25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 15HAZİRAN2003PAZAR 10 P A Z A R Y 4 Z I L A R I dishabiacumhuriyet.com.tr EşkıyatorunuNedim Gürsel! Belçika'ya göçün 40. yılı nedeniyle ülke çapmda düzenlenen etkinlikler kapsamında, Kardelen Deraeği tarafindan Gent'te gerçekleştirilen Türk Kitaplan Sergisi, Nedim Gürsel'le söyleşı ve okuma gününde 30 yıldır Paris'te yaşayan, öykü ve romanlannı Türkçe kaleme alan yazarımızın gerçek ülkesinın, dili olduğunu, GürseFin Türkçenin içinde yaşadığını öğreniyoruz. Ünlü îspanyol yazan Juan Goytisolo, "Sürgündeki yazar için dil gerçek vatanın yerini tutar" derken de zaten aynı şeyı dile getiriyor. Türkçenin sıcağından uzak kaldığını söyleyen yazar Nedim Gürsel. "Türkiye'de yaşasaydım daha değişik bir iislup kurardım" diye düşünüyor. Romalı şair Ovidius, Imparator Augustus'un buyruğuyla Karadeniz kıyısındaki Köstence'ye sürülmüstür. O\ idius, bir dostuna gönderdiği mektupta şöyle sesleniyor: "Itahan diline olan aiışkanlığımı kaybetmemek için ve dilinı, vatanınun seslerini kaybetmesin diye, kendi kendime konuşuyomm, kullanmayı unuttuğum sözcükleri bu şekilde yakalayıp bir araya getiriyonun." Gürsel'e kitaplanndan bınnde "Çoktandır kendi dilimde sevişmediın" dedirten de bu özlem mi acaba? Nedim Gürsel yine de göçün 40. yılının kutlandığı bu günlerde, kızı "ikinci kuşak" Leyla'nın, "ild dilli" olmasını istıyor. "Kafka günlüğünde yazarlara bekârüğı önerir. Yazmak, sanryorum çok tecrit, yalnızük gerektiren bir eylem'' diyen yazar. şu anda bir yıllığına burslu olarak, ailesinden uzakta göçebe yaşadığı Berlın'de daha verimli olacağmın ilk işaretlerini veriyor. Resimli Dünya romanının Almancaya çevrilmesinin heyecanmı yaşayan yazar, "Öyküyii tasvir, BRÜKSEL ERDtNÇ UTKU betinıleme üzerine knruyomm, şürse! anladmı yakaJamak istryorum" diye tanımhyor yaptığı işi. "Avrupa metropoUerin yoğun olduğu bir yer. ~ " " — — — — Belki o >üzden kent betimlemeleri ön plana çıkıyor yazdıklanmda. Kentler bir anlamda anlatun kahramam olarak görülüyor" diye ekliyor. Gürsel. Boğazkesen'den (1994) 5 yıl sonra yayımlanan 2. romanı Resimli Dünya'da (1999) yine geçmişle günümüzü buluşturuyor ve tarihin sisli koridorlannda gizemli bir arayışa gınşiyor. "Ulusal kinüiğin dağüma sürecine girdiği bir anda, kimliklere ve tarihsel romana ilgi arüyor" saptamasında bulunan vazar, bazı tarihsel romanlann aslında günümüzü anlattığını söylüyor. Tarihin sadece dekor olarak kullanıldığı romana. tarihsel roman denilemeyeceğini anlatan Gürsel, bu türe örnek olarak Gülün Adı'nı veriyor. Yazar, Lucas'ın "Günümüzün bakışıyla tarihi yorumlayan roman, tarihsel romandır" göriişüne katılıyor. Etkınliğin ertesi günü, Gürsel'i konuk eden Rabia-Tony çiftinin evinde akşam "ralajia kafa çekmeye" davet ediliyorum. Brüksel'den bir şişe rakı kapıp, Gent ile Oostend arasındaJcı Nevele'ye doğru yola koyuluyorum. Raslantının bu kadan da fazla; otomobilimdeki radyoyu açtığımda tnce Memet romanından parçalar okunuyor. Radyo 1 'in pazar günü Edebiyat programında Yaşar Kemal'in romanından bir bölüm okunuyor. "Ddnci bölüm haftaya" diye sona eriyor İnce Memet'e aynlan süre. Belçika'da, Fransa'da yaşayan ünlü bir Türk yazanyla Oğul da ağlar, baba da... Aylardır süren "anormaT güzel hava koşullan "hayattan yararlanmak" isteyen Kımıleri'ni mayıs ve hazıran'da bol bol "kryüara, kırlara" koştururken, Öteki 'leri de "sokaklara" döktü. Içlerinde yürüme işini meslek halıne getırmiş çok küçücük bir azınlık olsa da. sanmayın ki Öteki 'lenn çoğunluğu "yoDan aşındırmaktan" özel keyif alır. Onlar yalnızca gençken değıl. ilerlemış yaşlannda da ıç rahatlığıyla "kırlara, kryılara" gidebilmeyi hedefleyenlerdir. Orneğin Millı Eğıtım sektörü çalışanlan, 1 Mayıs'tan beri Fransa çapında 11 kez yürümüşler. Veya 1995 sonunda ülkeyi yaklaşık 1.5 ay ve hemen hemen tümüyle felce uğratan Kamu Ulaştırma grevlen kadar olmasa bile, yine bir aydır toplu taşımacılık grevlerle ciddi bir biçimde aksıyor. Neden diyeceksiniz... Yaşlıyken de "iyi" daha dogrusu "daha Ki" yaşayabilmek için... Babayı ogula muhtaç etmeden... "SosyaT sıfatına layık veya "Sosyal Devlet" tanınuna uygun toplumsal bir düzen kurmak, onlarca hatta yüzlerce yıla mal olduğu gibı, onu korumak sürekli ve örgütlü bır "ihtimam" gerektıriyor. "Yeni Dünya"nın "atom gagalı şahinlerTnin, burun kıvırdığı "Eski Dünya"nın belki de en eskisi -buralarda-, bir de "Kazanılmış Hak" diye yerleşik ve köklü bir kavTam var. Fransız kamu sektörü çalışanlan emeklilik haklanna dokunuldu mu, aslan kesiliyor. Işin matrak tarafı, özel sektörde çalışanlar, emeklilik haklan daha sınırlı da olsa. sosyal hareketlilıklerin faturasını "Ötekflerle" birlikte de ödeseler. -oflaya puflaya- eylemleri destekliyorlar. Zira onlara da aba altından sopa gösteren işveren kesımi eşlığinde başbakan Jean-Pierre Raffarin ve hükümetı, pek uzağa girmeden. orta vadede "Kberal dünya" gerekçesiyle yenı sosyal kısıntılar tezgâhlıyor. 1995'tekieylemlero zamankı ve şımdiki Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ı erken seçimlere itmış: veliahtı, Başbakan Alain Juppe hükümetinin düşmesine neden olmuş ve "çoğul solu" bır kez daha iktidara taşımıştı. Eğri oturup doğru konuşacak olursak (!), sosyalist Iionel Jospin hükümetlerinin dokunmaya pek cesaret edemediğı gerçek bir sorunu. "emekiüik refonnunu" ele almak gene bir sağ iktidara düştü. Zira: Fransa'da 19. yüzyıl başında tek 100 yaşında insan yokken, 1900 yıl'ında 10. 2003 yılında 12.627 tane "Asırhk" Fransız sayımlara geçmış. 2050'de öngörülen "Asıruk" sayısı 165.000. Pek fazla sayılara boğmadan bir başka örnekle yaş pıramidının huni olmasa bile nasıl cezveye dönüşme riskıni taşıyabileceğine -liberal kaldıraçlarla- bakalım. 2000 sayımlannda 60 milyonu az geçen nüfusun beşte bın, yani 12 milyonu 60 yaşının üstündeymiş. 2O2O'de 17 milyonu aşacak 60 yaş ve üstü, 2O5O'de ancak 65 milyon olacağı varsayılan nüfusun üçte birıni geçecek: 22 milyon. Ben yandan, bugünkü demografık eğılımlere bakılırsa 2000'de 31.6 PARIS milyon olan 20-59 yaş dılimi üyelen 2040'ta 29.6 milyona düşecek. Eeee, ortalama ömür erkeklerde dayanmış 75 "e, kadınlarda 83'e (Avrupa bınncısi). Yann kim ödeyecek emekii maaşlannı? Nasıl? Buna kamunun parası dayanır mı° Öyleyse bastınn çalışan ücretliye. Aktif hayatta daha uzun kalsın, daha fazla sosyal kesıntı ödesin, daha az emeklilik maaşı alsın. Kolay... Acaba? Buralarda "kazanımlar" pek öyle kolay tepeden verilıp alınamaz. Geçen salı Fransa'da kaynağına göre sayılan 1 ile 1.5 milyon arası değişen "Ötekiler" yine yürüdü. 30 derece güneş altında saatlerce taban teptiğımız ve tek tük çalışan metrolarda istif balık haşlama olduğumuz bu satırlann yazıldığı perşembenın akşamı ilk gelen rakamlara göre, gündüz Fransa'da niyetı pek spor olmayan yanm milyon yürüyüşçü sokaklardaydı. Kolay eskitiriz ama kolay kolay pabuç bırakmak yok... ilk kez 1790"da (büyük devnmden bir yıl sonra) devlet memurlarına emeklilik gündeme gelmış ama yasa uygulanamamış. Çalışanlar bakmış devletten hayır yok, 1808 'de Merkez Bankası, 1812 'de Comedie Françaıse (Devlet Tiyatrosu), 1824'de Milli Matbaa, 1831 'de Ordu çalışanlan (subaylar) kendi emeklilik sandıklannı oluşturmuşlar. Kamu sektörünün tümünü hem de devlet korumasında kapsayacak ilk Genel Emeklilik 1853'te kurulmuş. Tam 150 yıl önce. 19. yüzyıl sonundan itibaren sendikalann ve sol muhalefetlenn dıretmesiyle maden, demiryolu gibi zor meslek alanlan çahşanlarına prım, erken emeklilik gibi _ _ _ _ _ _ ek haklar tanınmış. 1936,1945, 1968 ve benzen tarihi dönemeçlerde kesinleşen yasalarla herkes 37.5 yıl sosyal aidatiannı ödemiş olmak kaydıyla istisnalar dışında 60 yaşından itibaren emekii olabiliyordu. "Du". çünkü Juppe hükümetiyle başlayan geriye çekme operasyonlan. Özel sektörde asgari aıdat süresi 40 yıla (2009 yılında 41) çıkarken, yeni sosyal kesintiler, ek kasalar, arn vergilerle devletin açıklan ücretlilerden çıkartılmaya başlandı. Sıra sistemin kalbinde. Kamu sektöründe... Raffarin'in hedefı orada da 40 ve 41 yıl. Şu anda kadın ve erkek için alt eşik olan 60 yaşını 65 ve üstüne çıkartabilmek. Sendikalar ve sol muhalefet. aktif nüfus gözüken 5 milyon gizli veya açık işsize iş sahası açarak. genç göçmen yabancı işgücünü düzenh ve denetimli devreye sokarak. öğrencileri aktif nüfus hesaplannın dışında tutarak. işveren ve mali çevTeleri yatınm ve vergilendırme yöntemleriyle seferber ederek felaket senaryolannın bertaraf edileceğıni savunuyorlar. Yoksa Mübeccel B. Kırayın tanımladığı KırsaJ Aile'ye mi döneceğız? Değerli Hocamız sorar: "Çiftçi, köylü adam niye çok çocuk yapar? Sosyal garanüsi obnadığı için." Bugünkü yürüyüşçülerden birinin elindeki pankartta şöyle bir Sefarad atasözü vardı: "Baba (para) verdiğinde baba da güler, oğul da; Oğul verdiğinde oğul da ağlar baba da_" ugurJiukumaparis.com UGUR HÜKÜM Aceh'te kaçış. Endonezya'da, Aceh bölgesinin bağunsızlığı için mücadele veren Özgür Aceh Hareketi'ne >öne- lik ordu operasyonu nedeniyle 10 binden fazla kişi bölgevi terk etmek zorunda kaldL ÖAH üye- leriyle askerler arasmdaki çatışmalann \oğunlaşması vüzünden yanlarına birkaçparça eşya alarak evlerini terkeden böl- ge halkı, Aceh'in kuzeyindeki Bireun yakmlarında, bir fiıtbol sahasını kamp haline getirdi (Fotoğraf: REUTERS) buluşmaya giderken, radyoda, dünya çapındaki başka bir yazarımızın romanından Belçika ulusal dillerinden birinde, Flamancada. bölümler dinlemek insam gururlandınyor. Köy evine ulaşır ulaşmaz, sanki pazar yazısı mizanseni olarak özel planlamışmı gibi yolda gelirken dinlediklerimi anlatıyorum yazara. Yıllar önce Cumhuriyet'e keyifli bır dille, derinlikli bir gözlem gücünü yansıtan pazar yazılan da yazan Nedim Gürsel. "Yaşar Kemal: Bir Geçiş Dönemi Romancısı" adlı incelemesinden bahsediyor. Bize Yaşar Kemal'i anlatıyor. Medya'nın durumu, Cumhuriyet gazetesinin ayncalıklı yeri, yayıncılık, telif haklan, öykü, roman, Nâam, Genco Erkal'ın şiir yorumu, Türk edebiyatının A\rupa'daki durumu ve başka birçok konuyu konuşuyoruz. Frankfurt'ta, gazeteci Gürsel Köksal'dan dinlediğim, Can Yücel ile ilgıli anılan aktanyorum yazara. Nedim Gürsel de Yaşar Kemal ile ilgili çok ilginç bir anekdot anlanyor; Çakırcah Mehmet Efe'nin kızı Nedim Gürsel'in anneannesinin süt annesi imiş. Sık sık Yaşar Kemal ile görüşen ve her keresinde Kemal "in dayısının yöredeki önemli eşkıyalardan biri olduğunu dinleyen Gürsel, görüşmelerinden birinde, Yaşar Kemal'e Çakırcah Mehmet Efe ile dolaylı bağını anlatır. Daha sonra Paris'te, Türk edebiyatı ile ilgili bir panele Kemal ile birlikte Gürsel de konuşmacı olarak çağnlır. O sırada Paris Sorbonne Üniversitesı'nde doktora yapan Gürsel, Kemal'in ünü sayesinde çağnlmıştır aslında. O zaman henüz ayaklan yere basmayan genç yazar Nedim Gürsel, yaptığı konuşmada, "köy edebiyaonı aşmak, evTenselliği yakalamak gereldr" dıyerek Yaşar Kemal'i eleştirir. Ünlü romancımız Kemal anında ayağa firlayarak sert bir tepki verir, Gürsel'i işaret ederek dinleyicilere seslenir. "Bu gördüğünüz zjbidi var ya, tam 156 tane adam ölduren bir eşkryanın torunudur!" Toplantı sonrası Nedim Gürsel Yaşar Kemal'e "Bu kadar kesüı bir sayıvı nereden çıkardjğmı" sorar ve beklemediği bir yanıt alır. Kemal, Çakırcah Mehmet Efe hakkında Cumhuriyet gazetesi için geniş bir röportaj yapmıştu" ve bu konuda aynntılı bilgiye sahiptir. Genç Nedim Gürsel baltayı taşa vurmuştur! (erdincutkuayahoo.com) Kırmızı Oda 'da Strindbergare Ulkelerin edebiyatı da birbinne benzer, yazarlan da. Bırbirının adını duymamış yazarlann benzer konulara yakınlık duyması, birbırlerini andıran yaklaşım göstermeleri hep dikkatimi çekmıştır. Edebiyat alanında da îsveç ile Türkıye'yı karşılaştırabılıyor olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Halen elimde ıkı gezı kıtabı \ar: Bırisi, Danımarkah ozan Henrik .Nordbrandfın 1978'te yayımladığı "Bir Osmanhdan Meknıp" adlı çahşmasının bu yıl çıkan Isveççesi; öteki ise Reşat Nuri Güntekin'in "Anadolu .\otlan*'nın. 1993'te yayımlanan 17. baskısı, hepımızın daha öğrencilik yıllanmızda okuduğumuz klasılc yapıt. ,<\nadolu insanını anlatırken onlara özgü düşünce şeklini. hayat anlayışını satırlara \nrurken nasıl birbirlerine benziyor bu ıkı ayn dünyanın ve ülkenın yazan. Yerler. yani eskı adıyla mekânlar, iki ülke edebıyatında da büyük öneme sahıp. Bızde Sait Faik, Sabh Birsel ve Demir Özlü. yerleri de insanlar gibi tanımlamakta çok ustadırlar. Okur içine girilen yeri, onların gözleriyle görür. burnuyla koklar, kulaklanyla duyar \e duyulanyla vaşar; bır sarhoş ouııadığı kalır. tsveçli yazarlarda da benzer bir >an var, Orneğin, August Strindberg, yazarlık yanında resım sanatı, fotoğrafçıhk gibi başka tutkulara da sahıpti: bir de boğazına düşkünlüğü vardı. Stockholm merkezındekı Berns adlı gece kulübü ve gazınonun "Kmııızı Oda" adlı bölümü, yazarın aynı addakı romanından (1879) dolayı dünyaca ünlenmiştır. Orada bugün de Stnndberg'ın en sevdiği \emeklerden bin olan "Strindbergare" mönüde bulunur. Stockholm, kısa bır süre için gelip gezenlen etkiler. Her yer yeşıl, mavidir ve kent ferahtır. Bu ferahlık, zamanla kışınin kendını de\ bir konserve kutusunda STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN hıssetmesıne yol açar ama. geçici konuklar için böyle bir şey söz konusu değildu-. Bu kenti gerçek anlamda tanımanın bır şeklı de. restoranlannda bulunmaktır; kent merkezındekı lüks restoranlarda değıl, dış semtlerdekı yerel pizzacılarda fılan. Çoğu memleketlilerimizin vönetimınde olan bu restoranlara cumartesi öğleden sonra, "Tekel" kapanınca \ e pazarlan geleceksiniz. O zaman, başka yerde görmedığinız "gerçek lsv«çülerle" tanışırsınız. Bizde "salaş yer" sözcügü, bıraz da "gariban, alçakgönüllil sade yer" anlamında kullanılır; buradakıler için "bayağı" sözcüğü daha yerinde olacaktır. Su gibi bıra, şarap içilir; zaman ilerledikçe bağuurak konuşulur, ayak altında dolaşmasınlar diye çocuklara sürekli olarak dondurma parası, şeker parası verilır. Stockholm'ün en büyük adası olan "Söder" (Güney) bir zamanlar bohemlenn ve ışçılerin semtiydi ve bundan dolayı îsveç edebiyatında ^ — birçok başyapıtın mekânı olmuştur. Şimdi de kentin dığer merkezı semtlerinden farklı bır havayı koruyor. Benim çok sevdiğım Is\eçlı yazarlardan bazılan bu semtte oturuyor; "tsveç'in Sait Faik'i" olarak tanımladığım GustafRune Eriks de iki yıl önce burada. çocukluk evinde ölmüştü. Kızım Günseli, Söder'in sayısız küçük restoranlanndan birinde çalışıyor, dış semtlerdekıler gibi ohnayan, ama lüks de sayılmayan, ıdare eder bır yerde. Zaman zaman bana ve oğluma, kulak misafiri olduğu ıncılen anlatır. Geçen hafta gazetelerde, küçük bir magazin haberi olarak şöyle bır şey yer almıştı: "Türkler, Avrupa Birtiği standardına uygun prezervatifleri küçük buluyorlar!" Restoranında bu konu masalar arasında gündeme getirilmiş. Haberi yüksek sesle okuyan birine, bu- başka masadan şu yorum gelmış: "Şimdi anlaşıldı neden dünyada 9 milyoıı fsveçü, 100 milyon Türk olduğu!" Bu- başka örnek: Kadehindekı şarapta sinek olduğunu söyleyen bayan konuğa kızımın verdiğı yanıt: "Şşşsst! Yoksa herkes aynısını isteyecek." Bu pazann son örneği ise şöyle: Mönüde iki ayn midye yemeği olduğunu gören konuk, kızıma soruyor: "Hacı nüdyesh'te, öbür midye arasında ne fark var?" (Burada ve diğer bazı ülkelerde hacı midyesi denilen midye türü, normal midyeden çok daha iri.) Kızımdan önce, soranın masa arkadaşı yanıt veriyor: "İDd, jılda bir kez Mekke'ye grttiğr için." Üç ülkenin gölü Konstanz'm kıyılannda Güneş iliklenmızi ısıtıyor. Oturduğumuz >erden kalkmak istemıyor canımız. Çevremızde başka mutlu insanlar. Yemeğinı yıyen. soğuk bu^sını yudumlayan, ısıtan güneşte ge\şemış, memnun kışiler. Az ötede, yamaçlann yeşil örtüsünde. otlaklara çıkmış koyunlar da bızler gibi mutlu ohnalı. Güneş onlann da ilıklenni ısıtıyor. Büyük bir köy evının önündeki düzlükte oturuyoruz. Yükseklık bin metrenin üzerinde. Uzaklarda Ren vadisi ve Alp dağlan göriinüyor. Aşağıdan buralara, yamaçlann temız havasına çıkan büyük kent ınsanlan çevrede gezuıiyor, uzun yürüyüşler yapıyor. Kışın da kayaidannı ayağına geçirip tepelerden aşağılara kayıyor. Kö\- evınde yaşayan ailenin geçim kaynağı hayvancıhğın yani sıra lokantacılık. Pfender dağının temız havasına gelen yürüyüşçülerle kayakçılar onlann müşterilen. Avusturya'nın Voralberg Eyaletı'nın başkenti Bregenz"den buralara günübırliğine bınlerce ınsan çıkıyor. Üç ülkenın gölü Konstanz'ın mesalede. Savaş sonrası yıllannda tiyatro festivali ile adını duyurmaya başlayan Bregenz göl kenannda eskı bır Roma kenti. Almanya'dan îsviçre"ye, kuzey îtalya'ya dinlenceye. Avusturya'nın dağlanna kayağa gitmek kıyılanndayız. Lindau B ^ ^ a T t T T y î T T B isteyenlerin yakınlanndakı ^______ı Wasserburgçevreye _^ ~ gezınti yapmak A^Lj isteyenlerin ^ 7 > konaklamasma çok - ._ uygun. Kara ile bağlantılı büyük bır ada ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ geçmeK zorunaa ~ olduğu Bregenz f AHMET gölün doğu ; ARPAD ucunda, Pfender ' dağımn eteklerine ve yamaçlanna kunılu. Dar üzerindeki tanhı Lındau'yı zıyaret yöreye her gelen için bir gerek. Eskı yapılannın tamamı tamir edilmış. dar sokaklannın çoğu trafiğe kapatılmış kent şık dükkânlan, lokanta ve kahveleri, otellen \e yat limanı ile çok çekıci. ANoısturya sırun ve Bregenz ise sadece on dakıkahk sokaklannda orta çağdan kahna evlerin arasından yürüyoruz. Bregenz'in üst mahalleleri köyü andınyor. Bir iki katlı, küçük ve şirin bahçeler içinde taştanr evler. Sokaklar bomboş. Kımi kapı önünde vaşlı insanlar, bahçe duvarlannda kedıler uyukluyor. Güneş ilıklenni ısıtıyor. Buralara gelip de Bregenz festival buıasuıı gezmemek ohnaz. Göl kıyısında büyük bir park. Parkın bir köşesindeki ünlü kumarhane. az ötesinde "göl sahnesi". Her yıl bir ay içinde 300 bin sanatseveri kente çeken Bregenz Festivali 1946'dan bu yana açık havada yapılıyor. Amfitiyatroda oturan izleyiciler göl üzerindeki dev sahnede oynanan "Sihirli Flüt". "Nabucco", "La Bobeme"in müziğı ile kendılerinden geçerken panldayan sulara, ötelerde îsviçre kıyılannın ışıltısına da dalıyorlar. Festival bu yıl 17 Temmuz'da "Bau Yakasuun Hikâyesi" ile açılacak ve bır ay sürecek. Az sonra iskelede, bizi Wasserburg'a geri götürecek gemının gebnesuıi bekliyoruz. Konstanz gölünde üç ülkenin gemileri çalışıyor. Özellikle yazın sık sık yapılan seferlerle üç ülke arasında dolaşmak mümkün. "München" tam zamanında ıskeleye yanaşıyor. Halatlar atılıyor, kapılar açılıyor. Insanlar ağır ağır, hıç acele etmeden, koşuşturmadan gemıye biniyor. Güzel bır günün sonunda herkes yorgun. Göl sessiz ve durgun. Bembeyaz gemiler, kotralar, yelkenliler sularda kayıyor. tki yanımızda aç martılar çığlık çığlığa, ekmek parçalannı havada kapışıyorlar. Kıyıda küçük yerleşimler, köyler, yalılar, yamaçlarda\illalar. Parklar, ehna bahçeleri, üzüm bağlan. "München" arkasında köpükler bu-akarak hızla ilerliyor. Ötelerden bır trenın düdük sesi duyuluyor. Güneş batmaya hazırlanıyor. Çok uzakta, gölün öteki ucunda, puslann arduıda Konstanz. Yann da yolculuk Friedsrichshafen'den feribotla Romanshorn'a. Oradan da ver elini Zürih, îsviçre.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear