Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 22 KASIM 2006 ÇARŞAMBA 6 AVRUPA GÜRAY ÖZ Sömürgeciliğe Hayır S on dönemde halkın keskin bilinçli ve göz ardı edilemeyecek çıkışları dip dalgasının ne denli geliştiğinin en belirgin göstergesi haline gelmiştir. Bu çıkışlar laik, demokratik, sosyal hukuk devletine inanan Atatürkçü çevreleri mutlu ederken ve gelecek güzel günlere olan inancı kuvvetlendirirken; bazı kesimlerde doğal olarak rahatsızlık yaratmıştır. Bu rahatsızlığın ifadelerini geçen günlerde gördük. Umut verici kitleler özellikle son iki haftadır Ankara’ya, Anıtkabir’e akmakta ve bu ülkenin kimsenin babasının malı olmadığını göstermek için yürümekteler. Bugün gelinen duruma ve tehlikeye dikkat çekme noktasında önemli sloganların atıldığı bu yürüyüşler “uyanan halk kitlelerinin” simgesidir. Halkımız tehlikenin farkındadır. Ülkemizi dışarıda ve içeride çekmek istedikleri karanlığa karşı duran aydınlık halk kitlelerinin bu gidişe dur demeye kararlı oldukları ortadadır. Bu kararlılık bu ülkenin sahipsiz olmadığının teminatıdır. Ülkemizi karanlıktan kurtarmak için halka bir görev düşüyorsa bunu en iyi şekilde yapacaktır. Unutmamamız gereken, 1919 şartlarından daha kötü durumda olmadığımızdır. Bu yüzden o gün o şartlarda ulusal direnci en olağanüstü şekilde göstermiş olan bir neslin çocukları, torunları olarak, aynı direnci göstermek her şeyden önce o insanlara ve bu topraklarda dökülen kana olan borcumuzdur. Sömürgeciliğe ikinci tokadı vurmak bu ülkenin Atatürkçü kitlelerinin görevidir. “Muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki soylu kanda mevcuttur.” Habib YILDIRIM Beyaz Yelkenliyi Beklerken Atinalılar, Sokrates’i ölüme mahkum ettikten sonra, infaz için uzunca bir süre sabretmek zorunda kaldılar. Çünkü Girit’e gönderdikleri geminin dönüşünü beklemek zorundaydılar. Efsaneye göre Atinalılar Girit’te Daidelos’un labirentine hapsedilmiş boğa başlı, insan bedenli canavar Minotauros’a her 9 yılda bir 7 genç kızla 7 delikanlıyı kurban olarak göndermek zorundaydılar. Labirente girmek, Minotauros’u öldürmek ve labirentten çıkmak zordu, imkânsızdı. Kral Aegeos’un oğlu Theseus kara yelkenli bir gemiyle 7 genç kız ve 7 delikanlıyı yanına alarak kaderi, yani gerçeği değiştirmek için yola çıktı. Dönüşte, eğer dönerse, beyaz yelkenler takacaktı. Labirente girdi, Minotauros’u öldürdü. Ama dönerken beyaz yelken takmayı unuttu, Kral Aegeos da üzüntüden kendini uçurumdan aşağı, denize bırakıverdi. Ege’nin adı işte o kraldan geliyor derler. Platon’un anlattığına göre, tören her yıl yinelenir, kara yelkenli gemi, genç kızlar ve genç delikanlılarla birlikte Girit’e gidip beyaz yelkenle döner, arada geçen zaman içinde hiç kimse öldürülmezmiş. Bedenin ölümüne inanan, ruhun ölümüne inanmayan Sokrates de yelkenli gelene kadar dostlarıyla ölüm ve hayat üzerine uzun uzun söyleşme olanağı bulmuş. En sonunda o yılın beyaz yelkenlisi Atina limanına yanaşınca zehri içen Sokrates, Asklepios’a olan “horoz borcunu” da hatırlayıp, dostu Kriton’a “Unutma sakın, parasını ver” dedikten sonra bedenini bırakıp gitmiş. ??? Beyaz yelkenliyi beklerken, boşa harcanmaya pek eğilimli olan zamanı boşa geçirmemek, yararlı şeylerden söz etmek, geride kalacak olanlara direnç aşılamak yerinde olur. Eski tüfeklerin, ak saçlıların tükenmez heyecanının bende böyle izler bırakmasının nedeni buydu. Kimi zaman yaşadığımız hayatın tehlikelerinden konuşur, ufkumuzu karartanlarla nasıl savaşacağımızı tartışırken, aslında bulunduğumuz yerde koyu söyleşilerin içinde kendimizi yitiriyor değiliz. Gerçekte yaptığımız iş, Daidelos’un labirentinde kendisine gönderilecek kurbanları bekleyen boğa başlı, insan bedenli Minotauros’la savaşmaktır. Minotauros’u tanıdınız mı? ??? Genç kızları, delikanlıları yiyen odur. 12 Eylül’dür. Kanlı Pazar’dır, 1979’un 1 Mayısı’nda Taksim Meydanı’dır, kadını köleleştiren, uygarlığa diş bileyen mürtecidir, kendi özgürlüğünü toplumun teslimiyetinde bulan salak liberaldir, bir salı sabaha karşı Irak’a dişlerini geçiren Bush’tur. Canavarın insan bedenine ve kudretli boynuzlarına aldırmayın, ne insana benzer ne de Theseus’un bize pek güzel kanıtladığı gibi, yenilmezdir. Yenilir. İşte Irak’ta er ya da geç yenecekler onu. Aptaldır aynı zamanda. Kovulduğu Vietnam’da “Vietnam’dan çıkardığımız ders, savaşı erken bırakmaktır” diyecek kadar kaba ve şaşkındır. Vietnam’dan çekildiklerini sanıyor, oysa tekme tokat kovulmuştu. Zamanımızın Minotauros’u, çevresinde ördüğü öfke ve nefret labirentinde hızla ilerliyor. Halkları, ulusları birbirine düşürmekten başka bir marifeti olmayan aç gözlü küresel canavarın işi zordur. Çok can yaktığı ve yakacağı, genç kızları ve erkekleri, kadınları ve çocukları, bilginleri ve filozofları, tarihi ve geleceği elinden geldiğince yok etmeye çalıştığı da, çağımızın değiştirilmesi gereken kaderi, gerçeğidir. ??? Sokrates’e zehri içirmek için beyaz yelkenlinin limana yanaşmasını beklediler. Sonra zaman tükendi. Zaman, paradokslarla, çelişkilerle dolu gizemli bir hayat dersidir. Ölümü yenen genç kızlar ve erkekler, çağlarının Theseus’uyla birlikte gemiden indiler. Sokrates Kriton’a “Asklepios’a bir horoz borcum var, ödemeyi sakın unutma” dedi. Sonra bedenini bırakıp gitti. Nice dostlarım var benim, hepsi de mücadele ettiler. Hiç umutsuzluğa kapılmadılar; “yenildikleri, zamanın değiştiği ve artık vazgeçmeleri gerektiği” onlara söylendiğinde, gülerek, beyaz yelkenli gemiden hiç umut kesmediklerini, savaşmaktan vazgeçmemek gerektiğini genç arkadaşlarına usul usul anlatırlardı. Çokları zamanlarını tüketip gittiler. Bu yazıyı onlar için yazdım. Umudunu yitirmişler için yazmadım. eposta: guray,oz@cumhuriyet.com.tr Muhafız Alayı’nın Kıyafeti G urur kaynağımız TSK’nin Muhafız Alayı’nın Cumhurbaşkanlığı girişinde nöbet tutan askerleri ulusumuzun vakarını simgeliyor. Yabancılar Çankaya’ya çıkışta ilk kez onlarla karşılaşıyor. Ama ne yazık ki üzerlerindeki kıyafetin ulusumuzla özdeşleşen hiçbir özelliği yok. Tarihsel geçmişimizle hiçbir bağlantısı yok. Uçuk mavi renkli bir elbise ve beyaz plastikten bir başlık… Bu kıyafet Türk askerinin vakur görüntüsünü ortaya koymaya yetmiyor. Dünyada bütün meclis ve sarayların önündeki muhafızların kıyafeti, o ulusun karakterini ve geçmişini yansıtan bir görüntüye sahip. Fransızlar, İngilizler,Yunanlılar bu konuda örnek sergiliyorlar. Her ulusu temsil eden renkler var. Dünyada “Türk kırmızısı” adıyla bilinen bir renk var. Dünya bizi Selçuklu (Osmanlı değil) mihveriyle ya da kurtuluş mücadelemizdeki kalpağımızla tanıyor. Muhafız Alayı’nın kıyafeti, hem şekil ve hem de renk itibarıyla yeni bir değerlendirmeye muhtaç. Gerekirse bu konuda tarihçilerin, sanat danışmanlarının ve hatta kamuoyunun düşüncelerinden de yararlanılabilir. Teoman GÜREL 120 binin mutluluğu Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün başyazarımız Yunus Nadi’ye “Çocuk, git İstanbul’a bir gazete kur, adı da Cumhuriyet olsun” demesi üzerine ilk adımı atılan Cumhuriyet gazetesi, yoluna okurlarından da aldığı destekle o ilk günkü coşkuyla devam ediyor. Ülke tarihinin önemli bir tanığı ve en uzun soluklu gazetesi olan Cumhuriyet gazetesi, aslında sadece bir gazete değil, bir okul ve bir olgu. Atatürk devrimlerinin ve laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğünün yılmaz savunucusu Cumhuriyet gazetesi, fiyatını 75 kuruş yapmasına karşın okurlarının desteğiyle tirajını artırmayı sürdürüyor. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda verdiğimiz CD 100 bin satmıştı. 10 Kasım için de bir belgesel hazırladık. 130 bin bastığımız gazete 120 binlik bir satışa ulaştı. Bu önemli günlerde okurumuzun duyarlılığı bizleri dolayısıyla sevindirdi. Cumhuriyet çalışanları 120 binlik satışı bir pastayla kutlarken Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Yıldız, “Hedef 100 binlik rakamlara ulaşmaktır” dedi. İlelebet Cumhuriyet u yıl Atatürk’ün ölümünün 68. yılını anıyoruz. Atatürk’ün: Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, istikbal göklerdedir... gibi mutlak doğruları ifade eden birçok veciz sözü vardır. Bir sözü ve görüşü vardır ki, çok iddialı, çok anlamlıdır. “Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” Bir düzen değiştiricinin, bir düzen kurucunun kurduğu düzenin sonsuza dek yaşayacağını söylemesi çok büyük bir iddiadır. Herhangi bir büyük lider, büyük insan kurduğu düzen hakkında bunu söyleyememiştir, böyle bir iddiada bulunamamıştır. Burada Mustafa Kemal Atatürk’ün ne kadar ileriyi gördüğü yatmaktadır. Burada Atatürk’ün kurduğu düzenin ve devrimlerinin ne kadar sağlam olduğuna güveni yatmaktadır. Atatürk yine bir yerde “Ufku görmek yetmez, ufkun ötesini görmek gerekir” demiştir. Atatürk’ü çok büyük yapan özelliği çok ileriyi gören bir lider, önder olmasıdır. Bunu Atatürk’ün çekilmiş resimlerinde de, işaret parmağıyla ileriyi göstermesiyle de fark ederiz. Cumhuriyeti yıkmak isteyen, parçalamak isteyen. Atatürk devrimlerine karşı çalışan tüm Cumhuriyet düşmanları bilsin ki Türkiye Cumhuriyeti çok sağlam temellere kurulmuş ve çok sağlam bir nesle emanet edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır, yaşatacağız. Alişan ATEŞ B İç hatlardaki yol kazası nedeniyle işbaşına gelen iktidarın deneyimsizliği ve özel hesaplarından cesaret alıp Türkiye üzerindeki ezeli emellerini gerçekleştirmek üzere harekete geçen ve AB kriterleri adı altındaki tuzaklardan, Kıbrıs’ta sürekli ödün vermeye, Atatürk’ün düşüncelerinin terk ve resimlerinin kaldırılmasından, TSK’nin etkisizleştirilmesine kadar bir dizi dayatmayı “Tren kazası” tehdidiyle önümüze koyarak Sevr’i diriltme planları yapanlar... Çarpık bir seçim sistemiyle parlamentoda hak etmedikleri bir çoğunluğu ele geçirince, laik rejimi değiştireceklerini, Atatürk’ü, tarihten, kitaplardan sileceklerini hayal edenler... Üzgünüz! ABDAB desteği ile bölücü hainliği “daha fazla demokrasi” kılıfı altında siyasallaştıracaklarını umanlar... Cumhuriyete ve Atatürk’e olan sevgisizlikleri, “Ermeni Soykırımı” iftirasını savunacak kadar AB ve Soros fonları ile beslenmiş olup bu rüzgârdan yeni bir cumhuriyete yelken açmayı bekleyecek kadar bu topluma ve bu topraklara yabancılaşan numaracılar... 10 Kasım’da; Dolmabahçe Sarayı’nda nöbet tutan Mehmetçiklerin sirenler çalarken pınar gibi süzülen gözyaşlarıyla ve Anıtkabir’e hiçbir yerden emir almadan koşarak gelen her yaştan ve bölgeden yüz binlerin coşkusuyla şekillenen Atatürk ve vatan sevgisi, 11 Kasım’da merhum Ecevit’in cenazesinde yankılanan laik Cumhuriyete bağlılık gösterisi sanırım bir kere daha hevesinizi kursaklarınızda bırakmıştır. İnsanlık idealinin âşık ve mümtaz siması o büyük önderin eserleri ve düşünceleri hücrelerimize öylesine sinmiştir ki ne yapsanız, hangi yalanları uydursanız onu içimizden, aklımızdan, gönlümüzden çıkaramazsınız. Öyle olduğu sürece de bu vatana, bu ulusa, bu Cumhuriyete ve onun eşsiz kurtarıcısı ve kurucusuna bir şey yapamazsınız ve yapamayacaksınız. Üzgünüz! Reşit ÇAĞIN BİR ELEŞTİRİ Her türlü ideolojinin yayılabilmek için tüm iletişim olanaklarını kullandığı bir dünyada nedense “Cumhuriyet” Atatürk ilke ve devrimlerinin savunucusu olarak, onun yarattığı Kemalizm ideolojisinin yayılması için mücadeleyi internete taşımada önlem almıyor. Bunun nedenini anlayabilmek mümkün değil. Ben Cumhuriyet’e internet aboneliği olan bir kişiyim. Yerleşik olduğum yerde gazetemi ancak kâğıt baskıdan okuyarak mutlu oluyorum. Ama işim nedeniyle yolculuğa çıktığımda her gittiğim yerde “Cumhuriyeti bulamadığım için internet aboneliğimle gazeteme ulaşabiliyorum. Bilgi erişiminde tüm olanakların seferber edildiği bir dünyada yaşıyoruz. “Cumhuriyet” bu gerçeği görmeli. Onu izleyen ya da ona karşı olan herkesin kolayca erişebileceği bir konumda olmalı. Bekir TÜMER Öğretmen Maaşları stanbul ili Büyükçekmece ilçesinde 7 yıldır öğretmenlik yapıyorum. 3 ya da 4 yılda bir okulumuz, maaş ve diğer ödemeler için okulumuza gelen bankalarla anlaşma yapar, bankalar okulumuza kendi bünyelerine göre para önerirler ve bizler de bu parayı okul yararına kullanmak üzere en fazla ücret veren bankayla anlaşıp o bankayla çalışırız. Bu yıl diğer yıllardan farklı olarak ilçemizde çalışan 3 bin öğretmen adına ilçe milli eğitim müdürlüğü Denizbank ile anlaşma masasına oturuyor ve bizim adımıza anlaşma yapıyor. En acı olan tarafı ise biz bunu okula gelen Denizbank yetkilisinden öğreniyoruz. Bayan saatlerce bizi ikna etmeye çalışıyor. İkna olanlar anlaşmayı imzalıyor, ikna olmayanlar ise bekliyor, bakalım neler olacak. Bizler Fransız ortaklı, Büyükçekmece’de ne şubesi, ne de ‘ATM’si olan bu bankayla çalışmak istemiyoruz. İdareci arkadaşlar konuyla ilgili açıklama yapmıyor, verdiğimiz dilekçeler işleme sokulmuyor. Bizler eğitimin en can alıcı noktasında yer alan eğitim emekçileri, öğrencilerine özgür karar vermeyi öğreten insanlar, birilerinin bizim adımıza karar vermesine bakakalıyoruz.... Bir öğretmen İ Sigarasız Bir Dünya Y Akçakır Köyü 1 2 Kasım gecesi “Duyan Var mı” adlı bir TV programında Diyarbakır/Kulp’a 60 kilometre uzaklıkta Akçakır diye bir köyden bahsediliyordu. Yurttaşlığımdan değil, insanlığımdan utandım. 450 seçmeni olan 300 yıllık köyün elektriği yok, suyu yok. Toprak yolu daha yeni yapılmış. Okul inşaatı sürüyor. Çocuklar ve kadınların hiçbiri Türkçe bilmiyor. Erkeklerse askerde öğrenmiş. Motorlu aracı ilk kez gördüler. İnanılması mümkün değil, ama gerçekti. Ne olur Türkiye’de başka “Akçakır”lar kalmasın. Türkiye’nin bundan ivedi ve önemli hiçbir sorunu olamaz. İlgililere sesleniyorum. Yürek parçalayan sahnelere dayanmak çok zordu. Nilgün YETİŞER apılan araştırmalar, sigara tiryakilerinin yüzde 7580’inin sigarayı bırakmak istediğini, hatta tiryakilerin üçte birinin en az üç kez ciddi anlamda bırakma çabası gösterdiğini ortaya koyuyor. Buna karşılık sigara alışkanlığından 60 yaşından önce kurtulma oranı yüzde 50’yi bile bulmuyor. Sigara tiryakilerinin yüzde 50’den fazlası beklendiği üzere sigaraya bağlı nedenlerle ölüyor. Yapılan araştırmalara göre, sigaranın olumsuz etkileri nedeniyle 2569 yaş grubunda ölen insanlar, yaşamlarının 2025 yılını bu alışkanlık nedeniyle yitiriyor. Sigara, başta akciğer kanseri olmak üzere pek çok kansere, kalpdamar hastalıklarına, erken yaşlanma ve ölüme yol açıyor. Türkiye’de her yıl yaklaşık 110 bin kişinin hayatını kaybetmesine neden olan sigarayla mücadelede toplumun tüm kesimlerine önemli görevler düşüyor. Prof. Dr. Mustafa YÜKSEL ‘Marazi’ Bir Şura eçen günlerde17’ncisi gerçekleştirilen eğitim şurası özetle katsayı ve lise türlerine yeni düzenleme adı altında imam hatip liselerine avantaj sağlamaya çalışma ağırlıklı çabaların içinde gözlenmiştir... Şuranın Türk milli eğitimine büyük yararlar sağlayacağı beklenirken eğitimi dinselleştirme ağırlıklı bir içerik taşıması şaşırtıcı olmasa bile üzünçle karşılanmıştır... Akıl ve bilimi bir yana bırakarak çalışmalarını sürdürdüğü anlaşılan “Şura” laik Cumhuriyeti zedeleyici çaba ve çalışmaların içinde gözlenmiştir. Şuranın temel izlek olarak saptadığı imam hatip konusunda Çağdaş Eğitim Vakfı’nın yaptığı bir araştırma dikkat çekicidir. Bu araştırmaya göre imam hatip çıkışlıların büyük çoğunluğu İslami bir yaşam tarzı istediklerini belirtmişlerdir. Bu pencereden bakıldığında Hasan Âli Yücel’den Mustafa Üstündağ’a; Necdet Uğur’dan Mustafa Necati’ye uzatılacak çizgideki ışıklı insanların koltuğunda oturan bir kişinin laik Cumhuriyeti zedeleme yarışının bayraktarlığını yaptığı görülecektir. Okul kitaplarının içeriğinden eğiticilerin eğitilmesine uzatılacak çizgide çok önemli sorunların göze çarptığı, şiddet ve uyuşturucunun okullarda giderek boyut kazandığı bir ortamda, eğitimi özelleştirme ve dinselleştirme ağırlıklı çalışmaların göze çarptığı bir şura olsa olsa “marazi” bir şura olarak anılacak ve iz bırakmadan unutulup gidecektir... Abdullah TEKİN G KOŞULLAR Cumhuriyet, sayfalarını CUMOK’lara açtı. ‘‘Söz Okurun’’ sayfamızda yayın ilkelerimize uygun tüm haberlere, duyurulara, görüşlere ve eleştirilere yer veriyoruz. CUMOK’lar bu gazetenin gerçek sahibidirler; ülke yayın yaşamına yepyeni katkılarda bulunup ufuklar açacaklarına, ülkenin yerel ve genel sorunlarını yansıtmakta önemli işlevler üstleneceklerine inanıyoruz. ADD ve ÇYDD’nin var oluşlarını hızlandıracak iletişim ağının ‘‘Söz Okurun’’ sayfasında gerçekleşmesi de olanak kazanacaktır. 2000 vuruşu aşmayacak görüş ve eleştirilerinizi bekliyoruz. posta?cumhuriyet.com.tr Mektup Adresi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul. Tel: (0/212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0/212) 343 72 64 CUMHURİYET 06 K