Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 15HAZİRAN2003PAZAR
10 P A Z A R Y 4 Z I L A R I dishabiacumhuriyet.com.tr
EşkıyatorunuNedim Gürsel!
Belçika'ya göçün 40. yılı nedeniyle ülke
çapmda düzenlenen etkinlikler
kapsamında, Kardelen Deraeği tarafindan
Gent'te gerçekleştirilen Türk Kitaplan
Sergisi, Nedim Gürsel'le söyleşı ve okuma
gününde 30 yıldır Paris'te yaşayan, öykü ve
romanlannı Türkçe kaleme alan yazarımızın
gerçek ülkesinın, dili olduğunu, GürseFin
Türkçenin içinde yaşadığını öğreniyoruz.
Ünlü îspanyol yazan Juan Goytisolo,
"Sürgündeki yazar için dil gerçek vatanın
yerini tutar" derken de zaten aynı şeyı dile
getiriyor. Türkçenin sıcağından uzak kaldığını
söyleyen yazar Nedim Gürsel. "Türkiye'de
yaşasaydım daha değişik bir iislup kurardım"
diye düşünüyor. Romalı şair Ovidius,
Imparator Augustus'un buyruğuyla Karadeniz
kıyısındaki Köstence'ye sürülmüstür.
O\ idius, bir dostuna gönderdiği mektupta
şöyle sesleniyor: "Itahan diline olan
aiışkanlığımı kaybetmemek için ve dilinı,
vatanınun seslerini kaybetmesin diye, kendi
kendime konuşuyomm, kullanmayı
unuttuğum sözcükleri bu şekilde yakalayıp
bir araya getiriyonun." Gürsel'e
kitaplanndan bınnde "Çoktandır kendi
dilimde sevişmediın" dedirten de bu özlem
mi acaba? Nedim Gürsel yine de göçün 40.
yılının kutlandığı bu günlerde, kızı "ikinci
kuşak" Leyla'nın, "ild dilli" olmasını istıyor.
"Kafka günlüğünde yazarlara bekârüğı önerir.
Yazmak, sanryorum çok tecrit, yalnızük
gerektiren bir eylem'' diyen yazar. şu anda bir
yıllığına burslu olarak, ailesinden uzakta
göçebe yaşadığı Berlın'de daha verimli
olacağmın ilk işaretlerini veriyor. Resimli
Dünya romanının Almancaya çevrilmesinin
heyecanmı yaşayan yazar, "Öyküyii tasvir,
BRÜKSEL
ERDtNÇ
UTKU
betinıleme üzerine
knruyomm, şürse!
anladmı yakaJamak
istryorum" diye
tanımhyor yaptığı işi.
"Avrupa metropoUerin
yoğun olduğu bir yer.
~ " " — — — — Belki o >üzden kent
betimlemeleri ön plana çıkıyor yazdıklanmda.
Kentler bir anlamda anlatun kahramam
olarak görülüyor" diye ekliyor. Gürsel.
Boğazkesen'den (1994) 5 yıl sonra
yayımlanan 2. romanı Resimli Dünya'da
(1999) yine geçmişle günümüzü buluşturuyor
ve tarihin sisli koridorlannda gizemli bir
arayışa gınşiyor. "Ulusal kinüiğin dağüma
sürecine girdiği bir anda, kimliklere ve tarihsel
romana ilgi arüyor" saptamasında bulunan
vazar, bazı tarihsel romanlann aslında
günümüzü anlattığını söylüyor. Tarihin sadece
dekor olarak kullanıldığı romana. tarihsel
roman denilemeyeceğini anlatan Gürsel, bu
türe örnek olarak Gülün Adı'nı veriyor. Yazar,
Lucas'ın "Günümüzün bakışıyla tarihi
yorumlayan roman, tarihsel romandır"
göriişüne katılıyor. Etkınliğin ertesi günü,
Gürsel'i konuk eden Rabia-Tony çiftinin
evinde akşam "ralajia kafa çekmeye" davet
ediliyorum. Brüksel'den bir şişe rakı kapıp,
Gent ile Oostend arasındaJcı Nevele'ye doğru
yola koyuluyorum. Raslantının bu kadan da
fazla; otomobilimdeki radyoyu açtığımda
tnce Memet romanından parçalar okunuyor.
Radyo 1 'in pazar günü Edebiyat programında
Yaşar Kemal'in romanından bir bölüm
okunuyor. "Ddnci bölüm haftaya" diye sona
eriyor İnce Memet'e aynlan süre. Belçika'da,
Fransa'da yaşayan ünlü bir Türk yazanyla
Oğul da ağlar,
baba da...
Aylardır süren "anormaT güzel
hava koşullan "hayattan
yararlanmak" isteyen Kımıleri'ni
mayıs ve hazıran'da bol bol
"kryüara, kırlara" koştururken,
Öteki 'leri de "sokaklara" döktü.
Içlerinde yürüme işini meslek
halıne getırmiş çok küçücük bir
azınlık olsa da. sanmayın ki
Öteki 'lenn çoğunluğu "yoDan
aşındırmaktan" özel keyif alır.
Onlar yalnızca gençken değıl.
ilerlemış yaşlannda da ıç
rahatlığıyla "kırlara, kryılara"
gidebilmeyi hedefleyenlerdir.
Orneğin Millı Eğıtım sektörü
çalışanlan, 1 Mayıs'tan beri Fransa
çapında 11 kez yürümüşler. Veya
1995 sonunda ülkeyi yaklaşık 1.5
ay ve hemen hemen tümüyle felce
uğratan Kamu Ulaştırma grevlen
kadar olmasa bile, yine bir aydır
toplu taşımacılık grevlerle ciddi
bir biçimde aksıyor. Neden
diyeceksiniz... Yaşlıyken de "iyi"
daha dogrusu "daha Ki"
yaşayabilmek için... Babayı ogula
muhtaç etmeden... "SosyaT
sıfatına layık veya "Sosyal Devlet"
tanınuna uygun toplumsal bir
düzen kurmak, onlarca hatta
yüzlerce yıla mal olduğu gibı, onu
korumak sürekli ve örgütlü bır
"ihtimam" gerektıriyor. "Yeni
Dünya"nın "atom gagalı
şahinlerTnin, burun kıvırdığı
"Eski Dünya"nın belki de en eskisi
-buralarda-, bir de "Kazanılmış
Hak" diye yerleşik ve köklü bir
kavTam var. Fransız kamu sektörü
çalışanlan emeklilik haklanna
dokunuldu mu, aslan kesiliyor. Işin
matrak tarafı, özel
sektörde çalışanlar,
emeklilik haklan
daha sınırlı da olsa.
sosyal
hareketlilıklerin
faturasını
"Ötekflerle" birlikte
de ödeseler. -oflaya
puflaya- eylemleri destekliyorlar.
Zira onlara da aba altından sopa
gösteren işveren kesımi eşlığinde
başbakan Jean-Pierre Raffarin ve
hükümetı, pek uzağa girmeden.
orta vadede "Kberal dünya"
gerekçesiyle yenı sosyal kısıntılar
tezgâhlıyor. 1995'tekieylemlero
zamankı ve şımdiki
Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ı
erken seçimlere itmış: veliahtı,
Başbakan Alain Juppe
hükümetinin düşmesine neden
olmuş ve "çoğul solu" bır kez daha
iktidara taşımıştı. Eğri oturup
doğru konuşacak olursak (!),
sosyalist Iionel Jospin
hükümetlerinin dokunmaya pek
cesaret edemediğı gerçek bir
sorunu. "emekiüik refonnunu" ele
almak gene bir sağ iktidara düştü.
Zira: Fransa'da 19. yüzyıl başında
tek 100 yaşında insan yokken,
1900 yıl'ında 10. 2003 yılında
12.627 tane "Asırhk" Fransız
sayımlara geçmış. 2050'de
öngörülen "Asıruk" sayısı
165.000. Pek fazla sayılara
boğmadan bir başka örnekle yaş
pıramidının huni olmasa bile nasıl
cezveye dönüşme riskıni
taşıyabileceğine -liberal
kaldıraçlarla- bakalım. 2000
sayımlannda 60 milyonu az geçen
nüfusun beşte bın, yani 12
milyonu 60 yaşının üstündeymiş.
2O2O'de 17 milyonu aşacak 60 yaş
ve üstü, 2O5O'de ancak 65 milyon
olacağı varsayılan nüfusun üçte
birıni geçecek: 22 milyon. Ben
yandan, bugünkü demografık
eğılımlere bakılırsa 2000'de 31.6
PARIS
milyon olan 20-59 yaş dılimi
üyelen 2040'ta 29.6 milyona
düşecek. Eeee, ortalama ömür
erkeklerde dayanmış 75 "e,
kadınlarda 83'e (Avrupa bınncısi).
Yann kim ödeyecek emekii
maaşlannı? Nasıl? Buna kamunun
parası dayanır mı° Öyleyse
bastınn çalışan ücretliye. Aktif
hayatta daha uzun kalsın, daha
fazla sosyal kesıntı ödesin, daha az
emeklilik maaşı alsın. Kolay...
Acaba? Buralarda "kazanımlar"
pek öyle kolay tepeden verilıp
alınamaz. Geçen salı Fransa'da
kaynağına göre sayılan 1 ile 1.5
milyon arası değişen "Ötekiler"
yine yürüdü. 30 derece güneş
altında saatlerce taban teptiğımız
ve tek tük çalışan metrolarda istif
balık haşlama olduğumuz bu
satırlann yazıldığı perşembenın
akşamı ilk gelen rakamlara göre,
gündüz Fransa'da niyetı pek spor
olmayan yanm milyon yürüyüşçü
sokaklardaydı. Kolay eskitiriz ama
kolay kolay pabuç bırakmak yok...
ilk kez 1790"da (büyük devnmden
bir yıl sonra) devlet memurlarına
emeklilik gündeme gelmış ama
yasa uygulanamamış. Çalışanlar
bakmış devletten hayır yok,
1808 'de Merkez Bankası, 1812 'de
Comedie Françaıse (Devlet
Tiyatrosu), 1824'de Milli Matbaa,
1831 'de Ordu çalışanlan
(subaylar) kendi emeklilik
sandıklannı oluşturmuşlar. Kamu
sektörünün tümünü hem de devlet
korumasında kapsayacak ilk Genel
Emeklilik 1853'te kurulmuş. Tam
150 yıl önce. 19. yüzyıl sonundan
itibaren sendikalann
ve sol muhalefetlenn
dıretmesiyle maden,
demiryolu gibi zor
meslek alanlan
çahşanlarına prım,
erken emeklilik gibi
_ _ _ _ _ _ ek haklar tanınmış.
1936,1945, 1968 ve
benzen tarihi dönemeçlerde
kesinleşen yasalarla herkes 37.5
yıl sosyal aidatiannı ödemiş olmak
kaydıyla istisnalar dışında 60
yaşından itibaren emekii
olabiliyordu. "Du". çünkü Juppe
hükümetiyle başlayan geriye
çekme operasyonlan. Özel
sektörde asgari aıdat süresi 40 yıla
(2009 yılında 41) çıkarken, yeni
sosyal kesintiler, ek kasalar, arn
vergilerle devletin açıklan
ücretlilerden çıkartılmaya
başlandı. Sıra sistemin kalbinde.
Kamu sektöründe... Raffarin'in
hedefı orada da 40 ve 41 yıl. Şu
anda kadın ve erkek için alt eşik
olan 60 yaşını 65 ve üstüne
çıkartabilmek. Sendikalar ve sol
muhalefet. aktif nüfus gözüken 5
milyon gizli veya açık işsize iş
sahası açarak. genç göçmen
yabancı işgücünü düzenh ve
denetimli devreye sokarak.
öğrencileri aktif nüfus hesaplannın
dışında tutarak. işveren ve mali
çevTeleri yatınm ve vergilendırme
yöntemleriyle seferber ederek
felaket senaryolannın bertaraf
edileceğıni savunuyorlar. Yoksa
Mübeccel B. Kırayın tanımladığı
KırsaJ Aile'ye mi döneceğız?
Değerli Hocamız sorar: "Çiftçi,
köylü adam niye çok çocuk yapar?
Sosyal garanüsi obnadığı için."
Bugünkü yürüyüşçülerden birinin
elindeki pankartta şöyle bir
Sefarad atasözü vardı: "Baba
(para) verdiğinde baba da güler,
oğul da; Oğul verdiğinde oğul da
ağlar baba da_"
ugurJiukumaparis.com
UGUR
HÜKÜM
Aceh'te kaçış. Endonezya'da, Aceh bölgesinin bağunsızlığı için mücadele veren Özgür Aceh Hareketi'ne >öne-
lik ordu operasyonu nedeniyle 10 binden fazla kişi bölgevi terk etmek zorunda kaldL ÖAH üye-
leriyle askerler arasmdaki çatışmalann \oğunlaşması vüzünden yanlarına birkaçparça eşya alarak evlerini terkeden böl-
ge halkı, Aceh'in kuzeyindeki Bireun yakmlarında, bir fiıtbol sahasını kamp haline getirdi (Fotoğraf: REUTERS)
buluşmaya giderken, radyoda, dünya
çapındaki başka bir yazarımızın romanından
Belçika ulusal dillerinden birinde,
Flamancada. bölümler dinlemek insam
gururlandınyor. Köy evine ulaşır ulaşmaz,
sanki pazar yazısı mizanseni olarak özel
planlamışmı gibi yolda gelirken dinlediklerimi
anlatıyorum yazara. Yıllar önce Cumhuriyet'e
keyifli bır dille, derinlikli bir gözlem gücünü
yansıtan pazar yazılan da yazan Nedim
Gürsel. "Yaşar Kemal: Bir Geçiş Dönemi
Romancısı" adlı incelemesinden bahsediyor.
Bize Yaşar Kemal'i anlatıyor. Medya'nın
durumu, Cumhuriyet gazetesinin ayncalıklı
yeri, yayıncılık, telif haklan, öykü, roman,
Nâam, Genco Erkal'ın şiir yorumu, Türk
edebiyatının A\rupa'daki durumu ve başka
birçok konuyu konuşuyoruz. Frankfurt'ta,
gazeteci Gürsel Köksal'dan dinlediğim, Can
Yücel ile ilgıli anılan aktanyorum
yazara. Nedim Gürsel de Yaşar
Kemal ile ilgili çok ilginç bir anekdot
anlanyor; Çakırcah Mehmet Efe'nin
kızı Nedim Gürsel'in anneannesinin
süt annesi imiş. Sık sık Yaşar Kemal
ile görüşen ve her keresinde
Kemal "in dayısının yöredeki önemli
eşkıyalardan biri olduğunu dinleyen
Gürsel, görüşmelerinden birinde,
Yaşar Kemal'e Çakırcah Mehmet Efe
ile dolaylı bağını anlatır. Daha sonra
Paris'te, Türk edebiyatı ile ilgili bir
panele Kemal ile birlikte Gürsel de
konuşmacı olarak çağnlır. O sırada
Paris Sorbonne Üniversitesı'nde
doktora yapan Gürsel, Kemal'in ünü
sayesinde çağnlmıştır aslında.
O zaman henüz ayaklan yere
basmayan genç yazar Nedim Gürsel,
yaptığı konuşmada, "köy edebiyaonı
aşmak, evTenselliği yakalamak
gereldr" dıyerek Yaşar Kemal'i
eleştirir. Ünlü romancımız Kemal
anında ayağa firlayarak sert bir tepki
verir, Gürsel'i işaret ederek
dinleyicilere seslenir. "Bu
gördüğünüz zjbidi var ya, tam 156
tane adam ölduren bir eşkryanın
torunudur!" Toplantı sonrası Nedim
Gürsel Yaşar Kemal'e "Bu kadar
kesüı bir sayıvı nereden çıkardjğmı"
sorar ve beklemediği bir yanıt alır.
Kemal, Çakırcah Mehmet Efe
hakkında Cumhuriyet gazetesi için
geniş bir röportaj yapmıştu" ve bu
konuda aynntılı bilgiye sahiptir.
Genç Nedim Gürsel baltayı
taşa vurmuştur!
(erdincutkuayahoo.com)
Kırmızı Oda 'da Strindbergare
Ulkelerin edebiyatı da birbinne benzer,
yazarlan da. Bırbirının adını
duymamış yazarlann benzer konulara
yakınlık duyması, birbırlerini andıran
yaklaşım göstermeleri hep dikkatimi
çekmıştır. Edebiyat alanında da îsveç ile
Türkıye'yı karşılaştırabılıyor olmaktan
büyük mutluluk duyuyorum. Halen
elimde ıkı gezı kıtabı \ar: Bırisi,
Danımarkah ozan Henrik .Nordbrandfın
1978'te yayımladığı "Bir Osmanhdan
Meknıp" adlı çahşmasının bu yıl çıkan
Isveççesi; öteki ise Reşat Nuri Güntekin'in
"Anadolu .\otlan*'nın. 1993'te yayımlanan
17. baskısı, hepımızın daha öğrencilik
yıllanmızda okuduğumuz klasılc yapıt.
,<\nadolu insanını anlatırken onlara özgü
düşünce şeklini. hayat anlayışını satırlara
\nrurken nasıl birbirlerine benziyor bu ıkı
ayn dünyanın ve ülkenın yazan. Yerler.
yani eskı adıyla mekânlar, iki ülke
edebıyatında da büyük öneme sahıp. Bızde
Sait Faik, Sabh Birsel ve Demir Özlü.
yerleri de insanlar gibi tanımlamakta çok
ustadırlar. Okur içine girilen yeri, onların
gözleriyle görür. burnuyla koklar,
kulaklanyla duyar \e duyulanyla vaşar; bır
sarhoş ouııadığı kalır. tsveçli yazarlarda da
benzer bir >an var, Orneğin, August
Strindberg, yazarlık yanında resım sanatı,
fotoğrafçıhk gibi başka tutkulara da sahıpti:
bir de boğazına düşkünlüğü vardı.
Stockholm merkezındekı Berns adlı gece
kulübü ve gazınonun "Kmııızı Oda" adlı
bölümü, yazarın aynı addakı romanından
(1879) dolayı dünyaca ünlenmiştır. Orada
bugün de Stnndberg'ın en
sevdiği \emeklerden bin olan
"Strindbergare" mönüde
bulunur. Stockholm, kısa bır
süre için gelip gezenlen
etkiler. Her yer yeşıl, mavidir
ve kent ferahtır. Bu ferahlık,
zamanla kışınin kendını de\
bir konserve kutusunda
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
hıssetmesıne yol açar ama. geçici konuklar
için böyle bir şey söz konusu değildu-. Bu
kenti gerçek anlamda tanımanın bır şeklı
de. restoranlannda bulunmaktır; kent
merkezındekı lüks restoranlarda değıl, dış
semtlerdekı yerel pizzacılarda fılan. Çoğu
memleketlilerimizin vönetimınde olan bu
restoranlara cumartesi öğleden sonra,
"Tekel" kapanınca \ e pazarlan
geleceksiniz. O zaman, başka yerde
görmedığinız "gerçek lsv«çülerle"
tanışırsınız. Bizde "salaş yer" sözcügü,
bıraz da "gariban, alçakgönüllil sade yer"
anlamında kullanılır; buradakıler için
"bayağı" sözcüğü daha yerinde olacaktır.
Su gibi bıra, şarap içilir; zaman ilerledikçe
bağuurak konuşulur, ayak altında
dolaşmasınlar diye çocuklara
sürekli olarak dondurma
parası, şeker parası verilır.
Stockholm'ün en büyük adası
olan "Söder" (Güney) bir
zamanlar bohemlenn ve
ışçılerin semtiydi ve bundan
dolayı îsveç edebiyatında
^ — birçok başyapıtın mekânı
olmuştur. Şimdi de kentin dığer merkezı
semtlerinden farklı bır havayı koruyor.
Benim çok sevdiğım Is\eçlı yazarlardan
bazılan bu semtte oturuyor; "tsveç'in Sait
Faik'i" olarak tanımladığım GustafRune
Eriks de iki yıl önce burada. çocukluk
evinde ölmüştü. Kızım Günseli, Söder'in
sayısız küçük restoranlanndan birinde
çalışıyor, dış semtlerdekıler gibi ohnayan,
ama lüks de sayılmayan, ıdare eder bır
yerde. Zaman zaman bana ve oğluma,
kulak misafiri olduğu ıncılen anlatır. Geçen
hafta gazetelerde, küçük bir magazin haberi
olarak şöyle bır şey yer almıştı: "Türkler,
Avrupa Birtiği standardına uygun
prezervatifleri küçük buluyorlar!"
Restoranında bu konu masalar arasında
gündeme getirilmiş. Haberi yüksek sesle
okuyan birine, bu- başka masadan şu yorum
gelmış: "Şimdi anlaşıldı neden dünyada 9
milyoıı fsveçü, 100 milyon Türk olduğu!"
Bu- başka örnek: Kadehindekı şarapta sinek
olduğunu söyleyen bayan konuğa kızımın
verdiğı yanıt: "Şşşsst! Yoksa herkes aynısını
isteyecek." Bu pazann son örneği ise şöyle:
Mönüde iki ayn midye yemeği olduğunu
gören konuk, kızıma soruyor: "Hacı
nüdyesh'te, öbür midye arasında ne fark
var?" (Burada ve diğer bazı ülkelerde hacı
midyesi denilen midye türü, normal
midyeden çok daha iri.) Kızımdan önce,
soranın masa arkadaşı yanıt veriyor: "İDd,
jılda bir kez Mekke'ye grttiğr için."
Üç ülkenin gölü Konstanz'm kıyılannda
Güneş iliklenmızi ısıtıyor.
Oturduğumuz >erden
kalkmak istemıyor canımız.
Çevremızde başka mutlu insanlar.
Yemeğinı yıyen. soğuk bu^sını
yudumlayan, ısıtan güneşte
ge\şemış, memnun kışiler. Az
ötede, yamaçlann yeşil
örtüsünde. otlaklara çıkmış
koyunlar da bızler gibi mutlu
ohnalı. Güneş onlann da ilıklenni
ısıtıyor. Büyük bir köy evının
önündeki düzlükte oturuyoruz.
Yükseklık bin metrenin üzerinde.
Uzaklarda Ren vadisi ve Alp
dağlan göriinüyor. Aşağıdan
buralara, yamaçlann temız
havasına çıkan büyük kent
ınsanlan çevrede gezuıiyor, uzun
yürüyüşler yapıyor. Kışın da
kayaidannı ayağına geçirip
tepelerden aşağılara kayıyor. Kö\-
evınde yaşayan ailenin geçim
kaynağı hayvancıhğın yani sıra
lokantacılık. Pfender dağının
temız havasına gelen
yürüyüşçülerle kayakçılar onlann
müşterilen. Avusturya'nın
Voralberg Eyaletı'nın başkenti
Bregenz"den buralara
günübırliğine bınlerce ınsan
çıkıyor. Üç ülkenın gölü
Konstanz'ın
mesalede. Savaş sonrası
yıllannda tiyatro festivali ile adını
duyurmaya başlayan Bregenz göl
kenannda eskı bır Roma kenti.
Almanya'dan îsviçre"ye, kuzey
îtalya'ya dinlenceye.
Avusturya'nın dağlanna kayağa
gitmek
kıyılanndayız. Lindau B ^ ^ a T t T T y î T T B isteyenlerin
yakınlanndakı ^______ı
Wasserburgçevreye _^ ~
gezınti yapmak A^Lj
isteyenlerin ^ 7 >
konaklamasma çok - ._
uygun. Kara ile
bağlantılı büyük bır ada
^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ geçmeK zorunaa
~ olduğu Bregenz
f AHMET gölün doğu
;
ARPAD ucunda, Pfender
' dağımn eteklerine
ve yamaçlanna
kunılu. Dar
üzerindeki tanhı Lındau'yı
zıyaret yöreye her gelen için bir
gerek. Eskı yapılannın tamamı
tamir edilmış. dar sokaklannın
çoğu trafiğe kapatılmış kent şık
dükkânlan, lokanta ve kahveleri,
otellen \e yat limanı ile çok
çekıci. ANoısturya sırun ve
Bregenz ise sadece on dakıkahk
sokaklannda orta çağdan kahna
evlerin arasından yürüyoruz.
Bregenz'in üst mahalleleri köyü
andınyor. Bir iki katlı, küçük ve
şirin bahçeler içinde taştanr evler.
Sokaklar bomboş. Kımi kapı
önünde vaşlı insanlar, bahçe
duvarlannda kedıler uyukluyor.
Güneş ilıklenni ısıtıyor. Buralara
gelip de Bregenz festival buıasuıı
gezmemek ohnaz. Göl kıyısında
büyük bir park. Parkın bir
köşesindeki ünlü kumarhane. az
ötesinde "göl sahnesi". Her yıl bir
ay içinde 300 bin sanatseveri
kente çeken Bregenz Festivali
1946'dan bu yana açık havada
yapılıyor. Amfitiyatroda oturan
izleyiciler göl üzerindeki dev
sahnede oynanan "Sihirli Flüt".
"Nabucco", "La Bobeme"in
müziğı ile kendılerinden geçerken
panldayan sulara, ötelerde îsviçre
kıyılannın ışıltısına da dalıyorlar.
Festival bu yıl 17 Temmuz'da
"Bau Yakasuun Hikâyesi" ile
açılacak ve bır ay sürecek. Az
sonra iskelede, bizi Wasserburg'a
geri götürecek gemının gebnesuıi
bekliyoruz. Konstanz gölünde üç
ülkenin gemileri çalışıyor.
Özellikle yazın sık sık yapılan
seferlerle üç ülke arasında
dolaşmak mümkün. "München"
tam zamanında ıskeleye
yanaşıyor. Halatlar atılıyor,
kapılar açılıyor. Insanlar ağır ağır,
hıç acele etmeden,
koşuşturmadan gemıye biniyor.
Güzel bır günün sonunda herkes
yorgun. Göl sessiz ve durgun.
Bembeyaz gemiler, kotralar,
yelkenliler sularda kayıyor. tki
yanımızda aç martılar çığlık
çığlığa, ekmek parçalannı havada
kapışıyorlar. Kıyıda küçük
yerleşimler, köyler, yalılar,
yamaçlarda\illalar. Parklar, ehna
bahçeleri, üzüm bağlan.
"München" arkasında köpükler
bu-akarak hızla ilerliyor.
Ötelerden bır trenın düdük sesi
duyuluyor. Güneş batmaya
hazırlanıyor. Çok uzakta, gölün
öteki ucunda, puslann arduıda
Konstanz. Yann da yolculuk
Friedsrichshafen'den feribotla
Romanshorn'a. Oradan da ver
elini Zürih, îsviçre.