22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1 4 A&USTOS 2004 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DIZI Arena di Verona da buyıl 82!siyapılan operafestivaline sahnelediği üç eserle Zeffirelli damgasını vurdu Bir düş kırıklığı Bu yüın yeni prodüksiyonu, Puccini'nin "Madama Butterfly" Operası'ydL llk sahnelenişinin yüzüncü yüı olması. Zefflrelli'nin sahneye koyacak olması beklentileri biiyütmüştü. Sonuç ise benim için bir dü$ kmkhğı oldu. Benim için bu eser, her şeyden önce, sonu ölümle de bitse aşkın yüceltilmesi. Bu prodüksryon sonsuz gösterişli ve görkemliydi ama bütiin bu görkenı aşkı ve duygulan boğuyordu. Ortada aşk yoktu. tutku yoktu. Valnızca bekleyen bir kadm vardı. Zeffîrelli'nin şatafat tutkusu D ünyanın sayılı opera festivallerinden birini banndıran Verona'dan döndüğümden beri içimi aynı soru kemirip duruyor: Akdeniz'i çevreleyen farklı külrürlenn, buluşmasuıı-kucaklaşmasını öngören bir program nasıl dinamitlenir? Arena di Verona'yı dolduran 20 bin insanın isyanına yol açan "tahammülsüzlük" farklı kültürlere miydı. yoksa Arena'da ilk kez uygulanan farklı teknik (video-sinema- multivizyon) yönteme mıydi? (Aynntılan 8 Ağustos tarihli Cumhuriyet'te "Arena'da İsyan" yazımda bulabilirsiniz.) Verona'dakı son günümde yaşadığım ve beni asla terk etmeyecek olan o isyana, bu mini dizinin sonunda yeniden döneceğim. Ama önce kimi güzellikleri ve değerleri paylaşmaya çalışacağım... Her gece bir ayln Verona, geçmişin tüm birikimini korumayı bilmiş bir kent: Roma döneminin, ortaçağda derebeylerinin kent-devlet döneminin, Venedik Krallığı döneminin mimarisi, şehircilik anlayışı, resim ve yontu sanatının ürünleri, hepsi yerli yerinde. Ancak rümüne egemen olan, kentin orta yerindeki, birinci yüzyıldan kalma arena. Arena di Verona... İtalyanlar, kutsal bir mekândan söz edermişçesine, tek sözcükle anıyor burayı. valnızca "Arena" diyorlar. Yeryüzündeki üçüncü en büyük Roma amfitiyarrosu (Birinci Roma"daki Coliseum, ikinci Napoli yakınlanndaki Campano Arenası) olduğunu söylüyorlar. Arena di Verona'da opera festivalı bu yıl 82. kez tekrarlanıyor. (Aspendos Festivalimizin on bir yaşında olduğunu düşünüp, darısı başına diyorum.) Bu yılın programına ZefTıreUi damgasını vurmuş. Temsillere geçmeden önce her gece tekrarlanan bir ayinden söz etmeliyim. Arena her akşam dünyanın dört bir yanından gelmiş insanlarla doluyor. Dile kolay, yirmi bin kışi! Istatistikler izleyici dağılımı için şu bilgileri veriyor: Yalnızca yüzde 50'si Italyan; geri kalanın yüzde 24'ü Almanlar, yüzde 21 'i ötekı AvTupa ülkelerinden, yüzde üçü A\Tupa dışından... Her akşam temsıl başlamadan çok daha önce başlıyor gösteri... Gösteriden çok bir ayin sanki... tki üç saat öncesinden akın akın gelip sıralara oturuyorlar. Yaş yelpazesi dokuz ile doksan dokuz arasında değişiyor... Oturup, Arena'ya gelenleri. hiç bitmeyen geçit törenini seyrediyorlar. Smokin ve gece elbiselisi, blucin ya da şortlusu bir arada... Görünmek değil. görmek önemli. Mekân öylesine büyük, içerisi ve dışansı öylesine kalabalık ki, yerine yerleşen tannya şükrediyor. Dışanda kuyruİdar son ana dek sürüyor, Orkestra ve Maesrro yerini alıp ışıklar söndüğü an. izleyiciler ellerindeki mumlan yakıyor. Herkes soluğunu tutuyor: Bir anda tüm arena göz kırpan binlerce ışıkla doluyor. Sonra yavaş yavaş hepsi sönmeye başlıyor... Festivalde Zeffirelli, Madama "Butterfly"dan başka Verdi'nin "D Trovatore" (solda) ve "Aida" (sağda) operalannı da sahneye koydu ve sahne tasanmlannı yaptı. turması... Aryalann sonunda patlayan "Bravo" (erkeklere), "Brava" (kadınlara) ve "Bravi" (çoğul) ya da "Buuu" haykınşlan (Buuu, bizim "yuh"un ttalyancası)... Çok sevilen aryalan ve finalleri birkaç kez tekrarlatmalan... Yağmurlu gecelerde (Verona sıcak ve nemli) temsile ara verip. kesildiği yerden tekrar başlaması... Temsilin saatlerce uzaması... Bütün bunlar "ayinin" olmazsa olmaz aynntılan. Ama aynı zamanda bunlar kimilerinin Arena 'daki opera festivalini "turistik" ve gayri ciddi bulma nedenleri. Öyle ya da böyle değişmeyen bir özellik, filmini anımsayın!) Ama... Ama yine de... Sahnenin ortasına Nagazaki kentinin bir tepesini yerleştirmişti Zeffirelli. (Sahne tasanmı da onun.) Köprüleri, akarsulan, çiçekli bahçeleri, ağaçlan, evleri, dükkânlan, gelip geçen insanlan, satıcılan... Arada bir gelip geçen denizciler olmasa, liman kentinden çok bir dağ köyü diyeceğim. Neredeyse birebir natüralist bir sahne düzeni... Ortadaki tepe, dağ, iki yanlara doğru, ortadan bölünüp ikiye aynldı mı Cio- Cio San'ın, Butterfly'ın evi oluyor... Benim için bu eser, her şeyden önce, sonu ölümle de bitse aşkın yüceltilmesi. Tek başına, yalnız ve ölesiye yaşanan bir aşkın vardı. Burada söz konusu olan finale yakın, Amerikalı denizci Pinkerton'un gemisinin limana girdiği sahne... Leitmotiv olarak tekrarlanan melodiyle birlikte, Butterflyın evinin arka pencerelerindeki dev panjur kanatlan aralandı ve o aralıktan yansıyan ışıkla, Nagazaki limanının pınl pınl parlayan sulan çıktı karşımıza. Zeffirelli büyücülüğünü göstermiş ve arenanın kat kat yükselen basamaklannı bir anda denizin sulanna dönüştünnüştü. Montresor'un minimalist eserinde bu sahnede geminin limana girişi, sahneden geçen bir beyaz ipek çarşafla, aşk yatağını çağnştıran beyaz çarşafla Arena her akşam dünyanın dört bir yanından gelmiş insanlarla doluyor. Her akşam temsil başlamadan çok daha önce başlıyor gösteri... Gösteriden çok bir ayin sanki... îki üç saat öncesinden akın akın gelip sıralara oturuyorlar. Yaş yelpazesi dokuz ile doksan dokuz arasında değişiyor... Oturup, Arena'ya gelenleri, hiç birmeyen geçit törenini seyrediyorlar. Smokin ve gece elbiselisi, blucin ya da şortlusu bir arada... Görünmek değil, görmek önemli. Bravl1 ve 'Buuu' Temsil boyunca en ünlü aryalara dinleyicilerin de bol bol eşlik etmesi, tempo sahnede nitelikten ödün verilmemesi ve en iyi sesleri bir araya getirmesi... adama Butterfly' Bu yılın yeni prodüksiyonu, Puccini'nin "Madama Butterfly" Operası'ydı. llk sahnelenışinin yüzüncü yılı olması, Zeffirelli'nin sahneye koyacak olması (ve bu operayı ilk kez ele alıyor olması) beklentileri, benim de beklentilerimi büyütmüştü. Zeffirelli'nin o unutulmaz "La Traviata" filmini gören herkes gibi ben de çok umutluydum... Sonuç benim için bir düş kmklığı oldu. Ah elbet Puccini'nin ölümsüz müziği ve romantik melodileri, Daniel Oren yönetiminde Arena di Verona Orkestrasf nın ve solistlerin (Soprano Fiorenza Cedolins, mezzosoprano Francesca Franci) yorumu kusursuzdu. Oscar Ödüllü Emi VVada'nın kostümleri çarpıcıydı. (Kurosava'nın Ran ifadesi. Bu prodüksiyon sonsuz gösterişli ve görkemliydi ama bütün bu görkem aşkı ve duygulan boğuyordu. Ortada aşk yoktu, tutku yoktu. Yalnızca bekleyen bir kadm vardı. Ve ben ister istemez yıllar önce yine Arena'da izlediğim, üç yıl önce yitirdiğimiz Italyan yönetmen Beni Montresor'un minimalist, bir paravan ve bir dolunay önünde oynanan. ünlü Bulgar soprano Raina Kabaivanska'nın başrolü üstlendiği ve sahnelere veda temsili olan, yalın mı yalın "MadamaButterfly"ı düşlerken buldum kendimi. I lyatro darbesi verilmişti... Birbirinden çok farklı iki anlatım yolu... Ikisi de çok çarpıcıydı. Itiraf etmek gerekirse, Zeffirelli'ninki gözlere, Montresor'unki ruha sesleniyordu. V erdl ve görkem Sahne üzerindeki uygulamalan izlemektense, daha çok müziğin tadma ve seslerin yüceliğine kapılarak dinlediğim operada çarpıcı bir an vardı: "Zeffîrelli'nin tivatro darbesi" diye adlandıracağım bir an... Sahnelediği her operada böyle birkaç an Zeffirelli'nin sahneye koyduğu ve sahne tasanmlannı yaptığı öteki iki opera, Verdi'nin "D Trovatore" ve "Aida" operalanydı. Bu ikısini de gördükten sonra, Zeffirelli'nin operadaki görkem, şatafat ve şaşaa tutkusunu daha iyi anlayacaktım. Verdi'nin müziği ve eserleri Zeffirelli'nin bu tutkusunu doyurmaya çok elverişliydi. Arena'nın özellikleri daha da elverişli... Düşünsenize, elips biçımindeki arenanın, "sahne" olarak kullanılan ucundaki alan 50 metreye 30 metre boyutlannda. Sahnenin iki yanına eklenen platfonnlarla "sahne ağn" 60 metre uzunluğunda... Zeffirelli, bu boş alanı Verdi'nin zengin müziği ve birbirinden ünlü melodileriyle, operalann karmaşık dokulu öyküleriyle, tutku dolu öykü kahramanlan ve kalabalık korolarla doldururken. görsel öğelerden bol bol yararlanıyordu. Geçmişindeki sinema birikimini ortaya döküyordu. Onun sahnelediği operalan izlerken, mesleğinin başlangıcında Rosselüni, De Sica, Visconti, Antonioni gibi büyük ustalann asistanhğını yaptığını, tiyatro dekorlanyla ustalaştıgını hiç unutmadım.Verona 'daki üç operada da sahne tasanmında aynı yolu izlemişti. Her üçünde de sahnenin ortasına dev bir kitle yerleştirmişti. "Aida"da ortadaki kitle altın renkli dev bir piramitti. "D Trovatore"de ise metalik dev bir kale burcu... Ve bu kitle ortadan açılıp içinden dökülenlerle sahneyi sürekli dönüşrürüyordu... "D Trovatore"de bu dönüşüm daha da çarpıcıydı. Sahnenin iki yanında yine aşın büyüklükte birbirini boğazlayan, kardeş kavgasını simgeleyen miğferli ve zırhlı savaşçılar, kale burçlan. buz gibi metalik renkler, silahlar her an gözümüzün önündeyken, yine bir ışık oyunuyla ortadaki kitleyi parçalayarak, Çingeneler korosu ve dansçılanyla (sahnede 350 kişi!) yeryüzünün en sıcak en coşkulu şölenini yaratıverdi. Bu "D Trovatore"nin bir büyük keyfi de Leonora ve Manrico rollerinde Dmirra Theodossiou ve Marco Berti gibi iki usta sanatçının obnasıydı. "Aida" zaten Arena'mn gözbebeği. Bugüne dek en çok temsil edilen opera. 1913'ten bu yana Arena"da 438 kez temsil edilerek rekoru elinde tutuyor. (2. sırada 162 temsille "Carmen", 3. sırada 130 temsille "Nobucco") Zeffirelli'nin "Aida'sı" gördüğüm tüm "Aida"lardan bin kat daha şatafatlıydı. Yarın: Prenses Dlana'ya öykünen "La Travlata"
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear