23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 19 KASIM 2004 CUMA HABERLER DÜNYADA BUGUN ALİ StRMEN Putin'iıı 'Bombası!' Bomba önceki gün patladı. Rusya'nın yeni Çar'ı Vladimir Putin, çok gelişrniş, benzeri kim- senin elinde olmayan ve bun- dan böyle de olmasına olanak bulunmayan, yeni bir nükleer bomba geliştirdiklerini, silahın 2005 te "hizmete!" hazır olaca- ğını açıkladı. Rusya Devtet Başkanı'nın açtk- lamasının tam anlamıyla kime yönelik olduğu tartışılacaktır Burada iki nokta dikkati çeki- yor: Rusya bugünkü haliyle ye- ni bir dehşet dengesi oluştuaıp Sovyetler'in çöküşünden 15 yıl sonra sahneye t>ir kez daha "ikin- ci süper güç" olarak çıkma ola- nağına sahip mi? Bu soruya "eı/ef" yanıtını ver- mek çok güçtür. Ikincisi, 21. yüzyılda, başkala- nnın yapmasına imkân olmayan bir silah geliştirebilmek müm- kün olabilir mi? Bu soruya da kolaylıkla "evet" demek mümkün değil. Ikinci Dünya Savaşı'nın son günlerini anımsayalım. ABD ta- rihte emsali görülmemiş bir si- lahı geliştirmiştir. Truman, 17 Temmuz - 2 Ağustos tarihleri arasında toplanan Potsdam Kon- feransı oturumlanndan birinde, eşsiz ve müthiş bir silah geliştir- diklerini delgelere açıklar. Churc- hill anılannda, "Stalin olayı kav- ramamış görünüyordu" 6er. Stalin olayı mı kavramamıştı, yoksa aba altından sopa göster- mekte olan Truman'a karşı "has- mın sitemini anlamamak, hasma en büyûk sitemdir" kabilinden müthiş silahı anlamazdan gel- meyi mi yeğlemişti? Orası pek belli değildir. • • • Ama, biraz da Stalin'e hem gözdağı vermek hem de daha önceden mutabakata varıldığı üzere, Sovyetler'in Asya'da sa- vaşa girmesinden önce, çatşma- lara son vermek için alelacele Japonya üzerine atılan A. bom- basının Soğuk Savaş'ın hemen başındaVVashington'abüyük bir üstünlük sağladığı kesindir. Ne var ki, bu dönem kısa sür- müş, Sovyetler kısa süre içinde önce A. sonra da, yine ABD'nin hemen ardından H. bombalan- nı yaşama geçirerek nükleer den- geyi kurmuşlardır. Şimdi de durumun daha de- ğişik olmasını, ABD'nin bu yeni silah yarışında havlu atmasını beklemek pek akıllıca degildir. 0 zaman ortaya uzun bir so- ru çıkıyor: "20. yüzyılın bütün ikinci yarısmı nükleer dehşet dengesi içinde geçiren dünya, kısa bir aradan sonra aynı du- ruma geri mi dönüyor ve de bu dönüş gerçekteşirse, acaba ge- zegenimiz daha az gûvenli biryer mi oluyor?" Bu sorunun yanıtını kolaylaş- tırmak için başka birsoruyla ko- nuyu açalım: "Bugünün Evangelist kovboy- larının sınır tanımaz çılgınlığının mutlak egemenliğindeki dünya- sı, dünkünden daha güvenlimi- dir?" Bir lastik firmasının reklam spotu "kontrolsüz güç, güç de- gildir" diyordu. Bunu günümüz siyasal tablo- sundan aldığımız derse uygu- larsak şöyle dememiz yanlış mı olur: "Kontrolsüz güç, yarariı güç degildir." • • • 21. yüzyılın başındaki dünya- nın görünümüne şöyle bir ba- kın. Yirminci yüzyılın ikinci çey- reğinden daha mı iyi? Batı dünyasının patronu ABD, bir zamanlar komünizmin kale- si olduğu sanılan, (olmadığı çık- tı ortaya ya.') Sovyetler'i "şerim- paratorfuğu" olarak tanımlıyor ve onun ortadan kalkmasıyla, insanlığın kurtulacağını savlıyor- du. "Şer imparatoriuğu" çöktü. Çöktü de ne oldu? Insanlık kurtuldu mu? Ne münasebet, yeni şer impa- ratortuklan, yeni düşmanlar, ye- ni barbarlar yaratıldı. Üstelik de tek ve kontrolsüz güç olmanın dayanılmaz hafifliğinin, bütün dünyaya yüklediği kaldırılmaz ağırlıkla... Hiç değilse nükleer güç den- gesi edepsizleri tedip ediyordu. Tannnın kendisini seçtiğine inanan bir Evangelist kovboy bü- yük fütursuzlukla istediğini yapa- mıyor, dilediğince saldırganla- şamıyordu. Bütün bunlar, nükleer denge- nin dehşet verici tehlikesini unut- turmuyor. Ama acaba kontrolsüz bir sal- dırganlık mı daha tehdit edicidir, yoksa dehşet dengesi mi? 21. yüzyılın çıkmazı, masalla- nn sonundaki "kırkkatırmı, yok- sa kırk satır mı?" tekerlemesin- deki ikilemde odaklanmış du- rumda. Insanlık 20. yüzyıla bilim, tek- nolojik ve insan zekâsının sa- vaşlan önleyeceği, bilimin refa- ha hizmet edeceği umuduyla gir- di, daha elli yılını tamamlamadan büyük hüsrana gark oldu. 21. yüzyıldaki çılgınlıklar ise artık kimilerine nükleer dehşet dengesinden medet umdurur ol- du. Eski dış politika yazartanndan dostum Kayftan Sağlamer bir yazısını, "Vah garip dünya elli yıldır demek ki, boşuna dön- müşsün..." diye bitirmişti. Şimdi gel de onu bir kez daha rahmetle anma!... asirmen@cumhuriyet.com.tr Kendi düzenlediği sınava girip, yardımcısının yaptığı mülakatla puanını yükseltmişti Kuşkuluterfî Sezer'den döndüFTRATKOZOK ANKARA - Milli Eğitim Ba- kanlığı Dış llişkiler Genel Mü- dür Vekılı tbrahim Kapakhka- ya'nın kuşkulu bir yöntemle yurtdışına eğitim müşaviri ola- rak gitme girişimi, Cumhurbaş- kanı Ahmet Necdet Sezer'den döndü. Kendi düzenlediği sına- va giren ve yardımcısının yap- tığı mülakatla puanı yükseltilen Kapakhkaya'nın atama karan- na Sezer onay vermedi. Milli Eğitim Bakanhğı Dış llişkiler Genel Müdürlüğü'ne asaleten atanamayan tbrahim Kapakhkaya'nın yurtdışına git- me isteği de Cumhurbaşkanlı- ğf natakıldı. Bakanlığın yurtdı- şı eğitim müşavirliği için gerçek- • Kendisine uygun hazırlanan yönetmelik değişikliğiyle sınava giren MEB Dış llişkiler Genel Müdür Vekili Kapaklıkaya, alt puan smınnda kalınca, yardımcısının yaptığı "mülakatla" geçer not almıştı. "Anlaşmalı" izlenimi veren sınav yöntemi, Cumhurbaşkam'na takıldı. Sezer, Kapaklıkaya'nın yurtdışına eğitim müşaviri olarak gitmesine onay vermedi. leştirilecek sınava kendi işine yarayacak şekilde düzenlenmiş yönetmelikle katılan Kapaklı- kaya, daha sonra da yardımcısı tarafindan mülakata alınmış ve sınavı kazanmıştı. Kuşkulu sınav yöntemlerinin ardından Kapaklıkaya'nın atama kararnamesi Çankaya Köşkü'ne gönderildi. Ayncalıklı görev- lendirmeye Cumhurbaşkanı Se- zer "hayır" dedi. Daha önce tçişleri Bakanhğı mülkiye müfettişi olan Kapak- lıkaya, bakanlık tarafindan dışi- lişkiler genel müdür vekili ola- rak atanmıştı. Ancak genel müdürlüğün, mahkeme karanyla Tolga Yağı- zath'nın üzerinde bulunması ne- deniyle asaleten ataması yapıla- madı. Kapaklıkaya, bunun üzerine bakanlığın eğitim müşaviri, eği- tim ataşesi ve eğitim ateşesi yar- dımcılıklanndan birine atanma yolunu denemiş ancak, yurtdı- şı kadrolara atamalarda esas alı- nan Milli Eğitim Bakanhğı Yurt- dışı Teşkilatına Sürekli Görev- le Atanacak Personel Hakkında Yönetmelik'in "sonüçyıknrba- kanbk merkez veya taşra teşki- lati kadrolanndaçahşıyorotana" ölçütüne takılmıştı. Bunun üze- rine ilgili yönetmelığin "görev- lendirikcekkrde aranacak ge- nel şartiar" başlıklı 5. maddesin- deki u son müracaat tarihi itiba- nyla son üç yıldır bakanlık mer- kez veya taşra teşkilaa kadrola- nnda çalışryor olmak" şeklın- dekı bendi 24 Şubat 2004 tari- hindeki değişiklikle kaldınlmış- tı. Böylece, Kapaklıkaya başta olmak üzere MEB kadrosunda olmayanlann bakanlığın yurt- dışı kadrolanna atanabilmeleri- nin yolu da açılmıştı. Ibrahim Kapaklıkaya, yönet- melik değişikliğinin ardından, 25 Temmuz'da kendi organizas- yonunda gerçekleştirilen "Yurt- dışı Eğitim Kadrolan Mesleki Yeterfiük Süia\ı"na girdi. Sınavın sorulannı hazırlamak- la görevli komisyonun da için- de yer alan Kapaklıkaya, 295 kişinin katıldığı sınavı alt sınır olan 70 puan alarak kazanmış, daha sonra yapılan mülakat sınavında yüksek puan alarak yurtdışı yolunu açmıştı. HÜKÜMETİPROTESTO MÎTÎNGÎ YARIN KESKüyeleri Ankam'ya yürüyorİstanbul Haber Servisi - ticarileştirmek Avukatlan nıahkemede, AJaattin ÇakKi'nın Türkbank davasından yargılanamayacağını savundu. (Fotograf: AA) Hâkim karşısına çıktı ancak iade dosyası mahkemeye ulaşmadı Çakıcı'ıım sorgıısu yapılamadı İstanbul Haber Servisi - Mafya li- deri Aiaattin Çakıcı. Türkbank dava- sında ilk kez hikim karşısına çıkn. An- cak iade dosyasının mahkemeye ulaş- maması nedeniyle sorgusu yapılma- dı. Avukatlan, müvekkilerinin bu da- vada yargılanmasının Fransa'nın ia- de şartmanasine aykın olduğunu sa- vunarak davayı uluslararası arenaya taşıma tehdidınde bulundu. Mesut Yılmaz hükümetinin düş- mesine neden olan Türkbank davasıy- la ilgili olarak sonunda Aiaattin Ça- kıcı da yargılanmaya başlandı. istan- bul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşma için Çakıcı, tutuklu bulun- duğu Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nden getirildi. 15 dakika süren duruşma- da Çakıcı, mesleğini soran mahkeme başkanına "Bir zamanlar demir tü- canydun" dedi. Çakıcı, duruşmada susma hakkını kullanırken avukatla- n, Çakıcı'nın Fransa'dan iade edilir- ken yargılanmayacağı belirtilen da- valar arasında Türkbank'ın da bulun- duğunu ifade etti. Avukatlar, "Yargı- lamanın durdurulmasını istrvoruz. Aksi takdirde dosyayı uluslararası areneya taşınz. Bu da Türkiye'nin onurunu küçük düşürecektir" dedi. Talebi reddeden mahkeme heyeti, Ça- kıcı'nın en son yurtdışına yasadışı yollardan kaçtığını belirtti. Mahkeme, Fransa'nın iade şartlannın ortadan kalktığına hükmetti. Avusturya'nın iade dosyasının gel- medigını ifade eden mahkeme heye- ti, davanın esasıyla ilgili işlem yapıl- ması için iade dosyasının beklenme- sine karar verdi. Türkbank ana davası, geçen hafta sonuçlanmıştı. îstanbul 7. Ağu- Ce- za Mahkemesi'nde görülen davanın son duruşmasında Korkmaz Yığit, Eroi Evcil, MehmetKocabaş ve Mus- tafaKefeli 'ihaleyefesatkanştırmak'' ve "çete uyesi otaıak" suçundan 3 yıl 9'ar ay hapis cezasına çarptınlmıştı. KESK, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı'na devri ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün kapatılmasını protesto etmek üzere yann Ankara'da düzenlenecek mitinge destek için Istanbul'dan "Ankara yürüyüşüne" başladı. Okmeydanı SSK Hastanesı önünde toplanan ve "Sakün yasalanna karşı sosyal adalet, IMF bütçesine karşı halkçı bütçe için yürüyoruz" yazılı pankart açan KESK üyeleri, kortej oluşrurarak hastanenin alt kapısına kadar yürüdü. Burada grup adına basın açıklaması yapan KESK Genel Sekreteri Mustafa Avcı, AKP hükümetinin yıkım politikalarına ve saldın yasalanna karşı Ankara yürüyüşünü başlartıklannı belirterek "Bu vürüjüş, parasız sağhk sistemi ve toplumun kendi haklaruu sa>ıınma yürüyüşüdür" dedi. AKP'nin tüm kamu hizmetlerini istediğini ve emekçilerin sosyal haklannı gasp etmeyi hedeflediğini vurgulayan Avcı, "trade ve inishatifini dış güçlere tesum etmiş olan AKP, topiumsal kesimlerin taîeplerine kulaklannı bkıyor. Biz de vüriivoruz, çiinkü saldınlara dur demek istiyoruz" dıye konuştu. Ankara'da düzenlenecek mitingın, emekçilerin mücadelesınin kararlılığının ifadesi olduğunu belirten Avcı, "Kamu mallannı satma adı altında bazı kesimlere peşkeş çekme>e çalışan AKP'nin day^töğı çaresizlik modeu'ni reddednoruz. Çağdaş köleier otmayacagız" şeklinde konuştu. u Sağhk haktır saülamaz", U AKP sağhğa zararlıdır", "Hastanekr halkındır saalamaz" sloganlan atan KESK üyeleri. basın açıklamasının ardından otobüsle Ankara'ya gidecek arkadaşlannı uğurladılar. PATRONUN KONTORU BITMEZ ŞİRKET GİDERLERİNİ DENETİM ALTINA ALIR VE TOPLU KONTÖR İNDİRİMİNDEN YARARLANIR. SİZ DE BU HİZMETLERDEN FAYDALANMAK İSTİYORSANIZ, ARAYIN! 0542 444 5007 Ayrmtılı bilgi için wvyw.telsim.com.tr'ye bekliyoruz.. CEPRO KURUMSAL HİZMETLER IR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR 'Hepimiz Bizans'ın Çocuklanyız' Meselesi Fransa Cumhurbaşkanı Jaqu- es Chirac'ın "Hepimiz Bizans'ın çocuklanyız" değerlendirmesi, Fransa'nın ve Türkiye'nin içinde- ki aşın sağcı gruplann değerlen- dirmesi dışında pek de ilgi çekme- di. Bu arada Başbakan Erdoğan da önceki gün ne olduğu anlaşı- lamayan bir açıklama yaparak tar- tışmaya katıldı: "Bizim nerenin ço- cuklan olduğumuz belli, tarihçiler arasında Osmanlı'ya Bizans di- yenler bulunuyor." Chirac tarbşrnalara yol açan 'He- pimiz Bizans 'ın çocuklanyız" söz- lerini, Türkiye'nin AB üyeiiğini des- teklemek amacıyla, Türkiye'nin de Avrupa kültürünün ve tarihinin bir parçası olduğunu vurgulamak için söytemişti: "Avrupa'nın temel şart- lanna uymuş olan bir Türkiye, gûç- lü bir Avrupa için olağanüstü bir şanstır. Tabii Türkiye'nin, Avru- pa 'nın temel değerieri olan banş, demokrasi ve insan haklanna uy- ması şarttır. Demokrasi ve insan haklannın sının yoktur. Bu şartla- nn gerçekleşmesi sonunda Tür- kiye 'nin Avrupa Bihiği'ne katılma- sıyla Avrupa güçlenecektir." Chirac'ın bu konuşmasına ilk tepki Fransa'nın içinden gelmişti. Türkiye karşıtı merkez sağ 'Fran- sa Demokrasi Birliği' Partisi Baş- kanı François Bayrou "Chirac, yepyeni birtarih yorumu yaptı. Bi- zans tahhi, Türkiye'nin Avrupalı- lığını göstermez; gerçek bunun tam tersidir" dedi. François Bay- rou her platformda Türkiye'nin Av- rupa Birliği üyeliğine karşı çıkan ko- nuşmalanyla biliniyor. Türkiye'de ise ülkücü-milliyetçi kesimden ağır tepkiler geldi. Bir internet sitesin- deki şu sözler, bu kesimin tepki- lerini özetter nitelikteydi: "Güya hepimiz Bizans'ın ço- cuklanymışız. Yok yaal.. Bu aklı size kim verdi? Kim verdi ise ver- di, ama yanlış vermiş. Unuttunuz mu VALİDENİZİ Kanuni'ye yolla- dığınızı?.. Kim kimin çocuğu olu- yorbree dey...lar?Başlanz sizin Av- rupa'nıza da birliğinize de... Ha- tırlatınz size son kez. ..Biz Türk'üz, Müslüman'ız, Oğuz'uz, Selçuklu- yuz, Osmanlıyız, Beyazıt'ız, Ya- vuz, Fatih, Kanuni, Atatürk'üz... Biz Bizans 'ınızın burçlanna Üç Hi- lal'i dikeli 700 yıl oldu bee. Içimiz- deki üç beş çıfıt soy fukarasını buldunuz da ne sandınız?" • • • Gerçekten biz kimiz, Türkter kim- dir, sorusu üzerinde düşünmeye değer. Bu konuda ortaya atılmış çok çeşitli tezler olduğunu biliyo- ruz. Cumhuriyetin kuruluş yıllann- da, bu konu çoktartışılmıştı. Türk- Islam sentezini, ülkücü-milliyetçi- ler ya da eski deyimle milliyetçi mukaddesatçılar savundular. Cum- huriyetin kuruluşuna önderiik eden Atatürk ve arkadaşlan Türk-lslam sentezıne, Pan-Türi<izme, Pan- Is- lamizmeitibaretmediler. Içlerinde böyle düşünenler bulunmasına rağmen ırkçı düşünceler egemen olmadı. Ancak zaman içinde, Türklük anlayışı, yer yer farklılıklan dışla- yan bir uygulamaya dönüştü. Var- lık Vergisi olayı, bunun tipik ömek- lerinden birisiydi. Yine gayn müs- lim vakıflannın 1936'dan sonra edinilmiş mallanna el konulması da "milliyetçi" anlayışlan güçlen- dirdi. Türklük fikri Müslümanlıkla ve hatta Sünni-Hanefilikle özdeş bir şekilde de savunuldu. Bu an- layış içinde yaşadığımız tarihten, kültürierden kopuşu de kışkırtıyor- du. Peki Biz Bizans'ın çocuğu mu- yuz, değil miyiz? Ne kadar Os- manlı'nın çocuğuysak, aslında o kadar da Bizans kültürünün bu topraklardaki mirasının bir parça- sı değil mryiz? Olaya dinlerin ve ırk- lann üzerinde bakabilecek evren- sel bir anlayış yaratabilsek, o za- man panik halinde, "Vay bizi Hı- ristiyan çocuğu yaptılar" diye dö- vünmeyiz. Sonuç olarak bu topraklarda Hı- ristiyanlıktan öncesi de vardı. Bu ülkenin insanlan nereye gittiler? Bizler, bütün bu topraklarda yaşa- yan kültürierin, insanlann, birikim- lerin devamı değil miyiz? Belki de gerçekten değiliz. Bel- ki de hepimiz bu topraklara dışa- ndan geldik ve buradaki herkes kaçıp gitti. Öy\e mi acaba? Ulus- çuluk çok yeni bir akım, topu to- pu 150-200 yıllık bir geçmişi var. Ondan önce insanlar milliyetleri- negöre aynlmıyorlar, dinlerine, ka- bile ve boylanna göre aynlıyoriar- dı. O nedenle "Ben bir Türk'üm, dinim cinsin uludur" mısralan son 100 yılın bir ürünüdür. Çağımızda da, insanlık milliyet ve dinin ötesinde, daha evrensel değeıierin peşinde koşuyor. Fark- lılıklann bir zenginlik olarak kabul edilmesi, çok kültüriülük, azınlık haklannın teminat altına alınması, yeni bir dönemin ifadesi. Bu evren- sel değeıierin kabul görmesi, yay- gınlaşmast, etkin hale gelmesi o ka- dar da kolay değil. Dünyanın her yanında çok ciddi sorunlar yaşa- nıyor. "Bizans 'ın çocuklan olmak"' tüm- cesi, nereden baktığımıza ve nasıl anladığımıza göre çok değişik şekil- de yorumlanabilir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear