26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 26 MART 2006 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU leyla.tavsanoglu?cumhuriyet.com.tr Rum Temsilciler Meclisi Başkanı Hristofias ve Hükümet Sözcüsü Lillikas’la Kıbrıs’ı konuştuk: Türkiye’nin AB yolu Lefkoşa’dan geçer Kıbrıs’ta siyasi hava sisli. Hiç LEYLA TAVŞANOĞLU kimse önünü göremiyor. Kuzey’de Kıbrıslı Türkler referandumda ‘‘evet’’ oyu vermenin ilk kez kendilerine getirdiği siyasi rahatlığı yaşıyorlar. Güney’de Rumlar rahatsız. Annan Planı’nın her şeyi Türk tarafı lehine yönlendirdiğini düşünüyorlar. Paris’te BM SÖYLEŞİ Şu sırada Kıbrıs’ta işler iyice çıkmaza girdi gibi görünüyor. Adanın geleceğini nasıl görüyorsunuz? HRİSTOFİAS Size bir örnekle yanıt vereyim. Magosa’nın çok yakınında Derinya isimli bir bölge var. 17 Mart Cuma akşamı Derinya’da, CTP (KKTC’de iktidardaki Cumhuriyetçi Türk Partisi) ve AKEL bölge komitelerinin ortaklaşa düzenledikleri bir şenlik vardı. İki toplumdan 1500 kişi şenliğe katıldı. Ben de oradaydım. Bir de konuşma yaptım. Konuşmanızda neler söylediniz? HRİSTOFİAS Tabii ki siyasi bir konuşma yaptım. CTP ve AKEL arasındaki ilişkiden, zaman zaman ikisi arasındaki görüş ayrılıklarından ve bu görüş ayrılıklarını gidermek için nasıl bir bağ oluşturabileceğimizden söz ettim. CTP’nin Magosa teşkilat başkanı uzlaşmacı bir yaklaşım içindeydi. Halklar bu tür toplantılardan büyük memnunluk duyuyorlar. Şenlikte ortak kültürlerimizi sergiledik. Kıbrıs Türk ve Rum tarafından halk dansları toplulukları dans gösterileri yaptılar. Müziğimiz, danslarımız neredeyse birbirinin aynı. Bizler de o danslara katıldık. Çok neşeli bir ortamdı. Ortak payda bulmalıyız Talat da var mıydı? HRİSTOFİAS Kıbrıs’a döndü. Ama nekahat devresinde olduğu için evinde dinleniyor. Sanıyorum önümüzdeki hafta işbaşı yapacak. Ben onun şu anda geçtiği yoldan iki kez geçtim. Yani iki kez bypass ameliyatı oldum. Eh, bunlar halklarımıza hizmetimizin armağanları. Talat’ın o şenliğe gelemeyişini çok iyi anlıyorum. Ama belki Ferdi Sabit Soyer (KKTC Başbakanı) gelir, diye bekledim. Ama o da gelmedi. Ben sabırlı bir insanım. Ben iki toplum arasındaki diyalog ve yakınlaşmanın geliştirilmesinden başka bir seçenek olmadığına inanıyorum. Liderlerin ise başka bağlantıları var, çok çeşitli yönlerden baskı altındalar. Ama iki toplumda en dürüst olanlar halklar, insanlar. Bunca yıl boyunca insanlar arasındaki yakınlık sürdüyse ve büyük güçler ve ana vatanların müdahalesi boşa çıktıysa, hatta üvey analar da diyebilirim, her türlü kötülüğü, acı olayları bertaraf edebiliriz, diye düşünüyorum. Ama geçmişte bu acı olaylar yaşandı. Dolayısıyla da o acıların yarattığı koşullar içinde yaşadık. Onun için bu koşulların üstesinden gelmek için elimizden geleni yapmalıyız. Dolayısıyla da bütün Kıbrıs halkının geleceği için daha iyi koşullar yaratmalıyız. Çünkü ben Kıbrıs’ta tek bir halk, sadece Kıbrıs halkı olduğunda ısrarlıyım. Kıbrıs halkı iki esas toplum (Türkler ve Rumlar) ve küçük dini cemaatlerden oluşmaktadır. Bu bizim yaklaşımımız. Etnik yapı, dil farkı, kültürel tarihe, yani farklılıklara saygılı olmalıyız. Öte yandan da aramızdaki ortak paydaları öne çıkartmak için birlikte çalışmalıyız. Bu ortak paydalar neler? HRİSTOFİAS Gelenek ve göreneklerimiz, psikolojimiz aynı. Psikolojimiz Yunanistan ve Türkiye’dekinden farklı. Kıbrıslı Türkler ve Rumlar olarak temel haklarımızı elde etmek için ortaklaşa çalışmalıyız. Şu anda temelsel değil, gerçek haklara sahip bulunuyoruz. Yeniden birleşmiş bir Kıbrıs içinde, BM kararlarını ve 1977 ve 1979 kararlarını temel alarak çalışan insanların yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve standartlarının yükseltilmesi için var gücümüzle birlikte çaba harcamalıyız. Bir de AB üyesi bir ülke olduğumuzu ve Birleşik Avrupa’nın meşruiyetini de hesaba katmalıyız. Türk tarafına AB nimetleri Türkiye Kıbrıs Rum tarafını tanımadığı için bu taraftan bütün ısrarlara karşın limanlarını ve hava limanlarını Kıbrıs Rum bandıralı gemilere ve Kıbrıs Rum uçaklarına açmamakta kararlı görünüyor. Ayrıca ek protokol de TBMM’de onaya sunulmadı. Türkiye’nin bu yaklaşımı konusunda neler düşünüyorsunuz? HRİSTOFİAS Bu, ne yazık ki yaklaşım değil, yaklaşımsızlıktır. Ben Türkiye’ye çağrıda bulunuyor ve diyorum ki, bu yaklaşım ya da yaklaşımsızlıkla AB’ye yakınlaşmak ya da AB üyesi olmak mümkün değil. Türkiye’deki liderlerin sonunda bunu anlamaları lazım. Aksi halde hem kendilerini hem de tabii ki bizi zora sokacaklar. Biz işgalin (Kuzey Kıbrıs’ta bulunan Türk ordusundan söz ediyor) kurbanlarıyız. Hiç kuşkusuz sabredip işgali sürdürebilirler. Ama bu durum Kıbrıslı Türklere de zarar veriyor. Çünkü Kıbrıslı Türklerin bu durumdan memnun olduklarını sanmıyorum. Bu durum Kıbrıslı Türklerin dış dünyayla serbest ticaret yapmalarını, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyeliğinden doğan bütün nimetlerden yararlanmalarını engelliyor. Türkiye’deki insanların siyaset kaprisine kapıldıklarını düşünmüyorum. Türkiye Türklerinin de AB üyeliğini istediklerini, AB üyeliğinin demokrasinin, ülkenin çağdaşlaşmasının yararına olduğunu bildiklerini düşünüyorum. Onun için hem Kıbrıslı Türklere hem de Türkiye Türklerine bu çağrıyı yapıyorum. Dolayısıyla Türkiye, işgali yaratan engelleri ortadan kaldırır ve bugünkü çıkmaz politikasını sona erdirirse kaybedeceği hiçbir şey olamaz. Türkiye, tam üyelik için yükümlülüklerini yerine getirmek zorundadır. Buna Kıbrıs bandıralı gemiler ve Kıbrıs uçaklarının Türkiye limanlarına kabul edilmesi dahildir. Ne gariptir, işgalden hemen sonra Türkiye limanlarını ve havalimanlarını Kıbrıs gemilerine açmıştı. Ama 1980’li yıllarda alınan bir kararla bizim gemilerin girişlerini yasakladı. Peki, Kıbrıslı Türklere hâlâ uygulanmakta olan ekonomik ambargoya ne diyorsunuz? HRİSTOFİAS Gemi ve uçaklar konu Genel Sekreteri Kofi Annan’la Rum lider Tassos Papadopulos’un görüşmesinden yeni bir BM girişimi çıkacağını umduklarını söylüyorlar. Bu kez ağız değiştirmişler. Adanın birleşmesini her zaman istediklerini, Kuzey’de Türk askeri kaldığı sürece bunun olamayacağını söylüyorlar. Hatta daha ileri gidip AB üyesi Kıbrıs’ın hiçbir yabancı kuvvet tarafından korunmasına gerek ceğiz. Böylece iki toplum liderleri arasında diyaloğun yeniden başlaması imkânı da doğacaktır. Paris’te BM Genel Sekreteri Kofi Annan’la lideriniz Tassos Papadopulos’un yaptığı görüşmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? HRİSTOFİAS O toplantıda söylenen sözler ve varılan anlaşmanın yolunda gidersek iyimser olabileceğimizi düşünüyorum. Bakın, tekrar ediyorum. Zaman zaman bir taraf, zaman zaman da öbür taraf bir adım öne çıkabilir. Ama bu iş böyle devam ederken Kıbrıs bir adım bile öne çıkamaz. Bu bağlamda, size sormak istediğim, Mehmet Ali Talat’ın yönetiminin sizin beklentilerinize cevap verip vermediği... HRİSTOFİAS Bu konuda pek de memnun değiliz. Düşünce ayrılıklarımız var. Biz iki toplum arasında diyaloğu yeniden oluşturmak, anlaşmazlık uçurumunu daraltmak için çok çalışıyoruz. Ama bu iş o kadar kolay değil. Siz Kıbrıs Rum Yönetimi Sözcüsü olarak adadaki siyasi iklimi nasıl görüyorsunuz? LİLLİKAS Bana göre çözüm yolunda yeni bir çaba harcamak için önümüzde iyi bir fırsat var. Belki bu bizi bir çözüme ve adanın yeniden birleşmesine götürebilir. Hiç kuşkusuz bütün sorunlarda olduğu gibi çözüm için ilgili bütün taraflarda siyasi irade ve istek olmalıdır. Paris’te Cumhurbaşkanımız Tassos Papadopulos ve BM Genel Sekreteri Annan’ın görüşmelerinden sonra Türkiye’nin, Kıbrıslı Türklere bir adım atmaları için yeşil ışık yakacağını umuyoruz. Öte yandan Kıbrıs Türk tarafının, referandumlarda evet oyu veren taraf olması nedeniyle elinin güçlü olduğunu düşündüğü biliniyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? LİLLİKAS Ben Kıbrıslı bir Türk ya da Türkiye’den bir Türk olsaydım Annan Planı’na ben de evet oyu verirdim. Çünkü Annan Planı her şeyi Kıbrıslı Türklere, daha olmadığını üzerine basa basa telaffuz ediyorlar. Bu hafta Kıbrıs Rum tarafından iki konuğumuz var. Birisi iki yıl sonra yapılacak Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Rum lider seçilmesine kesin gözüyle bakılan Rum Temsilciler Meclisi Başkanı ve iktidardaki AKEL Partisi’nin lideri. Öbür konuğumuz ise Rum Turizm Bakanı ve yeni Hükümet Sözcüsü AKEL üyesi Yorgos Lillikas. İyi de Türkiye’nin önüne pek çok engel çıkarıldığı gibi AB içinde kimileri de Avrupa’nın Türkiye gibi bir ülkeyi hazmetmesinin çok zor olacağını söylüyorlar. Buna ne diyorsunuz? LİLLİKAS Evet, doğru.. kimi AB ülkelerinin bu konuda kaygıları var. Bu kaygılar Türkiye’nin büyüklüğünden, Türk ekonomisinin karakterinden kaynaklanıyor. Türkiye ekonomisi hâlâ büyük ölçüde tarıma dayalı. Bu da AB bütçesine ağır bir yük oluşturacak. Öte yandan hemen hemen bütün AB üyelerinin AB değerlerine ve ilkelerine saygılı bir Türkiye’nin üyeliğini tercih edeceklerini düşünüyorum. Türkiye’de hâlâ demokrasi, insan hakları sorunları var. Kıbrıs (Rum Yönetimi) olarak şu anda siyaseti ordusunun etkisinde ve komşu ülkelerle anlaşmazlıklarını askeri yöntemlerle çözme eğiliminde olan bir Türkiye’nin AB içinde olması bizim çıkarımıza. Türkiye AB’ye girerse anlaşmazlıklarını diyalog yoluyla çözme durumunda olacaktır. Ama AB yolunda ilerlemek de Türkiyısıyla bugün Avrupa’da dine dayalı bir devlet yok. Demokratik sistem açık toplumu gerektiriyor. Türkiye’ye gelince.. nüfusunun çoğunluğu Müslüman. Dikkat çeken nokta da hükümetinde Müslüman kimlikli bir siyasi partinin olması. Bu hükümet AB değerlerine saygı göstermeye çağrılıyor. Belki, bu durum kendi siyasi partilerinin bir kısım ilkeleriyle çelişiyor olabilir. Pek çok Avrupalıya Türkiye’yle ilgili olarak pek çok kez şunu söyledim: Biz Kıbrıs (Rum Yönetimi) olarak Türkiye’nin tam üyeliğini destekliyoruz. Ama aynı zamanda Türkiye’nin tam üyeliğinin yolu Lefkoşa’dan geçer. Türkiye Kıbrıs sorununa çözüm bulunmasına karşı çıktığı sürece AB’ye tam üye olamaz. Bu kesin. Öte yandan kimi Avrupalı siyasinin sözlerini dinlerken de AB’de bir siyasi sömürgecilik hissettiğimi söyleyebilirim. Bunu kendilerine de söyledim. Türkiye’nin Avrupalı olmasını, kendi kafalarındaki Avrupa kavramına uygun olarak istiyorlar. Yani Türkiye’nin kültürünü, kimliğini, her şeyini Avrupa’ya mı teslim etmesini amaçlıyorlar? LİLLİKAS Bu, Türkiye’ye doğru bir yaklaşım değil. Kıbrıs, Fransa, İtalya ve öbür ülkeler olarak bizlerin kendi kimliklerimiz, özelliklerimiz var. Bunlara saygı gösteriliyorsa Türkiye’ye de gösterilmesi lazım. Türkiye AB’ye tam üye olduğu zaman kültürel kimliğinin değişmemesi önemlidir. Ama, öte yandan ülkede, hem Türk vatandaşları hem de komşu ülkelerin yararına olacak, demokratik değerlere saygılı bir siyasi sistemin oturtulması da şarttır. Türkiye’nin kültürel kimliğini değiştirmek AB değerlerine de aykırıdır. Sizin sözünü ettikleriniz AB içinde azınlıkta kalan siyasiler. Çoğunluk Türkiye’ye gerçek bir şans vermek istiyor. Onlarla konuştuğum için bunu biliyorum. Ama Türkiye’nin kendisinin de beklentilere cevap vermesi gerekiyor. Başbakanınız Sayın Erdoğan’ın da bunu anlayacağını umuyorum. Çünkü Sayın Erdoğan iyi imaj yaratmak ve halkla ilişkilerde çok başarılı. Ama bunlar tam üyelik pasaportunu alması için yeterli değil. AB’nin baktığı nokta, sözlerin gerisinde neler yapıldığı. Demin Türkiye’nin havaalanları ve limanları Kıbrıs gemileri ve uçaklarına açmayı reddettiğini konuşuyorduk. Açmazlarsa AB kapısını kendileri kapatmış olur. Kıbrıslı Türkler nalıncı keseri Kıbrıs’ın iç siyasetine gelirsek... Bir süre önce kendilerine Yasemin Grubu adını veren bir grup Kıbrıslı Türk, Kıbrıs Rum Meclisi’nde boş olan 24 Kıbrıs Türk milletvekilliği için 21 Mayıs’ta buradaki parlamento seçimlerinde aday olmak için başvurdular, ama geri çevrildiler. Neden? LİLLİKAS Öncelikle, demokratik bir sistemde yasanın ne dediği önemlidir. Bu başvuruları yasalara aykırıydı. İyi de bu grup 1960 Anayasası’ndan doğan haklara dayanarak bu başvuruyu yaptı... LİLLİKAS Bu konuda Kıbrıs Yüksek Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararları var. Bunlar bizim yaklaşımımızı haklı çıkarıyor. Bakın, bugün Kıbrıslı Türkler 1960 Anayasası’nı tanımıyorlar. Bugün Kıbrıslı Türkler Kuzey Kıbrıs’ta yaşıyor. Bakın, demokratik sistemlerde anayasalara göre vatandaşların hakları vardır, ama aynı zamanda yükümlülükleri de vardır. Bugün Kıbrıslı Türkler haklarını almak istiyor, ama yükümlülüklerini reddediyor. Bir kere Kıbrıslı Türkler buradaki hastanelerde her türlü sağlık gereksinimlerini bedava karşılıyorlar. Ama Kıbrıslı Rumlar bundan paralı yararlanıyor. İlaçları için de para ödemiyorlar, ama Rumlar ödüyor. Bize, bakanlar dahil, hemen hemen bütün Kıbrıslı Türkler Kıbrıs pasaportu için başvurdu. Pasaportlarını aldılar. Dolayısıyla AB vatandaşı oldular. Buna karşılık Kıbrıs’ın AB üyeliği için gereken parasal yükümlülüklerin hiçbirine katılmadılar. Biz AB üyeliği için 6 milyar Kıbrıs lirası (yaklaşık 12 milyar dolar) ödedik. Zengin ülke olarak kabul edildiğimiz için üyelik sırasında hiçbir parasal destek görmedik. Kıbrıslı Türkler ise bedavadan AB vatandaşı oldular, Kıbrıs pasaportlarıyla... Kıbrıslı Türkler bir şey vermeden her şeyi alamayacaklarını bilmeliler. Paylaşımcı olmayı öğrenmeliler. Ne yazık ki paylaşmak istemiyorlar, her şey kendilerinin olsun arzusundalar. Diyelim ki kabul ettiniz ve 24 boş milletvekilliği için adaylıklarını koydular. Ne olur? LİLLİKAS Diyelim ki öyle oldu ve parlamentoya girdiler. İyi de, Kıbrıs parlamentosunun geçirdiği yasaları işgal altındaki kendi bölgelerinde (KKTC) uygulayacaklar mı? Hayır. Bütün istedikleri Kıbrıs Parlamentosu’nda 24 milletvekilliği elde etmek, kendi oylarıyla geçirilecek yasaların burada uygulanmasını sağlamak, ama kendi bölgelerinde bu yasaları uygulamamak. Bu, demokrasiye sığar mı? P O R T R E DEMETRİS HRİSTOFİAS 1946, Girne doğumlu. Daha lise çağlarında girdiği Kıbrıs Komünist Partisi AKEL’in gençlik örgütünde her kademede görev aldı. Liseyi bitirdikten sonra yükseköğrenim için gittiği Sovyetler Birliği’nde Moskova Sosyal Bilimler Enstitüsü ve Sosyal Bilimler Akademisi’ni bitirdi. Tarih doktorası aldı. Kıbrıs’a döndükten sonra 1982’de AKEL’in Polit Bürosu’na üye seçildi. 1988’de AKEL’in Genel Sekreteri oldu. 1991 genel seçimlerinde Kıbrıs Rum Temsilciler Meclisi’ne girdi. 2001’de Temsilciler Meclisi Başkanı oldu. Her iki görevini de bugüne kadar kesintisiz sürdürdü. Bu görevleri nedeniyle Kıbrıs Rum liderlere danışma görevi yapan üst organ Ulusal Konsey’in üyesi. sunu ekonomik yardımla aynı kefeye koymamak lazımdır. Kıbrıs Cumhuriyeti Kıbrıslı Türklere ekonomik yardım yapılmasını desteklemektedir. Bugün AB’nin kararıyla Kıbrıslı Türklere ekonomik yardım yapılması mümkün hale gelmiştir. Öte yandan Kıbrıslı Türklerin ticaret yapması konusu buna bağlı değildir. Biz uluslararası meşruiyet olması konusunda ısrarlıyız. Bakın, öncelikle Maraş’ın yerleşime açılması ve burasının meşru sahiplerine geri verilmesi gerekmektedir. Kıbrıslı Türklerin ticaret yapabilmesi için Magosa Limanı’nın açılması ise Kıbrıs sorununun nihai bir çözüme kavuşmasına bağlıdır. Önemli olan, sorunun çözülmesidir. Sorun böyle olmasaydı Kıbrıslı Türklerin ticaret yapabilmesi için yollar aramazdık. Ben, önerilerimizin olumlu olduğunu düşünüyorum. Size bir şey daha söylemek istiyorum. Hep bir adım ileride olma felsefesinin artık bir yana bırakılması lazımdır. Esas olan kimin bir adım önde durduğu değildir. Eğer bu felsefenin tutsakları olmaya devam edersek sonuç Kıbrıs sorununun çözümsüz kalması ve içinde bulunduğumuz çıkmazın sürmesi olacaktır. İki taraf da bir adım önde olma felsefesinden vaz geçerse ileriye gidebilecek ve iki tarafın pozisyonları arasındaki uçurumu kapatabile Belki yalnız olsaydık bunu başarabilirdik. Ama tek başımıza değiliz. Pek çok unsur üzerimizde etkili oluyor. Aramızda kalsın, AKEL hiçbir unsurun etkisi altında değildir. Ama karşımızdaki yoldaşlarımız, dostlarımız (Kıbrıslı Türkler) Türkiye’deki liderliğe ve tabii ki askeri çevrelere bağımlılar. Sayın Erdoğan bu konuda ilerleme kaydetmek istese bile yapabileceğinden pek emin değiliz. Kuşkularım var. Çünkü bir adım önde olma politikasında ısrarlılar. Kıbrıs sorunu halkla ilişkiler malzemesi değildir. Oysa ortada hiç de hoşuma gitmeyen bir halkla ilişkiler oyunu oynanıyor. Talat halkla ilişkileri iyi biliyor Peki, daha açık sormak gerekirse, bu halkla ilişkiler oyununu kim oynuyor? HRİSTOFİAS Arkadaşım Mehmet Ali’ye Türkiye’deki liderlik tarafından bu halkla ilişkiler oyununu oynaması öğretiliyor. Onun için kızgınım. Ben tutarlılık, açıklık, samimiyet istiyorum. İş iki tarafa kalsa oturur, sorunu kendi başımıza çözmeye çalışırız. İyimser olmak istiyorum. Referandumlardan sonra ortaya çıkan tatsız duygulara rağmen aramızda ortak bir dil oluşturma yollarını bulabileceğimizi düşünüyorum. Bu bizim hedefimiz. Kıbrıslı Türk dostlarımızın da aynısını hedefledikleri konusunda bize verdikleri güvence var. Yaşam bize neler olacağını gösterecek. Kavga gürültüden yana değilim. Çünkü bunlar arada kötü duygular oluşmasına yol açıyor. Bunlar da her iki toplumun barışa ulaşması ve iki tarafın çıkarlarına hizmet edecek bir ortam yaratılmasını engelleyecektir. Bakın, bir tarafın kazançlı, öbür tarafın da kaybederek çıkacağı çözüm önerileri de bizi bir sonuca ulaştırmaz. Annan Planı’nda bu tür haksızlıklar vardı. Yani siz Annan Planı’nın Türk tarafının çıkarına mı hizmet ettiğini düşünüyorsunuz? HRİSTOFİAS Tabii ki. Türkiye neden sonsuza kadar Kıbrıs’ta bir askeri birlik bulundursun? Yunanistan, Türkiye ya da İngiltere, Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunduktan sonra neden Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin içişlerine müdahale etsinler? Neden Türkiye’den gelen binlerce göçmen Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin vatandaşı olarak bu adada yaşamaya devam etsinler? Üstelik bunların sayıları Kıbrıslı Türklerin sayılarının iki misline çıkıyor. Annan Planı bütün bunlara kapıyı açık bırakıyor. Dolayısıyla AKEL’in Annan Planı’nı reddetmesi rastlantı değil. Bir şey daha söylemek istiyorum. Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ikinci sınıf vatandaşları olmalarını istemiyorum. Ama bu binlerce Türkiyeli Türkü de, Kıbrıslı Türklerin haklarını geri verme uğruna birinci sınıf vatandaş yapamazdık. Bir orta yol var. Bu da her iki toplumun ve sonuçta da Kıbrıs halkının yararına olan yoldur. doğrusu Türkiye’ye vermeyi öngörüyordu. Annan Planı adanın gerçekten birleşmesini öngörmüyordu. Çünkü adanın birleşmesi, toplumların, kurumların, ekonominin birleşmesi demektir. Ama Annan Planı adanın kalıcı biçimde bölünmüş kalmasına yol açacaktı. Dolayısıyla biz planı reddettik. Hatta Morfu (Güzelyurt), Magosa, bir kısım köylerden bu tarafa kaçan Rum mülteciler de planı reddettiler. Annan Planı’na göre bunlar evlerini geri alma hakkını elde ettikleri için ret oyu vererek delirdikleri düşünülemez. Çünkü onlar da planın önerdiği çözümün hayata geçmesinin mümkün olmadığını görüyorlardı. Bir de, son 32 yılda Kıbrıslı Rumlar ilk kez bir çözüm planını reddettiler. Öte yandan bundan önce pek çok kez Türkiye ve Kıbrıslı Türkler çeşitli çözüm önerilerini reddetmişlerdi. O zaman, biz sadece bir kez reddettik diye neden suçlanıyoruz? Kıbrıs, bir suçlama oyununa dönüşmemeli. Paris’te, Annan’ın yeni bir girişimde bulunmasını öngören kararını Türkiye kabul etmemekte ısrarlı olduğu için onu eleştirmiyoruz. Çünkü biz çözüme ulaşmak ve bu girişime bir şans tanımak istiyoruz. Yükümlülükler yerine getirilsin Evet de, Türkiye’nin de kendisine göre çekinceleri ve kaygıları var. Örneğin bu aşamada Kıbrıs Rum bandıralı gemiler ve Rum uçaklarına Türk limanları ve havaalanlarının açılması için baskı yapılıyor. Ankara, Kıbrıs Rum tarafını tanımadığını, dolayısıyla da limanları ve havaalanlarını açmayacağını söylüyor. Ayrıca TBMM’de ek protokol onaylanmadı... LİLLİKAS Türk hükümeti ek protokolü kabul ederken, Kıbrıs hükümetini (Rum Yönetimi) tanımadığını belirten bir de şerh koydu. Ama bu Kıbrıs’ın (Rum Kesimi) değil, Türkiye’nin sorunu. Bugün Avrupa Komisyonu, 25 üye ülke Türkiye’ye sadece ek protokolü Meclis’te onaylaması için değil, aynı zamanda Ankara’nın AB’ye ve AB müktesebatına olan yükümlülüklerini yerine getirmesi çağrısında bulunuyor. Türkiye bunu yapmazsa AB’ye tam üyeliği tehlikeye girecektir. Türkiye’nin, kendisi için en önemli konunun Kıbrıs’ın yüzde 37’sini işgali altında tutmak yerine AB’ye tam üyelik olduğunu algılayacağını umuyorum. Cumhurbaşkanı (Rum lider) Papadopulos Türkiye’nin üyelik sürecini veto hakkını kullanarak iki sefer durdurabilirdi. Ama halktan gelen büyük baskılara karşın bunu yapmadı. Türkiye’ye AB üyeliği yolunda ilerleme şansı tanımak istedi. Tam üyelik yolunda Türkiye’nin yerine getirmesi gereken pek çok yükümlülük var. Türkiye’ye özel muamele uygulanamayacağını Ankara’nın anlaması lazım. Bütün öbür üyeler gibi biz de bu zorlu yoldan geçtik. Herkesin aynı kurallara uyması ve aynı yükümlülükleri yerine getirmesi zorunludur. Aksi halde Kıbrıs ve öteki üyelerin Türkiye’ye yolu açık tutmaları güçleşecektir. P O R T R E YORGOS LİLLİKAS Baf, 1960 doğumlu. Yükseköğrenimini Fransa’da Lyon Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İletişim Bölümü’nde yaptı. Lisansüstü derecesini siyaset biliminden aldı. 198890 arası, dönemin Kıbrıs Rum lideri Yorgo Vasiliu’ya özel danışmanlık yaptı. 1996 ve 2001 seçimlerinde AKEL Partisi’nden milletvekili seçildi. Parlamento Çevre Komisyonu Başkanlığı yaptı. 2003’te Ticaret, Sanayi ve Turizm Bakanı oldu. Bu yılın başında da hükümet sözcülüğüne getirildi. Kıbrıs sorunu ve gençlerin sorunlarıyla ilgili Kıbrıs’ta ve uluslararası alanda Kıbrıs’ı temsilen pek çok konferansa katıldı; sunumlar yaptı. Yayımlanmış çeşitli makaleleri var. ye’ye kalmış bir şey. Türkiye sorumluluklarını ve yükümlülüklerini yerine getirirse yolu açıktır ve AB’ye tam üye olur. Umarım Türkiye’deki politikacılar dışarıda kalmak yerine AB içinde olmanın kendi çıkarlarına hizmet edeceğini algılama akılcılığını gösterirler. AB’nin siyasi sömürgeciliği Peki, siz bugünkü Türk Hükümeti’nin ılımlı İslam karakterini nasıl değerlendiriyorsunuz? Müslüman kimlik ve AB’ye tam üyelik birbiriyle çelişen kavramlar değil mi? LİLLİKAS Avrupa’da geniş bir Müslüman nüfus var. Ben yedi yıl Fransa’da yaşadım. O yıllarda Fransa’da cami yoktu. Ama bugün pek çok AB ülkesinde pek çok cami görebilirsiniz. Bana göre din bir sorun değil. Çünkü AB dine dayalı bir birlik değil. İyi de Avrupa’da yaşayan Müslümanlar da ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüklerini düşünüyorlar... LİLLİKAS İnanın, bu doğru değil. AB kültürü antik Yunan uygarlığına büyük ölçüde dayalı. Yasal sisteminin temeli de büyük ölçüde Roma’ya dayanıyor. Bir de Avrupa’da aydınlanma süreci yaşandı. Dola CUMHURİYET 12 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear