24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28 OCAK 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 ‘Kişisel görüş’ Önderliğini DİSK Başkanı Süleyman Çelebi’nin çektiği bir platform, ‘‘sol parti’’ arayışını sürdürüyor. Platform, Çelebi’nin sözleriyle ‘‘mülkiyetin kimde olduğuna bakmadan, özel girişimciliği destekleyerek, ulusal ve stratejik değerleri gözeterek, özel sektörün gitmediği yere devleti götürerek çok üreten, büyüyen ve adaletli paylaşan’’ bir ekonomik düzeni hedefliyor. DİSK’e bağlı Sosyalİş’in aylık yayın organının son sayısında yayımlanan Sosyalİş Başkanı Özcan Kesgeç’in ‘‘bir siyasal parti ya da sendika başkanı, program ve organ kararlarına aykırı veya organlarca karara bağlanmamış bir konuda ‘kişisel görüşüm’ diye bir açıklama yapma hakkına sahip midir’’ sorusuna yanıt aradığı yazısına bakılırsa, ‘‘sol parti’’ arayışındaki platforma dönük DİSK içinde fikir birliği bulunmuyor galiba: ‘‘...bir siyasi parti veya sendika başkanının görüşünü bir başka yönetim kurulu üyesi ‘kişisel görüş’ olarak nitelerse, onun görüşü de ‘kişisel görüş’ olmaktan öteye gitmez. Ona da senin görüşün ‘kişisel görüş’ denir. Oysa böylesi durumlarda, yöneticinin bu tür görüşlerinin ‘kişisel görüş’ olduğu kararını verecek olan o örgütün organ kararı olabilir. Buna özen gösterilmedikçe, yöneticinin her açıklamasının, bir başka yönetici tarafından ‘kişisel görüş’ olarak nitelendirilmesi tehlikesi vardır ki, bu örgüt örgüsü kavramının yok olmasına, sulanmasına ve hatta ‘kayıkçı kavgası’ kavramlarının hayat bulmasına yol açabilir.’’ SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Hava Muhalefeti O gün tipi göz açtırmıyordu, ama oradaydılar. Birçoğu, CHP Ankara il örgütünün yaptırdığı kalpakları başlarına takmış, paltoları kar içinde, Uğur Mumcu’nun Sokağı’ndaki Faili Meçhuller Anıtı’nın etrafında ‘‘görev’’ yapıyorlardı! O gece de kar yağışı durmamıştı. Ankara’daki yollarda değil araç bulmak, yürümek bile zordu. Bozkır ayazı bir kamçıydı adeta. Ona rağmen, Uğur Mumcu ile birlikte yitirdiğimiz insanlarımızı bir kez daha anmak üzere düzenlenen programın gerçekleştiği Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi’nin Farabi Salonu’nda boş yer kalmamıştı. Adalet ve Demokrasi Haftası’nın bu yıl bir başka başladığına inanan CHP Ankara İl Başkanı Hakkı Süha Okay, ‘‘Önemli bir yol ayrımında Türkiye ve Uğur Mumcu da burada önemli bir kilometre taşı’’ dedi: ‘‘Cumhuriyet değerlerinin bir siyasal iktidar tarafından yok edilmeye, Cumhuriyet kalelerinin tek tek ele geçirilmeye başlandığı bir dönemde Cumhuriyet’e sahip çıkma bilinci doruğa ulaştı. O bilinç ve sorumluluktur zaten, 24 Ocak’ta Ankaralı yurttaşları Uğur Mumcu anma törenlerinde kaynaştıran, kitleselleştiren...’’ Okay, bir dikkat çekici gözlemini daha aktardı: ‘‘Mamak’ta dernek toplantılarına katılıyorum, Keçiörenli muhtarlarla konuşuyorum. Bunların kimi CHP’li, kimi değil. ‘Biz’ diyorlar, ‘CHP’liysek, parti içindeki küskünlükleri bir yana bıraktık, CHP’li değilsek Cumhuriyet’e sahip çıkmakta birleştik.’ Geçmişte DYP olsun, ANAP olsun, MHP olsun başkaları iktidardayken Türkiye’de laik, demokratik hukuk düzeni bu denli tartışmaya açılmadı. İnsanlar, yeni Sıvas katliamlarından ürküyorlar, Türkiye’nin yobazlığa teslim olmasından çekiniyorlar.’’ Hakkı Süha Okay, genel havaya bakıp oluşan muhalefeti ‘‘Halkta bir silkiniş var’’ diye niteledi. Az kaldı. Kış geçecek. Önümüz ilkbahar... madını kaybedersiniz. Başka devletlerin esiri gibi bir politika izlerseniz, o zaman bölge ülkeleri kuşku ile bakar size. Türkiye bir tehdit unsuru haline gelir onlar için. Dahası bölgede zaten çok aktif olan şiddet unsurlarının hedefi haline gelir Türkiye.’’ İlkeli bir politika izleyemez mi Türkiye? Öymen’e göre, izleyebilir. Örneğin, ‘‘Nükleer silahların yayılmasına karşıyım, ama yalnız İran için değil, bütün dünya için söylüyorum bunu’’ diyebilir ve kimseye de söyleyecek söz bırakmaz. Niye bunu yapamıyor AKP? Yapamıyor, çünkü: ‘‘İnişe geçtiler. Tek çıkış yolları yine dış dünyadan destek sağlamak. Dış destek de bedava gelmiyor. Taviz istiyor, daha çok taviz...’’ Arenadaki Banu Alkan ‘‘Bizi Bizi Gözetliyor’’ (BBG) formatında programlar piyasaya ilk çıktığında düşünür Umberto Eco, ‘‘İnsanlar gladyatör kanı görmekten hep hoşlanmıştır!’’ demişti. Banu Alkan’la Murat Taşdemir meraklıları da, ‘‘gladyatör kanı sevenler’’ gibi. Bir kadının TV ekranlarında sistemli biçimde aşağılanmasını, yerilmesini, sövülmesini, dövülmesini, itilip, kakılmasını seyretmekten haz alıyorlar. Bunu eğlenceli ve gülünç buluyorlar. Bu durumda bizlere ‘‘Eh alan razı, satan razı. İstemeyen seyretmez!’’ demek mi düşüyor? ‘‘İstemeyene seyretmeme şansı’’ tanınsa, şunu bile teklif etmeye hazırım: Başbakan’ın ‘‘Ulusa Sesleniş’’ konuşmaları gibi tüm kanallar mesela aynı anda Banu Alkan ve Murat Taşdemir’in ‘‘Star Evi’’ne bağlansın. Birikiüçdört saat neyse... halkımızın magazin iştahı tatmin edilsin. Ama diğer saatler de ‘‘gladyatör oyunlarından başka şeylere’’ kalsın. Falanca saatte TV düğmesini çevirdiğimizde karşımızda, bu sakil/grotesk oyunu bulmayacağımızı bilelim. Sınır nerede çizilmeli? Var mı böyle bir şansımız? Yok. Öyle yılışık ve arsız bir ‘‘oyun’’ ki bu, hangi kanalı zaplasanız karşınıza çıkıyor. Bazen bir ‘‘talkshow’’ formatına giriyor, bazen ‘‘polemik’’ adını alıyor, bazen ‘‘haberlere’’ sızıyor. Günün herhangi bir saati, herhangi bir kanalda Banu Alkan ve Murat Taşdemir’le isteseniz istemeseniz burun buruna geliyorsunuz. ‘‘Bu da ne?’’ olup oracıkta kaldığınızdan, siz aramasanız da, ‘‘oyun’’ gelip sizi buluyor. Kâbus gibi. CHP İstanbul Milletvekili Hasan Aydın, işlerin bu noktaya gelmesine sonunda isyan etti ve Meclis’e bir soru önergesi verdi: ‘‘Murat Taşdemir isimli şahsın ilkel toplumlarda yaşayan erkekler gibi, Banu Alkan’ı bayan olarak... aşağılamasını, söz konusu kadının aşağılık olmayı neredeyse severek kabul edişini ve bu görüntülerin yayımlanmasını ne kadar ahlaki buluyorsunuz?’’ bir. Ve ‘‘Bu yayın, bu şekliyle ne zamana kadar sürecek?’’ İki. Bu tür soruların karşısına genelde hep bir ‘‘popüler kültür dayatması’’ çıkarılıyor. Ezber hemen hazır: ‘‘Ne yani? Yoksa siz sansür mü istiyorsunuz?’’. Hayır ama ‘‘popüler kültür’’ adına sunulan her türlü seviyesizliğin de sorgusuz kabulü artık başka bir sansür türüne düşüncenin ve eleştirel bakışın sansürüne dönüşüyor. Kıbrıs’ta ödün bekleyen ülkelerin sevinci bile anlamaya yeter: AKP iktidarı, Kıbrıs’ta yeni ve inanılmaz geri adımlar atıyor. KKTC’den hiç söz yok, üstelik havaalanlarını ve limanları da ardına kadar açacağız. Dışarıdan bakıldığında görünen o ki, İran konusunda da neredeyse ABD’nin dizi dibinde sığıntı gibi olacağız... CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’e göre, Amerika’nın izinden gitmek hiç de akıl kârı bir iş değil: ‘‘Haydi diyelim, Güvenlik Konseyi’ni oluşturan Amerika, Rusya, İngiltere, Fransa, Çin bir tarafa; kim nükleer silah geliştiriyorsa ona aynı tepki gösterilmeli. Ama öyle olmuyor. Örneğin Amerika; Pakistan ve Hindistan’ın bu silahları geliştirmesine yıllar yılı kar Sığıntı gibi şı çıktı. Hatta, bu ülkelere elektronik mal ihraç eden tüm ülkelerin Türkiye dahil canına okudu. Ne zaman ki Amerika, Afganistan savaşı sırasında bu ülkelere ihtiyaç duydu, işte o an tüm iddialarını unutuverdi. Amerika’nın bu tür tepkilerinin taktik icabı olduğunu kabul eden İran gibi ülkeler de bu örnekten yola çıkıp nükleer çalışmalarına hız verdiler. Ancak bakıyorsunuz, Amerika, bu silahlara sahip olduğu bilinen İsrail’e hiç ses çıkarmıyor. Ortada bir çifte standart var.’’ Tablo belli. Ortada bir çifte standart var, Amerika İran’a saldırmak için bahane arıyor, AKP ile birlikte bazı çevreler ise ısrarla Türkiye’yi taşeronluk, Onur Öymen’in deyimiyle ‘‘Truva atı’’ rolüne soyundurma peşinde: ‘‘Türkiye, kuşkusuz bir üye ülke olarak NATO’nun nükleer silahların yayılmasının önlenmesi konusundaki genel çizgisini daima desteklemiştir. Ama Türkiye bir bölge ülkesidir aynı zamanda ve bölgedeki komşuları ile yakın ilişkisini sürdürmek, geleneksel politikasıdır. Onlarla karşılıklı itimata dayalı ilişkiler sürdürmektir Türkiye’nin stratejisi. Bu bölgede Amerika’nın Truva atı gibi gözükürseniz, bölge ülkelerinin iti İnsancıllığa Örnek Bir Aydın... Prof. Dr. ONUR BİLGE KULA Hacettepe Üni. Edebiyat Fak. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ‘Çocuklar nasıl korunacak?’ Peki bir sınır var mı, olabilir mi? Varsa nerede çizilmeli? Bu soruyu ‘‘iletişim’’ alanında çalışmalarıyla tanınan sosyolog Nilüfer Narlı’ya yönelttim. ‘‘Sınırlar tabii ki vardır ve de olmalı’’ diyen Prof. Narlı, şunları ekledi: ‘‘İnsan onurunun aşağılanması, bir insan hakları ihlalidir. Böyle bir ihlale kayıtsız kalınamaz. Oyun diye o zaman televizyonlarda işkence de yapılsın. Olur mu? Bu bir medya etiği sorunu. Kadına karşı şiddetin zaten yaygın olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Türkiye’de aile içi fiziksel şiddet oranı yüzde 58. Sözel şiddet yüzde 80’lere çıkıyor. Medya bir yanda ‘kadına yönelik şiddete karşı’ kampanya açıyor. Öte yanda aynı şiddeti ‘eğlence’ şeklinde sunan ve de meşrulaştıran programları öne çıkarıyor. Bu ne perhiz, ne lahana turşusu?’’ ‘‘Kadına karşı ayrımcılıkla’’ mücadele eden BM örgütü ‘‘CEDAW’’da uzun yıllar Türkiye’yi temsil eden ve başkanlığını yapan Prof. Feride Acar da aynı kanıda. Lafı eğip bükmeden ‘‘Kadının sürekli aşağılandığı bir ortama eğlence gözüyle bakmak sapıkçadır!’’ diyen Prof. Acar, şöyle devam ediyor: ‘‘Bu bir ‘alan razı, veren razı mantığıyla’ açıklanabilir olay değildir. Öyle olsaydı, ev içi şiddete de karışamazdık. Aile içi şiddete de neticede alan razı, veren razı mantığıyla bakılabilir. Ama öyle bakılmıyor. Kaldı ki TV, kamuoyu nezdinde ‘bir örnek’ yaratıyor. Ve bu, eğlendirici bir davranış ya da haber değeri olan bir şeymiş gibi sunuluyor. Promosyonu yapılıyor. Son derecede tuhaf ve sakıncalı bir durum bu...’’ Uzman bir psikoloğa, Fatma Torun Reid’e de başvurdum. O da bu programlardan, özellikle ‘‘çocukların korunması’’ gerektiğine dikat çekti. ‘‘Yetişkinler gülüp geçse de, çocuk bunu yapamaz’’ dedi: ‘‘Çocukları korumak çok önemli. İlişki biçimi ve konuşma dilini çocuk olduğu gibi kalıp olarak alıyor, kopyalıyor ve de sorgulamadan içleştiriyor. Buna kayıtsız kalmak sorumsuzluk olur...’’ Farkına dahi varmadan ‘‘minik Banu Alkan’lar’’ ve ‘‘Murat Taşdemir’ler’’ klonlayan bir toplum olmuşuz biz. CHP milletvekili Hasan Aydın haksız mı? 1980 sonrasında Türkiye’de sol ve sosyal demokrasi denilince ilk akla gelen siyasetçilerden biri Prof. Dr. Aydın Güven Gürkan’dır. Gürkan siyasal birikiminin, bütünleştiriciliğinin yanı sıra sağduyusu, hoşgörüsü, sevencenliği, güvenilirliği, dürüstlüğü ve kapsayıcılığı nedeniyle salt sosyal demokrat kesimlerde değil, toplumun bütün kesimlerinde ilgi ve saygı görmeyi hak etmiş bir siyasetçiydi. Prof. Dr. Aydın Güven Gürkan, 12 Eylül 1980’de askeri darbeyle parlamentoyu ve siyasi partileri dağıtarak ülke yönetimini üstlenen askeri yönetimin, her toplumsal alan gibi siyaseti de yeniden yapılandırmak ve biçimlendirmek istediği siyaset alanına 1983 yılında yapılan genel seçimlerde Halkçı Parti milletvekili olarak girdi. Demokrasi ve özgürlük bilincinin yüksekliği, derin siyasal ve toplumsal çözümleme yeteneği, yapıcı ve bütünleştirici özyapısı ve önderlik gibi nitelikleri nedeniyle kısa süre içerisinde Halkçı Parti genel başkanlığına seçildi. Türkiye’nin zenginleşmesi, demokratikleşmesi, insan hak ve özgürlüklerini ve sosyal adaleti geliştirmesi, Prof. Dr. Aydın Güven Gürkan’ın başlıca yaşam amacıydı. Bu amaçlar doğrultusunda toplumun da beklentisine uygun davranmayı ilke edinen Gürkan, elde ettiği genel başkanlık koltuğuna yapışıp kalmak yerine, Türkiye’de siyasetin olağanlaşmasına katkı yapmak için sol ve sosyal demokrasinin bütünleşmesine katkıda bulunmayı ahlaksal bir görev sayardı. ??? Gürkan’ın sol ve sosyal demokrasi bilinci ve birikimi gelişkindi; söylev ve siyasal etkileme gücü ve yeteneği oldukça yüksekti. İsteseydi, bu kişilik özellikleriyle belki de uzun süre genel başkan olarak kalabilirdi. Ancak o böyle davranarak zaten sağ ile yarışamayan solu daha da küçültmek yerine, uygar bir davranış içerisinde Halkçı Parti ile SODEP’in birleşmesine katkı yaparak toplumun beklentisine uygun bir tavırla solun önderliğini Prof. Dr. Erdal İnönü’ye bıraktı. Siyasal tavır alışta genellikle yapıcı bir tavır sergilemeyi yeğledi. 1994’te Erdal İnönü’nün genel başkanlığı bırakmasından dolayı, yapılan genel başkanlık seçiminde Murat Karayalçın ile yarıştı. Erdal İnönü’nün de etken olarak Karayalçın’ı desteklemesinin de etkisiyle bu genel başkanlık yarışını yitirdi. Ancak daha önce kendisi genel başkanlığı İnönü’ye bırakmasına karşın, İnönü’den destek beklemediği gibi, İnönü’ye karşı saygısızlık ve kırgınlık da göstermedi. İktisat profesörü olmasına ve ülkenin bozuk olan ekonomik durumuna ilişkin söyleyecek çok sözü olmasına karşın kurultaya hazırlık etkinlikleri sürecinde bu kişisel ve mesleksel niteliklerinden yararlanmayı hiç düşünmedi. SHP genel başkanlığı da dahil, girdiği siyasal yarışları her yönden açık, düzgün ve dürüst bir tutumla sürdürdü. Kimseden kendisini töhmet altında bırakacak bir yardım almadı; bu tavrı bilindiğinden, kimse de ondan böyle bir şey beklemedi. Aydın Güven Gürkan’ı destekleyenleri bir araya getiren etmen, onun kişilik özelliklerinin yanı sıra sosyal demokrasiyi yüceltecek ilkelerdi; solu geliştirme beklentisiydi. Anılan kurultayın bitiminde kendisini destekleyenlere yaptığı konuşmada salt ilkelerden söz etti. Birçok siyasetçinin yaptığı gibi, destekleyen delegeleri bir arada tutarak parti içerisinde ‘‘yıpratıcı’’ muhalefet yapma yoluna gitmeyi kendisine yakıştırmadı. Üstelik böyle bir tavır, kendisinden ısrarla istenmekteydi. ??? Katıldığı siyasal yarışlarda ve etkinliklerde sosyal sorunlar, temel insan hakları ve özgürlükler başta olmak üzere, ki bunlar arasında Kürt sorunu da bulunmaktadır, demokratikleşme ve toplumsal ilerleme konusunda dile getirdiği görüşler uygulamaya konulma olanağı bulabilselerdi, Türkiye her bakımdan kazançlı çıkabilirdi. Prof. Dr. Aydın Güven Gürkan, siyasal oluşumlarda öne çıkmak istemezdi; ancak özellikle solun ve sosyal demokrasinin bütünleştirilmesi söz konusu olduğunda, onun bu konudaki birikimini, kapsayıcılığını, halk tarafından sevilirliğini bilenler, onu öne çıkarmaya uğraşırlardı. 1997 yılında bir etkinlik için gittiğim, İstanbul’da bulunan Sosyal Demokrasi Vakfı’nda yapılan bir toplantıda Seyfi Oktay, Ercan Karakaş, Halil Ergün ve daha birçok önde gelen sosyal demokrat kişiliğin, solun birleşmesine daha fazla katkı yapabilmek için onu yeni yapılanmada öne çıkarmaya çalıştıklarına tanık oldum ??? Prof. Dr. Aydın Güven Gürkan’ın ölümü, ailesi, yakınları, dostları, sosyal demokrasi ve Türkiye için büyük bir yitimdir. Gürkan, siyasal yaşamda kolay doldurulamayacak bir boşluk bırakmıştır. Kuşkusuz ki hiç kimse bu boşluğu dolduramaz; ancak başta sosyal demokratlar olmak üzere, Prof. Dr. Aydın Güven Gürkan’ı sevenlere düşen görev, her şeyden önce laik, demokratik toplum düzenini, demokrasi, temel hak ve özgürlükler, sosyal adalet ve açık siyaset temelinde daha da ileriye götürmektir. Bunu bilmek, ona huzur verecektir. Güle güle değerli ve erdemli insan Prof. Dr. Aydın Güven Gürkan. Toprağın bol olsun! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 28 Ocak www.mumtazarikan.com Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. İRFİYE ARI 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Kapitaliz1 min gelişimini ‘‘Protestan 2 ahlakı’’na 3 bağlayan teziyle tanınmış 4 Alman sosyo 5 log. 2/ Bir za 6 man birimi... 7 Bir yerde oturma. 3/ Ege 8 Bölgesi’ndeki 9 Beşparmak 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Dağı’nın antik dö1 H A C I L A R P nemlerdeki adı... JaR A D İ K A pon lirik dramı. 4/ 2 O R İ MA J ‘‘Bir Halk Düşmanı’’, 3 T A K A E T İ ‘‘Hortlaklar’’, ‘‘Peer 4 A B A K A R O L Z Gynt’’ gibi oyunla 5 M İ T SM rıyla tanınmış Nor 6 I S I R A N L U S A K A veçli yazar. 5/ Bir cins 7 Ş burçak... Üstü kapa 8 T I P ME K E lı olarak anlatma. 6/ 9 S E M İ R A M İ S Kale hendeği... Bir işi ustalıkla yapan. 7/ Üyelerinin ortak mesleki çıkarlarını savunmak için kurulmuş örgüt. 8/ Çin’in ünlü önderi... İncir ağaçlarında döllenmeyi sağlayan sinek. 9/ Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı... Bir şeyden elde edilen yararlı sonuç. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Nüfus artışının sürekli olarak gıda maddelerindeki artışın üstünde gerçekleşeceğini ve bu nedenle üremeye önemli sınırlar konmasının gerekliliğini savunan görüşleriyle tanınmış İngiliz iktisatçı. 2/ Avuç içi... Ürenin kanda birikmesi sonucu ortaya çıkan hastalık. 3/ Eski dilde ok... Olumsuzluk belirten bir önek. 4/ Dünyanın en tanınmış tenis turnuvalarından birinin adı. 5/ Türlü renklerde kareli olan kumaş. 6/ Kısa bacaklı bir köpek cinsi... Bir ay adı. 7/ İlaç, merhem... Sofrada kullanılan sahan altlığı. 8/ Avrupa’da bir ırmak... Bir nota... Bir gıda maddesi. 9/ Kıyma ve bulgurla yapılan bir tür köfte. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear