26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 15 TEMMUZ 2006 CUMARTESİ 4 HABERLER CHP’li Koç, Tedavi Yardımına İlişkin Uygulama Tebliği ile sağlığın ikinci plana itildiğini söyledi DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Herkes Önemli Ölçüde Sorumluluk Taşıyor Televizyon dünya olaylarını evimizin içine taşıyor, haberleşmedeki etkinlik ve hız bütün dünyayı küçücük bir kasabaya çevirmiş, herkes anında her şeyden haberdar oluyor. Acaba öyle mi? Yoksa biz mi öyle sanıyoruz? Noam Chomski, gerçeğin öyle olmadığını, iletişim devriminin bizi her şeyden haberdar kılmadığını, haber bombardımanı altında yine de, gerçeklere ulaşamadığımızı belirtiyordu yıllar önce. Gerçekten de, atari oynar gibi izliyoruz savaşları, ama görülmesi gereken gerçekler sunulmuyor bizlere. Birinci Körfez Savaşı sırasında, Saddam’ın petrol vanalarını açması üzerine, Kızıldeniz’de nefte bulanmış can çekişen karabatak görüntüsünü herkes gördü. Aslında olay bir CNN aldatmacasıydı, görüntü Manş Denizi’nde batan bir tankerden dökülen akaryakıta bulanmış bir deniz kuşunundu. Enformasyonu sorgulamadan tüketen bir dünyada, canının fazla sıkılmasını göze alan, özgürlüğüne düşkün, onun da ancak genel özgürlüğün bir parçası olduğunun bilincindeki sorumlu birey kendisine bilgi diye sunulanı sorgulamak zorunda. Ama çoğunluk bunu yapmıyor, sunulan masalları afiyetle yiyip yutuyor. ??? Bu açıdan bakıldığında, bugün Ortadoğu’nun tümünü kaplama tehlikesi gösterebilecek olan çılgınlıktan, olayın baş aktörleri, yardımcı oyuncuları kadar seyircisi konumunda olanlar da sorumludurlar. Filistinlilerin yaşam koşullarını görmezden gelen ve onların ne durumda olduklarını umursamayanların edilgenliği, dünya basınının büyük bir bölümünün olayı yanlı bir gözlükle izlemesini sağlayarak, tarafgir haber ve yorumculuğa çanak tutuyorlar. Bir İsrailli askerin canı için kıyamet koparanlar, Filistinli sivillerin ölümlerini büyük bir bigânelikle karşılıyorlar. İsrail askeri Gilad’ın kaçırılmasının öncesinde Gazze’de İsrail’in bombardımanı sonunda sivillerin can verdiğini ya bilmiyorlar ya bilmek istemiyorlar. Böylelikle ortaya, terörün hedefi haline gelmiş İsrail ile gözü dönmüş, her şeye hazır ‘‘Müslüman teröristler!’’ tablosu çıkıyor. İsrail bu görüntünün arkasına gizlenerek bölgede haklı ve kalıcı barışı getirecek bir politika izleme yerine, teröre karşı cesaretle direnen bir ülke imajı yaratarak, Filistin’de gerçek barışı engelliyor. Tabii bu politikanın böylesine kolaylıkla yürütülmesini şu anda yeryüzünün en büyük gücü ve en sorun yaratan ülkesi ABD’nin başında bulunan Bush ekibinin desteği sağlıyor. Ama, böylesine insanlık dışı koşullarda yaşayan hemcinslerinin kaderine bigâne kalan ve kendilerine sunulanı yutan uluslararası kamuoyu da sorumluluğa ortaktır. ??? Sorumluların yalnızca bir bölümünü görmek ve de göstermek sorunların çözümüne yetmiyor. İsraillilerin yılların birikimi ile kendilerini tehdit altında hissettiklerine, mazlum olduklarına (gerçekten olmasalar bile) inandıkları gerçeğini görmezden gelemeyiz. Buna karşın yine de, ülkenin kamuoyunun çoğunluğu, görüşmelerden yana. Ama görüşmeleri istemesi gereken öbür cephe ne yapıyor? Dünya kamuoyunu yanına çekerek İsrail ile baş destekçisi, en büyük gücü ABD’yi gerçek bir barışın görüşmelerine çekmek yerine, bu sonuncuların pompaladığı ‘‘eli kanlı terörist’’ imajını pekiştirecek politikaları yeğliyor. Üstelik de, Ehud Olmert’in, zayıf politik kişiliği yüzünden, kendisi istese bile, böyle bir politikaya sertlikle cevap vermeme olanağının olmadığını bilmesi gerekirken... İsrail ve destekçisi ABD ile özellikle Batı dünyasının ya da onun güdümüne girmiş ülkelerin basınları ve kamuoyları da sorumlu... Ama, kendi sertlik yanlısı politikasının bedelini, Filistinli sivillere ödeten Hamas’ın fanatik kanadı, Hizbullah’ın yöneticileri de, karşıtlarının sertliğini arttıran, dünya kamuoyu önünde olmasalar bile, haklı oldukları görüntüsünü pekiştiren yöntemleri benimsedikleri için sorumlular. İsrail ve ABD saldırganlığını, ikiyüzlülüğünü görüp, gösteren basın ve kamuoyu da, olayın bir tarafını koşulsuz desteklerken şiddet politikalarının aptallığını görmezden gelerek, gerçeğin tümünün kavranmasına yardımcı olmadıkları için sorumlular. Velhasıl herkes, ama herkes, belki garip Filistin halkı hariç, sorumlu. Bu sorumlulukları tümüyle açığa çıkarmadan sağduyunun egemenliği beklenemez. ‘Hasta paketlenmiştir’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç, Tedavi Yardımına İlişkin Uygulama Tebliği ile insan ve insan sağlığının ikinci plana itildiğini belirterek ‘‘Bu tebliğ ile hastalık değil, hasta paketlenmiştir’’ dedi. Koç, ‘‘IMF’den talimat alan hükümet vur deyince öldürmüş, sağlığı insanlar için ulaşılamaz noktaya taşımıştır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne hangi kalemlerden tasarruf edeceğini söylemek kadar ileriye gidebilecek bir ilişki, Türkiye’nin nasıl müstemleke haline getirildiğinin ibret veren bir belgesi olarak tarihe geçecektir’’ dedi. Maliye Bakanlığı’nın yayımladığı Tedavi Yardımına İlişkin Uygulama Tebliği’ne ilişkin tartışmalar devam ediyor. Koç’un, dün konuyla ilgili CHP İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğ SSK yasası yargıda ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç, ile İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası’nın bazı hükümlerinin anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle, söz konusu hükümlerin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvur du. Başvuruda, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası ile bazı yasaların yürürlükten kaldırıldığı anımsatıldı. İptali istenen kurallar ile yapılan düzenlemelerin hukuk güvenliğini zedelediği ifade edilen başvuru dilekçesinde, yürürlüğe giren yasa ile elde edilen sosyal güvenliğe yönelik kazanımların geri alındığı kaydedildi. ta dönüşüm denen uygulamaların bedelini Türk halkı ödüyor.’’ Tebliğle yapılan düzenlemenin, kendi içinde de adaletsiz olduğu vurgulanan açıklamada, şu görüşlere yer verildi:‘‘Örneğin bir iç hastalıkları uzmanı, aynı hastalığı tedavi ettiği ortama göre Sağlık Bakanlığı, poliklinik için 11 YTL, tıp merkezi için 24 YTL, özel hastane için 25 YTL, Sağlık Bakan lığı eğitim hastanesi için 44 YTL, üniversite hastanesi için 66 YTL ödeyecek. Aynı hastalığın farklı fiyatlandırılması mantığını acaba Sağlık Bakanlığı açıklayabilir mi? Bunun sağlıkla ne ilgisi var? Bu tabloyu eleştirmesi gereken Sağlık Bakanlığı, bu tebliği savunuyorsa, bakanlık koltuğunu bir tüccara bırakmalıdır. Zaten tüccar siyaset anlayışı da bunu gerektiriyor.” lu ile yaptığı ortak yazılı açıklamada, IMF’nin direktiflerinin ön plana çıktığı söylendi. IMF’nin, sağlık harcamalarında artış olduğunu ileri sürerek hükümetten önlem almasını istediği belirtilen açıklamada, şunlar kaydedildi: ‘‘IMF’den bu talimatı alan hükümet vur deyince öldürmüş, sağlığı insanlar için ulaşılamaz noktaya taşımıştır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne hangi kalemlerden tasarruf edeceğini söylemek kadar ileriye gidebilecek bir ilişki, Türkiye’nin nasıl müstemleke haline getirildiğinin ibret veren bir belgesi olarak tarihe geçecektir. Türkiye’de sağlık iyi yönetilmiyor. Türkiye gerçeklerinden uzak IMF’nin dayatmalarıyla şekillendirilen ve adına sağlıkta dönüşüm denilen bir dizi düzenleme, sağlık sektörünü kaosa sürüklüyor. Sağlık ‘Üfürükçüleri mi öneriyor?’ Bu tebliğle hastalık değil, hastanın paketlendiği, bunu da IMF’nin buyruğundan çıkmayan hükümetin yaptığı savunulan açıklamada, sağlıkta yaşanan sorunların asıl kaynağının, hükümetin sağlık konusunda tutarlı ve kalıcı kararlar almak yerine, günübirlik ve duyumlara dayalı kararlar almayı tercih etmesi olduğu söylendi. DANIŞTAY’A SALDIRI DAVASI ‘Türban örgütü’ 11 Ağustos’ta yargıç karşısında ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Danıştay 2. Dairesi’ne ve gazetemize yönelik saldırılarla ilgili 9 kişi hakkında ‘‘anayasal düzeni cebren değiştirmeye teşebbüs’’ ve ‘‘silahlı örgüt kurma’’ suçlarını da kapsayan iddianame Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Saldırının faili tetikçi Alparslan Arslan ve 8 sanık 11 Ağustos’ta yargılanmaya başlanacak. İlk duruşmaya Danıştay 2. Daire Başkanı Mustafa Birden ve daire üyelerinin de çağrıldığı kaydedildi. Edinilen bilgiye göre, terör ve organize suçlara bakmakla yetkili Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Arslan ve sanıkların, kuruluş amacı ‘‘türbanı korumak’’ olduğu belirtilen Danıştay saldırısı iddianamesini kabul ederek, tensip tutanağı hazırladı. Tensip tutanağında tutuklu sanıklar Arslan, avukat Süleyman Esen, Osman Yıldırım, İsmail Sağır, Tekin Irşi, Erhan Timuroğlu ve Aykut Metin Şükre’nin suçun vasıf ve mahiyeti, delil durumu ve suça öngörülen ceza miktarları göz önüne alınarak, tutukluluk hallerinin devamına karar verildi. Mahkeme, müştekiler Danıştay 2. Daire Başkanı Mustafa Birden ile üyeler Ayla Gönenç ve Ayfer Özdemir ile tetkik hâkim Ahmet Çobanoğlu’nun da davetiye ile çağrılmasına karar verdi. Mahkeme, duruşmanın 11 Ağustos Cuma günü saat 09.30’da yapılmasını da kararlaştırdı. İddianamede, Arslan ve sanıkların suçlarına ilişkin, ‘‘Türban olarak bilinen bir örtünün baskı, şiddet ve tehdit kullanılarak topluma hâkim kılınması amacıyla örgüt kurulması ve bu amaca uygun eylemler gerçekleştirilmesi, mevcut anayasal sisteme yönelik tehlike olduğu gibi anayasal düzeni ortadan kaldırmaya, yerine başka bir düzen getirmeye ya da anayasal düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs olarak değerlendirilmiştir’’ deniliyor. İddianamede, Arslan için ayrı ayrı 4 kez, Esen ve Kurter hakkında da 3 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor. Ailelerin terör isyanı Bitlis’in İçgeçit köyü yakınlarında, şehit olan 5 askerin aileleri ‘‘terörün bitirilmesini’’ istedi. Şehit olan 5 askerin cenazesi Bitlis İl Jandarma Alay Komutanlığı önünde düzenlenen törenin ardından memleketlerine gönderildi. Cenazesi karayoluyla memleketi Kahramanmaraş’a gönderilen Nurdoğan Zorgün’ün 62 yaşındaki şehit babası Salman Zorgün, ‘‘Devletimiz bölücü terör örgütünün elebaşısını beslemesin, cezasını infaz etsin’’ dedi. Şehit Jandarma Uzman Çavuş Hayrettin Karabıyık’ın da bir süre önce İzmir Seferihisar’a tayininin çıktığı, eşi ve çocuklarını köye bıraktıktan sonra ilişiğini kesmek için Bitlis’e gittiği öğrenildi. Şehit Karabıyık, köyünde toprağa verilecek. Şehit olan 5 askerden Kıdemli Üstçavuş Hakan Toydemir’in cenazesi, bugün Ankara’nın Beypazarı ilçesine bağlı Kırbaşı beldesinde, er Erdal Kavallı (20), bugün doğum yeri olan Sıvas’ın Yıldızeli ilçesine bağlı Yavu beldesinde toprağa verilecek. Samsunlu er Ramazan Okur da bugün Bursa’da Ulucamii’nde kılınacak cenaze namazının ardından Pınarbaşı Şehitliği’ne defnedilecek. 45 günlük uzun yürüyüşte köy köy, kent kent ABD emperyalizmini halka anlatacaklar İncirlik’ten Dolmabahçe’ye yürüyüş GAMZE ERBİL asirmen?cumhuriyet.com.tr ZILGITLARLA KARŞILANDI Emperyalizme Karşı Yurtsever Cephe, ABD ve Türkiye arasındaki ‘‘Ortak Vizyon Belgesi’’nin açıklandığı günlerde İncirlik’ten Dolmabahçe’ye yapılacak bir yürüyüşü duyurdu. 15 Temmuz1 Eylül tarihleri arasında ‘‘ABD Defol, Bu Memleket Bizim’’ başlığıyla gerçekleştirilecek yürüyüşte, 1134 kilometrelik bir güzergahta tüm köy ve kentlerde ABD emperyalizminin bölge politikalarına dair bir karşı çıkışın örgütleneceği belirtiliyor. Yurtsever Cephe’nin konuyla ilgili bildirisinde Ortak Vizyon Belgesi’ne gönderme yapılarak ‘‘Emperyalistler ve işbirlikçileri bu ülkeyi Coniler’in bölgeye saldırılarının karargâhı haline getireceklerini ilan ederken biz buna izin vermeyeceğimizi duyurmak için yola çıkıyoruz’’ dendi. Yürüyüşün başından sonuna katılımcısı olmayı planlayan Yurtsever Cephe Emekli Askerler İnisiyatifi’nden emekli yüzbaşı Murat Papuç, bu politik eylemin aynı zamanda bir toplumsal anlam kazanmasının önemini vurgu ladı. Bunu vurgularken, kendi deneyiminden de yola çıkarak bu topraklarda savaş gerçeğinin, antiemperyalist mücadelenin ve halkların kardeşliğinin zeminini işaret etti. Papuç, yürüyüşün siyasi anlamı konusunda ise şunları söyledi: “Benzer kaygılarda olan her ilerici insanda bazen bir yılgınlık var; bu yılgınlığın yakınlarındakinden beslendiği bir gerçek. Sadece birkaç metropolde birbirini tüketen ve geçmişlerini, anılarını anlatmaya indirgeyenlere tekrar bu topraklarda bir mücadelenin filizlenebileceğini ispat etmek” Yurtsever Cephe bugün başlayacak yürüyüşü 1 Eylül’de bitirecek. Yazar Mehmed Uzun, Diyarbakır’da DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) İsveç’in başkenti Stockholm’de kanser tedavisi gören yazar Mehmed Uzun Diyarbakır’a geldi. Havaalanında alkışlar ve zılgıtlarla karşılanan yazar hastaneye kaldırıldı. Kanser teşhisi konulan ve yaşamının bundan sonrasını memleketinde geçirmek istediğini yakın çevresiyle paylaşan Uzun, Stockholm’den İstanbul’a, oradan da dün akşam Diyarbakır’a geldi. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, belde belediye başkanları, DTP İl Başkanı Hilmi Aydoğdu, kitle örgütü yöneticileri, bazı yazarlar ve kalabalık bir yurttaş topluluğu tarafından karşılanan Uzun, uçaktan alınarak özel bir hastanenin ambulansına konuldu. Uzun’u, havaalanı çıkışında bekleyen yurttaşlar da zılgıtla karşıladı. Yurttaşlara teşekkür eden Uzun, ‘‘Ben toprağıma geldim. Ama herkes bilsin ki ölmek için gelmedim, yaşamak için geldim’’ diye konuştu. Kendisini karşılayanlara gözyaşları ile el sallayan Uzun, kontrolden geçirilmek üzere hastaneye kaldırıldı. Güneydoğu üzerine çalışmalar yapan Uzun’un çok sayıda kitabı yabancı dillere çevrilmişti. Yazar bir süre önce PKK’nin ölüm listesinde olduğu gerekçesiyle İsveç’e gitmişti. Lübnan Hizbullahı’nın lideri Nasrallah’la iki yıl önce Beyrut’ta örgütün kontrolü altındaki bir mahallede görüşmüştük. Doğu Konferansı grubuyla Lübnan’ı ziyaret ettiğimizde ‘‘Nasrallah’la da görüşebileceğimiz” söylendi. Bu görüşmenin yapılmasını sağlayan Lübnanlılar, Nasrallah’la nerede ve nasıl karşılaşacağımızı bilmediklerini ifade ettiler. Akşam karanlığında otobüsle Beyrut’un Hıristiyan mahallesinden dönerken Nasrallah’a gideceğimiz söylendi. Beyrut’un, izinle girilen bir mahallesinin yanı başında durdu otobüsümüz. Mahallenin bir kapısı vardı, biz de bu kapıdan girdik. Bir binanın önünde durduk. Tek tek içeri alındık. Üstümüzdeki her şeyi bırakmamız istendi. Elektronik denetimden sonra binanın dördüncü katına çıktık. Hepimiz yerimize geçtikten sonra Nasrallah gelip karşımıza oturdu. Koyu siyah sakallı, genç bir adamdı Hizbullah’ın lideri. ‘‘Hoş geldiniz’’ dedikten sonra siyasetlerini anlatmaya girişti. Sorduğumuz her soruya cevap verdi. Dört saate yakın ilginç bir Tanıdığım Nasrallah ve Ateşler İçindeki Beyrut... görüşme oldu. O görüşmenin etkileyici birkaç açıklamasını şöyle özetleyebilirim: Irak’ta sivilleri hedef alan direnişçileri ve katliamları sert bir dille eleştirdi. Bu olayları ABD’nin yönlendirmiş olabileceği imasında bulundu. İslam dünyasının artık demokrasiyi benimsemesi gerektiğini, bazı İslamcı çevrelerin demokrasi karşıtı tutumunu anlamadığını söyledi. Bir örnek olarak Lübnan’da yapılan yerel seçimlere katıldıklarını ve listelerini MüslümanHıristiyan ayrımı yapmaksızın halkın istekleri doğrultusunda hazırladıklarını ifade etti. Gerçekten de Hizbullah’ın listesinde bazı Hıristiyan adaylar vardı. ??? Nasrallah, İsrail saldırısına karşı kendisini korumak amacıyla iki yıl önce de gizleniyordu. Benim izlenimim, Hizbullah’la İsrail arasında ateşkes durumu olduğu için rahat hareket ediyordu. Üçdört gündür İsrail’in büyük bir hırsla yok etmek amacıyla aradığı adam, işte bu Nasrallah. İsrail ordusunun Gazze’ye yaptığı saldırılara misilleme olarak eyleme başladı, İsrail sınırını geçerek bazı İsrail askerlerini öldürdü ve bazı askerleri de rehin aldı. Çatışmalar bu olayla birlikte Lübnan’a sıçradı. İsrail askeri birlikleri Lübnan’a girdiler. Beyrut uzun bir aradan sonra yeniden çatışma alanı haline geldi. ??? Başbakan Tayyip Erdoğan’la geçen yıl gittiğimiz Beyrut, kendine geliyordu. On yıl süren iç savaşın ardından tamamen çöken ve yaşanmaz hale gelen Beyrut’un merkezi, eski haline dönüyordu. Yıkıntılar temizlenmiş, eski binalar restore edilerek yenilenmiş, kentin merkezi yeniden Paris benzeri bir hal almıştı. Beyrut’un eski yıkık halini bilenler için bu değişim önemliydi. Beyrut bir anlamda Ortadoğu’nun can damarıydı. Bu bölgede huzur olursa Beyrut canlanıyor, zenginleşiyor ve Ortadoğu’nun Paris’i olarak iki dinin ve iki kültürün bir arada yaşadığı bir sembole dönüşüyordu. Beyrut yanmaya başlarsa, artık Ortadoğu yanıyor demektir. İşte böyle bir dönemdeyiz. Güzelim Beyrut’un görüntülerini izliyorum. Yeni yapılan modern havaalanı bombalanıyor, insanlar kaçışıyor. Ortadoğu’nun simgesi yanıyor, çığlık sesleriyle eski kötü günlerine dönme sinyalleri veriyor. ??? Filistin’deki İslamcı örgütlerin şiddetini onaylamak mümkün değil. Bu şiddetin sonuna kadar karşısına dikilmeliyiz. İnsaf edelim İsrail ordusunun aylardır, yıllardır, askeri ve ekonomik üstünlüğüne dayanarak Filistin halkına yaptığı eziyet kabul edilebilir mi? Bütün İslam dünyası, bütün ezilen dünya, bütün vicdanı olan insanlık bu zulmü, bu adaletsizliği de öfke ve tepkiyle izliyor. Lübnan Hizbullahı çok uzun zamandır İsrail’e yönelik ciddi bir eylem yapmıyordu. Lübnan’ın içinde de bir sü redir iç savaşı andıran görüntüler geride kalmıştı. Bazı şiddet eylemleri oluyordu, Hariri’nin öldürülmesinden ve Suriye birliklerinin Lübnan’ı terk etmesinden sonra daha sakin bir ortam söz konusuydu. ??? İsrail’le Filistin arasındaki bu kan davası adil bir çözüme ulaşmazsa, zengin ve askeri bakımdan güçlü İsrail, her istediğini yapacağını sanarak bu bölgedeki halkların canını acıtacak eylemlerini devam ettirirse olacağı buydu. Şimdi hep birlikte bir ateşin içine düştük. İsrail’de ipler yeniden şahinlerin eline mi geçti? Beyrut Havaalanı’nı bombalamak ne anlama geliyor? Sivil halkın üzerine bomba yağdırmak ne anlama geliyor? Beyrut’un orta yeri Şatila kampı. Şaron’un liderliğindeki İsrail ordusu yıllar önce bu kamptaki binlerce Filistinliyi öldürmüştü. Sürgün Filistinlilerin geride kalanları hâlâ yersiz yurtsuz bu kamplarda varlıklarını sürdürmeye çalışıyor. Bu adaletsizlikten ve haksızlıktan barış çıkmaz... CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear