23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1 1 HAZİRAN 2004 CUMJV CUMHURİYET SAYFA kultur(2 cumhuriyet.com.tr 15 Bugün gösterimegiren yapım, Amerikan sinemasınınyüz akı Coen Kardeşler'in sonfilmi 'Kadın KalUl.ıi" 2004 G, Artık işi otomatiğe (ve gözboya- yıcı görsel numaralara, efekt bece- risine. dur durak tanımaz aksiyona) bağlamış görünen Hollywood"un sık sık ürettiği devam filmlerine ge- nelde gıcık olur eleştirmen tayfası. Çoğu büyük stüdyo yapımı olan ve başannın posasını çıkarmak üze- re tezgâhlanmış. tutmuş bir hikâye- yi allayıp pullayarak tefrikaya çevi- ren devam filmlerinden bilinçli si- nemasever de pek hoşlanmaz. Aynı şekilde, hep aslını aratan so- nuçlara varan. 'remake' denen ye- niden çevrimlerden de hiç hazzet- meyiz, hazzetmedik, çiinkü mutla- ka bir gışe kaygısı, bir bezirgânhk, bir suyunun suyunu çıkarma duru- mu söz konusudur bu remake'lerde. Bağımsız sinemadan yetişip bol- kepçe bir kara mizahı da banndı- ran, bütünüyle kendine özgü bir üs- luba ve görsel yapıya sahip, ilginç, ironik filmleriyle son 20 yılın Hollywood'unda saygın biryeredi- nen, kara film türünü hatmetmiş Coen Kardeşler'in remake modasına kapıl- dıklannı görmek de varmış kaderde. Alec Cutnness'tn yerlne Tom Hanks Tarantino kadar parlak bir popüler kültür figürü olmasalar da 1984'teki Blood Simp- le- Kansız'la çıkışlannın ardından 1990'lar- daki Barton Fink başyapıtı ya da Fargo'yla The Big Lebovvski gıbî genış seyırci kitle- sine mal olan fılmlenyle önemsediğimiz Co- en'lerin elinden çıkan bir "yeniden çevri- me" ilgisiz kalmak ne mümkün? Doğrusu çocukken görüp mizahının tadı- na varmada ve tam degerini teslim etmede biraz yaya kaldığımız bu klasik, anlı şanlı în- giliz oyunculuğunun ustalanndan, hatta be- yazperdenin en büyük aktörlerinden diyebi- leceğimiz. 'Sir Binbir Surat' Alec Guin- ness'in unutulmaz çete reisi kompozisyo- nuyla aklımızda yer etmişti. Iskoç asıllı yönetmen Alexander Mac- kendrick ın (1912-1993), yarım yüzyılhk The Ladykillers' ının (1955), Coen'lerce çe- kilmiş modern Amerikan versiyonu, geçen ay Cannes'da görücüye çıktıktan sonra bu- gün bizde de gösterime giriyor. Ama bilinen Kadın Katilleri adıyla değil, konusuyla il- gisiz bir Kadın Avcılan başlığıyla. 45 yıl kadar önce Kadın Katilleri adıyla si- nemalanmıza uğramış, birkaç kez TV'de de gösterilmiş The Ladykillers klasiğine hangi akla hizmet Kadın Avcılan adı yakıştınlır, pes doğrusu. (Geçmişteki Hisli Duygular (!) ya da çok daha taze Isa Mesıhın Çılesi yeri- ne Tutku vb. gibi kötü örneklerden sonra şim- di sınema kültürümüzü yok sayan bu "avcı- lı" adı kullanmayı da biz reddediyoruz!) Kasvetll Londra dan Mlsslssippl'ye Damardan kara film ısteyenleri geçen mevsim mest eden Orada Olmayan Adam'la. boşanma hukukundaki aynntılan eksen alarak kadınla erkeğin günümüzde iyi- ce ivme kazanmış cinsiyetler mücadelesini her zamanki gibi esprili bir şekilde hikâye e- den Dayanılmaz Zulüm'den sonra Coen'le- rin 11. filmi Kadın Katilleri. Joel'in yönetmenliği, Ethan" ınsa senarist- lık ve yapımcılığı üstlendiği, alışılmış görev paylaşımmı değiştiren biraderlerin bu kez yönetmen, senarist, montajcı ve yapımcı ola- rak birlikte imza attıkları bu son filmlerini, artık aileden sayılan kameraman Roger De- akins'le besteci Carter Burwell görüntüle- yip müziklemiş yine. VVilliam Rose'un ken- di oyunundan senaryosunu yazdığı, Mac- kendrick'in klasiğine sadık kalan Coen'ler, eçen ay sona eren Cannes Film Fesîivali 'nde özel bir ödüle değer görülen IrmaRHall fılmde, kilise müdavimi, 'hibidihop müzik' düşmanı, sürekli ölmüş kocasının resmiyle konuşan, Örgüsünü ören, çalçene bir Güneyli zencibayanı oynuyor. ı ^z^— The Ladykillers/ Yönetmen, senaryo, montaj: Joel Coen, Ethan Coen / Kamera: Roger Deakins / Müzik: Carter Bunvell / Oyuncular: Tom Hanks, Marlon VVayans, Irma P. Hall, Tzi Ma, J.K. Simmons, Ryan Hurst / ABD-2004 (UIP) konuyu puslu, kasvetli, karanlık Londra dan ABD'nin güneyindeki, sakın, küçük bir Mis- sissippi kasabasına taşımışlar. Zaten taşrah, takıntılı insanlann kahramanı olduğu birta- kım suç hikâyelerini gitgide absürd bir ha- vaya bürünerek, mizahla kanşık anlatan Co- en filmlerine hiç de aykın kaçmayan bir kla- sik Kadın Katilleri. Ingıliz sınemasında, 1945-55 arasında. yaklaşık on yıl kadar sürmüş Ealing kome- dilerinin başyapıtlanndan biri ve son örneği olan The Ladykillers, Amerikan gangster filmlerinin zehir zemberek bir parodisiydi. Kendilerine konsere hazırlanan klasik bir müzisyen grubu havası veren, oysa bir soy- gunu planlayan, her biri silah, patlayıcı, tü- nel açmak vb. gibi konularda uzmanlaşmtş, azılı haydutlardan oluşan 5 kişilik bir çete- nın, kiracı olarak evine girdikleri, kendi dün- rekli kapışması üstüne, farklı kuşaklan etki- leyegelen, namh bır klasige dönüştü zaman içinde. Çetenin beyninı Alec Guinness, askeri uz- manı Cecil Parker, Amerikanvari gangste- ri Herbert Lom, aklı kıt, çocuksu devi Dan- ny Green, ateşli. taşkın hırsızı gencecik bir Peter Sellers, e\ sahibesini de Katie John- son'ın oynadığı onjinal filmın ıçerdiğı kara mizahla, Coen'lerin hınzır komedi yaklaşı- mı örtüşüyor genelde. Coenvarl bir gırgır-şamata sölenl Clooney'den sonra bu kez bir başka de- mırbaş Hollyvvood stan olan Tom Hanks'le çalışan Coen'ler, yaşlı Ingiliz leydiyi, kilise müdavimi, 'hibidihop müzik' düşmanı, sü- rekli ölmüş kocasının resmiyle dertleşen, ör- Antonio Banderas'm başrolünü üstlendiği 'Arjantin'i Düşünüyorum' uluslararası kadrosuna karşın ne yazık ki duygu sömürüsünden öteye gidemeyen politik bir gişe filmi. yasında yaşayan, yalnız, yaşlı arkadaşlannı çay davetleriyle ağırlayan, 70'lik. saf ev sa- hibesi, tonton bir teyze tarafından (farkında olmaksızın) alt edilişini anlatan.lngiliz kara mizahının tavana vurduğu bu keskin, gotik, fantezi, kötü niyetli suçla masumiyetin sü- güsünü ören. sarman kedisi ikide bir bahçe- ye kaçan, çalçene bir Güneyli zenci bayana (Cannes'da özel ödül kazanan Irma P. Hall), çeteyi de farklı kökenlerden gelen, çok renk- li bir mozaiğe çevirmişler. Poedan şiirler okuyan, Fransızca parala- yan Hanks, Guinness'den farklı, züppe bir çete reisı olmuş. Rönesans müzıği çalışma- sı için akustiği mükemmel, rutubetli kilerde, kumarhane kasasına çıkacak bir tünel kazıp soygunu gerçekleştirdikten sonra ev sahibe- sini ortadan kaldırmak konusunda birbirle- rine düşerek birbırinden grotesk ölüm sah- neleriyle birbirlerini temizleyen çete eleman- lannı canlandıran Marlon VVayans, J.K. Simmons, Ryan Hurst ve Çınli Tzi Ma'nın da topluca göz doldurduklan film, parodiden yergiye gıdip gelen, espnli, cıvıl cıvıl anla- tımı, tıkınnda temposu, Dağkızı'nın (Diane Delano) da eklenmesiyle uçuk kaçık bir ka- rakterler galerisini andıran, bildik tipleme şematizmi, sıcak Güney atmosferi, kilise gospel'lerinden barok'a uzanan müziği ve birinci sınıf görselliğiyle ilgiyle izlenen, ti- pik Coenvari bir gırgır-şamata şöleni baştan sona. Başyapıt düzeyindeki aslının yanında bi- raz hafif kaçmışsa da merakhsının kesinlik- le kaçırmayacağı, ustalık gösterisinden çok hünerli bir zanaatkârlık becerisi niteliğinde, oyalayıcı bir eğlencelik. Arjantln'l Düşünüyorum Haftanın bugün başlayan öteki yeni filmi Imagining Argentina, on yıl kadar önce, il- ginç bir edebı biyografik filmle (Carring- ton) yönetmenliğe atılmış. geçen yüzyılın Londra'sındaki gizli ajan kapışması üstüne, Secret Agent adlı ikinci filmiyle de dikkati çekmiş, Tehlikeli llişkiler, Mary Reilly, Sa- kin Amerikalı gibi filmlerin senaristi Chris- topher Hampton ın. uluslararası bir kadro eşliğinde. Antonio Banderas'la Emma Thompsonı birarayagetırdiği, 30 yıl kadar öncesinin ArjantnYinde yaşanan kayıp olay- lannı yansıtan, politik bir drama. Ödüllü bir kıtaptan aktanlan film, kayıp olaylannın katlanarak çoğaldığı 1976'nın Buenos Aires'ınde. yazdıklan birilerinin ho- şuna gitmeyen gazeteci karısı (Emma Thompson), derin devlet birimlerince kaçı- nlmış tıyatrocu bir aydının (Antonio Ban- deras), kızıyla (Leticia Dolera) birlikte, umutsuzca kansını arayışı üstüne. Derken film, Banderas'm doğaüstü ileriyi görme gücünün farkına vanşıyla zıvanadan çıkıyor. Ve tiyatrocu kahramanımızın, kah- ve falına bakar gibi. tüm yakınlannı kaybet- miş insanlara umut dağıtışına dönüşüyor. Ciddi konusuna ve işkence mağdurlannın haklannı savunma gibi soylu bir gerekçeye dayanmasına karşın ne yazık ki, duygu sö- mürüsünden öteye gidemeyen, sinemasal bir değer taşımayan, politik bir gişe filmi. İZLEYİCİ ERDAL ATABEK Poliûk özdenyoksun birHollpvoodfilmi'•W Dünyada 532 milyon tenzin yakan otomobil ve lomür yakıtlı elektrik smtrallan çalışıyor. Yağmur crmanlan kesiliyor. Sorumlu Clkeler de başta ABD olmak ûzere endüstriyel açıdan jelişmiş aşın tüketim .t)plumlan. Yanndan Sonra flmi, işte bunlar için önemli. Filmin önemi gerçek bir felaketin •rrarısı olmasından geliyor. 'Küresel •mma' olarak tammlanan, henüz ne «tduğu kitleler tarafından açıkça bi- lımeyen iklim değişimi büyük bir fe- lkete neden olacaktır. Buzullar en- Kktedir, dünya ısınmaktadır, çeşitlı yerlerde yaşanan iklim degişiklikleri, doğal felaket tanımıyla açıklanan ka- sırgalar, sel basmalan, hortumlar he- nüz tam olarak algılanamıyor. Ama yakJaşan felaketi Lester R. Brovvn yıllardır açıklıyor. Lester R. Bro\vn 'Eko-Ekonomi' adlı yapıtında 'Ekolojik Ekonomi' ka\Tamını ortaya atıyor ve dünyanın karşılaştığı tehlikeleri açıkça ortaya koyuyor. Kitap TEMA Vakfı tarafın- dan Türkçeye çevrildi ve yayımlandı. Küresel ısınmanın nedeni, atmosfer- de sıcağı tutan gazlann, başta karbon- dioksit olmak üzere artmasıdır. Bu gazlann artmasının nedeni de fosil ya- kıt kullanımı ve ormansızlaşmadır. Fosil yakıtlar, kömür, benzin, doğal- gaz giderek artan kullanımlanyla her yıl daha çok gazı atmosfere yolluyor. Dünyada 532 milyon benzin yakan otomobil ve kömür yakıtlı elektrik santrallan çalışıyor. Yağmur ormanla- n kesiliyor, otlaklar yapılıyor. İnsanın aymaz hırsları Bütün bunlann nedeni ise her yıl artan bilinçsiz tüketim. Endüstrinin daha çok kâr etmek ıstemesi, şirket- lerin doymak bilmeyen kâr hırsı, in- sanlann aşın tüketimı. Sorumlu ülkeler de başta ABD ol- mak üzere endüstriyel açıdan geliş- miş aşın tüketim toplumlan. Ama za- ran bütün dünya çebyor. Yanndan Sonra filmi, ışte bunlar için önemli. Dünya, çeşitli bölgelerde yaşanan ik- lim değişmelennden sonra hızla soğu- maya başlıyor. Bir ikJimbilimci, bu uyanlara dayanarak dünyanın yeni bir buzul çağına sürükJeneceğini açıklı- yor ama başta kimseler inanmıyor. A- ma felaket tahmin edılenden daha kı- sa sürede ortaya çıkıyor, Amerika hiç beklemediği bir felaketle karşı karşı- ya kalıyor. Film, bu sahneleri çok iyi veriyor, izleyenler üşüdüğünü hıssediyor, bu felaketten kaçmak neredeyse olanak- sız. Soğuk hızla yayılıyor, deniz yük- seliyor, dev dalgalar kentleri akla gel- meyecek boyutta sel felaketine ugra- tıyor. tnsanlar nereye, nasıl kaçacak- lannı bilemiyor. Amerikan başkanı durumu kavTa- maya başlasa da yardımcısı işi hafife ahyor. Sonuçta Meksika'nın yardımı- na muhtaç duruma gelmeleri endüst- ri toplumuna yönelik bir eleştiri kabul edilebilir. Ama filmin en zayıf yanı, küresel ısınmanın nedenlerine hiçbir gönderme yapmaması. Yaşanan fela- ket, nedeni pek bilinmeyen doğal bir afet olarak anlatılıyor. Oysa, çok açık bilindiği gibi, bek- lenen felaket bütünüyle insanlann ay- mazlık dolu hırslanyla doğayı yağ- malamalan. Atmosfere gaz gönderip küresel ısınmaya yol açan endüstri ürünlerinden ve orman yağmasından vazgeçilmedikçe bu felaketin önüne geçilemeyeceği filmden anlaşılmıyor. Bu da, en açık gerçeklerin bile Hollywood tarafından nasıl politik özünden soyutlandığının açıkbir gös- tergesi. Ama 'Yanndan Sonra' gö- rülmeli. üzerinde düşünülmeli, Lester Brownın 'Eko-Ekonomi'si de mut- laka okunmalı. KEDİ GOZU VECDt SAYAR Kill Bill'cllerle Gelme Bush'çular Istanbul, NATO zirvesi için makyaj tazeleye dursun, NATO ve Bush karşıtı etkinliklerin yo- ğunluğu artıyor. Ne var ki, bu etkinliklere katı- lanların sayısında aynı oranda bir artış yok. Gençlerimizin büyük çoğunluğu, Bush'un ge- lişinden çok, önümüzdeki günlerin rock kon- serlerine katılacak sanatçılarla ilgili. Buradan şu sonucu çıkartabiliriz belki: 12 Eylül'den bu yana sürdürülen de-politizasyon kampanyası tutmuş! Birzamanların anti- emperyalist genç- liğinin yerini, nemelazımcı, hedonist bir genç- lik almış. Ve, siyasetle ilgilenmek günün mo- da 'frend'leri arasında değil! Bu sürecin sorumluları arasında eğitimden medyaya uzanan geniş bir yelpazede görev yapan aydınlarımız da yer alıyor ne yazık ki. Bir okut söyleşisinde, Mehmet Ali Alabora'yı 'Si- yasete giriyorsun' diye uyaran öğretmenin, ya da bir okul müsameresinde öğrencilerin Nâ- zım Hikmet şiirleri okumasına izin vermeyen başöğretmenin yılların biriktirdiği refleksler- den, korkulardan kendilerini arındıramadığını görüyoruz. Ya, tiyatromuzun usta yazarı Vasıf Öngö- ren'i anmak için düzenlenen toplantıya katılan sanatçılar hakkında soruşturma açtıran Istan- bul Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni'ne ne buyrulur? Sanatçıların her adımını izne bağlamak mıdır yöneticilik? Bu- na, olsa olsa yönetim aczi denir. Peki, sanatçılarımızın hiç mi sorumluluğu yok bu süreçte? Onların topluma öncülük et- meleri, toplumsal çıkarları bireysel çıkarlarının üstünde tutmaları, bu uğurda riskler üstlene- bilmeleri gerekmez mi? özellikle büyük kent- lerimizde yaşayan sanat erbabımız bu misyo- nu terk etmişe benziyor. Elbette, hemen her toplumsal harekete büyük bir özveriyle katılan bir avuç sanatçıdan söz etmiyorum. Yarın Ana- dolu yakasında özgürlük Meydanı'nda ger- çekleşecek konserde, "Gelme Bush, katillere kapımız kapalı" diye haykıracak müzisyenleri- miz, tiyatrocularımız var. Çizerlerimiz, karika- türleriyle gerçekleri en güzel biçimde vurgula- mayı sürdürüyor. Ama, neden hep aynı isim- ler? Neden, pek çok ünlü sanatçımız suskun kalmayı yeğliyor? Inanıyorum ki birtek sanat- çı bile yoktur, Ortadoğu'daki katliama tepki duymayan. Ama, bu tepkilerini dile getirebilen- ler nedense hep aynı isimler. Ya diğerleri? Bü- yük patronları kızdırmaktan mı korkuyorlar yoksa? Toplumun geniş kesimlerinin 'pop star'laria avutulduğu birdönemde, sanatçıların suskun- luğunun adı, bu düzene hizmet etmek değil mi- dir? Sesini yitirmiş bir sanatçılar topluluğu, toplumun suskunluğunun baş sorumlusu sa- yılmaz mı? Dünyanın gidişatına itirazı olma- yan; cinayetlere, haksızlıklara karşı sesini yük- seltmeyen aydınlar bir ülkeyi nasıl aydınlata- bilir? Sanatçılarımızın nicedir özü unuttuklarını, bi- çime ilişkin tartişmalaıia zaman tükettiklerini göımek acı veriyor insana. Sinemacılarımız di- zilerden başını kaldıramazken, dünyanın baş- ka yerlerinde farklı bir süreç yaşanıyor. Dün- yanın en büyük sinema pazarı Cannes Film Festivali'nde bile, topluma aktaracak bir me- sajı, bir derdi olan yönetmenlerin yapıtları ön plana çıkıyor. Latin Âmerika'dan Uzakdoğu'ya. sanatçılar sisteme itirazlarını en etkili biçimde dile getiriyorlar. Michael Moore'un protesto- ları dünyanın dört bir yanında yankı buluyor. Bizde ise herkes ekmek derdinde. Ayıplamak değil amacım. Ama, sanatçının toplumsal gö- revleri olması gerekmez mi? Yanılıyor muyum, çok mu 'demode' bir anlayışı dile getiriyorum acaba? Peki, sinemacılarımız politikadan uzak duru- yor da, sinema yazarlarımız çok mu politik? Bu sorunun yanıtını, SlYAD'ın yıllık değerlendir- mesinde görmek mümkün. Yılın en iyi filmi ola- rak 'Kill Bill'\ seçmiş arkadaşlarımız. öyle ise devam et Bush; bizimkiler 'KillBiH'ci nasılsa... vecdisayartyahoo.com Depreıran tnraktığı îzî nesmettilep • DÜZCE (AA) - Düzce'de 1999'da meydana gelen depremlerin ardından, yaşadıklannı unutmak için Halk Eğitim Merkezi'nde açılan resim kursuna katılan ev hammlan, yaptıklan resimleri sergilediler. Halk Eğitim Merkezi'nde resim öğretmeni Nesrin Öz, Düzce depreminden sonra yaşadıklannı unutmak için bir araya gelerek prefabrik evlerde resim yapmaya başlayan hanunlarm, daha sonra Halk Eğitim Merkezi'nde açılan kurslara katıldıklannı söyledi. Kursun, yaşlan 27 ile 60 arasında değişen 40 öğrencisi bulunuyor. BUGUN • BABYLON'da 22.30'da Barney Kessel Anısına 'gitar gecesi'. (0 212 292 73 68) • RUMELİ HÎSARI'nda 21.15'te Sunay Akın, Nihat Sırdar, Sivri Sinek'ten 'Sivri Sinek Dedin de Aklıma Geldi' adlı gösteri. (0 212 263 39 28} • AKBANK KULTÜR SANAT MERKEZt nde Akbank Prodüksiyon Tiyatrosu'ndan 'Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış' adlı oyun. (0 212 252 35 00) • YAPI KREDI SERMET ÇlF"TER SALONL'nda 18.30'da 'Arkeoloji/Ayasofya: tlk Kubbe için Bir Yeniden tnşa Denemesi' konulu söyleşi. Konuşmacı: Ahmet Çakmak. (0 212 252 47 00) • BEYOĞLU SİNEMASI'nda 'Sinema Yazarlarının Seçtikleri 04' kapsamında 12.00 - 18.00'de 'KiU BiU -1' ve 16.00 - 21 .OO'de 'Kill BİU - II'. (0 212 251 32 40) .
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear