Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
1 3 HAZİRAN 2003 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
DtZt
ABDÜLCANBAZ PETROL SAVAŞLARI TURHAN SELÇUK
Cumhurbaşkanı Denktaş'ı 'uzlaşmazlık'la suçlayan Klerides, kapıları açma karannı tehlikeli buluyor:
Türkler eşitliği unutsunn e r
zamankinden
daha fazla kaynayan bir
kazan, bugün... Adayı
çevreleyen Akdeniz'in
sulan sanki bir tanker-
den sızan petrolle kaplannıış, ağırlaş-
rruş, bir kibnt çaksan alev alev yanma-
ya başlayacak... Ya dafirtıııaöncesi ses-
sizlik... Şimdi masmavi görünen gök-
yüzü birden kararacak; hortum ine-
cek; ortalık birbirine girecek; taşlar
yerinden oynayacak; ondan sonra da ba-
kalım neler olacak? Kıbns'ta bugün
hissedilenler bunlar...
Bu sefer adaya Atina üzerin-
den Larnaka'ya Olympic Ha-
vayollan'nın sabah seferiyle
uçuyorum. Larnaka Havaala-
nı'nda beni Kıbns Rum Yöne-
timi Enformasyon Dairesi gö-
revlilerinden, daha öncekı ge-
hşlerimde de mihmandarlığı-
rru yapan Doksa Psillura kar-
şüıyor. Beni karşılamasının en
önemli nedeni de Kıbns Rum
bölgesıne girişım içın gerekli
vizeyı elden getirmiş olması. Beni ara-
basıyla Lefkoşa'ya götüreceğini de
söylüyor.
Aman, dur. Çünkü Lefkoşa'da Kıb-
nslı Rum yaşlı dostum, 94 yaşın üze-
rindeki Hristofis Ekonomides de bana
bir araba gönderecekti. Ekonomides,
20. yüzyüın başında Kıbns Ziraat Ban-
kasrnın kurucusu Ekonomides ailesı-
nin oğlu. O da bankacı olarak yetışmış.
Ama 1954'teMercedes'in Kıbns tem-
silciliğini almış. 0 zamandan beri bu
işi yapıyor. Adanın en zengin ve say-
gın isimlerinden. Oğlu Fedros Ekono-
mides, Kıbns Rum Yönetimi'nin
1990Tı yıllarda en pariakve başanlı Ma-
liye Bakanı olarak anılıyor. Ancak kal-
binin dunnası, ardından geçirdiği kalp
nakli ameliyatıyla sağhgının ıyice bo-
zulması iki yıl önceki ölümüne yol açı-
yor. 94'lük baba kahroluyor, ama ne
yapsın? Yaşam devam ediyor. Evet,
Hristofis Ekonomides bana araba gön-
derecek. Amabakınıyorum, araba yok.
Rum halkı blzl tanıdı'
Eh, ne yapalım? Lefkoşa'nın, Rum
agzıyla Lefkosia'nın yolunu tutuyo-
ruz. Şiddetli yağmur ve firtınadan göz
gözü görmüyor. Biraz sonra hava açı-
yor. Zaten 40 dakika ıçınde Lefko-
sia'nın dış mahallelenndeyiz. Biraz
sonra da şehirmerkezinde. Kalacağım
Holiday Inn Oteli'ne gjriyorum. Resep-
siyon görevlisi beni görünce telaş için-
de, "Bay Ekonomides'i hemen arar
mtanız'" diyor. Anyorum. Telefonda fe-
na halde bir papara yiyorum: "Leyla
neredesin? ŞoförMikis. havaafcuunagit-
miş. Seni bulamayınca bana teiefon et-
ti. Ben de, 'Uçaktan inmediğine göre
Leyla'yı mutlaka kaçırmışlardır. He-
men Larnaka polisini alarma geçir' di-
ye talimat verdim. Şimdi poBs seni her
yerde anyor. Sen neredeydin, kuzum?"
Mikis'i alanda bulamadığımı, Dok-
sa'nın beni karşıladığım anlatıyorum,
ama azan işitmekten kurtulamıyorum.
Belli, çok meraklanmış.
Her neyse, Larnaka Emniyet Mü-
dürlüğü'ne benim sağ ve sahm oldu-
ğum haberveriliyor ve bu mesele böy-
lece kapanıyor. Akşam üzeri, kendimi
affettirmek için Hristofıs'i, daha doğ-
rusu isminin kısaltılmış hahyle Chris'i
Makarios Caddesi'nin bir altındaki so-
kaktaki evinde ziyaret ediyorum. tki ay
önce nasıl bıraktıysam öyle.
"Kıbns'ın geteceğini nasıl görüyor-
sun" soruma pek de ıyimser bir yanıt
alamıyorum: "Bencenukuksalbirçö-
züme ulaşümadan kapdann açılmasu
halklann birbirlerine eDerini kollannı
sallayarak gidip geüneleri hata. Bura-
da Denktaş bir oyun çevirdi, Rum hal-
kı bunu yuttu. Pasaport gösterip Türk
tarafindan vize alddar. Bu şekflde de
A ıbrıs Rum Yönetimi 'nin eski Başkanı
Glafkos Klerides, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf
Denktaş 'layaptığı görüşmeleri şöyle özetliyor:
Benim Denktaş Bey 'le meselem onu azınlık
olarakgörmem değildi. Mesele, onun kendini
çoğunluk, beni azınlık olarak kabul etmesidir.
İki eşii devletimiz olursa iki eşit ortakoluruz. lyi
de nüfuslar belli. Bu nasıl olacak? Sayısal
eşitlik olmaz da etküi katılım olur
Kaynayan kazan m
Kıbns
L
Rauf bu işin sömürüsünü iyi yapü. Insanlar kapının açıldığını duyunca akın akm
kuzeye ghtiler. Hukuksal bir çözüm olmadan pat di\e kapılar açılıp. halklar
kaynaştırümaya çahşıhrsa, daha önemli çıban başlan oluşur. Günün birinde ipin ucu
elden kaçuıca seyreyle sen gümbürtüyü.
MJ irkaçyıl önce ağır bir hastalığa
yakalandıktan sonra, sigara bileyasaklanan
Klerides 'in elindenpuro düşmüyor. Buna
açıklaması da hazır: Bak kmm, ben gelmişim 84
yaşıma. Damaktadımdan başka nezevkim kaldı
ki. Birkaçyıl önce Fıdel Castrv bir kutu canım
Havanapurosu armagan getirmişti. Vermeye
ktyamadım, kendini içmeye karar verdim. Zaten
buyaştan sonra battı balıkyan gider.
cıs seçilen eski miDetvektti Karie Kle-
ndes) uğrayacakmışsın. .Ama erken git-
me. Çünkü Katie Hanım berbere gide-
cekmiş." Yine kıs kıs gülüyor. Belli ki
bu sefer kızının kadınca kendine özen
gösterme, bakımlı ohna isteğiyle dal-
ga geçmek pek hoşuna gıdiyor.
Eh, artık cıddi konulara dalmanın
zamanı. Isınmaturlan bitti. Soruyorum:
"DenktaşBe\son anda müthişbirham-
leyle 23 Nisan'da Rum halkına kapıla-
n açma karan verdi Bundan sonraki
gefişmekri nasıl değeıiendirTyorsunuz?"
"Rauf,bu işin sömürüsünü iyiyapu.In-
sanlar kapının açddığmı duyunca akın
akın kuzev e gittiler. Tabii kapıda onlar-
dan pasaport sordular. Pasaport göster-
mejenlere de giriş izni ya da vize ver-
medikr. Bö>1ece bir biçimde Rum hal-
kına kuze\in (KKTC) varnğını kabul
ettirmiş oldular. Bu da tehlikeli bir
oyun." Canım, neden tehlikeli olsun?
"Bir kerehukuksal bir çözüm olmadan
pat, diye kapılar açıhr, halklar birbiri-
ne kaynaşürmaya çahşıhr mı? Bunu
yaparsan daha önemli çıban başlan
oluşur. Günün birinde ipin ucu elden
kaçuıca seyreyle sen gümbürtüyü."
Bazen yine azınlık psikozuna lafı
getirerek bu noktada Denktaş Bey'e bir
mesaj göndermek isteyıp istemedıği-
ni soruyorum. "Benim Denktaş Bey'le
meselem onu azuüık olarak gönnem-
den kaynaklanmrvordu. Bütün mese-
le onun kendisini çoğunluk, beni de
azınlık olarak kabuletmesidir.'Benim
egemen bir devletim var' dKt)r. Ben de
ona, •Senın devletini kim tamyor' di-
ye soruyorum.
'Türkiye' diyor.İyidejdünyanınöbür
ülkdertndenne haber? Obürülkder onu
ilgUendirmh ormuş. Bak. iki eşit devle-
timiz olursa iki eşit ortak oluruz. Her
şeyiyan yan>"a bölüşürüz. İvi de nüfus-
lar bellL Bu nasıl olacak? Sayısal eşit-
lik olmaz da etküi kaübm otur. Bu da
çok doğaL Olması gereken."
Penlctas iktldar Istiyor
Türk tarafi şimdi 'Bizi kimse tamma-
sa da Rum halkı tanımış oldu' diyor.
Bu tanınma olamaz." Evet, en büyük
mesele KKTC'nin tanınması sorunu.
Öyle bir tanıma yasal zemine oturtu-
lursa Rum tarafının yıllardır gördüğü
kâbus gerçek hayata geçer. "Yok, öyte
şey olamaz. Lahey'e gidflse bile böyle
bir tanınma meşruiyet kazanamaz."
Ertesi gün bir sürü randevu var.
'Evde azınlıktayım'
Sabah erkenden Kıbns Rum Yöne-
timi'nin eski Başkanı Glafkos Kleri-
des'in bürosunda olacağım. Hazırlık
yapmak lazım. Sabah erken Kleri-
des'teyim. Beni güleryüzle karşılıyor.
Ilksözü: "Sö>iesene,Leylanedemek?''
Adımın anlamını anlatıyorum. Gülü-
yor. Sonra elindeki kalın, Havana pu-
rosundan derin bir nefes çekiyor. "Da-
ha birkaç yıl önce ağır bir hastahk at-
lattmız. Size sigara\i bile yasaklamışlar-
dL Şimdi ne yapıyorsunuz, böyle'' diye
soruyorum.
"Bak, lazun. Ben geunişim 84 yaş*-
ma. Damaktadmdan başka ne zevldm
kakn ki? Birkaç yıl önce Fidel Castro
bir kutu canım Havana purosu arma-
ğangetirmişti Birilerinevermeye kı>-a-
madım. Doiayısı\1a da kendim içmeye
karar verdim. Zaten bu yaştan sonra
barû bank yan gider."
Peki, Klerides şubattakı son başkan-
lık seçimlerini kaybedip aktıf siyasetı
bırakınca ne yapıyor? "Bak, bir köpe-
ğim var. DişL adı da Huş. Geçen \ıl bir
de erkek köpek vardt O zaman evde-
kikadmnüfusakarşıbeniazınhkohnak-
tan kurtanyor. en azmdan cinshetden-
gesini sağhvordu. Ama o ölünce evde-
ki dişj nünıs vlne çoğunluğa çıkti. Bir
de bilhor musun ki kannun üç dişi oy
hakkı \vr. Bu durumda bennereleregi-
dejim?" Bir kahkaha patlatıyor.
*O zaman Denktaş Bey'in azınuk ol-
ma duygusunu biraz olsun anlavabui-
yorsunuzJ'
Gülüyor, ama hıç tepkı vermeden sö-
zü yine köpeğine getiriyor. "Bizim kız
Katie'yle birttkte baknoruz ona. Sa-
bahlan alüda kalkrvorunı. Huş'la yü-
riiyüş j-apıjonım. Ö arada günün ilk
purosunu tüttürü>t>rum. Sonra da bah-
çeyleuğraşıj'orum. Okujt)rum, gidece-
ğimyerleregidiy()rum.BuyazLarna-
ka'da.denizkenarmda bir e\ tutruk. Ha-
nunla ora\a gideceğiz. Bol bol yüzmek
istiyorum. Daha önce vapmadıgmı her
şe\i yapacağun, artık. Hep kendime za-
man ayıracağun." "Peki, mutiu musu-
nuz?" "Hem de çok."
Aktlf slyasete pavdos
tyi de, bunca yılını verdiği siyasetı
bir kalemde, elinin tersiyle nasıl bir
kenara atabılıyor? Yoksa bir pundunu
bulup yenıden siyasete dönecek mi?
"Benim akhmı kaçırdığuru, bunadığı-
mı filan mı sandm sen? En iyimser ih-
timalle başkanhk seçimleri beş yıl son-
ra yapılacak. Sen savı saymayi biliyor
musun? Beş yü sonra, eğer bu dünya-
dan hâlâ göçmemişsem 89'umu devi-
receğim. Oyaştabeni hâlâKıbns'la mı
uğraşnracaksınız? Ben daha akhmıye-
medim.1
'
Kendimi tutamayıp bir kahkaha pat-
latıyorum. O da kıs kıs gülüyor. Yine
purosundan denn bir nefes çekiyor
"Ha, bak ne dh eceğim. Sen bugün Ka-
tkVe(kızı,DİSİParasiBaşkanYardım-
Sonra Denktaş'ın son hamlesine sö-
zü getiriyor. "Birinci olarak, BM Ge-
nel Sekreteri'nin son raporundan son-
ra Lahe> "de olanlardan çok açıkbiçim-
de sonımlu tutuldu. Dola>ısıyla bir
hamle yapması gerekiyordu. Kendisi-
ne uluslararası alanda dahaiyibir imaj
yaratmah>dL.Ama bu tabiiSayınDenk-
taş'ıncüssesindebir adamiçin birazzor
bir iş. İkinci olarakDenktaş BM Gend
Sekreteri'nin ya da onun temsilcisinin
hazu- bulunduğu görüşmeler istemi-
yor. Çünkü BM GüvenKkKonseyi'nin
karariannıngetirdiğiparametrelerçer-
çevesinde görüşme yapmak istemiyor.
Görüşmelerin sadece baş başa olması-
nı istiyor. Bu konuda bana mektup da
yazdı! Ben de ona BM Genel Sekrete-
ri'nin iyi niyet nüsyonunun geçerü ol-
duğu bir ortamda olması koşuluyla
bö\1e görüşmelere katüabfleceğim ya-
nıtinı verdün. Şimdi aynı şevi yineBjor.
YeniCumhurbaşkanimızfasos Papa-
dopulos'a mektup göndererek baş ba-
şa görüşme teklifinde bulundu, ama
ondan da aymyanıû aku." tyi de Denk-
taş Bey'in bunu yapmaktaki amacı ne
olabilir? "Bu yıhn sonunda yapılacak
parlamento seçimlerinde, desteklediği
partisinin yeniden iktidar ounasuu is-
tiyor da ondan."
SÜRECEK
DUZYAZI
ORHAN BİRGİT
Sahi, Bir Aktaş Vardı..
Bugün unutkan bir toplum olduğumuzu anım-
satmak için, yakın geçmişe uzanmak istedim.
1989'da Istanbul'un Anadolu yakasındaki elektrik
dağıtımını.adetaelçabukluğuileüstlenmiş Aktaş
isimli şirketin imtiyaz sözleşmesinin, 2002 Nisan
ayında, zamanın Enerji Bakanı Cumhur Ersü-
mer'in verdiği 'Olur' ile iptal edilişini, kuruluşun tüm
işlerinin TEDAŞ'a devredilişinin hikâyesini, kısa
metrajlı birfilm gibi, canlandırabilirmiyim diyedü-
şündüm.
Aslında, uzun yıllar kentin Anadolu yakasında otu-
ran bir hemşehri olarak, evimde kullandığım elekt-
riğin dağıtım tekelini, devletten aldığı imtiyazla üst-
lenen, ama aboneye hizmet götürmek yerine, sa-
dece saat okuyup fatura kesen bir kuruluşun, ge-
çen süre içerisinde Hazine'ye tam 1.3 katrilyon li-
ra borç taktığı için hakkında Ankara 2. Ticaret
Mahkemesi'nde açılan davanın sonucunu, bir bi-
len varsa benimle paylaşmasına da belki olanak
sağlarım dedim.
Aktaş'ın imtiyazı feshedilip tüm vaıiıklarına el
konulmasından önce, yani Anadolu yakasındaki da-
ğıtım tekeli bu şirkete peşkeş çekildiği tarihlerde,
1999 Ekim ayında Enerji-Yapı-Yol Sendikası'nın 'Bir
özelleştirme Gerçeği' başlıklı raporunda yazılmış
olanlan da bu amaçla bir kez daha okumakla ye-
tinmedim. Okuyucuyla da paylaşmak istedim.
"Yıllar süren hukuk ihlalleri yaşandı. Devlete
olan borçlannı ödemedi. Çalışanlar birer birer ka-
pı dışan edildi. Düşük ücretli taşeron işçi cenne-
ti yaratıldı."
Aktaş'ı yönetenlerin marifetlerini sadece işçi
sendikasının raporian değil, o tarihlerde yayımla-
nan ulusal basınımızın hemen tamamı sayfalarına
almış. Almış ve Enerji Bakanlığı'nın el koyma ka-
rannı da sağcısından solcusuna kadar hemen hep-
si ağız birtiği ile onaylamış.
Elektrik Mühendisleri Odası'nın (EMO) sözü edi-
len kuruluşun mahsuplaşma hatalanndan bahse-
den icraatına yer verilmiş. Aktaş'ın Türkiye Elekt-
rik Kurumu'ndan aldığı elektriğin fıyatını bir türlü
kabul etmemekte ısrar ettiği, yıllarca düşük bir üc-
ret ödemekte direndiği yazılmış.
Aktaş, Danıştay'a gitmiş ve davasını kaybedin-
ce Avrupa Insan Haklan Mahkemesi'ne Enerji Ba-
kanlığı aleyhine dava açmış. 310 milyon Euro taz-
minat istemiş.
Dediğim gibi, gazetelerimiz ve yazarianmız, olup
bitenler karşısında yansız kalmışlar; Aktaşçılar ya
da Aktaş karşıtlan diye kamplaşanlar olmamış.
Dahası, hemen herkes, el koyma gerekçelerini,
geniş tüketici kitlesinin yararına gördüğünü yaz-
mış ve söylemiş.
Gelelim ÇEAŞ ve Kepez'e
Geçen hafta benzer bir işlem, Çukurova Elekt-
rik ve Kepez Elektrik kuruluşlan üstünde uygulan-
dı. özetle bu iki şirketin, hem enerji üretici, hem
de dağıtıcı tekellerini ısrarla elinde tutmak isteme-
sinden yola çıkan Hükümet, imtiyazlan geçersiz sa-
yan bir Bakanlar Kurulu karannı yürülüğe koydu.
O koyuşta, kimilerinin söylediği gibi, politik ne-
denler mi ağır basmıştır? Yoksa, sorun salt hukuk
açısından mı ele alınmıştır? Bakanlar Kurulu kara-
nnın Çankaya'da bekletilmeden onaylanması, hu-
kuksal konulardaki duyarlığı kimilerince eleştirile-
cek kadar titiz olan Cumhurbaşkanf nın, sorunun
ikinci yüzünü dikkate aldığını göstermiyor mu?
İmtiyazı feshedilen şirketin temsilcilerinin, ida-
renin bu işlemı nedeniyle Danıştay'a başvurma gi-
bi bir hakka sahip olduklarını unutarak, Adana
Sulh Hukuk Mahkemesi'nin kapısını çalmalanndan
başlayan yanlışlıklan, kendilerinin aynı zamanda bir
medya zincirinin de sahipleri olmanın dokunul-
mazlığını gündeme getirmeleri ile katmerleşmedi
mi? Medya kurumlannın patronlarının başka işler
yapmalarını eleştirenlerin ellerine önemli kozlar
vermedi mi?
Dahası, o şirketlerin önemli pay sahipleri arasın-
da bulunan Cem Uzan'ın, daha on beş gün ön-
ce, tüm işlerini tasfiye ettiğini söylerken, ayağını
yerden kaldırmış olduğunun da kanıtı olarak de-
ğerlendirilmedi mi?
Barajlardan enerji üretimine, medyanın her çe-
şidinden çimento fabrikalarına, petrokimyadan
cep telefonu şirketlerine kadar bir dizi işi, daha da
büyütmek amacıyla mı siyasal parti kuruculuğu-
nasoyunduğunu sorgulayanlara, bizim Berlusco-
ni'mizin asıl yüzünü görmeleri için bir fırsat sağla-
madı mı?
Dahası, basın kuruluşlanna transfer ettiği, ama
kendilerinden beklediği türden işlerle uğraşmayı
kabul etmedikleri için akitlerini geçersiz saydığı
meslektaşlanmıza verilmiş çeklerin, nasıl hoyrat-
ça geri alındığı yolunda anlatılan hikâyelere, Zül-
fikar Doğan'ın dün yaşayan tanık kimliği ile yaz-
dıklarının eklenmesine yol açmadı mı?
Erzurum'da bir fabrika ihalesine göz dikilmişse,
oraya bir baskı makinesi montajı ile adım atıldığı,
Izmir'de stadyum yapımı üstlenecekse, yine ga-
zetenin eskimiş makinelerinin depolardan çıkartı-
lıp yola çıkartıldığı dönemleri bilen biz Babıâli kı-
demlilerinin anılanna yenileri eklenmedi mi?
Baba-oğul Uzanlar'ın ve özellikle Cem Uzan'ın,
Genç Parti'yi Uzan Holding'in bir parçası gibi gör-
düklerini, o partiye bel bağlamış insanlardan da esir-
gememeleri, belki tam zamanında sahnelendi.
Bence Genç Parti adını Siyasal Parti kütüğün-
den silip, Anonim Şirketler arasına tescil etmenin
de zamanı geldi.
Faks: 0212- 677 07 62 obirgit@e-kolay.net
ANKARA. 16. SULH HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
EsasNo: 2001-511
Hâkım: Muammer Bıçakçı, 22829
Kâtıp: Ersan Damar
Davacı Zakır Özel vekilı A\. Nabi Dönmez tarafin-
dan da\alılar Davut Atmaca \e arkadaşlan aleyhine
açılan ortaklığın gıdenlmesı davasının yapılan yargı-
laması sonunda,
Mahkememizin 11.12 2002 tarih. 2001'511 esas ve
2002 1503 karar sayılı karan üe dava konusu Ankara
ılı, Yennnahalle ilçesi. 1. Bölge Tapu Sıcıl Müdürlü-
gü'nde kayıtlı Demetgül Mahallesı'nde bulunan ve
ımann 15978 Ada. 2 No'lu parseluıı teşkıl eden arsa
üzennde inşa edılen apartmanın 1. katında bulunan 1,
2 ve 3 No lu meskenlerdekı hıssedarlar (davalılar)
arasındakı ortaklığuı satış suretıyle gıderilmesine ka-
rar venuTuştır Mahkememızce verilen karan daveti-
ye ile adlanna teblıgat yapılamayan davalılar Davut
Atmaca. Fatma Atmaca, lşık Atmaca ve Murat At-
maca'ya ılanen teblıgat yenne kaım olmak üzere teb-
lıg olunur. 06 06.2003 Basın. 29321