26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 MAYIS 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 Üç kişilik ordu!.. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan... İdam sehpasında dile getirdikleri son sözlerini anımsamak bile inanç ve uğruna verdikleri savaşımı açıklamaya yeter... SÖNMEZ TARGAN rdu tanımlaması genellikle askersel alanda kullanılan bir sözcüktür. Açılımını ise şöyle özetlemek olası: Örgütlenmiş, büyüklüğü, teknik donanımı ve asker sayısı ile belirli bir sınıra ulaşmış silahlı kuvvetler topluluğuna ordu denir. 60’lı yıllarda bu sözcüğün sivil yaşama da taşındığına tanık olmaktayız. Geniş bir tabana oturan demokratik kitle örgütlerini tanımlarken de bu sözcüğün kullanıldığını görmekteyiz. Örneğin öğretmenler topluluğunun toplum yaşamındaki gücünü vurgularken ‘‘eğitim ordusu’’, teknik elemanları anlatırken ‘‘teknik elemanlar ordusu’’, yaşamlarını emeği ile kazananları ‘‘emek ordusu’’ olarak betimlemenin o yılların alışılagelmiş ordu tanımlamasından birkaçını oluşturduğunu bugün bile anımsarız. GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ ? Deniz Gezmiş (25): Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın MarksizmLeninizm yüce ideolojisi! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği! Yaşasın işçiler, köylüler! Kahrolsun emparyalizm! Neyi Tartışıyorlar? Hukukun içine siyaset karıştırmakta ya da siyasal anlayışımızı, hukuk alanında egemen kılma çabalarında üstümüze yoktur. Bu başarıya ilişkin örnekleri, Türk Ceza Yasası’nın kaleme alınması sürecinde yaşadık. Yürürlükten kaldırılan Türk Ceza Yasası’nda da yer alan kimi suç tanımlarını suç olmaktan çıkarmak, kimi suçların cezalarını azaltmak gibi girişimler tutanaklar sayesinde orta yerde duruyor. Hangi suçların söz konusu olduğunu sayıp söylemeye hacet yok. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) laiklik konusuna yaklaşımını bilenler, doğal olarak ayrıntıları ile anımsıyorlar. Ancak bu başarılar (!) sıra Terörle Mücadele Yasası Tasarısı’na gelince tökezleyiverdi. Bir maddeye eklenmek istenilen bir tümce yüzünden ortaya çıkan tartışma bütün siyasal nitelikli savunmalara karşın sürüyor. Muhalefet tümcenin ‘‘Bölücü başı ve çocuk katili Öcalan’ı hapisten kurtarma girişimi’’ olduğunu söylerken, iktidar, böyle bir şeyin söz konusu olmadığını ısrarla dile getiriyor. Sonucunu, 10 Mayıs’a ertelenen Adalet Komisyonu toplantısını bekleyip göreceğiz. ??? Tasarıda yer alan ve tartışılan tümce şöyle: ‘‘Türk Ceza Kanunu’nun 221’inci maddesi hükmü, bu madde açısından da uygulanır. Kişi etkin pişmanlık hükümlerinden ancak bir defa yararlanabilir.’’ Gerekçesi ise tümcenin tasarıya eklenmesini isteyenlerin kim olduğu sorusunu da yanıtlayacak biçimde yazılmış. ‘‘Maddenin son fıkrasında, suç işlemek için örgüt kurma suçuna ilişkin etkin pişmanlık hükümlerinin terör örgütünün kurucusu, yöneticisi veya üyeleri hakkında da uygulanabileceği kabul edilmiştir. Böylece terör örgütleriyle ilgili olarak zaman zaman ‘Pişmanlık Yasası’ adıyla özel kanuni düzenlemeler yapılmasına duyulan ihtiyaç karşılanmış olmaktadır. Ancak bu hükme göre terör örgütünün kurucusu, yöneticisi veya üyesi konumundaki kişi, etkin pişmanlık hükümlerinden ancak bir defa yararlanabilecektir.’’ Tasarı maddesinde gönderme yapılan Türk Ceza Yasası’nın 221’inci maddesinde de şöyle bir tümce var: ‘‘...kişinin bu bilgileri yakalandıktan sonra vermesi halinde, hakkında bu suçtan dolayı verilecek cezada üçte birden dörtte üçe kadar indirim yapılır.’’ Ceza hukukunda, yapılan değişikliklerin suç işleyenin yararına olduğu durumlarda kendisi için de uygulanması zorunlu olduğuna göre Öcalan için doğacak durum da ortada. İktidarın savunmasının nasıl bir anlayışla sürdürüldüğünü anlamak ise çok zor. Gelelim tartışılan hükmün konulmasını isteyenlere. Irak’taki PKK varlığını sonlandırmak için kılını kıpırdatmayan stratejik ortağımız (!) Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupalı dostlarımızın (!) tavsiyelerini anımsamak, sorunun yanıtını da açıklıyor. Zaten yanıtın gizli bir şey olmadığı madde gerekçesinde de belirtilmiş. ??? Perşembe günü yayımlanan yazıyla ilgili olarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler arayarak iki konuda bilgi verdi: 1 Temeli 1960 yılında atılmış olan Boyabat Hidroelektrik Santralı’nın tamamlanması programa alınmıştı. 2 ÇED raporunun ise nükleer santralın yapılacağı yerin kesinleşerek koordinatlarının belirlenmesi sonrasında hazırlanması gerekiyordu. Okurlarıma iletirim. ? Hüseyin İnan (23): Ben şahsi hiçbir çıkar gözetmeden halkımın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaştım! Bu bayrağı bu ana kadar şerefle taşıdım! Bundan sonra bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum! Yaşasın işçiler, köylüler ve yaşasın devrimciler. Kahrolsun faşizm! ? Yusuf Aslan (25): Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için şerefimle bir defa ölüyorum! Sizler bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz! Biz halkımızın hizmetindeyiz! Sizler Amerika’nın hizmetindesiniz! Yaşasın devrimciler! Kahrolsun faşizm! O Ordu tanımlamasının nitelikten çok, bir niceliği anlatıyor olması ve her iki alanda da sayısal üstünlüğü belirtmek için kullanılıyor olmasının bu sözcüğün doğasına da uygun düştüğü son derece açıktır. Ama sayısal üstünlüğü (aritmetik toplam) bir ordu olmasını gerektirecek yoğunluğa ulaşmamış olsa bile, toplumun geniş kesimlerini etkilemiş, tarihe iz bırakmış birkaç kahramanın geometrik etkisini belirtmek için de mecazi ordu sözcüğü kullanılarak o kişilerle somutlaşan eylemlerin gücüne vurgu yapılabilmektedir. Adeta bir ordu gücünde toplumsal tarihimizde derin izler bırakan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan’ı anlatırken üç kişilik m ordu nitelemesinMare Nostru de bulunmakla, ON SÖZLER ysa elbet şu sanırım ben de bir Üç kişilik orduo k n zu u En , m haksız yakıştırma nun bu üç kahrari v e D e d e Türkiye’d yapmamışımdır. manının da son üzel yüz İdamla noktalasözlerinden anlaO, onun en g ştu nan kısacık yaşamşılacağı gibi dümetresini ko larına o denli çok şüncelerinin ken ri ve lü z En sekme ürün sığdırmayı basiştiği ortak nok. .. n fırlayarak şaran bu üç insanın ta bağımsızlıknamlusunda imizin, p e h en büyük özellikleritır. Gerçekten ı d y sı lı ız En h .. i. nin başında Kurtuluş tam bağımsız ip i d e sl ü ğ ö En önce g Savaşı ile bağımsızve demokratik na anam lığını kazanan AnaTürkiye ideali Acıyorsam sa n, dolu topraklarında uğruna bundan avradım olsu ikinci bir kurtuluş saa çocuk, otuz dört yıl önn sa n u ls o Ama aşk vaşını başlatmaları gece canlarını lir. Emek eksenli bir Ankara MerAşk olsun! Can Yücel savaşım doğrultusunkez Cezada, ABD başta olmak evi’ndeki daüzere emperyalizmin rağacında veher türlü baskı ve sömürüren bu üç kahsüne karşı 60’lı yılların ortaramanın boynuna ipi geçirenler acaba larında başlattıkları bu savaşımın hamubu ipin ilmiğini aslında onuruyla ve runda yurtsever duruşları yatar. başı dik yaşama gücünü tarihten almış bütün Türkiye halkının boynuna geçirİR TÜRKÜ GİBİ... diklerinin bilincinde miydiler?.. Bugün bile dilden dile etkisi hiç ekBu bilincin ölçüsünü kestirebilmek silmeyen bir türkü gibi bütün canlılığıyiçin bu üç yiğidin ölüm cezalarının la belleklerde tazeliğini koruyan Deniz yerine getirilmesine dair kanun tasaGezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan, rına TBMM’de verilen oyların dağıkökleri Anadolu toprağının derinliklelımına bakmak yeterlidir sanırım. 450 rine uzanan ulu bir çınar ağacının birmilletvekilinden 323 kişi oylamaya birini tamamlayan üç dalı gibidirler. katılmış ve bunlardan 275’i idam edil1972 yılının 6 Mayıs sabahı idam sehmeleri yolunda ‘‘evet’’ oyu kullanmışpasına çıktıklarında bile son sözleriyken 48’i ret, 2’si çekimser kalmış, le topluma vermek istedikleri ileti bir118’i ise oylamaya katılmamıştır. (Bu birini tamamlayan yapı taşları gibidir. dönem Meclis’te 9 sandalye de boşBu üç kişilik ordunun her birinin çok tur.) Ret oyu verenlerin içinde İsmet kısa sürmüş yaşamöykülerini anlatmak İnönü, Bülent Ecevit gibi o dönemin yerine onların idam sehpasında dile geönde gelen siyaset önderlerinin de butirdikleri son sözlerini anımsamak bilunuyor olması yukarıda belirttiğimiz le inanç ve uğruna verdikleri savaşısaptamayı haklı çıkarmıyor mu? mın içeriğini açıklamaya yeter. Bugün Türkiye’nin içinde bulun1947 yılında Ankara’nın Ayaş ilçeduğu koşullar o günleri aratmayacak sinde doğan Deniz Gezmiş daha sondenli daha karışık ve karamsar bir rera ailesinin İstanbul Selimiye’ye gelmesim vermektedir. Ülke irtica odaklasiyle ortaöğrenimine Haydarpaşa Liserının kuşatması altında, emperyalist si’nde başlar. İstanbul Üniversitesi Huodakların ajanlarının cirit attığı bir kuk Fakültesi’ne girişi ile biçimlenmeduruma gelmiştir. O günlerden bu ye başlayan siyasal yaşamı, daha yirgünlere uzanan süreçte tarih bu gençmi beş yaşındayken idam sehpasındaleri bir kez daha, bin kez daha haklı ki şu son sözleriyle noktalanır: ‘‘Yaşaçıkarmıştır! İZ BIRAKANLAR... sın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın MarksizmLeninizm yüce ideolojisi! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği! Yaşasın işçiler, köylüler! Kahrolsun emperyalizm!’’ Üç kişilik ordunun ikinci kahramanı Hüseyin İnan 1949 yılında Kayseri’nin Sarız ilçesinde doğmuştur. Liseyi Kayseri’de okuyan İnan, 1966 yılında ODTÜ İdari Bilimler Bölümü’ne girer. Sol siyasetle burada tanışan İnan’ın yirmi üç yaşında idam sehpasına uzanan kısa yolculuğu da şu sözlerle noktalanır: ‘‘Ben şahsi hiçbir çıkar gözetmeden halkımın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaştım! Bu bayrağı bu ana kadar şerefle taşıdım! Bundan sonra bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum! Yaşasın işçiler, köylüler ve yaşasın devrimciler. Kahrolsun faşizm!’’ Üçüncü kahramanımız Yusuf Aslan ise 1947, Yozgat doğumludur. O da Hüseyin İnan gibi ODTÜ öğrencisidir. İdam sehpasına çıktığında Deniz gibi yirmi beş yaşındadır. Ama inançlarıyla koca bir dünyayı kucaklamaktadır. Ve şu son sözleriyle yaşama veda eder: ‘‘Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için şerefimle bir defa ölüyorum! Sizler, bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz! Biz halkımızın hizmetindeyiz! Sizler Amerika’nın hizmetindesiniz! Yaşasın devrimciler! Kahrolsun faşizm!’’ DENİZ’LERİ UNUTMAK OLMAZ Devrim ateşinin alevleri... GÜRAY ÖZ Tuhaf zamanlardan geçiyoruz. Uğrunda savaştıkları değerleri terk edenlerin bıkıp usanmadan günah çıkarttıkları zamanlarda yaşıyoruz. ‘‘Anılarını’’ anlatırken onları günümüzün ‘‘renklerine’’ uydurabilmek için bin dereden su getirenleri ciddiye almak zor, ama yine de üzülüyor insan. ‘‘Hayır!’’ demeyi unuttukları için, ‘‘hayır’’ demenin haksızlıklara isyan etmek olduğunu artık hiç hatırlamadıkları için, şimdi üst üste, yüz kere, bin kere ve her şeye ‘‘evet’’ deyip duruyorlar. Ağızlarından çıkan ‘‘evet’’ler, önünde diz çöktükleri sahte ikonlarının çevresine dizilmiş sönük mumlardır. Oysa anılar güzeldir. Acıyla hatırladığımız anılar bile, birer isyan ateşidirler ve güzeldirler. ??? Deniz uzun boyuyla bir bayrak gibiydi. Kalabalığın içinde yalnızca onun başı yükselirdi. Hatırlıyorum ve bu hatırada ikonlar ve mumlar yok: Fikir Kulüpleri Federasyonu İstanbul Sekreterliği’nin Sultanahmet’teki merkezindeydik. FKF’nin kendini Türkiye İşçi Partisi’ne daha yakın hisseden kesiminin elinde yalnızca İstanbul Sekreterliği kalmıştı. FKF, DevGenç olma yolundaydı. Deniz’in önderliğini yaptığı Devrimci Öğrenci Birliği’nden arkadaşlarla o binanın salonunda oturuyor ve kim bilir ne konuşuyorduk. Herhalde herkes neden kendisinin daha haklı olduğunu anlatıyordu. Denizler devrim ateşinin en alevli yanıydılar. Bizim ise korumamız gerektiğini düşündüğümüz bir parti, bir yerlerde düzen haline gelmiş ve nasıl vereceksek, eylemlerimizle zarar vermememiz gereken bir sosyalizm ve galiba pek de haklı olmayan aklıselimimiz vardı. Şimdi düşünüyorum da devrimcinin isyanı ve heyecanı hep aklından önce gelmelidir. Yoksa aklına yenilebilir ve akla yenilmek her zaman pek kötü bir şeydir. Çünkü isyanla, ‘‘hayır!’’la beslenmeyen akıl, muhafazakâr bir akıldır. Telefon çaldı ve üniversiteye baskın yapan MTTB’lilerin, hukuk ve iktisat fakültelerinin bulunduğu binaları işgal ettiklerini öğrendik. Deniz kalktı ve ‘‘Yürüyün arkadaşlar’’ dedi. Bense FKF İstanbul Sekreterliği’nin o saatlerde orada bulunan tek yöneticisiydim ve elbette ben de yürüyecektim. Yürüdük. Deniz bir adım attığında benim iki adım atmam gerekiyordu yetişebilmek için. Ana kapıdan içeri girdiğimizde nefes nefeseydim. O ise Can babanın dediği gibi ‘‘en uzun koşunun en güzel yüz metresini’’ çoktan koşmaya başlamıştı. Sonra 12 Mart’ın karanlığı çöktü üstümüze ve Denizler’i uzun koşudan alıkoydular. 6 Mayıs’ta, Kalyoncu Kulluk’la Simitçi Sokağı’nın kesiştiği köşede üflesen yıkılacak iki katlı ahşap bir evdeydim. Karşı apartmanın penceresinde bir tuhaf, bir garip duran Tassula, ağlayarak gösterdiğinde Deniz’in fotoğrafını, yüz metrenin koşulup bittiğini anladım. ??? Şimdi işte bakıyorum da, o günlerden birilerine hiçbir şey kalmamış. ‘‘Değişmek gerektiği, çağın değiştiği’’ gibi saçma sapan sözlerden başka bir şey çıkmıyor kalemlerinden. Oysa Denizler’den bize kalan, ‘‘hayır’’ demeye, karşı çıkmaya devam etmektir. Haksızlık sürüp gidiyorsa, sömürü gittikçe artıyor, ülkeler utanmazca işgal ediliyor, halklarla alay ediliyorsa isyan etmek gerekir. İsyan edemiyorsanız susabilirsiniz en azından. İnsanın üstüne bir kere gölge düştü mü, bir daha güneşi görmek zordur. İnsanın üstüne bir kere gölge düştü mü, insan kendine yalnızca karanlığın imparatorluğunda yer beğenebilir. O zaman, işte o zaman ikonların önünde diz çöker ve mumlarınızı peşpeşe yakmaya başlarsınız. Ve ne çoktur o mumlar. Yaşadıkları bütün zamanları yanlış yaşadıklarını düşünenler genellikle kandırıldıklarını söyler ya da gençliklerinde bulurlar kabahati. Bu, günah çıkartmanın girizgâhıdır. Sonra ‘‘değişen dünyanın değişen koşullarından’’ söz ederler; değişmeyen, tam tersine yoğunlaşan sömürü umurlarında bile değildir, ‘‘siz hâlâ oralarda mısınız’’ diye dalga geçmeye kalktıkları bile olur. Onlara gülüp geçeceksiniz. Onlara artık bir şey anlatamazsınız. Onlar ‘‘Artık yeter, biraz da yaşa’’ diyen akıllarına çoktan yenilmişlerdir. Yaşamanın ne kadar değerli bir iş olduğunu hiç ama hiç anlamadıkları halde, ‘‘yaşamak’’ diye bir şeyden söz ederler. Yalnızca yemek, içmek ve nasıl olunuyorsa rahat olabilmek gibi bir şeydir onların yaşamak dedikleri. Oysa yaşamak, başka, bambaşkadır. Denizler’in iyi bildiği bir şeydi yaşamak. Nâzım’dan öğrenmişlerdi ve öğrendikleri gibi de yaşadılar. Çok da iyi yaşadılar. Gıpta bile edemeyeceğiniz kadar iyi... oerinc?cumhuriyet.com.tr S CHP’den yasa önerisi Deniz’ler anılıyor Haber Merkezi 12 Mart askeri darbesinin ardından başlayan baskıcı dönemde 6 Mayıs 1972’de idam edilen gençlik önderleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, yurt genelinde çeşitli etkinliklerle anılacak. CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek ise Gezmiş ve arkadaşlarını idama götüren yasanın yürürlükten kaldırılması için teklif verdi. Deniz’ler, Ankara’da birçok sivil toplum kuruluşu ve siyasi partinin katılımıyla, gömütleri başında düzenlenecek törenle anılacak. Anma töreni 12.30’da başlayacak. Katılımcılar, Karşıyaka Mezarlığı’ndaki törene katılmak isteyen yurttaşlar için saat 12.00’de Sıhhiye Köprüsü üzerinden Özgür Tur’a ait otobüsler kaldırılacak. Emek Gençliği de saat 15.30’da ABD Büyükelçiliği önünde protesto gösterisi yapacak. Bu arada Ankara 78’liler Derneği de Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde Gezmiş ve arkadaşlarını andı. İstanbul’da 68’liler Birliği Vakfı, Deniz’lerin 12 Haziran 1968’de Amerikan 6. Filosu askerlerini denize attığı Dolmabahçe Rıhtımı’nda saat 11.00’de bir basın açıklaması yapacak. İzmir’de de 68’liler Dayanışma Derneği’nce bugün 12.30’da 68 kuşağı önderlerinden Alpaslan Özdoğan’ın Buca’daki mezarı başında anma etkinliği gerçekleştirilecek. CHP il gençlik kollarınca düzenlenen program da Dr. Selahattin Akçicek Eşrefpaşa Kültür Merkezi’nde saat 20.00’de başlayacak. Adana’da ise Gezmiş ve arkadaşları CHP Seyhan İlçe Gençlik Kolları’nca anıldı. CHP İstanbul Milletvekili Şimşek, Gezmiş ve arkadaşlarını idama götüren yasanın yürürlükten kaldırılması için teklif verdi. Şimşek, ‘‘Bu yasa teklifi, bir itibar talebi, bir itibar iadesi talebi değildir. Bu teklifin yasalaşması, idam cezaları ve infazının toplumsal vicdanda yarattığı tahribatı giderecek ve toplumsal barışa katkıda bulunacaktır. Bu yasa teklifi, 2 Mayıs 1972 tarihinde Meclis tarafından alınan yanlış bir kararın düzeltilmesi, geri alınması talebidir’’ dedi. B CUMHURİYET 07 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear