25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 31 AĞUSTOS 2003 PAZAR 10 PAZAR Y 4 Z H A R I dishab@cumhuriyet.com.lr Avrupa kullanımkılavuzu...Avrupa'da şimdilerde bir etnik köken muhabbeti var ki akıllara durgunluk verecek hale geldi. Insanlar artık, "Senin adın ne" yerine, "NereKsin, etnik kökenin ne" demeye başladı. Avrupalılar, bu sorulara yabancılan iyice alıştırdı, artık yabancılar binyJe tanışınca komutan karşısında künye sayar gibi memleket söyler oldu. Hatta bir kısmı daha da ileri giderek "Babam Çerkes, anam Laz, anamın babası Kafkas, babamın dayısı Gagavuz" demeye başladı. Bu durum temelde etnik kökene saygı, hak tanıma gibi de görünse altında sinsi bir aynmcıhk yatıyor. Ne yazık ki yabancılar da çoğu zaman bu tezgâha gelır. Kimse de çıkıp, "Sana ne birader, aha bak ne güzel hep beraber yaşıyoruz" demez. Dünyadakı sınırları kaldırmak amacıyla kendi ülkeleriyle başlan belaya girip Avrupa'ya göçen değerli dostlar da bu gelişmelerden payını alır oldular ve şimdilerde sınırlannı daraltmakla meşguller. însanlann ideallerine saygım sonsuz. Ama, gelin görün ki idealler ne hale geldi a dostlar. Varsa yoksa etnik köken. Artık insanlar ülke bazında birlikteliklerden de kaçmaya, şehir düzeyindeki organizasyonlara yönelmeye başladı. Şehir organizasyonlan ise kasaba kasaba bölünmeye, kasabalar köylere aynlmaya başladı. Bunun içinde Kiirt kökenli, Türk kökenli olanlann Alevi, Sünni diye aynşmalan da cabası. Kurban olduğumun Avrupası nelere kadir imiş ki bizlere bunlan l da yaşattı. însanlar bölündü bölündü de . yüzlerce, binlerce organizasvona sahip oldu. Türkiye'de kendini ıfade edemedığini düşünen falanca etnik kökenden bir arkadaş filancaya düşman oluverdi. "Siziıı yüzünüzden kendimizi ifade edemedik" demeye başladı. Eee tabii ifade edebilmenin bedeli de kendine benzeyen birkaç kişi ile yalnız kalmak oldu. Onlar da, "Sorunun kavnağı sizin köy, sizin aşiretw gibi suçlamalarla bırbirlerine girmeye başladı. Durum o kadar ilerledi ki iş etnikten çıkıp başka haller de almaya başladı. Terbiyeli köy kadırüan bile "Ben femiıustinT demeye başladı. Onlar da kocalannı sorgulama yolunu seçti. Geleneksel Türk aile yapısı içinde yetişmiş, yaptığı işin en doğrusu olduğunu düşünen kocalanna olmadık dumurlar AMSTERDAM YAKUP KARAHAN yaşatmaya başladılar. Yaşlı bir Karadenizli amcayla sohbet ediyoruz, kansı 30-35 yıllık evlilikten sonra "Aynlacam" diye tutturmuş. Adamcağız; _ _ _ _ _ _ _ _ ^ _ _ "Ben biliyrum oni, ben biliyrum ne olduğuni, hep o feminist gariler akhna girdi, kafasını kanştirdi" demekte. Tabii etnik köken olunca bahis, bunun da makbul olanı var, makbul olmayanı var... Mesela karakafah iseniz îspanyol ya da ttalyan olmak en uygunudur. Bir kısım kardeşlerimiz de sağda solda, partide eğlencede. kızlarla dansta, yere ve duruma göre kendilerine çeşitli kökenler seçebilmektedirler. Bir kızla dans edecekseniz Türk'üm demek yanlıştır, Italyannn demek gerekir. Baskı, zulüm ve işkencenin konuşulduğu politik ortamlarda ise kendinizi mazlum bir kökene ait göstermenizde her daim yarar görülmektedir. Bu o kadar zor da değildir, araştırırsanız ailenizde ya ebeniz ya dedeniz bir şekilde bir mazlum kökenden geliyor olacaktır. Buradan hareketle rahatlıkla siz de, ben böyleyım diyebilirsinız. Avrupalı da size acıyıp kollannı açacaktır. Hatta bu politik toplantıdan yanıruzda gayet alımlı bir Avrupalı hanım ile aynlma şansınız bile vardır. Avrupalı hanımın, "Ay dur, yazık çocuğa, çok acı çekmiş, ben bununla ilgüenecem" demesi an meselesıdır. Müzıkten hoşlanan Avrupahlarla yan yana iseniz kendinizi "Roman" kökenli olarak tanıtmanız yerinde olacaktır. Kapasitenizin, kendinize saygınızın, entelektüel birikiminizin hiç önemi yoktur. Önemli olan bir yabancı olarak göbek dansı yapıp yapamamanızdır. Ha, bazı arkadaşlann yaptığı gibi işi makaraya alıp elin Hollandalısına, nerelisin diye sorduğunda "Yedi göbek HoUandabyım" da dıyebilirsiniz. Bu da adamın sinirlerini bozup uzun süre kendine gelememesine neden olacaktır "Peki, neden aksanh konuşuyorsun?" sorusuna ise "Ya, biz Amsterdamlı deyiHk, Almanya sınınna yakın oturuyoruk'' diyebilirsinız. Bu pek işe yarayan bir yöntem değildir, uzun süre ikna çabası içinde olmanız gerekir, yorucudur. Türk kökenli iseniz ve Türk'üm demeyi daha dürüst buluyorsanız lütfen yan unsurlarla olayı besleyiniz. Mesela "Restoranım var, Tûrk yemekfcri yapıyorum" diyebilirsiniz, bu durum Avrupalının iştahını açacağı için sorunu bir derece hafifletecektir. "Türk'üm ama entegre olmaya çahşıyorum" da diyebilirsiniz. Bu da "Aferin bak suçanu bfliyo, göze girmeve çahşıyo, en azmdan bi gayret var" denmesini sağlayacaktır. "Yav arök burası benim ikinci vatanım oldu" demeniz de uygundur, ona pek inanmayacaktu" ama gene de "Herifbenimsiyo, ne yapsam kabuDenir" düşüncesi yaratacağından sizin bir derece rahat nefes almanıza firsat yaratacaktır. Gerekli açıklamalan yapmaz iseniz, bu boşluklan Avrupalı kendi kafasında dolduracaktır. O durumda ne mi olur? Kansını düzenli döven, yasadışı işlerle uğraşan, eşcinselleri anJamayan, agresif, kriminal, ekmeğini yediği ülkeye saygısız olan, Avrupahlann her şeye rağmen büyük hoşgörü ve anlayışlı tavnna karşı saygısız biri olup çıkarsınız. Aman diyeyim. Oodova'da başkent havası Ottavva. Meclisin önünde çoğu Asyalı, tahminen 30-40 kişiden ibaret bir grup insan toplanmış. Bir ellerinde pankartlar, "Tanrun bizi koru!", diğer elleri kalplerinin üstünde, kendilerinden geçmiş şarkı söylüyorlar. "Tannm bizi şeytandan koru. Ancak sen korursun~ Tanrun." Henüz yaz bitmeden bir Istanbul-Ankara yapıp başkent havası alalım istedik. Sizlerin de gördüğü üzre, memleket özlemini böyle benzetmelerle gideriyoruz. Toronto Istanbul'u oynuyor, Ottawa ise başkentimiz Ankara'yı. Niteliksel olarak kimi benzerlikler olmasının yanında (tabii ki Toronto'da Boğaz ve tuzlu deniz kokusu yok!), birinden diğerine gitmek için de, neredeyse aynı mesafeyi kat etmeniz gerekiyor. Gülmeyin, bu az uz bir benzerlik değil... Neyse uzatmayahm, Ottavva (buralılar Oodova diye okur), küçük ve şirin bir şehir. Avrupa şehirlerinde görülen benzeri sokak kafeleri ile Fransız etkisi hemen kendini belli ediyor. Güney yarısı TORONTO 1*1BERNA DEMtRYOL Ontario, kuzey yansı daQuebec eyaletine dahil. tki tarafı birbirinden ayıran Ottavva Nehri, gn rengine rağmen şehre cazibe katıyor. Belki de üç tarafı deniz olan bir memleketten gelen biri için suyun vazgeçilmezliği sadece... Ontario tarafında konuşulan öncelikli dil Ingilizce iken Quebec tarafuıda dil Fransızca. Elbette, her an her yerde iki dili de duyuyorsunuz. (20-30 yıl önce yaşanan politik savaşlar sonucunda, nihayet Fransızca da Ingilizcenin yanında ülkenin resmi dili kabul edilmiş. Bugün, tüm resmi evTakJar iki dille hazırlanır, duyurular iki dille yapılır.) Eyaletler arasındaki farklı uygulamalann ayırduıa varmak da küçük bir şehirde daha kolay. Örneğin Quebec tarafında vergiler daha yüksek, ama su, elektrik neredeyse bedava. Yine Quebec tarafında, çocuk sahibi olmayı özendirmek için bebeİc başuıa yüklü yardımlar yapılıyor (Aslında sadece Quebec'te değil, tüm Kanada'da nüfus gittikçe yaşlanıyor. Tüketim, üretim döngüsü için genç nüfusa ihtiyaç var. Ancak bütün çabalara rağmen, doğum oranlan yeterince yükselmiyor. Bunun sonucunda da firmalar, pazara yaşlı nüfusa yönelik ürünler sunma yanşındalar. Hayat sigortalan, emeklilik planlan gibi). Tekrar Oodova'ya dönersek, şehri turistik ve eğlenceli hale koymak için tüm meclis binalan turistlere açılmış, sürekli olarak rehberli turlar var. Geceleri, meclis binalan ışık gösterileri ile canlandınlıp yerli yabancı turistleri çekebilmek icin turlu aktiviteler düzenleniyor. Toputopu 100-150 yıllık binalann nasıl rurizmin çekirdeği haline getirildiğini, Arnavutköy'deki belki hemen aynı yaştaki ahşap binalann günbegün çürüdüğünü hatırlayarak şaşkınhkla izliyorsunuz. Benim bu kıtanın kuzeyinde gittikçe daha da artarak hissettiğim, sizin kendi başınıza keşfetmenize izin verilecek, köşede gizli kalmış hiç ama hiçbir şeyin kalmadığı yahut daha doğrusu olmadığı. Bir turistik rehberi elinize aldığınızda, artık okumaktan, görmekten, duymaktan usandığınız birbirinin tekran binalan, aktiviteleri, hikâyeleri görüp, henüz daha yola çıkmadan ruhunuzun yorulduğu, hevesinizin tükendiği. Bir başka çok dokunan da, yerli Amerikahlann (bizim Kızılderili dediğimiz hani) sirk hayvanı misali bir adaya konup hayatlannın turistik malzeme yapıldığını görmek oldu. Lafi çok uzattığımızın artık farkına vanp yazrnın başına dönersek; uzaktan pankartlan görüp yaklaştım. Acaba Tann bizi neden, hangi şeytandan korumahydı? Efendim, meğer bütün bu şamata, bugünlerde hararetle tartışılan eşcinsel evlilikten Tann'nın bizi koruması içinmiş. Ontario ve British Columbia eyaletlerinin eşcinsel evlilikleri resmi olarak kıymaya başladığından daha önce bahsetmiştim. Şimdi Kanada ve ABD'de tartışmalar aldı başmı gidiyor. Çağlar boyu sınır tanımamış hayal güçleri ile kendine tannlar yaratmış, onlan evlendirmiş, savaştırmış, âşık etmiş, nefrete bulamış, banştırmış, kavuşturmuş insanJar, uzunca zamandır hayal etme, farklı düşünme ve farklı hissedene hoşgörü duyma yetilerini kaybetmiş olmalılar. FarkJıyı yok etme güdüsü nereden kaynaklanıyor acaba? K n *1 J »•• IM Brezflva'nın ulusal dansı samba, çok uzaklardakiJaponya'da GW dîJOflVÜ DÎ'CIÎlVtl Vfl dOtluU ** pek seviüyor. Tokyo'da, dün başlayan 23. Asakusa Samba M ^ Y 1 " 1 / » * " v ^ y •# j n m / ı t m v FesthaHW4bm500dansçıkaükü.Şenligiyaklaşık500binkişi izledi. Kırmızılara bürüıunüş Japon kadın dansçı da, amatör fotoğrafçılara poz verdi. (Fotoğraf: AP) Bir sergiden Amerika imajı Amerika'nın imajı sanata nasıl yansıyor? Bu sorunun yanıtını New York'taki VVhitney Museum Of American Art'ta açılan "The American Effect" (Amerikan Etkisi) başlıklı sergide bulmak mümkün. Asya, Afrika, Avrupa, Avustralya, Kuzey ve Güney Amerika'yı kapsayan 30 ülkeden 47 sanatçının katıldığı karma bir sergi bu. Sergiye katılan sanatçılann amacı, Amerika'nın dünyaya etkisini sanatsal formlarla anlatmak. Eserleriyle bunu öylesine iyi başarmışlar ki, sergiyi gezdıkten sonra siyasal, ekonomik, sosyolojik ve kültürel açıdan dünyanın bütün ülkelerini etkileyen ve bu yönüyle birçok araştırma ve çalışmaya konu olan Amerika'yı mercek altına yatrnp incelemiş gibi oluyorsunuz. Bu nedenle sergide yer alan eserlerin belli başlılanndan söz etmek istiyorum. 38 yaşmdaki Fransız sanatçı GiHes Barbier'in gerçek boyutlardaki heykellerden oluşan eseri, bütün Amerikan çizgi roman kahramanlannı toplu halde bir bakımevinde gösteriyor. Muhteşem Hulk, Catwoman, Superman ve diğerleri yaşlanmış ve bakıma muhtaç bir haldeler. Biliyorsunuz, kahramanlar yaşlanmaz. yaralanmaz ve asla bakımevine düşmez. Amenkan rüyasının bir gereğidır bu. Genç, güzel, yakışıklı hep güçlüdür kahramanlar. Fakat Barbier'in gözünde Superman koltuk değnekleriyle yürüyor, Hulk sedyede yatıyor Sergiyi gezen Amerikahlann dikkat çekici bir şekilde en çok bu yapıta güldüklerini gözlemliyorum. Paİdstanlı sanatçı Saira VVasim'in yağhboya tablosu, bilgisayannda yazı yazan Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref ile terorizme karşı gösterdiği çabalar nedeniyle ona şükranlannı sunan Amerikalı ve Ingiliz tannçalan birlikte resmediyor. Aynı sanatçının bir başka tablosunda ise George Bush. zafer sarhoşu Roma Imparatoru görünümünde. Filipinli sanatçı Atfredo Esquillo. Amerika nınFihpınlerde 1899-1901 yıllan arasında sürdürdüğü savaş sırasında ABD Başkanı olan \ViIBam McKinky'i Filipinli bir bebeği kucağında tutan anne kılığmda gösteriyor. Fakat annenin elleri Amerikan kartalının pençeleri şeklinde resmedilmiş. Güney Kore'deki NEW YORK ZULAL KALKANDEELEN Maekyong adlı köyün yakınlanndaki Nong Adası'nda Amerika'nın yaptığı . bombalama deneylerini, bunun sonucunda ortaya çıkan ve 50 yıldır süren sayısız ölüm, yaralanma ve sakatlanma olaylannı konu alan fotoğraf dizisi oldukça çarpıcı. Amerikan kamuoyuna yansımayan bu fotoğraflar, Güney Koreli YongsukKangın imzasuıı taşıyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin yol açtığı çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalan Japon ulusunu konu alan bir diğer resim, Hisashi Tenmyouya'ya ait. Resimde Amerika, ağzından alevler çıkan bir canavar şeklinde görülüyor. Hollandalı Arno Coenen'ın 18 dakikalık "TheLast Road Trip" adlı videosu, sergide yer alan en ilginç eserlerden birisi. Tamamen dijital bir monopol oyunu olarak tasarlanan videoda oyuncular Los Angeles'a doğru bir yolculuğa çıkıyor ve bakın hangi duraklarda duruyorlar: Yalnız Kalmak Istemiyorum!, Isa Korur!, Katil, Aile Değerleri, Intihar, Iflas, Daha Fazla Para Daha Fazla Sorun, Fast Food, Tüketim, Pornografi, Dindar, Günahkâr, Silah. Sona doğru bir palyaço silahlı polisler tarafından sıkıştınlıyor ve dolann sulara gömülüp batışıyla oyun sona eriyor. Söz edilmesi gereken videolardan bir diğeri, Polonyalı Pavvel Kruk'e ait. Sanatçının NİBA liginin ünlü basketbolcusu MfchaelJordan'ı canlandırdığı çalışmasmın amacı, Amerikahlann bakış açısıyla "mükemmel" tanımını açıkhğa kavuşturmak. Jordan'ı canlandıran Kruk konuşuyor: "Komünizmin yıkıhşuıı hatırlamryorum ama Polonya'da NBA maçmm yayımlandığı ilk gün, benim hayaümı degiştiren gündü." Bu cümle, Michael Jordan'm otobiyografisinde yer alıyor. Norveçli sanatçı Ane Lan ise. yöresel kıyafetleri içinde Ortadoğulu bir kadmı canlandırmış videosunda. Sanatçının gerçekte erkek cinsiyetli oluşu, görünrüyü daha da ilginç kılmış. Sevgilisine acı dolu bir aşk şarkısıyla ağlıyor kadın: "Amerika Amerika neredesin? Bana ne yapön? Sen burada yoksan kimi aravacağım, kimi bulacağım?". Anlaşıldığı gibi, Ortadoğulu kadının sevgilisi Amerika. Sergide yer alan eserlere bakarak Amerika'nın bütün sanat eserlerini aynı yönde etkilediğini söylemeİc doğru olmaz. Bu sergi, belli bir bakış açısı sunuyor. Amerikan medyasına fazla yansımayan bir bakış açısı bu. Whitney Museum Of Art'ta açılan serginin önemi de bu zaten. Murat A'nın suç dosyası kabank Murat A. bu yıl da sınıfta kaldı. Son yıllarda başansız bir öğrenci. Öğretmenleri ile arası hiç iyi değil, diğer öğrencilerle de. Kavgacı ve inatçı. Hem evinde hem de okulunda. Murat A. Almanya doğumlu, Türk pasaportlu. Stuttgart Havaalanı'na yakın bir semtte oturuyor. Son 5 yılda üç okul değiştirmiş. Geçen ders yılının ortasında geldiği Stuttgart'ın banliyölerinden Leinfelden Ortaokulu'nda başansızlıktan ve devamsızhktan smıfia kaldı. Murat A'yı kent polisi de iyi tanıyor. Yabancı gençlerin oluşturduğu çetelerden birinin suç dosyası kabank "üyesi". Adam dövme, haraç alma, uyuşturucu kullanımı ve dağıtımı Murat A'nın son yıllarda sık sık işlediği suçlardan. Şimdi suııfta kalmasının ardından anne ve babası ile oturup konuşan kent polisi, Murat A'yı ailesi Türkiye'ye yollamazsa uzun süreli tutuklayacağım ve arduıdan da, Muhüs'e yaptıklan gibi yıllarca suıır m.^m^^m dışı edeceklerini açıkladı. Şu sıralar anne babası onu Izmir yakınlanndaki akrabalannın yamna "tedaviye" yollamaya hazırlanıyor... Son yıllarda 14-18 yaş arası Alman gençleri, toplumsal açıdan büyük sorunlar yaşıyor. Bu sorunlar aile içi terbiyeden eğitime dek uzanıyor. tşledikleri suçlar hızla artarken, okuldaki verimleri aynı hızla geriliyor. zar zor da olsa diploma alanlar, meslek eğitimine başlayamıyor. Ülke çapında tüm eyaletlerde Eğitim ve îçişleri bakanlıklannın verileri. uzmanlann araştırma raporlan, medyanın haberleri, köşe yazılan giderek daha çok bu konuya eğiliyor. Suç işleme yaşı hızla düşüyor. Stuttgart polisi sözcüsü Hermann Karpf geçenlerde yaptığı açıklamada, "Çocuklar hırsıztağa artık 9 yaşında başbyor" dedi. "13 yaşmda uyuşturucu alanlann sayısı da giderek arüyor." Birkaç yıl önce Avrupa çapında yapılan ünlü Pisa araştırmasında STUTTCART AHMET ARPAD Almanya'nın eğitimde 32 ülke arasında 21. sırada yer aldığı gerçeği şokunu henüz üzerinden atamayan yetkililer giderek başka acı gerçekleri de itiraf etmek zorunda kalıyorlar. 14 yaşın altındaki çocukJann suç işleme oranı on yıl içinde yüzde 57 artmış. Okulda suç işleyen öğrencilerin oranındaki artış 5 yılda yüzde 48. Bu suçlann başında çete kurmak, diğer öğrencileri dövmek, haraç almak geliyor. Geçen yıl Doğu Almanya'nuı Erfurt kentinde bir öğrencinin tam 16 öğretmenini vurarak öldürmesi ve ardından intihar etmesi, dünyada bugüne dek görülmemiş bir olaydı. Öğretmenleri ölümle tehdit, öğrencileri rehine alma, yanında silah taşıma, sınıfta tabanca çekme gibi olaylar son bir buçuk yılda Almanya'da artış gösterdi. Okullarda uyuşturucu kullammı da giderek artıyor, kullanan öğrencilerin yaşı düşüyor. Stuttgart Gençlik Dairesi'nüı kısa süre yaptığı şu açıklama da hiç sevindirici değildi: _^^_^_ Dayak, kötü bakım, taciz gibi aile içinde anne babanın çocuklanna kötü davranma olaylannda da bir yılda yüzde 20'lik bir artış var. Bu gibi olaylara daha çok fakir, işsiz, düşük eğitimli, sosyal yardım almasa açlık sınınnın altında yaşayacak ailelerde rastlanmakta. Almanya'da ekonominin zayıflaması, işsizliğe bir türlü çare bulunamaması, toplumsal yaşamda giderek daha çok yaralar açmakta. Hele Schröder hükümetmin planladığı sosyal reformlar sonucu getirilecek kısıtlamalardan en çok fakir ailelerin etkilenmesi bekleniyor. Verilere göre, bugün 1 milyon çocuk yoksulluk suıınnda yaşarken bu sayı 1.5 milyona çıkacak. Sizin anlayacağınız Almanya, gençlik sorunlanna çare bulamıyor. Bizim Murat A. bereket Türk pasaportlu, Türkiye'deki akrabalarrnın yanında "tedavT olma olanağı var. Yaşıtı sorunlu Aiman gençleri ise onun kadar şanslı değil, onun bu olanağından yoksun... www.ahmet-arpad.de
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear