28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 26 MART 2006 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr Nazi Joseph Mengele’yi affetmek! va Mozes Kor’u biliyorum; 2 yıl önce, Indiana’nın TerreHaute kentinde tanıştık. Amerikan dazlakların yaktığı, virane Yahudi Soykırım Müzesi’ni bana gezdirirken yerlerdeki yangın artığı kömürleşmiş kalaslara ayağı takılmasın diye koluna girmiştim. BirGün gazetesinde yayımlanacak söyleşi için oradaydım. Kurucusu olduğu müzenin yangın görmemiş duvarlarına gamalı haçlar çizen kundakçıları, FBI o sırada arıyordu; hâlâ arıyor! Eva, 70’i geçkin yaşına karşın dinç, sağlıklı, yaşam sevinciyle doluydu. Müzeyi kundaklayan faşistleri polis arayadursun, o kollarını sıvayıp küllerinden doğan Simurg kuşunu tekrar uçurmaya koyuldu. Müzeyi geçen yıldan bugüne, silbaştan yapıp yeniledi. Dünyanın her yerinde Nazi utancını duyumsayanların yardımlarıyla müze ayağa kalktı. Sergiye konmak üzere soykırıma ilişkin yüzlerce yeni belge, eşya, fotoğraf ve Nazi artığı insanlık ayıbı oraya taşındı. Geçenlerdeyse, ‘‘Mengele’yi Affetmek’’ adlı 3 saatlik belgesel film yaparak müzesine katkıda bulundu. Film bu sıralarda kentten kente dolaşıyor, Eva da peşinden kürsüye çıkıp konuşuyor: Çünkü, Eva ve ikiz kızkardeşi, Auschwitz Toplama E üyeleriyle beraber alınıp kampa getirildikleri Kampı’ndan sağ çıkmışlardı. Müzedeki her gün, kafası kızan bir Nazi subayı hepsini şey, tıpkı belgesel film gibi, Eva’nın anılarına toptan gaz odasına göndermek kararındaydı. tanıklık ediyor; üstelik bu yaşlı Yahudi kadını, Gaz odası girişinde bir asker ayrımına ziyaretçilere canlı bir örnek olarak, kanla dolu varacaktı ki, ailenin kızları ikizdi. ‘‘Durun!’’ insanlık tarihinin birkaç sayfasını kendi diye seslendi, ‘‘Bunlar Doktor Mengele’nin ağzından anlatıyor. Dahası, acı hikâyesini aradığı ikizler olmalı.’’ Eva ve Miriam’ı dinlediğinizde, onun gözbebeklerine şırınga ayırdılar ötekilerden. Aile, gaz odasından sokup renkleri maviye dönsün diye başında fırınlara atıldı. Mengele o sıralarda, üstün deney yapan Nazi doktor Joseph Mengele’yi insanı icat etmek için deney sizin lime lime edeceğiniz gelirken, Eva sakin bir sesle, ‘‘Ben onu INDIANAPOLIS yapıyor, laboratuvarda Yahudileri kullanıyordu. Özellikle tembih çoktan affettim!’’ diyor. 1945 Ocak etmişti: İkiz bulunursa, deney ayının 27’sinde, Sovyet askerleri odasına getirilecekti. İkizler Auschwitz’e girince, birkaç yüz arasında ilik, hücre, kan, organ hasta, sakat, ölüm eşiğinde Yahudiyi nakilleri yapmayı, böylece insana orada buldular. Aralarında Eva ve ikizi Miriam da vardı. Yahudiler MAHMUT ŞENOL ait bulgulara erişmeyi tasarlıyordu. Mengele’nin deney masasından pek kampın tel örgülü kapısından sağ çıkan olmamıştı. Eva ve ikizi, dışarıya, özgürlüğe adım atarken kadavra masasına yatırıldılar. Eva anlatıyordu: bir Sovyet askeri Laika makinesinin ‘‘Kanımızı bir tüpe doldurmaya başlıyordu, deklanşörüne basacak, enlemesine çizgili Mengele... Kendimizden geçip ölüm sınırına üniformalarıyla siyahbeyaz kareye giren yaklaşınca tekrar geri veriyordu. Bu deneyle bu kafilenin en önündeki iki kardeş, el ele bir insanın kansız, dirim kalım içinde olacağı fotoğrafa çıkacaktı. O fotoğraf, sonradan süreyi anlamaya çalışıyordu.’’ O bunları tarihsel bir belge olup her yerde yayımlandı. anlatırken benim tüylerim ürperiyor, Eva, bu fotoğrafla tanınacaktı. Eva ve kardeşi, sırtımı buz gibi bir ter basıyordu. Eva’nın Macar sınırındaki bir kasabadan ailenin öteki gözbebeklerini de beğenmemişti Mengele! Gözbebeğine mavi boya şırınga ettirmiş, kahverengisi değişecek mi diye bakmıştı. Bir keresinde buz kalıplarında sabaha kadar iki kızı çıplak, yan yana yatırdı. Tırnaklarını çekti, kemiklerini kırdı, tekrar kaynattı. Bütün bu deneylerden sağ çıkabilmiş, tarihin tek canlı tanığı Eva’ydı. İkizi, Sovyet kurtarıcıların ardından Romanya’ya, sonra İsrail’e gitti, orada acılarına dayanamayarak öldü. Eva, hâlâ gülerek yaşıyor, olan bitenleri tarihin yargıçlığına devrettiğini açıklayıp diyordu ki: ‘‘Ben Mengele’yi, bir katili affettim! Bunu yapmasaydım, bu kinle, bu duyguyla yaşayamazdım. Yaşamak için affettim. Onu tarih yargılasın!’’ Bu sözlerini söyler söylemez konuyu kapatmış, ‘‘Dur, gitme! Sana bir Zeybek oynayayım, babam oynardı. O da İstanbul’daki akrabalarımızdan öğrenmişti’’ diye ayağa kalkıp harmandalı çevirmişti. O anın fotoğrafını da ben çektim. Şimdi, en değerli anılardan biri olarak saklıyorum. Eva Mozes, İsrail’in kuruluş yıllarında sosyalist kooperatiflerde çalışmış, sonra Amerikalı bir Yahudiyle evlenmiş, Indiana’ya yerleşmişti. Sol eğilimli, demokrat, eylemci ve örgütçüydü; Nâzım’ı biliyordu. Yaşamını ‘soykırım’ı anlatmaya adamıştı. Daha geçenlerde, sağa sola, Bush’u eleştiren mektuplar döşendi; bir rastlantıyla gazetelerde okudum. Şimdiyse, müzenin başında ‘‘Auschwitz’ler Dünyada Olmasın’’ diye savaşım veriyor. Bana, ‘‘Ne yazık ki’’ demişti, ‘‘Türlü biçimlerde Nazi uygulamaları yine de sürüyor.’’ Eva, benim adlandırmamla Havva Teyze, Mengele’yi ve bütün Nazileri kendi yüreğinde affetmek yüceliğini gösteriyordu. Onu, o gün, yangın yeri olmuş müzesinde bırakıp evime dönerken yolda aklıma Nâzım’ın ‘‘Cevap: Numara 4’’ adlı şiiri geldi. Şair diyordu ki, ‘‘Kardeşler!/ Onlara elleriniz dokunmuşsa eğer/ Yedi tas su dökün ellerinize/ Yırtarak bayramlık gömleğimi ben/ Peşkir yaparım size...’’ Nâzım’ın ‘‘Onlar’’ dediği, yüz karasını sonsuza kadar taşıyacak olan faşistler, Nazilerdi. Eva’ya keşke bu şiiri okusaydım, diye içimden geçti, nerdeyse bir şey unutmuş gibi direksiyon kırıp geri dönecektim, yarı yolda... Ama, sonra, insan olabilmek için affetmenin gerektiğini ben de düşündüm! Nâzım Hikmet, bayramlık gömleğini Eva için yırtma sakın: Havva Teyze, Mengele’yi, Hitler’i çoktan affetmiş; gel, sen de affet! msenol34@yahoo.com lmanyada kış, Tufan Türenç ve gazetemizin Ankara insanları bıktırdı. Güneşe hasret temsilcisi Mustafa Balbay, milyonlarca insan ilkyaz vurguncuların çirkin günlerinin özlemi içinde ve yüzlerini bir bir sayıp kafalar hayli karışık... döküp, Balbay’ın deyişiyle ‘‘hortumcular vadisi’’nin Can sıkıntıları ise en çok hafta sonlarında yaşanıyor iğrençlikleri sergilendi. gibi... Aslında, ülkedeki İzleyenler içinde parasını yabancıların keyfi hiç mi çarptıranlar da vardı. hiç yok. Sorunlar üst üste... 1995’ten sonra hızla çoğalan ve sayıları 78’i Bunlardan biri şu günlerde ülkede yaşanan gülünç bulan İslami holdinglerin test olayı! İslam testi ile çevirdikleri dolaplar. vicdan testi ve vatandaşlık Tarikatçıların posta kutusu testinden haberiniz oldu bağlantılı sahte şirketleri ile cami avlularındaki para mu, bilmem... Artık bundan sonra Alman toplama kurnazlıkları vatandaşlığına geçmek mercek altına yatırıldı. isteyenlere uygulanacak Yüksek kâr payı vaatleriyle test sorularına bırakın dolandırılan insanımız şimdi gurbet ellerde yabancıları, hakiki Almanlar bile doğru sahipsiz ve çaresiz. dürüst cevap veremiyorlar. Vurguncu holdinglerden Bir komedidir gidiyor 800 bin vatandaşın kısacası... Öte yandan etkilendiği ve 15 milyar dertlerin en büyüklerinden Avro’nun kayıplara bir başkası da bizimkilerin karıştığı bilinen bir yaşamlarını allak bullak gerçek! İşte bütün bu olup eden yeşil sermaye ile bitenlere rağmen bugün ilgili... Almanya’da yeşil bile tarikatçılar hızla cami sermayenin acımasızca yapımı adı altında para hortumladığı toplamayı sürdürüyorlar yüzlerce MÜNİH insan perişan. Münih’te. Münih’te Sendling hatırı sayılır semtine çokluktaki yapılması planlanan yeni mağdurlar ise paralarını cami önüne EROL ÖZKAN kaptırmanın konacak mermer ötesinde, isim levhası bile kendilerini hazır. ‘‘Bin Avro ver adını ölümsüzleştir’’ sloganına hortumlayanların elini kolunu sallayarak ne dersiniz? ‘‘1000 kişi x dolaşmalarından 1000 Avro’’ kampanyasına yakınıyorlar ve sinirler oluk oluk para akıyor... nasıl da gergin, aklınız Evet, dini duyguları kullanarak büyüyen durur... Tarikatçıların ve İslami holdinglerin üst üste yeşil sermaye ürkütücü. olduğu, Münih’in Sirkecisi Bu arada Der Spiegel saydığım merkez garın dergisi son sayısında karşısındaki Goethe Almanya’daki toplam 2500 Caddesi cumartesileri yine caminin izlendiğini ve tıklım tıklım... Alt katta 39 caminin aşırı dincilere yataklık yaptığını yazdı. striptiz bar, üst katta ise mescit olan garip (!) Ancak pıtrak gibi çoğalan yapılanma modeli yine mescitler sırasında bir bar adları Hicret ya da ya da marketin üstünde de Hilal olan yeşil sermayenin karşınıza çıkabiliyor. Şaşırıyorsunuz. Almanlar marketleri ile iç içe, yan yana burada... O hâlâ daha bir cami altında dükkânlardan birine girip market açılmasına anlam de sıkıysa ‘‘Sizde şarap var veremiyorlar. Ve cumartesi mı’’ diye sorun bakalım, panelinin sonunda nasıl yanıt alacaksınız? İşte Mustafa Balbay o kendine yeşil sermayenin yıllarca özgü üslubuyla ‘‘Hangi kilisenin altında market palazlanıp büyüdüğü Münih’in göbeğindeki tam var arkadaşlar?’’ diyerek bu curcunanın ortasında toplantıyı noktaladı. Evet, geçen hafta çok önemli bir ilkyaz bir türlü romantik panel yaşandı. TürkAlman yüzünü göstermiyor Almanya’da insanlara. Dostluk Dernekleri Federasyonu’nun kültür Herkesin suratı asık. Güneş etkinlikleri kapsamı bir var, bir yok... Paskalya içinde, Başkan Ali Kılıç’ın tatili düşleriyle yaşayan çabalarıyla ‘‘Yeşil ve Akdeniz’i özleyen, Sermaye’’ konulu Antalya ile Alanya toplantıya ilgi büyüktü. kıyılarında kulaç atmayı hayal eden nice yorgun Toplantıda konuşan CHP milletvekili ve meclis insan martı çığlıkları araştırma komisyonu üyesi içinde uyanmayı özlüyor... Bihlun Tamaylıgil ile İyi pazarlar! erolozkan66@hotmail.com Hürriyet gazetesinden Alt katta bar üst katta mescit olur mu? A Modern zamanlar E WW, 1905 yılında neredeyse vinizde kapı kolundan sigara yarısının usta olduğu 100 kadar kutusuna, abajurdan çay kaşığına, sandalyeden seramik işçiye ulaşmış. WW sadece eşya üretmekle de kalmamış. Viyana kül tablasına kadar her eşyanın yakınlarında Purkersdorf mükemmel bir estetik bütünlük Sanatoryumu ve Brüksel’de Stoclet taşıyan bir sanat eseri olduğunu Sarayı gibi mimari projeleri de düşünün. Eksiksiz bir güzellik içinde başarıyla tamamlamış. Stoclet yaşayarak daha iyi bir insan olur Sarayı, WW sanat akımının muydunuz? Kendi zamanlarında ne gelişiminde önemli bir rol oynamış. kadar doğrulandı bilinmez ama, bu Bugün dahi WW’ye ait sanat tez, Wiener Werkstaette (Viyana eserlerinin bütün olarak korunduğu Atölyesi) adlı sanat hareketinin tek yer bu saray. Viyana’da yaşayan kuruluş ilkelerinden biriydi. banker Adolphe Stoclet WW’nin Şu sıra Brüksel’e taşınan Wiener kurucusu mimar Hoffman’dan Werkstaette (WW) eserleri Brüksel kendisine bir ev tasarlamasını ister. Güzel Sanatlar Sarayı’nda üç ay Başta Viyana’da düşünülür ev, ancak boyunca sanatseverlerin beğenisine sunuluyor. ‘‘Güzellik Arzusu’’ konulu Stoclet’nin Belçika’daki babasının ölümü üzerine Stoclet ailesi sergide gezerken gerçekten de yeni Brüksel’e geri dönmeye ev kurmayı düşünenleri karar verir. Stoclet kıskandıracak nitelikte BRÜKSEL Sarayı’nın inşaatına ev eşyasını bir arada 1906 yılında Brüksel’de görmek bir hayli şaşırtıcı. başlanır. İnşaat tam beş Ahşap mobilyaların müze yıl sürer. Her bir eşyanın salonlarını doldurduğu sergide küçük parçalar dev ELÇİN WW atölyesinden geldiği camların ardında yüzyılın POYRAZLAR Stoclet Sarayı’nda Avsuturyalı sanatçı başındaki ‘‘güzeli’’ Gustav Klimt’in eserleri yansıtıyor. Avusturyalı bile yer alır. Bugün Stoclet ailesinin mimar Joseph Hoffman ve sanatçı hâlâ içinde yaşadığı sarayı görmek Koloman Moser’ın 1903 yılında ne yazık ki mümkün değil. Yıllar başlattıkları Viyana Atölyesi Projesi önce halka açılan sarayda yaşanan kısa zamanda pek çok sanatçının hırsızlık olayları, ailenin kapılarını katkıda bulunduğu bir sanat akımına tamamen kapatmasına neden olmuş. dönüşmüş. Günlük yaşamda Sergiyi gezenler sarayı yanlızca kullanılan basit eşyaları sanat tasarımlardan, maketlerden ve eserlerine dönüştüren bu sanat resimlerden görebilme şansına atölyesinde hem işlevsel hem de sahip. Stoclet ailesi için mutfak güzel olan eşyalar yaratılmış. dolaplarından tutun da yumurta El işine özel önem veren bu sanat akımında kısaca şu mantık yer alıyor: kaşığına kadar en küçük eşyayı bile hazırlayan WW’nin sanatının en ‘‘Bir günde on eser bitireceğine on canlı örnekleri hâlâ bu sarayda günde bir eser bitir.’’ WW, zaman yaşıyor. Viyana Atölyesi’nin kuruluş içinde her türlü uygulamalı sanatın ilkesi doğruysa ‘‘muhteşem güzellik’’ çalışılabildiği bir çeşit sanatçı içinde yaşayan Stoclet ailesinin federasyonu haline gelmiş. Ahşap, torunlarının bugün ‘‘çok iyi metal, deri, resim gibi farklı sanat dallarının aynı çatı altında bulunduğu insanlar’’ olması gerekiyor. Belarus’ta muhalefet sokakta Belarus’un başkenti Minsk’te 7 bin kadar muhalif, Aleksandır Lukaşenko’nun 3. kez devlet başkanlığına gelmesiyle sonuçlanan 19 Mart seçimlerini protesto etti. Minsk’teki Ekim Meydanı’nda toplanmak için sözleşen göstericiler, polisin meydanı kapatması sonucu muhalefet lideri Aleksandır Milinkeviç’in çağrısıyla yakındaki bir parkta toplandı. Meydana ulaşmak isteyen polisle göstericiler arasında yer yer arbede yaşandı. Milinkeviç, binlerce göstericiye yaptığı konuşmada, Belarus’un kurtuluşu için yeni bir muhalefet hareketinin oluşumunu ilan etti. Muhalif lider, ‘‘Belarus’un Kurtuluşu için Halk Hareketi’nin oluşumunu ilan ediyorum. Asıl kazananlar bizleriz, çünkü daha çok insan korkularından kurtuluyor’’ dedi. Muhalifler 1 haftadır gösteriler yapıyor. (Fotoğraf: AFP) İsteyenler, verenler ve vermeyenler... P akistan’ın iş merkezi diye anılan Karaçi kentinde, kapısında saray yazan, hizmetli sayısı belirsiz, zevkli zevksiz döşenmiş, ama belki mermerleri İtalya’dan getirtilmiş, koridorlarında uzun yürüyüşler yapabileceğiniz, içinde kaybolacağınız, her yatak odasında banyo bulunan, mutfağı benim evimin tamamı büyüklüğünde, garajlarında üç beş otomobil ve elbet sürücüleri bulunan bir evde konuk ediliyorum. Sıcaklık otuz santigrat. Soruyorlar, klima mı istersiniz vantilatör mü? Kuş sütü mü istersiniz havyar mı? Elime bir aygıt tutuşturuyorlar, şuraya basarsam uşak koşarak gelecek, ne istersem verecek ben merdiven inmek, yürümek zorunda değilim. Böyle bir zenginliği yaşamadığım gibi hayal de etmedim yarıyı çoktan geçmiş ömrümde. Ama yoksulluğu bilirim. Daha doğrusu bildiğimi sanırdım. Karaçi Pakistan’ın İstanbul’u sayılıyor bir anlamda. ‘‘Taşı toprağı altın’’ sanılıyor. Çünkü ülkenin iş merkezi. Çalışma yaşına gelen ya da daha doğrusu çalışma yaşı 910 olduğundan bu yaşa ulaşmış çocuğu bulunan Pakistanlı aile Karaçi’ye göçüyor. İklim koşulları insanları barınak derdinden kurtarıyor. Ya da diyelim bir yerlere çöpten toplanmış ıvır zıvırla, yıkılmasıyla bir şey yitirmeyecekleri barınaklar yapmalarını olanaklı kılıyor. Hemen hazırda bekleyen iki iş alanı her zaman var: Zenginlerin hizmetine girmek ya da dilenmek. Aslında asgari ihtiyaçların karşılandığı Kuralsız trafikte ilerleyemeyen araçların bir yaşam standardına kavuşmak için arasında dolaşarak mümkünse turist İngilizce bilmek birinci koşul. Devlet ya da kadınlara yaklaşarak sadece bir okullarında İngilizce öğretiliyor, ama lokma yiyecek istemek hiç ayıp değil. yetersiz. Dolayısıyla zenginlik, miras Vermezseniz sizi suçluyorlar adeta. hakkının yanı sıra eğitim nedeniyle de Ya da siz kendinizi suçlu hissediyorsunuz. bir sınıfın tekelinde. Açlık sınırı günde Sizden para ya da yiyecek isteyen kişinin 1 dolar. Usta bir ev hizmetlisi ayda gerçekten aç olduğunu her halinden 50 dolar kazanıyor. Daha doğrusu, anlıyorsunuz çünkü. Kaldırımları çöplerle genellikle hizmetlinin babasına ayda kaplı ‘‘kent merkezi’’ sokakları kalabalık. 50 dolar veriliyor. Baba böylece kaç kızı Bu insanlar, isteyenlerle kendisinden varsa o kadar kapı dolaşarak aylıkları istenenlerden oluşuyor. Çok zenginlere topluyor. Beni konuk eden yaklaşmak kolay değil, zaten aile Samina’nın babasına ayrıca onlar hiçbir zaman vermiyor. KARAÇİ bir de 10 kilo pirinç veriyor. Çokzenginlik yolunda henüz Samina, benden İngilizce başarıya ulaşamamış olanlar ya öğrendiğini söylüyor, o ayki ev da belki daha önce o yollardan iznini erteliyor. ‘‘Ama İngilizce geçmiş bulunanlar yiyecek için değil, beni sevdiği için.’’ vermeyi yeğliyor. Liberal Dawn Ev sahibem Betül Begüm’ün gazetesi editörlerinden Şaziye ŞEMSA YEĞİN söylediğine göre, kız olduğu Hasan, dilenci mafyasının için evin içinde, ama halının yaygın olduğunu söylüyor. üzerinde uyuyor. Neden Betül? ‘‘Onlar Devlete kimse umut bağlamıyor. Onlara öyle alışmış, öyle istiyor.’’ Neden bu kadar bizim sivil toplum örgütlerinden söz çok insan dileniyor Betül? Betül bilmiyor. ediyorum. Şaziye, bugüne dek tam 200 Yazınsal metinlerin çevirilebilirliği okul açmış bulunan kendi sivil toplum konusunda bir konuşma yapmak üzere örgütlerinin çalışmalarını anlatıyor. beni kürsüsüne davet eden Profesör Zehra Her cuma belli bir merkezde hayırsever Haydar biliyor. Anlatıyor. Fazla açıklama aydın Müslümanlar toplanıyor, yürüyüş gerekmiyor. Dünyanın her yanında aynı yapıyorlar; yürüyüşe katılan herkes 600 nedenler aynı sonuçları doğuruyor. Rupi (10 dolar) vermek zorunda. Daha Müşerref anayasayı çiğnemek pahasına pek çok okul açmak gerekli. Nüfusun ısrarla askeri üniformasını giymeye devam yüzde 70’i okuma yazma bilmiyor. Geri ediyor ve koltuğundan hiç kalkmamak kalan yüzde 30’un üçte biri ülkedeki için elinden geleni ardına koymuyor. Amerikan okullarında eğitim görüyor. Bush, Pakistan’a da geliyor, popüler başkanların halkı selamlaması misali Laura’sıyla birlikte kendi koruma ordusuna el sallıyor. Muhalefet, Bush’un Pakistan’a ayak bastığı 4 Mart’ı ‘‘Kara Gün’’ ilan ediyor. Halk karikatürleri protesto etmek için haftada bir yürüyüş yapıyor. Betül’e göre kalabalığın büyük bölümü neden yürüdüğünü bilmiyor. Betül terzisine uğrayacak, sürücüsüne bizi beklemesini söylüyor. O yoksulluğu bilmiyor. İnsanların neden aç olduğunu bilmiyor. Bu ülkede şişmanlık değil, aşırı zayıflık sorunu olduğunu bilmiyor. Ben, yoksulluğu biliyorum. Ama böylesi varsıllığın yanı başında, böylesi yoksulluk, böylesi çaresizlik, böylesi kirlilik başımı döndürüyor. Başka hiçbir sorun, hiçbir ilgi kalmıyor kafamda. Gene de kenti geziyorum. Tertemiz geniş caddelerde sadece lüks otolar, küçük saraylar, Amerika otelleri... Kent merkezi denilen alandaki Mac Donald’s, Kentucky Fried Chicken bile temiz olmaya çaba harcamıyor. Burası pis, orası temiz, burada isteyenlerin, sandviçleri yarıda bırakan olur umuduyla bekleyenlerin oluşturduğu ince, uzun ya da kısa ama kesinlikle zayıf insanlar kalabalığı, orada klimalı otolarına belki de odalarının kapısında binenlerin sarayları ve otoları... Ve onların sürücüleri, aşçıları, uşakları... Kendimi zorluyorum, ama Pakistan’da yoksulluktan ve kirlilikten başka bir şey göremiyorum. CUMHURİYET 10 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear