22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 19 AĞUSTOS 2003 SALI 14 KULTUR kultur@ cumhuriyet.com.tr TİYATRO DÜNYASINDAN DİKMEN GÜRÜN GeçmiştedolaşmakSıcaklarla birlikte tiyatro dünyası sessizliğe büıündü. Artık, turaeler de geçmiş yıllarda ol- duğu gibi hareketli değil. Kent içi turneler de öyle. Bir zamanlar insanlar yazlık sinemalan doldururlardı peşpeşe gelen topluluklan izle- mek için. Bir kentin atar daman olması gere- ken özel tiyatrolar sadece yaz aylannda değil genelde sessizler, coşkusuzlar. Koşullan zor. îs- tanbul'un nicelik olarak tırmanan, nitelik ola- rak düşen nüfus oranına vurulduğunda tiyatro sayısının giderek azalmasına şaşırmamak ge- rekir. Salt ekonomik kriz değil. eğitimde çöküntü. etik iflas, ortada duran tablonun belirgin çizgileri. Her yandan yozlaşma ve şiddet fişkınyor... 'Ruh Lokması' Zaman zaman elime sahaflardan eski tiyat- ro dergileri geçer. Büyük bir zevk ve ince bir eğitimdir tozlu sayfalar arasında dolaşmak be- nim için. Bu hafta yine bir torba dolusu dergiy- le buluştum. Agop Baronyan * ın 1874 'te çıkart- tığı 'Dersaadet için seneÛği üç mecidiye' olan 'eğlencegazetesi' t *Hyatn)"dan "PerdeveSab- ne", "Sinema-Tiyatro"ya uzanan ve bazı tiyat- rolann program dergilerini de içine alan bir yı- ğın... lÜvi Uraz Tıyatrosu'nun program dergi- si "Pastav"ın Ekim 1964 sayısında bir yazı dik- katimi çekti. "Özd Tiyatrolar'' başlıklı bu yazıda; "Sam- yor musunuz ki Anadolu'dan İstanbtıl'a göçen- ler hep mideieri için geliyorlar?- Acaba bunlar, ne için para kazandıklan vefinimet şefairierini bıralap buraya göçtüler?-. Onlan buraya akta- ran ne?_ Kaç yıhn takvimini tüketnüş biı adam, içinde bir eksiklik duydu nihayet! Karnı tok adam, nıh lokması anyor şinıdi. .-Giinün birin- de ruhunda açhk duydu, IstanbuTa nıhunu do- yurmaya. kalan günlerini tam saadet içinde geçir- meyegeldi. Pek de iyi etti, hoş geldi, safa geldl Ama tstanbuJ'un özelliklerinden biri olan tivatrosunu biz cömertiiklt bütün Anadolu'nun ayağına gön- dermezsek bir gün haklı olarak onlan burada gö- recegE" dıyor Muhsin ErtuğnıL 2003 Türkiye- si'nde böylesıne bir "nıhtokmas" arayışuıdan söz edebilir miyız diye düşündüm kendi kendime? Top- lumsal şiddetin giderek ürmandığı bir ortamda böy- le bütünleşmeyi yakalamak artık bir ütopya. Ingiliz oyun yazan Ednard Bond, 'Şönetenle- ngiliz oyun yazan Edward Bond, "yönetenlere baktığımızda şiddetin sokaklara taşmasım beklemek olağandır " der. Kendimize uyguladığımızda, salt bugün için değil, dün için de geçerli bir saptama bence. Ucu 1950'lere kadar uzanıyor. Siyasal, sosyal, ekonomik altyapının sürekli kaygan bir zeminde tutunmaya çahştığı toplumlarda cehalet ve şiddetin iç içe olacağı kesin. Tiyatro bağlamında önemli bir araşhrma konusıı... rebakoğımızda şiddetin sokaklara taşmasınıbek- belgelığinın kurulması gerektiği. Herbirdergi, kmek olağandır''der Kendimize uyguladığımızda salt bugün ıçın değil, dün için de geçerli bir sap- tama bence. Ucu 1950'lere kadar uzanıyor. Sı- yasal, sosyal, ekonomik altyapının sürekli kay- gan bir zeminde tutunmaya çahştığı toplumlar- da cehalet ve şiddetin iç ıçe olacağı kesin. Tiyat- ro bağlamında önemli bir araştırma konusu... Belgeler, kaynaklar Bu yazı kapsamında kısaca değınmek istediğim bir husus artık geniş çaplı bir tür tiyatro kitap, resim ya da film bu belgelik ıçın önemli bir malzeme oluşruracaktır. Bu arada. ödenek- li tıyatrolanmızda en azından kendi tarihlerine yönelık titizlıkle korunan belgelikJerin olduğu- nu varsayıyorum. Böyle bir belgelik Türk tıyatrosu üzerine araş- tırma yapacak gençlen besleyecek, Türk tiyat- ro tarihini zenginleştirecek dokümanlar içerecektir. Hepsinden önemlısı tıyatronun eğitsel yönü vurgulanacak, tiyatro seyirci ilişkisinde onun eğitim ağırlıklı gücü öne çıkartılacak ve tiyatro sanatının yayılma alanlan geliştirile- cektir. 'Bekliyoruz' Bu noktada elimdeki bir başka dergiye bakıyorum. "Küçük Sahne"nin Ekim 1954 sayısında Muhsin ErtuğnıTun sah- neye koymuş olduğu "Hamlefin kadro- sunda kimler yok kı; Hamlet rolünde Nur Sabuncudan Şükran Güngöre, Mücap Ofluoğhından Kamran Yüce'ye, Cahitlr- gat'tan Sadri Altşık. Lale Oraloğhı ve Hal- dun Dormene uzanan bir pınl pınl isim- ler zincirı ve dergının başyazısı olarak yi- ne Muhsin ErtuğruTdan anlamlı cümle- ler; "Almanya şiddetie bombalanmadan önce 418 tiyatrosu vardı. İkinci Dünya Harbi birtiği zaman bunlardan hemen hepsi jıkılmıs gibij di. Fakat Baü Alman- ya'da bugün 109 tiyatro çabşıyor~ Yıkılan hastanelerden, ünh ersitekrden, deviet da- irelerinden, kiliselerden... önce nasıl oldu da bu kısa zamanda bu kadar şehre yeni tiyatro binalan kurdular, yıkıklan oyna- mr hale sokrular, daha da hanl hanl yeni tiyatro binalan yapıyorlar. \eden?.» Bu ti- yatroişini biz, şimditopyekûn biz,daha ge- reği kadar kavranuş değiliz gahba. Halbu- ki tiyatro kadar bir millete ve bir şehre kültür ve medeniyet damgası \ uran baş- ka hiçbir müessese yoktur_" Ekım-Kasun 1960 "KüçükSahneHal- dun Dormen" mecmuasında da Haldun Dormene ait olduğunu sandığım "Bek- Byoruz" başhkJı imzasız bir yazıdan alın- hlar. Yazıya bugünün tarihi rahatlıkla atı- labilir; "Tiyatro kalkmmanuzgeriyebıralalabi- lecekişler kategorisinde değildir; ilk ele alınacak iş denen eğitim, kültür ve ahlak seferberiiginin önemli bir parçasHnr." Geleceğe ışık tutan geçmişi incelemek, tartış- mak, belge ve bulgular üzerine gitmek ve bu kapsamda tiyatronun eğitsel boyutunun toplum olarak özümsenmesini sağlamak; onu yaşamın bir parçası haline getirmek aklın üstünlüğünün gereğidir. Hızla tırmanan yozlaşma ancak sanatla kınlabilir. Düşünceleriyle Cumhuriyet Devrimi'ni besleyen 'Sis' şairini 88 yıl önce bugün yitirmiştik Tevfik Fikret'in şiiri vediliKONÜREKTOP* Düşünceleriyle Cumhuriyet devrimıni büyük öl- çüde besleyen TevfikFîkret'in şiirleri bugünkü genç kuşağa, hatta daha öncekı birkaç kuşağa, dili bakı- mından alabildiğine uzak görünmektedir. Bu yüzden konuşmam, "Tevfik Fikret'in Şiiri ve Dil Bakunın- dan Günümüze Getirdiği Sorunlar" üzennedır. Tevfik Fikret özellikle toplvımsal nitelıkteki şiir- leriyle Cumhuriyet dönemini derinden etkilemiştir. Ancak ozanın hayatta olduğu dönemde etkinlik ka- zanan Milli Edebiyat akımının dil anlayışı ve sade- leşme yolundaki uygulamalan, Cumhuriyet dönemın- de Dil Devrimi'nin gösterdiği gelışme aşamalan, Fikret'in şiirini yeni kuşaklardan hızla uzaklaştırmış- tır. Ozanın ölümünden 85 yıl sonra günümüzün okur- lan onun Sis,DoksanBeşeDoğru,Tarih-iKadim,Han- ıYağmagibi şiirlerinde savunduğu toplumsal görüş- leri paylaşıyorlar, ancak bu metinlerin özgün biçim- lerini anlayamıyorlar, bu nedenle içeriklerini eksik- siz olarak kavrayamıyoriar. Türkçeleştirme hareketine uzak kaldı Tevfik Fikret, şiirinde biçime, anlatıma büyük önem veren bir ozandır. Sözcükleri özenle seçer, di- zeyi özenle kurar. Dizelerin birbirlerine bağlanma- sında, dizeden dizeye geçişlerde gözettiği yenilik öğeleri vardır. Tanzimat yazarlannrn yazı dilini sa- deleştirerek aydınlarla halk arasındaki uzaklığı gi- derme, yapıtlannı geniş halk topluluklannın anlama- sını sağlama yolundaki çahşmalarına Servet-i Fünun kuşağı uzak durmuştu. Bu akımın temsilcılen edebiyatın, özellikle şiirin kendine özgü bir dili olması gerektiğine inanıyor- lardı. Yaşayan, konuşulan dildeki her sözcüğün ede- biyat yapıtında yer alamayacağını düşünüyorlardı. Üstelik bu dili yetersiz buluyorlar. genişletip zen- ginleştirmek içinse Türkçenin kaynaklanna yönel- mek yerine Arapça ve Farsça sözcüklere başvuru- yorlardı. "Servet-i Fünun" dergisinde 1896"da, Tevfik Fık- refin yönetiminde, derginin adıru taşıyanya da "Ede- biyatMCedide'' (Yeni Edebiyat) diya anılan hareket, ürünlerini sergilemeye başlamıştır. 1898 'de de Meh- metEmin Yurdakul'un sade Türkçeyle yazılmış şi- irlerini derleyen "Türkçe Şiirler" kitabı yayımlan- mıştır. Tevfik Fikret'in şiirleriyle Mehmet Emin'in şiirlerini karşılaştıran ilginç bir tanıklığı, Atatürk'ün Birinci Dünya Savaşf nda Silvan'da tuttuğu günlük- te buluyoruz. Günlüğün 10 Aralık 1916 tarihli bö- lümünde şunlar yazılıdır: "Yemekten önce Emin Bev'in (M. E. Yurdakul) 'TürkçeŞürleri'yle Fikret'in Rübab-ı Şikeste'sinden aynı konuda bazı parçalan okuyarak bir karşılaşör- ma \apmak istedim. Ancak Türkçe olanda da, öte- kinde de aynı oranda Arapça, Farsça sözcükler var. Fark, biri parmak hesabı (heceölçeği), öteki değil!" Anımsanacağı üzere, Mehmet Emin'e göre "Çift • Tevfik Fikret özellikle toplumsal nitelıkteki şiirleriyle Cumhuriyet dönemini derinden etkilemiştir. Ancak günümüzün okurlan onun Sis, Doksanbeşe Doğru, Tarih-i Kadim, Han-ı Yağma gibi şiirlerinde savunduğu toplumsal görüşleri paylaşıyorlar, ama özgün biçimlerini anlayamadüdanndan içeriklerini eksiksiz olarak kavrayamıyorlar. süren,ekinbiçen, odun kesen" insanlar (köylüler) için yazılan şiir, onlann anlayacağı dilde olmalıdır. "Rü- bab-ı Şikeste" yazan ıse "bugün mesela Veh' Dayılar için, yahuzca onlann anlayabfleceği gibi bir yazı dili düşünemryflrum" demektedir. Dille ılgıli bu turumunun kaçınılmaz sonucu ola- rak Tevfik Fikret'in şiırlerinin dili, XX. yy'ın başın- dan itibaren hızla gelişen Türkçeleşme hareketine uzak kalmıştır. Özetle onun şiır dili, şu genel niteliklere sahiptır: "Fikret, Servet-i Fünun edebhaünın genel dfli çer- çevesi içinde kalmakia birlikte örneğûı Mehmet Ra- uf. Hüseyın Cahid'e, hatta Halit Ziya'ya oranla da- ha külfetii bir dil kullanmıştır. Onda .\rapca, Farsça sözcüklerin, Farsça ad ve sıfat tamlamalannın oranı Türkçe sözcüklere göre çokfa/ladır. Yabancı edatlar, çokluk ve pekiştirnıe kurallan da aynı ölçüde gergin- dir" Te\ fik Fikret'in düşünce ve inanç özgürlüğünü, bı- lımı, akılcılığı. kadın haklannı. eşitliği, adaleti, si- yasette ahlaklı davramşı, insan sevgisini, banşı.. sa- voınan şiirlen, günümüzde bu zengin ve çağdaş içe- riğiyle kabul görmekte, ancak günümüz okurlan bu metinleri anlayıp kavrayamamaktadır. Bu nedenle bu şiirleri sadeleştirme denemeleri yapılmıştır. Ancak bu çalışmaların başanlı olduğunu kabul etmek çok güçtür. Tevfik Fikret anlatıma büyük özen gösteren, söz- cüklerini dikkatle seçen, biçimle öz arasında sıkı bir ilişki kuran bir ozandır. Şiirlerinde Osmanlıca söz- cüklere, tamlamalara yer vermesi dile bakışının bir sonucudur. Bugünkü kuşaklann kavrayıp seveceği sade Türkçeyle söylenmiş -yazık ki az sayıdaki- di- zelerinde de aynı anlatım kaygısı kendini gösterir. Günümüze kalan şürinin içeriği Son yerine: Tevfik Fikret'ten günümüze ulaşan kalıcı değer, şıınnin artık yalnızca içeriğidir. Bu içeriğin bugün- kü okurlara iletilmesi yolunda Ahmet Muhip Dıra- nas, A. Kadir. Ceyhun Atuf Kansu gibi ozanlar fark- lı anlayışlar içinde farklı sadeleştirmeler. uyarlama- lar ortaya koymuşlardır. ,\ncak bütün bu çalışmalar Te\fik Fikret'in yapıtının bütününü kapsayacak, onu en eksiksiz biçimde yorumlayıp yansıtacak, şiirimi- zin ulaştığı dil ve anlatım yetkinliği ile birleştirecek nitelikte değildir. Bu nedenle Tevfik Fikret'ten gü- nümüze gelebilen yansıma büyük ozanı, gerçekte ha- kettiği düzeyde temsil edememektedir. Edebiyatımız onun sanat kaygısını yansıtan ve ya- pıtının şiirsel niteliğini koruyan sadeleştirmeleri, bu güç sanat ve düşünce hizmetini gerçekleştirecek us- talan beklemektedir. (*) Yazarın, Türkiye Yazarlar Sendikası'nın "Tevfık Fikret: Bir Şair Tasarımı" başlıklı kitabmda yer alan konuşmasından kısaltılarak alınmıştır. Açılış 'Hititler' filmiyle Altın Kıyı Festivali başlıyor İZMİR (AA) - Kuşadasf nda bu yıl üçüncüsü yapılan Altın Kı- yı Film Festivali, 5 uzun, 25 kı- sa metrajlı filmi sinemaseverle- re sunmaya hazır.Festivalin rr og- ram ve organizasyonunu yapan Uluslararası Izmir Kısa Film Fes- tivali Yönetmeni Kayhan Kmm- zıgül, yaptığı açıklamada, 23 Ağustos'a kadar sürecek festiva- lin gösterim programının bu yıl daha da zenginleştirildiğini bil- dirdi. Festivalin açılışının son gün- lerde admdan sıkça söz ettiren "Hititler'' belgesel filmiyle yapı- lacak.Bu yıl Türk sinemasının önemli örneklerinin sinemase- verlerle buluşacağı festivale, Hül- ya Koçyiğit, Mehmet AN Alabo- ra, Nur Süer, Akkut Oray, Duy- gu Asena,SemirAslamürek ve da- ha birçok önemli sinema sanat- çısı, yönermenin ve yazann ka- tılacağını anlatan Kayhan Kırmı- zıgül, şöyle konuştu:''Festival programı içinde Hititler, Şelale, Sır Çocuklan, Uçurtmajı Vur- nıasuılar,Çahkuşu gibi uzun met- rajh filnılerimiz \-ar. Uluslarara- sı 25 kısa metrajlı film de sunula- cak.Prognunda ayncaRessam H- mas Dorukkaya'nın resim, Agah Ozgfiç'ün deTürk Sinenıaa Afiş- leri sergileri yer aiacak." Kırmızıgüî, 3. Uluslararası Al- tm Kıyı Film Festivali için Izmir Kısa Fihn Festivali'nin 3 yıllık ar- şivinde yer alan filmlerden özel bir seçim yapıldığıru, Italya, Çek Cumhuriyeti, Kanada, Belçika, Almanya, Fransa, Isviçre ve Tür- kiye'den de kısa filmlerin yer al- dığıru bildirdi. YAZIODASI SELtM İLERt Boğaziçi'ne Kim Dokundu?(1) Boğaziçi'nde toplumsal hayatın büyük değişim- lere uğraması, bir yandan da, eski refah ortamının silinmesiyle ilintilidir. Abdülhak Şinasi Hisar, bu- radaki yalılara, bayındırlık çalışmalan için, devlet ha- zinesinden para yardımı yapıldığını söyler. Imparatorluk, can çekiştiğinin henüz bilincinde değildir... Epey bir aradan sonra, Boğaziçi'nin karşılıklı iki kıyısını uzun uzadıya dolaşan, çevreyi "görür bir gözle" tarayan Refik Halid şöyle demekten ken- dini alamaz: "Boğaziçi bitmiş!" Bu yargı, düşünün, kaç yıl önce söylenmiştir. Boğaziçi'nde viran yalılar, yanık saraylar, kesil- miş ormanlar, susuz çeşmeler, çökük rıhtımlar, ya- ban otlann sardığı harap bahçeleriçleracısı birgö- rünüm sunmaktadır. Ahali yoksuldur, "tamamen bitmiş"t\r. Semtler- de, köylerde, ikide bir de, üstü başı yıprak insan- lar karşınıza çıkar. Hepsi asık yüzlü, bezgin. Doğa, mimari, insan hayatı: Üçü de iflas etmiş. Viran damlar, çökmüş kayıkhaneler, kütük olmuş ağaçlar, onanm görmemiş saraylar ortasında, ki- mileyin, ya sadece deniz, ya sadece gökyüzü es- ki Boğaziçi'nden bir şeyler söyler. Boğaziçi denizi elbette tertemizdir. Refik Halid sayım işine girişir: Rumeli sahilinde, ta Kavaklar'a kadar, hâlâ ayakta, boyası parlak, bah- çesi tarhlı, nhtımı yeni, korusu gür ağaçh, hepi to- pu yirmi büyük yalı kalmıştır. Geriye kalanlar, harabeyle virane arası, perişan yapılardır. Harabe Arapça'dan, virane Farsça'dan geliyor. Yaklaşık eşanlamlı. Ama harabeyi, büsbütün yıkı- lıp gitmiş yapı, yapı kalıntısı anlamına kullanmışız. Viraneyse, yıkılmaya yüz tutmuş, içinde hâlâ biri- lerinin banndığı ev anlamına... Harabelerin, viranelerin yalnız rıhtımlan çökme- miştir, yalnız kayıkhaneleri yıkılmamıştır. Demir par- maklıklan devrilmiş, kaplamalar dökülmüş, çerçe- veler parçalanmış, baca külahlan kopmuş, soba bo- rulan tellere takılıp boşluklarda kalmış. Bir pencerede delik deşik perdeler, eğrilip büğ- rülmüş bir kafes, göçtü göçecek cumbalar: Artık 'sahilhane' değil, 'sefalethane'. Boğaziçi, geçen yüzyılın başında, birkorku ope- rasını andınr. Refik Halid en çok kendi hatırladıklanna yerinir Daha dün oralarda, o yalılarda yaşayanlara gıp- ta etmiştir. Musiki sesleri, çocuk ve kadın kahka- halan yollarataşmış. Seslerde daima birşenlik his- solunuyor. "(...) haremağalarının, kayıkçılann, aşçıyamak- lannın faaliyeti göze çarpmış, sandallann, kayık- lann, kiklerinyanaşıp bekleyişleri, o servet ve deb- debe manzarasına ayn birçeşni katmış" burada. Gelgelelim, haremağalan, rıhtımlara yanaşmış kayıklar, iştah açıcı mutfaklar, bütün o bencilce dü- zen çoktan sönmüştür. Istanbul'un Bir Yüzü romancısı çevreyi kolaçan eder. Şimdilerde, camlar gerisinde soluk simalı genç kadınlara rastlanmakta. El çenede, düşünüyorfar; dertli dertli, denizi seyrediyorlar. Dedik ya, bezgin- lik başı çekiyor. Bir saptayım daha: "mütekait vüzera ve ricalin uyuklayıp tesbih çektikleh fark olunuyor." Kalender bomboş. Yeniköy'le Büyükdere arası adamakıllı tenha. Gazinolara kimse uğramıyor. Iş- te, Rumeli kıyısı neşeli atmosferini bütün bütüne yitirmiş. Anadolu yakasında da durum aynı: Nice zaman- lardan beri bayındırlık çalışmalan handiyse unutul- muş. "Umran eli" bir çivi kakmamış, bir taş koy- mamış, birfırça sürmemiş... Takvimde Iz Bırakan: "Ilkokulda çocuklara okumayı yazmayı öğretir- siniz, neye yarar bu? Kendilerine, okulu bitirdik- ten sonra, okunacak kitap veremezseniz, öğren- dikleri o okuma yazma neye yarar?", Nurullah Ataç Söyleşiler, Türk Dil Kurumu Yayınlan, 1964. Anadolu'da kırsal yaşam • Kültür Servisi - Kilim, çadır ve Anadolu göçerlerinin sanatsal başanlarmı örnekleyen diğer el dokumalanndan oluşan zengin bir tarihi koleksiyon 1-14 Eylül günleri Darphane-i Amire'de sergilenecek. Sergide Anadolu kırsal yaşamının ünlü belgeleyıcısı Josephine Povvell'm koleksiyonundan, ender bulunan kilimler. çadırlar ve PoweH'ın fotoğraflan yer alacak. Povvell'ın kilim örnekleri sergisinde 40 kilim ve el dokuması ile Orta ve Doğu Anadolu'dan artık örnekleri kaybolmuş üç çadır sergileniyor. (0 212 513 50 82 IWww.tarihvakfi.org.tr) Toronto Film Festivali LONDRA(BBQ - 4 - 13 Eylül tarihleri arasındaki 'Toronto Film Festivali' kapsamında, 'Notting Hill' filminin senaryo yazan Richard Curtis'in yönettiği ilk filmin galası yapılacak. Güldürü türündeki filmin başrollerini Hugh Grant. Keira Knightley, Liam Neeson, Emma Thompson ve Alan Rickman paylaşıyorlar. Bırbırleriyle örülü 10 aşk öyküsünden oluşuyor. Toronto Film Festivali'nde galası yapılacak bir diğer film olan Philip Saville'in 'The Gospel of John'u, Christopher Plummer tarafından kaleme alınmış. Filmde. Henry Ian Cusick İsa rolünde oynayacak. 30 yıl önce yerel film meraklılan için düzenlenen Toronto Film Festivali, gelişerek. dünyanın en ünlü sinema etkinliklerinden biri haline geldi. BUGUN • TÜNEL MEYDANT'nda 18.30- 19.30 saatleri arasında 'Yapı Kredi Ya>ıncıhk Sokakta' kapsamında Urban Trubador konseri. (0 212 252 47 00) • BEYOĞLU StVE.MASI'nda 'ABın Şerif Onaran Aıusma' kapsamında 12.15, 14.30, 16.45, 19.00 ve 21.15'de'Salome'. (0 212 251 32 40)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear