28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 HAZİRAN 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Gömlek İstanbul metrosunun vagonlarında Frankfurt’taki “insani yardım kuruluşu” IHH tanıtılıyor. IHH, Milli Görüş’e çok yakın bir kuruluş. Belli ki gömleği ütüleyip giyiyorlar! Ya ğ m u r E k i m AB ile fiili müzakereler başlamış... “Hangi fiilden!” PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Bir yorum: Türban karın doyurmuyor. Ama sandığı dolduruyor! Devlet Gülhan Elmas: Hocaefendi devlet yanlısıymış. Affedersiniz ama devletten kastedilen, Amerika güdümünde kurulacak şeriat devleti mi?” EKONOMİDEN sorumlu bakanların ‘‘kendilerinden emin’’ açıklamalarında ve ekovole iktisatçılarının da şaka ve kahkahalarla dolu televizyon sohbetlerinde önemsemedikleri tehlikenin gerçek olduğunun ortaya çıktığını söylüyor Aysel ve Sıtkı Ergüney: ‘‘İki haftada kurlar ve faiz önemli oranlarda yükseldi. Hükümet gelişmeleri dış piyasalardaki dalgalanmaya bağlayarak işin içinden çıktı! Merkez Bankası da, faiz arttırımı kararı ile ‘düzeltici önlem’ almayı denedi. Ancak piyasalardaki dalgalanma sürerse, dövize müdahale dahil, yeni önlemler alınacağı söylendi. Bu denli büyük cari açık varken dövize müdahale ederek kuru kontrol altına almak, su alan geminin deliklerini çuvalla tıkamaya çalışmaktan farklı değildir. Yedisekiz yıl öncesine kadar Türkiye’de üretilen aynı marka ampuller, diş macunları bile Ekonomi artık ithal ediliyor. ‘Dünya küreselleşiyor, Türkiye bunun dışında kalamaz’ diyerek, Türk ekonomisini, toplumumuzu spekülatörlerin, borsa adı altında ‘gazino kapitalizmi’nin kararlarına, insafına bırakmak yanlıştır! Enflasyonu bir ölçüde kontrol etmeye, dış borç stokunun büyümesini önlemeye, milli gelir rakamlarının olduğundan yüksek gösterilmesine, belli kişi ve kurumların ithalattan yüksek kazançlar elde etmelerine yarayan ‘düşük kur’ uygulamalarına son verilmesi gerekir. Enflasyon, iç üretim artışı ile kontrol altında tutulabilirse, işsizlik de azalacaktır. Son yıllarda gördüğümüz gibi, ithalat rakamları ile oluşan ekonomik büyüme, işsizliği bırakın azaltmak, artırıyor! ‘Dalgalı kur’ adı verilen, ancak dalgalandığında fırtına etkisi yaratan bir uygulama ‘politika’ olarak nitelendirilemez. Gerçekçi olmayan, toplumsal amacı bulunmayan bir yönteme politika denilemez. Bağımsız Merkez Bankası buna alet edilemez, olmaz! İç ve dış borçların ‘borç alınarak’ ödendiği bir sistemde, Türkiye’de uygulanan, ‘düşük kuryüksek faiz’ yöntemi, borç yükünü geçici, yapay olarak azaltmaktan öteye gitmeyen kısırdöngüden başka bir şey değildir. Sonuç olarak; Türkiye ve benzeri ekonomilerde kurlar ekonomik gerçeklere, makro düzeydeki üretim ve tüketim ihtiyaçlarına göre ve de devlet’in ‘seyirci’ değil ‘belirleyici’ olduğu bir yaklaşımla oluşturulmalıdır. Toplumsal hedefleri, öncelikleri olan devlet yönetimi ve rasyonel ekonomi politikaları bunu öngörür.” Onur’u, ‘Onur’ Gibi Algılamak TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’nın 25. yılıyla ilgili olarak üzerinde çalıştığım bir kitap nedeniyle eski yıllara ilişkin görsel ve yazılı metinleri gözden geçiriyorum. Elimizdeki kaynaklardan biri de yirmi yıldır Alpay Kabacalı tarafından hazırlanan ‘‘Onur Yazarı’’ kitapları. Bilindiği gibi TÜYAP her yıl yazınsal, sanatsal ve insani kişiliğiyle İstanbul Kitap Fuarı’nı onurlandıracak bir yazar ya da çizer belirliyor; fuarın ilk ‘‘Onur Yazarı’’ ise Türk dilinin büyük ozanı Fazıl Hüsnü Dağlarca. 1987 yılında Alpay Kabacalı tarafından kendisiyle yapılan söyleşide bir anısını anlatmış. Şöyle: ‘‘Ankara’da yayımlanan Tüm dergisinde çıkan, daha sonra da Dost dergisinin yayımladığı, Türk askerinin Amerikan helalarını temizlemesinden yakınan bir şiirimden ötürü suçlandım, Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandım. Tüm dergisindeki şiir, ‘İkili Anlaşma Anıtı’ idi. Avukatımız duruşmaya gelmemişti. Duruşma sırasında yargıçtan söz istedim, dedim ki: ‘Elli beş yaşımı geçmiş biri olduğumu görüyorsunuz. Bu anlaşmaya göre, Amerikan erlerinin yüznumaralarını ille bizden birinin temizlemesi gerekiyorsa, ben Mehmetçiklerimizin yerine bütün yüznumaraları temizlemeye istekliyim. Ta ki, Türk eri bu pis eylemle kirlenmemiş olsun.’ Salon birdenbire sanki yüzyıl, binyıl öteye kaydı, yoğun bir sessizliğe gömüldü. Uzun sürdü sessizlik. Neden sonra değişik, utanmış bir sesle sürdürdü konuşmayı yargıcımız. Davayı başka bir güne ertelemişti. Benimle yargılanan Tüm dergisinin sahibi Mustafa Ekmekçi de olayın tanığıdır.’’ ??? Dağlarca’nın bu sözlerini okuyunca Kuzey Irak’ta kafasına çuval geçirilen subaylarımız geldi gözlerimin önüne. Sonra Amerikalı generallerin ülkemiz ve halkımız için söylediği, bununla da yetinmeyip yazıp yayımladığı o ağza alınmayacak küfürleri anımsadım. SESSİZ SEDASIZ (!) Elektrik üretmeyenlere hediye arsa! MECLİS’TEN sessizce geçirilen Elektrik Piyasası Kanunu’nda değişiklik yapan kanunun geçiçi 11. maddesi: “3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun hükümlerine göre Bakanlık ile yapişletdevret sözleşmesi yapmış olan fakat işletmeye girmeden sözleşmelerini sonlandırmış veya sonlandıracak şirketlerin, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu kapsamında lisans alarak faaliyetlerini sürdürmelerini Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Terim Akif Kökçe: “Angola, Ekvador, Fildişi Sahilleri, Gana, Güney Kore, Hırvatistan, İran, Kosta Rika, Paraguay, Polonya, Sırbistan Karadağ, Suudi Arabistan, Togo, Trinidad Tobago, Tunus, Ukrayna... Dünyanın parasını alan Fatih Terim, Dünya Kupası’nda hangi takımı tutuyor acaba?” teminen sözleşme kapsamında yapişletdevret tesislerinin kurulması için lehlerine irtifak hakkı tesis edilmiş Hazine arazileri, üzerindeki muhdesatların değeri dikkate alınmaksızın rayiç bedeli üzerinden Maliye Bakanlığı’nca şirkete doğrudan satılır.” Okuduğunuzu yanlış anlamadınız... Sözleşme hükümlerini yerine getirmemiş; hiç elektrik üretimi, dağıtımı veya iletimi yapmamış şirketlere kamu arazileri ihalesiz veriliyor. Demek ki birilerinin peşkeşi gelmiş! Allah kabul etsin! Asgari ücretli et için bir gün çalışıyormuş. Onlar da hükümetin başının etini yesinler! Nereden nereye gelmişiz? ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Lara’nın ‘Değer’i Kaç Lira? ‘‘Yeter!.. Bu kent bizim... Başka Lara Kumul Ormanı Yok... Gücünü göster, mitinge katıl!...’’ Bu çağrı, Antalya’nın elde kalan son kıyı parkı Lara’nın da ‘‘turizmcilere tahsis’’ine karşı çıkan ‘‘kent ve çevre dostları’’nın ilanlarında vardı... Geçen cumartesi Tonguç Caddesi’nden yürüyüşle başlayıp Muratpaşa Mahallesi’ndeki eski lunapark karşısında gerçekleşecek mitinge katılmaya hazırlanan Antalyalılar, aynı sabah gazetede şu haberi okudular; ‘‘Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Lara’nın ihalesini, tepkiler üzerine iptal etti...’’ (Sabah10 Haziran 2006) Habere göre 3500 dönümlük kıyı parkının m2’si 3 YTL’den Limak İnşaat’a verilmesi ‘‘ucuz’’ bulunduğundan Bakan Koç onaylamamış ve ‘‘kamu vicdanı tahsisin yenilenmesini gerektiriyor..’’ demişti... Ne var ki Sabah’ın bu manşeke ekonomisi ayakta kalsın diye her şeyimizi turizme feda ettik. Falezlerimizi, tarım alanlarımızı, ormanlarımızı, kumsallarımızı, kıyılarımızı ve daha birçok kentsel, kültürel, doğal değerlerimizi...’’ Mitingi düzenleyen ‘‘Lara’yı Kurtarma Kurulu’’ da bu kez ‘‘temalı park’’ denen uygulamayla işgal edilmek istenen doğa hazinemiz için şunları belirtiyor: ‘‘Disneyland türü temalı ve eğlence parkları her yerde yapılabilir. Oysa günümüze kadar korunarak gelmiş ve yaşayan ekosistemin ender örneklerinden biri olan bu denli geniş ve bozulmamış bir kumul parkı, ne ülkemizde ne de dünyanın bir başka yerinde var...’’ Nitekim Lara’nın bu çok özel niteliği göz önüne alınarak ve kentteki sivil, uzman, demokratik kurumların da görüşleriyle geçen yıllarda hazırlanan ‘‘halka açık dinlence ve koruma alanı’’ ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı izliyorum televizyon ekranlarından. ‘‘Onur’’ diyor, başka şey demiyor. Nasıl bir ‘‘onur’’ anlayışıdır, algılamasıdır bu? Bankalarımızın yüzde 47’si yabancıların eline geçmiş, içki fabrikalarımızdan demir çelik fabrikalarına, telekomünikasyon tesislerimizden limanlarımıza kadar neyimiz var, neyimiz yoksa birer ikişer yabancılara satılıyor. Yabancıların eline geçen işletmelerde emekçilerimizin sendikal hakları törpüleniyor, budanıyor, yok ediliyor. İşçilerimiz kendi vatanlarında yabancılar tarafından köleleştiriliyor. Yabancı sermaye kendi ülkesinde kendi işçisine yapamadığını burada, bizim işçimize yapıyor, yapabiliyor. Nerede kalıyor Başbakan’ın sözünü ettiği o ‘‘onur’’? ??? Küreselleşmeye, serbest piyasaya övgüler düzen, çoğu sonradan olma ‘‘liberal’’ köşe yazarlarının yazılarını okuyorum, okudukça da onlar adına ben utanıyorum. Umut bağladıkları o yabancılar beş milyar doları bir gecede çekiverince ekonomimiz depreme uğramış, döviz tavan yapmış, borsa düşüşe geçmiş, uzun erimli konut kredisi faizleri fırlamış, ‘‘Mortgage’’ sistemi çökmüş, hacizler birbirini kovalıyor. Bu ülkede her ay on binlerce insan yoksulluk, binlerce insan da açlık sınırının altına düşüyor. Milyonlarca insan ölüm kalım savaşı veriyor. Onlar ise hâlâ eski teranelerini sürdürüyorlar. Küçük hayatların gerçekleri umurlarında değil. Cumhuriyet, birinci sayfadan Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiirlerini yayımlamaya başladığında bunlardan biri, ‘‘Ooo, okul gazetesi çıkarıyorsunuz, galiba’’ demişti alaycı bir yüz ifadesiyle. Ben de ‘‘Keşke her gün yayımlasak’’ diye karşılık vermiştim o dangalağa. Onurun, ‘‘onur’’ gibi algılanmasından öyle ürküyorlar ki... eposta: dkavukcuoglu@superonline.com BULMACA HARBİ SEMİH POROY Duyarlı Antalyalılar, Ankara’da basın toplantısında... ti de ‘‘Lara mitingi’’ni durdurmadı. Düzenleme Komitesi Sözcüsü ve Mimarlar Odası Antalya Şubesi Başkanı Osman Aydın şunları söylüyordu: ‘‘Önemli olan kaça ihale edildiği değil... Lara’nın halkın elinden alınmasına karşıyız...’’ Aslında 1980’lerden bu yana hep aynı filmi seyrediyoruz. ‘‘Özelleştirme’’ politikasının ‘‘arazi pazarlaması’’yla sürdürüldüğü birçok örnekte başlıca tartışma konusu kamu alanlarının ‘‘ucuza gitmiş’’ olmaları... Oysa bir daha elde edilemeyecek olan bu alanlar ‘‘pahalı’’ya bile verilseler, sonuçta ‘‘gitmiş’’ oluyorlar... Siyasilerin yanı sıra ‘‘medya’’nın geniş kesimi de halka ait doğal ve kültürel alanların ‘‘satılması’’nı değil; ‘‘düşük fiyat’’larla ya da ‘‘yandaş’’lara verilmesini eleştirerek ‘‘muhalefet’’(!) yaptıklarından, temel yasaları 12 Eylül döneminden kalma ‘‘talan politikaları’’ tüm iktidarlarca adeta ‘‘kesintisiz’’ sürdürülüyor... planlaması ‘‘doğru’’ bir karardı. Şimdi bunu da geçersiz kılan ‘‘tematik yapılaşmaya açık’’ ihale metrekaresi kaç liraya yapılırsa yapılsın, sonuç, ‘‘ülke zenginliğini tüketmek’’ değil midir? SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN Ankara baskını İşte bu gerçeği aylardır ‘‘Hükümet’’e anlatmaya çalışan Antalya’daki sivil kurumlar ve meslek odaları, sayısız açıklama ve etkinliğin ardından geçen ay ‘‘11 otobüslük’’ bir ‘‘konvoy’’la Ankara’ya da giderek 16 Mayıs 2006 Salı günü Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın önünde yaklaşık ‘‘400 kişi’’nin katılımıyla bir ‘‘basın toplantısı’’ yaptılar... ‘‘Lara için Ankara’dayız’’ adlı eylemde önce Anıtkabir’i ziyaret ederek Ulu Önder’e ‘‘Türkiye’nin güzelliklerini koruma’’ sözü veren katılımcılar, basın toplantısında şunları da vurguladılar: ‘‘Tahsisle gerçekleşecek düzenlemeden halkın da yararlanacağını belirten Bakanlık inandırıcı olamıyor. Çünkü Antalya’da bugüne dek aynı koşulla verilen kamu arazilerindeki tesislerden hiç biri halka açık değil...’’ Bakalım Lara’nın kaderini ellerinde tutanlar; bu dünya cennetimizin ucuza ya da uygun fiyata gitmesini değil; ‘‘hiçgitmemesi’’ gerektiğini ne zaman önemseyecekler?... ekinci?cumhuriyet.com.tr OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 14 Haziran www.mumtazarikan.com Turizme ‘feda’ olmasın İşte böylesi bir ‘‘sürdürülebilir yağma’’cılığın son örneklerinden ‘‘Larapark’’ projesine karşı direnişe geçen Antalyalılar basın açıklamalarında diyorlar ki: ‘‘Biz Antalyalılar 25 yıldır, ül 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Antalya ilinde, yarık 1 larından sı 2 zan doğalgaz 3 sürekli olarak yanan ve bu 4 ateşin, ilk 5 çağda Khi 6 maira adlı ca7 navarın nefesi olduğuna 8 inanılan yöre. 9 2/ Dökülen 1 2 3 4 5 6 7 8 9 tohumlarla ertesi yıl 1 K I S T I RMA çıkan tahıl... Uygun, 2 Ü Ö R Ş A İ B E tıpatıp gelen. 3/ İri 3 B A T K I N A L ve uzun taneli bir E Ğ İ K C üzüm cinsi... Ro 4 E K İ Z A Ç R E manya’nın plaka i 5 T mi. 4/ Şarkı, türkü... 6 E R K N İ Y A Z A R A R U B İ Güneydoğu Anado 7 lu’ya özgü, ‘‘güm 8 O T A N T İ K R güm’’ adlı cezvede 9 D E M A K A B E kaynatılarak hazırlanan acı kahve. 5/ İsviçre’ye özgü, ağaç kütüklerinden yapılan dağ evi... İslam dinini korumak ya da yaymak amacıyla yapılan savaş. 6/ Mera. 7/ Soy, sülale... Memelilerde ana ile dölüt arasında kan alıp verme işini sağlayan organ. 8/ Yosunların kökü andıran tutunma organı... Şafak. 9/ Cinsel güçsüzlük... Bir nota. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Burdur ilinde bir göl. 2/ Akdeniz Bölgesi’nde bir akarsu... Evcil bir geyik türü. 3/ ‘‘Eyvan gerek oturmaya yaz ile / Bir de sâki mey doldura ile’’ (Köroğlu)... Bir tür hamur tatlısı. 4/ Görkem, heybet... Hayvanlara vurulan damga. 5/ ‘‘Bir de şişesinde balık olsam’’ (Orhan Veli)... Donmuş lav akıntılarıyla kaplı alan. 6/ Tarım işçisi. 7/ Bir renk... Bir spor aracı. 8/ Şaraplık bir üzüm cinsi... Bir meyve. 9/ İtalya’nın en uzun ırmağı... Kötü bir işteki yardımcılar. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear