Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 MART 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Memur Mehmet O kendisini biliyor. Biz ona ‘‘Memur Mehmet’’ diyoruz. Memur Mehmet’in babası, yaşamı boyunca Anadolu’da, doğruluk ve dürüstlükle görev yapmış bir memurdu. Oğlu da babasının izini sürdü. 1980’li yılların başıydı. Arkadaşları Memur Mehmet’e, kendilerinin gecekondu yapacaklarını, onun da bir arsa çevirip ortasına kondu kondurmasını önerdiler. Hatta ‘‘Oturman gerekmiyor, yap derme çatma bir ev, ileriyi düşün!’’ diye de uyardılar. Mehmet, arkadaşlarına belediyecilik ve şehircilik açısından yanlış yaptıklarını söyledi, ‘‘plan, düzen’’ ve de ‘‘program’’dan söz etti. Yıllar ile birlikte köprülerin altından çok sular aktı. Mehmet’in vizyonu geniş arkadaşlarının gecekonduları yıkıldı, yerine apartmanlar dikildi. Onlar 2 ya da 3 daire sahibi, hatırı sayılır insanlardı artık...1990’lı, kredi kartlarının hayatı belirlediği yıllardı. Memur Mehmet, kredi kartının toplam borç tutarlarını hiç aksatmadı. Bir süre sonra, borçlarını toptan ödeyemez oldu, en az tutarları ödemeye başladı. Ana para borçları ise sürekli katlandı, katlandı... Kredi kartlarında gecikmeye düşenler için ödeme kolaylığı sağlayan yasa çıktığı günlerde memur Mehmet’e rastladık. Çevresine ‘‘Yine kurallı yaşadığımla kaldım’’ diyordu.. Geçenlerde biri ‘‘Şu paranoyalardan bir kurtulsak rahat edeceğiz’’ dedi. ‘‘Hangi paranoyalardan?’’ diye üsteleyecek olduk, yanıt beklediğimiz gibi oldu: ‘‘Bölünme paranoyası filan...’’ Demek, o bildik çevrenin hafif ateşte pişmeye bıraktığı temcit pilavı demlenmiş, bölünme tehlikesinin ‘‘paranoya’’ sayılması gerektiği savı toplumun saf kesiminde tutmuş. Bölünme paranoyasından kurtulursak rahat edecekmişiz. Oysa, bir türlü rahat bırakmıyorlar ki, yerli ya da yersiz, o kuşkulardan sıyrılalım... Yanı başımızdaki Irak’a bir bakın... Daha düne değin Irak, bütünlüğü olan laik bir ülke değil miydi? Öyleydi, ama değiştirildi... ABD ve ortakları, Ortadoğu’daki çıkarları ve petrol için yalanla sıvanmış savları ileri sürüp mazlum Irak halkına saldırdı. Irak, etnik ve mezhepsel kökene dayanan bölgelere ayrıldı, üçe bölündü. Laik Irak gitti, dinsel kurallarla yönetilen bir yapı geldi. Ama, o yapıda her Müslüman için kutsal sayılan, sayılması gereken camiler yakılmaya, bombalanmaya başladı. Din kardeşleri birbirini kırar oldu... Türkiye’de son 3035 yıldır yaşananlaBağımsız Büro Çalışanları Sendikası Genel Başkanı Ayhan Çivi, iktidara yakın duran MemurSen’e bağlı Büro MemurSen Genel Başkanı Yusuf Yazgan’ın, daha fazla maaş alacağı Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’ne kadro karşılığı sözleşmeli mühendis olarak atandığını dillendirmişti. Yusuf Yazgan, bir açıklamayla Meteoroloji’ye geçişi Onur SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Saflara Kalırsak... ra ne demeli peki? Sağsol diye ayrılan bir kuşak, kuytu sokaklarda avlanıp yok edilmedi mi? Kahramanmaraş’ta, Çorum’da, Sıvas’ta yurttaşlarımız mezhep boğazlaşmasının kör kuyularına itilmedi mi? Yabancıların güdümündeki bir örgüt aracılığıyla ülkenin Güneydoğu’sunda dü şük yoğunluklu bir savaş çıkarılmadı mı? Son 3035 yıl içinde, ulusal bağımsızlık savaşımızda verdiğimiz şehitleri de aşan sayıda, 41 binin üzerinde yurttaşımızı yitirmedik mi? Yakın geçmişimizin acılı fotoğrafları, bölünme tehlikesinin yersiz bir kuşku, bir ‘‘paranoya’’ olduğunu mu gösteriyor, yoksa doğrudan doğruya bir gerçekliği mi yansıtıyor? Türkiye’yi bölmek isteyip de bölemeyenler, bugün Mezopotamya’yı kardeş kavgasına sürüklemeyi başardılar. Ama, işleri sarpa sardı, körükledikleri yangın yayılırken bu kez yeni bir oyunu tezgâhlayıp yine kullanılmaya hazır safdillerin önüne atmaya hazırlanıyorlar. Tezgâh iki seçenekli. Arkadaşımız Ergin Yıldızoğlu’nun bir yazısında vurguladığı gibi Türkiye her iki şıkta da var: Irak’a; ya NATO ya da ‘‘Arap Birliği, Türkiye, Pakistan vb.’’ Müslüman ülkelerin güçlerinin müdahale etmesi öneriliyormuş. Anlayacağınız, alavere dalavere bizim Mehmetçik nöbete... Safdillere bakarsanız bundan kaçış olanağı yok. Akıllılara gelince. Dileriz, onlar azınlıkta kalmazlar... ki formasyonuma uygun olduğu için Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nde görev yapmayı uygun buldum.’’ Öyle anlaşılıyor ki, genel başkanlıktan düşmemesi için gidebileceği 40’a yakın kamu kurumunun arasından Yusuf Yazgan’a en yüksek maaşlı ve ikramiyeli kadrolardan biri bulunmuş. Gerçekten çok iyi bir seçim... Seçim nin şu gerekçeye dayandığını duyurdu: ‘‘Meteoroloji Genel Müdürlüğü’ne geçişim, daha önce kadromun bulunduğu Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı’nın Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ve Kültür ve Tabiatı Koruma Kurumu ile birleştirilerek yeni bir kurum oluşturulması ve bu oluşturulacak kurumun Tarım Orman Çevre işkoluna devir edilecek olması, bunun sonucunda 4688 sayılı yasa gereği sendika genel başkanlığı görevimin düşecek olması nedeni ile zorunlu bir değişikliktir. Bu bağlamda mesle Yazar Emin Özdemir’in son kitabı bir masal: ‘‘Mutlukent’in Yöneticisi.’’ Masalın baş kahramanı Emircan, Dertlikent’i Mutlukent’e dönüştürürken babasının kendisine bıraktığı biricik kalıt olan bir kitaptaki öğütleri tutuyor hep. ‘‘Onurlu olma’’ öğüdünü örneğin: ‘‘Kimi başarılar vardır ki, insanı yüceltmez. Yüceltme şöyle dursun, küçültür. O türden başarı kazananlar, başarılı olabilmek için her şeye katlanırlar. Onurlarını düşünmezler. Sen böyle yapmayacaksın; attığın her adımda onurunu düşünecek, onurunu koruyacaksın. Başarıya ulaşmak için onurunu yaralayacak işlerden kaçınacaksın; oysa başarılı olmak, amacına ulaşmak için her yolu deneyenler vardır, pisliklere bulaşanlar vardır. Bunlar karşılaştıkları kötülüklere, çirkinliklere ses çıkarmazlar. Dahası çıkarları için o pisliklerin içinde yer alırlar. O pislikleri yapanlarla işbirliği yaparlar. Bu yolla amaçlarına ulaşır, başarılı olurlar. Unutmayalım ki böyle, onuru hiçe sayarak kazanılan başarılar, insanı alçaltır. Bu yönden pisliklere bulaşmayacak, onlara başkaldıracaksın. Kısacası onurunla yaşayacaksın.’’ Siz, Dertlikent’in insanları... Ne dersiniz? Onur dediğimiz şey masallarda mı kaldı? Raina Şıklığı!.. Kraliçe Raina’nın Türkiye ziyareti bir kez daha aynı polemiğe yol açtı: Bir yanda: ‘‘Şu Ürdün Kraliçesi’nin modernliğine bakın. Bir de bizimkilere!’’ diyenler var. Diğer yanda, bu bakışı ‘‘yüzeysellik, şekilcilik, sığlık’’ diye mahkum edenler. Batılılık; görüntü/kılık kıyafetle olmazmış da... Batılı görünmekle, Batılı olmak arasında fark varmış da.. Türkiye tabii ki çok daha Batılıymış.. falan. Aynı tartışmalar Esma Esad’ın gezisinde de yaşanmıştı. Arap kadınının konumu hakkında Ürdün’ün, Suriye’nin iki dirhem bir çekirdek ‘‘first ladyleri’’ üzerinden çıkarsama yapmak sığ oluyor; bizimkilerin türbanını ‘‘ayrıntıya indirgemek’’ sığ olmuyor! Bu nasıl mantık? Türkiye’de kadın hakları Ürdün’den de Suriye’den de ilerde. Bunu herkes biliyor. Söz konusu ülkelerde aile hukuku hâlâ ‘‘şeriata’’ endeksli. Kadın ‘‘yarım şahit’’, ‘‘yarım insan’’ konumunda. ‘‘Evlenmemiş kadınlar’’ 40 yaşına kadar Ürdün’de ‘‘vesayet altına’’ alınabiliyor; Suriye’de ‘‘hükümetin ahlaka mugayir ya da tehlikeli gördükleri’’ mesleklerde çalışamıyorlar. ‘First Lady’nin türbanı bez parçası mı? Doğrudur. ‘‘Raina şıklığı’’ ve ‘‘Esma Esad modernliği’’ bunları gizlemez; gizleyemez... Ancak ‘‘Emine Erdoğan’ın türbanı’’ ‘‘Cumhuriyet kazanımlarından’’ bir U dönüş teşebbüsü, çabası ile yüz yüze olduğumuzu gizliyor, gizleyebiliyor mu? Madalyonun bir de bu yüzü var. Öyle değil mi? Emine Hanım’ın türbanını basit ‘‘bir bez parçası’’ olarak yorumlamamız mümkün mü? Bu da ‘‘yüzeyselliğin’’ bir başka türü olmaz mı? O bez parçasının arkasında, kadını ‘‘öteki’’ye indirgeyen, marjinalleştiren, yemek sofrasından politikaya.. tüm ortamlarda dışlayan, ‘‘kadınlıerkekli karma yaşama’’ damardan alerji duyan ve karşı çıkan bir ideolojinin yattığını unutmamız mümkün mü? Geçenlerde daha ‘‘Radikal’’in birinci sayfasında erkekler bir yanda, türbanlı kadınlar öte yanda, haremlikselamlık tipik AKP sofra düzenlerinden birinin fotoğrafını görmedik mi? Binali Yıldırım’ın eşini erkeklerden ayrı masada yemek yerken görüntüleyen ‘‘Hürriyet’’in manşetlik fotoğrafını nasıl unuturuz? Emine Erdoğan’ın türbanı bu ayrımcı bakışın, bu duruşun, bu dünya görüşünün simgesi değil mi? Kadın sorununu bir ‘‘uygarlık ölçüsü’’ olarak değerlendiren Batılı ülkeler, Emine Erdoğan’ın yer aldığı her ‘‘protokol karesinde’’ bunu görüyor. Ve şunu hesaplıyorlar: ‘‘Türkiye, bazı kesimlerinde hâlâ ‘çok eşliliğin geçerli’ olduğu; töre kanunlarının işlediği, ‘haremlikselamlık’ uygulamalarının rastlandığı bir ülke olmasa, böyle bir ‘first lady’si olur mu?’’ O Analar, O Anılar, O Yıllar Prof. Dr. SEBATİ ÖZDEMİR Bu şiiri için Sayın Yılmaz Odabaşı’nı saygıyla selamlıyorum. ‘‘bir kahvenin telvesinde buğulanırda zaman analar bize seslenirdi taş avlulardan koşarak gelirdik... koşarak ağrıyan, yoksul çocukluklardan türküler, maniler duyulurdu, daracık sofalardan ‘yara benden ok senden yara benden ne sende ok tükenir ne acı yara benden...’ o analar, o anılar, o yıllar yaşardılar analar mağrur mabetler gibi, susardılar eyvanlarda, serin yaz geceleri kurutulmuş patlıcanları tokuştururdu rüzgâr. bir kahvenin telvesinde buğulanırdı zaman analar bize seslenirdi taş avlulardan koşarak gelirdik... koşarak yırttığımız sokaklardan türküler, maniler, duyulurdu ilenen avurtlardan ‘su olup taşabilsem dağları aşabilsem ne kadar sevinirdim sana yaklaşabilsem...’ o analar, o anılar, o yıllar yaşardılar analar ana kokar, gül bakar şehriye açardılar analar... gökyüzüne ne güzel bakardılar analar saçlarında aklıkları kınalarla kandırıp kandillerde mum yakar yatırlarda, mahcup dilekler tutardılar... herkesin anası bir defa ölür ölür kınaları, yemek tarifleri ve türküleri herkesin anası bir defa ölür ölür sevgileri, korkuları ve öpüşleri herkesin anası bir defa ölür; bir hançer birden böler ikiye yüreklerimizi!..’’ Bu şiir 12 Eylül darbecilerine ithaf edilmiştir. Eğer hâlâ kendileri, çocukları ve torunları bu dönemden; bu dönemde bu ülke insanına çektirdiklerinden utanmıyorlar ise... Evet; herkesin annesi bir defa ölür; ama benim annem yaşıyor... Bu darbeciler tarafından ağabeyimin nasıl işkencelerden geçirildiğini, kanlı gömleklerini Kartal Cezaevi’nden annemle; sevgili annem Sevim Özdemir ile nasıl getirdiğimizi hâlâ unutmadık ve hiçbir zaman bu 12 Eylül’cüler yargı önüne çıkıncaya kadar da unutmayacağız... Ama bu böyle olmayacak ve bir gün onlardan hesap sorulacaktır. Bir gün; ama mutlaka!.. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Yüzyıl önceki trend tersine döndü ‘‘Şu bizim şekilci laikler amma da elektriklendi? Raina gel sen bizim kraliçemiz ol!’’ diye öyle ters köşeden çakmalar, dalga geçmeler, kinayeler falan boşa. Dünyayı kandıramazsınız. ‘‘Müslüman kadınlar, başlarındaki örtüleri 20. yüzyıl başında atmaya başladı. Bu olguya önce elitler, seçkinler önderlik etti. Sonra bu; toplumun alt katmanlarına, alt gelir gruplarına yayıldı... Ama işte 20. yüzyıl sonunda türban geri döndü ve şimdi bunun tam tersi yaşanıyor. Başörtüsünün Müslüman dünyasında yeniden yaygınlaşması bu kez tam tersine işleyen bir süreçle, dezavantajlı gelir gruplarının öncülüğü altında yükselişe geçti. Derken orta sınıflar kapanmaya başladılar. Yüksek burjuvazinin de bu trende eklemlenmesi uzak değildir!’’ Arap dünyası için Londra’da yayımlanan ‘‘Al Hayat’’ gazetesi; kadın üzerinden atağa geçen ‘‘İslamcılığı’’, bir süre önce okuduğum bir yazıda böyle tarif ediyordu. Türbanlı Emine Erdoğan’la ultramodern Raina’nın fotoğraflarını, ben böyle algılıyorum: Alttan gelen bir dalganın tepeye vurması! Bizde demokratik kanalların daha açık olması bu dalgayı hızla tepeye taşıdı. Dalga ‘‘tsunamiye’’ dönüşürse; ne Raina’lar kalır, ne Esma Esad’lar... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN Dosya No: 2005/4 İz. Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri: Osmaniye Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 17.09.2002 tarih ve 1997/838 Esas 2002/659 Karar sayılı ilamı gereğince taraflara ait Osmaniye ili Karaçay Mahallesi Sakızlık mevkiindeki tapuda kain 202 ada 8 parseldeki 4705.00 m2 sayılı taşınmaz ortaklığın giderilmesi yoluyla memurluğumuz tarafından açık arttırma suretiyle satılarak paraya çevrilecektir. Taşınmazın imar durumu: Osmaniye Belediye Başkanlığı’nın 17.10.2005 tarih ve 1810 sayılı yazıları gereğince taşınmaz imar planı içerisindedir, üzerinde kısmen imar yolu gözükmekte olup, bunun dışında alan kısımla ayrık nizam 3 kat konut alanıdır, yola giden kısımların terki yapıldıktan sonra yoldan 5 m, yan bahçeden 3 m, arka bahçeden 4.5 m çekilerek yapı yapılabilir. Taşınmazın halihazır durumu: Satışa konu taşınmaz imar planı içerisinde olup kamu kurum ve kuruluşlarının vermiş olduğu hizmetlerden yararlanmaktadır, taşınmaz şehir merkezine takriben 6.000 m. mesafededir, taşınmaz hisselidir, içerisinde davalı ilgililerden Şaban Arıtı’ya ait 12.00x12. 50= 150.00 m2 oturumlu tek katlı yığma olarak yapılmış binanın üzeri ahşap çatı ve kiremit kaplamalıdır, pencere ve kapılar ahşap, bina üç oda, bir salon, mutfak banyo ve tuvaletten ibaret olup takriben 40 yaşındadır, aşınma payı yüzde 40 olarak kabul edilmiştir. Aynı parsel üzerinde 10. 00x12.00= 120.00 m2 oturumlu yine başka bir bina olup, iki katlı, zemin kat kolon üzeri boş olarak bulunmakta, birinci katı konut olarak kullanılmakta, bina üç oda, salon, mutfak, banyo, tuvaletten ibarettir, dış cephesinin sıvası yapılmamış, iç cephe sıvalıdır, kapı ahşap, pencere PVC’dir, bina takriben 10 yaşında 3. sınıf A grubu yapı sınıfındadır, yine taşınmaz üzerinde Fettah Arıtı’ya ait yapı mevcut olup 9.50x11.00= 104.50 m2 oturumlu tek katlı, çinko çatılı briket duvarlı konut olarak yapılmış, üç oda, bir salon, mutfak, banyo ve tuvaletten ibarettir, bina üç yaşındadır, 2. sınıf yapı grubuna girmektedir, elektrik ve suyu mevcuttur, taşınmaz içerisinde çeşitli yaşlarda türde ve fiyatlarda 33 kalem meyve, kerestelik ağaç bulunmaktadır, ayrıntılı listesi görüldüğü gibidir, 210 adet portakal, 13 adet mandalina, 7 adet turunç, 12 adet zeytin, 2 adat yenidünya, 2 adet fındık, 3 adet armut, 2 adet kayısı, 2 adet Trabzon hurması, 37 adet erik, 2 adet şeftali, 1 adet elma, 25 adet nar, 5 adet incir, 1 adet ceviz, 32 adet dut ağacı, 7 adet kavak ağacı, 1 adet çınar ağacı, 48 adet zomzalak ağacı bulunmaktadır. Takdir olunan kıymeti: Taşınmaz üzerinde ilgililere ait evler bulunmakta olup Şaban Arıtı’ya ait binanın değeri 56.340.00 YTL., Fettah Arıtı’ya ait binanın değeri 14. 630.00 YTL, binaların toplam değeri: 70.970.00 YTL, taşınmazların arsa değeri 117.625.00 YTL, taşınmaz üzerinde bulunan ağaçların değeri 4.805.10 YTL, bina+arsa+ağaçların toplam değeri= 193.400.10 YTL. Satış şartları: 1 Satış 14.04.2006 günü saat 14.00’ten 14.10’a kadar Osmaniye 2. İcra Müdürlüğü önünde açık artırma suretiyle yapılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen değerin yüzde 60’ını ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok artıranın taahhüdü baki kalmak şartıyla 24.04.2006 günü aynı yer saat 14.0014.10’da ikinci artırmaya çıkarılacaktır. Bu artırmada da rüçhanlı alacaklıların alacağını ve satış giderlerini geçmesi şartıyla en çok arttırana ihale olunur. 2 Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin yüzde 20’si oranında pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubunu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı istediğinde 10 günü geçmemek üzere süre verilebilir. Tellaliye resmi, damga vergisi, tapu harç ve masrafları alıcıya aittir. Birikmiş vergiler satış bedelinden ödenir. 3 İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile on beş gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4 Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse İcra ve İflas Kanunu’nun 133. maddesi gereğince ihale feshedilir. İki ihale arasındaki farktan ve yüzde 10 faizden alıcı ve kefilleri mesul tutulacak ve hiçbir hükme hacet kalmaksızın kendilerinden tahsil edilecektir. 5 Şartname ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6 Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2005/4 İz. sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. 20.02.2006 (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. Basın: 8497 OSMANİYE SULH HUKUK MAHKEMESİ İZALEİ ŞUYU SATIŞ MEMURLUĞU’NDAN TAŞINMAZIN AÇIK ARTTIRMA İLANI HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 4 Mart www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Eski uygar1 lıklarda, üzerine kazı kale 2 miyle yapılmış 3 resim, yazı ya da çizimler bu 4 lunan küçük 5 levha... Tantal 6 elementinin simgesi. 2/ Ka 7 dastro haritala 8 rında parseller 9 topluluğu... Karadeniz yöresine özgü, 1 2 3 4 5 6 7 8 9 peştamal ya da başörtü 1 G Ü R B U L A K sü yapılan bir tür doku 2 İ R İ MA L A Z ma. 3/ Bir zinciri oluş 3 Z E F İ R A T İ turan halkalardan her 4 İ M P E S T İ L biri... Küçük su kanalı. A İ T İ P 4/ Kol gücünü geliştir 5 L Ş A N S mek için kullanılan jim 6 G İ Z H A T İ ME nastik aracı. 5/ Devlet 7 Ü S A R büyükleri, ileri gelen 8 Ç İ T İ M E ler... Utanç duyma. 6/ 9 S A V A R ON A Bir cetvel türü... Kale hendeği... Yünden dövülerek yapılan kalın ve kaba kumaş. 7/ Sığ sularda ağır yükleri taşımakta kullanılan altı düz tekne... Üstün bir yetkinin gücünü simgeleyen değnek. 8/ Asya’da yaşayan yabani bir keçi... Toprak, kum ve saman elemeye yarayan iri delikli kalbur. 9/ Y.K. Karaosmanoğlu’nun, Cumhuriyet’in ilk yıllarını konu alan romanı... Satrançta bir taş. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Düz ve yassı biçime konmuş yenecek ya da yutulacak madde... Uzaklık işareti. 2/ Her yanı suyla çevrili kara parçası... Edirne’nin bir ilçesi. 3/ Bir sebze... İki iletken arasında meydana gelen ve çok yüksek bir ısı açığa çıkaran elektrik boşalımı. 4/ Hallaç tokmağı. 5/ Kendini beğenmiş kimseler için kullanılan bir alay sözü... Güzel sanat. 6/ Tellür elementinin simgesi... Tümör... Günümüzde Hatay yöresinde görülen, eski Türk güreşlerinden biri. 7/ Eski dilde büyük ırmak... Fotoğraf duyarlığını belirtmekte kullanılan sayısal değer. 8/ Telli bir çalgı...Saban demiri ya da pullukla açılan su yolu. 9/ Keçisi, kedisi, tavşanı ve armudu ünlüdür... Beygir. CUMHURİYET 17 K