25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 16 AĞUSTOS 2003 CUMARTESİ DIZI HacıBektaş'ta ozanJarmsunduğuşiirdinktileriniıı,semah\ça>Tn-icemtörenlerinin>ani5ira paneUerdeA)e\iBekta^ikültûrüderinlenıesinetartjşıhyor. (Fotoğraf: Cumhuriyet Arşivi) ğacıkonuşturan coğrafyaHacıBektaş9 agidiyorsanız,yol uzun hava sicaksa, gölgesine oturduğuruız ağacutyapraklarını hışırdattyorsa rüzgâr, Hünkârın makarnına varıp eşiğineyüz sürmeye niyetliyseniz ağaç da konuşur elbet, rüzgâr da. Hacı Bektaş'a gidenyo" X V Nedim GÜRSEL oy ğ ı n ı doğuda, Kösedağla- n'ndanalanKızılırmak'ın,lç Anadolu'da geniş bir yay çi- zerek kıraç topraklara hayat verdÜcten sonra Karadeniz'e döküldüğünü bili- yordum. Yazın suyunun bunca az, akı- şınınsa böyle yavaş olduğunu bilmi- yordum ama. Avanos'un içinden ge- çen Kızılırmak, Kapadokya'nın da sı- nınnı çiziyor. Irili ufaklı falluslan an- dıran peri bacalarmın eril coğrafyası- nı geride bıraktığınızda bozkınn dün- yasına dalıyorsunuz. Yani eğri çizgi- lerin, kadın memelerini çağnştıran çıplak, boz tepelerin dişi dünyasına. Mağara evler, doğanın oyduğu taşlar, güvercinlıkler, eskı kiliselerle yeraltı kentleri geride kalıyor. Kurumuş dere yataklanndan fişkı- ran tek tük yeşillikleri, kızgın güneş- te yanan kayalan, buğday tarlalan ve geceleyin boşluğu bir anda dolduran yıldızlanyla bozkır, önünüzda alaca- lı bir top kumaş gibi açılıyor. Köprü- yü geçerken aşağıya baktım. Su, adı- na inat, yosun yeşiliydi. îlkyazda Er- ciyes'te eriyen kann dereleri besleye- rek düze ineceğini, karaçahlarla bir- likte taşı toprağı da sürüklerken ırma- ğı kızıla boyayacağını düşündüm. "Coştuğunda mutiaka bir can alır. demişti Yaşar Poyraz, akarsuyu müm- kûnü yok durduramazsın". Ama ço- ban Yaşar Poyraz'la tanışmadık he- nüz. Sinan onu, inekleri suya sürerken görüntülemedi. Hırkadagı'nınyama- cındaki köyüne -Eski Yaylacık'a- va- np yaşh babasından Haa Bektaş'ın ke- rameüerinı de dınlemedik. Tariaların ıssızlığı Yolun başmdayız daha. Yol uzun, ha- va sıcak. Ve "güneş tepemizde ateşten birsank/toprakçıpiaka>-aklannıızaça- nk." Nâzım Hikmet Kurtuluş Savaşı yıllannın Anadolusu'nu bu dizelerle dile getiriyordu. Güneş tepemizde yi- ne, ama ayaklanmızda çarık yok. Kağ- nıyla değil, yaylıyla da değil, arabay- la gidiyoruz. Yine de. o yıllann yok- sulluğunu, tarlalann ıssızlığını anım- satan bir şeyler var bu coğrafyada. Kızılırmak boyunca jlerledik Suyun ortasmda yer yer adacıklar oluşmuş, kuşlann sığındığı sazlıklar gövermiş- ti. Kavaklar kıyı boyunca allı pullu. sı- ra sıraydılar; kasetçalardaki kadın se- sinin "Ah kavaklar! Kavaklar! Acı düştü peşime" diye haykınşındaki gi- bi. Sezen Aksu söylüyordu. Ama Sı- vas'ta yakılan eski dostum Metin Al- nok'un acısıydı dile gelen; yalnızlığı, kimsesizliği, bozkırda bir başına kal- mışlığıydı. "Ah kavaklar, ah kavak- lar/Bedenim üşür,yüreğiın stdar." söy- lerken yörenin simgesi kavaklar yavaş- ça sallanıyordu sabahın seher vaktin- de. Bu deyişi çok severim. "AK'yigör- âum Ati'yi/Sababm sehervaktinde" di- yen Bektaşi nefesınden ötürü. Ama değil kendisini, Hacı Bektaş ilçesinin panayır yerini andıran çarşı- smda resimlerini bile görmedik Haz- retiAK'nin. Daha görmedik. DüldüTe binip Zülfıkâr'ı çekmemişti. O'nun Allah'ın yeryüzündeki *teceDi''si ol- duğu da pek umurumuzda değildi. Bunainananlarvardı,biliyorduk. On- lann inancına da saygımız sonsuzdu. çıplak tepelerin yamacına tünemiş bir ağaç gördüm. Öyle tek başına, cılız bir ağaç. Zeytin değil, ahlat hiç değil. Ne incire benziyor ne duta. Yapraklan sert, dallan kuru, kupkuruydu. Yanına vanp gölgesine oturdum. Birden dile geldi, kendini tanıttı ba- na. Ağaç konuşur mu hiç! demeyın. Eğer bozkırda sabahın seher vaktin- de Hacı Bektaş'a gidiyorsanız, yol uzun hava sıcaksa, gölgesine oturdu- ğunuz ağacın yapraklannı hışırdatiyor- sa rüzgâr, Hünkârın makamına vanp eşiğine yüz sürmeye niyetliyseniz ağaç pısını çalmıştı. Adı Mınus'tu. Sonra- dan adına, şeyhi TaptukEmre'nin de adı eklenecek, nefesleri dillerden düş- meyecektı. Yine de biz ağaçtan değil Vilâyet-nâme'den alahm haberi: "Yunus, ekincUikle geçinir, yoksul bir adamdı. Bir yıl kıüıkolmuştu.ekin bitmemişti. Hacı Bektaş'ın vasfinı o da duymuştu. Gideyim, biraz bir şey isteyeyim, dedi. Bir öküze alıç yükle- di vara vara Karahöyük'egeldi, Hün- kâr'a, yoksul bir adamım. ekinimden bir şey alamaduıı, yemişimi ahn, kar- şüığinı lûtfedin ehlimle, ayalimle aşlo- T Tacı Bektaş, Kapadokyalı Hıristiyanlar arasmda Aziz Haralambos adıyla £j. yaygınhk kazandı, efsane ve kerametleri anlatıldı. Zaten her yıl ağustosta, * Kırşehir'in Hacı Bektaş ilçesinde yapılan törenler boyunca bu konu da gündeme geliyor, halk ozanlannın sunduğu şiir dinletilerinin, semah ve ayin-i cem törenlerinin yanı sıra düzenlenen panellerde Alevi Bektaşi kültürü derinlemesine tartışılıyor. - ıuza vryeyim," dedi. Hacı Bektaş, alıç karşılığında buğ- day değil nefes önerir Yunus'a. O dö- nemin Anadolu'sunu düşünün. Mo- ğol istilası devlet otoritesini yok etmiş, açlık ve yoksulluk halkı kınp geçir- mekte. Saraya yakınlığıyla bilinen Mevlevi tarikatı kentlerde örgütlenir- ken, kırsal alanda "kolonizatör* der- vişlerin kurduğu tekkeler köylünün umut kapısı olmuş. Yunus nefesi ne yapsın, ona çoluk çocuğunu besle- mek ıçin buğday gerek. Hünkârın her alıca on nefes önermesine rağmen buğday istemekte direniyor. Bunun üzerıne taşıyabildiği kadar öküzüne Hacı Bektaş" ın pîri AhmedYese\i tur- na donuna girip Türkistan semalann- da görünmüştü, bir taşkın akarsuyun -Amuderya"nın- kıyısına konmadan önce. Pencereden başımı çıkanp gök- yüzüne baktım. Ne turnalar \'ardı gö- rünürde. ne pembe beyaz bulutlar... De- rin mavide bir tek leke bile yoktu. Olmasın! Turnanın kendisi önem- li değil bu bahiste; imgesi, çağnştır- dığı dünya önemli. Toprak uçsuz bu- caksız ve kırmızıydı. Nâzım'ın tnsan Manzaralan'nda yazdığına bakılırsa biber gibi de acı. Derken asfalt yoldan aynldık. Engebeh bir arazıde bulduk kendimizi. Karşıda, güneşte kavrulan da konuşur elbet, rüzgâr da. "Neden öyleuzunuzun baktm,tanıyamadm mı yoksa, dedi ağaç, ben alıcım. Çok de- ğil bundan yedi yüzyıl önce yoksul bir köytii de senin gibi vanıma gelmiş, göl- gemde dinlenmişti. Sonradan erenler arasuıa kanştığinı duydum. Yedide keramet vardır. sen bilnıezsin." Nasıl bilmem! Üçte, yedide, kırkta elbette keramet vardır. "AUah bir Mu- hammetM" üçlüsünün. yani Şii'li- ğin bir kolu olan Alevi inancının kök saldığı bu topraklarda yedi yüzyıl ön- ce bir yoksul köylü yaşamış, gölgesi- ne sığındığım ağacın meyvalannı ökü- züne yükleyip Hacı Bektaş Veli'nin ka- buğday yükleyip gönderiyorlar. Ama yolda bir düşüncedir alıyor Yunus'u. Pişman olup gerisin geriye tekkeye dönüyor, Hünkâr'dan nasip istiyor. "Halifeler,gidip Hûnkâr'a bildirdi- ler. Hiinkâr. o iş, bundan böyle olmaz, o kilidin anahtaruu Taptuk Emre'ye sunduk. Ona gitsin, nasibiniondan sA- sm, dedL Halifeler Hünkâr'm sözünü Ytaıus Emre'ye söviedikr, oda Taptuk Emre'vegitti, Hünkârın seiâmını söy- ledi, olan biteni anlatn. Taptuk selâmı aldı, safa geldin, kademler getirdin, halin bize malûm oMu, hizmetet, emek ver, nasibini al dedi". Alevl-Bekta?ı Kültürü Yunus'un Taptuk Emre'den nasip aldıktan sonra nasıl dilinin çözülüp şiirler söylediğini, bu şiirlerin sözlü halk geleneğinden günümüze ulaşa- rak tüm insanlığa seslendiklerini bi- liyoruz. Mezannın Bektaş ilçesine ya- kın, bir höyüğün yamacında olduğu- nu bildiğimiz gibi. Ama bilmediği- miz, belki de işimize gelmediği için unuttuğumuz bir şey var: Anadolu"da gelişip serpilen Alevi Bektaşi külfü- rünün, köktenci Islâma oranla daha hoşgörülü, eşitlikçi, kadına de yer ve- ren demokratik bir kültür olduğu. İçinde Orta Asya kökenli inanışlar- la, özellikle de Şamanizmle Hıristiyan- lığın bazı unsurlannı banndıran, ya- ni, bir tür "syncretisme" (dinsel kan- şım, bağdaşım) olarak tanımlayabili- ceğimiz bu kültürün aynntılı bir çö- zümlemesüü yapacak değilim. Bek- taşiliğin, söz konusu tt svncretisme"in yam sıra bir bilinç birikuni (gnose) ol- duğunu, Aleviliginse (Ali soyundan ge- len demektir) onun değişik bir görü- nümü biçiminde algılandığım belirt- mekle yetineyim. Bektasilik ve Hırtstlvanlık ireneMeükofiF, Bektaşüerin toplum- da seçkin bir kesim oluşturduklannı, tekkeler çe\Tesinde okumuş insanla- rm toplandığım, Alevüerinse konar göçer ve büyük ölçüde eğitimsiz ol- duklannı yazıyor (Haa Bektaş, Efea- neden Gerçeğe). Bektaşilikle Hıristiyanlık açısından altının çizilmesi gereken bir başka ol- gu da. Hıristiyanlann Mesih inancıy- la, Alevilerin Mehdi beklentisi (lcay- bolan on ikinci imamın bir gün orta- ya çıkıp yeryüzünden yoksulluk ve adaletsizliği kaldıracağı inancı) arasın- daki benzerlik ya da "Allah bir Mu- hanunetM " anlayışıyla Tesfis(Baba- Oğul- Ruhül Kudüs) üçlüsünün nere- deyse birebir ötüşmesidir. Hacı Bek- taş'ın Kapadokyalı Hıristiyanlar ara- sında Aziz Haralambos adıyla yay- gınlık kazandığını. efsane ve kera- metlerinin anlatıldığını burada anım- satmalıyım. Zaten her yıl ağustosta, Kırşehir'in Hacı Bektaş ilçesinde yapılan tören- ler boyunca bu konu da gündeme ge- liyor, halk ozanlannın sunduğu şiir dinletilerinin, semah ve ayin-i cem tö- renlerinin yanı sıra düzenlenen panel- lerde Ale\i Bektaşi kültürü derinleme- sine tartışılıyor. Bu arada, Baş- bakanımız başta olmak üzere Alevi oy- lanrun peşine düşen siyasetçilerimiz de buralara dek gelip nutuk atmaktan geri kalmıyorlar. Yarın: Hacı Bektaş Velinin öyküsü CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU Büyükada'da Yıldız Septel'le... Yıldız Sertel'le her görüşme, bir düşünce ve duy- gu tazelenişi olmanın ötesinde, eyleme geçme, bir şeyler yapma gereksinimi duymaktır... Çok az aydınımızla görüşme sonrasında böyle bir gereksinimle donanırsınız... Serince bir pazar ikindisinde, yaz aylarında din- lendiği Büyükada Splendid Oteli'nin terasında çay- lanmızı yudumlarken, konumuz her zamanki gibi yine ülkenin güncel sorunları ve yüklediği sorum- luluklardı... Kuşkusuz, böyle birsorumluluğu duyanlariçin... • • • öncelikle, Yıldız Hanım'ın şu sırada Nâzım Hik- met üzerine çalışmakta olduğunu duyurayım... Bu beni özellikle sevindirdi. Çünkü, geçen yıl Almanya'da birlikte katıldığı- mız bir toplantı sonrasında, onun, daha "Resimli /ty"dönemindetanıdığı Nâzım Hikmet'eilişkin anı ve düşüncelerini bir kitapta toplamasının bu alan- da önemli bir katkı oluşturacağını yazmıştım. Kitabı merakla bekleyeceğim... • • • Yıldız Sertel soldaki partilerin bir araya gelip bir şeyler yapabileceğinden umutlu değil... Buna karşılık, sivil toplum kuruluşlarının ve halk yığınlarının ortak eylemlerde bulunma potansiye- line ve yeteneğine sahip olduğunu düşünüyor. Böylesi kitlesel eylemlerin gerçekleşmesi, sol- daki partiler için de uyarıcı olmaz mı? Soldaki partiler kişisel hırs ve çekişmelerde tü- kenmeyi ne zamana kadar sürdürecek? Sonuncu sorunun yanıtı zaten kendi içinde.... Bu arada, birtakım aydınlanmızdan söz ediyo- ruz... Bugün emperyalizm yardakçılığı yapan bir za- manki solculardan... AKP yönetimi kendi tabanından, halktan ve Mec- lis'ten korkmaktayken, bu bir zamanki solcular, halktan kestikleri umudu bu gün AKP yönetimine, onun demokrasi paketlerine bağlamışlar... Gerçekten de hazin bir çelişki... • • • Irak'a asker gönderilmesi konusundan söz edi- yoruz... Meclis'ten bu yönde bir karar çıkar mı? AKP yönetimi Meclis kararı olmaksızın böyle bir girişimde bulunabilir mi? Bulunursa, sonuçlan neler olur? Söz gelip IMF'den çıkmaya, bağımsız bir siya- set ve ekonomi gereğine dayanıyor... Tüm umutlarını kendi ülkelerinin potansiyeline, yaratıcı gücüne değil, IMF'ye, AB'ye ve hatta ABD'ye bağlamış olanlara bunları nasıl anlatırsı- nız... Oysa 13 Ağustos tarihli "Cumhuriyet"teki köşe- sinde E. Yıldızoğlu, Taylan'dın IMF'ye borçlarını son kuruşuna kadar nasıl ödediğıni özlü biçimde açıklıyor. özet cümle şudun "IMF'nin programını uygulamayı bırakarak..." • • • AKP yönetimi, artan yoksulluk ve eşitsizlik or- tamında, ülkeyi Irak bataklığına sürüklemek istiyor... Paris üniversitelerinde Ortadoğu tarihi dersleri vermiş olan Yıldız Sertel'in saptamalanyla, Sad- dam'ın tüm hatalarına karşın, özellikle geçen yüz- yılın ikinci yarısında uluslaşma sürecinde başarıy- la yol almış Irak halkı bugün emperyalizmin alçak- ça saldınsı karşısında parçalanma sürecindedir... Türkiye bu savaşta emperyalizmin yanında de- ğil, Irak halkının yanında yer almalıdır. Sivil toplum kuruluşları ve aydınlar olarak bu yönde etkinliklere başlamakta gecikmemeliyiz... • • • Yıldız Sertel'le bu görüşmeden, her zamanki gi- bi, ortak bir yurttaşlık ve toplumculuk bilindnde bu- luşmanın mutluluğuyla aynlıyoruz... Yıldız Sertel kaç yaşında? O, her zaman, demokrasi savaşımcısı Zekeri- ya Sertel'le efsanevi Sabiha Sertel'in küçük kız- lan olarak kalacak oluşunun yanı sıra, günümüzün inancını yitirmiş her yaşta pek çok eski solcusun- dan hiç kuşkusuz bin kat daha gençtir... ataol b@cumhurjyet.com.tr. Faks:(0212)513 85 95 114 aday araştırılıyor TRT, genel müdürünü anyor ANK4RA(Cumhuri- y^Bürosu)-RTÜK Baş- İcanı Fatih Karaca, TRT Genel Müdürlüğü için başvuran 114 kişinin, her- hangi bir siyasi partiye üye ya da bu partilerden aday olup olmadığı konu- sunda Yüksek Seçim Ku- rulu (YSK) ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıh- ğı'ndan yamt geldikten sonra, 3 adayı belırleye- ceklerini bildirdi. Karaca, dünkü basm toplantısmda, başvuran 114 aday adayından 76'sı- nın kamu görevlisi, 9'unun özel sektör çalı- şanı olduğunu, 29 kişi- nin de hem kamu hem de özel sektörde çalışma yaptığını söyledı. Baş- \r uranlardan 18 kişinin de TRT çalışanı olduğu- nu anlatan Karaca, "114 adaynmzdan maaJesefsa- dece 6'sı kadındır" dedi. Adaylann herhangi bir siyasi partiye üye ya da bu partilerden seçımler- de aday olup olmadığı yönünde YSK ve Yargı- tay Cumhuriyet Başsav- cılığı'ndan yamt geldik- ten sonra 3 adayı belirle- mek için derhal toplana- caklannı bildiren Karaca, ilkbaşvurudabulunan 14 kişi için yamt aldıklanm bildirdi. Karaca. "Umu- yorum ki, getecek hafta içinde vev^ sonuna doğ- ru üst kurulumuz. özel bir gündemle TRT genel müdüradaviannı betirte- mek için toplanacak ve 3 adayı hükümete bildire- cektir" dedi. Karaca, bir gazeteci- nin genel müdür seçimi konusunda hükümetten telkın gelip gelmediği yö- nündeki sorusuna yanıö- nı verdi: "Üyefcrimiz,bu tip bas- kdara bo> un eğecek, etld- lenecekinsanlardeğildir. Ancakbu adaylann ken- dilerinin gelip oy isteme- leri >a da bu adaylan ta- nıyan kişilerin oy nokta- sında gayrette bulunma- lan da çok doğaldu-."
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear