24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18 MART 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ 7 Hocalar, din adına rejime karşı kıpırdamaya başladılar. Ama Mustafa Kemal hazırlıklıydı GÖRÜŞ DOĞAN HASOL Egemenlik artık milletin ustafa Kemal, Türk milletinin kalkınmasını sağlayacak yeni bir parlamento toplamak çabasındaydı. Önce, mimarı olduğu hükümet sistemini yürütme yeteneğinde olan bir partiyi, Halk Fırkası’nı kurdu. Yeni Meclis, Büyük Millet Meclisi, halkın ta kendisiydi. Onun dışında, memlekette milli kaderi tayin edecek şahsi bir güç, hiçbir egemenlik yoktu ve olamazdı. Sonuç olarak Mustafa Kemal, seçimi milli egemenlik ilkesi konusuna göre yönetmeye önem veriyordu. Yeni rejimin halk tarafından oylanarak kabul edilmesindeki yarara inanıyordu. Çünkü saltanatın kaldırılmasından halifeliğin tümden uhrevi role indirgenmiş olmasından sonra, değişik çevrelerde muhalefet gösterileri sezilir gibiydi. Yeni kurulmuş ‘‘Halk Partisi’’ Milli Meclis’te daha önceden grubunu hazırlamış ve böylece seçimin başlıca organizatörü olmuştur. Bu andan itibaren Kemalist örgüt, amacında başarıya ulaşmak için karşıtlarına karşı hükümetin, yani Meclis çoğunluğunun, başka bir deyişle Halk Partisi’nin beklenmedik bir tepkisi görüldü. Din yanlısı muhalefete yavaş yavaş sempati gösteren Şer’iye Nazırı Vehbi Efendi ise ‘‘görevinin yerine getirilmesinde kusurlar işlediği’’ gerekçesiyle sorguya çekilmekle tehdit edildi. Öte yandan tutucu grubun liderlerinden mebus Ali Şükrü Bey, bir sabah Ankara yakınlarında, çözümü güç bir biçimde öldürülmüş bu Maliye Bakanı ‘Dansla’ Nasıl Seçilir? Ünlü Fransız yazarı Voltaire’in 1747 yılında yazdığı Zadig adlı bir kitabı vardır. İnsanın yazgısı üzerine felsefi bir metin olan Zadig Türkçeye değişik adlarla çevrildi (Örneğin, ‘‘ZadigBir Şark Masalı’’, Kaknüs Yayınları). Aydınlanma çağının ünlü yazarlarından biri olan Voltaire aklın üstünlüğüne inanır. Yönetime ters düştüğü için ülkesini terk etmek zorunda bile kalır. Zadig Babil’de yaşar. En önemli özelliği bilgeliğidir. Sürekli olarak haksızlıklara uğrar; tıpkı Voltaire gibi göçlere, sürgünlere katlanmak zorunda kalır. Birçok maceradan sonra yolu Serendib Adası’na düşer. Orada kaldığı süre içinde, üstün yeteneklere sahip bir kişilik olarak tanınır ve kendisini sevdirir. Sonunda Serendib Kralı Nabussan da Zadig’in düşüncelerinden yararlanmak ister. Kralın sıkıntısı maliye nazırlarındandır. Atadığı maliye nazırları Hazine’yi yağmalamaktan bir türlü vazgeçmemişlerdir. Kral, Zadig’e sorar: ‘‘Sen ki bu kadar güzel şeyler biliyorsun. Bana, hırsızlık etmeyecek bir maliye nazırı bulamaz mısın?’’ Zadig, ‘‘Elbette’’ der. ‘‘Doğru adam bulmanın kolay bir yolu var. Maliye nazırı olmak için başvuran adamları dans ettirip bakarsınız. Dansı en iyi beceren adam en doğru ve en namuslu olanıdır.’’ Kral öneriyi önce biraz tuhaf bulsa da bu işte doğaüstü bir sır bulunabileceğini düşünür. Zadig buna itiraz eder: ‘‘Ben doğaüstü şeylerden hoşlanmam. Kâhinlik taslayan kimselere asla itibar etmem. Eğer Kral Hazretleri müsaade ederler de benim teklifimin denenmesi olanağını verirlerse, bu işin içinde hiçbir sır olmadığı meydana çıkacaktır.’’ Kral ikna olur, ‘‘Dilediğin gibi yap’’ der. Dürüst maliye nazırı seçme sınavı şöyle düzenlenir: İlkin kral adına bir duyuru yapılır. Buna göre maliye nazırı olmaya isteklilerin hafif ipek giysilerle, bildirilen gece, kralın sarayına gelmeleri duyurulur. Duyuru üzerine altmış dört kişi maliye nazırlığı için başvurur. ??? Sarayda bir balo düzenlenir. Salonlardan birinde müzik vardır; ancak bu salonun kapısı kapalıdır. Adaylar salona ulaşmak üzere karanlıkça bir sofanın içinden geçecek şekilde yönlendirilir. Birer birer bu sofadan geçerek salona gireceklerdir; ancak her aday birkaç dakika için bu karanlık sofada yalnız bırakılır. Sofada kralın en değerli eşyaları sergilenmiştir. Bütün davetliler ve adaylar bu şekilde salona alındıktan sonra, kral dansa başlanmasını emreder. Dansa kalkanların hemen hiçbiri güzel dans edemez. Hareketleri ağır ve zevksizdir. Hepsi başları aşağıda, belleri bükülmüş, elleri yanlarına yapışmış bir durumda dans ederler. Gerisini kitaptan aktaralım: ‘‘Bunların içinde birisi vardı ki, ayaklarını çevikçe oynatıyor, başını yukarıda tutuyor, gözleri güvenle etrafa bakıyor, kollarını uzatıyor, vücudunu dimdik tutuyordu. Zadig, onu görünce, ‘Tamam’ dedi. ‘İşte namuslu bir adam! Dürüst bir adam!’ Zadig’in bu sözleri üzerine kral gitti, bu adamın elinden tuttu, iltifat etti ve kendisini maliye nazırı yaptı. Öteki bütün adaylara layık oldukları cezalar verildi. Çünkü, bu adamların hepsi de karanlık sofada tek başına kaldıkları sırada orada ellerine geçen kıymetli eşyaları alıp ceplerine doldurmuşlardı. O kadar çalıp çırpmışlardı ki, ancak zorlukla yürüyebiliyorlardı. Kral bu altmış dört kişi içinden altmış üçünün böyle ahlaksız ve hırsız çıkmış olmasından, insanlık namına utandı. O karanlık sofanın adına, bu olaydan sonra, Hırs koridoru denildi.’’ ??? Voltaire bu masalı 1747’de anlatmış. Bizde de bu konuda öyküler var. Neyzen Tevfik’e sormuşlar: ‘‘Çalarken mi neşelenirsin, yoksa neşeli olduğun zaman mı çalarsın?’’ Neyzen’in yanıtı: ‘‘Maliye Vekili değilim ki çalarken zevk alayım...’’ Atatürk’ün Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un güzel bir deyişi var: ‘‘Devlet adamları fakir ölmelidirler ki, idare ettikleri milletler zengin ve mesut olsunlar. Devlet adamları cep doldurmaya kalkarlarsa millet fakir ve bedbaht olur.’’ Anımsar mısınız? Bir süre önce Ankara’daki Mahmut Esat Bozkurt Caddesi’nin adı değiştirilmek istenmişti. M ? 11 Ağustos’ta Türk parlamentosu ikinci yasama dönemi için törenlerle kapılarını açtı. Yeni rejim için bu sonucu, ne derece memnunluk verici olursa olsun, Mustafa Kemal yeterli bulmuyordu. Gerçekten seçim sonunda tutucu muhalefet, daima tehdit karşısında bulunmalarına karşın şiddeti elden bırakmadı. Kendini açıkça göstermeden Kemalist rejime karşı bilinçli bir yıkım çabasına girişti. lundu. Nihayet, İttihat ve Terakki’nin Kemalist parti ile işbirliği yapma önerisi de reddedildi. Bu, din yanlısı ve gelenekçi muhalefet ile İttihatçıların seçim yapmakta başarılı olmayacakları demekti. Son anda da Meclis’e şöyle bir öneri verildi: ‘‘Her kim davranışları ve yazıları ile saltanatın kaldırılmasına muhalefete ve ona karşı tahriklere girişirse ya da Büyük Meclis’in meşruiyetini ihlal ederse vatana ihanet etmiş sayılacaktır.’’ Teşkilatı Esasiye Kanunu ile verilmiş fikir serbestliğine aykırı düşmesine rağmen, rejimin bütün karşıtlarını millete hain olarak tanıtan bu kanun önerisi de onaylandı. Seçim bölgelerinde yayımlanan tek listeler sadece Kemalist adayların adlarını kapsıyordu. Doğal olarak da sadece onlar seçildiler. Ama bu sonuç, İkinci Türkiye Milli Meclisi’nin Kemalistlerin tasarladıkları gibi katıksız bir bütün olarak görülmesini sağlamadı. 11 Ağustos’ta Türk parlamentosu ikinci yasama dönemi için törenlerle kapılarını açtı. Yeni rejim için bu sonuç, ne derece memnunluk verici olursa olsun, Mustafa Kemal kendini tatmin etmiş saymıyordu. Gerçekten seçim sonunda tutucu muhalefet, daima tehdit karşısında bulunmalarına rağmen şiddeti elden bırakmadı. Kendini açıkça göstermeden Kemalist rejime karşı bilinçli bir yıkım çabasına girişti. Bir kısım İstanbul basınının içten pazarlıklı yardımını elde ederek monarşi yararına çalışmalarını yoğunlaştırdı. Hocalar, din adına rejime karşı kıpırdanmaya başladılar. ‘‘Hür fikirliler’’ camiye kadar gidip halifeliği bütün Müslümanların saygı ve din mihrakı olarak göstermekte idiler. Yabancı Müslümanlar bile imdada geliyor, böylece adeta Türkiye’nin içişlerine karışıyor ve Ankara’dan ruhani hükümdara gösterilmesi gerekli güç ve saygınlığın ona iadesini istemekteydiler. Özetle, müminlerin yöneticisi Abdülmecit’e dünyevi yetkilerinin verilmesi için ardı arkası kesilmeyen bir uğraşı sürdürüldü. Ama tehlike özellikle şu olaydan sonra büyüdü: Ordunun ve politikanın en tanınmış öncülerinden, Yürütme Kurulu Başkanı Rauf Bey ile milletvekili ve eski Ordu Başkomutanı Kazım Karabekir, Türkiye’nin Panislamizm politikasını izlemeye zorunlu olduğu ve amaçta milli olan bu halifeliğin kendi haline terk edilmemesi ve 300 milyondan fazla Müslümanın benimsediği bu kurumun her türlü onurla onarılması gerektiği görüşünü desteklemekte gecikmediler. Yeni Meclis’te Mustafa Kemal’in kişisel ve politik düşmanları olan diğer üyeler tarafından da benimsenen bu görüş, Mustafa Kemal’in karşısında, monarşik bir müessesenin İslamlık kisvesi altında bir tehdit öğesi olarak belirlendiğini ve Türkiye’nin Avrupa uygarlığının gereklerine uymasına engel olduğu görülmekteydi. Bu tehlikeleri önlemek üzere Gazi, birbiri ardından önemli önlemler aldı. Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanması işi de tam o sıralarda yapılmış olduğundan, Türk delegasyonu başkanı olan ve o güne dek yüksek zekâ ve yeteneğini kanıtlamış bulunan İsmet Paşa da Ankara’ya döndü. Mustafa Kemal, Fethi Bey’in kısa bir geçiş kabinesinden sonra, Rauf Bey’i feda ederek yeni hükümeti kurmak görevini İsmet Paşa’ya verdi. Aynı zamanda, 29 Ekim’de Meclis’in çoğunluğu ile anlaşarak devletin anayasal kurallarını yeniden gözden geçirmek ve cumhuriyeti ilan etmek kararını aldı. CUMHURİYET’İN İLANI KARARI İKİNCİ TÜRKİYE MİLLİ MECLİSİ Mustafa Kemal’den reform üstüne reform Ekim’de Büyük Millet Meclisi, anayasa değişikliğini ve cumhuriyeti kabul etti. Aynı gün oybirliği ile Mustafa Kemal’i cumhurbaşkanı seçti. Bu, başlı başına büyük bir reform idi. Cumhuriyet, en küçük duygusal taşkınlık olmadan milletçe kabul olundu. Monarşinin dönüşü konusunda oynanan ilk oyunlar, zaten Kemalist yöneticilere güvensizlik vermişti. Rauf Bey ve Kazım Karabekir gibi siyasi askeri öncülerin halifeye yaptıkları bir ziyaret, cumhuriyete karşı bir suikast kuşkusunu uyandırdı. Bunun üzerine Büyük Meclis şiddetle saldırıya geçince, Rauf Bey kendini temize çıkarmak ve cumhuriyete olan bağlılığını kanıtlamak zorunda kaldı. Bu sırada Bakanlar Kurulu başkanı olan İsmet Paşa, millet temsilcilerinin önünde dolambaçlı yola sapmaksızın şöyle konuştu: ‘‘Memleketin kaderine el uzatacak her halife ezilecektir!’’ 29 disine ulaşmasından önce onu, İstanbul’un muhalefet yayın organlarında yayımlanmış görmekle hayrete düştüğünü söyledi. İsmet Paşa, ‘‘Bu, genç cumhuriyet düşmanlarının, Meclis’in bazı kararları üzerine tutucu çevrede meydana gelen memnunsuzluğu işletmek, bir kelime ile yeni rejime karşı komploya girişmek, sultan halife ile eskiyi ihya etmek isteğini ifade etmiyor mu’’ dedi. Aynı gün İstanbul’a bir ‘‘İstiklal Mahkemesi’’ heyeti gönderilmesi kararı alındı. Bu özel Adalet Mahkemesi, Yunanlıların Anadolu’yu işgalleri sırasında kurulmuştu. Sözü edilen üç gazetenin yöneticileri olan Hüseyin Cahit, Ahmet Cevdet ve Velid beyler (ilk ikisi İttihatçı, üçüncüsü dini muhafazakârdı) tutuklandılar ve mahkemenin huzuruna çıkarıldı İSTİKLAL MAHKEMESİ HEYETİ 1923 Aralık ayının ortasında, İstanbul’un Tanin, Tevhid ve İkdam gibi üç gazetesinin yayımladığı, Müslüman dünyanın iki büyüğü Hintli Ağa Han ile Arap Emir Ali’nin Başbakan İsmet Paşa’ya hitap eden mesajı bir nevi nümayiş belgesiydi. Onlara göre, halifeliğin saygınlığının azalması Muhammet ümmetini birbirine bağlayan bağların gevşemesinden, ama onların büyük ailesinin moral gücünü azaltmasından başka işe yaramaz. Bu nedenle İslamın kaderine hükmeden müessesenin tam anlamıyla ve şeriata uygun olarak korunması lazımdır. İşte bu nedenÇankaya Köşkü’nün asma bahçesi, yaz günlerinin en önemli le, Türk yöneticilere ve toplantı yerlerinden biriydi. Millet Meclisi’ne hitap (Atatürk, fotoğrafta arkası dönük olan) eden mesaj şu istekle sona eriyordu: ‘‘Böyle hassas bir durumda lar. Mektup, zaten onların ellerine de posta halifeliği yerinde bırakmalı, ona bütün İslam ile gelmişti. Kendileri onu yayımlamışlarsa dünyasının güven ve saygısını sağlamalı; yani bu sadece meslek açısından yapılmıştı, gazeona, kendisine yaraşan iktidar ve şeref teslim teci olarak bu derece önemli bir haberi ihmal edilmeldir.’’ edemezlerdi. Gerçek ne olursa olsun İstiklal Mahkemesi, kanıt yetersizliğinden beraat kaECLİS OLAĞANÜSTÜ TOPLANIR rarı verdi. Bununla beraber, ArapHindu mesajının her şeyden önce adli mekanizmanın Mesaj yayımlanır yayımlanmaz, Mustafa işe girişmesine bir bahane sayılmış olduğu Kemal, Büyük Meclis’i olağanüstü toplantıya anlaşılmış oldu, ama milletvekili yargıçların çağırdı. Toplantı gizli celse olarak yapıldı. İsişleri hemen bitmedi. Davaya temel olan komet Paşa söz alarak, Ağa Han’ın mektubunun, kuvvetlerin ayrımına dair alınmış 1 nular günden güne çoğalmakta ve adliye, reEkim 1922 tarihli karara aykırı düştüğünü, jime gölge düşürecek her şeye müdahale etzira bu mektupla halifeye bir siyasi mektumekteydi. İşte bu nedenle de Türk gazeteciler bun Londra’dan postaya verildiğini, ama kendavasına bir ikincisi eklenmektedir: Lütfü O MESAJ... Fikri Bey davası. Lütfü Fikri Bey, İstanbul Barosu başkanıydı. Tanin gazetesinde, halifeye hitaben açık mektup yayımlayarak onu ‘‘yüksek görevlerinden vazgeçmemeye’’ teşvik etmekle suçlanıyordu. Halifelik konusunu amaç edinen davranışlar ve yeni rejimin güvenliği için toplumun her düzeyinde tutuklamalar sürüp gidiyordu. İzmir dolaylarında yapılan askeri tatbikat nedeniyle, Hükümet Başkanı İsmet Paşa, Harbiye Bakanı Kazım Paşa ve ordu komutanları, manevrayı yöneten Cumhurbaşkanı’nın yanına gittiler. İşte tam bu sırada, Mustafa Kemal, dini otorite gücünün Osmanlı ailesinin ellerinde kalmasının, cumhuriyet için daimi bir tehlike olduğuna işaret ettikten sonra halifeliğin kaldırılmasını önermekten çekinmedi. Bu önlem derhal benimsendi. 27 Şubat’tan itibaren, bütçe görüşmelerini fırsat bilerek dinde bağımsızlık alanında son derece aktif ve cüretli bir girişime geçildi. Bu andan itibaren hiçbir ciddi muhalefet kendini göstermeye cesaret edemedi. Bazı hocalar ve muhafazakâr milletvekilleri Halk Partisi’nden istifa ettiler. Rauf Bey gibi reformun başlıca karşıtları, izin alarak Ankara’yı terk ettiler. Mart başında Mustafa Kemal, Meclis kürsüsüne çıktı ve kısa bir nutukla, laikleştirme alanında bir seri reform önerdi. Bunlar din okullarının ve şer’i mahkemelerin kaldırılması, kanunların yeniden hazırlanması, evkafın kaldırılması vb., ayrıca halifeliğin kaldırılması, kan bağıntılı prenslerin yurtdışına çıkarılmasını kapsıyordu. Artık ilgili kanunun Büyük Millet Meclisi’nden kolaylıkla geçeceği anlaşılmaktaydı. Halk olup biteni büyük bir sessizlik içinde öğrenmekteydi. Bununla beraber her olasılığı göz önünde tutarak, İstanbul’da görevini sürdüren ve kesin cezalar uygulayabilen İstiklal Mahkemeleri durumunda mahkemeler memleketin başlıca merkezlerinde kurulmuştu. 4 Mart’ta halifeliği kaldıran ve Abdülmecit’i tahttan indirerek tüm Osmanlı hanedanı ile Türkiye’den sürgün eden kanun, Büyük Millet Meclisi’nde oybirliği ile kabul edildi. SEMPOZYUM SONA ERDİ ‘Türk ve Ermeni dostluğu gelişebilir’ İstanbul Haber Servisi İstanbul Üniversitesi (İÜ) Rektörlüğü’nün düzenlediği‘‘TürkErmeni İlişkilerinde Yeni Yaklaşımlar’’ konulu uluslararası sempozyum dün sona erdi. Üç gün süren sempozyumda Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışı sırasında Anadolu topraklarında yaşanan acılara dikkat çekildi. Türk, Ermeni ve çeşitli ülkelerden bilim adamlarının ‘‘Ermeni soykırımı’’ iddialarına ilişkin görüşlerini ortaya koydukları sempozyumda, bin yıldır aynı topraklarda ve komşu olarak yaşayan Ermeni ve Türklerin dost olabileceği, sorunların politik olduğu vurgulandı. Emekli Büyükelçi ve CHP İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ ile Emekli Büyükelçi Gündüz Aktan Ermeni soykırımı iddialarının hukuki yönden uluslararası boyutta ele alınması gerektiğini savundu. Prof.Dr. İlber Ortaylı’nın yönettiği son oturumda konuşan Amerikalı tarihçi Prof. Dr. Justin McCarthy, her ulusun geçmişinde katliamlar olduğunu belirterek, Amerikalıların Kızılderileri katledişini, Nazilerin Yahudi soykırımını örnek gösterdi. Prof. Dr. Ortaylı da ‘‘Hukukun kesin kurallarını dikkate almadan ve tarihçinin verilerini aramadan edebiyatla hareket ediyorlar’’ diye konuştu. Emekli Büyükelçi ve CHP Milletvekili Elekdağ, barış ve işbirliğine dayalı ortak bir gelecek inşa etmek için Türkiye ve Ermenistan arasından ortak bir tarih persfektifi olması gerektiğini ifade etti. Sempozyum, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak’ın teşekkür konuşmasıyla sona erdi. İSTİFALAR BAŞLADI M YARIN: ŞER’İ KURALLARDAN MEDENİ KANUN’A CUMHURİYET 07 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear