28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
30 TEMMUZ 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Sivri Yavuz Oymak: ‘‘Hükümetin dış politikası da yeni moda ayakkabılara benziyor: Ucu sivri ama içi boş!’’ CHP Genel Başkanı Deniz Baykal Cumhurbaşkanlığı seçimi için ‘‘Şimdi tehlikeyi ve tehdidi anlatma aşamasındayız, bunu önlemek için kritik bir noktaya geldiğimiz aşamada, bizim üzerimize ne görev düşerse, hiç kimse kuşku duymasın’’ buyurmuşlardı. Baykal’ın bu ‘‘güvence’’si üzerine Ertuğrul Sevimbike’nin bir çift sözü var: ‘‘Çankaya, sadece Başbakan’ın ya da AKP’nin hedefi değildir. Küresel aktörler Türkiye’nin ve Türkiye Cumhurbaşkanlığı’nın önemini çok iyi biliyorlar. AKP iktidarı; gelişi itibarıyla olağanüstüdür. İktidarında yaptıkları ise daha da ilginçtir. Devlet kurumları tam bir kadrolaşma saldırısıyla karşı karşıyadır. Eğitimden sağlığa kadar her kademe AKP düşüncesiyle donatılmaktadır. Şimdi artık hedef Çankaya’dır. Ana muhalefet lideri tehlikeyi ve tehdidi Türkiye yakında su fakiri olacakmış... ‘‘Biz zaten cola içiyoruz!’’ PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU AKP’nin Türkiye haritasında kent adları yabancıymış. Demek ki toptan satış başladı! Tercih Ahmet Önen: ‘‘Özel telefon konuşmaları dinlendiği için bir generalin görevinden istifa etmek zorunda kalacağını bilseydim, telefonu icat etmek yerine, oto tamircisi olmayı tercih ederdim: Alexander Graham Bell’’ anlatıyor ama bunun karşısında gereğini nasıl yapacağını bir türlü söyleyemiyor. Yani açıkça ‘sine i millete dönerim’ demiyor. Ana muhalefet lideri olarak Baykal’ın üstesinden gelmek zorunda olduğu sorumlulukları vardır. Sadece parlak demeçlerle politika yapılmıyor. Aynı zamanda bu halk, doğru bir tavır ve eylem görmek istiyor. Son günlerde Cumhurbaşkanlığı konusu tartışma dışına itildi ve adeta nasıl olsa iş olacağına varır denilerek inisiyatif AKP’ye bırakıldı. Baykal, Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasını engelleyemezse ilk genel seçimlerin en büyük mağlubu olacaktır. ‘Çoğunluk onlardaydı, bizim sayımız yetmedi’ Sinei millet gibi sudan gerekçeler mazeret sayılamaz. CHP lideri Türkiye’nin geleceğini belirlemek istiyorsa sinei millete dönmelidir. Dönmelidir, çünkü tehdidin ve tehlikenin açık belirtileri ortaya çıkmıştır. CHP tutarlı ve sağlıklı politikalar yürütmek yerine, sıfırı tüketmiş DSP’den ayrılanları, merkez sağda yer bulamamış ANAP’tan kopanları partiye taşıyıp vitrin oluşturmakla halkı inandıramaz. İnandıramadığı gibi var olan gücünü de kaybeder. Ve artık bundan sonra da Baykal’ı kimse kurtaramaz. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler cumhuriyet tarihinin en kritik seçimleri olacaktır. Baykal’ın eğer vizyonu varsa, bağımsız bir Türkiye istiyorsa Çankaya’yı teslim etmemek için yapması gerekeni yapıp sinei millete dönmelidir. İş işten geçmeden!’’ Değişmek, Gelişmek Üzerine Ziraat Bankası kapılarında, SSK hastanelerinin önünde, işçi alımı yapan fabrikaların duvar diplerinde çokça rastlanır o görüntülere... İnsanlar, oluşturdukları uzun kuyruklarda bekleşirler. Zaman zaman hiç ilerlemez öndekiler, ‘‘Ne oldu? Niye duruyoruz?’’ diye sormazlar. Beklemeye, sormamaya alışmışlardır. Hayatları beklemelerle, sormamalarla geçen insanlardır onlar. Kimileri, ‘‘sabır’’ derler buna, ama değildir. ‘‘Tevekkül’’dür, ‘‘işi Allah’a bırakıp kadere razı olmaktır’’ yani. Her meslekten emeklimiz de, hastamız da, işçimiz de ‘‘mütevekkil’’dir bizim. Anadolu yollarında, yol kenarlarında bekleşen insanlar görürsünüz. Kendilerini kasabaya, kente götürecek otobüs bekliyorlardır. Sorarsınız, ‘‘Ne zaman gelir?’’ diye. Alacağınız yanıt, ‘‘Bilmeyiz, ama gelir’’ olur. Zaman kavramını yitirmiştir bizim ‘‘mütevekkil’’ insanımız. Zaman kavramı yitince de beklemek kolay oluyor doğal olarak. Bir toplumun okumuş yazmışı, o toplumun hiç okumamışından, az okumuşundan ‘‘çok farklı’’ davranış özellikleri gösterebilir mi? ‘‘İstisnalar’’ bir yana bırakılacak olursa bunu düşünmek bile abestir. Yazılı medyamızın kalemlerinden kan damlayan anlı şanlı köşe yazarları, örneğin, yıllardır tevekkülle bekliyorlar, bir gün gelecek, işte o gün her şey bambaşka olacak, diye. Ah, bir değişiverse şu Başbakan... O, hep söylenen, ama bir türlü gerçekleşmeyen o değişerek gelişiverme, o gelişerek değişiverme bir oluverse... O zaman gelecek o bir türlü gelemeyen, ama hep beklenen gün. Çünkü Başbakan gelişip değişiverdi mi, değişip gelişiverdi mi, Türkiye’nin ‘‘makus talihi’’ de, hayatlarımız da değişecek. Ancak değişen, değiştirebilir, öyle değil mi? Evet, aynen böyle düşünüyorlar, böyle düşünerek bekliyorlar; banka kapılarında, SSK hastanelerinde, fabrika önlerinde tevekkülle bekleyen insanlarımız gibi. ??? Ne var ki hiçbir şey değişmiyor, değişen tek tük bir şeyler varsa bile onlar da hep daha kötüye, daha olumsuza doğru değişip gelişiyor. Alın terör sorununu, alın Kıbrıs sorununu... Terör her gün yeni canlar alıyor; Kıbrıs, eskisinden de çetrefil bir sorunlar yumağına dönüşüyor. Ortadoğu yangını bölgeyi kasıp kavuruyor, bizimkilerse şaşkın; bir yanda Hizbullah’lı, Hamas’lı Müslüman kardeşleri, öbür yanda can dostları, ortakları Ofer’lerin askerleri, ortada kalmışlar, ne yapacaklarını bilemiyorlar. Kırılan ise Lübnan halkı, Filistin halkı, ama bu mazlum halkları ateşten kurtaracak bir politika üretemiyorlar. Dışişleri bürokrasisi dış politikadan soyutlanmış. Devlet’i temsil eden büyükelçiler Başbakan tarafından uluorta azarlanıyor. Berlin Büyükelçisi Mehmet Ali İrtemçelik’in azarlandığı sıradaki o şaşkın hali hâlâ gözlerimizin önünde. Dış politikamızı Başbakan’ın danışmanları yürütüyor. Danışman Ahmet Davutoğlu, Şam’da Suriye Cumhurbaşkanı Esad ile görüşürken Şam Büyükelçisi Halit Çevik’i dışarı çıkartıyor. Sınırlar ötesi terör sorununun çözümü bir başka ‘‘danışman’’a, fındık tüccarı Cüneyd Zapsu’ya bırakılmış, adamcağız bir yandan fındık fiyatlarını aşağıya çekmeye çalışırken bir yandan da elçilikler arası ‘‘mekik diplomasisi’’ sürdürüyor. Bir gecede ‘‘devlet’’ olmuşlar, onların da işi pek kolay değil hani! YTL bir ayda yüzde 20 değer yitirmiş; elektrik, doğalgaz, petrol Avrupa’nın en pahalısı. İşsizlik diz boyu; tarım çökmüş, üretici perişan. Haşema, tesettür, içki yasağı, THY uçaklarında dini bütün hizmet personeli derken turizm hızla geriliyor. Kentlerde eşkıya kol geziyor. Fuhuştan uyuşturucuya, toplumsal çöküşün tüm görüntüleri yeni boyutlar kazanıyor. Değişengelişen Başbakan’ın ve hükümetinin eseri ‘‘manzarayı umumiye’’ bu. Ne var ki hâlâ bir şeylerin değişeceğini bekleyen, daha doğrusu böylesi işlerine gelen Başbakansever umut tacirleri, kendi bekledikleri gibi toplumu da ‘‘tevekkül’’e çağırıyorlar. Toplum, ‘‘mütevekkil’’ insanlar kalabalığına durduk yerde dönüşmüyor. Toplumu mütevekkilleştirmeye tevekkül sahibi okumuş yazmışlar gerekiyor, ki onlar bizde ‘‘mebzul miktarda mevcut’’ zaten. (eposta: dkavukcuoglu@superonline.com) Ya ğ m u r E k i m SESSİZ SEDASIZ (!) Evladımız hangi bölümde okuyor! ‘‘ŞÖYLE yanıtlar gelebilir korkusuyla artık gençlere okuduğu bölümü soramıyorsunuz’’ diyor Akif Kökçe ve soramadığı soruları sıralıyor: Hangi bölümde okuyorsun? İngilizce iktisat. Sanki iktisat biliminin ‘‘makro iktisat, mikro iktisat’’ gibi ‘‘İngilizce iktisat’’ dalı da varmış gibi! Hangi bölümde okuyorsun? İngilizce işletme. Oysa İngiltere’de, Amerika’da ya da Boğaziçi’nde, ODTÜ’de okuyor olsa yalnızca ‘‘işletme’’ diyecek ama Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Coğrafya Uğur Tasalı: ‘‘Siyasette gezdiği partiler ve katıldığı farklı seçim bölgeleri ile coğrafyaya geçen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu, emeklilerin ‘TÜFE farkı’nı ödeyerek tarihe de geçmek ister mi acaba!’’ bir garip duygu ile vurgulamak zorunda ‘‘İngilizce işletme’’, diye. En iyisi sormamak; yoksa... Ne okuyorsun? Rusça tıp... Ne okuyorsun? İngilizce Türk Dili ve Edebiyatı... Ne okuyorsun? Almanca Türkoloji... Ne okuyorsun? İngilizce İstiklal Marşı... Serkan Deniz: “Taha Akyol ‘Atatürk ve İnönü’yü az çok biliyoruz’ diye yazmış. Muhteremin üslubudur, ‘az çok’ mu biliyor , ‘çok az’ mı biliyor, onu bilmiyoruz!” Muhterem Deniz, güneş, kum; ne arasan var... Bir turist eksik! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Zeynep Oral’ın yarası ‘‘Hiçbir tünelin ucunda hiçbir zaman bir ışık göremeyeceğimiz düşüncesi yaygın bir düşünce hâlini alırsa, artık hayatla boğuşmaktan bıkarız, vazgeçeriz... Ve Türkiye vazgeçmiş, bıkkın insanların ülkesi oluverir...’’ Kim bilir ne zaman, Milliyet’te yayımlanan Dr. Kemal Sayar’ın makalesinden sadece bu satırları keserek panosuna asan Zeynep Oral’ı affetmem zor... Birincisi, aynı satırlara yer verdiği ‘‘Meslek Yarası’’ yüzünden... Deyim yerindeyse ‘‘misyon’’um gereği asıl ilgilenmem gereken kimi güncel mimarlık ve kent konularını yine erteledim... Kitap, benimle birlikte diyar be diyar dolaşarak, ‘‘okuma’’ya zaman bulabildiğim her anımı kendine bağladı... Gerçi Zeynep Oral da amcası mimar Melih Birsel’den çok etkilenmiş... Milliyet’in Cağaloğlu’ndaki ‘‘çağdaş’’ binasından söz ederken, mimarı Maruf Önal’ı da zarif bir ‘‘mimarî’’ anlatımla anması, bu sanata karşı adeta mimarca bir duyarlılığın göstergesi... Buna rağmen kızgınlığımı gidermeyen ikinci neden ise panosundaki kupürü keserken, yazının tümünü saklamadığı gibi, yayımlandığı tarihi bile not etmemiş olması... ‘‘Ülkesini Sevme Zorluğu’’ başlıklı yazıdan seçtiği bölümler için ‘‘beni anlatıyor sanki’’ derken, şu bozuk düzene karşı hem kendilerinin hem de toplumun umudunu hâlâ diri tutan nice ‘‘direnişçi’’nin de sözcülüğünü üstlenmiş olmuyor mu? Günümüzün, bu ‘‘nesilleri tükeniyor’’ denilen gerçek aydınları için, geleceğin tarihçileri eminim ki şöyle yazacaklar: ‘‘Kimi zaman ülkelerini sevmekte bile sanki zorlanmaya başladılar... Ama, bunun nedeninin de ‘ülke’leri değil, ‘yöneten’ler olduğunu bildiklerinden, o sevgiyi asla yitirmeden geleceğin esenliğine inandılar, direndiler, vazgeçmeden hep yürüdüler...’’ Evet... Keşke Zeynep Oral, panosundaki makalenin tümünü, yayın tarihiyle birlikte saklasaydı... Bugünün tüm ‘‘vazgeçmeyen’’lerine armağan eder, ‘‘vazgeçen’’leri için de mevlit şekeri niyetine dağıtırdık... itibaren kesintisiz yazarlığını ve emektarlığını yaparak adeta ‘‘bütünleştiği’’; hatta neredeyse ‘‘kimliği’’ ile özdeşleştirdiği ‘‘Milliyet’i’’nden 2001 yılındaki ‘‘ayırma’’larının temelinde de ‘‘vazgeçmez’’liğinin bulunduğunu, adeta ‘‘söylemeden anlatıyor...’’ Neler yaşanmadı ki bu ‘‘inadına yazılan’’ yıllarda... Faşizan saldırılara ‘‘sağsol çatışması’’ denerek, gencecik yaşamların sönmesine seyirci kalmalar; TBMM’de ‘‘fidanların idamları’’na kalkan eller; ütopyalara bile ‘‘balyoz’’ indiren 12 Mart’lar; suçluları gazete fotoğraflarında sırıtarak dolaşan ‘‘Kanlı Pazar’’lar; yurtsever aydınlara, yürekli gazetecilere ‘‘suikast’’lar; doğru ve güzel ne varsa silip süpüren ‘‘12 Eylül’’ler; ardı arkası kesilmeyen ‘‘faili meçhul’’ler; failleri bilinen ‘‘Sivas’’lar; imar talanının katliama dönüştürdüğü depremler... Tümüne hem tanık olmak hem de taraf olup karşı durmak; en dayanılmazında bile ‘‘gazeteci’’liğin duygulara yer olmayan katılığında kâğıda kaleme sarılmak... Ve bunu, ‘‘Ben Milliyet’ten Zeynep Oral’’ demenin tanımlanamaz sorumluluğu içinde gece gündüz, dört mevsim ve her koşulda doludizgin sürdürürken, ‘‘veda yazısı’’na bile yer verilmeden çıkartılmak... Böylesi bir vefasızlığı ‘‘meslek yarası’’na dönüştüren coşkulu özverilerin anılarını, isim isim, yer yer, olay olay ve en kişisel ayrıntılarıyla okuyunca, şunu düşünmeden edemiyorsunuz: ‘‘Onca hüsranlara rağmen yaşamın savunulmasından asla bıkılmaması, zamanla kimlikleşiyor ve umudun hiç bozulmayan harcını da karmış oluyor...’’ Zeynep Oral, 33 yıl birlikte soluk alıp verdiği Milliyet’inden ‘‘kusura bakma’’ bile denmeden; hatta haber de verilmeden çıkartılışına ‘‘kovuldum’’ diyor. Türkçemizin duruluğu içinde ‘‘kovmak’’tan gelen bu deyimin anlam soyunda ‘‘kovalamak’’ da var... Zeynep Oral da kovulsa bile, aslında o ilk ‘‘Paris Mektupları’’ndan bu yana hep kovaladı ve daha nice yıllar durmadan kovalayacak... Milliyet’teki özverili ve emektar yıllarının ardından Cumhuriyet gazetesinde sarmaya çalıştığı ‘‘Meslek Yarası’’ndaki 1960’lardan yarınlara gürül gürül akan ‘‘esintiler’’iyle birlikte... ekinci?cumhuriyet.com.tr HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 30 Temmuz www.mumtazarikan.com Söylemeden anlatıyor Ne var ki Zeynep Oral’ın anıları da bir bakıma aynı işlevi görüyor... Çok ama çok sevdiği; hatta ‘‘benim’’ diyerek ‘‘kendisinin’’ olduğunu ilan ettiği; 1970’lerden DOSYA NO:2005/177 ESAS Taşınmaz Nevşehir ili,Kozaklı İlçesi,Yabanlı Mah.,Kefekağıl Mevkiinde 477 Ada 64 Parsel de kayıtlı yüzölçümü 23.834 m2,Niteliği tarla.Halen tarla olarak kullanılmakta kıraç bir arazi ve halen ekili durumda. Belediye imar planı dışında olup mücavir alan içerisindedir. Taşınmaz 14.300,40 YTL. bedel ile satılıktır. Satış Saati: 13:5014:00 (Basın: Tashih) 26 Haziran 2006 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde 31257 basım numarası ile yayınlanan ilana ilişkin düzeltme ilanıdır. KOZAKLI İCRA MÜDÜRLÜĞÜNDEN GAYRİMENKUL SATIŞI DÜZELTME İLANI ESAS NO : 2004/381 Davacı Muammer ÖZÇITIR tarafından Mahkememize açılan Halil İbrahim ÖZÇITIR’ın Gaipliğine karar verilmesi davasında verilen ara karar gereğince; DAVANIN KABULÜNE, İzmir ili Bayındır ilçesi Furunlu Köyü C 29, H 249, BSN 2 de nüfusa kayıtlı Mustafa Ali ve Zeliha dan olma, 1915 D.lu Halil İbrahim ÖZÇITIR’ın gaipliğine karar verilmesine, Dair 10.02.2006 tarihinde verilen karar ilanen tebliğ olunur. (Basın: 37467) BAYINDIR ASLÎYE HUKUK MAHKEMESİ İLAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Tüylü top1 larla oynanan, tenise benzer 2 bir spor dalı. 3 2/ Kuzey Amerika’nın 4 beş büyük gö 5 lünden biri... 6 Yasadışı işler 7 yapan bir çetenin başı. 3/ 8 Laboratuvar 9 da damıtma 1 2 3 4 5 6 7 8 9 işlerinde kullanılan, 1 K OC A GÖ Z M geniş karınlı ve eğri A F İ boyunlu cam kap... 2 Ö N E Z E ‘‘O yer’’ anlamında 3 R U M K E P E Z T ON R A kullanılan sözcük. 4/ 4 E R E R E N Kıbrıs’taki Rum çete 5 M H U V A K E T A örgütü... Telli bir çal 6 E S gı. 5/ Daha çok resim 7 Z A M A N M İ yapımında kullanı 8 V E L A D İ K A lan sentetik bir boya. 9 T A T U K L O N 6/ Utanılacak şey, ayıp... Yüksek oranda alüminyum içeren toprak türü. 7/ Demiryolu... Akdeniz’de, İspanya’ya ait turistik bir ada. 8/ Dünya... ‘‘Şimdi, henüz’’ anlamında kullanılan sözcük. 9/ Muğla yöresinde yetişen günlük ağacından elde edilen ve parfümeri sanayisinde kullanılan hoş kokulu balsam. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Avcı kulübesi... Doğu Anadolu’da bir ırmak. 2/ Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre... İki kişi ya da iki taraf arasında bağlantı kuran ve uzlaşma sağlayan kimse. 3/ Bir topluluk içinde en önemli kimse... Eski Türklerde ölüler için yapılan tören. 4/ Museviliğin simgesi olan yedi kollu şamdana verilen ad... Hollanda’nın plaka imi. 5/ İskambilde bir kâğıt. 6/ Niyobyum elementinin simgesi... Ayvalık’taki Cunda Adası’nın bir başka adı. 7/ Eski Çin felsefesinde evrenin birliğini yapan düzen ilkesi... Yükselme, yücelme. 8/ İç Anadolu Bölgesi’nde bir plato... Bilenmiş bir kesici aracın yüzünde kalan ve bileği taşıyla giderilen metal çapağı. 9/ Hz. Muhammed’i övmek ve ondan şefaat dilemek amacıyla yazılan kaside... Hatıra. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear