26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 MAYIS 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Hekimlik vicdanı Tabip odalarında seçimler sürüyor. Hangi koşullarda sürdüğünü Türk Tabipleri Birliği İkinci Başkanı Metin Bakkalcı anlatsın bize: ‘‘Hekimlik değerlerine, nitelikli sağlık hizmetine zarar vermek dışında bir şey yapamayanlar, doğrudan iktidarın yönlendirmesiyle odalarımıza müdahale girişiminde bulundular. Pek çok ilimizdeki sağlık müdürlüklerinde ya da başhekimlik makamında bulunan meslektaşlarımızın kimileri, ne yazık ki, iktidar tarafından oluşturulan atmosferden etkilenerek idari fonksiyonlarını odalarımıza müdahale etme aracı haline getirmek istediler. Meslektaşlarımızın gündelik hayatlarını tehdit etme ortamları yarattılar. Oda seçimleri için hazırlanan iktidar yanlısı kimi listelerde müdür, müdür yardımcısı, başhekimlik fonksiyonu üstlenmiş olan isimler yer aldı.’’ 33 oda seçimi bitti. Sonuç ne mi oldu? Yanıtı yine Bakkalcı versin: ‘‘Sağlık ve tüm ülke ortamına zarar verdiği açığa çıkan; hekimlik onurunu da örseleyen mevcut iktidarın ve mevcut Sağlık Bakanlığı yönetiminin uygulamalarına karşı hekimler onurlarını korudular. Hekimler, Türk Tabipleri Birliği’nin iyi hekimliği, nitelikli sağlık hizmetini ve ülkenin bağımsızlığını savunan çizgisini sahiplenmişlerdir.’’ Bakkalcı’dan bir son söz: ‘‘Hekimlik vicdanı, gerekli yanıtı vermiştir.’’ İspiyon SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Devrimcinin evi Mithatpaşa Caddesi üzerindeki yakılmış, yıkılmış, metruk evin; kurtuluş sürecinde çeteci, kuruluş sürecinde de devrimci Cumhuriyetçi Mustafa Necati’ye ait olduğunu bu köşede 25 Ocak 1999’da gündeme getirmiş, Kültür Bakanlığı’nın sorumluluğundaki binanın onarılıp toplum hizmetine sunulmasının bir görev olduğunu duyurmuştuk. Dönemin Kültür Bakanı İstemihan Talay konuyla yakından ilgilenmiş, Necati Bey Evi’ni ‘‘Pertev Naili Boratav Kütüphanesi ve Halk Kültürünü Geliştirme Merkezi arşivi’’ haline getireceklerini açıklamıştı. Talay, sözünde durmuş ve Necati Bey Evi kısa zamanda onarılmıştı. Talay’dan sonra gelen bakanlardan Suat Çağlayan da, 2002 Kasım seçimlerinden kısa bir süre önce, adı ve amacına uygun biçimde kullanılması koşuluyla binanın Türk Tabipleri Birliği’ne 49 yıllığına devredilmesine ilişkin bir protokol imzalamıştı. AKP iktidarının ilk Kültür Bakanı Hüseyin Çelik’in makamına oturur oturmaz yaptığı biDemirel’in ‘‘Türbanlılar Arabistan’a gitsin’’ sözü, geçen yıllardaki bir başka gelişmeyi anımsattı. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ne türbanla girmek isteyen, giremeyince de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne giden Hayrünnisa Gül, eşi Abdullah Gül’ün İslami Kalkınma Bankası’ndaki görevi nedeniyle bir süre Suudi Arabistan’da kalmıştı. Hayrünnisa Gül, 2003’te başbakan olan eşi ile gittiği Davos’ta Milliyet muhabirinin sorularını yanıtlarken rinci iş bu protokolü iptal etmek oldu. O gün bugündür de Mustafa Necati Evi boş duruyordu. Ta ki, geçen hafta üç kuruş karşılığında bir kuru fasulyeciye verilene dek... Bu işe hiç şaşmamak gerek. Çünkü, Mustafa Necati’nin adı hep korkutmuştur belli çevreleri... Mustafa Necati, İstiklal Mahkemesi savcısı ve başkanıdır, şeriye mahkemelerini kaldırandır, tüm okul programlarını Cumhuriyetin temel ilkelerine göre düzenleyendir, Millet Mektepleri’ni kurup kara cahilliğe savaş açandır, yeni harflerin, yeni rakamların ve ölçülerin benimsenmesi yasalarını hazırlayandır. Bugün o bildik takım neyi haşlayıp pilaki yapmak istiyorsa, Mustafa Necati’nin orada imzası var... Fasulye gibi kendini nimetten sayanlar ne kadar yeşillenmeye çalışırsa çalışsınlar, Cumhuriyet’in eşsiz devrimcilerinden Mustafa Necati’nin tenceresine kaşık sallayamayacaklar. Cumhuriyetin tadını tuzunu bozmak öyle sandıkları gibi kolay değil çünkü... Terörle Mücadele Yasa Tasarısı’na Abdullah Öcalan’ı ve Fethullah Gülen’i kurtardığı ifade edilen hükmü kimin eklediğini açıklamayacakmış Recep Tayyip Erdoğan: ‘‘Hükümete ispiyonculuk yakışmaz.’’ Sözlük anlamına bakarsanız, bir şeyin ispiyonlanması için ‘‘gizli’’ olması gerekiyor. Demek ki, ortada gizli bir şeyler döndürülmüş döndürülmesine de, onların ispiyonlanıp ispiyonlanmayacağı tartışılıyor. yan kadınların Arabistan’a niye gitmek istemediklerinin gerekçesi çok açık. Bizim anlayamadığımız; bu kadınlardan bir kısmının Suudi Arabistan’daki yöntemleri beğenmemelerine karşın ‘‘özgürlük’’ adına kendi üzerlerinde uygulamaları ve kadınlara yönelik ayrımcılığın Türkiye’de yaygınlaşması için ısrarla çaba harcamaları... Arabistan’da yaşamak istemeyeceksin, ama Türkiye’yi Arabistanlaştıracaksın. Çelişki değil mi? ‘Zeytin Ağacı’ Dersleri... İtalyan seçimlerinin, Türkiye’deki yansımaları; Çizme’deki değerlendirmelerden bir hayli farklı. Türk basını, konuya daha ziyade ‘‘Zeytin Ağacı modeli’’ açısından yaklaşıyor. Bu anlaşılabilir bir bakış. ‘‘Türk solu’’ şimdiye dek, makul başlıklar altında toplanan bir ‘‘ortak hedef, ortak blok’’ çatısı altında bir araya gelemedi. ‘‘Zeytin Ağacı’’ Türkiye’den bakıldığında hâlâ bu nedenle devrimvari bir proje gibi duruyor. Çizme’den görünüş ise farklı. Prodi’nin on yıl önce ortaya attığı ‘‘Zeytin Ağacı’’ formülü ‘‘tazeliğini’’ yitirdi açıkçası. Evet... Doğru. solun en uç noktasındaki Bertinotti’nin partisi ‘‘Yeni Komünistlere’’ dahi kucak açarak genişleyen ve ‘‘Birlik’’ adını alan projede, bazı yeni unsurlar da var. Ancak ‘‘Ağaç’’ yaşlandı ve seçmenler üzerinde ‘90’lardaki etkiye sahip değil. Yeni hedef: ‘Demokratik parti’ Sandıkdaki ‘‘kılpayı zaferin’’ nedeni bu zaten. ‘‘Zeytin Ağacı’’ liderleri durumun farkında. Dolayısıyla şimdi yeni bir projenin hazırlığı içindeler. ‘‘Ağaç’’ cüce bir ‘‘bonsai’’a dönüşmeden ve köklerine dek kurumadan, tez elden toparlanıp ‘‘Demokratik Parti’’ ismi altında ve ‘‘tek bir çatıda’’ bir araya gelmeyi düşünüyorlar. ‘‘Zeytin Ağacı’’ liderlerinin, 70’ine merdiven dayayan Prodi sonrası için yaptıkları hazırlık bu. ‘‘Zeytin Ağacı’’ İtalya’da siyasi yaşamın belli bir aşamasında ortaya çıktı. Siyasetteki dağınık tabloyu toparlamaya olduğu kadar, demokraisyi rayından çıkaran ‘‘Berlusconi tehdidini’’ iktidardan uzaklaştırmaya yaradı. Bu açıdan küçümsenmeyecek bir misyon üstlendi ve misyonunu beklediği oranda olmasa da yerine getirdi. Ancak ‘‘sol adına yeni bir şeyler söyleyebilmek’’ amacıyla şimdi artık, geniş kitlelerin oyunu toplayabilecek; güçlü, klasik bir ‘‘merkez sol partiye’’ ihtiyaç duyulduğu anlaşılıyor. ‘‘Zeytin Ağacı’’ liderlerinin bir sonraki aşamada gözettikleri hedef bu. ‘‘Zeytin Ağacı’’, rakip liderler etrafında amip gibi sürekli bölünen bir sol için ‘‘geçiş dönemi’’ adına dâhiyane bir buluştu. Ne var ki iş sonunda dönüp dolaşıp meselenin özüne yani ‘‘solun birleşmesine’’ geliyor. ‘‘Zeytin Ağacı’’; bir geçiş dönemi zarfında ‘‘o partinin çatısı altında mı’’, ‘‘bu partinin çatısı altında mı’’ türü beyhude tartışmaların önünü alıyor. Ve ‘‘nötr bir sahada’’ birleşme ortamı sağlıyor. Çokbaşlı solun tüm lider ve lidercikleri; kendilerini zaman içinde siyaset alanında yeniden bir yerlere monte etme imkânı buluyorlar. Ve yaş haddinden meydanı boşaltmaları için de bir umut kapısı aralanıyor. İtalyan seçimlerinde ‘‘Zeytin Ağacı’’nın programından çok, bu ‘‘reel politik’’ işlevi öne çıktı. İtalya (ve tabii Türkiye) gibi ‘‘reel politik hesapların’’; tüm diğer önceliklerin önüne geçtiği bir ülkede, bu da az başarı değil. Arabistan karşılaştırması bir Suudi ArabistanTürkiye karşılaştırması yapmıştı: ‘‘Cidde’yi çok sevdim. Fakat kadınların araba kullanmasına izin verilmediği için burada tekrar yaşamak istemem. Ankara’da, korumam ve şoförüm olmadan, eskisi kadar sık olmasa da araba kullanıyorum.’’ Bayan Gül’ün aktardığı gibi, kadınlara araba kullanmayı bile yasaklayan Suudi Arabistan, şeriatla yönetiliyor. Kadınlar o ülkede çarşafsız sokağa çıkamıyor, arabanın ön koltuğuna oturamıyor, sokakta tek başına dolaşamıyor. Kadınların nüfus cüzdanları bile yok. Adları, ancak babaları ya da kocalarının kimliklerine kayıtlı olabiliyor... Laik, demokratik Türkiye’de yaşa Mustafa Necati’yi Tanımayanlara Takdimimdir PERİHAN ERGUN Kurtuluş Savaşı’nda düşmanlara karşı her yerde, kuruluşun tüm yenilik ve aydınlanmacılığında her konuda M. Kemal’in yanında olan ilk Maarif Vekili (MEB) Mustafa Necati’yi tanımıyorlar. Tanısalar O’nun Ankara Mithatpaşa’daki üç katlı tarihi evini kuru fasulyeci Hüsrev Lokantacılığa 49 yıllığına150 bin YTL’ye verebilirler miydi? Bunu yapan da Kültür Bakanlığı. Vah bizlere vah!.. Ulusal tarih ve kültürümüzü bu denli ıskalamaya doğrusu ad bulamıyorum. Bu nedenle 35 yıllık kısa yaşamında yurduna ve ulusuna yaşından çok hizmet vermiş olan Mustafa Necati’nin yaşamöyküsünü özetlemek gereğini duydum. Doğumu İzmir’de 1894, ölümü Ankara’da 1929 yıllarında. İstanbul Hukuk Fakültesi’nde okuduğu halde ilk nitelenmesi ‘Türk Eğitimcisi’dir. İlk görevi de İzmir Muallim Mektebi’nde öğretmenliktir. Yakın arkadaşı Vasıf Çınar ’la aynı yerde Şark Mektebi’nde (191518) yönetmenlik daha sonra da avukatlık yapmıştır. 15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlılarca işgali üzerine ‘‘İlk Kurşun’u’’ sürdürmek amacıyla Balıkesir cephesinde kurulan milli çetelere katılmış Kuvayı Milliye kumandanı olarak Anzavur kuvvetlerine ve Yunanlılara karşı savaş vermiş, böylece M. Kemal Paşa’nın yanında Kurtuluş Savaşımızın öncülerinden olmuştur. Bir de Balıkesir’de can dostu Vasıf Çınar’la ‘‘İzmir’e Doğru’’ gazetesini yayımlamış, Milli Mücadele’ye yazılarıyla da güç katmıştır. Birinci Meclis’te 1920 Saruhan Mebusu oldu. Samsun İstiklal Mahkemesi’nde ve BMM’de kurulan Müdafaai Hukuk Grubu Kâtipliği’nde de görev aldı. İkinci Meclis’e İzmir Milletvekili olarak girdi. Önce 1923’te Mübadele ve İskân Bakanı, 1924’te de Adalet Bakanı oldu. Bu ara Şeyh Sait İsyanı’yla ilgili mahkemede savcılık görevini de üstlendi. 1923’ten beri ilgili olduğu Milli Eğitim’in 1925’te bakanı oldu. Bakanlığı süresince eğitimde devrim sayılan Tevhidi Tedrisat (Eğitim Birliği) Yasası’na imzasını koydu. 1928’de toplumun çağdaşlığını simgeleyen en büyük adımı olan harf devriminin de meşale tutucusuydu. 1929’da ömrünü yitirirken Milli Eğitim Bakanı’ydı. Halk Mektepleri de onun ürünüydü. Belleğimde kalan seslerle ben bunu biliyorum. İzmir’de ailemizin tüm erkeklerini işgal güçleriyle savaşırken yitirerek tek kalan rahmetli anacığımın, akşamları işinden geldiğinde komşu kadınlarını toplayarak karatahta önünde onlara yeni harfleri simgelerle seslendirerek öğretmeye çalışmasını çok küçük yaşlarımda olduğumdan oyun sanıyordum. Sonraları aklım yetmeye başladığında Hakkı Tonguç’la Hasan Âli Yücel’in eğitimde yüreklilikle yapılandırdıkları Köy Enstitüleri’nin, Tercüme Merkezleri’nin, Sıdıka Avar’ın Kız Enstitüleri çalışmalarının da Mustafa Necati’nin attığı tohumların ürünleri olduklarını kavradım. Ne yazık ki bu toplumu çağdaşlaşmada çok ileriye götürecek olan eserler, 1946’dan sonra ve 50’lerde evvela budandı. Sonra da dibinden kazındı. İşte bu nedenlerle yaygın eğitimden yoksun bırakılan toplum giderek tarihinden ve kültüründen soyutlandı. İyi ki bu değerleri babasından alan Işık Kansu, M. Necati’nin harap durumdaki evini görüp yazarak zamanın Kültür Bakanı İstemihan Talay’ı uyarmış oldu. Talay, Mithatpaşa’daki evin müze ve kitaplık yapılmasını amaçlayarak restore ettirdiyse de bakanlıktan ayrıldıktan sonra iş suya düşmüş ve sonuç bugünkü acı verici hale getirilmiş. Bu arada Sayın Talay’ın adı Ada Dostları Derneği’nin başvurusuyla Heybeliada’daki Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın evinin de restore edilip müze yapılmasındaki emeğine teşekkürle değinmeyi borç bilirim. Geçmişin güzelliklerini görmeden geleceğin yücelmesinin olanaksız olduğu bilinirken bu işlerdeki sorumlular bunu özümsemezse uygarlıkların kalıcılığı olası mıdır? Çok uyarıcı bir atasözümüz vardır. ‘‘Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır’’ der. Kültür Bakanlığı bunu da mı bilmez? Bir örnek, 30 yıl önce Paris’te Louvre Müzesi’ni gezerken Napolyon’a ait galerideki vitrinin içinde onun paslı bir düğmesinin de görülmeye konuluşu beni çok düşündürmüştü. Aklıma Niğde Müzesi’nde Ihlara Vadisi’nden mumyası çıkarılmış rahibenin acı sonu gelmişti. Müzede sözde cam muhafazaya alınmış rahibenin ilk senelerde saçının sarılığı, pembe yanak ve dudakları, çevre niteliğini taşıyan dokumadan yelek ve şalvarı ayağa kalkıverecekmişçesine sergileniyordu. Müze müdürü rastlantı olarak öğrencimdi. ‘‘Hocam vitrin hava alıyor, mumya bozuluyor, kaç kez yazdımsa da ilgilenen yok’’ diye yakınıyordu. Ben de ilgililere duyuruda bulunmuştum. Ama ilgilenen olmamıştı. Son gördüğümde mumya artık dokuma giysilerin içinde sadece iskeletti. Dileğim; Mustafa Necati’nin evi olayının hemen durdurulup O’na saygıyla evin müze haline getirilmesidir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Kronik sorun: Yaşlılık ‘‘Berlusconi meselesi’’ ötesinde seçimlerin en önemli konusu neydi derseniz; bunu ‘‘geriyatri’’ ihtiyarlık başlığı altında özetleyebilirim. Siyasi sınıf ve liderlerin yaşlılığı, bu seçimlerde ilk plana çıkan konulardandı. Başbakan adayı Prodi de, rakibi Berlusconi gibi tıpkı 70 yaşına merdiven dayamış durumda çünkü. ‘‘Yedi yıllık ikinci bir dönem için’’ adaylığı uzun süre gündemde kalan Cumhurbaşkanı Ciampi, 85 yaşında... ‘‘İki kez üst üste 7 yıl cumhurbaşkanlığı yapmak, sistemi ‘Cumhuriyet monarşisine’ çevirir!’’ diyen Ciampi sonunda denklemden çıktı gerçi. İtalyan cumhurbaşkanı önüne gümüş tepsiyle sunulan fırsatı geri çevirmeseydi; ‘‘Quirinale Sarayı’nda’’ (köşkte) Berlusconi desteği ile bir dönem daha oturacaktı. Muhalefete düşen ‘‘medya patronunun’’ hesabı zira; ‘‘Prodi hükümeti gene krize girer... Ciampi 7 yılı bitiremez. Cumhurbaşkanlığı kartları yeniden açılır; ben de ‘Köşk’e çıkarım’’ üzerine kuruluydu! Ciampi son dakika golüyle bu oyunu bozdu. Ama ‘70’liklerle ‘80’likler arasında uzayıp giden ve kamuoyunu meşgul eden bu minval tartışmalar; daha önemli, içerikli konuların öne çıkmasını engelledi. ‘‘Repubblica’’dan Edmondo Bersell bunu ‘‘Senectus ipsa morbus’’ (Latincede ‘‘İhtiyarlık başlı başına hastalıktır’’) diye özetliyor: ‘‘Karşı karşıya kaldığımız tablo budur. Sistem, etki ve ağırlık sahibi yaşlıları araçsallaştırıyor...’’ ‘‘Yaşlı liderlerden sıkılan okurlara’’; ‘‘Corriere della Sera’’ sütunlarından seslenen Sergio Romano da; ‘‘Gerek Prodi, gerekse de Berlusconi, şişenin tıpası, yani birer ‘tıkaç’tırlar. Siyasette yenilenme ancak, bu İtalyan şisesinin tıpası attığında mümkün olacak!’’ diyor... Çizme seçimlerinden herkes tabii istediği dersi çıkarır. Bana en ilginç gelen ders bu ‘‘Senectus ipsa morbus’’ mesajı oldu sevgili okurlar! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 6 Mayıs www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ ‘‘Nar bülbülü'' de denilen 1 ötücü bir kuş. 2 2/ Ayakkabı ka 3 lıbının çapı... 4 Mimarlıkta ‘‘sahın'' anla 5 mında kullanı 6 lan sözcük. 3/ 7 Telefon sözü... Bir şeyden ka 8 lan kötü iz. 4/ 9 Ankara yöresi1 2 3 4 5 6 7 8 9 ne özgü bir halk oyu1 D E K U P A J M nu... İran'ın plaka imi. 2 E E B R N E M A 5/ Doğalgazın önemli 3 Ş E N E V S İ N bir bileşeni olan gaz... D İ Y E T C Soğanlı bir süs bitki 4 T si. 6/ Kalsiyum ele 5 İ T İ D A L M E L O K A L mentinin simgesi... 6 B O R K E P T İ Tanrı buyruklarını ye 7 A K rine getirme. 7/ Üzeri 8 N A K İ T T İ N kırmızı parafinle kap 9 T A Ş G A Z A lanan bir cins peynir... Endonezya'nın plaka imi. 8/ Çamsakızının damıtılmasıyla elde edilen reçine. 9/ Yapılmasına izin verilmeyen şey... Numaranın kısa yazılışı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kanatlarının üstü ve boynu kırmızı renkli küçük bir kuş. 2/ Nabokov'un, filme de aktarılmış ünlü romanı... Rey. 3/ On iki düzine... Bir göz rengi. 4/ Bir gıda maddesi... Datça Yarımadası'ndaki ünlü antik kent.5/ Titreme, titreyiş... Ege Bölgesi'nin en büyük gölü. 6/ Gazetecilikte haber kaçırmak. 7/ Kars yakınlarındaki ünlü eskiçağ kenti... Şöhret. 8/ İzmir'in Dikili ilçesinde bir kaplıca. 9/ Rize yöresinde dokunan çamaşırlık ince bez. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear