14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
26 NİSAN 20C5 SALI CUMHURİYET SAYFA Pentanııkrat Berker Ertuna: "Bunlar nasıl demokrat geçh^n kişilerdir cj dünyayı savaş a tanına çeviren r*entagon'dan değil Senelktrmayımızdan, ^şgalci ABD askerinaen değil Cjbns'ta 30 yıldır tek Ufek patl atmamış askerimzrien rahatsız »tluriar!" Elektronik posta: denizsomecumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0,212.512 44 S? 17 - Eğitim harcaması devede kulakmış... "Yapılan eğitim de devekuşu gibi!" Terrninatör •^ soykırırrtı tanımış... Nasıl yapıldığını bildığfndendir! | 13 Reich GEÇENLERDE ölen Papa II. Jean Paul'ü Vatikan yakında aziz ilan edecekmiş. Adının başına aziz anlamında "saint" eklenecek. Tam bu sırada Ankara'dan dostumuz Ali Tartanoğlu, 1980 öncesi Italya'da kod adı "P-2" olan örgütü anımsatıyor. Uğur Mumcu'nun "Papa Mafya Ağca" kitabında didik didik ettiği bu örgütün kilit adamlan banker Roberto Calvi, kardinal Paul Casimar Mercinkus. Italyan istihbaratının başkanı general Musumiçi ve mason locasının büyük üstadı Lucio Gelli'ydi. Silah ve uyuşturucu ticaretinden gelen paraları Vatikan Merkez Bankası sayılabilecek IOR aklıyordu. Papa I. Jean Paul, Vatikan'la P-2 arasındaki ilişkiyi kesmek ıstedı ve papa seçilişinin 33. gününde yatağında ölü bulundu. Öldürülmüştü. Yerine "bizim" hoca efendilere el veren, cenazesinde bayraklan yanya indirdiğımiz ve yakında "aziz" ilan edilecek Polonyalı papaz, II. Saint Jean PaulJean Paul seçildi. II. Jean Paul, P-2 ile ılişkıleri o kadar sıkı fıkı hale getirdi ki, Italyan Malıye Bakanlığı Vatikan'ı P-2 ile bağlarını kesmesi için uyaımak zorunda kaldı. Bu uyan üzerine II. Jean Paul, IOR genel müdürünü değiştirme karan aldı ve işte tam o sırada Mehmet Ali Ağca tarafından vuruldu. Müstakbel "aziz"in mafyatik ilişkileri "Da Vinçi'nin şifresi" gibi gizemini koruyacaktır. Ancak saklanamayan bazı gerçekler var. Onlan da Antalya'dan dostumuz Yılmaz Dikbaş anımsatıyor: II. Jean Paul, Katoliklerin prezervatif kullanmasını dine aykın olduğu gerekçesiyle yasakladı ve kilise marifetiyle prezervatiflerin dokusundakı gözeneklerden her türlü virüsün geçebileceği yalanını uydurttu. Böylece özellikle Afrika'da AIDS ölümlerini destekledi. Misyonerlerin Afrika'da Katolik yaptığı yerli halktan yaklaşık 83 milyon kişinin 2025 yılına kadar AIDS'ten ölmesi bekleniyor. Müstakbel azizın, sağlığında Ruanda'daki Tutsi ve Hutu kabileleri arasındaki savaşta Katolik kilisesinin Hutulan desteklemesiyle 500 milyondan fazla Tutsi öldürüldü. Kiliselere sığınan Tutsileri, Katolik papazlar Hutulara teslim etti. Yine hazret, Amerika'nın Irak'a saldırmasına sessiz kalarak aralannda hemşehrisi Polonyalılann da bulunduğu işgalci askerlerin 100 bin sivil Iraklıyı öldürmesini seyretti. Amerika'da 1990-1995 arasında 21 Katolik papaz, kiliseye gelen küçük çocuklann zorta ırzına geçerken II. Jean Paul, bu tür olaylann gizli tutulmasını istedi. Olaylar ayyuka çıkıp papazlar hakkında dava açılınca müstakbel aziz, yinesesini çıkartmadı. İşte "uygar dünya"nın yeni azizi: Saint Jean Paul! \kıf Kökçe: 'Eski NaziAJman <ardinalı Joseph ^atzinger Papalık dönemiıçın 16. 3enedict yerine 4. ^eich adını seçseydi <endisiri daha iyi arılatıyor olacaktı!" Çoluk Erol Işisağ: "ülusal Ege- menlik Bayra- ~nı niye Gocuk Bayra- -nı olarak kutlanıyor? Seçmenin yüzde 25'inin oyu ile Mec- is'in yüzde 66'sının şgalini çoluk çocuk <utlamak için!" SESSİZ SEDASIZ(I) Gemilere 'korsan' İDO forsu çekildi ÖZELLEŞTİRME Yüksek Kurulu'nun karan ile Sehir Hatlan Işletmesi, Istanbul Büyükşehir Belediyesi'ne devredildi. Kaptanlar, belediye kadrosuna alındı; öteki gemi adamlarının işine son veıildı. Yeni gemicilerin kadrosu belediyeye ait Bimtaş'tan yapıldı; gemilerdeki temizlik ve güvenlik hizmetlileri taşeron şirketlere bırakıldı. Özetle; gemilerin ve gemilerde çalışanlann Istanbul Deniz Otobüsleri A.Ş. (İDO) ile hiçbir bağı bulunmuyor. Fakat, geçen hafta gemilerin grandi direğine İDO'nun forsu çekildi. Grandi, en yüksek direktir; ülkenin bayrağı kıçtaki direğe çekilmişse kı hep öyle olur; yabancı gemiler karasulanna girdiklen ülkenin bayrağını grandıye çekerier ya da "karantina", "kılavuz" gibi ışaretleri bu direkten bildirirler. Gemi işletmecisinin forsu, burundaki direğe çekılir ki Şehir Hatlan da böyle yapardı. Şimdi durum değişti ve yunus amblemli İDO'nun forsu Türk bayrağının üstüne çıktı. Deniz otobüslerinin müdürü Ahmet Paksoy, Türk bayrağını niye altta bıraktıklannı açıklayabilir mi acaba? Tabii ki önce, hiçbir hukuki ve idari ilişkisi olmayan gemilere kelimenin tam anlamıyla "korsan"lık yaparak yunuslu forsunu nasıl çektiğini açıkladıktan sonra... Yüksek Yerilim Hattı erdincutku (a yahoo.com Taşıma maden suyuyla dönüyor sömürgecilerin değirmeni! 'Sapını Ben Vermeseydim...9 TURKKAYA ATAOV Şâyle bir Ermeni atasözü vsw "Ağaç kendini kesmeye gelen baltaya 'Sapını ben ver- m«seydim, beni kesemezdin' der\ Tarihte Ermeni-Türk iliş- kil-einin son aşamasına ben- zesttğim ve yüzyılların bırikimiy- le ogunlaşıp günümüze gelen b u güzel Ermeni sözünü, tam bir ay konuşma, temas ve kü- tüîpianede çalışmaklageçirdi- ğirr Amerika'da bir yerde de dilegetirdim. Bununladerdimi anlattığımı söyleyen dinleyici- ler de oldu. Gene de, her ben- zetmenin tam uygunluğunu savjnmuyorum, ama demek islediğim şu: ETnenilerte krtlesel ilişki ku- raun Türkler, Müslüman olma- yan Ortodoks, Ermeni, Yahudi, Kstolik ve Protestan din grup- lannı resmen tanıdı ve temelde haMannı, Islam hukukunun öğ- r&tısi uyarınca, "millet" kavra- rmı ve uygulaması çerçevesin- d e fermanlarla pekiştirdi. Gü- nürnüzde "ulus" demek olan bu Arapça kelime (milla) "din tcrpluluğu" anlamına geliyor- du. Yahudilik ve Hıristiyanlık- tan sonra ortaya çıkan Müslü- manlık önceki tektannlı dinleri onaylamış ve onlann yandaş- lanyla er geç ilişki kuracağın- dan bunun ilkelerini saptamış- tı. Selçuklular ve Osmanlı TCJrkleri bu temellere uydular. Bu ilkeler toplamında onlan onama ve koruma vardı. Bu çerçevede Müslümanlar da, kuşkusuz, ayn bir "millet" olarak tek çatıda toplandılar. Içine Müslüman olan Türkler, Araplar, Iranlılar, Kürtler, (Ab- haz, Azeri, Çeçen ve Çerkez gibi) neredeyse düzinelerle Kafkasyalılar, Arnavut ve Boş- nak gibi Balkanlılar ve yurdu Kınm olan Tatariar da girdiler. Anadili Türkçe ama dini Hıris- tiyan olan Gagauzlar (Türk ol- malarına karşın) "Ortodoks milleti"nden sayıldı. Temel kimlik ırk, dil ya da budunsal- lık değil din olduğundan, Türk Gagauzlar "Ortodoks" sayıl- dıktan başka, Müslüman olan Türk ve Kürt gibi toplumları başka temelde belirlemek ak- töreye ve Islam hukukuna ay- kın görüldü. Onlar için bir de başka bir önad (ilginizi çekmek isterim, kullanmamak değil) kullanmak aynmcılıktı. Yüzyıl- lann bu geleneğini Türk köken- li sevgili yurttaşlanmızın da, he- le onlann Osmanlı tarihini iyi in- celememiş kımi genç kuşakla- nnın iyi bilmelerinde, hem ger- çekler adına hem de tümümü- zün dirtiği-düzenliği için büyük yararlar var. Ermenileri de, Müslüman ol- rnayan tüm ötekiler gibi, tanı- yan Osmanlılardı. Hem de 1461 gibi çok eski bir tarihte. Hem de İS 451 'de Kalsedon Kurulu'nda (Isa'nın "Tann'nın oğlu" diye "nıhani" ve aynca kişi olarak "cismani"), yani top- lam "iki" değil, "tek" (monofi- zit olan Gregoryen) Ermenile- nn "Hıristiyanlıktan sapmış" diye dışlanmış olmalanna kar- şın, Fatih S. Mehmed'in ilk fermanı ve onu ızleyen buyaık- lar Ermenilere de, Ortodoks yurttaşlar gibi, diledikleri gibi tapınma, kendi öz dillerini kul- lanma, yeni kuşaklannı o dilde eğitme, kendi yöneticilerini seçme, geniş topraklann dile- dikleri yerinde yaşama ve iş edinme ve daha sonra isterier- se devlet görevinın herhangi bir basamağında görev alma haklannı tanıdı. O dönemlerde, başkalan ay- rımlı (ve kanlı) uvgulamalar içindeydiler. Ingiltere'de Cromvvell Katolikleri eziyordu; Fransız Katolikleri Hugunolara göz açtırmıyorlardı; Isviçre, Kalvinistler'in peşindeydi; Av- rupa (Ispanya başta olmak üzere) Yahudi toplukıyımı uy- guluyordu. Avrupa Yahudiliği- ne ve Avrupa'nın çeşitli kavga- lanndan kaçanlarasınırlannı ve kucağını açanlar Osmanlılardı. Sonra da, Atatürk yıllarının Türkiye Cumhunyeti. Ote yan- dan, "Bolgariar"\n kökeni Tür- kiydi; Slavlaştılar ve Hıristiyan oldular. Rus Yahudileri 13'ün- cü Türk boyuydu. (A. Koest- ler'i okuyun.) Amerika'nın ve Avustralya'nın yeriı halklann- dan pek bir şey kalmadı. Osmanlı "millet" düzeni ve ona bağlı hoşgörü olmasaydı, bugün, Avrupa'nın ortasından Asya'nın uzağına doğru Türk- çe konuşan ve Müslüman ko- ca bir dünya bugünü görecek- ti. Ingilizceyi Hint Yarımada- sı'nda resmi dil kılan Britanya emperyalizmi, Yeni Dünya anakarasında da Amerikan ya- yılmacılığıydı. Türlü Balkan halklan, temelde Osmanlı ko- rumasındaki bu özelliklerinden güç alarak (ve yabancı geniş- lemeci güçler desteğinde) ayaklanıp (çoğu Türk) Müslü- man toplukıyımına girişebildi- ler, canını kurtaranlar Osmanlı Devleti'nin daha güvenli yerte- rine sığındılar. Bugün, yaban- cılar, bu hoşgörüyü ve sonuç- larını Türklere hak verir biçim- de değeriendirmiyor, giderek anımsamıyor bile. Balkanlar'da Yunanlılar, Bul- garlar, Sırplarve Romenleryer yer çoğunluktaydılar; Müslü- manlar ve Türkler de öyle. Do- ğu Anadolu'da ise Ermeniler her ilde azınlıktaydılar. Türk, In- giliz, Fransız ve Rus belgeleri böyle diyor. Balkanlar'da oldu- ğu gibi, Türkleri ortadan kaldır- mak ve sürmek istediler... A- ma "baltanın sapını biz verme- seydik, buna kalkışamazlardı!" ÇİZGÎLlK KÂMtL MASARACI kamilmasarac'Kâ mynet.com HARBt SEMİHPOROY semihporoy@yahoo.com HAYAT EPtK TtYATROSU MLSTAFA BiLGtN hayatepik >: mynet.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL LRGENÇ k_urgenc(Q yahoo. com TARİHTE BUGÜN MLMTAZ ARIKAIV 26 Nüan uwu.mumtaz-arikan.com Malatya. Ist. Malatya. Anadolu Turizm Otelcilik Meslek Lisesi Diplomamı kaybettim.Hükümsüzdür. Yasemin Özdemir UCAN HOLLANOALL. 19/8'pe BUGÜN, ÜNLÜ HOLL4N0AU OALGALAMAM &*er SAÇLA& VE PAetAtC TVISUfJCU ŞoeTVYlŞI 1948 WHD*A OÜMPfYAr OYUNlAe/HA <ATru>rĞr SISAC>A,SO YAştkibA euu ve 2 ÇO- CUK AKlNBSİYbİ.'. AA4A ÇCHC G€ÇA4£D£N, 1936 OA JESSB OU/ENS'rN AL&tĞr AL7TM SAYfStMA UtAŞAeAKfŞAÇ/C/MUK VE LIK uYAMor/eo/. sroe^svEGtseiu 'UÇAN HOL - LANPALI" OGOfĞ/ £LAMICEeS-/<DetJ, fOO 6ELÜPE(_<1.Z} VE 4*1OO SAYS/İKT» /ILTtfiJ AL- MtŞTI. YÜKSEK. VE UZUN ATIAMA YARlŞL/l£lNA 6İRSEYPİ, ONLAR/ DA KAZANfGDI'. ÇÜAJKÜ Ki- SİNDE DE, O StRAlAR DÜNYA /ZEKORU EÜUPeYDİ!. GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Amerikan Sanatı Kendi Hilanço'sunu Nasıl Çıkarmıştı? Bu hafta "medya"nın, Genelkurmay'ın "Bu ülke ılımlı bir Islam Cumhunyeti değildir" mesajınaver- diği hayal kırıklığı(!)tepkilerini eleştirecektim. Ancak Atatürkçü yazarlarımız bu konuyu derinlemesine iş- ledikleri için, Sn. Hasan Cemal'e bir tek söz söy- lemekle yetineceğim: Ordu siyasete karışmıyor, za- ten korumakla yükümlü olduğu anayasanın tartışıl- maz temel hükümlerine bağlıhğını, bazı bahtsızlara hatırlatmaklayetiniyor... Böylece, geçen haftaki ko- numuza, Karşı Sanat Galerisi'ndeki "80'li Yıllar: Bir Bilanço" sergısine dönebiliriz. Bir dönem sergisi, bir "Bilanço" çıkartmak isti- yorsa, 80'li yıllarda sergi açan neredeyse her ismi, her galeriyi isim isim dökerek bir yere ulaşamaz. Dünya sanatına yön veren Batılı ülkeler, aynı gülünç hataya düşselerdı ne Paris, ne de New York dünya sanatının merkezi olurlardı. Bir ülke, kritik anlarda cesur hamleler yapıp kültürel akış yatağını değişti- ren isimlerle büyür. İsim öne sürüp, tarihı gerçek saptamalan yapmaktan kaçınacak kadar kendilerı- ne güvenmeyenler, bu işlere soyunmasalardaha iyi ederler. ömeğin "807/ Yıllar: Bir Bilanço" sergısinde, o dönem bu sergilerin açıldığı galerilerin uzun bir lis- tede dökümü yapılmıştır. Bu anlamsızdır. 1985 yılı- nın herhangi bir sanat dergisine bakarak bu lıste oluşturulabilir. Siz, kim ne derse desin, Yahşi Ba- raz'ın bir galerici olarak Türk sanatına getirdiğı ha- reketlenmenın adını koyup teşhis edemiyoleksiyo- nerleri devreye sokmasıyla, gerek klasik koleksiyo- nerleri çağdaşa çekmesiyle, gerek sanatçıları daha üretken olmaya davet edip büyük dönemsel sergi- leraçmasıylatanıdığımız Baraz'ın, kendisine "Bilan- ço" adını yakıştıran bir sergıde, 40 galericıden her- hangi biri olarak araya sıkıştınlması gülünçtür. Ke- za başta Tomur Atagök, Çoker/Attan ikilısi ve Yu- suf Taktak'ın, "öncü Türk Sanatmdan Bir Kesit" sergileriyle başlattıklan ıvmenin tarihi değerı bu ser- gide pas geçilmış, çorbanın içindeeritilmiştir. Bu çı- kışı o oluşumun içınde yer alan sanatçılar olarak ger- çekleştirmeseydik, Istanbul Bienalı 1987'de başla- yabileceğı altyapıyı bulamazdı. Ülkeler, kendi sanat dünyalannın önemli isimleri- ni rendeleyip sözde bilançolara serpiştirerek bir yer- lere varmamışlardır. örneğın, 1940'larda Ameri- ka'da yüzlerce galerici, binlerce sanatçıyı sergilı- yordu. Ancak, Paris'e duyduğu aşın hayranlık ve bu- nun sonucu olan büyük etki alanı çemberini kırmak ısteyen New York, yavaş yavaş kendi yeni kuşağı- nın seçılmiş isimlerini, onlar etrafında bir efsane hal- kasını özenle besleyerek büyütmüştür. Aradan 20 yıl geçtikten sonra oluşturulan tanhsel bilançolar- da, tabii sıradan bir "kimler vardı kimleryoktu" dö- kümüne girişmek yerine, Peggy Guggenheim, Betty Parsons, Samuel Kootz, Sidney Janis, Charies Egan gibi birkaç galericiyi, Arshile Gorky, Jackson Pollock, De Kooning ve Franz Kline gi- bi ressamlan, Clement Greenberg, William Bar- rett, Harold Rosenberg gibi eleştirmenleri yücelt- miştir. Bir toplumun adına sanat ve kültür hayatını yön- lendirme çabasına girişenler, ayrıca illa bazı insan- lara haklarını vermek için aradan 30 yıl geçmesini ya da ölüp gitmelerini beklemezler. Pollock'un 1943'teki ilk kişisel sergisinin ardından Greenberg "The Nation"üa şunları yazıyordu: "Bu sergi, onu kendi kuşağının en önemli sanatçısı ve Miro'dan ben ortaya çıkan en iyi sanatçı olarak yerine otur- tuyor, onu övecek yeterti kelimeleri bulamıyorum." Bu sözlerden Türk sanat ortamının çıkaracağı bü- yük dersler var... özet: Bilançolar, buzullan eritip sivri tepelere bay- rak dikerek çıkanlır. Var olan tepeleri törpüleyıp her yerı sahte eyelerie eşitlemeye çalışarak değil. New York kendi "bilanço"lanna bu şekilde ihanet etsey- di, şimdi o büyük kültürel ıktidann yerinde yeller eserdi. Türk sanat ortamı da kendi küçük güncel ıç çekişmelerini bırakıp yakın tarihini yerine oturta- mazsa, 50 yıl sonra hâlâ yalnız Osman Hamdi ve Fikret Mualla'dan söz ediyor olur ve kendi inşası- nı göçük altına alır. 1 2 3 4 5 e-mail: bedbay «tnn.net - Faks: 0212 227 34 65 B U L M A C A SEDAT YAŞAYAı\ SOLMNSAĞA: 1/ Taştan ya- pılmış,kemer- lı büjiik köp- 2 rü. 2/ "--çı- kınca ortaya mazi silinme- 4 li" (Tevfık Fikret)... Su- viuı herhangi bir noktadaki derinliğini ölçmek, dip tabakalann yapısını incelemek için kullanılan araç. 3/ Yumurta verimi yüksek bir tavuk cin- si... Konut. 4/Mahke- me sonucunu göste- ren resmi belge.Kap ağırhğı.5/îçindençı- 6 | E [ S | N | A | N İ İ T J A | T kılması güç, sıkıntılı 7 L M A İ R İ A J S İ I N J_ durum. 6/ Parola... 8 J İ L I K M S İ A S I Özelliklemehtermü- 9 M A İ L | A [ Y 1 1 Y İ A İ K ziğinde kullanılmış vurmalı bırçalgı. v/Huysuzat- lan yola getirmek için dudaklanna takılan tahta kıs- kaç... Duman lekesi. 8/ Vücuttaki AIDS virüsünü saptamakta kullanılan test... Ince dantel. 9/Kahn bü- külmüş sicim... Bir sövgü sözü. YUKARIDAN AŞAĞIY\: 1/Bir şeyı yapabilme niteliğini ve ustalığını kazan- mış olan. 2/ Kınk kemikleri bir arada tutmak ama- cıyla kullanılan tahta gibi düz nesne... Afrika'da bir ülke. 3/ "Od ile korkutma vaiz bizi kim lal-ı — ' Ca- nımız bizim oda yanmağa mutad eyledi"' (Hoca Dehhani)... "Çok önemli kişi" anlamında kullanı- lan uluslararası kısaltma. 4/Kemiklerin yuvarlak u- cu... Hoşa giden duygulanım. 5/Kuran'dabirsure... Önemi, etkisi açısuıdan başta gelen. 6/ Cıvatalann altına yerleştirilen ortası delik yuvarlak parça. 7/Zi- hin... Dört Halife 'nin sonuncusu... Müstahkem yer. 8/ Istanbul'un eski adlanndan biri. 9/ "Ben gelme- dim — için / Benim işim se\i için" (Yunus Emre)... Bir şeyin özünü oluşturan ana öğe,. f
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear