26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 MART 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Atatürk, 1 Mart 1924’te ‘Din ile siyaset ayrılmalı’ diyerek Meclis’te görüşünü bildirdi ‘Hilafet Ordusu sadece acı getirdi’ stanbul’da bu gelişmeler sürerken, Ankara’da, Meclis’teki Kuvayı Milliyeciler yerlerinde duramıyor, hop oturup hop kalkıyorlardı. Bu kadar büyük gayretler ve yapılan savaşlar İstanbul’da hainlik yapanlar için miydi? İşte, bu noktada 22 Kasım 1923 tarihinde, CHP parti grubu toplantısında, grup Rauf Bey’i adeta sınava çekti. Rauf Bey’in Cumhuriyet’in ilanını uygun görmediği yolunda, İstanbul gazetelerinde çıkan açıklamalarının, Cumhuriyet’i sarsıntıya uğrattığı belirtildi. Rauf Bey, yanlış anlama olduğunu, eleştirmek istediği noktanın ‘‘yapılan iş’’ olduğunu belirtti. İ ‘G EÇİŞ DÖNEMİ YAŞADIK’ Bu noktada Atatürk Söylev’de şunları söyler: ‘‘Padişahlıktan Cumhuriyet’e geçebilmek için, herkesçe bilindiği gibi, bir geçiş dönemi yaşadık. Bu dönemde iki düşünce iki görüş, birbirleriyle durmadan çarpıştı. O düşüncelerden biri padişahlığın sürdürülmesi idi. Bu düşünceyi benimseyenler belli idi. Öbür düşünce, padişahlığa son vererek Cumhuriyet kurmaktı. Bu bizim düşüncemizdi. Biz düşüncemizi açıkça söylemekte, ilk zamanlar sakınca görüyorduk. Ancak düşüncemizi saklı tutup elverişli bir zamanda uygulayabilmek için, padişahlığı tutanların düşüncelerini yavaş yavaş uygulama alanından uzaklaştırmak zorunda idik. Yeni yasalar yapıldıkça, özellikle Anayasa yapılırken, padişahlar, Padişah ve Halife’nin hak ve yetkilerinin açıkça belirlenmesi için dayatıyorlardı. Biz, bunun zamanı gelmediğini, ya da gereği olmadığını söyleyerek, o yanı kapalı geçiştirmeyi yararlı görüyorduk. Devletin yönetimini Cumhuriyet’ten söz etmeksizin, ulusal egemenlik ilkelerine uygun olarak, her gün Cumhuriyet’e doğru yürüyen bir biçimde derleyip toparlamaya çalışıyorduk.’’ (Söylev, Cumhuriyet yayını, s. 387) İsmet İnönü’nün bu grup toplantısında yaptığı konuşmayı Söylev’de Atatürk, ‘‘İsmet Paşa’nın her zaman okunması yararlı olan kimi sözlerini bilgilerinize sunacağım’’ diyerek vermiştir. ‘B İR ULUSUN KUTSAL ÜLKÜSÜ’ Şöyle ki: İsmet Paşa: ‘‘Köklü bir devlet biçimi söz konusu olduğu zaman düşüncelerimiz ve duygularımız gizli kalmaz. Gözetleyen bütün bir dünya vardır’’ dedikten biraz sonra: ‘‘Cumhuriyet ilanı, bir ulusun kutsal bir ülküsü, bir ateşi gibi ortalığı sarar. Cumhuriyet ilan olunduğu zaman, Cumhuriyet’e kavuşan ulusun bütün ateşini gösteren her türlü belirtiler ortaya çıkar. Eğer bir ülkede Cumhuriyet’in ilan olunduğu günlerin üçüncüsünde, beşincisinde, egemenlik hakları kaldırılmış bir Padişahoğlu ortaya çıkar da karşıt durum alırsa.. dünya ve dünya düşünürleri bu Cumhuriyet’in gücünden kuşku duyar’’ sözleriyle başlayarak, Cumhuriyet’in ilanı üzerine İstan bul’daki tutumun dokuncasını açıkladı (...). İsmet Paşa, Rauf Bey ve arkadaşlarının halife’yi gidip görmelerine değinirken şunları söyledi: ‘‘Halife’yi gidip görmek, halifelik sorunu ile ilgilidir. Devlet adamı olarak hiçbir zaman unutamayız ki, Halife orduları bu ülkeyi baştan başa yıkıntıya çevirmişlerdi. Halife orduları kurulabileceğini hiçbir zaman gözden uzak tutmayacağız... Türk Ulusu, en büyük acıları halife Ordusu’ndan çekmiştir; bir daha çekmeyecektir. Bir halife fetvasının, bizi Birinci Dünya Savaşı uçurumuna attığını hiçbir zaman unutmayacağız. Bir halife fetvasının, Ulus ayağa kalkmak istediği zaman, ona düşmanlardan daha alçakçasına saldırdığını unutmayacağız. Tarihin herhangi bir döneminde, bir halife, bu ülkenin yazgısına karışmayı aklından geçirirse, hiç kuşku yok, o kafayı koparacağız!’’ (Söylev, a.g.e. s. 388) CHP grubu bilenmişti. Cumhuriyet düşüncesi hemen hepsini sarmıştı. Ulus devlette saltanat ve hilafet olmaz Prof. Dr. METİN KALE Osmangazi Üniv. Tıp Fakültesi ustafa Kemal, 1 Kasım 1922’de Meclis’te uzun bir konuşma yaparak, İslam tarihinden de örnekler vererek, saltanat ve hilafetin ayrılabileceğini ve eskiden saltanat hakkı bir tek kişiye ait iken şimdi ulusa ait olduğunu ve saltanatın dünyaya ilişkin, hilafetin ise dini bir karakter taşıdığını anlatır. Saltanat ile hilafetin ayrılması, din ve dünya işlerinin ayrılması yolunda bir ilk adım oluşturmuştur. Saltanatın kaldırılmasıyla artık sadece Meclis yönetimi egemendir ve İstanbul’da bir hükümet de söz konusu olamayacağı gibi, artık bir devrik padişah konumundaki Vahdettin ise kurtuluşu, İstanbul’da işgal kuvvetleri komutanı General Harrington’a bir mektup yazarak İngilizlere sığınmakta bulur. Bilindiği gibi Malaya zırhlısı ile 17 Kasım 1922’de yurtdışına kaçar. Böylece saltanatın kaldırılışıyla Türk devrimini gerçekleştirecek köklü dönüşümlerin önü açılmış olur. Cumhuriyetin ilanına yöneltilen eleştiriler giderek artarken yeni rejimde halifeliğin konumu ve Meclis’in seçtiği Abdülmecit’in görev ve yetkileri de tartışılmaya başlanır. M Ankara’nın rahatsızlığı üst düzeyde İ M ustafa Kemal, 1924 yılının Ocak ayı başlarında İzmir’e gitti. Şubat ortasında da İzmir’de bir savaş oyunu uygulaması yapılacaktı. İşte bu sırada, 22 Ocak 1924’te, halife adına halifenin başyazmanı imzasıyla Başbakan İsmet İnönü’ye bir mektup geldi. Bu yazıda ‘‘İstanbul’a gelen hükümet üyeleriyle, yüksek dereceli devlet görevlilerinin İstanbul’a gelişlerinde halifeyi ziyaret etmemelerinden ötürü halifenin büyük üzüntü duyduğu’’ belirtiliyordu. Ayrıca halifeliğe, gücünü aşan ve görevinin yükümlülüğü dışında kalan harcamalar için ‘‘Halifelik hazinesine’’ devlet bütçesinden yardım yapılması isteniyordu. Başbakan İnönü, bu yazıyı bir şifre ile derhal İzmir’de bulunan Cumhurbaşkanı Atatürk’e bildirdi. zmir toplantısından sonra Atatürk, 1 Mart 1924’te Meclis açış konuşmasını yaptı. Bu konuşmada özellikle dinin siyasetten ayrılmasını istedi. Atatürk konuşmasında ‘‘... İslam dinini, yüzyıllardan beri alışılageldiği şekilde, bir siyaset vasıtası durumundan uzaklaştırmak ve yüceltmek gereğini duyuyoruz. Kutsal ve ölümsüz inançlarımızı ve vicdani değerlerimizi, karanlık ve değişken olan her türlü çıkar ve aşırı isteklere sahne olan siyasadan ve siyasetin bütün kısımlarından bir an önce ve kesin şekilde kurtarmak, ulusun bu dünya ve öteki dünya ile ilgili mutluluğunun emrettiği bir zorunluktur. Ancak bu sayede İslam dininin yüksekliği belirir.’’ NE DİNEN NE DE ‘HALİFELİĞİN SİYASETEN ANLAMI YOK’ O sıralarda İngiliz hükümetinin maaşlı memurları konumunda olan Hint Müslüman liderlerinden İsmailiye Tarikatı Reisi Ağa Han ve İngiliz kralının özel danışmanı da olan Emir Ali’nin Başbakan İsmet Paşa’ya yazdıkları ortak iki mektup, başbakana henüz ulaşmadan 5 ve 6 Aralık 1923 tarihinde Tanin, İkdam ve Tasviri Efkâr gazetelerinde yayımlandı. Bu kişiler ‘‘halifeliğin korunmasını’’ ve ‘‘halifenin Müslüman memleketlerin güven ve saygısına layık bir yere yerleştirilmesini’’ rica etmekteydiler. Bu durum egemen ve genç Cumhuriyetin içişlerine bir müdahale idi. Bardağı taşıran bu mektuplar bir anda saltanat özlemcilerinin arzularını kamçılayıverdi. Bütün bu gelişmeler ve halife olduktan sonra kılıç kuşanan, bir devlet başkanı gibi cuma selamlıklarında bulunan, basına demeçler veren, dış delegasyonları kabul eden ve ödenek azlığından şikâyetlerde bulunan Abdülmecit’in bu davranışları kesin bir çözüm için zamanın geldiğini gösteriyordu. 1924 yılı başında Harp Oyunları için İzmir’de bulunan Mustafa Kemal, Başbakan İsmet Paşa, Meclis Başkanı Kazım Özalp ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak yaptıkları toplantı sonunda hilafetin kaldırılmasına karar verdiler. Saltanat kaldırılmış olmasına karşın Osmanlı hanedanına dokunulmamıştı. Mustafa Kemal ‘‘Hilafet makamının ne dinen ve ne de siyaseten hiçbir mana ve varlık sebebi yoktur ve tarihi bir hatıra olmaktan fazla bir önemi de olamaz’’ şeklinde bir değerlendirme yaptı. ATALARININ ‘ABDÜLMECİT YOLUNU İZLİYOR’ Cumhurbaşkanı aynı gün, Başbakan İnönü’ye verdiği yanıtta, “...halife iç ve özellikle dış yaşayışıyla ataları olan padişahların yolunu izler gibi görünmektedir’’ diyerek Abdülmecit’in davranışlarındaki yanlışlara dikkati çekiyordu. Cumhurbaşkanı Atatürk ayrıca, TBMM’nin koruması altında olan halifeliğin ‘‘ne din ne de siyasa bakımından hiçbir anlamı ve gerekçesi yoktur. Halifelik makamı bizce olsa olsa tarihsel bir anı olmaktan öte bir önem taşımaz’’ diyor ve ekliyordu: ‘‘Türkiye Cumhuriyeti ileri gelenlerinin ya da resmi kurullarının kendisiyle görüşmesini istemesi bile Cumhuriyet’in bağımsızlığına açık saldırıdır... Kendisiyle Cumhuriyet Hükümeti arasındaki yazışmalarda başyazmanını aracı kılması da yersizdir... Halifelik hazinesi yoktur ve olamaz...’’ dedikten sonra ‘‘Halife, kendisinin ve orununun ne olduğunu, açık olarak bilmeli ve bununla yetinmelidir. Hükümetçe sağlam ve köklü önlemler alınmalıdır’’ dedi. Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden çıkarken. Tarihi karar İzmir’de tartışıldı 1924 YILINDA HALİFELİK KALDIRILDI Sorun sadece halifelik bağlamında değil, onu da içeren laik düzene geçiş doğrultusunda ele alınacaktı. Şeriat eğitim ve öğretimi devam ettiği sürece çağdaşlaşmayı sağlayacak laik düşünceyi ve laik öğretimi sağlamaya olanak olmayacaktı. Bu konudaki düşüncelerini Mustafa Kemal, 1 Mart 1924’teki Meclis açılışında ‘‘Mensubu olmakla mutlu olduğumuz İslamı bir siyaset aracı olmaktan kurtarıp yüceltmemiz gerekmektedir. Kutsal inançlarımızı her türlü çıkar ve tutkulara sahne olan siyasetten ve siyasetin bütün öğelerinden bir an önce ve kesinlikle kurtarmak ulusun dünyaya ve ahirete ilişkin mutluluğunun emrettiği bir zorunluluktur’’ şeklinde belirtir. 3 Mart 1924’te 431 sayılı yasayla halifelik kaldırılırken Şeriye ve Evkaf Bakanlığı kaldırıldı ve öğretim birleştirildi. Osmanlı hanedanı da yurtdışına çıkarıldı. Aslında hilafet de saltanat gibi saygınlığını çoktan yitirmiş bir kurumdu. Dünya savaşının başında ilan edilen Alman patentli Cihadı Ekber, yüz binlerce Müslümanın karşı saflarda savaşa girmesini engelleyemediği gibi, Mekke Şerifi Hüseyin, İngiliz desteğiyle Türklere karşı ayaklanmıştı. Bundan 5 yıl sonra, 19 Temmuz 1919’da Vahdettin ve İstanbul hükümeti İngiltere ile gizli bir anlaşma yapmış, hilafet gücünü bu kez İngiliz sömürgelerinde İngiltere yararına kullanma sözü vermişlerdir. Ayrıca Kurtuluş Savaşı’na karşı fetvalar da verilmiş ve bu fetvalar İngiliz ve Yunan uçaklarıyla Anadolu’ya atılmıştı. Müslümanların lideri olması gereken halifelik kurumu, ulusal egemenlik ilkesiyle çelişmekteydi. Ulusun egemenliği tek ve bölünmez bir bütün olduğu için, hem ulus hem halife egemen olamazdı. Devletin tepesindeki iki başlılık da böylece önlenmiş oluyordu. Hilafetin kaldırılmasıyla laikleşme yolunda da önemli bir adım atılıyordu. Padişah ve halifeye sadakat yerine, artık ulusdevlete sadakat anlayışı egemen olacaktı. Halifelik bir imparatorluk kurumu idi ve ulusüstü nitelikteydi, aynı zamanda ümmet kültürünü temsil etmekteydi. Ayrıca hilafetin kaldırılması daha sonraları liberallerle tutucuların ve İttihatçıların dışlanmasına kadar giden bir dizi siyasal sonuca da yol açacaktı. A tatürk, 2 Şubat 1924’te İstanbul gazetelerinin başyazarlarını İzmir’e davet etti ve 4 Şubat’ta gazetecileri kabul ederek görüşmeler yaptı. 5 Şubat’ta gazetecilere verdiği yemekteki konuşmasında şunları söyledi: ‘‘...Türkiye basını, ulusun gerçek ses ve iradesinin belirtisi olan Cumhuriyet’in etrafında çelikten bir kale oluşturacaktır. Bir fikir kalesi, düşünüş kalesi.. Basın mensuplarından bunu istemek, Cumhuriyet’in hakkıdır. ’’ (Kocatürk, Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, İş Bankası, 1992, s. 244) İzmir’de 15 Şubat22 Şubat 1924 tarihleri arasında düzenlenen savaş oyunları nedeniyle, Başbakan İsmet İnönü ve Milli Savunma Bakanı Kazım Özalp de İzmir’e geldiler. Zaten Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve diğer komutanlar İzmir’de bulunuyordu. Harp oyunları sırasında halifelik konusu masaya yatırıldı, tartışıldı ve bir noktada uzlaşmaya varıldı. Atatürk Ankara’ya döndü ve 1 Mart 1924’te Meclis açış konuşmasını yaptı. Bu konuşmada özellikle dinin siyasetten ayrılmasını istedi. Atatürk’ün bu önemli konuşmasından açıklayıcı bir paragraf aşağıya alınmıştır: ‘‘...İslam dinini, yüzyıllardan beri alışılageldiği şekilde, bir siyaset vasıtası durumundan uzaklaştırmak ve yüceltmek gereğini duyuyoruz. Kutsal ve ölümsüz inançlarımızı ve vicdani değerlerimizi, karanlık ve değişken olan her türlü çıkar ve aşırı isteklere sahne olan siyasadan ve siyasetin bütün kısımlarından bir an önce ve kesin şekilde kurtarmak, ulusun bu dünya ve öteki dünya ile ilgili mutluluğunun emrettiği bir zorunluktur. Ancak bu sayede İslam dininin yüksekliği belirir. ’’ (TBMM Zabıt Ceridesi, II. Cilt VII, s. 68 kısmen sadeleştirildi.) Meclis’te beş saatte yasalaştı Mart 1924 tarihinde toplanan Parti Grubu’nda konu artık olgunluğa erişmişti. Hazırlanan üç yasa tasarısının Meclis’e hükümet tarafından değil, milletvekilleri tarafından getirilmesine karar verildi. 2 Ü Ç TASARI 1 Urfa Milletvekili Şeyh Saffet Efendi ve 53 arkadaşının tasarısı: Halifeliğin kaldırılması ile Osmanoğulları soyundan olanların Türkiye dışına çıkarılması. Bu tasarıyı imzalayanlar arasında: Yunus Nadi, Mazhar Müfit Kansu, Kılıç Ali, Celal Nuri İleri, Vasıf Çınar, Recep Peker, Ağaoğlu Ahmet, Refik Koraltan, Ruşen Eşref Ünaydın ve Tunalı Hilmi vardı. 2 Siirt Milletvekili Halil Hulki Efendi ve 57 arkadaşının tasarısı: Şeriye ve Evkaf Ve kâleti ile Genelkurmay Başkanlığı’nın kaldırılması. 3 Saruhan (Manisa) milletvekili Vasıf Çınar ve 57 arkadaşının tasarısı: Tevhidi Tedrisat (Öğrenim Birliği Yasası) Bu tasarıyı da Yunus Nadi, Celal Nuri İleri, Kılıç Ali, Cevat Abbas, Şükrü Kaya, Recep Peker, Hacim Muhittin Çarıklı gibi devrimci Kuvayı Milliyeciler imzalamıştı. Bu yasalar üzerindeki görüşmeler ve tartışmalar beş saate yakın sürdü. Özellikle halifeliğin kaldırılışı konusunda Gümüşhane milletvekili Kadirbeyoğlu Zeki ve Dadaylı Halit Bey karşıt görüşler ileriye sürdüler. Bey, halifelik kurumunun gelişme aşamalarını incelediği konuşmasında, Hz. Peygamber’in bir hadisini okudu. Hadiste şöyle deniliyordu: ‘‘Benden sonra halifelik otuz senedir. Ondan sonra ısırıcı saltanata döner.’’ Bu hadisin okunmasından sonra Seyit Bey, halifeliğin şeriat açısından niteliklerini de sergileyen bilimsel açıklamalarda bulundu. Seyit Bey, fıkıh kitaplarında ‘‘İmamın, peygamberin kabilesi olan Kureyş’ten olması’’ gerektiğinin yazıldığını da sözlerine ekledi. SÖYLEV’DEN YASANIN ETKİLERİ Atatürk, Söylev’inde bu konuda şöyle diyor: ‘‘Önerge verenlerden başta rahmetli Seyit Bey’in ve İsmet Paşa’nın bilimsel ve inandırıcı söylevleri her zaman için okunmaya değer.’’ Bu yasaların kabul edilmesinin Türk si S EYİT BEY’İN KONUŞMASI yasal ve toplumsal yaşamındaki etkilerini Atatürk, Söylev’de şöyle belirtmiştir: ‘‘Bu yasalarla: a) Türkiye Cumhuriyeti’nde, halkın işleriyle ilgili yasaları yapmaya ve yürütmeye yalnız Türkiye Büyük Millet Meclisi ile onun kurduğu hükümetin yetkili olduğu saptandı; Şeriye ve Evkaf Bakanlığı kaldırıldı. b) Türkiye içindeki bütün bilim ve öğretim kurumları, bütün medreseler Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. c) Halife görevinden çıkarıldı ve halifelik orunu kaldırıldı. Çıkarılan Halife’ye ve Osmanoğulları soyundan olanların hepsine Türkiye Cumhuriyeti ülkesinde oturmak süresiz olarak yasaklandı.’’ (Söylev, Cumhuriyet Yayını, s. 392393) Adalet Bakanı ve İÜ Öğretim Üyesi Seyit Bey, çok önemli bir konuşma yaptı. Seyit SÜRECEK BİTTİ CUMHURİYET 09 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear