Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 11 HAZİRAN 2006 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr ‘Uçamazsan yüzerek kaçarsın!’ ndianapolis’in Nobelsville Lisesi olimpik yüzme havuzunda, 61 yaşında bir adam, sabah akşam, saatlerce kulaç atıyor. Her kulacında 35 yıl önceyi, Karadeniz’in soğuk, kaba dalgalı suyunu anımsıyor. Şimdi güvenli, ısısı iyi ayarlanmış, çevresinde insanların dolaştığı bu havuza girmeden çok önce, bir gece yarısı Karadeniz üzerinden Türkiye’ye kulaç atmıştı. Bulgar Dimitar Kalçev ülkesinden kaçmaya karar verdiği andan başlayarak, artık iğneli fıçıda yaşayacaktı. Mutlaka kaçmalıydı! 8 Ağustos 1971 gecesi, Bulgaristan’ın Veleka Irmağı ağzından Karadeniz sularına bir dalgıç sessizliğinde süzüldü, 16 mil kadar yüzerek Kırklareli’nin İğneada yakınlarında karaya çıktı. Türk yetkililere yaptığı ilk açıklamada, ‘‘Kaçmazsam delirecektim!’’ diyordu. Kalçev gibi, Bulgaristan’ın bir kıyı kasabasında doğmuş, ama denizyoluyla değil, karayoluyla Nazilerden, savaşlardan, siyasi takipten ömrü boyu kaçmış Nobel Ödüllü yurttaşı Elias I Canetti, ‘‘Kaçmak insana, tıpkı öteki canlılar gibi doğa tarafından verilmiş bir ayrıcalıktır’’ diyor ve ekliyordu: ‘‘Kaçamayan melankoliye yakalanır!’’ Bulgaristan’ın, eskiden ‘‘Sosyalist Halk Cumhuriyeti’’ olduğu zamanlarında vatandaşı bulunan Kalçev de ülkenin bürokratik dikta yönetiminden kaçmak için her yolu denemişti. Önce planör ve paraşüt kurslarına gitmiş, ancak ailesinin eskiden ‘‘burjuva’’ olduğunu kayıtlarda maharetle bulan bir ‘‘devrimci memur’’ sanki farkına varmış gibi, uçuş öğrenmesini engellemişti. Kalçev, Sofya’da makine mühendisliği okuyordu, o sıralarda... Helyum gazıyla şişirebileceği bir balon yapmak için eski, yırtık pırtık muşambalar, futbol topları biriktirdi; başarısız kaldı. Sonra, aküyle çalışacak tek kişilik bir denizaltı yapmayı tasarladı; bu kadar metal, kaynak makinesi, ekzoz patırtısı, Bulgar istihbaratının gözünden kaçmadı. Kalçev’i izlemeye aldılar. Bir yakın donmamak için, hayvan sırdaşı, ‘‘Uçamazsan sen de kemikleri kaynatıp içine kemik yüzerek kaçarsın!’’ demişti. iliği kattığı bir yağ üretti Dimitar aniden yüzmeye bir heves duydu. Her gün yüzüyor, evinde. Bu garipliğe bir anlam antrenman yapıyordu. Askerlik veremeyen gizli polis, lokanta sonrası, kıyı kentlerinden birine ve fabrika çöplüklerinde yemek atanmasını, öyle böyle sağladı; artığı kemik toplayan artık Karadeniz’de kış aylarında Kalchev’i sorguladı, yanıtsız kaldı. İzlemeyi arttırdılar. bile yüzebilirdi. Bulgar Sahil Kalçev kendisini kaçışa hazır Güvenlik botlarının arasında, bulduğu gün, Türkiye sınırına kıyıda yüzdü durdu. Onun kar yakın bir yerde kış demeden INDIANAPOLIS denize dökülen suya girmesini Veleka’ya geldi, deliliğine veren sazlıkların polisler, ses arasında geceyi çıkarmadılar. bekledi. Gece ‘‘Yunanistan’a yarısı, kıyıda geçmeyi güvenlik düşünmüştüm, MAHMUT ŞENOL görevlilerini öncesinde’’ diye atlatarak soyundu, açıklıyordu bütün bedenini yağladı. Kalçev. Ancak Yunan Üstünde salt suya dayanıklı bir makamlarının, sığınmacıları saat, pusula, bir kap içme suyu, sorgusuz sualsiz Bulgaristan’a evrakıyla parasını koyacağı su iade ettiğini bildiğinden, geçirmez bel çantası vardı. kaçmanın yolu Türkiye Kurbağalama suya daldı. İki üzerinden olacaktı. sahil güvenlik botu yanından Yunanistan’la birlikte NATO geçti, denizi projektörle ülkesi olan Türkiye, özgürlüğe aydınlatarak; göremediler. hoş geldin diyordu. Kalçev Kalçev, soğuk suyun kalbini hazırlıklarını sürdürüyor, durdurmasından, Karadeniz’in konuyu her yönlü irdeliyordu. dev denizanalarınca sokulup Karadeniz’in soğuk suyunda zehirlenmekten, bir de akıntıyla açığa sürüklenmekten korkuyordu. İki kez, denizanaları arasında kaldı, birkaç defa kendisini ölüme terk etmeyi düşündüğü anlar oldu, önünde karanlık bir deniz vardı: Karadeniz! Pusulası ona, önce doğuya sonra güneye yüz, diyordu. Kalçev yüzdü, yüzdü; sonunda sabaha karşı güneşin ışıltısıyla, kıyıdan ezan sesi duydu. Sesin geldiği yönde cılız biriki ışık parlıyordu. Geriye kalan son kuvvetiyle çırpınır gibi kulaç attı. Kumsala çıktığında bir çoban oradaydı, duyduğu ilk Türkçe söz şu oldu: ‘‘Nerden gelirsin be yav?’’ Kalçev’i İstanbul’a gönderirler. Göçmenmülteci kampında birkaç ay kalır, sonra belgeleri hazırlayıp ABD’ye sığınma isteminde bulunur. 1972 kışında New York’ta İngilizce kurslarına gidecek, San Diego kentinde makine mühendisi olarak iş bulacak, burada evlenip bir kız çocuğu sahibi olacaktır. Kalçev, emekliliğe kadar, denizden uzak durmuştu. Kim bilir, belki belleğinde, 8 Ağustos gecesinin Karadeniz’i vardı. Sonra, emekli olup ailecek Indiana eyaletine, Indianapolis’e yerleşti. Bir süre sonra, kendisini Nobelsville Lisesi’ndeki dev yüzme havuzunda bulunca, tekrar kulaç atmaya başlayacaktı. Eski bir kaçış öyküsüyle alışık olduğu kulaçların farkına varan yüzme hocaları, onu Indiana Yüzme Takımı’na soktular. Şimdiyse Amerikan Ulusal Takımı’na hazırlıyorlar. Kalçev, ‘‘Yüzmek öyle bir etkinliktir ki’’ diyor, ‘‘sizi üç boyutun ötesinde yaşatır, orada kaçtığınızı anlarsınız!’’ Kalçev, anavatanı Bulgaristan NATO’ya katıldıktan sonra, ABD pasaportunu eline alıp uçağa binmiş, 35 yıl sonra doğduğu toprakları, akrabalarını ziyarete gitmişti. Ona, olanağı olsaydı Türkiye’ye uğrayıp İstanbul’da geçirdiği 6 ayı yâd etmek isteyip istemeyeceğini sormaya gittiğimde, Noblesville havuzunda kulaç atıyordu. msenol34@yahoo.com Dubai’nin nesi var? ransit geçişleri saymazsak, en son 5 yıl önce gitmiştim Dubai’ye. Emirates Havayolları ile gece yarısı varıyoruz. Havaalanından otelimize 20 dakikada ulaşıyoruz. Otelin yüksekliğini görünce alt katlardan oda verilmesini istiyoruz. Ancak otel odaları binanın 26. katından itibaren başlıyor. Aynı katta oda alabilmek için 31. katta kalmaya razı oluyoruz. Sabah gün aydınlanınca, Dubai’nin genel yüzünü görüyoruz. Hemen her yerde yüksek binalarla dolu kompleksler yapılıyor. Nereye baksanız inşaatlar ve vinçler var. Dubai sanki yeniden yapılıyor. Şehir hem çöle doğru genişliyor hem de göğe yükseliyor. Şimdilerde de dünyanın en yüksek binasının yapımına başlandığı söyleniyor. Kat sayısı gizli, 180 kat olacağı yolunda tahminler var. Dubai deniz kenarında çöle bakan, doğal özelliği olmayan bir yer. Ancak petrol gelirinin akıllı ve planlı kullanımı ile Ortadoğu, Ön Asya ve Afrika’nın en önemli kenti olmuş. Büyük ve dinlendirici alışveriş merkezleri herkesin ilgi alanında. Birçok yer dıştan pek çekici değil. İç mekânların yapımına daha çok özen gösterilmiş. Şehirdeki en ilgi çeken ve yabancı konukların öncelikle götürüldüğü yerlerin başında Mina A’salam geliyor. Burası bizim Kapalıçarşı’nın bir başka şekli. Küçük, ama daha çok markalı ürünlerin satıldığı dükkânlar var içinde. Geniş ve rahat koridorların üst tarafına ağaç oymalarla hoş bir görünüm verilmiş. Mina A’salam’da çok sayıda restoran suni gölün etrafında yerini almış. Biz de Arap usulü yemek yiyeceğimiz bir restorandan yana tercihimizi kullanıyoruz. Restoranlar esas olarak Avrupalı yabancılar tarafından dolduruluyor. Ancak yanımızdaki masada, Dubaili bir Arap’ın iki hanımı ve beş çocuğuyla sessizce yemeğini yediğinin farkına varıyoruz. Dubai, çölün içine doğru hızla sanayileşme çabasına girmiş. Bunlardan Dubai Yatırım Parkı en önemli sanayi bölgesi olma yolunda. Yine bu bölgede bir çok yerleşim kompleksi göze çarpıyor. Bunlar DUBAI 12 katlı garajlı evlerden oluşuyor. Kompleksin hemen her türlü hizmeti sunan olanakları var. Nisan ayı iklim MEHMET PALA açısından Dubai’de yılın en güzel ayı olarak tanımlanıyor. Nitekim akşamları hoş bir havası var. Ancak mayıs ayından sonra sıcaklığın 40 derecenin üzerine çıktı ğı söyleniyor. Bu yüzden olacak ki bu günlerde Dubai’de otellerde yer bulmak mümkün değil. Bulunsa bile beklenenin çok üzerinde oda fiyatları isteniyor. Dubai’de 1.5 milyon insan yaşıyor. Bunun yüzde 60 70’i Hint kökenli. Araplar hemen tüm işleri Hintlilere ihale etmişler. Uzun yıllar Dubai’de yaşayan bir Hintlinin ‘‘Onlar çalışkan olsalardı biz burada olmazdık’’ sözü aklıma geliyor. İngilizlerin sayısı 100 bini buluyormuş. Türklerin sayısı da 2000 civarında. Dubai artık Türklerin de ilgi gösterdiği yerler arasında. Dubai ticaretin yoğunlaştığı bir kent. Uluslararası büyük şirketlerin de bu bölgede merkezi haline gelmiş. Bu şirketlerde çalışanların çoğu yabancı. Özellikle de İngilizler her yerde varlar. Dubai’de bulunduğum kısa süre içerisinde karşılaştığım Türklerin hemen hepsinin büyük şirketlerde önemli pozisyonlarda olduğunu gördüm. İyi yetişmiş, yetenekli ve başarıyı yakalamış insanlar bunlar. Artık Türk insanı uluslararası kuruluşlarda veya şirketlerde üst düzey yönetici olarak daha çok pozisyon bulmaktadır. Peki, bunları ben neden anlatıyorum? Dubai doğal güzellik olarak hiçbir şeye sahip değilken nasıl oluyor da bu kadar çekici hale gelebiliyor? Bunda mutlaka paranın önemli rolü var. Acaba bu çekicililik sadece para ile mi sağlanıyor? Hayır. Burada ciddi bir organizasyon var, akıllı bir planlama var. İstanbul dünyanın en güzel şehirlerinden birisi. Peki, neden daha çekici hale getirilemiyor? Güzellik derseniz var, kültür, tarih derseniz var. Peki, ne yok? Bunun cevabını sizin de düşünmenizi istiyorum. Çünkü kolay cevabı yok bu sorunun. Biz ülke olarak, birey olarak sahip olduğumuz varlıkların farkında değiliz. Bu nedenle de yeterli önemi vermiyoruz. Onları kaybettiğimiz zaman önemlerini, değerlerini anlıyoruz. Dostluğun, sağlığın, yaşanılan çevrenin değerini hep kaybedince fark ediyoruz. Neleri eksik yapıyoruz, hangi alanlarda başarılı değiliz? Neden bazı şeyleri iyi yapamıyoruz? Bana göre eğer bir şeyler iyi gitmiyor veya istenilen gibi olmuyorsa; sorun yönetim ve planlamadadır. Ben Türk insanının iyi yönetildiği, yönlendirildiği zaman çok başarılı olacağına inanıyorum. Türkiye’de sorun, her kademe ve her aşamada öteden beri yönetimdeki şekil ve kalitedir. Dubai ile İstanbul arasındaki fark da buradan mı geliyor dersiniz? Dubai’den İstanbul’a dönerken uçakta bunları düşündüm. mpala@superonline.com T Efsane otomobiller müze yapısı, kuruluşun eton dans ediyor. geleceğine yapılmış, uzun Hareketli, kayıyor, vadeli bir yatırım. Sadece koşuyor sonsuzluğa. Dev bir Mercedes mi? Hayır, az yapı, dinamik, yüce bir ötedeki, Stuttgartlı diğer ünlü heykel. Heyecan verici bir otomobil yapımcısı Porsche şey. Şekiller, motifler, renkler de müzesini büyütüyor, birbirine karışıyor, iç içe yeniliyor. Açılışı 2007’de. geçiyor. Kavisler, sarmallar. Üçüncü ünlü, BMW, Münih’e Elli metre yüksekliğindeki yepyeni bir müze konduruyor yapıda yuvarlak olmayan tek şu sıralar. Hepsinin ortak şey, metal, ultramodern, amacı, otomobil tarihinin kurşuni oval kabinlerin asılı geçmişi ile geleceği arasında olduğu düz duvarlar. Dünyada başka örnekleri yok, bir köprü oluşturmak. Mercedes bir efsane! 19. ilk kez yapılmışlar. yüzyılın sonlarında Yükseliyorlar üç bir yandan yaşamını Fransa’nın Nice hızla göğe ve asansörden kıyılarında geçiren Viyanalı başka her şeyi andırıyor. Bu zengin işadamı ve otomobil devasa yapı bir ‘‘savaş tutkunu Emil Jellinek, gemisi’’; hayır, bir ‘‘uzay Daimler’in 1900’de gemisi’’, insanın piyasaya çıkardığı üzerine üzerine S T U T T G A R T yeni modelin 35 geliyor... beygirlik gücüne o Kırmızısı var, kadar hayran kalır ki siyahı, yeşili var, hemen 36 adet birden sarısı, beyazı da ısmarlar. Ancak bir yok değil. Hepsi koşulu vardır: birbirinden AHMET ARPAD Daimler bu modele ilginç, çekici, 10 yaşındaki kızı kendine âşık Mercedes’in adını edici. Tümü de yaşlı, 1890verecek ve Orta Avrupa 1910 arası doğmuşlar. Paha satışlarını Jellinek biçilemez değerlerine. İnsanoğlunun ilk otomobilleri üstlenecektir. Daimler hemen kabullenir ve Mercedes adı onlar. 35 beygir gücünde, en 1902’de tescil edilir. hızlısı saatte 30 kilometre hıza ulaşıyor. MercedesBenz Emil Jellinek servetine Dış Haberler Servisi Almanya’nın Gelsenkirchen kentinde yaklaşık 200 aşırı sağcının düzenlediği yürüyüşü protesto servet katar, girdiği ya da uluslararası adıyla aşırı sağcı, ırkçı Ulusal Demokratik Parti’nin (NPD) için, aralarında çok sayıda Türk’ün de bulunduğu 5 bin her yarışı da kazanır. DaimlerChrysler, düzenlediği yürüyüş tepkiyle karşılandı. Önceki gün Polonya kişi toplandı. Meclis Başkanı Lammert, yaptığı konuşmada, Şimdi yeni müzede Stuttgart’taki eski Ekvador karşılaşmasının oynandığı Gelsenkirchen’de vatandaşları az sayıdaki aşırı sağcılara karşı bir işaret sergilenen bu ilk araç, otomobiller müzesini NPD yürüşüyüne karşı düzenlenen gösteriye, Federal Meclis vermeye çağırarak, ‘‘Almanya Dünya Kupası’nda kendisini Mercedes hayranlarını, yeniledi. Daha doğrusu, Başkanı Norbert Lammert ile Başbakan Yardımcısı ve Çalışma dost ve dünyaya açık bir ülke olarak göstermek istiyor. kuruluşun ilginç geçmişine merkez binanın hemen yanı Bakanı Franz Müntefering de katıldı. Gelsenkirchen’de Bunu kimsenin bozmasına izin vermeyiz’’ dedi. götürüyor. başına, bir tepeciğe, 150 www.ahmetarpad.de milyon Avro harcama yaparak yepyeni bir müze kondurdu. 16 bin 500 metrekarelik alanda, 160 tarihi araç sergileniyor. Otomobilinden kamyonuna, otobüsünden yarış arabasına, kral kayıklarından çaldığı kafede uzun bir kokteyl bulunmasından ötürü Brüksel iyi koltuklardan oluşan rahat ve rüksel’e yolunuz düştüğünde traktörlere... Geleneksel ve listesinden seçeceğiniz adını hiç cazdan da nasibi alan şanslı misafirperver bir ortama davet eder. AB kurumlarının bulunduğu modern, geçmiş ve gelecek, duymadığınız bir içkiyi kentlerden. Brüksel’de caz denince 1937 yılında yapılan bu art deco Schuman’a giderek çamaşır bu modernin moderni yapıda yudumlamak ya da okumak ya da akla gelen ilk yerlerden biri kafede duvarların rengi hariç hiçbir makinesini andıran AB bir araya gelmiş. ‘‘Bu müze gevezelik etmek için saatlerce ’Archiduc Kafe’dir. Brüksel’in şeye dokunulmamış. O dönemden kuruluşun geleceğine yapılmış Komisyonu’nu, Kafka’vari kasvetiyle L kalabilmek ilginizi çekebilir. en önemli caz kurumları arasında kalan sayılı yapılardan biri olarak AB Konseyi’ni ya da Leopold çok önemli bir yatırımdır’’ Brüksellilerin yanı sıra kentte sayılır L ’Archiduc. kabul edilen ve tarihi Parkı’nın arkasına gizlenmiş cam sözleriyle açılışı yaptı şirket yaşayan yabancıların da yoğun ilgi Sadece dünyanın en önde eser özelliğini koruyan bina Avrupa Parlamentosu’nun BRÜKSEL genel müdürü, 1953 İstanbul gösterdiği bu kafenin başka bir gelen caz müzisyenlerini L ’Archiduc’ü ilk defa fotoğraflarını çekmek için Japon doğumlu Dr. Tezsche, bine özelliğiyse sabaha kadar açık ağırladığı için değil, Madame Alice turistlerle yarışabilirsiniz. Bunda yakın davetlinin huzurunda. olması. Aslında personel devam on bin disklik bir caz işletmeye başlamış. endişe edilecek bir şey yok. Gerçekten de bu dünya ettiği sürece L ’Archiduc de caza arşivine de sahip olduğu Kafenin Nazi Brüksel denince akla AB’nin kuruluşunun, şu sıralar bir devam ediyor. için. Kentin tam subayları ve gelmesinden daha doğal ne olabilir? yandan 8 bin insanı, eline Brüksel turistik rehberlerinde kalbinde bulunmasına buluştukları kızlara Oysa bu kentte bile bir Brüksel var ELÇİN POYRAZLAR yüksek tazminat vererek kapı Brüksel’den içeri... AP’nin parlak ‘‘mutlaka görülmesi gereken’’ karşın L ’Archiduc yönelik şüpheli bir önüne koyarken öte yandan yerler içinde sayılan L ’Archiduc gözünüze çarpmaz. geçmişi olduğu camlarından ayrılıp Kraliyet 150 milyon Avro’yu zaman zaman kapıdan sadece dedikoduları L ’Archiduc’ün ününe Sarayı’nın önünden Güzel Sanatlar Demir ve camdan yapılan kapısının dünyanın en büyük otomobil fotoğraf çekmek için izin katkı sağlayan unsurlardan sadece önünde bir an ‘‘Acaba burası neresi’’ Müzesi’ne doğru enfes bir yürüyüşe müzesi kabul edilen bu çılgın çıkabilirsiniz örneğin... Hatta isteyen turistlerin de uğrak biri. Brüksel’de düzenlenen caz gibi bir soru kafanıza takılsa da zili yapıya harcaması insana yerlerinden. Her ne kadar turistler festivallerine gelen müzisyenlerin çaldığınızda kapı size anında açılır. Brüksel’i ziyaretiniz bir pazar tuhaf gelebilir. Ancak daha daha çok AB kurumlarını tercih etse konser sonrası mutlaka uğradıkları, gününe denk gelirse sakin bir Kafe sizi oval bir çehreyle, tam şimdiden, otomobil tarihinde de AB’nin başkenti Brüksel, cazın hatta zevk için çaldıkları bir kafedir kafede bir caz triosunun müziğine göbekte iki sütun, sütunların bir dönüm noktası olarak en iyisinin tadına varmayı L ’Archiduc. Her hafta sonu öğleden bırakabilirsiniz kendinizi. Avrupa arasındaki siyah kuyruklu bir sürdürüyor. sonra 5 sularında bir caz grubunun kentlerinin geçiş yolları üzerinde piyano, yarım bir balkon ve sadece kabul edilen çifte sarmal B Neonazilere büyük öfke Brüksel’ de caz denince... B CUMHURİYET 10 K