02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 24 NİSAN 2004 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MITMTAZ SOYSAL Ne İstediğini Bilmek YERİNDE veyakından gözlemlemiş olanlann tahmin- lerine gore, adadaki halkoylamalannın sonuçlan kuzey- de 'evef, güneyde "hayır" olacakmış. Gerçekten öyle çıkarsa, böyie bir sonuç ancak şöyle yorumlanabilir: Güneydekiler çoğunlukla, kendi devlet- lenne sahıp çıkmayı bılmiş, kuzeydekiler de çoğunlukla, devtetlenne sahip çıkmayı bilememış sayılırlar. Sonucun sonucu ise Annan Planı'nın suya düşmesi- dir. Buna karşın iki taraftaki oy oranlanna bakıp "Plan üze- rinde yeni halkoylamalan gerekir" diyerek aynı komedi- nin bir kez daha oynanmasını önerecek olanlar çıkabilir- se de her şeyın bir haddi vardır. Türkiye, ne kadar kötü yönetilirseyönetilsin, aynı oyunayeniden düşecekölçü- de bir "enayiler ülkesi" olamaz. Zaten, böyle bir sonucun akla getirmesı gereken ilk dü- şünce, hemen başka bir halkoylaması hazırlığma gi- nşmek olamaz. Çünkü, KKTC'nin geleceğine ilişkın ola- rak iyi düşünülmesi gereken kesin ve uzun vadeli karar- laryanında, son günlerde yaşanan olaylardan hemen çt- kanlabilecek çok daha ivedi dersler var. Birincisi, haftanın ilk günlennde AKEL'ın yaptığı ginşim- den çıkanlacakolan derstir. "Plan uygulanırken Tûrkiye'nin yaratabileceği engellere karşı ekgûvenceler ısteriz; yok- sa yanrtımız olumsuz olur" çıkışı, onlar açısından akıllı- ca değil miydi? Nrtekim, Papadopulos'un onayı alına- rak ve Amerika'ya danışılarak başlatılan bu manevra he- men sonuç vermiş ve Ingiltere, Rumlann bir dedığini iki etmeyerek, yıldınm hızıyla hazırtadığı karartaslağını Gü- venlik Konseyi'ne sunmuştur. Rus vetosu dmasaydı, adadaki Birieşmiş Milletler kuvvetine olağanüstü yetki- leY veren bu taslak kabul edilecek ve Türk askerinin eli ayağı çözümün daha ilk gününden bağlanmış olacaktı. Ikincı ders, bu durumda sorulması gereken bir soruy- la ilgili: Ankara, niçin, yine son anda, "Türklerin haklan- nı korvyacak istisnalarkonusunda ekgüvence veri/mez- se bizden de olumsuz sonuç çıkar" diye dayatamamış- tır? Çunkü, Türk dış politikasının son yıllardakı "alameti farika"s\, hemangi birtutumdadıretmek şöyle dursun, o tutumdaki teslımiyetçı tavnnı önceden belli edip manev- ra alanını daraltarak sürekli gerilemek zorunda kalmak olmuştur. ~Jimdi, bir yanda ne istediğini çok iyi bilen ve o son he- efe doğru akıllıca adım adım ilerteyen bir Elen dün- y3sı, bir yanda ise ne istediğini tam bilmeyen, bilir gö- züktüğünden kısa zamanda vazgeçen, sonuçta da ye- nılgıden yenılgiye sürükienip uluslararası saygınlığını on paralık eden bir Türkiye vardır. Türk diplomasisı, tarihinin hiçbir döneminde bu kadar kötü sınavlar vermemışti. Bunun ne kadan siyasetteki ka- Irte düşüklüğüyle, ne kadan diplomattann kalitesindeki bozulmayla ilgihdir, o da pek belli değıl. Belki de ikincisi birincinin sonucudur. Siyasal Yaşamda Kişiliğin Önemi... Sayın Ecevit başarmıştı. O hanım salonu terk etti. Ama şöyle bir düşünmek gerekir. Bu çıkışı, başka hangi başbakan, hangi parti başkanı, hangi milletvekili yapabilirdi? Artık İsmet Paşa gibiler de yoktu. Ecevit, herhangi bir nedenle o gün Meclis'te bulunmasa o hanım oturacak, yemin edecek, kale içeriden fethedilmiş olmayacak mıydı? Kemal BEKİR A nımsana- caktirj'Hır- gut Özal. 1980'liyıl- larda Aııa- vatan Partisi'ni kurduktan sonra ABD'ye gitmişti. Dönüşünde, ÜğurMum- cu,Cumhuriyet'teki köşe yazısına şu başlığı atmış- tı: tt Ghti de Gddi Maşal- lah, Başbakan Olur tn- şallah" Evet, seçimleryapıldı, Özal Başbakanlıİc koltu- ğuna oturdu. Artık ülke- miz yepyeni bir bakış açı- sıyla (vizyonla) yöneti- lecekti. Oysa Türk solu. onyıllardır. yayınlanyla, eylemleriyle anlatmaya çahşıyordu. Yenilik ola- rak sunulan bu 'bakış açı- sı', dış güçlerin, uluslara- rası sermayenin dayattı- ğı bir sistemdi. Ameri- ka'nın arka bahçesi Gü- ney Amerika'da, serbest pazar ekonomisi olarak uygulanmakta, olumsuz sonuçlan da görülmek- teydi. Aydınlarbütünleş- menin gereğine inanmış- lar, toplu dilekçeler ımza- lamışlardı. Karanlık gün- leri bir an önce atlatma- nın savaşımını veriyor- lardı. De\Te dışı bırakılan parti başkanlannın, gön- derildikleri Zincirbo- zan'da ayaklan suya ermiş olmalıydı. Kapatılan par- tilerin gölgelerinin kurul- ması emanetçilere bıra- kılmıştı. Onlardan bile medet umuluyordu. Cuntanın başı çoktan söylemişti. Atatürk bü- yük bir kurtancıydı. Ke- malizm devletimızin, ana- yasamızın vazgeçilmez ilkesiydi. Ama doğru uy- gulanmıyordu. Gençleri- mize, öğrencilerimize ıyı eğitim verilmiyor, mane- vi değerlerimizin üstün- lüğü öğretilmiyordu. Böylece Islami Rabıta ör- gütünün desteği aranıyor- du. Referandumla yeni- den siyasal ortamda boy gösterenler, politikayı yi- ne bildiklen gibi, kişılik- lerine uygun yöntemler- le yürütüyorlardı. Halkın kutsal duygulannı, ınanç- lannı okşamaktan, eko- nomiyi düze çıkarmak için devleti küçülrmek- ten. özelleştirmeyi hız- landırmaktan, hangi dev- let malırun kime, kaç mıl- yon dolara satılacağını tartışmaktan başka dert- leri yoktu. TV'lerde yol- suzluk tartışmalan yapı- lıyor, ik) parti başkanı kar- şı karşıya gelip gagalaşı- yor. birbirine mallarını mülklerini. servetlerinı nasıl elde ettiklerinin he- sabını soruyordu. Ama öte yandan anayasanın değiştirilemeyeceği, de- ğiştirilmesinin dahi öne- rilemeyeceği maddeleri- ne karşın 1950'lerdenbe- ri durmayan, giderekbü- yüyen gerici akımlar var- mış; örgütleriyle, parti- leriyle, cemaatleriyle bil- dıklerini okuyorlarmış; görmüyorlar, umursamı- yorlardı. Birbirlerine düş- müşler. EVIF'nin, Dünya Bankası nın yönlendir- melerinı bile, gönülden ıstedikleri halde yerine getiremiyorlardı. Çünkü kemerler sıkılacak, dış borçlan ödemek için do- larlarbiriktırilecekti. Hü- kümetler dağıhyor. ABD'ye gıdip dönen par- ti başkanı başbakan olu- yor, yine de bunalım ar- tıyordu. Belliydıki,IMFüeiliş- kileri yürütebilmek için halkın da güven duyabi- leceği bir partiye ya da dürüstlüğüyle tanınmış bir parti başkanına yöne- timin teslim edilmesı ge- rekıyordu. Işte, yaşanan bunalımlar, böyle birini azınlık hükümetinin ba- şına getirmışti. Sayın Bü- lent Ecevit, başbakanlık koltuğundaydı. .Artık "Ka- raoğlan'lık yıllarını. "Toprakişleyenin, su kul- lananırT türü sloganlan MeUdl LÜ Kfdi'l ML/Oî iVJİL/ON \L/A •> BALir.Eilri •> B U r ! ^ . -> ÇOfiLU •> Dl /AF.SAJ'Jri mamimum TÜRKİYE ^k BANKASI www.isbank.com.tr I 444 02 02 unutmuş olmalıydı. O da Amerika'ya gidip gelmiş, "iyitarikaflar''dan söz et- meye başlamışrı. Seçim- lerin sonunda, Ecevit'in başkanlığında üç parti- den oluşan bir koalisyon hükümetinin kurulacağı belli olmuştu. EkranlardaTürkiye Bü- yük Millet Meclisi'nin açılışını izliyorduk. Se- çilenler en yaşlı üyenin başkanlığında toplanmış- lar, milletvekili yemini etmek üzere kürsüye çağ- rılmayı bekliyorlardı. Ama o da ne9 tçeriye tür- banh genç bir hanını ür- kek, çekingen adımlaria girdi, türbansız miDers'e- kili hanım da onu, Merve Kavakçı'jı adeta hima- yesine abnışü. Usul usul yürüdüler, sanınm arka sıralarda oturdular. Mil- lervekilleri, şaşkın, sus- kun onlan izlerken salo- nun gergin sessizliğini, öfkeü ama kararta bir ses vırtü; Sa>ın Büknt Ece- vit'in sesiydi bu. \e tü- zük, ne kuraL, ne usul din- lemiş, kürsü>e çıkma ge- reğini duvmanuş, konuş- ma izni istememiş, ken- dini tek başına ortaya at- nnşü. O zarif Ecevh; an- cak seçim kampanyala- nnda, elinde mikrofonia >1iksek sesle konuşan, iüş- kilerinde külrürüyle zen- ginleştirdiği alçakgönül- lü davTanışuu asla unut- mayan Ece\it, ellerinikoi- lannı sallayarak bas bas bağın\or, rürbanlı haıu- mı gösterhordu: Bu ha- nım derhal bu salonu terk etmeliydi. Bu davTanış, yüce Meclis'e, Cumhuri- yetin temel ilkelerine baş- kaldın demekti. Koltuk- lannda oturan millerv ekil- leri sus pus olmuşlar, Ece- vit'in partisinden seçil- mişlerin bile ancak bir bölüğü onu onaylar gibi görünmeyi akıl edebili- yordu. Oturum başkanı yaşh üye şaşınp kalmış- tı. TBMM'de bellekler- den silinmeyecek önem- li bir kişilik olayı yaşanı- yordu. Sayın Ecevit başar- mıştı. O hanım salonu terk etti. Ama şöyle bir düşünmek gerekir. Bu çı- kışı, başka hangi başba- kan, hangi parti başkanı, hangi milletvekili yapa- bilirdi? Artık İsmet Paşa gibiler de yoktu. Ecevit. herhangi bir nedenle o gün Meclis'te bulunma- sa o hanım oturacak, ye- min edecek, kale içeri- den fethedilmiş olmaya- cak mıydı? Ama o günden bugüne yaşadıklanmız gösterdi ki, Ecevifin bu yaptığı- nı biz unutsak da birilen unutmamışlardı. Fatura- sı ileride çıkanlmak üze- re bir yere not düşülmüş olmalıydı. Onun da za- manı gelmiş, EMF'nin ya- bancı görevlısi alınmış, yerine bir başkası gönde- rilmişti. Hem de Türktü. Türk'ün dostu, ancak Türk'ten çıkardı. Eh, bu işleri ona devrederse Ece- \it de rahat ederdi. Ama rahat durmuyordu; ABD'nin Ortadoğu'ya ilişkin niyetleri vardı. Or- neğin dünyanın başına bela kesilen diktatör Sad- dam konusunda Ecevit'le anlaşmak zordu. Üstelik, esld günlerini anımsatırca- sına, hastahğma bile bak- madan w iş güvencesi jasa- sı'nı çıkarmanın peşıne düşmüştü. Sonrası bilinen olaylar, medyanın yaylım ateş bombardımanı. Ço- raplannı ters giyiyor, ko- lundan tutulmasa düşüp kalkamayacak haberleri, merdıvende geçırdiği bir ayak sürçmesini, binlerce kez TV ekranlannda arka arkaya göstermeler, bu adama iş göremez raporu verilmeli önerileri birbi- nnı kovaladı. Artık her- kes, medyanın insana ne- ler edebıleceğıne, dördün- cü ku^etın rezaletler ta- nhıni okuyanlar bile ınan- mış, inandınlmıştı. Soru- yorlardı: Partinin başına geçecek, başbakanlığı yü- rütecek başka adam mı yoktu? Üç günde bölündüler. Aynlanlar, milletvekillik- lerini yitirmenin telaşı içinde bölenlerin ardın- da kuyruğa girdiler. Olay- lan hep birlikte izledik, gördük, yaşadık, ama ne yazık ki çabuk unuttuk. Dileriz,CHPiçındebu oyun yinelenmez. böyle bir olay yaşanmaz. Tür- ban sorununu, mini etek- liler ile başörtülüler soru- nuna indirgeyecek kadar ülke gerçeklerinden uzak binnin peşine düşülmez, siyasal yaşamda saygıy- la anılabilmek için önce kişilikli ohnak gerektıği unutulmaz. CUMOK "Cumhurivçtokuru"... Tamlamalann en güze- li... iki güzel sözcükten oluşan bir tamlama. "CUMOK"... Sözcük- lerin en güzeli... Tek söz- cüklü güzel tamlama. CUMOK'u CUMOK yapan bu tamlamanın bi- rinci sözcüğüdür. CUMOK olabılmenin tek koşulu da Cumhuri- yet gazetesinin varoluşu- dur. "Gönünübirtiktefik''le- rin güzel örneği CU- MOK oluşumlannın bi- rincil hedefi. görevi, ta- sası, varoluşlannın ne- deni olan Cumhuriyet ga- zetesini korumak, kolla- mak ve sonsuza dek ya- şatmak olmalıdır ve bu- nun için de O'na en bü- yük desteği vermektir. Çünkü O. "Cumhuri- yet'in ve Cumhuriyetçi- Hk"in kalesidir. Çünkü O. "Cumhuri- yet'in, büimsel ve yaygm anlatımıyla demokrasi- nin savunucusudur." Çünkü O. "Cumhuri- yet ve demokrasi fMr ve esaslannı vıkmaya çalı- şanherkuvvetekarşımü- cadele etmektedir" Çünkü O, "Atatürk devrim ve ilkelerinin aç- öğı 'aydınlanma' yolun- da, aklın bağnazhktan, bilimin dinden bağımsız- laşmasu laiklik ilkesinin toplumca benimsenmesi için çabalamaktadır." Çünkü O,"lnsanHak- lan ve Temel Özgürlük- ler Bikürgesi'ni demokra- sinin evrensel anayasası olarak benimsemektedir ve O, biirün bu amaçlara ancak Atatûrk'ün kur- duğu Türkhe Cumhuri- yeti'nin bağımsıznğı kap- samnıda ulaşılacağnu te- mel ilke sa> maktadır." Altmış binlerde gezi- nen günlük satış ortala- ması ile gazetemize ge- rekli desteği verdiğimiz söylenemez. Gazetemize destek iki yoldan verilebilir. Biri satışını arttırmaya çalış- maktır ki. buna CUMOK oluşumları zaten çaba harcamaktadırlar. Diğe- ri ise 1993'te kurulan Cumhuriyet Vakfı'nı des- teklemektir. Çağdaş siyasal parti- lerin gelirleri içindeki en büyük dilimi üyelerinin aylık ödentileri oluşturur ve böylece partiler üye- lerince düzenli olarak desteklenirler. Sivil top- lum örgütleri de böyle yaşatılırlar. ÇUMOK'lar da, ama- cı "Gelenekselbağunsız- hgından ve toplumsal et- kinBginden ödün venne- den Cumhuriyet gazete- sinin yayın yaşammı da- ha sağlikh bir biçimde sürdürmesini sağlamakn olan Cumhuriyet Vak- fı'nı. güçleri elverdiğin- ce (düzenli) aylık bağış- larla desteklemelidirler. "Cumhuri\«t gazetesi- nin gerçek sahibi okur- landır." Cumhuriyet gazetesi- nin gerçek sahibi CU- MOK'lardır. Aykut Konuralp YalıkavakJBodrum PENCERE Dokunulmazlık Zırhı Altında Takıyye mi?.. Rastlantı bu ya, gözlerimle görüp izlemiştim, sonra unutamadım: 3 Kasım genel seçimlerinden önce Erdoğan ile Baykal televizyonda tartışıyoıiardı.. Recep Tayyip ne diyordu: - Iktidara geldiğimiz zaman dokunulmazlığı kö- künden kaldıracağız... Deniz Baykal 'ihtiyatlı' idi; bu işlemin milletveki- line gerekli siyasal güvence dışında yapılması ko- şulunu Erdoğan'a anımsattı. Recep Tayyip, Baykal'ın ne demek istediğini ay- nmsayamadı. Sonra ne oldu?.. Başta Başbakan olmak üzere, sırtında yolsuz- luk dosyalan taşıyan tüm hükümet üyeleri ve AKP'Iİ milletvekilleri dokunulmazlığın d'sine ilişmiyoriar. - • Ancak 'AB'ye uyum' bahanesiyle bir sürü yasa değişikliği gündemde... Çoğu ıvır zıvır şeyler... Eskiden 'teferruat' denen aynntılann temel hu- kuka göre kıymeti harbiyesi yok!.. Arada iyi şeyler de var... DGM'ler kalkacakmış... KalkmalıL AB'nin belki on, belki on beş yıl sonra üye ola- rak içine alacağı, belki de hiç almayacağı Türkiye'de demokratikleşmeye dönük ne kadar yasa deği- şikliği yapılırsa kârdır... • 'Uyum Vasa/an'nın çoğunlukla ne anlama gel- diğini bir tek örnekle görmek yeterii... 'Anayasa Madde 65', AB'ye uyumdan önce şöy- leydi: "Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anaya- sa ile belirienen görevlerini, ekonomik istikrann ko- runmasını gözeterek, mali kaynaklannın yeteriili- ği ölçüsünde yerine getirir." 65'inci madde, 3 Ekim 2001 'de (Ecevit'in Baş- bakan olduğu 58'inci Hükümet döneminde) şöyle değiştirildi: "Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anaya- sa ile belihenen görevlerini, bu görevlerin amaç- lanna uygun öncelikleri gözeterek mali kaynakla- nnın yeterliliği ölçüsünde yerine getirir." Ne anlamı var bu değışikliğin?.. Ikisi de kâğıt üzerinde kalacak birgörevin sınınnı çekiyor; "ma- li kaynaklann yeterliliği" ölçü olduğuna göre geri- sifasafıso... Uyum Yasalan bunun gibi çoğu anlamsız birara- ba dolusu göz boyama... • Cumhuriyet Türkiye'sini Avrupa Birliği'ne kata- cak düzeye getiren hukuk temeli 1923 ve 1960 Devrimleriyle oluşturuldu; 12 Eylül'de geri adım atıldı, ama temel bozulmadı. Hiçbir Islamcı devlette böyle bir hukuk temeli yok- tur çünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuk temeli 'Ay- dınlanma Devrimi'nm laik yasalanndan oluşur. 'Faşizm'ile 'dinci'devlet birbirinden iki ayn kav- ramı, iki ayn dünyayı, iki ayn çağı vurgularlar. Avrupa'da 20'nci yüzyılda geçerii faşist devlet- ler dinci değillerdi. • Sırtlarındaki yolsuzlukdosyalannı dokunulmaz- lıkla hasır altı edip Avrupa Birliği'ne girmek yolun- da yürüdüklerini söyleyen AKP iktidarının gerçek amacı ne?.. "Bu yolenaz10-15 yıl sürecek, o arada biz Tür- kiye içinde amacımıza ulaşınz" diye kendilerine göre bir 'takıyye stratejisi' mi uyguluyorlar?.. Ba- tı'yatam teslim olmaları bu yüzden mi?.. Cumhuriyet Kitap Kulübü Ankara Temsilciliği ilhanilhan Kitabevi MUSTAFA BALBAY 24 Nisan Cumartesi 14.00-18.00 KITAPLARINI IMZALIYOR BALBAY'IN SON KÎTAPLARI Irak Bataklığında Türk Amerikan İlişkileri Afrika'nın Uçlarında Çin'in Uzun Yürüyüşü Orta(daki) Asya Ülkeleri Yemen Türkler Mezarlığı Balkanlar ve öteki kitaplan Hhanilhan Kitabevi Karanfıl Sokak 30/1 Kızılay 06650 Ankara Tel 0312 417 0008 Faks: 0312 419 4376 CUMHURİYET KİTAP KULUBU NİSAN AYI ETKHMLİKLERİ Cumartesi Söyleşileri "Küreselleşme ve Sosyal Demokrasi" Prof. Dr. Alpaslan IŞIKLJ (24 Nisan 2004 Cumartesi Saat: 17.30) Kitap tmzası: Prof. Dr. \lpaslan IŞIKL1 \ er : Cumhuriyet Kitap Kulübü (Fraımz Konsolosluğu'nun yanı) Istiklal Cad. Zambak Sok. No: 4 D: 1-2 Be\oglu lstanbul / Tel: 0212 252 38 81 - 82 Etkinlikler Koop-C tarafından düzenlenmektedir. t'cretsiz ve herkese açıktır. Kafeterşamız pazar dahıl her gun saat 1000-21 00 arası açıktır
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear