22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 22KASIM2005SALI 14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Kundakçılarkarşısında aymazbkIstanbul tiyatrolanndaki hareket, Ankara'dakilerden daha bereketli... îzlemek istediğim otüarca oyun ara- sında, Devlet Tiyatrolan'nın kadro- hı sanatçılan olmalan gerekçesiy- le, yönettikleri başanlı özel tiyatro- lara devlet desteği veriimeyen Ma- hirGünşiray (Tiyatro Oyunevi) ve Nesrin Kazankaya (Tiyatro Pera) ile birkaç yıl önce devlet desteğinin ve- rjlmeyişı sonucunda oyunlara ara veren -genel sanat yönetmenliğini AhmetLevendoğhı'nun yaptığı- H- yatro Stüdyosu'nun son çahşmalan veBeyoğlu'ndayeniaçıIan DOTun ilk çahşmalan da var. Hepsine nasıl ulaşılır? Tiyatro sürüyor. 'Tiyatro öldü' di- yenler, 'tiyatro kundaklamış' (özel- likle bkz. 'Muzn-Müzikal' ve Şan Si- neması'nınyakılışı) güçlerin eline ye- ni 'gerekçe'ler veriyorlar. Amaç pat- ronlann kanallanndaki dizüere da- ha çok seyirci toplamak mı? Günün birinde tiyatroya geçitvenneyen' bir denetim mekanizması oluşursa, so- nuçtan bıroranda 'sorunüV olduk- lannı düşünecekler mi? Işte tam da bu noktada Genco Er- kal'ın Isviçreli yazar Max Frisch'in ünlü yapıtı 'Biedermann ve Kun- dakçiar'dan uyarladığı ve DosdarTV yatrosu'nda sahneledıği 'Aymazoğ- lu Ue Kundakçılar'ın oluşturduğu tartışma alanına yaklaşıyoruz. 1958'de yazılan oyun, Hitler'in adım adım yükselişine seyirci ka- lan, dahası, çeşıtli çıkarlann korun- ması adına bu yükselişi destekleyen toplumun egemen (paralı) kesiminin, ülke boyutunda 'kundaklanma' aşa- masına gelındığınde de süren ay- mazlığının altını çizen bir oyun; da- hası, herhangı bir 'baskıcı' rejimin yükselişine izin verilişi dile getiren bir 'poHtikalegorT. Max Frisch, top- lumlann tarih ıçinde pek çok kez 'zorba' yönetimlerdengeçmışolma- lannı, ınsanoğlunun 'yaşadddarmdaiı ders ahna yeteneğinin' olmayışına baglar. Bu açıdan bakıldığında, oyu- nun eksen kişisi Biedermann, orta- çağda yazılmış 'ibret oyunlan'nın Alman/ Ingıliz kûltürlerinde en ün- • Genco Erkal'ın Max Frisch'ten uyarladığı ve Dostlar Tiyatrosu'nda sahnelediği 'Aymazoğlu ve Kundakçılar'ın ilk sunumu 18 Kasım'da PERA FEST' 2005 - 4. Uluslararası Beyoğlu Buluşması kapsamında yapıldı. Frisch/Erkal'ın çalışması çağdaş bir 'ibret oyunu' özelliği taşıyor. lüsü olan 'JederrnannVEveryman'ın başkişisi însanoğlu'dur... Köktendinclliğin yükselişi Fnsch'e göre Ikincı Dünya Sava- şı öncesi Almanya sı, Reichtag Yan- gını ile somutlaşıp simgeleşen nice 'kundaklamalar'dan geçerek -göz göre göre- Hitler'in eline düşmüştür. 'Komünizmden konınma' gerekçe- siyle köktendincıliğe ödün vermiş bir siyaset anlayışı içinde yanm yüzyı- lı aşkın bir süre boyunca sallanıp yuvarlanarak 'bugünler'le yüzleş- miş bir toplumun insanlan oluşu- muz ise, Genco Erkal'ı oyunu 'uyar- lama'yayöneltrruş. Fnsch'in 'meseT, doğal olarak da 'uyan' nitelığı taşı- yan, ibret oyunu'na özgü soyutlama- lar yoluyla çağdaş 'kara gülmece' yaklaşımlannı da kucaklayan yapı- tı, böylece bizim güncelimizle ilin- tili çağnşımlara da açılmış. Erkal'ın 'uyarlama'sını özellikle esinleyen, gerekli önlemler alınma- dığı için, bir dolu insanın ölmesine göz yumulduğu Madımak Oteli Yan- gını olmalı. Yangını söndürmek için 'hazır' durumda olan, ancak, hare- kete geçmeleri için emir almalan gereken itiaiye' güçlerinin, klasik Yu- nan tragedyalanndaki 'koro'lann 'çaresizliği'nı dile getınr bir yakla- şımla biçimlendirilmiş olması da bir başka etken kuşkusuz... Işte bu ne- denle, 'kundakçılar'dan birini bize çok tamdüT gelen bir tipebüründür- müş Erkal. Ancak, 'uyarlama', bu ti- pin varlığı ve metnin son derece ser- best bir yaklaşımla Türkçe söylen- mesi dışında bire bir 'dönüştürme- ler' içermiyor. Erkal, oyunun yarat- tığı çağnşım boyutlannı geniş tutma- yı seçmiş; bu nedenle, öteki oyun kişilerini kapitalist dizge içindekı değişmez sınıfsal özelliklenyle, ol- duğu gibi korumuş; böylece. kışile- rin evrensel anlamlı 'karikatürler' olarak yorumlanabilmesıni de sağ- layarak, yöneteceğı oyunun sahne dilini de belirlemiş. Çaflrısıma açıfc metln Hileli üretim yaparak zenginleş- miş işadamı Aymazoğlu'nun ve onun gibilerin, 'kundakçılar'a ödün ve- rerek suçlannı gızlemeye. onlan hoş tutarak ayncalıklı konumlannı ko- rumaya çalışması sonucunda tüm toplumun'kundaldandığı' oyun pek çok gerçeğimızı çağnştırabilir size; söz gelimi, Irak Savaşı öncesindeki 'savaş, çıkartanmıziçingerektktir' yo- lundakı duruşumuzu; AB 'ye girme- miz yolunda olumlu çabalar içinde olduğunu düşündüğümüz iktidarda- ki partinin başka -'tehtikeiT olabile- cek- girişimlerinin görmezden gelin- mesini; egemen politik güçlerle olan karşılıklı çıkar ilişkisi içinde, ilke- lerden, inançlardan vazgeçilmesini; zamannıda engellenmiş olması ge- reken yasalan delme girişimlerine ve- rilen ödünlerle geriye dönüşü olama- yabilecek yollara gırilmiş olmasını; bir başka deyişle. özel çıkarlar adı- na toplumsal düzeyde 'kundakla- ma'lara açık çağrı çıkartılmasını... Sahne metnını ızleyerek daha pek çok çağnşıma açılabilir, 'ıryan'lannızı kendı kullanımınız için kendıniz oluşturabihrsiruz... Usta bir ekip tarafından sahnelen- miş oyun. Oaude Leon'un tasan- mıyla ve HaBt Yazıcı'nın ışık düze- niyle uzama yerleştinlen sahne ola- yının soyut ile somut arasında deği- şerek akışı Tolga Çebirün müziğiy- le besleniyor. Genco Erkal sahnede yaluı bir anlatım amaçlamış. Ayma- zoğlu'nu oynayan Erkal ile Ayma- zoğlu'nun kalbı zayıf, sinirli kansı- nı oynayan Meral Çetinkaya (Bilge- suErenus'un 'tkffiOyun'ununmüt- hiş ikilisi) simgeledikleri küçük bur- juva sınıfinın klişelerini doğal oyun- culuk içinde eritirken, güreşçi Tosun (ErdemAkakçe). garson Dernir (Me- tin Coşkun) ve öğretım görevlısı (BeytiEngin), 'kundakçı' kimlikle- rini doğal ve dingin bir yaklaşımla 'şaşırücı' kıhyorlar. Aynı sanatçıla- nn canlandırdığı -olacağı bilıp de engellemeyı bilemeyen- Itfaiyeciler Korosu ıse oyunu baştan sona saran 'kara alay'ın somut göstergesi. Tîl- be Sahm 'Hizmetçi Kız'da, temsil ettiği suııfa olduğu denli hizmet et- tiği suııfa da göndermeler içeren bir oyunculuk sergiliyor. 'Aymazoğlu ve Kundakçılar' bu* buçuk saat boyunca düşündüren, ay- nı zamanda da dingince, keyifle akan bir oyun. 'Biçim'deki doğallık bel- ki de 'içerik'te yansıyan 'dehşet'in daha vurucu kıluıması için öngörül- müş. Sahne olayı çok daha güldürü- cü de kıluıabilirdi. Oyunun drama- turjisini yapan Zehra tpşiroğlu ne der? Sanatçının tehlikeli oyunu üzerine bir sergP Çulıkuşu nun evu.. KültürServisi-Borusan Kültür Sanat Merkezi Bo- rusan Sanat Galerisi'nde yeni birsergi açıldı; 'Eğkn- ceyle Uğraşanlar' adh bu sergiye, üç boyutlu çalış- malar, yerleştirme ve vi- deo işleriyle konuya eği- lenPetarIJverside,Lorain- M Burrefl ve Antonio Ri- eDo katıhyorlar. Serginin küratörlüğünü de iki kişi, Vittork) Urbani ile Hugh MolhoUand üstleniyorlar. 'Oyun've'mutluluk'te- malan üzerine kurulan ser- ginin küratörllen, "Hiçbir zaman çocukken oyun oy- nadığunız zamanki kadar dddiofaunanuşızdır. Fakat bir mnaf^pın daha dolay; b, daha değişik yöntemle- ri vardır'' diye özetledikle- ri düşünceden yola çılayor- lar. Bu düşünce, içinde bir- çok soruyu banndınyor. Sanatçılar, oyuncularve ço- cuklar arasmdaki hiç de ye- nı olmayan benzerhği ha- tırlaorken, sanat yapmak- la, boş vakitleri değerlen- dirmek, hoşça vakit geçir- mek gibi konulann arasın- da belirli bir benzerlik ol- duğunun da altı çiziliyor. Açıklama şöyle sürüyor: "Sanatçdarbir baknna kül- tür teröristleridir. Onlar ovnn oynarkenne olur? Bu işte ciddi midirler? Eğer ö>1eyseyinede kül- türel olarak-iyi anlamda- tehükeli midnier? Ya eğer ciddi deperse? Hiçbirza- man çocukken oyun oyna- dığnnızzamankikadar dd- di olamamışzdır. Fakat bir sanatçmındaha dolayh, da- ha değişik yöntemleri var- dff". (0 212 336 32 80) 'Eğlenceyle Uğraşanlar' adh sergide üç boyudu çabşmalar da yer ahyor. İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu)-Cumhuriyet dönemi Türkromanının temsilcılerin- den Reşat Nuri Güntekinin 'Çahkuşu' ve 'Dudaktan Kal- be' adh romanlannı kaleme al- dığı Izmir'deki ev, KonakBe- lediyesi'nce yaşama döndürü- lüyor. Izmir 1 Numaralı Kül- tür ve Tabiat Varlıklannı Ko- ruma Bölge Kurulu, belediye- ce hazırlanan rölöve ve resto- rasyonprojelerini onaylayarak yerel yönetime teşekkür mek- tubu gönderdı. Konak Beledı- ye Başkanı Muzaflfer Tunçağ, yapının, restorasyonunun ar- dından Reşat Nuri Güntekin Kültür Evi olarak değerlendi- nleceğını belirterek -Yaklaşık on dönümlük bir aianı kapla- yanvihröiişyoOar^çocukoyun alanlan, oturma gruplan, mi- ni baskerbol vefutbol sahalan, bUd örtüsü\1ebölgeyeni birye- şâlalan kazanacak.Geçmişyd- larda yapılan Kilimcitepe Pir- kı'yia bütünleştirilecek olan alan 13 dönümü bulacak" de- dı.Tunçag, 'Çahkuşu' roma- nında adı geçen çitlembik' ağacının ise geçen yıl kurulca tescil edilerek koruma altına alındıgını da anımsatu. ARtFDAMAR Ekim/2005 edebiyat dergilerinden; Akatalpa, Berfin Bahar, Dize, Esmer, Edebiyat Koop, Evrensel Kültür, tmgelem, Kitap-lık, Kuzey Yıldızı, Mavi Dergi, Merdiven Şiir, Şiir Ülkesi ve Varlık dergilerinde yer alan şiirlerden, Gonca Özmen'in Kitap-lık'takı "Leke" adlı şiirini Ayın Şiiri olarak değerlendirdim. Gonca özmen'in şimdi adun anımsayamadığım bir şiirini, bundan beş altı yıl önce "UstalarınSeçtiklerr bölümü için Varlık dergisine gelen şiirler içinden, umut veren bir şaır olarak seçip yayımlatmıştım. Aynı zaman dılimı içinde llhan Berk de (şiirden iyi anlayan bir şairdir) Adam Sanat dergisinde Özmen'in başka bir şiirinden övgüyle söz etmişti. Dün gibi anımsıyorum, o sırada tlhan da Istanbul'daydı. Bana telefon açtı, Gonca'nın yanında olduğunu, Kadıköy'de Panorama'da beni beklediklerini söyledi, ben de kalkıp gittim. Gonca, ilk şiirini ben yayımlattığım için bana teşekkür etmek arzusundaymış. llhan. bana onu nasıl bulduğumu sordu. Ben de "yeteneldi'' diye düşüncemi açıkladım. Gerçekten de saptamam yanlış değdmiş. Çok geçmeden Gonca Özmen'in "Kuytuda" adlı bir kitabuıın çıktığuıı duydum. Ne yazık kı o kitabuıı görüp okuyamadrm. Şimdi, yukarda sözünü ettiğim "Leke" adlı şiirini okuyan herkes bu şürin gerçekten çok güzel bir şiir olduğu görüşümü benimle paylaşacaktır. Yaratıcılıkta yetenek en önde gelen bir niteliktir. Kuşkusuz bunun yamnda bilgi, kültür de çok önemlidir. Ama bir kişi istediği kadar bilgili, kültürlü olsun, yeteneksizse kalıcı bir ürün buakamaz. Mozart'la Saüeri'yi anımsayaluTi. Salieri müzik konusunda olaganüstü bilgili ve kültürlüdür, ama yetenekten yoksun olduğu için hiçbir kalıcı ürün yaratamaz. Puşkin'in, ikisinin adıyla yayımlanan ve sevgili Tomris Uyar'uı dilimize çevirdiği bir oyununda, Salieri kıskançlığından Mozart'ın içki kadehine zehir katar ve Mozart bu yüzden çok genç bir yaşta hayata veda eder, ancak bıraktığı bestelerle ölümsüzlüğe kavuşur. Bu oyununda Puşkin, deha'ile kötülüğün bir arada olamayacağını vurgular. Gonca Özmen'den yeni şiirler ve durmadan kendini aşan ürünler bekleyebılirız. Bizi yanıltmayacağına inanıyorum. Engin Turgut diyor ki; Gonca Özmen taşlarla konuşacak, ışıkla dans edecek, duvarlann hıçkıran yahıızlığını duyabılecek kadar sanki bir yaz kuytusu şaıri. Sanki doğanın dilini çözmüş de yıldız tozlan dökülüyor eteklerinden. Leke ı Vadi sunnı açtı bana Seni sonsuz bir düzlükte buldum Yaprağnı koptuğu anda, incirin sustuğu Kavruk bir tarafım vardı benim Seni işte oraya koydum O güzel sulan al, o güzel kokulan da Uzakta olan yaklaştı Elbet bir kaduı bir ırmak döktü içine Sen dokunmarun öbür ucundakal Sanl dur ben sandığın yokluğa - Ikimizden esen rüzgâr yapraklar topluyor nasılsa n Seninle her şey şusar sanırdım Perdelere anlatır sunnı zaman Gövdemde bir patika uzar durur seninle Bir sincap zıplar kollannda Alıp bir lekeye götürür beni Oyle bilirdim Sen o yoruhnaz sulardın Diri seslerdin Ben işte durmadan sana dolardım ra Sen başladın her şey geçıp gitsin îçimde açsuı sardunya, öteye çekılsin denız Benim de içı çekirdekli bir I rüyam olsun ı Irmakiar geçsin gövdemden, yaban incirler Telaşlı dudaklan var çünkü sabahrn Kuytular var ah! Karanlıklar Zaman durmuşsa susmuş olalım Gözlerinden gelen ışıklar dönmeyi bihnesin Söz olup çıksın bedenin sıkıntısı Eskimesin artık fotoğrafta yüzüm Ben o bitmeyen Bekleyen ahşap Gök alçalır diye sözlerdim bilirdim Sen Sus başladın her şey geçip gitsin dedi kannca zaman sürsün PORTRE / GONCA ÖZMEN 1982 yılında Burdur'un Tefenni ilçesinde doğdu. 2000 - 2004 tarihleri arasuıda Istanbul Üniversitesi tngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde okudu. Şu anda aym bölümde yüksek lisans öğrencisidir. 1997 Yaşar Nabi Nayu- Gençlik Ödülleri'nde 'dikkate değer' bulundu. 1999 Ali Rıza Ertan ve 2000 Orhon Murat Anbumu Şiir Ödülleri'nde birincilik aldı. 2003'te Istanbul Cniversitesi Ingiliz Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Berna Moran Şiir Yanşması'nda birincilik ödülünü; 2005 Homeros Inceleme Ödülü'nde 'Edip Cansever'm 'Kajtola' Şüri Üzerine' adlı incelemesiyle üçüncülük ödülünü kazandı. 'Kuytumda' Hera Yayınlan'ndan çıkan ilk şiir kitabı. Şiirleri ve denemeleri Kitap-/ lık, Varlık, Adam Sanat, Yasak Meyve, Dize, Le Poete Travaille (Şair Çalışıyor), Akatalpa, Edebiyat ve Eleştiri, Kül, Yom Sanat, Uç, E Dergisi. Düşlem, Bahçe, Morca gibi dergilerde yayımlandı, yayımlanıyor. Şiirin yanı sıra şiir çevuileri üzerine de çalışmalar yapmaktadu". YAZIODASI SELİM İLERİ Abartık Yemek Sahneleri Birarkadaşım, Solmaz Hanım, Kimsesiz Okurlar Için'i yeni okumuş. "Solmaz'm an- nesinin evindeki o ziyafet gecesi bana abar- tılı geldi. Yemek tarifleri ürkütüyor" dedi. Haksız sayılmaz. Ama hemen birkaç sah- ne sonra, Sabahattin Ali'den esinlendiğim bir roman kişisinin Ölümü çıkagelecekti. In- sanların doymak bilmeyen bir iştahla şölen sofrasında oturmalanyla acı bir karşrtlık oluş- tursun istemiştim... Yemek yemenin cinnete vanşı edebiyatımız- da işlenmiştir. Yakup Kadri'nin son romanı Hep O Şarkı'da sözgelimi. Hep O Şarkı'da Nafı Molla Konağı'nın ha- nımeifendisi yiyip içmekten başka bir şey dü- şünmez. Gözünün önündeki bütün sıkıntıla- ra, hüzünlere, mutsuzluklara kayıtsızdır. Dönem, Sultan Aziz devridir. Variıklı bir konağın harem kısmında günün her saati bir şeyler atıştırıldığını söylemeye getirir Yakup Kadri. Haremde, selamlıkta herkes şişman- dır. Nafi Molla'nın hanımı yerinden kalkmaz. Sa- bah akşam, hep aynı mindere kurulur. Hala- yıklarına seslenir, sofralar kurdurtur. Sofrası elbette yoksul değil. Işte, bir katfa hanımla üç hizmetçi kız, dört yanından tuta- rak ancak taşıyabildikleri tepsiyi getiriyorlar. Tepsi som gümüşten. Ayrıca gümüş sahan- laria donanmış. Kapaklan kaldınrsanız, Aziz devri hanımlarının ne kadar iştahlı olduklan- nı saptarsınız. Artık iştah mı demeli, oburiuk- ta mı karar kılmalı... Hanımefendi, aşçıbaşısının yüzünü bir ke- re bile görmemesine rağmen mutfakta olup bitenlerden haberiidir. Mevsimlik reçellerin kotanlmasında, turşuların, salamuralann ku- rulmasında hanımefendiye bir hareketlilik ge- lir. Nezaret etmek için yerinden kalkmayı gö- ze alır. Hatta, taze zeytinleri bizzat yağlayıp sirkeleyip kavanozlara istif eder. Nafi Molla'nın haremi öylesine can besle- di ki, baygınlığı andınr bir uykuya daldı. Şe- kerleme dedikleri uyku, bu baygınlıktan baş- ka bir şey olmasa gerek. Hep O Şarkı'nın hemen yanı başındaki ro- manda Kıvırcık Paşa aç mı kalacak? Saç- lan kıvır kıvır olduğu için bu lakabı almış pa- şamız. Sermet Muhtar Alus onu şöyle ta- rif ediyor: "Gür kaşlı, hürmetli burunlu, lop lop etli, koca göbekli, kalıplı kıyafetli" bir adam. Eski bendelerinden (hizmetinde bulunmuş) Şehrî Efendi'yle bu yaz akşamı kameriye al- tında demlenecekler. Şehrî Efendi, çilingir sofrasındaki rakı şişelerini burnuna yaklaştı- rıp kokluyor. Mezelerin yerini değiştiriyor. Ta- bağı bozmadan ağzına bir kalamata zeytini atıyor, bir ançuez çimleniyor. Paşamız sanmısağı bol, nanesi bol cacık is- tiyor. Biberli patlıcan salatasının üstüne de "Se- lanik usulü" sarmısaklı yoğurt dökülecek... Sermet Muhtar Alus, Kıvırcık Paşa'da bir de iftar sofrası sıralar. İçki içilmediğinden, mezeler hazırlanmaz. Ama iftar tepsisindeki baş suyuna çorba, pastırmalı yumurta, pi- deli kebap, turfandaenginar, Nemse böreği, tıröl baklava, "Amberbu" pirincinden pilav, ka- yısı kompostosu, renk renk meyveler, gülsu- yu gezdirilmiş güllaç hapur hupur mideye in- dirilir. Bütün bunlann üstüne, bastırsın diye, Şem- sipaşa'nın hıyarturşusundan, Balıkpazan'nın kuşgömü pastırması datadılır. Afıyet olsun!.. Hüseyin Rahmi'nin Şıpsevdi'sindeki ye- mek sahnesi, alafranga sofrada nasıl yemek yeneceğini anlatır. Onlarca sayfa! Hüseyin Rahmi de, romanın kahramanı Meftun da bıkmaz usanmazlar. Fakat bu sayfalar, ede- biyatımızın en etkileyici sayfalan arasında- dır Hem kıkır kıkır gülersiniz, hem kamınız acı- kır. Gelgelelim, araya Tevfik Fikret girecek, her defasında sinirinizi oynatacaktır: "Yiyin, efendiler, yiyin, bu hân-ı iştihâ si- zin; Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadaryi- yin!" önerilen Kitap / Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, Kenan Akyüz, Inkilâp Kitabevi, 1986. Dacia Maraini Istanbul'da • Kültür Servisi - Ünlü Italyan yazar Dacia Maraini, îstanbul Italyan Kültür Merkezı'nin daveti üzerine îstanbul'a geldi. Italyan edebiyatınm en önemli kadın yazarlanndan olan Dacia Maraini, bugün saat 19.00'da, Tepebaşı'nda, Pera Müzesi Oditoryumu'nda okurlanyla buluşup Inkılap Yayınlan'ndan çıkan 'Voci' adlı kitabının çevirisi olan 'Sesler'i imzalayacak. Dört yıl önce Italyan Kültür Merkezı Salonu'nda ve bu sezon da îstanbul Şehir Tiyatrolan tarafından sergilenen 'Maria Stuarda' adlı oyunun yazan da olan sanatçı, bu akşam da oyununun Kadıköy Haldun Taner Sahnesi'ndeki galasuıa katılacak. 'Meleğin Düşüşü'ne ödül • MADRİD (AA) - îspanya'mn Barcelona kentinde düzenlenen 12. Bağımsız Süıema Festivali'nde, yönetmen Semih Kaplanoğlu'nun 'Meleğin Düşüşü' adlı fihni, en iyi alternatif fılm daluıda ödül kazandı. Festivalde, en iyi uzun metrajlı fihn ödülüne Şilili yönetmen Sebastian Campos'un 'La Sagrada Famiglia' (Kutsal Aile) adlı filmi değer görüldü. 6 filmin yanştığı uzun metraj daluıda, Kaplanoğlu'nun fılmi ikinci en önemli ödülü aknış oldu. Festivalde, 43 ülkeden 400 fılm gösterildi ve 250'den fazla profesyonel sinemacı katıldı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear