verdiği karar barışa hizmet etmiyor. BM ve Güvenlik Konseyi’nin kuruluş amaçları savaşlara engel olmakken, bu hedef dışına çıkılmış ve güçlü devletlerin boyunduruğu altında hareket etmeye başlamışlardır. Ne zamandan beri İsrail ve ABD’nin aldığı kararlar barışa hizmet ve sivil halkı koruma yönündedir ki şimdi biz kendi askerimizi bu bölgeye gönderme kararı alıyoruz? Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi: Lübnan’a insani yardımın askerler eliyle değil, sivil örgütler eliyle yapılması gerekir. Bu göreve talibiz. İsrail’in Lübnan’a saldırısı Büyük Ortadoğu Projesi’nin yeni bir adımıdır. Lübnan’daki çatışmanın tarafı olan ülkelerin çıkarlarını korumak bizim görevimiz değildir. Türk Dişhekimleri Birliği Merkez Konseyi: Türkiye, ABD ve yandaşı Batı’nın Ortadoğu’da başlattığı şiddet ve çatışma ortamına dahil olmamalı, Lübnan’a asker gönderilmemeli. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok: Lübnan’a asker göndermek çok kritik ve önemli bir karar. Türk askerinin Ortadoğu bataklığna girmesini uygun görmüyorum. Tabii ki Türkiye’nin uluslararası arenada sorumluluğu var. Kendisi için bu kadar yaşamsal olan bir konuda daha dikkatli davranması gerekir. ADANA AKP hükümetinin Lübnan’a asker gönderme kararını protesto için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın güney gezisinde yolunu kestikleri için gözaltına alınarak Adana Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne götürülen Halkevleri üyelerine trafik cezası kesildi. Protestocular, trafik akışını engelledikleri gerekçesiyle 50’şer YTL para cezasına çarptırıldı. Erdoğan ve beraberindekilerin önceki gün BOTAŞ ve Haydar Aliyev Terminali’ndeki programının ardından Erdoğan, programının dışına çıkarak Yüreğir Başkent Hastanesi’nde tedavi gören AKP Milletvekili Abdullah Çalışkan’ı ziyarete gitti. Erdoğan, ziyaret sonrasında Şakirpaşa Havaalanı’na giderken Seyhan Oteli önünde Mahir Mansuroğlu, Burak Kaya Özge Sapmaz ve Özlem Yalçınkaya adlı Halkevleri üyeleri ‘‘Tezkereye hayır. İsrail askeri olmayacağız’’ pankartını açarak Başbakan Erdoğan’ın konvoyunun önünü kesti. Polis eylemcileri gözaltına alarak Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne götürdü. Savcının talimatıyla ifadeleri alınan eylemcilerin her birine trafik akışını engelledikleri gerekçesiyle ellişer YTL para cezası kesildikten sonra 23.00 sularında serbest bırakıldılar. 1 Mart 2003 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi, ABD askerlerinin Irak’ı işgal amacıyla Türkiye’de konuşlandırılmasını onaylamadı. Bu kararın ne gibi sonuçlar doğurduğu konusunda iki taraf arasında bir türlü ortak nokta bulunamadı. Tezkereyi savunanlar, bu karardan Türkiye’nin çok zarar gördüğünü ifade ettiler. Bunu da şu gerekçelere dayandırıyorlar: Türkiye bu karar nedeniyle Irak’ta olan bitenlere seyirci kalıyor. Bu yüzden Kuzey Irak’taki yapılanmaya müdahale edemiyor. Ayrıca ABD bize çok kızdı ve uluslararası platformlarda bizi dışlayacak ve tehdit edecek bir tutum sergiliyor. Türkiye büyük devlet olamadı... Tezkerenin reddedilmesini savunanlar (ben de onlardan birisiyim) ise şunları söylüyorlar: Irak’ın işgaline Türkiye bulaşmamakla çok doğru yaptı. İşgale tepki gösteren tüm dünyanın ve Arap dünyasının öfkesini üzerine çekmedi. ABD’nin milyarlarca dolarlık tekliflerine de hayır diye Lübnan Asker Göndermenin Tarafları.... rek onurlu bir tutumun sembolü oldu. Türkiye Irak’taki müdahalede taraf olmayarak bölgede etkinliğini arttırdı. Bağımsız bir tavır gösterebileceğini kanıtladı. ??? Lübnan’a önümüzdeki günlerde Birleşmiş Milletler Barış Gücü gidecek. Türkiye bu güç içinde yer alacak mı, almayacak mı, tartışması da benzer şekilde Türkiye’de saflaşmaya neden oldu. Geçen seferki saflaşmaya benzer bir saflaşma yeniden ortaya çıktı. Öncelikle iki olayın aynı olmadığını saptamalıyız. İlk karar Irak’ı işgal etmeyi planlayan ABD’ye yataklık edip etmemekle ilgiliydi. Türkiye Büyük Millet Meclisi bunu kabul etmedi. Şimdiki karar ise Birleşmiş Milletler Barış Gücü içinde yer alıp almamakla ilgili. ??? Lübnan’da hükümet de, Hizbullah da BM Barış Gücünü istediklerini açıkladılar. İsrail zaten karşı çıkmadı. Ortada taraflar açısından bir uzlaşma söz konusu. Bu nedenle durum Irak’ın işgalindeki koşullara hiç benzemiyor. Asker gönderilmesine karşı olanların haklı oldukları taraf şu: İsrail haksız ve güce dayalı bir çizgi izleyerek Lübnan’ın bir bölgesini işgal etti. BM Barış Gücü bu işgale tepki göstermeden ve işgal altındaki topraklara konuşlanarak bir anlamda zorbanın yaptıklarını görmezden gelip, işgali meşrulaştırıyor. Yarın, Lübnan’da ortaya çıkacak çatışma, gerginlik ve saldırılar, doğrudan Türk askerlerini hedef alabilir. Hizbullah’ın silahsızlandırılması bugün için gündemde değil, ancak yarın Hizbullah’a yönelik bir operasyon kararı alınırsa Türkiye bu durumda ne yapacak? Lübnan’ı, Beyrut’u bombalayan İsrail, saldırılarını sürdürürse BM Barış Gücü bu konuda bir rol oynayabilir mi? Türkiye, saldırgan İsrail’e şimdiye kadar net bir şekilde karşı çıkamadı, BM Barış Gücü’nün parçası olarak saldırgana karşı durabilir mi? ??? Türkiye’nin bölgede bulunmasını istemek, Barış Gücü içinde yer almasını istemekle Irak işgalinin parçası olmak, ABD kuvvetlerine yataklık etmek eşdeğer değildir. Bu nedenle 1 Mart Tezkeresi’nden yola çıkarak yapılan benzetmeler yanlış ve gereksiz. Ben Lübnan’a Türkiye’nin asker göndermesinden yana değilim. Ancak bunu 1 Mart Tezkeresi’ndeki gibi dramatik bir durum olarak da görmüyorum. Benim karşı çıkışım ilkesel. Bir askeri gücün, hangi amaçla olursa olsun sınır ötesinde işler yapmasını onaylamadığım için TBMM’de üye olsam ret oyu verirdim. 1 Mart Tezkeresi’nin reddedilmesi büyük, önemli ve tarihsel bir olaydı. Türkiye’nin geleceğini etkileyecek önemde, barışçı ve olumlu bir duruştu. O olayın ne kadar etkili olduğuna karar çıktığında yurtdışında bulunduğum için tanık olmuştum. Bu ülkenin bir yurttaşı olarak o karar sonrası çevremdeki onlarca değişik ülkelerden gazeteci meslektaşımın övgülerini dinlemiştim. Bundan mutlu olmuştum. Lübnan’a asker göndermesek iyi olur... Afganistan, Bosna, Somali gibi sorunlu bölgelere de Türkiye asker gönderdi. Bunların hiçbirisini doğru bulmadım. Ancak Irak’ın işgaline ortak olmakla bunlar aynı değildi. Bölgenin temel sorunu, ABD önderliğindeki Batılı güçlerin ve onların desteklediği İsrail yönetiminin güce dayalı, zora dayalı müdahaleleri. Bush ve adamları ABD’nin başında olduğu sürece bölgede daha çok acılar çekilecek. BM Barış Gücü’nün de bunları çözmeyeceğini, çözemeyeceğini biliyoruz... CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear