28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
19 MART 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Kafa İstanbul’un tek Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nde, resim öğrencilerine ‘‘boyacılar’’, müzik öğrencilerine ‘‘çalgıcılar’’ diyen, kafasını kesseler klasik müzik dinlemesinin söz konusu olmadığını bildiren ‘‘kafa’’lar olabilir mi? Ya ğ m u r E k i m Paraguaylı kadın bakan, Gül’ü öpmüş... ‘‘Dikeni batmış mı!’’ PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Meclis’te hortumcular vadisi önerilmiş. Aman taşkına dikkat! Sarı Mustafa Töngemen: ‘‘Tavuk açken yetişti un akıtan darısı. Oğlunu zengin etti kadevenin yarısı. Kuşlar grip olunca malıye ihya oldu. Servete servet kattı yumurtanın sarısı.’’ BIÇAK Sırtında... Fahri Korutürk ve Kenan Evren dönemlerinde Çankaya Köşkü’nde basın müşavirliği görevi yapan Ali Baransel, anılarını Remzi Kitabevi’nden çıkan ‘‘Bıçak Sırtında” kitabında anlatıyor. 12 Eylül’den sonraki günlerden birinde yönetime el koyan Orgeneral Kenan Evren, gazete sahip ve yöneticilerini Çankaya Köşkü’ne çağırıyor. Patronlardan yönetime destek vermelerini istiyor. Patronlar da ülke yararına her uygulamayı desteklemeye hazır olduklarını söylüyor. Baransel bu toplantıyı anlatıyor: ‘‘Hiçbiri, demokrasinin kesintiye uğramadan sağlıklı işlemesi konusuna değinmediler. Konuşma sırası kendisine gelen Cumhuriyet gazetesi sahibi ve başyazarı Nadir Nadi, sıcak bir havada geçen toplantıyı, adeta buz gibi bir havaya dönüştürdü: ‘Sayın Paşam, demokrasi insan erdemine en yakışan bir yönetim biçimi. Bütün boyunduruk altındaki milletler birer birer demokrasiye geçiyor. Biz ise belirli zaman aralıklarıyla, demokrasiye ara vermeyi alışkanlık haline getirdik. Silahlı Kuvvetler, cumhuriyeti kollamak ve korumak görevini, yönetime el koymanın dışında başka yol ve usullerce yerine getiremez mi? 20. yüzyılın sonlarına doğru Türkiye’nin demokrasiden uzaklaşması hoş bir manzara değil.’ Evren’in bazı yurt gezilerine katılan Günaydın gazetesinin sahibi Haldun Simavi ise bir kokteylde Evren’e, gazetesinin her konuda Bıçak Sırtında emrinde olduğunu söylemişti. Yine o dönemde Hürriyet gazetesinin patronu Erol Simavi, yedek subaylığını Ankara’da Sıhhiye Orduevi’nde yaptığını hatırlattıktan sonra ‘Askerler bu ülkenin sigortasıdır. Her şeyimizi onlara borçluyuz. Onlar ne yaparsa doğrudur. Ben oldum olası askerleri severim’ demişti. Gazete koleksiyonlarımı karıştırdığımda; hemen hepsinde 12 Eylül askeri harekatını öven haber ve yorumlar dikkatimi çekiyor. Bu dönemin sonrasının gazeteleri de arşivimde. Evren Paşa dönemi sona erdiğinde ise eleştiri dozu neredeyse tavana vuruyor, hesap sorma ve yargılama istekleri gündeme geliyor.’’ Baransel’in bu anısı ‘‘medya’’nın durumunu gösteren en somut belge. İktidarda kim varsa, medya onun emrindedir. Dünden bugüne, Cumhuriyet hariç! Bugün 19 Mart Bugün 19 Mart, Amerika Birleşik Devletleri öncülüğündeki emperyalist güçler tarafından Irak’a karşı başlatılan işgal savaşı bugün üçüncü yılını dolduruyor. Çok ağır bir ara bilançosu var bu savaşın: Yıkılan, yakılan kentler, yağmalanan tarih hazineleri, parçalanmış bir ülke, kanlı mezhep çatışmaları ve on binlerce ölü. Ortadoğu, zengin petrol kaynakları nedeniyle ezelden beri ABD emperyalizminin iştahını kabartan bir bölge, ABD bu bölgede kendi egemenliğine boyun eğmeyen devletlerin varlığına tahammül edemiyor. Her olanakta bölgeye müdahale yolları, nedenleri arıyor. Bir neden bulamazsa, bu nedeni yaratıyor. Üç yıl önce bugün Irak’a karşı başlatılan savaşın nedeni de bu ülkenin elindeki ‘‘kitle imha silahları’’; gizlice üretilen, saklanan ‘‘kimyasal silahlar’’dı. Fakat bu silahlar işgalden sonra yapılan onca aramaya karşın bir türlü bulunamadı. ABD’nin Irak için demokrasi havariliği de, olmayan bu silahların olmamalarının suçu CIA’in üzerine atılıp ‘‘mesele’’ kapandıktan sonra ortaya çıktı. ‘‘Tamam, bir yanlış anlama olmuş, ama bizim asıl amacımız Irak’a demokrasi getirmekti!’’ demeye başlandı. ‘‘Demokrasi’’nin nasıl getirildiğini ise her gün televizyon ekranlarından insanlığımızdan utanarak izledik, izliyoruz. Irak parçalandı. Kuzey’de adı resmen konmamış, fakat var olduğunu görmemek için insanın kör olması gereken bir Kürt devleti kuruldu. Körüklenen mezhep çatışmaları ise meyvelerini vermeye başladı, taraflarının Sünniler ile Şiilerin olacağı bir iç savaş hızla yaklaşıyor. Bu savaşın galibi ise büyük olasılıkla Şiiler olacak. Bu durumda ‘‘demokrasi’’ sırası bölgedeki nüfuzu güçlenen Şii İran’a gelecek. İran’daki nükleer üretimin savaş amaçlı mı, yoksa sivil amaçlı mı olduğu tartışmaları ise emperyalist senaryonun yalnızca bir parçası. Esas olan İran’ın amacı değil, ABD emperyalizminin ve onun işbirlikçilerinin amacı, yani Irak’tan sonra İran petrolleri. ??? Üç yıl öncesine gidip Türk basınında yer alan haberleri, yorumları anımsıyorum. Şahin gazetecilerimizin, öğretim üyelerimizin, dış politika uzmanlarımızın, emekli generallerimizin televizyon ekranlarından evlerimize dolan savaş çığlıklarını, ‘‘Biz de girelim, biz de kazanalım!’’ çağrılarını duyar gibi oluyorum. Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi bu çağrılara kulak verseydi şimdi halimiz nice olurdu, diye düşünürken insanın tüyleri diken diken oluyor. Sıra İran’a geldiğinde Türkiye’nin tutumu ne olacak? TBMM Irak’ın işgalinde gösterdiği basireti gösterebilecek mi? Yoksa bu ülkenin kaderini AKP Meclis Grup Toplantısı’nda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzından çıkacak bir çift söz mü belirleyecek? Her düzeyden ABD yetkilisinin Ankara’ya geldiği, kapalı kapılar ardında ‘‘bir şeyler’’ konuştuğu, belki ‘‘birtakım’’ vaatlerde bulunduğu, belki ‘‘birtakım’’ sözler aldığı şu günlerde yukarıdaki soruların yanıtlarını bulmak zorundayız. Çünkü birkaçının dışında üç yıl önce olduğu gibi kendi vicdanlarının sesini dinleyerek karar verebilen AKP milletvekilleri yok artık. AKP grubunun büyük çoğunluğu kararlarını reislerinin dudaklarına bakarak veriyor. Bunu son gensoru tartışmalarında bir kez daha gördük. Parlamentoda mutlak çoğunluğa sahip iktidarın parti içi demokrasiden uzaklaşması hepimizi tedirgin ediyor. Öte yandan 2.500 yıllık devlet geleneğine sahip İran birçok açıdan Irak’la kıyaslanamayacak ölçüde güçlü, donanımlı ve dirençli bir ülke. Olası bir İranABD çatışmasına kıyısından, köşesinden bulaşmak bile uzun yıllar kapanması zor yaraların açılmasına neden olacak. Bugün 19 Mart. Bugün, barış yolunda dersler çıkartmamız gereken önemli bir gün, doğal ki yeni derslere ihtiyaç gösterecek yeni insanlık utançları yaşamak istemiyorsak. (eposta: dkavukcuoglu@superonline.com) SESSİZ SEDASIZ (!) ÖSYM’nin üç kuruşluk başvuru formu BOĞAZİÇİ Üniversitesi öğrencilerinden Fırat Kaplan, yüksek lisans eğitimi için ÖSYM’nin Mayıs ayında yapacağı Lisansüstü Eğitim Sınavı’na girmeye karar veriyor. Üniversiteden başvuru formunu alıp dolduruyor; banka hesabına da sınav ücretini yatırıyor. Fakat, başvuru formunu teslim etmeden kaybediyor. Başvurunun son tarihi 15 Mart. 13 Mart’ta üniversiteden yeni bir form almak istiyor. Öğrenci İşleri’ndeki görevliler, ellerinde form kalmadığını söylüyor. Ertesi gün çevredeki üniversiteleri Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Köstebek Münür Ormancıoğlu: ‘‘Kadir Topbaş, İstanbul’un altını köstebek yuvası gibi oyacağına, Kabataş’taki tüneli niye zamanında açamadığını ve kaça ihale edip de kaça mal ettiğini açıklasa diyorum.’’ soruşturuyor, onlarda da form kalmadığını öğreniyor. Son gün, İstanbul’daki ÖSYM bürosuna gidiyor. Bürodaki yetkililer de ellerinde başvuru formu kalmadığını, ancak geleceğini bildiriyor. Ne zaman gelecek? 16 Mart’ta! Başvuru ne zaman bitiyor? 15 Mart’ta! Bu durumda Fırat Kaplan ancak bir sonraki sınava girebilecek ve üç kuruşluk bir kağıt parçasını yeterince dağıtamayanlar yüzünden yüksek lisans eğitiminde tam bir yıl kaybedecek Hükümette salgın kuşkusu: Altın Yumurtlayan Tavuk Vebası! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ‘Minareli Dönüşüm’ün Mimarlık Kültürü ‘‘Yıkılmayan minarelerin yanına yeni cami binaları yapıldığında görüntü çok daha güzel olacak...’’ İnanılır gibi değil ama bu açıklama bir ‘‘mimarlık’’ şirketinin ‘‘genel müdür’’üne ait; üstelik, bir ‘‘mimarlık tarihi ülkesi’’nde... Havaalanından ‘‘başkent’’e girişin, aynı tarihe yakışır bir mimari peyzaja kavuşması için uygulanan ‘‘kentsel dönüşüm’’(!) projesi kapsamında söyleniyor... Uygulamayı yöneten ‘‘ToplukonutBüyükşehir Belediye İnşaat, Emlak, Mimarlık ve Proje AŞ’’nin Genel Müdürü Ferhat Ertürk, bölgedeki yasadışı yapılarla birlikte yıkılan camilerden bazılarına ait ‘‘kaçak’’ minareleri ‘‘güzel ve yeni’’ oldukları için koruduklarını anlatırken bu kararın ‘‘dinsel’’ değil ‘‘mimari’’(!) olduğunu ise şöyle vurguluyor; ‘‘Minareleri ‘günah’ olduğundan yıkmadığımız yazıldı. Öyle olsaydı içerisinde namaz kılınan camileri de yıkmazdık...’’ Demek ki şimdi sıra bu ‘‘yasadışı minarelere eklenecek’’ yeni cami binalarını tasarlamaya geliyor. Tarihte, kimi kilise binalarını cami işleviyle korumak için onlara ‘‘minareler ekleyen’’, ancak ‘‘minareye cami uydurma’’ gibi bir ‘‘sanatsal fukaralık’’ içine asla düşmeyen atalarımızın kemiklerini sızlatacak, hukuk ve bilim dışı projeler üretiliyor... Genel müdür bu görülmemiş mimarlık gösterisi için de bir ‘‘bilen’’le çalıştıklarını şöyle belirtiyor: ‘‘Çeşitli ülkelerde camiler inşa etmiş bir mimardan danışmanlık hizmeti alıyoruz...’’ (Cumhuriyet12 Mart 2006) Acaba hangi ‘‘mimar’’, bin yılların mimarlık birikimlerimizden asla nasiplenmemiş bu ‘‘kültür yoksunu’’ uygulamayı onaylayabiliyor? Hangi ‘‘mimar’’, cami tasarımında minare ile ana binanın ‘‘birlikte etüt edilerek şekillendirilmesi’’ gerektiğini bile kavrayamayan böylesi gelişmemiş bir anlayışa destek verebiliyor? ‘‘Adı’’nı ve imza attığı camilerini doğrusu çok merak ediyoruz... Evet... Ankara Büyükşehir Belediyesi, ‘‘Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi’’ni uygulamak için gecekonduları ve kaçak yapıları işte ‘‘bu anlayışın yönetiminde’’ yıkıyor. Projenin hükümetçe ‘‘özel yasa’’ çıkartılarak desteklenmesinin nedeni ise Esenboğa Havalimanı’ndan Ankara’ya ‘‘çağdaş’’ bir kentsel görüntüyle ulaşmak. Böylece, özellikle yabancıların ‘‘başkent’’imiz hakkındaki ilk izlenimlerini olumsuz olmaktan kurtarmak.. Ne var ki ‘‘hazır minareli cami’’leri görecek olan herkes, ‘‘çağdaş mimarlık kültürümüz’’ hakkında hiç de hoş olmayan izlenimlerle Ankara’yı tanıyacak. Böylesine bir ‘‘kentsel dönüşüm’’de yeni binaların yerlerini ve konumlarını belirleyen ‘‘planlama’’nın bile ‘‘kaçak minareler esas alınarak’’ yapıldığını öğrenenler ise ‘‘çağdaş şehircilik kültürümüz’’ hakkında kim bilir neler düşünecekler... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com Yıktıklarından öğrenebilirlerdi Aslında bu güzergâhtaki ‘‘bahçeli ve ağaçlı gecekondular dokusu’’, hele tertemiz badanalarından sonra, kiremit çatılarıyla da hemen herkese ‘‘insancıl bir Anadolu kasabası’’ izlenimini verirdi. Büyük kentlerimizdeki ‘‘kaçak apartmanlar’’dan oluşan yağma semtleri yanında o denli ‘‘masum’’dular ki kimi toplumbilimciler tarafından ‘‘korunmaları’’ bile önerilmişti... Çünkü, çoğu tek katlı evlerin hemen hiç birisine ‘‘betonarme cambazlıkları’’yla kat üstüne kat çıkılmamış; ‘‘topografyaya uyum’’un da mükemmel örneklerini sergilemişlerdi... Arkadakinin manzarasını kapatmadan yamaçlara yerleşmek ve komşuluk ilişkilerini ‘‘mahalleli bilinci’’yle sürdürmek ise nice modern ve yasal semtlerdeki birbirlerine saygısız ‘‘bencil’’ yapılaşma karşısında adeta ‘‘kent kültürü’’ dersi gibiydi... Öyle görünüyor ki Ankara’daki kentsel dönüşümün ‘‘mimar’’ yıkıcıları, bu dersi almak bir yana, aynı dokudaki ‘‘halkın yarattığı mimari akılcılık’’tan bile hemen hiç etkilenmemişler... Mimarlık ve kent uygarlığımız, çağlar boyu böylesi bir talihsizlik yaşamamıştı... Yazık başkentimize... ekinci?cumhuriyet.com.tr BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 19 Mart www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Arabistan, 1 Mısır ve Kuzey Afrika’da 2 konutlardaki 3 cumbalara verilen ad. 2/ 4 5 Felsefede, bilgi ile varlık 6 arasında ilişki 7 kurduğu düşünülen kav 8 ram... Mezo 9 potamya’da 1 2 3 4 5 6 7 8 9 kurulmuş eski bir 1 M Ü S E L L E S krallık. 3/ ‘‘Ey benim A F A K memesinde cüce 2 U Y U Z E F E ler emziren acayip 3 S E M İ Z ON A RMA K memleketim’’ (B.R. 4 T E H İ R Eyuboğlu)... Avcının 5 A D T E N İ S av beklemek için taş 6 T E B O yığınlarından yaptı 7 İ Y İ D E R E ğı pusu. 4/ Eski dilde 8 L İ B E R O İ T su... Sinek, sivrisi 9 M İ M S E L E nek gibi böcekleri öldürmek için püskürtülen ilaç. 5/ İçki dağıtan kimse... Mardin yöresine özgü işkembe dolması. 6/ Doğu Anadolu’da bir ırmak... Duman lekesi. 7/ Derin vadi, boğaz... Büyük erkek kardeş. 8/ Pulluğun toprakta açtığı iz... Yaratılan ilk insan. 9/ Büyük camilerde, son cemaat yerindeki balkon biçiminde küçük çıkma. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Birçok efsaneye konu olmuş ünlü Frigya kralı... Şamanizm’in din adamlarına verilen ad. 2/ Edipler, yazarlar... Otomobillerin elektriğini sağlayan aygıt. 3/ İnişli yer, bayır... Sıcak ülkelerde yetişen ve meyvelerinden pamuğa benzer lif elde edilen ağaç. 4/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... Mavi renkli bir süs taşı. 5/ Toprağın nemi... Ender, seyrek. 6/ ‘‘Yalancı hurma’’ da denilen bir tür palmiye... Evrensel alıcı olan kan grubu. 7/ Bildirme yazısı... İcraat. 8/ Bir mevsim... Tohum için ayrılmış tahıl. 9/ Halk dilinde babanın kız kardeşine verilen ad... Mantık. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear