Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 30 AĞUSTOS 2005 SALI
14 J v L J L J . LJ-ti. kultur@cumhuriyet.com.tr
SANNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Tiyatro siyasetsahnesindeBir kez daha gördük. Devlet Tiyat-
rolan Genel Müdürü'nü değiştir-
mek, herihangi bir genel müdürü de-
ğiştirmeye benzemiyor. Çünkü
1949'da çıkartılan özel yasayla 'tü-
zelkişiliğe' sahip bir kurum olarak
belirlenem ve asal kadrosunu 'bü-
rokrat'lann değil, 'sanatçı'lann oluş-
turduğu DT'nin, bir bakanlığa 'ge-
nel müdürlük" olarak bağlanmış ol-
ması 'yapay' bir uyguiamadır.
Ulusça oynadığımız 'demokrasi
oyunu'nun çığnndan çıktığı yıllar-
dan bu yana, 'siyasal erk'in durma-
dan el degiştirmesi 'olağan' sayıl-
dığından -bırkaç iyi niyetli girişim
dışında- Devlet Tiyatrolan'nın sta-
tüsü hakkında kafa yorulmamış, ku-
rumun gerekli 'özerk' kimliğe kavuş-
turulması yolunda yapılan önerile-
re sırt çevrilmiştir. Sorunlar çıktı-
ğında ise
t
genel müdür'ün görevden
alınmasıyla yetinılmiş, bu işlem de
çoğu zaman 'kriz'e neden olmuştur.
Bakan AtiDaKoç'un, genel müdür
Lemi Bilgin ı 'görevden alma' ve
'kadnı' genel müdür ile daha rahat
çalışacağı gerekçesiyle, dramaturg
Mine Acar'ı 'genel müdür veküT
'atama' uygulaması DT'nin geçmi-
şinde yaşanmış 'kriz'lerin en 'şkktet-
B'leri arasındabulımmaktadır. Tüm
tiyatro dünyası Bakan Koç'un,
DT'nin geleceğini olumsuz yönde et-
kileyecek yanlış adımlar attığı konu-
sunda düşünce birliği içindedir.
Ters orantılı lllşkller
'Olay'ııı yedi yıllık -AKP'nin si-
yasal erk olduğu dönemden daha
öncelere uzanan- bir 'tarihçe'si ol-
ması ilginçtir.
1998 yazının sonuna doğru, DT ge-
nel müdürlüğüne Lemi Bilgin'in
atandıği öğrenildi. Bir oranda şaşkın-
hk yaratan bir atama... Nasıl olmuş
da sıra Bilgin'e gelmişti? Gündeme
Bilginin eski bir AP milletvekili
olan babasının, başka akraba ve ta-
nıdıklannm Cumhurbaşkanı Süley-
man Demirel ile olan yakınlığı ge-
tirilerek, dönemin DSP'lı Kültür Ba-
kanı lstemihan Talay'a 'emrivaki'
yapıldığı ünlendi. Buna karşın, Le-
mi Bilgin'in 'sanatçı kişi' geçmişi de
göz ardı edilemezdi. HÜ Devlet Kon-
Bakan Atilla Koç
tarafından DT'deki
genel müdürlük
görevinden alınan
Lemi Bilgin,
kendisine yapılan
ağır suçlamalara
karşı çıkarak yargı
yoluna gidecek,
büyük olasılıkla da
görevine iade
edilecektir. Önemli
olan ve izlenmesi
gereken, aradan
geçecek süre içinde
DT bağlammda
'neyin elde edilmek
istendiği'dir.
servatuvan'nda eğitmen, yönetmen
ve yönetici olarak verdiği hızmet
'doçent' unvanıyla değerlendirilmiş,
Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölü-
mü'ndeeğitici yönetici'festival dü-
zenleyicisi olarak başanya ulaşmış,
dahası, 1980'li yıllarda Ayten Gök-
çer, Çetin Tekindor gibi ustalarla
başa baş bir oyunculuk çıkardığı DT
yapımı 'Kim Korkar Hain Kurt-
tan?' oyunundan bu yana önemli
rollerin yorumcusu olmuş, 'kurum'
bünyesinde yöneticilik görevi de
yapmıştı.
Bilgin, genel müdürlüğe getiril-
mesini izleyen 1998-1999 tiyatro
döneminde Ankara Sanat Tîyatro-
su'nda sahnelenen, kuzeni Eşber
Yağmurdereli'nin yazdıgı 'Akrep'
adlı oyunda oynadı. Bu yorumuyla
Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Ödü-
lü'ne değer bulundu. Bir yıllık icra-
atı sonucunda pek de 'söz dinler' bir
genel müdür izlenimi bırakmayan
Bilgin, 1999 yazının son günlerin-
de Bakan lstemihan Talay tarafından
görevden alındığında. 'Akrep' oyu-
nuyla yurtdışında turnedeydi. Bil-
gin yargı yoluna gitti. Yerine yar-
dımcılanndan Rahmi Düügil getiril-
di. (Basında, Bilgin'in yokluğunda
genel müdürlüğe vekâlet eden Dil-
ligil'in, Bakanlığın bir dediğini iki
etmediği dile getirildi.) Dilligıl'ın
başdramaturgu Mine Acar'dı. Ku-
rumun deneyimli dramaturglann-
dan Acar, biryıl sonra, uyarlama bir
oyunu kendi özgün yapıtı olarak gös-
termekJe suçlanan Dilİigil'in bu met-
nini Edebi Kurul'a sunan kişi olarak
da gündeme geldi. Bilgin, açtığı da-
vayı kazanarak 2001 yılında görevi-
ne döndü. Son dört yıllık çahşması
eksileri ve artılanyla ortadadır. Re-
pertuvar seçimi ve yapımlann başa-
n düzeyi kuşkusuz tartışılabilir. Bil-
gin, DT'yi 'gül bahçesi'ne de çevi-
rememiştir. Ancak, turne uygulama-
sının tüm illeri kapsaması, tiyatro
eyleminin yaz boyunca da sürdürül-
mesi, bölgelerdeki oyunlann baş-
kente daha sık getirilmesi, çeşitli il-
lerde düzenlenen tiyatro şenlikleri,
kurumun yurtdışı ile olan ilişkileri-
ninyoğunlaştınlması, yeni sahneler
kurulması, sonuç olarak da seyirci
sayısında artış sağlanması DT adı-
na olumlu gelişmelerdir. Lemi Bil-
gin, DT ile başka sanat/ tiyatro ku-
nımlan arasındaki ilişkileri düzgün
tutan ciddi ve uygar kişiliğiyle, say-
gın bir genel müdür kimliği sergile-
miştir. Bilgin'in görevden alınması-
na gelen tepki bu nedenle büyüktür.
Lemi Bilgin'in genel müdür olarak
ilk kez atanmasıyla başlayan ve
Acar'ın onun yerine geçmesiyle son-
lanan son yedi yıllık serüven şöyle
özetlenebilir: 'söz dinlemez' Genel
Müdür Lemi Bilgin, biri DSP'li öte-
ki AKP'li iki Kültür Bakanı'na da -
DT'yi 'siyasete alet etmeyerek'- 'U-
laDah' dedirtmiş, Bilgin'e alternatıf
olacak 'söz dinler' kişiler arasında
ise her seferinde Mine Acar da yer
almış, bir ters orantılı ilışkiler yuma-
ğı oluşmuştur. 'Garip' mi bilmem
ama 'gerçek' olduğu kesin...
İstenen nedir?
Bilgin'in yerine Mine Acar'ın
atanmasına ilişkin olumsuz tepki,
bir oranda Rahmi Dilİigil'in genel
müdürlüğü döneminde yaşananlar-
dan, önemli oranda da Acarın ge-
nel müdür olarak atanmasının 'ya-
sa'ya denk düşmediği düşüncesin-
den kaynaklanmaktadır. Bakanlığın
Acar konusunda 'ısrarlı' davran-
ması, AKP iktıdannın, 'yasadelnıe'
yoluyla laik kurumlan erozyona uğ-
ratma, dahası. zaman içinde söz ko-
nusu uygulamayla DT'yi 'sıradan'
bir genel müdürlük konumuna ındir-
geme çabasının yansıması olarak
görülmektedir. Bu nedenle. 'tepki-
ler' sürecektir, sürmelidır...
Kendisine yapılan ağır suçlama-
lara karşı çıkan Lemi Bilgin bir kez
daha yargı yoluna gidecek. büyük
olasılıkla zaman içinde görevine ge-
ri getirilecektir. Aradan geçecek sü-
re içinde, 'elde edilmesi istenen' ne-
dir? Kamuoyu olarak önümüzdeki
günlerde yakından ızlememiz ge-
reken budur. Türkiye'de sanatın ve
tiyatronun geleceği adına...
Hiiseyin Karabey'in filııılen Venedik
Fflm FestivaB'nde gösteriieeek
Kültür Servisi - tnsan Haklan ve De-
mokratikleşme Için Avrupa Üniversite-
lerarası Merkez (EIUC-European Inter-
University Centre for Human Rights and
Democratisation) tarafından Venedik Bi-
enali ve Venedik Film Festivali çerçeve-
sinde 3 hafta sürecek 'tnsan Haklan ve
Sinema' başlıklı bir yaz okulu düzenle-
niyor. 25 ülkeden insan haklan savunu-
culan, yönetmenler ve yapımcılann da-
vet edildiği yaz okuluna Türkiye'den de
Hüseyin Karabey katılıyor. UNESCO ta-
rafından desteklenen ve 15 Eylül'e dek
sürecek olan 'tnsan Haklan ve Sinema'
başlıklı yaz okulu, insan haklan sinema-
g' denilebilecek bir türün teorik altya-
pısının üretilmesi için uluslararası bir
platform oluşmasını amaçlıyor.
Türkiye'de ve dünyada yaşanan çeşit-
li insan haklan ihlallenne ilişkin 10 bel-
gesel fılmin gösterileceği etkinlikte, Ka-
rabey'in Avrupa ve ABD'de uygulan-
dıktan sonra Türkiye'de de hayata ge-
çirilen F tipi cezaevlerini anlatan 'Ses-
siz Ölüm' ve Cumartesi Anneleri'nin
mücadelesini anlatan 'Boran' adlı film-
leri gösterilecek.
Cumartesi Anneleri'nin mücadelesini anla-
tan 'Boran' adlı fîlmleri gösterilecek.
Yaz okulunun ilk haftasında kahlımcı-
lar sinema ve insan haklan alanında ya-
zılmış makaleleri ve daha önce yapılmış
filmleri tartışacak. tkinci haftada, Ulus-
lararası Venedik Film Festivali'ne katı-
lan ve insan haklan konusunu ele alan
filmler izlenerek. yapımcılann ve yönet-
menlerinin de katılımıyla ele alınacak.
Cçüncü haftada ise kahlımcılar bu süreç
içinde yazdıklan makaleleri ya da kısa
filmleri sunacak.
Türkiye'den katılan Hüseyin Karabey,
sorunu yaşayan insanlann filmlerini yap-
mayı amaçladığını belirtiyor. Yaz okulu
bitiminde atölye çalışmalan ile konuyu
Türkiye'de tartışmaya açacaklannı dile
getiren Karabey, sözlerine şöyle devam
ediyor: "Baü ile Doğu'nun soruna yak-
laşımmu farkhlıklannı göreceğiz, aynca
bizzat taraflarla bu süreçte tarüşma im-
kâm bulacağım. Bu gûişimin, kendi sine-
ma anbmşıma ve bu alanda yeni çalışma-
lar yapanlara bir kaüa sunacağına ina-
nıyorum. Orada edineceğim birikimi. bel-
ki ünhersite ve bağnnsız kültür kunım-
lannda yapacağmuz atölye çahşmalan
ile paylaşma imkânım olacak. İsteğimiz.
bir gün yeryüzünde insan haklan ihlal-
leri ile ilgili hiçbir fılmin çekünine gerek
katanayacağı özgür bir dünya."
6-7 EYLÜL OLAYLARJ SERGİSİ
Fotoğraflar ve belgelerle
1955 olayları
Kültür Servisi - Türkiye'de,
geçmişimizle hesaplaşma için
alan oluşturmanın amaçlandığı
bir sergi yer alacak. Beyoğ-
lu'ndaki Karşı Sanat Çalışma-
lan'nda; 6-7 Eylül 1955 olay-
lannın 50. yılında, bu olaylar, ön-
cesi ve sonrasıyla ilgili bir fo-
toğraf ve belge sergisi. Sergi 6
Eylül'de açılacak ve 24 Eylül'e
dek sürecek.
Sergi, olaylarla ilgili soruş-
turma ve mahkeme sürecinde
başhâkim olarak görev alan ve
sonradan askeri yargıtay baş-
savcıhğı yapan emekli Korami-
ral Fahri Çoker'in, ölümünden
sonra yayımlanmak koşuluyla
Tarih Vakn'na bağışladığı arşiv
esas ahnarak düzenlendi.
Bu arşiv, yaklaşık 250 fotoğ-
rafla soruşturma ve mahkeme
süreciyle ilgili belgelerden olu-
şuyor.
Sergiye katkıda bulunan ku-
ruluşlar arasında, Tarih Vak-
fi'nın yanı sıra İnsan Yerleşim-
leri Derneği ve Helsinki Yurt-
taşlar Derneği de bulunuyor.
Sergi çerçevesinde aynı yer-
de '6-7 Eylül Süreci' üzerine bir
de panel düzenlenecek ve Can
Dündar'ın 6-7 Eylül belgeseli
gösterilecek DflekGüven'in Ta-
rih Vakfi Yurt Yayınevi tarafın-
dan yayımlanan konuyla ilgili
'6-7 Eylül Olaylan" adlı kitabı
da sergi sırasında sahşa sunula-
C3İC
(0212 245 15 08)
kars@karsi.com / www.karsi.
com)
SYNTHESİSER'IN YARATICISI
RobertMoog
yaşamınıyitirdi
BÜLENTERGÜDEN
Elektronik müzik aleti
synthesiser'ın yaratıcısı
RobertMoog, 71 yaşında
beyin kanseri nedeniyle öl-
dü. 1934 New York do-
ğumlu olan Moog, çocuk-
luğunda piyano dersleri al-
dı. Asıl alanı elektronik
mühendisliği, müşterile-
riyse müzisyenler oldu.
Moog'un geliştirdiği çalgı
özellikle 6O'lı ve 70'li yıl-
lara damgasını vurdu. Ge-
liştirdiği bir model synthe-
siser'a moog adını verdi.
Çalgı yapımcılan Les Pa-
ul ve Leo Fender de ben-
zer bir şekilde geliştirdik-
leri gitarlara kendi adlan-
m vermişlerdi.
Moog önceleri stüdyo
performanslannda kulla-
nıldı. Daha sonralan ise
minimoog ve mikromoog
olarak sahnede kullamlır
hale geldi. Klav7eye mon-
te edilen modelleri oldu-
ğu gibi, klavye ile birlikte
bir bütün olarak sunulan
modelleri de üretildi.
Beatles.
The Poors, Yes
Synthesiser ve moog tüm
dünyada rock, pop, klasik
ve caz müzisyenleri tara-
fından kullanıldı. Beatles,
The Doors, Yes gibi rock
topluluklan müziklerinde
kullanarak bu aletlerin po-
püler olmalannı sağladı-
lar.
Caz müzisyenleri de bu
yeni buluşa ilgisiz kalma-
dılar. Moog kullanan en
ünlü caz piyanistleri Chkk
Corea ve Herbie Hen-
cock'tur. Robert Moog bu
aletleri geliştirirken mü-
zisyenlerle hep diyalog ha-
linde oldu.
Onlann hayal güçleri ve
istekleri, Moog'un synthe-
siser'lerini geliştirmesini
yönlendırdı. Özellikle bes-
teci Herbort Deutsch ile
yaprığı yoğun çalışmalar
sonuç verdi. Diğer çalgıla-
ra benzer sesler olduğu gi-
bi. hiçbir çalgıya benze-
meyen sesler de üretti.
Bu sesler bazen hınltılı.
rahatsız edici olabiliyor-
du. Bir ses birden patlama
gibi açılabilmekte ya da is-
tenilen bir hızda sönebil-
mekteydi. Çalgı biraz oyun-
cak, çahnası da biraz oyun
gibiydi.
Bilim kurgu fihnlerinin
müziklerinde synthesiser
sesi büyük olanaklar sağ-
ladı. Avangart besteciler
için de yenilik ve deneysel-
lik bağlamında çok uygun
düştü. Bach'ın eserlerinin
yorumu bu aletlerle çok il-
ginç sonuçlar verdi. Wal-
terCarlos'un 'Swichedon
Bach' adlı çahşması Stan-
le> Kubrick'in 'Otomatik
Portakal' fılminde kullanıl-
dı.
60'larda analog olarak
üretilen mooglar, günü-
müzde dijital olarak da üre-
tilmekte. Robert Moog, ça-
lışmalanna 50'li yıllarda
başladığı. 60'larda çalma-
ya hazır hale getırdiği mo-
ogları 2005 yılına kadar
sürekli geliştirdi.
YAZIODASI
SELİM İLERİ
Arnavutköyü'nde
0 Sahne!
Oktay Rifat'ın Çobanıl Şiirleri'ri\ kitaplığım-
da nasılsa bu kez çarçabuk bulabildim. Karma-
karışık kitaphğımda şiir kitaplarını, tiyatro oyun-
larını ve tiyatro sanatına, tarihine dair eserleri
nihayet derleyip toparlayabildim.
Pek çok zaman sığındığım "Bulanık Bir Su-
da"y\ bir kez daha okumak istemiştim:
"Ben ki dört duvar arasında yaşanm
Küçük bir sokaktan geçerim her sabah
Gökyüzü maviyse mutlu
Bulutluysa, tedirgin, içe dönük"...
Okuduktan sonra dalıp girtim. Boş boş, tül
perdeye bakıyordum. Gölgeler, ışık titreşimle-
ri, gözlerimin önünde bu sabah vakti oynaşan
mavi. Boğucu ağustos bu yıl da saltanatını kur-
du.
Oynaşan mavi birden çok eski zamanlara
çekti. Bir ışık, şekil; mavi birsoyutlama. Içim acı-
dı.
Mavinin bana yaramadığını düşünürken, bir
de ufacık bir kâğıt parçası düşüyor Çobanıl Şi-
irler'in içinden. Benim elyazım; şöyle yazmı-
şım: "Hatıralarzaman ağacından dökülüp ma-
zi denilen zemini örtmeye başladıktan sonra kıy-
met kazanırlar."
Kimin bu sözler? Abdülhak Şinasi'nin mi?
Sanmam. Onun anlatımında anılar ağaçtan dö-
külebilir mi? Maziyi, geçmişi hatıralarıyla dirilt-
mek isteyen yazar, bu hatıralara ölgün sonba-
har yapraklarını herhalde yakıştıramazdı.
Belki de Proust, Yakup Kadri'nin çevirisiy-
le. Proust'un olmasın?!
Tül perdeye gözlerim takılı, dalıp gittiğimde,
Arnavutköyü'nde biryalıda buldum kendimi. An-
nemin babaannesinin o yaz için bir katını kira-
ladığı harap, döküntü yalı.
Birodadaydım. Fildişi badanaya, pencereden
denizin yeşili yansıyordu, dalga dalga, perde per-
de yeşil, mavi kılcal damarlı. Yaz, öğle sonrası.
Bu sahneyi gerçi daha önce yazdım, fakat bu
sahneden bir türlü kurtulamadım. Zaman ge-
çer, yine belirir, yine gönül çeler ve gönül kırar...
Annem bir kez daha fildişi badanah odaya gi-
riyor, ince eliyle gözlerimi örtüyor. "Uyu" diyor,
"uyu yavnım."
Dışarda yaz gününün, denizin sesi. Rıhtım-
dan denize giriyorlar herhalde. Sandallar ol-
malı. Birinin "Kavun kelek çıktı!" dediğini her
defasında işitirim. Neşeli, delikanlı bir ses.
Uyuyormuş gibi yapıyorum.
Giderek uzaklaşıyor gözlerimi örten el. Annem
odadan çıkıyor. Babaanneyi ziyarete gelmiş ol-
malıyız. O öyle ömrünün yaşlılık döneminde
her yaz bir yalıda kiracı otururdu. En çok da Ar-
navutköyü'nü severdi.
Babaanne, Arnavuktöyü'nün şenlikli dünya-
sından memnun, "Burası küçükBeyoğlu" der-
di.
öteki yalı odaları silinmiş. Ama bu bellegim-
de duruyor. Nakışlı tavanda yeşil su yansılarını
unutamadım. Bir zamanlar Salâh Birsel'e an-
latmıştım. Salâh Bey, "Yaz" demişti. Boğaziçi'ni
dile getiren güzel eserini yazıyordu. Çiziktirmiş,
fakat o sahnenin rengini, ışığını bir türlü yaka-
layamamıştım. Bugün de yakalayamıyorum.
Oktay Rifat, "Su/an//(fî/rSuda"şiirinde, üs-
tü morsalkım veasmalı birçarşıdan geçer. Kıp-
kırmızı tablalarda balıklar. Arnavutköyü'ndeki çar-
şı. Orada da kıpkırmızı tablalı balıkçılar.
Bütün bunların ölmüş olması gerek, diye dü-
şünür Oktay Rifat; hatıraların, görüntülerin, çar-
şının ve mor salkımın.
Benim deniz yansımalı yalı odasının da. Ama
yosun renkleri, güneş kırıntıları hâlâ can çeki-
şiyor.
En acısını galiba Tanpınar söylüyor:
"Neye yarar hatırtamak
Neye yarar bu cılız ışıklı bahçelerde
Hatırlamak geçmiş şeyleri"...
önerıler:
Kitap / Haziran, Selçuk Baran, Dünya Kitap-
ları, 2005. (Dünya Kitapları: Türk edebiyatını
koruyan yayınevi...)
'Çini fımnları kazısı'
BURSA (AA) - Tarihte çiniciliğin önemli
merkezlerinden olan Bursa'nm Iznik
ilçesinde sürdürülen 'Çini fınnlan'
kazısında, 14. ve 17. yüzyıllar arası
Osmanlı Imparatorluğu dönemindeki çini
teknolojisini aydmlatmak için veri
toplanıyor. Kazı alanı sorumlusu ve
Istanbul Üniversitesi öğretim üyesi Hakan
Arlı, yaptığı açıklamada, kazısının
başlangıcımn 1963 yılma dayandığmı
belirttrken, amaçlannın Iznık'te çini
teknolojisini aydınlatmaya yönelik veri
sağlanması ve 'atölyeler bölgesi' olarak
adlandırdıklan bölgede çini fınnlannın
ortaya çıkanlması olduğunu belirtti. Arlı
aynca. gün ışığına kavuşturulan 4 fınn
ateşhanesinin doğa şartlan nedeniyle
parçalanmaması için koruma altına
alındığını kaydetti.
Yunus Emre'yi anma şenlikleri
KULA (AA) - Manisa'mn Kula ilçesine bağlı
Emre köyündeki Yunus Emre Türbesi'nde
düzenlenen '7. Yunus Emre'yi Anma
Şenlikleri'ne TBMM Başkanı Bülent Annç
da katıldı. .Annç, burada yaptığı konuşmada,
şenliğin 7 yıldır yapıldığını, köylü ve halk
sahip çıktıkça daha uzun yıllar burada
buluşacaklannı söyledi. Yunus Emre
sevgisinin yüzyıllardan bu yana azalmayıp
arttığını belirten Annç, konuşması sırasında
sık sık Yunus Emre'nin şiirlerinden örnekler
verdi. Manisa'daki tarihi eserlerin
restorasyonu için 2006'yı atılım yılı ilan
ettiklerini belirten Arınç, Vakıflar
Genel Müdürlüğü ve Manisa
11 Özel Idaresi'nin hazırladığı restorasyon
projeleri içinde Kula'nın da yer aldığını,
ilçeyi 'tarihi ve kültürüyle ön plana
çıkaracaklannı' ifade etti.