24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 28 EYLÜL 2006 PERŞEMBE 6 HABERLER 1950’lerden başlayarak büyüyen ortaklık, çeşitli hedefler doğrultusunda geliştirildi PERŞEMBE ORHAN BURSALI CIASuud işbirliği IASuud işbirliği 1950’lerden başlayarak, giderek büyük boyutlar kazanmıştı. ARAMCO dinsel yayınlar yapmak amacıyla Riyad’da bir basımevi ve bir radyo istasyonu kurdu. 1971’de CIA, Kral Faysal’ın kayınbiraderi ve Suud haber alma örgütünün şeflerinden bol paralı Kemal Adham kanalı ile El Ezher’in rektörü Şeyh Halim Mahmut’a Faysal’ın hediyesi olarak 100 milyon dolar vermiştir. Bu para İslam dünyasında ‘‘komünizme ve ateizme’’ karşı kullanılacaktır. Suudlar Enver Sedat’a da Kemal Adham kanalı ile para vererek, Sedat’ın eşi Cihan ile kârlı iş ortaklıkları kurarak, onun Müslüman Kardeşler’e karşı daha ılımlı Kadın ve Erkek Dinci Buna çok sevindim: Türbanlı gazeteci Ayşe Böhürler, dünyevi hukuk sisteminin ülkemizde kadınlara toplumda eşitliğin kapılarını açtığını söylüyor (Milliyet, Yasemin Bay ile söyleşi, 27 Eylül). Kadınların bunu görmemesi, teninde hissetmemesi mümkün mü? Ama dinci erkek politikaların oluşturduğu kalelerin ardında saf tutan kadınların bu gerçeği dile getirmesi öyle kolay olmuyor. ‘‘Duvarların Arkasında: Müslüman Ülkelerde Kadın’’ belgeselini çeken ve aynı zamanda AKP Kurucusu ve Merkez Karar ve Yürütme Kurulu üyesi Böhürler cesur: Türkiye’de seküler hukuk sistemi, ‘‘kadına eşit yasal statüde mücadele zemini’’ sağladı!.. Altını çizdiği diğer bir nokta ise şu: Müslüman ülkelerde kadınlar, dinin erkekler lehine yorumlanmasından şikâyetçi!.. Çok hafif bir şikâyet bu! Dinin ‘‘erkekler lehine yorumlanması’’ yanlış bir ifade! Bütün dinlerde olduğu gibi, İslam dini de erkeklerin tekelindedir. Dini erkekler yorumlar. Kadınların nasıl yaşaması gerektiğine de onlar karar verir. Başını mı örtecek; beş adım geriden mi yürüyecek; saçını kime gösterecek. Ellerini ne yapacak. Kimin elini sıkacak. Nasıl kalkacak, nasıl eğilecek ve yemek yiyecek, yatakta kocasına nasıl hizmet edecek. ??? Büyükada’da, siyah giysili, güneş gözlüklü, hemen her yanı kapalı, bir erkeğin peşinde ikili üçlü Suudi kadınlar yemeklerini nasıl yiyorlardı dersiniz? Siyah giysilerini alttan bir aralıktan kaldırıyor, kola şişesini görünmeyen ağızlarına dikerek. Yemeklerini de, yine aynı aralıktan, görünmeyen ağızlarına tıkıştırarak! İnsan, bu manzarayı gördükçe, insanlığından utanmamalı mıydı? Kadınlar, erkek dincilerin kadınların nasıl yaşayacakları konusunda tarih boyunca verdikleri fetvaları bir derleyip toplasalar şöyle... Ortaya esaslı bir külliye çıkar! Sadece 1980 sonrası erkek fetvacıların kitapları, yazıp çizdikleri yeter, muazzam bir külliyenin oluşması için! Bu külliye, kadınların erkek ve toplum köleliğinin, ikinci sınıf vatandaşlığının, sadece erkekler için nasıl varolmaları gerektiğinin tarihinin derin kanıtlarını oluşturur! Aynı zamanda, erkeklerin kadınları esir etmek için dinleri nasıl kullandıklarının da! Kadınların başlarına türban geçirilmesi, bu külliyenin en hafifidir... Ama, temsil ettiği, içerdiği ve biriktirdiği anlam ve olgular bakımından da en simgesel olanıdır. Acaba gazeteci ve AKP politikacısı Böhürler, böyle bir külliyenin oluşmasına önayak olur mu? ??? Üç yıl kadar önce, İstanbul’da bir üniversitemizdeki İlahiyat Fakültesi’nden bir öğretim üyesi, bu köşede yayımlanan bir yazımı tartışmak üzere ziyarete gelmişti. Yazı, İrlanda’da koyu Katolik erkek ve papazların kadınları nasıl şeytan olarak gördüklerini anlatan bir filmi konu almıştı. Filmde, aileye yakın bir erkeğin tecavüzüne uğrayan bir kız dışlanıyor ve gelenek olarak, bir manastıra kapatılıyordu: Tecavüze uğramak onun suçuydu, aklanıp paklanmalı ve cezasını çekmeliydi. Tıpkı bugün ağırlıklı olarak Kürtler arasında yaygın olan töre cinayetleri gibi! Manastır, erkeklerin kurbanı kadınlarla doluydu ve esas görevleri çamaşır yıkamaktı! Bu müthiş film, kadının tarih boyunca, din ve erkek arasında nasıl çarmıha gerildiğinin küçücük ama inanılmaz bir öyküsüydü! Filmin etkisi üzerimde günlerce sürmüştü! İlahiyatçı türbanlı akademisyenle birkaç saat çok şeyi çok da güzel tartışmıştık. Ona en son şunu demiştim: Dinde uymanız gereken her şeyi erkeklerin vaaz etmesi, dinin erkek karakterini göstermiyor mu, bu durum tartışılması gereken çok ciddi bir olguyu gündeme getirmiyor mu? Kadınların dini nasıl yaşayacaklarının yorumunu neden erkek dinciler yapsın? Kadın, kendi dinsel yorumunu yapamayacak durumda mı? Bu sorular hep geçerlidir. Dinibütün kadınlar, bütün erkek yorumlarını bir kenara bırakmalı. Erkeklerle eşitlik istiyorlarsa... Laik yasalar, onların en büyük yardımcılarıdır... C 1 davranmasını ve Sovyetler’den uzaklaşmasını sağlamışlardı. 1985’te İtalyan Komünist Partisi’ni yıpratmak, seçimlerde rakiplerini desteklemek için CIA’nın ihtiyacı olan 10 milyon dolar Suudlar tarafından bir İtalyan bankasına yatırılmıştı. 1962’de Başmüftü Şeyh Abdullah bin Baz başkanlığında Mekke’de kurulan Dünya 985’te İtalyan Komünist Partisi’ni yıpratmak, seçimlerde rakiplerini desteklemek için CIA’nın ihtiyacı olan 10 milyon dolar Suudlar tarafından bir İtalyan bankasına yatırılmıştı. 1962’de Başmüftü Şeyh Abdullah bin Baz başkanlığında Mekke’de kurulan Dünya İslam Birliği, Vahhabiliğin İslam dünyasındaki etkinliğini artırmayı amaçlamıştı. İngiltere’de Tebliğ Cemaati, Ehli Hadis ve Cemaatül İslam gibi örgütler, ABD’deki camilerin yüzde 80’i bunların kontrolü altındadır. 1973 petrol krizinin ardından katlanan petrol geliri Vahhabiliğin etkinliğini, Afrika’nın Müslüman kabilelerinden Asya’nın en küçük adalarında yaşayan Müslüman toplu İslam Birliği, Vahhabiliğin İslam dünyasındaki etkinliğini artırmayı amaçlamıştı. Avrupa Camiler Konseyi, Kuzey Amerika İslam İşbirliği Konseyi, birliğin maddi ve manevi desteğinde çalışmalarını yürütüyorlardı. Yetiştirilen binlerce Vahhabi yandaşı, Avrupa’daki Müslümanlar arasında etkili çalışmalar yürütmüştü. luklarına kadar genişletmişti. Suud Krallığı’nın petrol geliri yedi yılda yirmi beş kat artmıştı. 1973’te 4.3 milyar dolar olan petrol geliri, 1974’te 25 milyara, 1980’de 102.2 milyar dolara ulaşmıştı. ABD kadar olmasa da, Avrupa’nın çeşitli ülkeleri, Vahhabi militanlarının Avrupa’da çalışan Müslüman işçiler arasındaki faaliyetlerini hoşgörü ile karşılıyorlardı. Suud parasıyla yapılan pek çok cami ve cemaat, Vahhabi radikallerin denetimi altında bulunuyordu. Öyle ki 12 Eylül hükümetlerinin Avrupa’da görevlendirdiği Türk imamların maaşları da Suud hükümetince karşılanmıştı. Suud parasıyla açılan üç bin Kuran kursunda on binlerce militan yetiştirildi Pakistan ve Afganistan ülfükar Ali Butto’nun askeri bir Z darbe ile iktidardan düşürülüp düzmece gerekçelerle idam edilmesinden sonra, diktatör Ziya ül Hak’la ABD arasında yoğunlaştırılan ilişkiler, Vahhabi radikalizminin zeminine oturtuldu. Pakistan genelinde Suud parasıyla üç bin Kuran kursu açıldı. On binlerce militan bu kurslarda yetiştirildi. 19791990 arasında Suudlar Pakistan yoluyla 4 milyar dolar aktardı. CIA paralı askerleri, Pakistan gizli servisi subaylarını, Afgan gerilla liderlerini CIA merkezlerinde, ABD Özel Kuvvetler karargâhlarında eğitiyordu. Suudlar kanalıyla ABD aynı dönemde Afgan mücahitlerine 6 milyar dolar destek sağlamıştı. 1983 yazında 80 binle 150 bin arasında paralı asker Afganistan’da savaşıyordu. Geçici olarak katılanlar bu rakamın dışındadır. Ayda 100 ile 300 dolar ödeniyordu. Bu desteklerde en büyük payı TC Başbakanı’nın bir zamanlar önünde diz çöktüğü Gulbettin Hikmetyar ile Suudların kurduğu Sayyaf örgütü alıyordu. Hikmetyar, fanatik bir Müslüman Kardeşler yandaşıydı. Örtünmeyen kadınların yüzlerine kezzap atma eylemlerinin öncüsü olarak ünlenmişti. Suudilerin organizasyonuyla dünyanın çeşitli yerlerinden mücahitler savaşa katılıyordu. Afganistan’da 5 bin Suudlu, 2 bin Mısırlı, 2 bin 800 Cezayirli mücahit vardı. Sudan’dan, Çat’tan, Yemen’den, Moritanya’dan, Bosna’dan, Çeçenistan’dan, Türkiye’den gelen mücahitler uluslararası İslam tugaylarını oluşturuyordu. Müslüman Kardeşler’in ideoloğu Seyyid Kutub’dan sonra en etkili kişi olan Filistinli Abdul Azzam (194189) El Ezher’den mezun olduktan sonra, Kutub çevresiyle yakın ilişkiye girmiş, bu arada Şeyh Ömer Abdul Rahman’la (Kör İmam, ABD’ye Dünya Ticaret Merkezi’nin bombalanması olayının düzenleyicisi olarak suçlu bulundu ve hapsedildi) da yakın ilişki kurmuştur. Bu grup, siyasal faaliyetlerinden ötürü Mısır’da barınamayınca Suudi Arabistan’daki Kral Abdül Aziz Üniversitesi’ne geçiyor, Suudların koruması altında kendi inançları doğrultusunda öğrenci yetiştiriyordu. Bin Ladin, Azzam’ın öğrencilerinden biriydi. Sovyet ordularının Afganistan’a girmesiyle bu çevreler, ‘‘dinsiz kâfirin’’ bir İslam ülkesini işgal etmesine karşı cihat ilan ediyor, mücahit devşirmek üzere dolaşıyorlardı. Azzam da Şeyh Ömer gibi, CIA ile bağlantı içinde idi. Cihat çağrıları yapmak için Pakistan’a geçti. Sonra ABD’ye giderek 26 eyalette para topladı. Mücahitlerin iç savaşı Azzam, Afganistan cihadına katılmanın her Müslüman için farz olduğunu söylüyordu. Afganistan zaferiyle de kalınmayacağı, cihadın, ‘‘Müslümanların elinden alınmış her toprak yeniden Müslümanların eline geçene ve orada İslam hüküm sürene kadar’’ süreceğini söylüyor, cihadın hedefini Endülüs’ü geri alana kadar genişletiyordu. Gerçekten de damadı Cezayir’de FİS (İslam Kurtuluş Cephesi) lideri olmuş, öğrencileri Sudan’da, Çeçenistan’da, Bosna’da İslamcı hareketlere önderlik etmişlerdi. General Ziya ül Hak’ın Ağustos 1988’de uçak kazasında ölümünden sonra, Kasım 1988’de de Abdullah Azzam, nedeni karanlıkta kalan silahlı bir saldırı sonucu öldürüldü. Şubat 1989’da Sovyetler’in Afganistan’dan çekilmesinden iki yıl sonra, Aralık 1991’de yıkılmasıyla, Afganistan stratejik önemini azaltınca, Suudların yıllık 600 milyon dolarlık parasal desteği, bir o kadar CIA desteği kesilince, çeşitli parçalara bölünen mücahitler, birbirlerinin boğazına sarıldılar. İran’da mollalar iktidarından sonra, ABD ile Suudlar arasına Sünni İslam radikalizmini güçlendirme konusundaki ortaklıkları daha da pekiştirildi. CIA’nın, Mısır’ın gelecekErdoğan’ın Hikmetyar’ın önünde diz çökmüş görüntüsü Star gazetesinde yayımlanmıştı. 18. YÜZYILDA BAŞ GÖSTERDİ Yeni bir akım: Vahhabilik 773’te Riyad alınarak 1 burası Vahhabilerin merkezi oldu. 19. yüzyılın başlarına gelindiğinde Vahhabilik bölgede etkili bir güç haline gelmişti. 1801’de Kerbela’ya saldırıp 5 bin kişiyi öldürdüler. rabistan’ın ortalarında küçük bir kasaba olan Nejd’de doğan Abdul Vahap, Hambeli tarikatının yorumcusu Taymiyyah’ın düşüncelerini benimsemişti. Kendisinin İslam düşüncesine bir katkısı olmamıştı. Yalnızca Muhammet’in hadislerini yineleyen, İslamın ilk günlerine özlem duyan sıradan bir din adamıydı. Ermiş kültürüne, mezar, yatır ziyaretlerine, tespih kullanılmasına, zinaya karşı olan bu mezhebe göre zina yapanlar taşlanacak, hırsızların elleri kesilecekti. Alkol ve tütün kullanımı, ipek giysiler şiddetle yasaklanmıştı. Aynı yörenin küçük bir aşiret reisi olan Muhammed İbn Suud (ölümü 1765), Abdül Vahap ile ittifak kurdu. Kızını ona vererek bu ittifakı güçlendirdi. Kılıçla din bütünleşmişti. Osmanlılara vergi vermiyorlardı. 1773’te Riyad alınarak burası Vahhabilerin merkezi oldu. 19. yüzyılın başlarına gelindiğinde Vahhabilik bölgede etkili bir güç haline gelmişti. Osmanlı egemenliğindeki bölgede emperyal emelleri olan İngilizlerin desteğiyle Osmanlı yönetimine kafa tutuyorlardı. 1801’de Kerbela’ya saldırıp 5 bin kişiyi öldürdüler. Hz. Hüseyin’in türbesi talan edilerek tahrip edildi. Kerbela halkı kılıçtan geçirildi. Necef yağmalandı, Hz. Ali’nin türbesi yıkıldı, halkı kılıçtan geçirildi. 1802’de Mekke’ye giren Vahhabiler, peygamberin ve halifelerinin mezarlarını tahrip ettiler. Vahhabiler bu geleneklerinden ötürü ‘‘Türbe Yıkıcıları’’ olarak da bilinirler. Bu geleneklerini günümüze kadar sürdürdüler. A İdeolojik dönüşüm BD’nin BOP stratejisi doğrultusunda İsrail yanında Suudi Arabistan önemli konumunu korumaktadır. ABD gözünde Vahhabilik ‘‘özgürlük savaşçılarının’’ ideolojisi olmaktan çıkmış, ‘‘terorizm’’in ideolojisi olarak algılanmaya başlanmıştır. ‘‘Mücahitlik’’, ‘‘teröristliğe’’ dönüşmüştür. Batı dilinde politika Yunanca polis (kent) sözcüğünden türemiştir. Buna karşılık gelen siyaset ise ‘‘vahşi bir atın terbiyesi’’ anlamına gelir. İslam radikalizmi, siyaseti ümmetin terbiye edilerek doğru yolda olmasını sağlamaktır. Bu bağlamda İslam radikalizmini ‘‘ılımlı İslama’’ dönüştürmek de yine Teksaslı kovboylara düşmektedir. A te olası lideri olarak gördüğü Müslüman Kardeşler’in ruhani lideri Şeyh Abdul Rahman Ömer’in, 1981’de Enver Sedat’ın öldürülme olayına katılmasına, ABD’nin ‘‘terörist listesinde’’ yer almış olmasına karşın, ülkeye girmesini ABD serbest bırakmıştı. 1987’de New York’u ziyaret etti, 1990’da yine geldi ve oraya yerleşti. Afgan mücahitlerinin eğitildiği, ağırlandığı El Kifa Merkezi’ni ele geçiren imam, cihat eğitimini burada sürdürdü. 26 Şubat 1993’te Dünya Ticaret Merkezi’nin bombalanması planı burada hazırlandı. obursali?cumhuriyet.com.tr Çelik: Sınıfta kalanlara af yok ? ALANYA (AA) Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Anadolu liseleri ve Anadolu meslek liselerinde sınıfta kalan öğrencilere af çıkarılmayacağını açıkladı. Çelik, Alanya’da yurttaşlarca yapılan okulların açılış törenlerine katıldı. Çelik, gazetecilerin Anadolu ve meslek liselerinde sınıfta kalanlar için af çıkarılıp çıkarılmayacağı yönündeki sorusu üzerine, ‘‘Af defterini kapattık. Çocukları beklenti içine sokmayalım’’ dedi. El Banna 1928’de İngiliz Süveyş Kanalı Şirketi’nin katkısıyla örgütün ilk çekirdek hücresini oluşturuyordu Müslüman Kardeşler, El Banna ve Kutub T ürk Kurtuluş Savaşı Doğu’nun ezilen halkları için büyük bir esin kaynağı olmuştu. Ama İslam dünyasında Mustafa Kemal hareketinin yankıları farklı oldu. Laik Türkiye Cumhuriyeti, bir kesimin gözünde İslamdan uzaklaşıp cahiliye dönemine dönüştü. Hele de halifeliğin kaldırılması, İslam dünyasında büyük fırtınaların kopmasına neden olmuştu. İslam dünyası yetim kalmıştı. İngiltere tarafından kışkırtılan Suud ve Şerif Hüseyin’in halifelik mirasına konma çabalarının yanında, Hindistan, Mısır gibi ülkelerde de İslamcılar arasında halifeliğin yeniden gerçekleştirilmesi arayışına girenler vardı. Bu arayış içerisine girenlerden biri de Mısırlı Hasan el Banna idi. 1923’te Mısır’da kabul edilen laik anayasadan hiç de memnun kalmayan Banna, bir yıl sonra halifeliğin Mustafa Kemal tarafından kaldırılmasını kabul edilemez buluyordu. Mısır’ın Süveyş Kanalı kıyısındaki İsmailiye kasabasında Hambeli tarikatına mensup orta halli bir aileden gelen Hasan el Banna (1906 1949), matematik eğitimi almıştı. Hasan el Banna genç bir öğrenci iken Vahhabilerin Arap Yarımadası’ndaki fetihlerinden çok etkilenmiş, Afgani’nin düşüncelerini benimsemiş ve bu düşünceleri çevreye yaymaya başlamıştı. Banna, Abduh’un öğrencisi olan Suriyeli Muhammet Raşit Rida’nın (18651935) Mısır’da yayımladığı Işık Evi dergisinin inançlı bir okuru oldu. Vahhabilerin Arap Yarımadası’ndaki başarısının Mısır’da da yinelenmemesi için bir neden yoktu. İsmailiye’de matematik öğretmenliğine başlayan Banna, burada, 1928’de İngiliz Süveyş Kanal Şirketi’nin parasal katkısıyla Müslüman Kardeşler’in ilk çekirdek hücresini oluşturdu. İngilizler, İsmailiye’de Banna’nın karargâh olarak kullanacağı bir de cami yaptılar. Daha sonra İngiliz diplomatlarının, haberalma servisi MI6’nın, İngilizci Kral Faruk’un, sosyalistlere, komünistlere, ulusalcılara, Nasır’a karşı kullandıkları etkili bir araç haline geldi. Banna, Kahire’deki İngiliz Konsolosluğu’nda ‘‘Şark Danışmanı’’ olarak çalışan İngiliz istihbaratından Albay Clayton’la yakın ilişki içinde idi. Bu ilişkiler daha sonraları Kahire’deki Amerikan Elçiliği ile sürdürüldü. 1943’te örgütün bin kişilik ‘‘gizli cihaz’’ (al jihaz alsırri) adı altında vurucu bir güç oluşturduğu biliniyordu. Müslüman Kardeşler 1945 1948 arasında planlı bir terör kampanyasına giriştiler, milliyetçi ve solcu liderlerine karşı suikastlar düzenlediler. Tiyatroları, sinemaları bombalıyor, Yahudilere saldırıyorlardı. Amaç hükümeti olağanüstü hal ilan etmeye, anayasayı askıya almaya zorlamaktı. Müslüman Kardeşler, 1948 yılında tanrı adına cinayetlerini yoğunlaştırdı. Sloganları ‘‘Ağızlar susturulunca, silahlar konuşur’’ idi. ‘‘Allahsız materyalistlere karşı’’ amansız savaşlarında, 1948 Mart’ında ünlü bir yargıç olan Ahmet El Hazinder, 28 Aralık 1948’de de Başbakan Muhammed el Nukrasi öldürüldü. 1949’da ise Banna, Genç Müslümanlar Birliği’nin merkezine yakın bir sokakta kurşunlandı. 1952’de Nasır bir darbe ile iktidarı alınca, Müslüman Kardeşler İslam devletinin kurulduğuna inanıyorlardı. Darbeci subaylar arasında Enver Sedat gibi Müslüman Kardeşler üyesi subaylar da bulunuyordu. Başlangıçta Nasır bunlara karşı hoşgörülü davranmıştı. Balayı uzun sürmedi. Nasır ödünsüz laik bir rejim benimsemeye, özellikle de İngiltere’ye karşı tavır almaya başlayınca, Batılı istihbarat birimlerinin denetimindeki Biraderler, harekete geçti. Kahire’deki iş merkezlerini ateşe verdiler, sokakta dolaşan sevgililere, barlardan çıkan insanlara ateş açtılar. Nasır’ın Süveyş Kanalı’nı devletleştirmesinden sonra, direnişlerini yaygınlaştırdılar. 1954’te darbe girişiminde bulundular, başarısızlıkla sonuçlandı. Liderlerinin büyük bir bölümü Suudi Arabistan’a kaçtı. Suudlar bunlara okullarda ve üniversitelerde iş verdiler. Binden fazla Birader tutuklandı, lider konumundaki altı kişi idam edildi. Nasır’ın ölümünden sonra iktidara gelen Sedat da eski bir Müslüman Kardeşler üyesi idi. Askeri Akademiyi ele geçirmek için çaba gösteren Müslüman Kardeşler’in Akademi hücresinde çalışmıştı. Sedat’ın Nazi Almanlar hesabına da çalıştığı bilinmekteydi. Sedat iktidara gelir gelmez, Nasır’ın izlemiş olduğu ‘‘tarafsız’’ politikalar hemen terk edildi. ‘‘Açık kapı’’ siyaseti benimsenerek ABD politikaları uygulama alanına konuldu. İnançlı bir Müslüman, yeminli bir komünizm düşmanı olduğunu kanıtlamak için Sedat, Nasır döneminde hapsedilen Müslüman Kardeşler örgütü üyelerini serbest bıraktı. Örgüt, El Dava (Çağrı) adlı yayın organları ile düşüncelerini yayıyordu. Tirajı 78 bin olan El Dava kendine dört ‘‘düşman’’ seçmişti: Batı Hıristiyanlığı, komünizm, ‘‘Atatürk’ün laikliği’’ ve Siyonizm. Bütün haber ve yorumlar bu dört düşman temelinde oluşturuluyordu. DİSK’ten tutuklamalara kınama ? İstanbul Haber Servisi DİSK Genel Sekreteri Musa Çam, Limterİş Sendikası’na yapılan baskın sonucu tutuklanan Genel Başkanı Cem Dinç ve Genel Sekreteri Zafer Tektaş’ın serbest bırakılmasını istedi. Çam yaptığı açıklamada ‘‘Kimliği, görevi ve adresi belli olan üyelerimizin tutuklanmaları hukuka aykırı. Devlet, demokratik yapılara tahammül edemiyor’’ görüşünü dile getirdi. Trafik kazası bir aileyi yok etti ? İstanbul Haber Servisi Otomobille Şile yönüne giden C. T. (25), SarıgaziAlemdağ ışıklar mevkiinde yolun karşısına geçmeye çalışan bir kadına çarpmamak için manevra yapınca aracın kontrolünü kaybetti. Karşı şeride geçen otomobil, İsmet Bozan yönetimindeki TIR’la çarpıştı. Kaza sonucu sürücü C. T. ile aynı araçta bulunan eşi K. T. ve 2 aylık bebekleri yaşamını yitirdi. MEF’in OKS dergileri çıktı ? İstanbul Haber Servisi MEF Yayıncılık, OKS 7. ve 8. sınıf dergileri çıkardı. Milli Eğitim müfredatına uygun Türkçe, matematik, fen bilgisi ve sosyal bilgilerden oluşan dergiler, rehberlik ekleri ve deneme sınavları ile öğrencilere zengin bir kaynak sunuyor. 8. sınıflar için 18 sayı ve 15 günde bir yayımlanacak dergilerin fiyatı 117 YTL, 7. sınıflar için ise 9 sayı ve ayda bir yayımlanacak dergilerin fiyatı ise 54 YTL. Dergilere, abone olunarak ya da dershanelerden ulaşılabilecek. Enver Sedat. Sürecek CUMHURİYET 06 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear