24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 24 MAYIS 2006 ÇARŞAMBA 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Emre Koyuncuoğlu’nun ‘Arıza’ adlı oyunu bugün, yarın ve 26 Mayıs’ta Garajistanbul’da izleyiciyle buluşacak ‘Arıza’ halleri üzerine rıza’ ‘deformasyon’un biçim olduğu bir sahne çalışması... ‘Biçilmiş biçimlere uymadıkları için giyinemeyen, konuşamayan, kimlikleşemeyen bedenlerin; kurumsallaşamayan ilişki biçimlerinin her türlü klişeleşmiş ilişki normları içinden seyredilmesi... Bu nedenle oluşan ve yalnızca kendisi için anlamlı olan bir aşk üzerine bir deneme. DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Dilruba Saatçi Yetenek ile eğitimin birlikte yarattıkları bir sanatsal güzellik Dilruba Saatçi. Bir arkadaşımın önerisiyle Ortaköy Kültür Merkezi’ndeki Afife Jale Sahnesi’nde izlediğim sanatçı uyandırdı, bende bu düşünceyi. Aslında beylik sayılabilecek bir konu: Atatürk’ün sevdiği iki kadının anlatıldığı bir oyun Fikriye ve Latife (Mustafa Kemal’i Sevdim). Ancak Dilruba Saatçi’nin yeteneği de bu noktada ortaya çıkıyor. Bildiğimiz bir konuyu, taze, ilginç bir yaratı ve yorumla izleyiciye sunuyor. Oyunu hem yazması, hem oynamasıyla da alanına ne denli egemen olduğunu gösteriyor sanatçı. İster istemez bir merak uyandırıyor sanatçının geçmişi: Almanya’ya göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak bu ülkede geçirmiş yetişme yıllarını. Viyana Konservatuvarı’nda tiyatro öğrenimi gördükten sonra mesleğinde önemli başarılar kazanmış. Köklerine dönme ve ülkesinde çalışabilme amacıyla arayışlara giriştiğinde karşısına çıkmış böyle bir oyun hazırlama düşüncesi. Fikriye ve Latife’de, sahnede bu iki kadının yanı sıra asıl tiyatro yeteneğiyle izleyenleri büyüleyen Dilruba Saatçi’yi buluyoruz. Anlatılan kadınların trajik öyküleri, sahnedeki oyuncunun kişiliğiyle bütünleşiyor; yeteneğiyle izleyenlerini kendine bağlayan bir sanatçıya hayranlık duyuyoruz. Tek başına olduğu sahnede, kolaylıkla bir kişilikten ötekine dönüşüvermesi, dansları, müziği, ayrıntı zenginliğiyle donattığı oyun gücüyle kalabalık bir tablo yaratıyor. ??? Karşıma çıkan bu tiyatro olayı, sanatsal yanının ötesinde toplumbilimsel yanıyla da ilginç geldi bana. Bilgi toplumu olarak adlandırılan günümüzün gelişmiş toplumlarına ulaşmaya çalışırken türlü tarihsel ve toplumsal nedenlerle eğitim sorunu yakıcı önemini koruyor. Yetmiş milyonluk nüfusuna yeterli eğitim veremeyen bir toplumuz. Bu yetersiz eğitim düzeni içinde de kız çocuklarının payı çoğu yörelerimizde yok düzeyinde. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin sürdürdüğü Kardelenler projesi ne denli büyük heyecan yaratsa da, sonunda okyanusta bir damla. Işıl ışıl bakan çocuk gözlerini çağdaş bir eğitimden yoksun bırakmak toplumlar ve yönetimler için olabilecek en büyük kusur. Sahip olduğumuz genç nüfusla övünmek kadar, bu gençliğe nasıl bir eğitim verebildiğimizi de her gün yeniden sorgulamalıyız. Sayılar bu konuda hiç iyi şeyler söylemiyor. Sayıları bırakalım, liselerde birbirini bıçaklayanlar, üniversitelerde satırlı saldırılar, hep çocuklarımıza verdiğimiz eğitimin sonucu değil mi? Hangi eğitim çocukları böyle vahşiliklere yönlendiriyor? Ekranlara sık sık yansıyan çocuk yüzlerine bakarken hep onlara verebildiğimizveremediğimiz eğitimi düşünüyorum. Hayatı anlamak, yaşamak, çoğaltmak için ışıl ışıl parlayan o gözlerden kaçı o ışığı yaşamı boyunca koruyabilecek? ??? Dilruba Saatçi, yeteneğini geliştirecek, onu toplumun, insanlığın hizmetine sunabilecek eğitim olanaklarına kavuşmuş. Şimdi sanatını içinden çıktığı toplumla paylaşmaya gelmiş. Dilerim, ülkemizde onu daha uzun süre izleme olanağı buluruz. turgay?fisekci.com A NENA ÇALİDİS Emre Koyuncuoğlu’nun yeni oyunu ‘Arıza’ 15. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali ve 4. Uluslararası Tiyatro Olimpiyatları kapsamında bugün, yarın ve 26 Mayıs’ta saat 20.30’da Garajistanbul’da izleyiciyle buluşacak. ‘‘Arıza’ya birkaç açıdan bakıyorum... Arıza bir sistemde hep istenmeyen bir şeydir. Hayata baktığında her yer arızayla dolu. Hayatın kendisi bir arıza. Bir yerde duruyor ve ne zaman duracağını bilmiyorsun. Arızaya hep kötü bir şeymiş gibi bakmaktansa bunu kabul edip bir tür özeleştirel ve ironik bir bakış yakalamak istedim. Arızayı tek başınızayken fark etmiyorsunuz. Bu nedenle, ‘Arıza’ya ilişkiler üzerinden bakmaya ça lıştım. Bir ilişki içinde iki farklı şeyin birbiriyle ilişkilendiği anda ister istemez ufak tefek sorunlar, arızalar çıkıyor. Ben de bunu biraz komik öğelerle zenginleştirdim’’ diyor Emre Koyuncuoğlu. ‘Arıza’ ‘deformasyon’un biçim olduğu bir sahne çalışması... Biçilmiş biçimlere uymadıkları için giyinemeyen, konuşamayan, kimlikleşemeyen bedenlerin; kurumsallaşamayan ilişki biçimlerinin her türlü klişeleşmiş ilişki normları içinden seyredilmesi... Bu nedenle oluşan ve yalnızca kendisi için anlamlı olan bir aşk üzerine bir deneme. Oyunun sahnesi, iki kişilik bir yatak. ‘Yatak’ yalnızlığın, mahremiyetin, korkunun, acının, aşkın, seksin, sevginin, ölümün, doğumun, ayrılığın, paylaşımın, teslimiyetin, hayal kırıklığının, rüyanın, karabasanın, huzurun, yabancılaşmanın bazen beklendiği, bazen yaşandı ğı yer. Aslında kısaca, hayattaki en önemli şeylerin yeri. Ya da nereden çıktığı bilinmeyen o ‘Arıza’nın var olduğu yer. ‘Arıza’ muzur bir çocuk ruhu... ‘Arıza’, koşulsuzca, yalnızca öyle olduğu için sevme durumunun sahnesi. Koyncuoğlu 4 metrekarelik bir alanda oynuyoruz diyor ve ekliyor: ‘‘Bütün durumlara mikroskoptan bakar gibi bakıyoruz. Bu biraz komiği yaratıyor. Biraz da ilişkiler üzerinden yeniden düşünmemizi sağlıyor. Çok fazla çocuk... Kendi yapı, gelenek ve ilişki biçimlerimizi sorgulayıp klasik anlamda hiçbir ilişkinin olmadığını, hepsinin aslında kurmsallaşmamış durumda olduğunu göstermek istedim. Klişeler içinden bakmaya çalıştım. Beden dilini, metni, oyuncuyu, dansçıyı hepsini bir arada kullandım. Daha önce metin üzerinden komedi çalışmıştım. Şimdi tamamen karışık bir biçimde kullandım. Her anı düşünmeye çalıştım... Kendi dilimi bulmaya, kendi açımdan komiğe bakmaya çalıştım ve içinden çok fazla çocuk çıktı. İçindeki çocuğu serbest bırakıp oradan bakmalarını istedim oyuncuların.’’ Koyuncuoğlu, her tasarısında olduğu gibi bu çalışmasında da profesyonel ve profesyonel olmayan oyuncularla çalışmış. Neden mi? Çünkü: ‘‘Gerçek hayatta geçişi seviyorum. Terbiye edilmişle terbiye edilmemiş arasında dolaşmayı seviyorum. Çok özel olduğunu düşündüğüm; kendisi, kendi bir dil olan oyuncular var.’’ ‘Arıza’da rol alan oyuncular şunlar: Esra Bezen Bilgin, Betül Çobanoğlu, Su Güneş Mıhladız, Erdem Akakçe, İstemihan Tuna, Sevi Algan, Suna Selen, Bengi Heval Öz, Nuri Karadeniz, Taner Mengüç, Yıldız Polat, Nilgün Gediklioğlu. Oyunun ışık tasarımını Cem Yılmazer, kostüm tasarımını Fulya Tekin gerçekleştirmiş. İSTANBUL TİYATRO FESTİVALİ’NİN KONUĞU: ‘ROSAS’ Hint Ragası ile Amerikan Cazı aynı sahnede buluşuyor Kültür Servisi ‘15. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’ ve ‘4. Uluslararası Tiyatro Olimpiyatları’, yapıtları New York’tan Hong Kong’a birçok kentte sahnelenen koreograf Anne Teresa de Keersmaeker ve Rosas Dans Topluluğu’nu konuk ediyor. Topluluk, İstanbullu izleyicinin karşısına yarın ve 26 Mayıs Cuma saat 20.30’da AKM Büyük Salon’da iki bölümden oluşan gösterileri ile çıkacak. Müziği gösterilerinde neredeyse başrole oturtan Rosas Dans Topluluğu, ‘Yağmurlu Bir Mevsim İçin Raga’ adlı ilk bölümde Hintlilerin müzikal bir çeşit duası olan ‘Raga’yı kullanıyor. Sekiz kadın ve bir erkek dansçının yağmurda genç bir kızın umutsuzca sevgilisini beklemesini anlattığı ‘Yağmurlu Bir Mevsim İçin Raga’nın koreografisi dünyaca ünlü Belçikalı koreograf Anne Teresa de Keersmaeker’e ait. ‘Yüce Bir Aşk’ ise cazın unutulmaz ismi John Coltrane’in müzikleriyle iki kadın, iki erkek dansçının gösterisi. Cazın özelliklerini yitirmeden doğaçlamalara yer vermesi, Anne Teresa de Keersmaeker ve Salva Sanchis’in birlikte yaptıkları bu koreografinin esin kaynağı olmuş. Rosas Dans Topluluğu’nun gösterilerinin bir özelliği de hiçbir sahnelenişinde aynı biçimde yenilenmemesi... (0 216 556 98 00) Topluluk, İstanbullu izleyicinin karşısına 25 Mayıs Perşembe ve 26 Mayıs Cuma günleri saat 20.30’da AKM Büyük Salon’da iki bölümden oluşan gösterileri ile çıkacak. Turhan Bozkurt yaşamını yitirdi ? Kültür Servisi Önceki gün yaşamını yitiren, Altın Kitaplar Yayınevi’nin sahibi Dr. Turhan Bozkurt, dün Teşvikiye Camii’nde kılınan namazın ardından toprağa verildi. 1930 İstanbul doğumlu olan Bozkurt, tıp fakültesini bitirdi. Bir yıl doktorluk yaptıktan sonra yayıncılığa başlayan Bozkurt, Kadri Yurdatap’la birlikte ‘Sinema Dergisi’ni çıkardı. Ardından Altın Kitaplar Yayınevi’ne ortak oldu ve yayıncılık yaşamını orada sürdürdü. Figürden manzaraya resimler ilek Demirci, 12. kişisel resim sergisini Harmony Sanat Galerisi’nde açtı. 4 Haziran’a dek sürecek olan bu sergisinde, sanatçı, manzara çalışmalarının yanı sıra insanı konu alan çok figürlü kompozisyonlarına da yer veriyor. Sergide, sanatçının 26 tuval ve 8 kâğıt üzerine yağlıboya resmi yer alıyor. 1982’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden mezun olan Demirci, sanat eğitimini, 1987’de yine burada tamamladığı ‘sanatta yeterlik’ çalışmalarıyla sürdürdü. Demirci, bugüne dek ağırlıklı olarak İstanbul’da olmak üzere birçok kişisel sergi açtı, ulusal ve uluslararası karma sergilere katıldı. (0 216 553 21 67 553 89 22 / www.harmonygaleri.com) D CUMHURİYET 14 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear