Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10 MART 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ Toprağı ilk ekip biçen yani yiyeceği sağlayan kadın bu yönüyle iktidarın da sahibi oldu 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Gizemli ve de korkulan... Kadınların değişmeyen yazgısı er yıl, 8 Mart Kadınlar Günü geldiğinde yazılar kaleme alınır, etkinlikler düzenlenir. Kadın hakları, kadınların uğradığı şiddet işlenip durulur. Kadın haklarının kazanılmasında 20. yüzyıldaki gelişmelerle kıyaslandığında bugün pek aydınlık olmayan bir görüntü çıkıyor karşımıza. Örneğin, dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile kilit noktalardaki kadınların sayısı yok denecek kadar az. Olanlar ise erkek gibi davranarak o görevlere gelebiliyorlar. Türkiye dahil birçok ülkede kadın parlamenterler ‘‘vitrin süsü’’ gibi kullanılıyor. Şiddet gören, tecavüz ve tacize uğrayan, uluslararası fuhuş mafyasının eline düşen kadınların sayısı bugün azalmadığı gibi ne yazık ki artıyor. Ancak bu yazı dizisinde istatistikler vermek yerine kadının ikincil du Savcı Bey, Bunu Hep Yapıyor Genelkurmay Başkanlığı’nın ‘‘Şemdinli İddianamesi’’ için yaptığı yazılı açıklama, özellikle Adalet Bakanı’na tam bir hukuk dersi niteliğindedir. 6 Mart sabahı karargâhta başlayan ve önce Başbakan’a, daha sonra da Cumhurbaşkanı’na yapılan ziyaretlerle de devam eden bilinen trafiğin, önceki günkü yazılı açıklamada yer alanların özellikle icra organına da anlatıldığı anlaşılıyor. ErdoğanÖzkök görüşmesinde bulunduğu bildirilen Adalet Bakanı Çiçek, o günkü dersten sonradır ki bakanlığının Ceza İşleri Genel Müdürü’ne, Van Başsavcı Vekili hakkında, görev ve yetki sınırlarını aştığı için bakanlık müfettişlerince soruşturma açılması emrini veriyor. Van Başsavcısı’nın, ortalığı toz dumana çeviren eylemi, iddianamesinde general rütbesindeki askeri şahısları da muhatap almaya kalkışmasının yanı sıra, soruşturma yapılmadan yine aynı kişiler yani Orgeneral Büyükanıt hakkında hüküm sergileyici ifadeleri kullanılarak hukukun genel ilkelerini çiğnemek olarak öne çıkmaktadır. Özellikle bu iki ana öğe, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde askerle yargıyı çatıştırmak gibi bir plan olarak nitelendirildikten, Orgeneral Özkök’ün iki gün süren o ziyaretleri başladıktan sonradır ki AKP’nin önde giden zevatında adeta jeton düşmüş oldu. Başbakan, grup kürsüsünde ‘‘gözbebeğimiz silahlı kuvvetlerimiz’’ için övgüler yağdırdı. Erdoğan’ın bu davranışı, tıpkı kurtuluş bayramlarında yayımlanan protokol mesajları gibi, Büyük Millet Meclisi Başkanını, başbakan yardımcıları Şahin ile Gül’ü de harekete geçirdi. Ankara’daki bilinen trafik başlamadan, savcı Ferhat Sarıkaya’nın o ağır suçlamaları açıklanır açıklanmaz, başsavcının kendilerinden önce harekete geçmiş olmasının altını çizerek övgüler yağdıran Şemdinli Komisyonu’nun üyesi iki AKP milletvekili susmayı yeğlediler. Bu telaşın perde gerisini, galiba en iyi özetleyen Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener oldu. Akşam gazetesine göre ‘‘kabinenin aykırı bakanı’’ bir sıra gecesi şöleninde, ‘‘Asker bu işten hükümeti sorumlu tutuyorsa kötü’’ demişti. H ilattan önce Paleolitik Çağ. İnsanlar, büyük gruplar halinde mağaralarda yaşıyorlar. Atalarımız henüz kendi besinlerini üretemiyorlar; beslenmek için avlanıyorlar ya da toplayıcılık yapıyorlar. Yerleşik yaşamın henüz başlamadığı geziciavcıtoplayıcı topluluklarda, kadınlar yiyecek sağlamada erkeklerden geri kalmadıkları için statüleri onlardan aşağıda değil. Mağara ve kaya sığınaklarına yapılan resimler de bu çağın belirgin özelliklerinden sayılıyor. Paleolitik çağ insanı sadece resim yapmıyor, kabuk ve kemiklerden yaptığı takılarla süsleniyor. Başka bir deyişle, paleolitik çağ insanı için yaşamak, yeme, içme, barınmadan daha fazlasını içeriyor. Duygularını ifade ediyor, yaşamı ve ölümü sorgulamaya başlıyor. Kadının bedenindeki değişiklikler, doğum yapması, doğurduğu canlıyı yine kendi vücudundan salgılanan sütüyle beslemesi, ona saygıyla karışık korku duyulmasına yol açıyor. Mitoloji uzmanı Joseph Campbell de avcıtoplayıcı dönem sanatın ürünleri arasında, taş ya da fildişinden oyulmuş çok sayıda kadın heykelciği bulunduğunu yazmakta. Bu heykelciklerin bedenleri çok düz ve yüzleri bomboş olmasına rağmen cinsel organları abartılmış. Paleolitik çağı izleyen Neolitik çağın en önemli özelliği ise insanların ilk kez yerleşik hayata geçmesi. Bu çağda, buzul çağının sona ermesiyle zenginleşen bitki ve hayvan türleri sayesinde günümüze benzer bir ortam oluşuyor; avcılık ve toplayıcılığın yerini tarım ve hayvancılık alıyor. İnsanlar, ekilen tohumların yetişmesini, hayvanlarının büyümesini bekleme M rumunun tarih içinde büyük dinler tarafından nasıl kurumlaştırıldığını işleyeceğiz. Bugün gencecik kadınların katledilmesine neden olan namus cinayetlerinin kökeninde erkek egemen mülkiyet anlayışı olduğunu; kadının, üretken Toprak Ana’dan, erkeğin kaburga kemiğinden yaratılan ikinci sınıf varlığa nasıl dönüştürüldüğünü dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışacağız. Bunu yapmak için çok eski zamanlara, hani şu günlerde televizyonda sıkça gösterilen fındık reklamındaki gibi insanların mağaralarda yaşadığı çağlara kadar geriye gideceğiz. Tarımın başladığı Neolitik çağda, hamile gibi şişkin karınlı çıplak kadın heykellerine rastlanır. Kadının bedeni, toprak ile özdeşleştirilir. Onun da toprak gibi (bahar ve yaz ayları) verimli olduğu zamanlar vardır; o da toprak gibi tohum atıldıkça ürün verir. Yani kadın, üretkenliği ve doğurganlığı sayesinde Toprak Ana ile özdeşleşir. Anadolu’da bulunan kadın tanrıçalardan bazıları birden fazla memesi olan, hamile ya da çocuklu kadın figürleridir. İnsanlık tarihinde ilk yerleşik toplumlardan birisine ev sahipliği yapan Çatalhöyük’te (Konya’nın 52 km. güneydoğusunda) birçok tanrıça heykeli bulunmuştur. Ancak bunlar arasında en çok bilineni, iki yanındaki leopara dayanarak oturmuş halde doğum yapan tanrıça figürüdür. ? Tarımın başladığı Neolitik çağda, hamile gibi şişkin karınlı çıplak kadın heykellerine rastlanır. Kadının bedeni, toprak ile özdeşleştirilir. Onun da toprak gibi verimli olduğu zamanlar vardır; o da toprak gibi tohum atıldıkça ürün verir. Yani kadın, üretkenliği ve doğurganlığı sayesinde Toprak Ana ile özdeşleşir. ye başlıyorlar, bu da göçebelikten yerleşik hayata geçişi birlikte getiriyor. Neolitik çağ, İlk köylerin kurulmasına, ilk kez çanakçömlek yapılmasına da tanıklık eder... Toprağı ilk ekip biçen, yani bahçeciliği yapan kadın olduğu için yiyeceğin esas bölümünü elde ediyor olmasının getirdiği yüksek bir değer vardı. Hatta, anaerkillik kadınların erkeklerle yalnızca eşit oldukları değil, aynı zamanda denetim, iktidar ve egemenlik sahibi olmalarını da içeriyordu. Ünlü din tarihçisi Mircea Eliade, beslenmeye yönelik bitkileri ilk kez kadının yetiştirdiğini, hayvanları evcilleştirdiğini, toprağın ve hasadın sahibi haline geldiğini yazar. Doğurduğu canlıyı hayatta tutmaya ve büyütmeye çalışan kadın, yemekle ilgili ilkleri bulandır. KAYGIYLA KARIŞIK KORKU ADIN BEDENİ... Başka çarpıcı bir örnek ise birkaç binyıl sonra yine Anadolu’da karşımıza çıkan, güzelliği, bereketi ve iyiliği sembolize eden Tanrıça Kibele’dir. Üç kadınsı özelliği (kızoğlankız, kadınlık ve analık) taşıdığına inanılan bu tanrıça, sadece Örneğin, topraktan ilk kez çanak çömFrigler’de değil Helenistik dönemde lek yapan, yemeği sadece pişiren dede kutsal önderdir. Öyle ki Anadoğil, ilk kez pay eden de kadındır. lu’ya birçok uygarlıktan sonra gelen Helen kavimleri Kibele’yi kabulleneOPRAK ANA rek Olimpus tanrılarının anası ilan Eski yaratılış mitoslarında kadının etmişlerdi. doğurganlığı kutsanıp yüceltilir. En Sadece Anadolu’da değil, dünyanın gizemli güç, bedeninde yeni bir yaşam değişik yerlerinde değişik zamanlara yaratma ve can vermedir. ait kadın heykelcikleri bulunması, tüm Burada ‘‘Tektanrılı Dinler Karşısıneski dünyada ortak inanç kavramının da Kadın’’ adlı kitabı kaleme alan Prof. Artemis. kadın bedeni üzerinde kurulu olduğuDr. Fatmagül Berktay’a kulak verelim: nu gösteriyor. Yani çok tanrılı ya da tektanrılı ‘‘İÖ 4. binyıldan itibaren mitoslar, ritüeller ve inançlar gelene kadar, kadın cinsel çekiciliği yaratılış öykülerinde evrensel olarak egemen fiile doğuran, kendi neslini yaratan, büyüten, gür Ana Tanrıça’dır. İÖ 4. binyıldan itibaren verimliliği sağlayan yönüyle tek ve en büyük tanrıça, sütunlar ya da ağaçlar arasında, keçiyaratıcı güç olarak tanrıçalaştırılmıştır. Bu araler, yılanlar ve kuşlarla çevrili resmedilir. Yuda Ortadoğu bölgesindeki çok çeşitli kültürlermurta ve bitki sembolleri onunla ilişkilendiride Ana Tanrıça kültünün geçerli olduğunu ve lir. Bunlar tanrıçanın bitkiler, hayvanlar ve inaşağı yukarı İÖ 2. binyıla dek varlığını sürdürsanlar için bir bereket ve üretkenlik kaynağı oladüğünü söylemek mümkün. rak görüldüğüne işaret eder.’’ K T Sayın bakana bir soru.. Silahlı Kuvvetler, Büyükanıt’ın suçlanması karşısında Başbakan’dan gereğinin yapılmasını istemeseydi, Adalet Bakanı Çiçek, yine Van’a başmüfettiş gönderecek miydi? İki ay önceki olay, yani Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof.Dr Yücel Aşkın’a yönelik komployu resmileştiren iddianame anımsanınca, verilecek cevapta ‘‘hayır göndermeyecekti’’den başka bir seçenek olamaz. Rektörün aylarca tutuklu yatmasına, bir çalışma arkadaşının cezaevinde onurunu korumak için yaşamına son vermesine neden olan o komploda, sözde en güçlü iddialar, desteler halindeki ihbar mektupları değil miydi? Ferhat Sarıkaya, o mektupları ardı ardına ekleyerek bir iddianame tanzim etti ve rektörü, 20 yılı aşacak ağır hapis cezası istemiyle tutukladı. Polislerin adeta sürükleyerek adliye merdivenlerinden indirdiği bir saygın bilim adamına reva görülen işlem karşısında Adalet Bakanı, öyle anlaşılıyor ki Van Savcısı’nın bardağının dolmasını beklediği için harekete geçmedi. Bardağı taşıran damla, Yaşar Büyükanıt hakkında düzenlenmek istenen senaryo için silah arkadaşlarının seslerini yükseltmesi oldu. Oysa Avrupa Parlamentosu’nun Türk asıllı üyesi Cem Özdemir bile, bir Türk orgeneralinin çete kurmak, sahte evrak düzmek gibi hiçbir kanıta eklenmeyen ithamlardan dolayı yargılanmasının, Türkiye’nin AB’ye girmesini isteyen dostlarının ellerini kuvvetlendireceğini müjdelememiş miydi? İddianamede Büyükanıt’ın yargıyı etkilemek amacıyla Şemdinli olayı zanlısı astsubay için ‘‘İyi bir askerdir’’ sözünü dayanak olarak gösteren cumhuriyet savcısı, nedense aynı olaya bültenlerinde yer veren Kurdısh İnfo adındaki haber ajansı kadar bile objektif davranmamış. Sözünü ettiğim ajansın bülteninde Büyükanıt’ın astsubay Ali Kaya için söylediklerinin tümüne yer verilmiş. Orgeneralin, o, ‘‘iyi bir askerdir’’ tanımlamasından hemen sonra ‘‘Tabii ki bu aşamada sürmekte olan soruşturmaya saygımız var. Sonucunu bekliyoruz’’ dediği de çarpıtılmadan yer almış. Van Savcısı, tıpkı ‘‘namaza yaklaşmayın, şayet içki içmişseniz’’ sözünün sadece birinci bölümünü okuyan Bektaşi dedesine özenmiş desem; ünlü iddianamesindeki sosyolojik tahliller bölümünü Fethullah Hocanın görüşleriyle ilintili bulanlara haksızlık mı ederim? ??? Benim asıl merak ettiğim, bunca zamandır sivilleşme fetvaları veren AKP yöneticilerinin, hafta sonundaki Kızılcahamam Kaplıca Kampı’nda, bu son çelişkili zikzaklarını ve adeta Padişahım çok yaşa haykırışlarını hatırlatan açıklamalarını kendi milletvekillerine nasıl açıklayacaklarıdır. Afrodit heykeli. Aşkın ve bereketin tanrıçası her yerde azıyı, tekerleği bulan, ilk yazılı hukuk kurallarını oluşturan Sümerler, MÖ 3500MÖ 2000 yılları arasında Mezopotamya’da yaşadı. Başlangıçta anaerkil bir toplum yapısına sahiptiler. İş bölümünün derinleşmesi ve el sanatlarının ortaya çıkması toplumsal sınıfları yarattı. MÖ 30002500 yıllarında yüksek ruhbanlardan oluşan egemen sınıflar, dinsel yapıya sahip kent devletlerinin yöneticileri olarak ortaya çıktılar. Kralrahipler dinsel ve siyasal işleri yürütürlerdi. Başrahiplerin, erkek üstünlüğünü ön plana alarak hazırladıkları yasalar, yazının bulunmasıyla daha da kalıcı hale geldi ve büyük dinlere ilham kaynağı oldu. Tanrıçalara dönecek olursak, ünü Mezopotamya’yı aşan ‘‘Aşkın ve Bereketin Tanrıçası İştar’’dan bahsetmek gerekir. İştar, değişime uğramış olarak başka kültürlerde de Cybele (Kibele), Demeter, ArtemisDiana, AfroditVenüs ve Keltler’deki Y Çatalhöyük’te çıkarılan tanrıça heykeli. Kutsanmanın yolu cinsellik anrıçaların en önemli özelliklerinden T birisi üretkenlikti. Eski çağda, bazı kültürlerde cinsellik, hatta fahişelik kutsaldı. Babil’de kadınlar Tanrıça İnanna (İştar/Astarte) Tapınağı’na gider, orada tanımadıkları adamlarla cinsel ilişkiye girerlerdi. Kadınlar, önlerinden geçen erkekler arasından seçim yaparlardı. Ne kadar olursa olsun verilen parayı reddetmezlerdi, çünkü bu büyük bir günah sayılırdı. Cinsel ilişkinin ardından kadınlar kutsanmış, tanrıçaya daha fazla yaklaşmış kabul edilirdi. Muazzez İlmiye Çığ’ın ‘‘Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği’’ kitabında, konuyla ilgili şunlar yazmakta: ‘‘Sümer bir tarım ülkesiydi ve bütün ekonomisi de tarıma bağlıydı. Ürünlerin, hayvanların üremesi, çoğalması gerekliydi. Bunun için de cinsel güç kuvvetlenmeliydi. Sümerler buna da çare bulmuşlardı. Aşk ve sevgi dolu tanrıçaları İnanna’yı çoban tanrısı olarak algıladıkları Kral Dumuzi ile evlendirirlerse onların bu birleşmesinden ürünler bollaşacak, hayvanlar döllenecek ve böylece ülkeye bereket gelecekti... Göğün fahişesi diye nitelendirilen İnanna, yere göğe hâkimdi. Tanrıların babası Enlil’e istediğini yaptırmayı, en akıllı bilgelik tanrısı Enki’yi aldatmayı başarmıştır. O aşkı, cinsel gücü ile insanlara ve doğaya yenilenme, çoğalma gücü vermiş, ona yapılan tapınaklarda Sümer’in en saygın kadınları kutsal evlenme törenlerinde yer almak için yarışmışlardır. Birçok kadın kendini ona adayarak mabetlerde insanlara cinsel bakımdan yardıma koşmuş, kutsal fahişelik yapmışlardır. O, fahişelerin ve içki evlerinin de koruyucusu idi.’’ DanaAnna olarak çıkar karşımıza. Tarihçi Herodot bile bahseder. Muazzez İlmiye Çığ’ın, ‘‘Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği’’ adlı kitabından, Akadlar’da İştar olan tanrıçanın daha önce Sümerlerde İnanna olduğunu öğreniyoruz. İştar, Filistin’e geçerek Kenan’ın Bereket Tanrıçası Astarte (İbranicesi Aşeret, Aştorah, Aşere) isimleri atında da varlığını sürdürmüş. Sümerlerin ilk çağlarında tanrıçaların çok önemli olduğunu yine aynı kitaptan öğreniyoruz: ‘‘Adını, evrenin yaratıldığı sudan alan Nammu adlı bir tanrıça, Yeryüzü Tanrı çası Ninki (Ninhursag), Sağlık Tanrıçası Bau, bakırcılığın koruyucusu Ninmuk, yazının koruyucusu Nidaba, bira ve alkollü içkilerin koruyucusu Ninkasi, sosyal adaletin koruyucusu Nanşe, dokumacılığın koruyucusu Uttu, berberlerin koruyucusu Kindaz, bereketin ve savaşın koruyucusu İnanna gibi...’’ Feyza Hepçilingirler’in, Cumhuriyet Kitap Eki’nde yer alan bilgilere göre birçok dilde yıldız anlamına gelen ‘‘star’’ sözcüğünü İştar’a kadar götürmek mümkün. Avukat İskender Azatoğlu’nun katkısıyla, İştar’ın sözcük anlamının ‘‘göğün kraliçesi’’ olduğunu öğreniyoruz. Hititlerden günümüze ulaşan 3250 yıllık belgelerde Tanrıça İştar’ın adı geçermiş. Sümer ve Hitit’ten gelen göksel varlık ‘‘İştar’’ bizim aradığımız Star’dan (Tanrı) başkası değilmiş meğer. Azatoğlu şöyle devam etmiş: ‘‘Bir zamanlar ayrı ayrı tanrılar ve tanrıçalar tarafından yüklenen üstün özellikler/nitelikler artık tek tanrının adında toplanmıştır. Bu nedenle tanrının sıfatları 99 gibi sayılarla anlatılmıştır. Bunların içinde İştar’ın bereket ve koruyuculuk sıfatları da vardır...’’ Faks: 0 212 677 08 21 obirgit?ekolay.net Her şeyin besleyicisi, toprak da birlik vardır ve bunların tümü ana tanrıski inanışlara göre ‘‘Toprak Ana’’, çanın kişiliğinde somutlanır. yaşamı tek başına yaratma gücüne saFakat bugün, ana tanrıça kültüne hiçbir yerhiptir. Prof. Dr. Fatmagül Berktay’ın, ‘‘Tekde rastlamıyoruz. Yani evren eski zamanlartanrılı Dinler Karşısında Kadın’’ kitabında daki gibi yaşayan bir varlık olarak kabul edilyazdığı gibi ‘‘Yunanlılar toprağa Ge veya miyor. Bugün dünyaya katı mantık ve nedenGaia adını verirler ve her şeyin anası, her şeselliğe dayalı erkeksi değerler hâkim. Halbuyin en yaşlısı; yeryüzünde yaşayan her şeyin ki kadınsı değerler insan bilincinin diğer yatoprak üzerinde yürüyen, derinliklerde dolarısıdır. Ve bütünlük için yaratıcı, duygusal ve şan ya da havada uçan her şeyin besleyicisi (Heiçgüdülere dayalı kadınsı değerlerin yeniden siodos, Theogonia 14) olarak ona taparlardı.’’ Ana tanrıça kültünde, evren yaşayan ve kut Prof. F. Berktay değer kazanması gerekir. Ünlü fizikçi Albert Einstein’ın şu sözü bütünlükbirlik kavramının sal bir varlık olarak kabul edilir; insanlık, yeryüzü ve yeryüzündeki yaşam onun çocuklarıdır. Bu önemini çok güzel anlatıyor: ‘‘Atomun parçalanmasıykozmik ağ içinde, her şey birbiriyle ilintilidir; yeryüzü la her şey değişti, düşünce biçiminden başka. Bu yüzden ile yıldızlar, insanlar ile doğa, doğum ile ölüm arasınbenzeri bulunmaz bir felakete doğru gitmekteyiz.’’ Büyüğümüz, ağabeyimiz ve Türkiye Araştırmalar Merkezi’nin İstanbul Temsilcisi ORHAN KARUL’u kaybettik. Üzüntümüz çok büyük. Ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı dileriz. TAM Direktörü Prof. Dr. Faruk Şen ve TAM Çalışanları E YARIN: ÖRTÜNME GELENEĞİ CUMHURİYET 07 K