28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3 ARALIK 2006 PAZAR 8 TÜRKİYE İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Aydın Denizli Zonguldak Açık İstanbul HABERLERİN DEVAMI PB PB PB PB PB PB PB PB PB 14 9 15 14 15 17 18 16 12 Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Eskişehir Konya Sıvas Antalya PB PB B B S S S S PB 13 12 14 13 12 10 9 8 19 Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B B B B B B B B B 18 18 8 12 16 8 4 5 3 Trabzon Ankara İzmir Hakkari Antalya Adana Ş.Urfa Erzurum Yurdun kuzey kesimleri ile zamanla güneybatısı parçalı ve çok bulutlu, Rize ve Hopa çevreleri yağmurlu, diğer yerler az bulutlu ve açık geçecek. Marmara ile yurdun iç kesimlerinde sabah saatlerinde sis görülecek. Hava sıcaklığı; iç ve doğu kesimlerde 24 derece artacak, diğer yerlerde önemli bir değişiklik olmayacak. Çok bulutlu DIŞ MERKEZLER Oslo Y Helsinki Y Stockholm Y Londra Y Amsterdam Y Brüksel Y Paris Y Bonn Y Münih PB 6 8 8 12 11 10 10 13 13 Berlin Budapeşte Madrid Viyana Belgrad Sofya Roma Atina Zürih PB Y Y Y PB PB Y B B 13 9 13 6 11 13 16 14 13 Moskova Aşkabat Astana Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Karlı Stockholm Y Y K B Y Y K PB B 5 8 5 7 10 8 2 22 15 Londra Berlin Moskova Belgrad Madrid Ankara Taşkent Tahran Kahire Sulu kar Gök gürültülü Parçalı bulutlu Sisli Bulutlu Yağmurlu GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada Üstelik pek çok siyasetçimizde değişim ve gelişim süreci uzun sürmüyor. Üçbeş yıl önce inanarak söylediklerini üçbeş yıl sonra, üstüne üstlük kimileri de kıytırık oylar uğruna değişerek gelişiyor. Lafı uzatmaya gerek yok. Sadede gelelim: RTE Cumhurbaşkanlığı’na adaylığını resmen ilan etmiyor, ama önüne gelen her fırsatta Çankaya yokuşunda aldığı mesafeyi kanıtlayacak bir söz, bir hareket yapıyor. Sormuşlar mı yoksa birinden sorması istenilmiş mi, orası belli değil. Cumhurbaşkanı tartışmalarında türbanlı eşinin gündeme getirilmesine tepki gösteren RTE: “Birileri Allah göstermesin eşinin başını aç diyor. Biz bu zaafı göstermeyeceğiz. Eşimle yola çıkmışız, böyle devam edeceğiz” diye terslenmiş. Medyamıza, araştırmacılarımıza her sözde, harekette şifre aramak merakı arız oldu. Dilerseniz, RTE’nin üç cümleden ibaret söylemindeki şifrelere bir göz atalım: Çankaya’ya çıkınca (veya çıkmak için) eşi Emine Hanım’ı başı açık görmeyi büyük bir felaket olarak niteliyor... Öyle bir felaket ki, Allah göstermesin diyor. Başı açık Emine Hanım’ı dinsel inançlarına bir zaaf olarak görüyor. “Beraber ıslandığı bu yollarda” türbanlı eşiyle devam edeceğini söylerken Çankaya’ya çıkacağını açıklamış oluyor. ??? Türbanlı Emine Hanım’ın Çankaya Köşkü’ne yerleşmesi olasılığına siyasal alanda söz sahibi olanlardan Allah göstermesin diye karşı tepki beklerken... Önce ana muhalefet lideri Deniz Baykal’dan RTE’ye destek geldi: “Biz Emine Hanım’a değil, RTE’ye (cumhurbaşkanlığına) karşıyız” dedi. Devşirme yoldan Meclis’te grup oluşturan Anavatan Genel Başkanı Erkan Mumcu’dan zaten aksi bir görüş beklenemezdi; o da RTE’nin eşinin (türban da demez) başörtüsü üzerinden tartışılmasını gereksiz bulduğunu söyledi. DYP Genel Başkanı, ohooo çoktandır türbanı hele bir iktidar olsun şıp diye çözümleyeceğini söyler durur; o da “Biz aile üzerinden siyaset yapılmasına karşıyız” dedi. ??? Üç muhalefet partisi, aksini söylemek abeseşi RTE gibi kafası dinci kurallarla örgütlenmiş Emine Hanım’ın içeride ve dışarıda türbanlı başıyla Türkiye’nin bir numaralı hanımı sıfatıyla, çağdaş Türk kadınını temsil etmesine yeşil ışık yakıyor. Sorunun türbanlı eş değil, rejim, sistem sorunu olduğu gerekçesine sığınarak... Sanki gereksiniyormuş gibi ana muhalefetkıytırık üç beş türbanlı oy uğruna bugüne kadar sürdürdüğü, savunduğu görüşten dönüyor. Anayasayla çatışmalı, arkasında dosyalar olduğu için RTE’nin Çankaya’ya çıkmasına karşı oldukları gerekçesine sığınanlar; türbanlı Emine Hanım’ı Köşk’te görmeyi sindiriyor, laik Türkiye’nin sindirmesini sağlamaya çalışıyorlar ve: ...Değişik bir yönden bakarak türbanlı Emine Hanım’a yeşil ışık yakarak RTE’nin Çankaya’ya çıkmasını başka bir yönden onaylıyorlar. * * * Manzara şu: Siyasetçilerin değişiyorlar derken geliştiklerini söylemek zor. Çok yakın günlere değin kamusal alanda türbanı siyasal bir simge olarak gören ve gösterenlerin... YÖK’ün üniversitelerde türban yasağını ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dahil yargının türbanı siyasal simge olarak ilan eden kararlarını onaylayanların.. bugün sergiledikleri manzarayı nasıl adlandıracağız? Değişim mi, dönüşüm mü, döneklik mi? Nasıl? Bir zamanlar savundukları Anayasa Mahkemesi’nin 25 Nisan 2002 tarihli Fazilet Partisi’ni kapatma kararında esas olan yargı hâlâ geçerli. İşte: “... Anayasada Cumhuriyetin temel nitelikleri arasında sayılan laiklik ilkesine karşı olanların, ‘güçlü bir siyasal sembol olarak’ kullandıkları türban konusunda... (FP yöneticilerinin) temel hak ve özgürlüklerin güvenceye alındığı demokratik hukuk devletini değil, din kurallarının geçerli olduğu bir toplumsal modeli gerçekleştirmeyi amaçladıkları açıktır...” Durum bugün farklı mı? Türbanla simgeledikleri amaçlarını Çankaya’ya taşımak istiyorlar ve bu açık seçik meydan okumaya karşı çıkması beklenenlerden destek görüyorlar. Gelişerek değişmiyor günümüzde siyaset: Dönerek gelişiyor! Vatikan’la ‘yeni statüko’ ? Baştarafı 1. Sayfada GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY rek kendisinden “Rus Ortodoks kilisesinin anahtarlarını” talep eden Papa, bu girişimi ile İstanbul Patriği’ne bugüne dek sahip olmadığı “siyasi önem” atfetmiş oldu. Bartholomeos için bir tür “taçlandırılmak” gibi bir şey bu. Rus Ortodoks Kilisesi’nin başı Alexis’in bundan böyle, Vatikan’ın Bartholomeos aracılığıyla yaptığı “yakınlaşma girişimlerine” kayıtsız kalması zor. Bunlar, Romanya ve Bulgaristan gibi “İki Ortodoks ülkesinin AB’ye katılmaya hazırlandığı dönemde” oluyor. BulgaristanRomanya genişlemesi de “Ortodoks dünyasının” Vatikan’la ilişkilerini, “sıkıfıkılaştırmasını” kaçınılmazlaştırıyor. Bu, KatolikOrtodoks kiliselerinin “iç işlerini” ilgilendiren boyut. Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren boyut ise bundan böyle, Vatikan’ın tüm gücünü arkasına alan “siyaseten güçlü bir Patrik’le” başedecek olması. Türkiye’nin içinde küçük bir Vatikan yaratılıyor. Ankara’nın Bartholomeos’u artık “Fener kaymakamlığına(!)” indirge mesi zor. Gazetecilikte “inside information” tabir edilen “arka plan ve reel politik analizleriyle” tanınan İtalya’nın “Foglio” gazetesi bu noktayı özetle şöyle vurguluyor: “XVI. Benedikt’in Türk otoriteleri nezdinde sergilediği (AB kastediliyor) ‘açılıma’ rağmen; Fener Patriği’nin ekümenlikliğini tanıması, tanımakla da kalmayıp protokol ilişkilerinin çok ötesine geçen biçimde Ankara’ya meydan okumak pahasına yüceltmesi, Ortodoks liderliğine atfettiği önemi gösteriyor...” laikliği” peşinde olan Papa, bu “Vatikan usulü laikliği” şimdi Türkiye’ye de dayatıyor. Avrupa’nın laikliği Voltaire değil, Vatikan doğrultusunda tarif edilecek yani... Papa’nın istediği bu. ‘Mazi’ gözüyle bakıyor XVI. Benedikt, bu bağlamda “Fransız aydınlanma düşüncesinden ilham alan Atatürk laikliğini”, “demode” ve “militan” buluyor. Anıtkabir defterine yazılan “Yurtta sulh, cihanda sulh!” lafları ayrı konu. Silahlı şiddete karşı olan Papa (ki günümüz dünyasında bu özellikle “İslamcı terorizme” bayrak açmakla özdeşleştiriliyor) bunu, laik Türk devletinin kalbine giden bir “anahtar” olarak kullandığı gibi, Ata’ya da bir bakıma; “Seninle yalnız bu konuda anlaşıyoruz!” demek istiyor... Papa bunun ötesinde, Atatürk laikliğine “aşılması gereken”, bir “mazi” gözüyle bakıyor. Ankara’ya inmeden, uçakta, İtalyan gazetecilerine verdiği demecin anlamı bu. “Atatürk Türkiye’yi yeniden inşa ederken, Fransa’yı örnek almıştır... Katı ‘laikçilik’ çıkmaz yol... Yeni bir laiklik tanımına ihtiyacımız var. Tarihli kökenlerden hareketle Türkiye.. yeni bir yaklaşım bulmak zorunda!” diyor Papa. Hafta içinde yazdığım bu konuları sol eğilimli “Unita” (2 Aralık) gazetesi, “Azınlıklara, dini özgürlüklerin tam manasıyla tanınmasını isteyen Papa... Türkiye’yi ‘Atatürk sonrası’ yeni bir laiklik yorumuna davet ediyor!” sözleriyle özetliyor. ‘Büyük dizaynın parçası’ Ve ardından da şu cümleyi ekliyor: “Dinler arası diyalog ve ekümenizmlerin işbirliği, bu büyük dizaynın parçasıdır...” Vatikan’ın Türkiye’ye yaptığı davet, bir “postAtatürk sistemi”. Bu “postAtatürk sistemi” de Papa’nın ziyareti arifesinde yazmış olduğum gibi, bu gezi ile Vatikan’ın kapı açtığı “yeni statükonun” temel taşı. Vatikan’ın Türkiye’nin AB serüvenine verdiği destek, işte bu “yeni statüko” ve “postAtatürk sisteminden” geçiyor. Bu uzun konuya daha sonraki yazılarımda devam edeceğim... Papa’nın dayatması Ankara için birinci çıban başı “Patrik Bartolomeos”a, Vatikan’ın bahşettiği bu “terfi”! Bu konuyla bire bir ilintili olan ikinci mesele de “Türk laikliğinin yeniden tanımı” ve “dini cemaatler için talep edilen özgürlükler”... “Devlet işleriyle din” arasında mutlak ayrım yapan “Fransız laikliğinden” haz etmeyen ve Avrupa geneline (din alanının genişletilmesini isteyen) “Vatikan gölgesindeki bir 21. yüzyıl CHP’Lİ ÖYMEN ‘Hükümet taviz verecek’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Hollanda Dışişleri Bakanı Bernard Bot’un davetlisi olarak 6 Aralık Çarşamba günü Hollanda’ya gidecek. Talat, 7 Aralık Perşembe günü Lahey’de Hollanda Dışişleri Bakanı Bot ile görüşecek. Talat, 8 Aralık Cuma günü ise Brüksel’de AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn ile bir araya gelecek. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Talat’ın ziyaretlerinin “Finlandiya önerilerinin peşinin bırakılmadığı” anlamına geldiğini söyledi. Öymen şöyle devam etti: “Her şey çok kötüye gitti, komisyon 8 maddeyi askıya alma önerisinde bulundu derken bir yandan da Türkiye’ye geri adım attırma, taviz verdirme stratejileri izledikleri anlaşılıyor. Neticede eğer bunlar Magosa Limanı veya Maraş konusunda bir taviz alabilirse Türk hükümeti de diyecek ki: ‘Kıbrıslı Türkler verdi biz ne yapalım,’ diyecekler. Neticede komisyon lisanını yumuşatacak, belki 8 madde 3’e indirilecek veya başka bir yumuşama yapacak. Bizimkiler de ‘bak ne kadar başarılı olduk’ diyecekler. Fakat bir taraftan da çok büyük bir taviz verecekler.” Finlandiya önerileri kadar “haksız ve insafsız” dayatmalarla şimdiye kadar hiç karşılaşılmadığına işaret eden Öymen, “Buna direnemiyor Türkiye. ‘Biz böyle önerileri kabul etmeyiz, bir koyundan iki post çıkmaz’ diyemiyorlar” dedi. Başbakan İran’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler ve bazı milletvekilleriyle birlikte bir günlük çalışma ziyareti için dün İran’ın başkenti Tahran’a gitti. İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney ve Cumhurbaşkanı Mah mud Ahmedinejad ile görüşecek olan Erdoğan, hareketinden önce düzenlediği basın toplantısında İran’la ikili ilişkiler, enerji, terör, Irak ve Suriye gibi bölgesel sorunları görüşeceklerini söyledi. Erdoğan,Tahran’da havalimanında İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Mutteki,Türkiye’nin Tahran Büyükelçisi Gürcan Türkoğlu tarafından karşılandı. (Fotoğraf: AP) Gelse gelse karşı karşıya gelir! Bir tarafta zulme uğramış kişi, öteki tarafta gereksiz yere saldırı yapan kişi... Ancak Türkiye’deki özellikle Atatürk’e, aydınlanmaya, çağdaşlığa ilişkin tartışmalarda öyle bir insan profiliyle karşı karşıyayız ki, bunu tanımlamak için “mazlum saldırganlık” diye bir deyim üretebiliriz. Böylece bu kişiler hiç değilse, Türkçemizin anlatım gücüne katkıda bulunmuş olurlar. Bu deyimin tanımını da şöyle yapabiliriz: Önce gereksiz yere saldıran, densizleşen, tepki gelince de kendisini zulme uğramış, masum göstermeye çalışan kişi! ??? Tarihe, günümüze önyargısız bakan hemen herkesin ortak görüşü şu: Atatürk, öyle bir değerler bütünü yarattı ki; 21. yüzyılda, en az 20. yüzyıl kadar güncel! Her şey bir yana, “Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir” diyen kaç devlet adamı var yeryüzünde? Pek çoğu, bir devlet kurunca devamını şöyle getirmiş: Aslında dünyayı da ben yarattım! Atatürk ise herkesin “sonuca ulaşıldı” dediği durumlarda bile “bu başlangıç” demiş bir kişi. Türkiye, 21. yüzyılda dünya sahnesinde alabileceği yeri tartışabiliyorsa, bunun kökenlerinde Atatürk’ün devrimleri var. Hükümetler gelir gider... Medeni Kanunumuzun AB ülkeleriyle yarışabileceğini bildiğimiz için o özgüvenle pek çok ülkeye “sen kendine bak” diyebiliyoruz... Yetişmiş insan gücümüzün dünyanın önde gelen üniversitelerinde en iyi yerleri alabileceğini bildiğimiz için “Beyin göçünü beyin gücüne çeviremez miyiz” tartışması yapıyoruz. İçeriden dışarıdan, dört bir yandan örselense de laikliğin, demokrasinin temeli olduğu bilincine ulaştığımız için batının doğusunda, doğunun batısında değerlendirmeleriyle karşı karşıyayız. Bütün bunları dönemin gerçekleri içinde toplumla olabildiğince bütünleştirmiş Mustafa Kemal’e gönderme yapıp “Kemalizm bu ülkeyi geriye götürmüştür” demek; gaflet, dalalet, hatta iyi niyettir! ??? Atatürk’e bu ve benzeri saldırıları yapanların ortak özelliklerinden biri şu: Toplumdan tepki gelince hemen masum pozunu takınmak... Bunun iyi tariflerinden birini Prof. İlhan Arsel yapıyor: “Onlar, kendilerini güçlü hissederse hançerini çeker. Güçsüz hissederse elinizi öper!” Şeriatçı olsun, ikinci cumhuriyetçi olsun, liberal olsun “Atatürk karşıtlığında” birleşen bu kesimlerin ortak davranışlarından biri bu... Prof. Arsel’in bu tanımının yanına, başta ürettiğimiz deyimi siyaset ve toplum sözlüğüne sokmayı öneriyoruz. Mazlum saldırgan: Ülkeyi ülke yapan değerlere saldırıp, toplumdan tepki yükselince de düşünce özgürlüğünden insan haklarına kadar her şeye sarılan, sonra da ilk söylediklerini inkâr eden kişi. Hain sözcüğünden daha tehlikeli bir durum... Her kaba sığar, bilimi bile marketleştirir. Nereden para bulursa, oranın istediği araştırmayı yapar. Ülkesinin geleceğine harç taşımaz, bugünkü durumun haracını yemeye bakar. En temel özellikleri, vatan kavramından uzak olmalarıdır. ankcum?cumhuriyet.com.tr Arınç’ın Çankaya için aday olabileceği belirtiliyor ALMAN DER SPIEGEL DERGİSİ AKP’de kavga erken başladı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar “sessiz kalma” kararı alan AKP’de, adaylık kavgası erken başladı. TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın eşinin türbanıyla ilgili açıklamasının hemen ardından “Bu sorunun muhatabı olsaydım, bunun hesabını sorardım” açıklamasını yapması, “Arınç adaylık sürecinin dışında kalmayacak” şeklinde yorumlandı. Kulislerde, Arınç’ın aday olması durumunda Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in de yarışa katılabileceğine dikkat çekiliyor. Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştıkça kulislerde konuşulan senaryolar da çeşitleniyor. Erdoğan’ın “Biz bu yolda anayasa, yasalar ne emrediyorsa onu yaparız” sözlerinin “Erdoğan cumhurbaşkanı olursa Çankaya Köşkü’ne taşınmayacak. Yalnızca resmi kabullerde köşkü kullanacak. Köşkte oturmayacağı için eşinin türbanlı olması da sorun yaratmayacak” senaryosunu güçlendiriyor. Arınç’ın, Erdoğan’ın ardından yaptığı “türban” açıklamalarıyla ise Cumhurbaşkanlığı adaylığında “Ben de varım” mesajı verdiğine dikkat çekiliyor. ‘Erdoğan Papa’nın sözlerini çarpıttı’ FRANKFURT(Cumhuriyet Bürosu) Haftalık Alman dergisi Der Spiegel internet sitesinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Papa 16. Benediktus’un “Türkiye’nin AB üyeliğini arzu ettiğini söylediği” şeklindeki açıklamasını bir çarpıtma olarak değerlendirdi. Dergi haberinde Erdoğan’ın Papa ile karşılaşmasındaki konuşmaları açıklamasının da diplomatik geleneklere aykırı olduğunu öne sürdü. Papa’nın “politika yapmadığını ama Türkiye’yi AB’de görmeyi arzuladığını” söylediğini aktaran Başbakan Erdoğan’ın, öncelikle iki devlet yetkilisi arasında geçen konuşmalarda birinin diğeri adına konuşmaları açıklayamayacağı yönündeki diplomatik protokol kurallarını zedelediğini belirten Der Spiegel, Erdoğan’ın sözleri kendine göre yorumladığını öne sürdü. Öte yandan Vatikan Sözcüsü Federico Lombardi’nin Katolik Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada, “Vatikan’ın AB’ye giriş gibi köşeli bir şekilde belirlenmiş bir konuya müdahale etmek için ne gücü ne de politik bir görevi vardır ve o da bu konuda bir çaba göstermemiştir” dediğini aktaran dergi Lombardi’nin Papa’nın Türkiye ile Avrupa arasındaki yakınlaşma konusunda pozitif ve teşvik edici konuştuğunu sözlerine eklediğini yazdı. Der Spiegel konuyla ilgili olarak Alman politik çevrelerinin yorumlarına da yer verdiği haberinde, Başbakan Erdoğan’ın kendi ülkesinde puan toplamak için bu şekilde konuştuğunu da öne sürdü. Der Spiegel, Hıristiyan Birlik (CSU) milletvekili ve Avrupa uzmanı Reinhold Bocklet’in, “Başbakan’ın sözleri kendine göre yorumlama konusunda büyük bir yeteneğe sahip olduğunu” söylediğini ve bu yeteneğe de “Erdoğan yöntemi” adını verdiğini belirtti. Aygün, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasının ciddi sıkıntılara yol açacağını söyledi ‘Erdoğan adayım değil’ Alper Turgut’a ödül Çağdaş Gazeteciler Derneği Bursa Şubesi’nin geleneksel ödülleri sahibini buldu. “Basın Özgürlüğü Ödülü”ne gazetemiz muhabiri Alper Turgut layık görüldü. Törene CHP Bursa milletvekilleri Kemal Demirel, Mehmet Küçükaşık, eski Milli Savunma ve Milli Eğitim Bakanı Turhan Tayan, Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Recai Ekmekçi, Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe,Yıldırım Belediye Başkanı Özgen Keskin, Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, ÇGD Genel Başkanı Ahmet Abakay ve çok sayıda gazeteci katıldı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçmişte yaptığı konuşmalara işaret ederek “Erdoğan cumhurbaşkanı adayım değildir” dedi. Önceki akşam Ekonomi Muhabirleri Derneği’nde gazetecilerle bir araya gelen Aygün, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bir gazetecinin, “Cumhurbaşkanı adayınız kim’’ sorusuna “Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı adayım değildir’’ yanıtını veren Aygün, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasının ülkede ciddi sıkıntılara yol açacağını vurguladı. Devlette görmezden gelinemeyecek bazı olguların bulunduğunu, bunların Anayasa Mahkemesi, YÖK, TSK gibi kurumlardan oluştuğunu belirten Aygün, şunları kaydetti: “Türkiye’de Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasından rahatsız olacak kurumlar var. Bu kurumlar Erdoğan’ı kesin istemiyor... Nasıl türban sorununu çözemiyorlarsa, bunu da (cumhurbaşkanlığı) günü geldiği zaman çözemeyeceklerine inanıyorum. ‘Benim yeterli milletvekilim var. Anayasaya göre ben olabilirim’ diyorsan yanlış yapıyorsun, türbandaki gibi ortada kalır, çözdürmezler sana. Şu anda gördüğüm kadarı ile bundan rahatsızlık duyuyor.’’ Erdoğan’ın başbakan olmadan önce söylediği basına yansıyan konuşmalarından alıntılar yapan Aygün, “Abdullah Öcalan ile Sayın Tayyip Erdoğan Türkiyelilik kimliğinde birleşiyor’’ dedi. Şu anda Başbakan Erdoğan’ın uçağında kendisiyle gezenlerin daha önce eski başbakanlardan Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz’ın uçağındakilerin aynısı olduğunu söyleyen Aygün, “Hepsi aynı, sistemden beslenen insanlar bunlar, tek farkı ne biliyor musunuz? Eskiden viskiler buzlu içilirdi şimdi kolayla içiliyor, bakıyorsunuz uçakta herkesin elinde kola bardakları’’ diye konuştu. Aygün, TBMM Başkanı Bülent Arınç gibi birinin cumhurbaşkanı olmasının ise çok daha büyük bir tepki çekeceğini dile getirdi. DYP’den siyasete gireceğine ilişkin bir soru üzerine Aygün, “Bırakın DYP’yi, benim siyasete girip girmeyeceğim belli değil’’ dedi. CUMHURİYET 08 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear