26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20 AĞUSTOS 2006 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU leyla.tavsanoglu?cumhuriyet.com.tr Türkiye Ziraatçılar Derneği Başkanı İbrahim Yetkin’le Türk tarımını ve FİSKOBİRLİK olayını konuştuk Tarım kuşatma altında SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Hükümetin pek çok icraatında olduğu gibi fındık işi de arapsaçına döndü. Dünyanın bir numaralı fındık üreticisi olan Türkiye, verilen inanılmaz düşük fiyat nedeniyle fındıkta zarar eder duruma geldi. Üretici kan ağlıyor. Birileri de çıkmış bu durumdan çok üzüntü duyduklarını, hem üreticinin hem tüccarın bu işten kâr etmesi gerektiğini söyleyerek timsah gözyaşları döküyor. Bugün fındıktan geçinen 260 bin aile var. Aile bireylerini de hesap ettiğiniz zaman milyonlarca kişinin fındıktan geçindiği ortaya çıkıyor. Bu insanları ödüllendirmek yerine kimilerinin çıkarına yarasın diye fiyatları düşük tutup milyonlarca kişiyi perişan etmek yöneticilik sayılıyor. Tarımcılar isyan halinde. Tarım ürünleri taban fiyatlarını protesto mitingleri zincirleme geliyor. Bu noktada da Türkiye Ziraatçılar Derneği Başkanı İbrahim Yetkin benimle konuşmasında bakın neler neler anlatıyor: Sizce Başbakan Erdoğan neden Türkiye’deki fındık üretimi ve alımlarıyla bu kadar yakından ilgili? YETKİN Bir Başbakan’ın fındık ya da bütün öteki tarım ürünleriyle yakından ilgilenmesi çok doğal olabilir. Tabii, bizdeki durum çok ilginç. Olaya sadece fındık olarak bakmamak lazım. Fındığın dünya ve Türkiye ölçeğinde son derece büyük önemi var. Stratejik ve kârlılığı çok yüksek olan bir ürün. Devre dışı bırakılıyoruz Dünya fındık üretiminin yüzde 75’i Türkiye’ye ait değil mi? Evet. Türkiye dünyadaki tüm oluşumlarda, istenildiği takdirde, belirleyici bir rol ve görev üstlenebilir. Ama Türkiye en büyük fındık üreticisiyken böyle bir söz hakkına sahip değil... Doğru. Olay bu kadar açıkken ve elimiz bu kadar güçlüyken Türkiye’de bu kadar stratejik öneme sahip olan bir ürünün tartışılması ve tartışmanın sonucunda da Başbakan’ın ve çevresindekilerin sadece tüccarın, ihracatçının, Avrupa’daki fındık alıcılarının çıkarlarına yarayan bir siyaset izlemelerini ben yadırgıyorum. Türkiye zaten şu anda bunlarla fındık üreticileri arasındaki bir mücadeleyi yaşıyor. Bu durumu acı acı izliyoruz. Ben para kazanmaya karşı değilim. Tabii ki ihracatçı da, devlet de kazanacaktır. Ama olaya tek taraflı bakıp Avrupalı alıcılarla, tüccarla birlikte olarak sürekli taraf olmak yanlış. Bir ülkeyi yönetenlerin ya da yetkili ve etkili kişilerin temel görevi, çiftçiye de ihracatçıya da ulusal çıkarlarımıza uygun bir siyaset izlemektir. Ama bugün Türkiye, Cumhuriyet tarihinde hiç yaşamadığımız olaylara sahne oluyor. Peki, sizce fındık alımı işi neden Fiskobirlik’ten alındı da Toprak Mahsulleri Ofisi’ne (TMO) verildi? Fiskobirlik bir tarım satış kooperatifidir. Cumhuriyet tarihi süresince şu ya da bu şekilde görevini yerine getirmiştir. Ama ilk kez bir tarım satış kooperatifi devre dışı bırakılıyor. Bunu anlamak mümkün değildir. Fiskobirlik’te yönetim sizden olmayabilir. Onları sevmeyebilirsiniz, bu ayrı bir şey. Ama Fiskobirlik’in işi fındık. Ve bu kuruluş fındık üreticilerinin öz kuruluşu. 260 bin ortaklı Fiskobirlik’i bir yana atacaksınız ve ‘‘TMO’yu devreye soktum’’ diyeceksiniz. Bunun TMO’yla ne ilgisi var? TMO’nun fındık depolamak için altyapısı var mı? ‘ Türkiye dünyadaki tüm oluşumlarda, istenildiği takdirde, belirleyici bir rol ve görev üstlenebilir. Yok. Fiskobirlik demokratik ölçülerde yöneticileri seçimle gelen bir üretici kuruluşu. TMO ise devletin resmi bir kurumudur. Sayın Başbakan 15 Eylül’e kadar fındık fiyatını açıklayacaklarını söyledi. Ben şimdi merak ediyorum. TMO, ‘‘Piyasa bir liradan oluşmuştur. Ayrıca bu yıl 150 ton değil de 50 ton fındık alacağız’’ dese ne olacak? Hangi fındık üreticisi buna tepki gösterebilecek? Ama iş Fiskobirlik’in elinde olduğu zaman üreticinin temsil edildiği bir yer olduğu için üreticinin hakkı korunacak ve piyasada oluşacak fiyat üreticinin lehine olabilecek. Taşlar oynar Peki, sizce neden 15 Eylül’de fiyat açıklanacak? 12 Eylül’de Fiskobirlik’in olağanüstü genel kurulu var. Eğer Fiskobirlik’in yeni yönetimi kendilerince uygun kişilerden oluşursa, ‘‘Görevi TMO’ya vermiştik. Ama bundan vazgeçtik. Tekrar Fiskobirlik’i görevlendirdik’’ de diyebilirler. Bütün bunlar son derece rahatsız edici. Fındıktan en son Türkiye’nin kazandığı para 2 milyar dolardır. Tarım ürünlerinin ’ oynamak doğru değil. Çok kaygılıyım. Peki, diyelim ki tarım satış kooperatifleriyle oynanmaya devam edildi. Ne olur? Taşların tamamı oynar. Oynadığı zaman da bunu hiçbir şeyle telafi edemezsiniz. Bir yığın sosyal dengesizlikler, sosyal patlamalar beraberinde gelir. Bu oyunu oynayanlara silah geri tepmez mi? Bu dönem hükümetin uyguladığı politikaların en zayıf yanı kırsalda ve tarıma ilişkin olanları. Türk halkı, çiftçisi, köylüsü başına gelenleri ya da tarımdaki gelişmeleri onaylamıyor. Bu dönem bu yanı hep boşlukta kaldı. Türk çiftçisi ikna edilemedi; edilemez. Yani, üretici pahalıya üretiyor, ucuza dahi satamıyor. Nasıl ikna edeceksiniz? Biz zaten yıllardan beri tarımda kıskaç altındayız. Bu dönemde bunun daha vahim bir biçimde sürdüğünü görüyoruz. Bir fındık mitingi yapıldı. Yarın başka mitingler yapılacaktır. Bu başlamıştır. Mitingle ilgili söylenenler de beni rahatsız etti. Efendim, siyasiymiş, işe PKK karışmış filan. Olmaz efendim. O miting; ekmek mücadelesi veren, güç koşullarda gülüp geçerim. Bu saatten sonra Sayın Zapsu ağzıyla kuş tutsa Türk çiftçisi ve bu ülkedeki tüm insanlar için inandırıcı olamaz. O iş bitti. O alnına yazıldı. Silemez. Bugüne kadar yapılanlar, uygulamaları ve tarzı kendini göstermiyor mu? Bir adam bir şey yapar, ‘‘Ben yapmadım’’ der. ‘‘Hayır, yaptım’’ der mi? Gazetelerde, televizyonlarda yayınları ibretle izledim. Maketinin yakılması yüzünden içi sızlamış. Yani, o tepki konmayacaktı da Zapsu alkışlanacak mıydı? Hiç kimse Türk çiftçisini, ‘‘Bunların aklı çalışmaz, bu işleri bilmez. Bunları kavrayamaz’’ sanmasın. Bugüne kadar çok büyük bir tepki meydana gelmediyse bu, bizim insanımızın mazlumluğundan, vatana ve millete olan bağlılığındandır. Başka bir ülkenin çiftçisi ve üreticisi olsaydı yer yerinden oynardı. Ama bu şu demek değil: Hakkını aramaz. Arar. İşte, gösterdi. Şimdi Manisa’da üzüm mitingi olacak. Bakın, orada da nasıl tepkisini gösterecek. Başladı. Artık taşlar yerinden oynuyor. Bu tepkilerden hiç kimsenin rahatsız olmaması lazım. Nasıl rahatsız olmasınlar? Bir ülkede üretim varsa, dünya başına bunlar gelmezdi. Çünkü hiç kimse rahatsız olmazdı. Fiskobirlik üreticinin istediği fiyatı verdiği için ihracatçıların, alivre satıcıların, Avrupalı alıcıların oyununu bozdu. Tüm kavganın nedeni bu. Fiyat düşük verilseydi bunlar olmazdı. Cüneyd Zapsu olayı Yani alivre satış yüzünden tüccar kârdan zarar mı etti? Olay bu. Cüneyd Zapsu olayı denilen hadisenin temeli de bu. ‘‘Fiyat yüksek olsun, ama buna tek taraflı bakılmamalı. Bunun ihracat boyutu da düşünülmeli’’ diyor. Yani, ‘‘Fiyat niye yüksek?’’ diyor. Adam bundan rahatsız. İşin aslı üretici değil, ihracatçı kazansın mantığı. Bu bir tercih. Ama böyle tercih olmaz. Sen on, on bir tane bu işi yapan kişi ya da kuruluşların çıkarları, kârları ve istemleri doğrultusunda mı bir siyaset izleyeceksin? Yoksa milyonlarca üreticiyi de içine katan ulusalcı bir politika mı izleyeceksin? Kavgada fındık üreticisi bir tarafta, karşı tarafta da alivreci, Avrupalı alıcı. Hadise bu. Biz üreticiden yanayız. Ben şunu anlatamıyorum. Siz fındığa altı da, yedi P O R T R E İBRAHİM YETKİN 1956, Hatay doğumlu. Ortaöğrenimini Çayırova Tarım Meslek Lisesi’nde, yükseköğrenimini Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Sevk İdare Bölümü’nde tamamladı. 1949’da kurulan Türkiye Ziraatçılar Derneği’nin 1986’dan bu yana genel başkanı. Aldığı pek çok ödülden bir kısmı: Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin (TZOB) Tarıma Katkı Ödülü, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin (ADD) Dayanışma Ödülü, Türkiye Ormancılar Derneği’nin Doğaya Katkı Ödülü ve Başbakanlık GAP İdaresi Başkanlığı’nın İşbirliği Ödülü. en önemli kalemi bu fındık ihracatı. Bakın, fındık ürecisine verilen yüksek fiyatın ulusal çıkarlarımıza aykırı yanı da yok. Ayrıca fındık Karadeniz Bölgesi’ne hayat veren bir ürün. Orada herkes kendi düzeninde gittiği zaman mutlu. Bununla oynanmaz. Türkiye’de 17 tarım satış kooperatifi var. Bunlardan birisi de Fiskobirlik. Bu durum şuna yol açar: Bugün Fiskobirlik, yarın başka bir birlik. Türk tarımı zaten yıllardan beri Uluslararası Para Fonu’nun (IMF), Dünya Bankası’nın, Dünya Ticaret Örgütü’nün (WTO) kuşatması altında. Bizim üretmemizi ve ayakta durmamızı istemiyorlar. Yani sonuç olarak Türk tarımının güçlü olması kesinlikle istenmiyor. Bizim fındıkta elimiz bu kadar güçlüyken, bu kadar avantajlarımız varken, ayrıca da Türkiye’de tarımda genelde bir çöküntü yaşanırken elimizde iyi kötü 17 tane tarım satış kooperatifi var. Bunlar üreticinin ürünlerini alıyor. Bu kuruluşlar sosyal dengeyi sağlıyor. Ama tarım satış kooperatifleriyle bu kadar fındıkla geçinen Karadenizli ailelerin hak mücadelesiydi. Bu bir ekmek mitingidir. Kimse altında başka şey aramasın. Bu tepki, demokratik bir hakkın kullanımıdır. Bütün demokratik ülkelerde bu böyle değil mi zaten? Tabii ki böyle. O mitingde TZOB’nin, Ordu, Giresun ziraat odaları olsun çok başarılı çalışmalar yaptılar. Kendilerini kutlamak istiyorum. Ben bir noktada çok sıkıntı duyuyorum. Bu ülkeyi yönetenlerin, bizden ya da onlardan mantığıyla bir ayrışma yaptıklarını gözlüyorum. Hiç kimsenin çiftçiyi, üreticiyi ikinci sınıf vatandaş gibi görme hakkı yok. Fındıkçı fındık üretmezse ihracatçı neyi satacak? Taş mı satacak? AKP Genel Başkanı’nın danışmanı, ‘‘fındıkçı’’ olarak bilinen Cüneyd Zapsu son olarak kendini savundu. Üreticinin para kazanmasını istediğini, içinin kan ağladığını söyledi. Buna ne diyorsunuz? Hiç inandırıcı değil. Ben bu laflara pazarlarına açılıyorsa bu ülke öyle kalkınır. Bunlar olmazsa o ülke ne kalkınır ne de bağımsız olabilir. Fındığı konuşuyoruz. Bu altın yumurtlayan tavuk. O zaman fındıkla bu kadar neden oynuyorsun? Çünkü bu iş çok kârlı. Alivre dediğimiz satışla dış dünyaya daha fındık yokken fındık satılıyor. Derken, birkaç ay sonra fındık toplanıyor ve pazara iniyor. Pazarda fiyat yüksek çıkarsa ihracatçı üzülüyor. Çünkü alivre satışla kârdan zarar etmişlerdir. Tüm sıkıntı bu. Şu andaki kavganın özünde bu yatıyor. Bugün fındık iki lira. Yazık günah değil mi? Ama piyasada 15 lira. Bu nasıl iş? Yüzde kaç yüz kâr ediliyor? Fındığın maliyeti üç buçuk lira. Bakın Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu diye bir fon var. Burada 1.2 milyar dolar para toplanmış. Fiskobirlik buradan destek sağlayabilirdi. Ama olamadı. Kredi verdirilmedi. Fiskobirlik 2005’te fındık ürününe yedi lira değil de beş lira fiyat açıklasaydı lira da verseniz dünyada rakibimiz yok. Dünya piyasasını biz belirleyebiliriz. Ama hâlâ Dünya Fındık Borsası Hamburg’da. İyi de, niye Türkiye’de değil de Hamburg’da? Bu bir irade meselesi. Ben olsam, ‘‘Dünya fındığının yüzde 75’ini üretiyorum. Dolayısıyla ben Giresun’da merkez oluşturuyorum’’ derim. Yani AB’ye girmek için çalışmayı, WTO’yla dirsek temasını biliyoruz da bunu mu bilmiyoruz? Burada önemli olan duruştur. Türkiye dışında fındığı İtalya, İspanya, bir de ABD üretiyor. Onların toplam üretimiyle dünya pazarına yetecek fındık oluşmaz. Dünyada 810 bin ton civarında fındık üretiliyor. Bunun yüzde 75’i bize ait. Dolayısıyla elimiz çok güçlü. Bugün fındık iki lira. Yazıklar olsun. Burada sadece fındık üreticisi mi kaybediyor? Hayır. Bu durum geçen yıla göre en azından fındık üreticisine 2.5 milyar YTL, ihracatçıya da 1.5 milyar dolar zarara mal oldu. Böyle bir süreçte aynı gemideyiz ve batıyoruz. ‘ Fiskobirlik bir tarım satış kooperatifidir. Cumhuriyet tarihi süresince şu ya da bu şekilde görevini yerine getirmiştir. ’ ‘ Fiskobirlik 2005’te fındık ürününe yedi lira değil de beş lira fiyat açıklasaydı başına bunlar gelmezdi. ’ Sancılı ayrılma süreci yaşandı ‘ Fiskobirlik bu yılın ilk üç ayında yaklaşık 51 bin ton alım yapmış. Alınan fındığın yaklaşık bedeli 340 milyon YTL. Bunun 169 milyon YTL’si Fiskobirlik kaynaklarından ödenmiş. ’ Fiskobirlik’le ilgili bir soru sormak istiyorum. Birlikler geçmişte genellikle hükümetlerin talimatıyla hareket ederlerdi. Son yıllarda bu konuda bir değişiklik olduğunu gözlüyoruz. Bu neden kaynaklanıyor? Bunu anlatabilmek için iki dönem arasında bir ayrım yapmamız gerekiyor. Birincisi, bu birliklerin kurulduğu ve geliştiği dönem. İlk tarım satış kooperatifleri 1930’lu yılların başlarında kuruldu. O dönem, biliyorsunuz, devletçilik uygulamasının başladığı, dünya dev bir ekonomik krizin pençesindeyken Türkiye’de kalkınma hamlesinin başlatıldığı bir dönemdi. Birlikler kooperatif kuruluşları olmalarına karşın yönetimleri hükümetler tarafından atanıyordu. Tabii, bu alım meselesi zamanla hükümetin talimatıyla ve siyasi hesaplar da işin içine girerek yapılınca zararları, dediğimiz durum ortaya çıktı. Bunun kusuru da elbette bu alımları yapan birlikler değil, onlara alım emrini veren ama sonra kaynağı vermekte zorlanan ya da vermeyen hükümetlerdi. Daha sonra özelleştirme rüzgârı esmeye başlayınca kamu işletmeleri özelleştirilir ya da tasfiye edilirken bu birliklerin de özelleştirilmeleri gündeme geldi. ARİP, Toprak Reformu Uygulama Projesi adı verilen bir proje çerçevesinde bu birliklerin borçları yeniden yapılandırıldı. Bunların başına hükümet kararnameleriyle yönetici atama uygulamasından vazgeçildi. Bir anlamda, ‘‘Artık kendi başınızın çaresine bakın. Bizden de bir şey beklemeyin’’ denildi. Ancak Fiskobirlik örneğinde de görüldüğü gibi bu süreç sancısız olmadı. Ne gibi sancılar çekildi? Borçların tasfiyesinde sorunlar çıktı. Birlikler özerk bir yapı kazanıp üreticilerin haklarını savunmaya giriştiklerinde müdahaleler gündeme geldi. Biliyorsunuz, Fiskobirlik’in son olağan genel kurulunda böyle bir müdahale yaşandı. Ancak hükümet yanlısı adaylar yarışı kaybetti. Bugün yaşananları anlayabilmek için o günleri hatırlamak gerekiyor. Geçen sezon Fiskobirlik, fındığa 7 milyon civarında bir fiyat verdi. Bu da bazı çevreleri kızdırdı. Bu yıl fındık alımı için Fiskobirlik’in ihtiyaç duyduğu kredi, ne kamu bankaları ne de özel bankalar tarafından verildi. Bu kredi olayında siyasi mülahazalardan çok Fiskobirlik’in kredibilitesinin düşüklüğü rol oynamış olamaz mı? Fiskobirlik bu yılın ilk üç ayında yaklaşık 51 bin ton alım yapmış. Alınan fındığın yaklaşık bedeli 340 milyon YTL. Bunun 169 milyon YTL ’si Fiskobirlik kaynaklarından ödenmiş. Üreticiye kalan borç 171 milyon YTL. Birlik, alımlara başlarken Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu’ndan bu kaynağı sağlayabileceğini düşünmüş. Çünkü dört yıldır bu kaynak hiç kullanılmamış. Yani kredibilite açısından bir güvenilmezlik söz konusu değil. Ayrıca özerkleşmeden sonra bu fona 235 trilyon TL geri ödeme yapılmış. Birlik 2005 yılının 8, 9 ve 12. aylarında üç kez fona başvurmuş ve kredi talebini yinelemiş. Ancak kendilerine cevap bile verilmemiş. Birliğin fındık satarak borç ödeme yoluna başvurması da fiyatları hızla düşüreceğinden, üretici de düşünülerek bu yola başvurulmamış. Görüldüğü gibi burada bir üretici kuruluşuyla bir tüccar zihniyeti arasındaki fark ortaya çıkıyor. Kaldı ki, Karadenizli fındık üreticisinin devletten DGD ve Doğal Afet Fonu alacakları da düşünüldüğünde devlet üreticiye Fiskobirlik’ten daha borçlu. Tam da bu ortamda hükümetin Fiskobirlik’i desteklemeyeceği, bizzat bölgeyi gezen Başbakan Erdoğan tarafından açıklanınca fiyatlardaki düşme daha da hızlandı ve bugünlere gelindi. Başbakan’ın açıklaması fiyatlar üzerinde gerçekten böyle bir etki mi yarattı? Yoksa bu biraz abartılı bir değerlendirme mi? Bunu sadece biz söylesek belki üreticiyi savunan bir kuruluşun abartılı bir değerlendirmesi gibi görülebilir. Ama bunu söyleyen bizzat uluslararası fındık tüccarları. Bu kesimlere yönelik raporlar hazırlayan bir kuruluşun raporu var önümde. Bu rapor açıkça, ‘‘Başbakan Karadeniz’i ziyaret etti, fındık fiyatı düştü. Fiskobirlik olmazsa piyasa bizim isteklerimiz doğrultusunda şekillenir’’ diyor. CUMHURİYET 12 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear