24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11 HAZİRAN 2006 PAZAR 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Henüz son şekli verilmeyen kararı, ‘gerekçeli karar açıklandı’ olarak duyurdu Tazminat Ne Değildir? Sevgili, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde birinci sınıfı okuduğum yıl Medeni Hukuk Kürsü Başkanı olan hocam ilginç bir adamdı. Beş dil bilen ve daha ziyade tahkim konularıyla ilgilendiği söylenen profesörümüzü, meslektaşları bize ders verdiği alanda, pek seçkin saymazlardı. Gerçi bizim dönemdeki arkadaşlar medeni hukuku oldukça iyi öğrenmişlerdi, ama bunun nedeni daha çok, kürsüde bulunan, o sıralarda doçent ve asistan düzeyinde bulunan öbür elemanların çok yetkin kişiler olmasından kaynaklanıyordu. Bizim anlattıklarını anlamakta güçlük çektiğimiz kürsü başkanı hocanın sorularını anlamak, anlattıklarını kavramaktan daha güçtü. Şu sorusuna bak da kolaysa çık işin içinden: Tazminat ne değildir? ‘‘Tazminat nedir’’ sorusuna anlatarak doğru yanıt vermek olasıydı, ama ne olmadığını söylemek, işte o imkânsızdı. Çünkü tazminat binlerce şey değildi. Meğerse hocamızın söylememizi istediği tazminatın bir zenginleşme aracı olmadığıymış. Gerçekten Kara Avrupa hukuk sistemlerinin çoğunda olduğu gibi, bizim sistemimizde de, tazminat ancak uğranılan zararın zarara neden olan tarafından karşılanmasıdır. Zarardan fazla tazminat olmaz. ??? ABD’de ise durum tam tersidir. Öylesine garip olaylarda öylesine meblağlara karar verilir ki, zarara uğrayan servete boğulur. Açıkgözleri ve onlar gibi avukatlarını servete kavuşturan bu sistem pek etik olmadığı gibi tazminat kurumuna yol açan gerekçeye de fazla uygun değil. O bakımdan bizdeki uygulama teorik olarak, hem kurumun gerekçesine, hem mantığa, hem de etik kurallara daha uygun. Özellikle maddi tazminat konusunda, elden geldiğince nesnel ölçütler getirilmiştir bu konuda. Ama ülkemizde insanlar, insanca yaşayıp insan onuruna uygun paralar almadıklarından, örneğin kendilerine bakan emekçi yakınlarının kaza veya cinayet sonucu ölmeleri halinde yardımdan mahrum kalanların aldıkları paralar çoğu zaman, isyan ettirici, komik düzeylerde kalmaktadır. Haksız tutukluluk halinde devletin yıllarını heba ettiği mağdura ödediği karşılık da, insanı isyan ettirecek kadar komiktir. Nitekim 12 Eylül’de, 38 ay birlikte, 38 ay haksız olarak tutuklu kaldığımız dostum Tahsin Usluoğlu’nun hiçbir mahkumiyet almadağımız davanın tamamlanmasından sonra açtığı tazminat davasında öylesine komik bir paraya karar verildi ki, insanın isyan etmemesi mümkün değildi. Gerçi devlet, haksızlığını kabul ediyordu ama durumu gidermeye çalışırken başka bir haksızlık daha yapıyordu. Manevi tazminat ise daha da karmaşık bir konu, burada nesnel bir ölçüt getirmek de güç. ??? Bütün bunları bir hukuk tartışması açmak için yazmıyorum Sevgili. Konunun gündeme gelmesinin nedeni 1995 yılında tutuklanan ‘Manisalı 15 genç’ olayıdır. Bu davanın ilk duruşmalarını izledim. İşkence gördükleri daha sonra mahkeme kararıyla sabit olan bu gençlerden altısı hakkında ağır hapis cezalarına hükmedilmişti, iki yıl süren duruşmalar sonucunda. Sonradan işkence gördükleri saptanınca, hepsi hakkında beraat kararı verilmiş, iskence yapan polisler de 10 ay hapis cezasına çarptırılmışlardı. İnsanlık ayıbına 10 ay ceza kesmişti devlet. Bu acıları çeken gençlerin açtıkları tazminat davasında ise 10’ar bin YTL tazminata karar verilmişti. Temyiz edilen karar üzerine Danıştay Onuncu Dairesi, miktarı az bularak yeniden tayinine ve idareye başvurulması tarihinden başlayarak manevi tazminata faiz yürütülmesine karar verdi. Konu çok boyutlu, ayrıntılara girecek değilim. Ancak bozma gerekçesindeki şu satırlar üzerinde durmak gerek: ‘‘...olayda idarenin kusuru dikkate alındığında, belirlenen tazminatın, duyulan elem ve ıstırabı kısmen de olsa giderecek, idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak düzeyde olmadığı...’’ Tabii ki, o gençlerin uğradıkları manevi yıkımı hiçbir tazminat karşılayamaz. Ama karar, yine de zarara uğrayanın böylesine horlanıp küçümsenmesine karşı bir tavır olarak algılanmalıdır. İnsanımızın eğitimine, sağlığına, emeğine verdiğimiz önem ortada, hiç değilse bunların bir de mahkeme kararlarıyla tescil edilmemesi sevindiricidir. asirmen?cumhuriyet.com.tr Ajansın Gülen aceleciliği ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) ‘‘Dini kurallara dayalı devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurduğu’’ savıyla 10 yıla kadar hapis istemiyle yargılanan Fethullah Gülen hakkındaki beraat kararının ‘‘açıklandı’’ denilen gerekçesinin henüz tamamlanmadığı ortaya çıktı. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Fethullah Gülen hakkında ‘‘laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu’’ gerekçesiyle yapılan yeniden yargılama sonucunda beraat kararı vermişti. Önceki gün devletin Anadolu Ajansı, ‘‘Fethullah Gülen hakkındaki beraat kararının gerekçesi’’ başlığıyla abonelerine gerekçeli kararın ‘‘açıklandığı’’ haberini servis yaptı. ? Anadolu Ajansı, henüz yazımı tamamlanarak son şekli verilmeyen taslak kararı, ‘gerekçeli karar’ diye abonelerine servis yaptı. Ancak mahkeme kaynakları, Gülen hakkındaki beraat kararının gerekçesinin henüz tamamlanmadığını bildirdiler. Ancak mahkeme kaynakları, Gülen hakkındaki beraat kararının gerekçesinin henüz tamamlanmadığını bildirdiler. Kaynaklar, ‘‘uzun bir karar’’ olarak nitelendirdikleri gerekçeli kararın yalnızca taslağının oluşturulduğunu, üzerindeki değişiklik çalışmalarının sürdüğüne işaret ettiler. şeklini vermediklerini bildirmelerine karşın AA’nın taslağı abonelerine kesin kararmış gibi duyurması dikkat çekti. Ajans abonelerine haberi, ‘‘Mahkeme, Gülen’in ‘laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu’ gerekçesiyle yapılan yeniden yargılamada verdiği beraat kararının gerekçesini açıkladı’’ şeklinde duyurdu. Ajansın haberinde, ‘‘açıklandı’’ denilen gerekçeli karara göre, Gülen’in anayasal düzeni değiştirme amacı güt Taslak kabuk değiştirebilir Mahkemeler gerekçeli karar yazımlarında öncelikle taslak kararı oluşturuyorlar. Ardından karara kimi zaman bazı ekleme/çıkarma değerlendirmeleriyle son şeklini veriyorlar. Mahkeme kaynaklarının henüz son tüğüne ilişkin delil bulunmadığı, aksine devlet yanlısı tutumu nedeniyle dini motifli radikal terör örgütleri tarafından tehdit edildiği belirtildi. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin beraat kararına karşı savcı Salim Demirci, ‘‘süre tutum’’ dilekçesi vermişti. Savcının bu adımı, beraat kararını temyiz edeceği, ancak gerekçesini daha sonra ileteceği anlamını taşıyor. Salim Demirci, gerekçeli kararın tamamlanmasının ardından temyiz gerekçelerini içeren dilekçeyi mahkemeye sunacak. Bu nedenle Fethullah Gülen hakkındaki beraat kararı kesinleşmemiş oldu. Salim Demirci’nin itirazıyla Fethullah Gülen’in beraat kararı Yargıtay’a taşınacak. Yargıtay’ın vereceği karar kesin ve bağlayıcı nitelikte olacak. Latife Hanım’ı ben de hepiniz gibi tanırdım. Hani şu Atatürk’ü rahatsız eden, topuklarıyla bir üst katta ‘‘tak tak’’ dolaşarak ortalığı birbirine katan kadın olarak hep bir kenarda dururdu. Atatürk’le ilgili hangi kitabı açsak ondan birkaç satır bulabilirdik. İşte bu kadın bir gün bizim eve girdi ve bir daha çıkmadı. Bu çalışma boyunca biz Latife Hanım’la beraber yaşadık. İpek (Çalışlar), ‘‘Ben bu kadının hayatını yazmak istiyorum’’ dediğinde, önce bir irkildim. Kolay değildi, Atatürk’ün hayatta evlendiği tek kadını yazabilmek. Üstelik şimdiye kadar hakkında yazılanlar onu pek de sempatik göstermiyordu. İpek ise onun ‘‘önemli ve değerli’’ bir kadın olduğuna inanıyordu. İlk ipuçları bu yöndeydi. ??? Sonra araştırma macerası başladı. İpek, her geçen gün Latife Hanım’a daha fazla bağlandı. Önce yerli kaynak Latife Hanım Bizim Eve Nasıl Girdi? larla başlayan serüven, giderek dünya kaynaklarına yöneldi. ABD ve İngiliz gazetelerinin o dönemde yazdıkları tarandı. Türkçeye çevrilmemiş kitaplar yurtdışından getirildi. Örneğin ünlü Alman şairi Rainer Marie Rilke’nin yeğeni Anne Grosser Rilke’nin 1930’larda Almanca yazdığı anılarında Latife Hanım’dan söz edildiğini yeğeni Muammer Erboy söyler söylemez internetten araştırmaya giriştik. Kitap Almanya’da bazı antikacılarda var görünüyordu. Ben de o günlerde Almanya’da bir toplantıya gidecektim. O kentteki bir arkadaşıma rica ettim, kitabı buldu ve satın aldı. Yeğen Rilke, Latife’ye müzik öğretmenliği yapmıştı. Kitap evde büyük bir ilgi gördü. Latife’nin hiç görmediğimiz bir fotoğrafına orada rastladık, çok etkileyici bir şekilde piyano çaldığına da. İpek hemen her gün onunla ilgili yeni bir şey keşfediyor ve heyecanla anlatıyordu. Biz de onunla birlikte bu bilinmeyen kadını öğreniyor ve ona daha çok bağlanıyorduk. İpek’in Latife Hanım’la ilişkisi artık başka bir boyut kazanmıştı. Latife Hanım’ın okuduğu okullar, kadın haklarını savunma konusundaki kararlılığı, birçok yabancı dile ve kültüre egemenliği 1922’ler Türkiye’sinde çok anlamlıydı, çok etkileyiciydi. Atatürk’le evli kaldığı üç yıla yakın zaman içinde Türkiye’nin modernleşmesine, atılımlarına katkıda bulunmuştu. Mustafa Kemal Paşa onun birikiminden yararlanmış, onun etkin kişiliğinden keyif almıştı. ??? Latife Hanım’ın olağanüstü bir kadın olduğuna İpek bizi inandırdı. Önce kendisi inandı, sonra bizi inandırdı. Yakınlarının anlattıkları da bunu doğruluyordu. İpek’in araştırmaya ve Latife Hanım’a tutkusu, iki yıl boyunca bir gün bile ara vermeden onu izlemesi, onunla ilgili en küçük bir bilginin peşinde günlerce koşturması, tam kadınlara özgü bir disiplini de gözler önüne seriyordu. Ben böyle çalışabilir miydim, diye kendime sordum ve hayır cevabını verdim. İpek, Latife Hanım’ı çok sevdi. Onu yakından tanıdıkça sevgisi daha da arttı. Onun bağımsız kişiliğine, kültürel birikimine hayran oldu. ‘‘Keşke bu evlilik sürebilseymiş, her şey belki daha iyi olurdu’’ dediğinin tanığıyım. ??? Latife Hanım’la birlikte Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına, o dönemin dinamizmine, karanlıkta kalmış bazı gerçeklerine ulaşma olanağını bulduk. İpek öğrendikçe anlattı, biz de öğrendik. Örneğin Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulurken Latife Hanım’ın bu girişime aktif destek verdiğini, çok partili demokrasiyi ve insan haklarını savunduğunu keşfettiğimizde tarihe ilişkin yeni bir bakış açısı da kazandık. Menderes’lerin idamını engellemesi için de İnönü’ye telefon edip aktif tutum almasını istemişti. Latife Hanım’a ilişkin bilgiler daha çok Atatürk’le evli kaldığı dönemle sınırlıydı. İpek bu araştırmasıyla 1800’lerin sonu ve 1900’lerin başındaki İzmir’i, o ortamda yetişen bir modern genç kadını ortaya çıkardı. Ayrıldıktan sonra nasıl bir hayat yaşadığını, nasıl bir ruh hali içine girdiğini de bu inceleme sırasında öğrendik. ??? ‘‘Latife Hanım’’ kitabı bittiğinde İpek’ten önce ben ‘‘ohh!!’’ çektim. Latife Hanım’ı çok sevdim. Atatürk’ü de birçok farklı özelliğiyle öğrenmek olanağını buldum. Sempatim arttı... CUMHURİYET 04 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear