22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 KASIM 2005 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Kimsesiz çocuklar piyasası Recep Tayyip Erdoğan'ın vazgeçilmez nüsteşan Ömer Dinçer, "Türkiye Cumhu- nyeti'nin laiklik, cumhutiyet, milliyetçilikgi- bi ilkelerinin daha adem-i merkezi, daha Müslûman yapıya devretmesi zorunlulu- ğu"nu dile getirdiğ o ünlü konuşmasında şun- lan da söylemiş: "...ademi merkezileştirme ve toplumun caha aft birirntenneyetki verme temayülü gi- oerek sosyal ve siyasal hayatımızda da ken- csini göstermekte, böylece dolayısryta dev- letyapısının da değişmesini ve hatta birta- kTi fonksiyonlannı özelsektöreya da üçün- cj sektöre devretmesini gerektirmektedir." Malatya'da kimsesiz çocuklann dövül- mesi olayı sonrası AKP'nin Çocuk Esirgeme yurtianiçinapartopargündemetaşıdığı "ye- nı model" de bu: Çocuk yurtlannı ya da kimsesiz çocuk bakma görevini, önce yerelleştirecek (adem- i meri<ezileştirecek), sonra özelleştirecek ve sözde sivfl topluma (üçüncü sektör) aktara- caklar. Büyülü moda formül bu zaten: Tüm kurumlan, hizmetleri özelleştir, sözde sivil topfum örgütlerine ver, kurtul! Sanki özelleştirdin ya da sözde sivil top- luma devrettin mi, her şey "düzgün, şeffaf, hesap verilebilir" gibi, artık o gına getiren bey- lik, afdatıcı dizge ile yürüyecek! Sanki kimsesiz çocuklann bakımı konu- sunda yardıma ve samimi gönüllülüğe is- tekli özel sektörün ya da o kutsanan sivil toplumun elini tutan var... Herşeyi bir yana bırakın, devletin kimsesiz çocuklara bakma gibi bir sosyal görevi, doğası gereği temel güdüsü "kâretmek" olan özel sektöre ya da hemangi bir sorumluluğu olmayan gönüllü kuruluşlara nasıl devredilebilir? AKP iktidardaysa devredilir. Onlann gö- zünde kimsesiz çocuklar da, Türkiye gibi, KKTC gibi bir "marketıng a/an/"dır. Bu alan, özel sektöre ya da tarikatlann ve şirketlerin güdümündeki üçüncü sektöre pazarlanabi- lir, hiçbir sakıncası yoktur. IŞIK KANSIİ HidrofilBiliyorsunuz Pamuk Orhanı- mız, Alman Yayıncılar Biriiği Ba- rış ödülü törenine Türkiye'den kimsenin katılmadığınısanmıştı. Oyüzden Türkdevletinden hiç- biryetkili törene katılmadı. Kim- senin katılmamasından şeref duydum" demişti ki, o şeref du- yuş yanlış aniaşılmıştı. Nitekim, Türk devletinin Frankfurt Baş- konsolosu Boğaç Güldere nin törene katıldığı ve kendisini kut- ladığı ortaya çıkınca Pamuk Or- hanımız, tıpkı "Birmilyon Erme- ni, otuz bin Kûrt kestik" sözleri- nin yanlış anlaşılması gibi "Yine mi yanlış bir şey olmuş?" de- miş... Tahsin Yücel de, "Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk" dergisinin son sayısında Pamuk Orhanımızj yazmış: "Yanlış kullanımlanyta üstger- çekçiliğin doruklanna çıkarak pencerelere 'kulp' takar, adam- ların başlannı incecik söğüt dal- lan gibi 'bükûverir', tek bir eli, hangi yüksekJiklerden ve hangi mucizeyle, bilinmez, aynı anda iki omuza birden 'sarkıtır', atlı tramvaya bindirdiği adamı va- purdan indirir, kimi kahraman- lannın azıdişleri o kadar uzun- dur ki ağızlan kapanmaz, kimi de canım kurtarmak için 'ağa- cın köküne kendini siper eder', sonra tutar, kişilerin gözlerini 'sonsuz bir noktaya' diktiklerini kesinleyerek Euclides'i beş bin yıllık tahtından indiriverir. Olun- tuları da özgün mü özgûndür: Adamın kansı evden kaçmıştır, ilk işi gidip arşivlerde aramak olur." An, an... Hep yanlış anlaşılıyor Pamuk Orhanımız, hep... Oysa, pamuklar içine alınıp özenle korunması gereken çok nadide bir yazanmız o. Hem nadide, hem nazenin! Baksanıza, en son Hollanda'da demiş ki, "Türkiye'deaşın milli- yetçilik, aşın Islamcılık veya as- keri müdahale olursa yurtdışına kaçanm..." Aman ayağımızı denk alalım, aşın milliyetçilik de yapmayalım, aşın Islamcılık da, askeri müda- hale de... Yanlış anlamayalım, üzmeyelim, ürkütmeyelim, kor- kutmayaJım Pamuk Orhancığı- mızı, küser, kaçargider sonra... 0 2AMftW ÖDUL DE Barış ÖdüliTnün Düşiuıdürdükleri! FATMAESİN Almanya'nın Türk işçileri ile yeni tanışmaya başladığı 196O'lı yıllann başlan. Turistik geziler de henüz çok az. Türkiye'yi masalımsı bir imajla özdeşleş- tirmişlerAlmanlar Harem! Fre- iburg kentindeki bir araştırma merkezine gittiğimde, sanıyo- rum o merkezde çalışanlann hemen hepsinin yaşamlannda gördüğü ilk Türk bendim. Ta- nıştınldıktan sonra, başka bir dünyadan gelmiş biryaratıkmı- şım gibi, tepeden tırnağa ince- ledikten sonra ilk sorulannı so- ruyorlardı: Harem! Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte harem yaşamının tari- he gömüldüğünü; çünkü Me- deni Yasa gereği ülkemde ar- tık tekeşli evliliklerin geçerli ol- duğunu söylememe karşın bu sorunun sonu gelmiyordu. Hem de aynı kişiler tarafından tek- rartekrar... Aylar sonra, sanıyorum 8-9 ay sonra, 6-7 kişiyie bir akşa- rnüzeri çayı içip sohbet eder- ken, içlerinden biri yeniden sor- du bu soruyu. Hemen yanıt vermedim; çünkü, içlerinden bir başkasının benden önce davranıp daha önce söyledik- lerimi anımsatacağını ummuş- tum. Fakat öyle olmadı. Tam ak- sine, sorunun yanıtını ilk kez duyacaklarmış gibi meraklı ba- kışlarbanayöneldi. Onlann bu konuda gerçeği değil, kafala- nnda yarattıklan haremi duymak ıstediklerini fark ettim. Beklen- tilerine uygun yanttlan sıraladım. Haremdeki kadın sayısı mı? Oooooo! Erkeğin parasal gü- cüne bağlı... 2-3 de olabilir, 30- 40 da... Birbirlerini kıskanmaz mı ka- dınlar? Yoooo! Kıskanmazlar, hiç kıskanmazlar. Kardeş gibi severier birbirlerini... Araların- da iş bölümü yapariar; onun çin boş vakitleri çoktur, bol bol eğlenirier... Sonunda biri, benim böyle_bjr_ laremde yaşayıp yaşayamaya- oağımı sordu. "Ben nişanlıyım" dedim. "Nişanlımın iki eşi var; öen üçüncü olacağım." "Sa/onyapma"dedibiri, 'bu- ralan tanıdıktan sonra harem- de mutlu olamazsın". Bu gö- 'üşün aksini savunanlar da ol- du: Yaşadığım toplumun ge- enekleri neyse ona göre yaşa- mamın uygun olacağım, ancak öyle mutlu olabileceğimi söy- leyerek. Çok neşeli, herkesi memnun ve mutlu eden bir sohbet oldu böylece! Tabii sonunda bunun bir şaka olduğunu, böyle bir şakaya neden gerek duydu- ğumu açıkladım. Arada geçen yıllarla beraber ülkeler arasındaki iletişim ola- naklan, turistik geziler arttı ve "harem" gündemden düştü. Fakat onun yerine siyasi sav- laria oluşturulan başka imajlar yerleşti veya yerleştirildi Batı- lılann kafalanna. Hepimizin bil- dikleri... 196O'lı yıllarda hiç sö- zü edilmeyen savlar... Siyasi amaçlı savlannın güncelliğini yitirmemesi için her fırsattan yararlanıldığı ve hep gündem- de tutulduğu bilinmekte. Bu uğurda onlarca diplomatımı- zın öldürülmesi bile göze alın- dı ne yazık ki! Bu koşullarda, savlannın bir Türk vatandaşı tarafından doğrulanmasından memnun olmalan çok doğal! 23 Ekim 2005 günü Sayın Oıtıan Pamuk'aAlman Yayın- cılar Birliği tarafından "Barış ödülü" verildi. Hiç kuşkusuz Sayın Orhan Pamuk yaprtlan ile ödülü hak eden, gurur duyulan bir romancı. Bir yabancı ülke- den ödül alması, kendisi kadar ülkesinin insanlan için de gu- rur verici. Fakat ödülün adı °Ba- nş ödülü" olunca ve de kısa bir süre önce Sayın Pamuk'un, efinde somut bir belge olma- masına karşın somut sayılar vererek yaptığı açıklama anım- sanınca (hani şu Türkler şu ka- dar Ermeniyi, şu kadar Kürt'ü öldürdüler açıklaması!) doğal olarak bir kuşku duyuluyor Ba- tılıların gözü ile barışa katkı sağlayan Sayın Pamuk'un ro- manlar mı, yoksayaptığı o açık- lama mı, diye. Sayın Pamuk ödül günü yap- tığı muhteşem konuşmasını şu sözlerie noktalamış: "Bu ödülün bana roman sa- natınaotıuytkürssdakatie hiz met ettiğim için verildiğini dü- şünüyor, hepinize içtenlikle te- şekkür ediyorum." Demek ki okuyuculannın, va- tandaşlarının duyduğu kuşku- yu kendisi de duymuş. Yine de ülke insanlannın bu ödülden, buruk da olsa, kıvanç duyduk- larından kuşku duymamalı. Ama keşke katıksız olsaydı bu kıvanç! Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, TMSF'nin, kardeşi Şevket Demirel e uygulanan haciz işlemini genişletmesi üzerine çok sert çıkmıştı: "Hak ararken haksızlık yapılıyor. Bunun hesabı mutlaka sorulur. Benimle uğraşanı pişman ederim." Herkes, Demirel'in TMSF'yi. dolayısıyla AKP iktidannı nasıl pişman edeceğini merakla Pişmaniye bekliyordu. Birkaç gün geçti geçmedi, Demirel, Sabah gazetesinde Yavuz Donat'a içini döktü: "Silahlı Kuvvetler'e ihtilal yapma hakkı veren Türk Silahlı Kuvvetleri Iç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi dünyada yok. Kaldınlsın." AKP, TMSF aracılığıyla Demirel'in üstüne gittiğine bin pişmandır herhalde... Emek gazetesi Genel-lş Sendikası'nın Emek gazetesi, kalın puntolu şu başlıkla çıkmış: "Memleketi pazariamak isteyenlere karşı Türkiye işçi sınıfı, memleketi savunmakla mükelleftir." Devam ediyor Emek gazetesi: "Başbakan Tayyip Erdoğan kamuoyuna Türkiye'yi pazariadıklannı açıklamıştır. Bu açıklamayı ve bu ifadelerin ardındaki zihniyeti kınıyoruz, protesto ediyonız. Türkiye iktidardaki partinin malı değildir, alınıp satılamaz, pazarianamaz. Ülkeler arasındaki ekonomik ilişkiler tüccar siyaset anlayışıyla yönetilemez. Bu zihniyefm yönetimindeki ekonominin ortaya çıkardığı tablo, milyonlarca işsiz, ikiye katlanarak 300 milyar dolann üzerine çıkan borçlar, 40 milyar dolan aşan cari açık, eğitim ve sağlık alanında yaşanan sefalettir. Halkına mutluluk vermeyen hiçbir yönetimin başanlı olmadığı tarihte görülmüştür. AKP de bu alanda başansızdır. Başbakan'm ifadeleri yakışıkstzdır, reddediyoruz ve bir kez daha protesto ediyoruz." Karamsarlıkla kavrulan yüreklere işte böyle su serpilir... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇAK befiicak(ayahoo.com.tr ÇİZGİLÎK KÂMIL MASARACI kamilmasaraci iı mynet.com HARBİ SEMİHPOROY semihporoyqyahoo.com I , ' l ' \ I ı ı ı ! I ı ' " ' J. I I I n'.ı \ı ' I ' I . ' ı I ı ı ı . 1 ' , ' . l \ ', . . ' * ,',. , HAYATEPÎK itYATROSU MUSTAFA BÎLGİN F^BAiacı I (giz/i kamcro) hayatepik'g mynet.com TUZLAİCRA MÜDÜRLÜĞÜ 2004 1499 TAL. Bir borçtan dolayi hacizb buiunan ve aşağıda cıns, miktar ve kıymetleri yaa- 1J mallar satışa çıkanlmıştır Bıruıci artımıa 18.11.2005 CUMA saat 11.00-11.10 arasında TUZLA ORG. DERJ SAN. 1 YOL H-6 PARSEL adresınde yapıiaeak ve o günü kı>-meünın %60'ıııa ıstekii bulunmadığı takdiıde 23 11.2005 ÇARŞAMBA günü aynı yer ve saatler arasında 2. artırma yapılacagı. ju kadar ki, artırma bedelınin malın tahnun edilen taymeönin %40"ını bulması ve satış ısteyenın alacağına rüçhanı olan alacaklann toplammdan fazia oimasının ve bundan başka paraya çevirme \e paylaşnrma masraflannı geçmesınin şart oldugu, mahcuzun sanş bedelı üze- nnden alınacak KDV alıcıya ait olacağı ve saüş şartnamesının lcra dosyasından göriilebileceğı, masrafi verildığı takdırde şartnamenın bir örneğının ısteyene gönderilebıleceğı fazla bılgı almak ısteyenlerin vukanda yazılı dosya numara- sıyle Müdürlüğümüze başvurmalan ilan olunur 24.10.2005 iira Adet Malın cinsi (Önemli nitelik ve özellikleri) 26.000,00 1 adet Boya Ezme Makınesı Tomavitı Purmıl 25.000.00 1 adet Boya Ezme Makınesı Tomaviti Dikey Purmıl 42.000,00 1 adet Bilgisayarlı Bastı Kontrol Ayar Makınesı 55 000,00 1 adet Draıs Bıl> elı Beze Eacı Maİdnesı Basın. 51867 BUNUN OKTAS1 YOK DEMEK Kî!.. TARİHTE BüGÜN MÜMTAZARIKAN 5 Kasun wtnr.mumtas-arikan. com S/A/£A44ÛÂ B/R GULDURU USTASI 136O 'TA 8USÛAİ, ÜAIlâMiEfitKALJ SESSİ2 SİMEMA PEVKİ yâfJETTUEUf VS ; (KEYSTOME CDMPAttf) A4ACH SENNET, 8O YAŞIHDA ÖU>Ü. OMUN YAPrrLARl//CA/ZACTEK,D'yAljOS Y* • 6ÜLOÜRÛLERİ DB&/İ-, YALIN A/JLAMDA GÜUHJREN PÎLMLE&CH. SUKA7* /O££J14A- KÖmKLİ, KOVAIAMACALI, "SL4PST7CK" OEA/BV OBKJ 8U ftLMLEBPE, Z4MAM/N EAJ ÜUUJ OYUN- CULA& ROC AUROt. &UNLAR AOHStMDA, 04APUN(ŞARLO), MAOC SVVAIH, FHTTY AS- 8UCKL£, MA8EL A/O*MAAO> Ğ/'gt ADLAR SAYILA- BİUROİ. AYg/C/l, 'BATHINiS BEAUTtes*(PlAJGÜ- Big GKİIP GEfJÇ GÜL£WfUJ OYUNCU- SJJAMJAİ OLUŞTtJKPUÖÜ "tCEYSTONE COPS " PA AYKI BİH ÖZEUJK SAGNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU 'Avrupa AmaçDeğil, Araçtrn7 Sahneyi gözünüzün önüne getirin: Biri tesettürlü, diğeri başı açık iki kadın. Arabadan iniyorlar. Başı açık olan ayağını dışan uzatırken, iki tacizci yanaşıyor. Makyajlı, frapan kadın başına bela olan adamlan savmaya ugraşırken, tesettürlü olan da arabadan çıkıyor. "Sersehler" birden, nur yüzlü bir azizeyte karşılaşmış gibi hazır ola geçiyor, "tesettürlü bacıdan"özürdiliyoriar. Yalnrz "örtü/ü/cad;n/"muhatap alıyor; "affedersiniz" deyip ordan uzaklaşıyorlar. Bitmedi. "Açık kadın" gerzek bir ifadeyle "tesettürtüye" dönüp: "Ne oldu şimdi? Ne bu? Ben birşeyanlarnadım..." diyor. Tesettürtünün cevabı şöyle: "Anlamayacak ne var? Her şey ortada!" Örtünmeyene sarkıntılık mubah mı? Evet sevgili okuriar, "herşey ortada!": Saygıdeğer kadın; örtünen, dinin emirterine göre giyinen kadındır. Tesettüre girmeyen; şahsına yapılan her türlü saygısclığa davetiye çıkanr, sonucuna katlanır. Kadına uluortasarkanerkek "masum"; "saygıyalayıkkadın" karşısında "hürmetkâr"... Suç, erkeği "tahrikeden kadındadır"\ "Mesaj" bu. Bu "mesa/" neredeveriliyor? "TGRT" ekranında Nezaman? "Kad/rGeces/." Nasıt? 22.151e yayına sokulan, "Danimarkalı Gelin" isimli bir Türk filminde. Ben de tesadüfen rastladım. Kanallar arasında gezinirken ras gele karşıma çıktı. "Laikyaşam tarzı" ve "laik kesimi" karikatürize ederek yeren ve "sinema filmi formatı" içinde sunulan bu "Islamcılık propagandasını" seyrederken güleyim mi, ağlayayım mı şaşırdım. Izlediğim bölümün "özeö"(!) şöyle: "Danimarkalı gelin, Müslûman olmuştur. Ama Türkiye'de dinin gereklerini yaşayamaz. Türkkoca, 'Avrupai yaşamı taklit eden' bir aileden gelmektedir. Işyeri, ev, mahallede cümleside 'stğ' ve 'beyinsiz' olan kadıntann hepsinin başı açıktır. Bu beyinsiz takım; seve seve tesettüre giren Avrupalıyı 'çağdışı' bulmakta, kendilerince dışiamaktadıriar. Ama gelin görün ki 'Danimarkalı gelin', 'özbeöz Avrupalı olduğundan', 'din özgürlüklerine' sonuna dek sahip çıkar ve 'başörtüsünü' fawz vermeden savunur. Kocası ile bu uğurda kavgayı dahi göze alır ve Müslümanlığını 'özgür biçimde yaşamak uğruna' ülkesine döner vs." 'Içki içilen sofraya oturulmaz!' Keyfi ve yanlı bir "Avrupa takıyyesi" üzerinden sunulan "türban davası", her sahnede ayrı bir damardan giriyor ve baştan sona yalnız "Islamcılık propagandası" yapryor. Filmin başka teması, kurgusu yok. Bir akşam mesela "Danimarkalı gelin", aile yemeğine davet ediliyor. Ziyafet masasında - kameranın "zoom'yaptığı- "iki şarap şişesi'öüruyor... Şişeleri fark eden "gelin" sofraya oturmuyor. lyi bir Müslümanın, içki sofrasına "oturması dahi" caiz görülmüyor! "Müslûman içki sofrasına oturmaz!" mesajı, AB kapısındaki Türkiye'de artık "çembersakallıyobazlar" yerine, "mavigözlü, sanşın Avrupalı kadın" uzennden veriliyor. Dörtdörtlük bir "Avrupa amaç değil, araçtır!" durumu. Filme dönecek olursak; "içki sofrası" bardağı taşıran son damla oluyor. Zorla masaya oturmasını talep eden akrabalar ve kocaya isyan bayrağı çeken "gelin"; "inancını doya doya yaşamak adına " üIkesi Danimarka'ya dönüyor! Türkiye yoz, Danimarka değil! Deli saçması deyip geçmek de mümkün ama geçemedim. TRT ekranlarında yapılan "şeriatpropagandasına" bir de şimdi, öykünülecek "tek kadın modeli" olarak "tesettürü" sunan propaganda filmleri ekleniyor. Bu, "ifade özgüriükleriyle" açıklanabilecek bir durum değil. "Sınırsız din özgüriükleri" adına sürekli referans verilen "Avrupa"da, böyle "tektipinsan" modellerine verilen isim "faşizm "dir. "Din özgürlüklehnin ütopik cenneti" Danimarka TV'lerinde; böyle bir sözdefilmekrana taşınsa, kadın örgütleri hop oturup hop kalkardı. "Kadın-erkek eşitliğini hiçe sayan, din kurallan dışında giyinmiş kadınlan 'meşru taciz objesi' yapan" filme ve buna aracılık eden kanala karşı, hukuki kanallardahil olmak üzetB, demokratik tepkiler her düztemde dile getirilirdi. Bizim de bu tür olaylar karşısında artık RTÜK ya da generalleri göreve çağırmak yerine, sivil toplum örgütleri kanalıyla demokratik tepkı göstermeyi öğrenmemiz lazım. Saygısızlık ve densizliğin de bir sının olmalı. B U L M A C A SEDAT YAŞAYAy 1 2 3 4 5 6 SOLDANSAĞA: îyEskidende- ğerli eşya alı- nıp satılan ka- palı çarşı. II 3 Müzikteüçya da daha çok sesınbırarada tınJaması... Çeşitli ülke- lerde daraıtılc içkilere veri- lenad. 3/Ge- 9 milerde borda kaplamalann en üst bölümü. 41 Uzak... Çeşitli bitkilerin yap- râk ve kabuklanyla kokulandınlmış acımtırak bir içki. 5/ 5 " — Basinger": 6 ABD'liaktris...Üaç... 7 Suudi Arabistan'ın 8 plakaimi. 6/Içgüdü. 9 7/Tann bağışlamasından yoksun kalma... Iskam- bildekoz. 8/Akıl... Zilsizbüyüktef. 9/Meşrubat... Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre. YUKARIDAN AŞAĞIY4: 1/ Osmanlılarda vergi denetimi ve tahsili ile ma- liyeye ilişkin soruşturmalan yapan memur V Ay- nı ahır adına koşan yanş atlanna verilen ad... ts- yankâr. 3/Eksikliği Parkinson hastalığına yol açan azotlu organik bileşik. 4/Maksat... Kitap getirme- miş peygamber. 5/ Güzeli en üstün, en yüce de- ğer sayan kişi. 6/Pirinç saplanndan yapılan ve ju- do, karakteri gibi dövüş sporlannda minder ola- rak kullanılan kalın halı. 7/Bir işe gönlü olma... Eski Türklerde yağmuryağdınp yel estirdiğine ina- nılanbüyütaşı. 8/Sodyumelementininsimgesi... Mitoloji. 9/Anadolu'nun bazı yörelerinde gece- leri insanlaruı üstüne çöküp korkuttuğuna inanılan düşsel yaratık.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear