22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
HAZİBAN 2003 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 - UyumpakeOerMaı sonra m Wye uym komyanı /UfyeUymHükmettl Etektronik posta: derazsomecumtwriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212,512 44 97 - Istanbul, dünya mirası kent listesinden çıkartılacakmış... "Mirasvediler vönetirse bövle oluri" Cephesapsız Telsim, öğrencilere "ceprtesaplı" servisi ile cep telefonundan indirimli mesaj gönderme olanağı sağlıyormuş... Yaklaşık 90 bin lira olan mesajlar, saat 22.30-07.30 arasında 45 bin liraya gönderilebiliyormuş... Doktora öğrencisi Erkan Avcı dikkat etmiş: "Miimkün _JC. olduğu kadar, bana gelen mesajlan cevaplamak için indirimli saatleri bekler, cevaplanmı 22.30'dan sonra atanm. Fakat saat 22.30'u gösterdikten sonra mesajımı yolluyorum ama ne enteresandır ki yolladığım mesajın raporu mesaj saatini 22.23 olarak gösteriyor. Yani arada 7-8 dakikalık bir fark var. Kanımca Telsim, ulusal kanal TRT'nin saat ayarını kullanmryor. Bu da ben ve benim gibi hareket eden bir sürü öğrencinin ulusal saat ayanna aldanıp yolladıklan mesajlann aslında hiçbir şekilde indirime dahil olmadığını gösteriyor." ektuplzmir'dengeliyor...AvukatAydınTür- kay yazmış... Orman niteliğini yitirmiş ma- liklik alanlann imara açılmasına ilişkin tartış- malara küçük bir bilgi notu düşüyor Aydın Türkay... Aynen şöyle diyor: "Akdeniz iklimi bitki örtüsü olarak bilinen makiler, de- niz havası alan ve 800-900 metre yüksekliği olan ılı- man her yerde yetişir. Yanan veya yakılan orman alan- larında, yangından sonraki ilk kışın bitiminde, rüzga- nn, kuşlann, kanncalann taşıdığı tohumlarla kendiliğin- den çıkmaya başlar. Dokunulmaz ise üçüncü yılın so- nunda menengeç, kocayemiş, sandal ağacı, funda, mersin, sakız ağacı, akçakesme, keçiboynuzu, pımal meşesi, delice, defne, erguvan, ardıç, katırtırnağı, zak- kum, laden gibi maki türleri boylanır ve devamlı yeşi- lin tüm tonlanyla toprağı kaplar ve kavrar. Böylece, ta- rıma uygun olmayan, meyilli, kıraç araziyi bakım iste- meden yeşillendirip erozyonu sıfıra indirerek oksijen üretmeye, diplerinde küçük hayvanlan banndırmaya, ilPembe gözlilkuşlara yuvalık etmeye ve bize ürün vermeye başlar. Gelişmiş bir makiliğin, bioekolojinin insana yararlı de- ğerleri yönünden ormandan hiç eksiği yoktur. Makilik yandığı veya yakıldığı ya da tahrip edildiği zaman yaprak çürüğü ile verimli hale gelen üst taba- ka toprak erozyonla gideceği için ancak çok fakir top- raklarda yetişebilen maki türleri ile garigler çıkmaya başlar. örneğin hepimizin bildiği, yarartandıgı, ihraç ürünümüz kekik, bir garig bitkisidir. Uzun süre doku- nulmayan bir garig alanı zamanla makiliğe dönüşür. Uzun süre dokunulmayan makilik de zamanla orma- na dönüşür. Çünkü kozalaklanndan fırlayıp kanatçık- lannı rüzgâra vererek gelen on binlerce çam tohumun- dan onlarcası makilerin oluşturduğu gölgelik verimli toprakta yeşererek fidan olur ve çam ağacı ibrelerinin SESStZ SEDASIZ (!) zehri ile altındaki bitkileri öldürüp kendine yaşam ve gelişme alanı açarak üremesini sürdürür. Bu, bilimsel adı 'ekolojik ardıllık' olan bir doğa ola- yıdır ve uygulamacı ziraatçı ve ormancılanmtz bunu çok iyi bilirler... Bilirier de, masa başındaki amirlerin- den gelen talimatlar doğrultusunda mütalaa vermek ve satılacak arazi yaratmak durumunda olan bu 'ga- rip'ler makilik ve gariglik alanlar için 'orman vasfını kaybetmiş alan' yaftasını yapıştırmak zorunda kalırlar. Işte böylece, güzelim makiliğin ölüm fermanı imza- lanmış olur. Pınann kuytusunda üç minik yavrusu ile yaşam süren pembe gözlü tavşan, kimsenin umurun- dadeğildir... Konuşamazki, kendini savunsun... Ken- dilerine çevreci diyen avukatlan ise amatörce savun- duklannda pek etkili olamazlar... Nasıl etkili olsunlar ki? Bu yazıyı okuyanlar 'haklı ama' demekten öte ne yapabilir? Idam fermanını yasalaştıracak 500 kişiden birileri pembe gözlü tavşan ailesinin sesini duyar mı? Duysa da umursar mı?" Munzur dağlarından İstanbul'a doğru Bir zamanlar Bolu Dağı'nda Turing' işlettiği Koru Motel'i anımsıyor olmalısınız... Motelin önündeki dükkânda doğadan süzülüp gelen ürünler satılırdı... Turing, Koru Motel'den aynldı... Turing Genel Müdürü Çelik Gülersoy'un Istanbul'da özenerek yarattığı birçok işletme Turing'den alındı... Şimdilerde Turing, Fenerbahçe'deki ve Bebek'teki kafeteryalarında doğal ürünleri yeniden sunmaya başladı... Hem de ta Tunceli'nin Munzur dağlannda, Artvin'in Posof yaylalannda yöre halkınca üretilmiş besinler Istanbul'a getiriliyor... Halis karakovan balı... Topak tereyağı... Lor peyniri... Tulum peyniri... Kurutulmuş meyveler... Kuşburnu pekmezi... Dağ kekiği... Güneşte kurutulmuş et, peynir ın t çeşitleri, çökelek... Yumurta... Çelik Gülersoy, şöyle diyon "Cümle âlem biliyor ki, Turing bir kâr kuruluşu değil. Bir hizmetler ve örnekler öncüsü... Şimdiye kadar birkaç merkezden aldığımız ilaçsız besinler konusunda bir atılım yapmaktayız. Başta bal ve tereyağı, sonra peynirier... Bunlar için, Tann'nın bir-iki saklı cennetini seçtik... Bu örnek yayılırsa, rüyalar gerçek olursa, yani göl bir gün maya tutarsa, yine herkes sevinir. Ankara'da yatan eşsiz adamın ruhu da şad olur... Çünkü o, ulusuna sadece birkaç hedef gösteımişti. Banş, bağımsızlık, dayanışma ve de üretim, doğru üretim, halis üretim..." Ve Çelik Gülersoy'un çağnsı: "Lütfen hemen yazılın, sipariş verin ve hatta bir avans ödeyin ki, sistemin birgüvencesi olsun." ÇED KÖŞESI OKTAY EKİNCt Trabzonlu Aydınlarla 'Istanbul'dakiler' Üzerine... Geçen hafta, 5 Haziran Dünya Çevre Günü için Trab- zon'daydık. Mimarlar, Cum- huriyet okurlan, doğa ve kent dostlanyla "Anadolu kültü- rü" üzerine söyleştik... Mimarlar Odası'nca resto- re edilen tarihi binanın bahçe- sinde yorgunluk atarken, de- nizden esen rüzgânn getirdi- ği kesif bir çöp kokusu kahve- ninkini aldı götürdü. Dediler ki: "- Kentin çöpünü kıyıya dö- küp dolgu maddesi olarak kullaıuyorlar. Koku bazen da- yanılmaz oluyon." Karadeniz'in binlerce yıllık uygarlık limanını bu duruma düşürenlerin de o gün "çevre mıtku" çektiklerini düşünün- ce, akhmıza gelenleri gülüm- seyerek geçiştirdik... Minibüs Tormula'sı... Kentte gezinmek için K. MaraşCaddesi'ne çıktığımız- da ise neye uğradığımızı şa- şırdık... Anlatı- lamaz bir "mi- | nibüs terö- rü"nden canımızı zorkurtardık... Sayısız minibüs, ya- yalar bir yana, başka hiç- bir araca fırsat tanımadan Trabzon"un en gösterişli caddesini kaplamış, bir- birlerini sollayarak, sağ- layarak yolcu kapma cambazlığı içinde do- ğuya doğru yanş ha- lindeler... Sonra da Uzun Sokak'tan ay- nı hışımla geri dö- nerek Taksim Meydam'na dalıyorlar... Kentin merke- zini gün boyu "Formula" pis- tine dönüştüren bu minibüs egemenliğine, sözde dolmuş- tan daha bereketli ve daha u- cuz bir "tophıtaşım" yaratma adına karar verilmiş!.. Şaşkmlığımıza açıklık ge- tiren dostlar dediler ki: "- Tarihi Trabzon Kalesi'ni atana alarak kenti ezmeye ha- zırlanan Tanjant-yol kâbusu da işte bu nünibüslerin daha hızh yanşabUmeleri için~" Nitekim, aynı kâbusun "ön- cü uygulamasını" da yine Taksim Meydanı'nda gör- dük... Kaleyi ezecek yolu kar- şılamaya hazırlanan dev bir "nçan viyadük", koca fil ayaklanyla yükselerek tarihi kentin üzerine adeta "çuflaıu- yor"... Kent kültürü yerine "kent içi otoyol kiUtürünün" yarattığı azman bir beton küt- İe, Istanbul'daki Taksim'in Trabzon Trabzon'daki eşi olan eski "maksem" (şehir suyunun "taksim" edildiği yer) alarun- da ne kimlik bırakmış, ne pey- zaj, ne de bir avuç gökyüzü... Aydınlanma sofrası Bunlara rağmen yüreğimizi ferahlatan ve sadece Trabzon için değil, tüm ülke için "umu- dumuzu" yenilediğimiz saat- leri ise ertesi akşarhki "ayduı- lanma soframız"da yaşadık... Kendini "kent ve hukuk sa- vunmasına" adamış Avukat Hüseyin Çıray, CUMOK söz- cüsü Celalettin Çiftçi ve arka- daşlan, KTÜ'den öğretim üye- len, kahraman mımar Bekir Gerçek ve meslektaşlan, ant- ropolog, doktor, işadamı, ar- keolog ve ADD üyesi Trab- zonlu dostlar... Galiba, yıllardan bu yana ilk kez, Karadenizlilerin "Temel fikralan" yerine "düşüncede- rinliğini" paylaştığımız bir akşamındaydık... Paylaştıkça da % * geç saatlere kadar kesinti- siz "aydınlan- dık" Örneğin Trab- zon "u yıpratan ve tah- rip eden bu abukluklar için diyorlar ki: "Toplu- mu yaşama kûltüründen uzaklaştıran çıkar or- taklıklaru kenti de sade- ce bir yatınm alanı. em- lak pazan ve arsa yığını olarak görüyor»." Aynı kent soyguncula- nnın sözgelimi "AB"yi militanca ve "koşulsuz" sa\Tinmalannı da benzer kaygılarla sorguluyor- lar... Öncelikle kendi ba- ğımsız kimliğimizi ve ulusal değerlerimizi güçlü ve etkin blmayı önemsemeden, kurtuluşu sadece Avrupa"yla ortaklığa bağlayan kımi "ts- tanbullu ajduılar'' için de ba- kın ne söylüyorlar: "- Anadohı aydmı tstanbul'a gittiğinde, onlann hep yoğun işleri oluyor™ Akşam sohbeti bir yana, gündüz çayına bile ara ki bulasın... Onlar Anado- lu'ya geldikkrinde ise hep ye- dirilip içirflmeyi ve hatta kar- şılanıp uğurlanmayı bekh'yor- lar... Sakın Avrupa'yla ilişki- miz de işte buna benzer olma- sın?.." Dedim ya. Trabzonlu dost- larla hem söyleştik. hem ay- dınlandık... Kadehlerimizi de "Anadohı avdınlanmızın'" sev- dalı yüreklerine kaldırdık... Oekinci ' cumhuriyet.com.tr KİM KtME DUM DUMA BEHIÇAK behicak@turk.net ÇİZGÎLİK KÂMİL MASARACl HARBİ SEMlH POROY semihporoyfd yahoo.com HAYAT EPtK TIYATROSU MVSTAFA İŞSİZLÎKTE DÖNYA ÜCÜNCOSÜ J tT™T~~! ! 1 t 1 1 | | f f ( ı r cW ıT~™T™T"~ı ı f *r i * /^ J / yiNEiş T Î T 1 TARİHTE BUGÜN MI 11 Haziran tcıcu. mumtaz-arikan.com CANU TT Si/SÜA/, <SÜA/£y VıeTMAMU S'fS BU- G4HİP HALKtAI SÖZÜ ÖMÜNDB KEN&İ- • ,v , ,AKMf$7~r f. y^ÇLI SAHİP THIC (ŞUAfiJG \ DHUC, ÜLKE YÖA/ET/M/A/r ETU'/VDE TUTHAJ A/SO OISIH £>f£A/t 'IfJ DltCJA'rÖeCE UYGU- LAA/tALA&/N/ VE LİMCE CIYLA 8U EYLEM£ &AYGON 'UA/ Bi/S. YOL KAl/ŞA<SlMDA, fCf- ' SıJS. ' - - ÜSTİJNE SENZ-İN DÖKEM QU/UJG OMOCy KİgGİT- ÇAtcAfSAK. AL&l/LEie. İÇİMDE G4C- zuvfrr/. y/*ÇL( GAMrp H?Ç uA/se/ZET- err MEOEN seSSiZ S/Ç.İMDE PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU 'Ne Degin Çağdışı' Olmak Ozerine Geçen çarşamba günkü "Almanya Notları" başlık- lı yazımda orada yaşayan kimi bilim adamlan, aydın- lar, öğretmenler, gazeteciler arasında Türkiye karşıtlı- ğının, Türkiye'yi kötülemenin moda olduğundan söz etmiştim. Paris'teki bir siyasal bilimler enstitüsünün düzenlediği Irak'la ilgili bir konferansa katılan bir oku- rumun da benzer gözlemleri olmuş. Bana gönderdiği mektupta, "Türkiye'de çokiyı tanınan kimiprofesör- ler, aydınlar burada verdikleri konferanslarda Türki- ye'deki laikyapıyı 'faşizan', laik insanları da neredey- se 'faşist' olarak lanse etmektedirier.." diyerek bu ko- nunun tartışılmasını istiyor. Batı ülkelerindeki üniversitelerin, enstitülerın, vakıf- lann krtaplıklannı gezenler bilirler. Gelişmiş Batı ülke- lerinin dışında kalan ülkelere, toplumlara ayrılmış bö- lümlerdeki kitaplann büyük çoğunluğu o üikelerin bi- lim adamlan, araştırmacıları, gazetecileri tarafından kaleme alınmıştır. Az sayıdaki edebiyat ve sanat kitap- lannın dışındaki bu kitaplann neredeyse tümünün or- tak özelliği araştırma konusu olan üikelerin, çalışma alanı ne olursa olsun, "ne değin çağdışı" olduğunu or- taya koymalarıdır. Belli bir konuda o ülkeye ilişkin bir diplomatezi hazırlayan, doktora çalışması yapan öğ- renciler ya da bir makale, bir kitap yazmakta olan araştırmacılar, bilim adamlan da kaynak olarak yine bu kitaplara başvururlar. Böylece bir kısırdöngü olu- şur. Yazı, "söz"den daha kalıcı ve daha inandıncı ol- duğundan, sözgelimi Idi Amin'in Uganda'sı, aradan geçen yıllar içinde istediği kadar değişim geçirmiş ol- sun, bu kısırdöngü içinde hep "aynı" kalır. Bu kitaplann çoğu, "Batı uygariığı" dışında değer- lendirilen üikelerin aydınlanna "sipariş üzerine" yaz- dınlmıştır. Konuyu da doğal olarak siparişi veren üni- versite, araştırma enstitüsü ya da vakıf belirler. Bunu yaparken de kendisine "bilimsel biryapıt" olarak ge- ri dönecek konunun mutlaka o ülkenin koşullarına bağlı bir "karşıtlık" içereceğini bılir. Bu, kitabı yazacak kişi için de geçerlidir. Çünkü herhangi bir Batı üniver- sitesi, araştırma enstitüsü, vakfı için "işkencesiz", "baskısız", "insan haklan ihlalsiz" bir Uganda'nın, Mo- zambik'in ya da Iran'ın hiçbir araştırma değeri yoktur. O kitaplıklarda "ne değin çağdışı" olduklan "bilimsel yapıtlaha" defalarca kanıtlanmış ülkelerdeki olumlu değişimler, düzelmeler üzerine incecik bir broşür bile bulmak olası değildir. Sipariş üzerine; üretılen bu "bi- limsel yapıtlar"da o, "ne değin çağdışı" olduğu ka- nrtlanan ülkelerdek işkencelerin, baskılann, insan hak- lan ihlallerinin gerçekte o ülkeleri egemenliği altına al- mış olan emperyalizmle, emperyalizmin işbirlikçisı olan yerli işbirlikçilerin el ele yürüttükleri politikaların bir sonucu olduğunun üzerinde hiç durulmaz. Sözge- limi, Idi Amin'in hangi emperyalist ülkenin kuklası ol- duğu doğal olarak bilinir, ama siparişi veren eğer o ül- kenin üniversitesi, araştırma enstitüsü ya da vakfı ise "emperyalizm olgusu" es geçilir. Yok, o emperyalist ülke (x) ise, sipariş de (y) ülkesinden bir kuruluş tara- fından verilmişse o zaman (x) ülkesinin ipliği pazara çıkartılır. Çünkü emperyalist ülkeler arasında kıyasıya bir rekabet mevcuttur ve bu ülkeler birbirlerinin elin- den "avlak" kaparak güçlenmek için her yola başvu- rurlar. Peki, "gelişmiş Batı uygarlığı"nm dışında kalmış üi- kelerin aydınlannın bu "kısırdöngü" zincirine bir hal- ka daha takmak yolundaki çabalarının arkasında ya- tan nedir? Sipariş karşılığı ellerine geçecek olan pa- ranın çekicilığı, yoksa körü körüne Batı hayranlığı ya dataşıdıkları uşaklık ruhu mu? Bence hiçbiri değildir. Aralannda sayılan çok az da olsa hiç kuşkusuz bun- lardan da vardır, fakat onlan, kendilerini bilimin gerek- tirdiği nesnelliğin dışına düşüren temel güdü, birincil olarak ait olduklan ülkelerdeki sıkışmışlık duygusun- dan kaynaklanmaktadır. Birçoğu çeşitli dönemlerde yayımladıklan kitaplar, yaptıkları konuşmalar nedeniy- le işkence, baskı, zulüm görmüştür. Aitoldukları ülke- lerde hükümetlerdeğişmiş, iktidarlarel değiştirmiş, fa- kat yürürlükteki yasalar sınırsız bilimsel özgürlüğün önünde engel oluşturan antidemokratik hükümlerden arındırılamamıştır. Bu durum, benzer olumsuzlukları bir kez daha yaşamak istemeyen azgelişmiş ülke ay- dınlarını kendi devletine karşı öfkeli, hırçın ve "öç alı- cı" kılmaktadır. Ortaya çıkan ve önemli doğrular da içeren bu kitapları bilimsel nesnellikten uzaklaştırarak "araçlaştıran" da yazann bu "öç alma" duygusunun kitabının içeriğine olan yansımasıdır. Tartışmayı sürdüreceğiz. (e-posta: davukcuoglu r superonline.com) (Faks:0212-232 68 73) BULMACA SEDAT YAŞAYAS SOLDANSAĞA: 1/Yahudilerde, elli yılda bir Tann'ya ve dinlenmeye aynlan yıl... Katılmış, ulan- mış parça. 2/ 21 yasın altın- daki oyuncu- lardan kurulu spor takımlan için kullanılan sözcük... Bez parçalanndan 1 2 3 4 5 ? l 1 \ 2 ! 3 4 5 6 7 8 9 I U B I nru \IInIdoku- 1 2 3 4 5 6 7 8 nan basit kilim. 3/ "'Bilgili, akıllı" anla- mında argo sözcük. 4/ İtici neden, güdü... Kı- zıldeniz'in kuzeydoğu ucundaki körfez. 5/ Akira Kurosava'nın bir filmi... Briçte, bir roberi oluşturan iki bölümden her biri. 6/ Savaş, kahramanlık gibi konulan işleyen şiir türü... Bir makamı ya da ku- rumu simgeleyen bayrak. II Güney .»Vmerika'da bir ır- mak. 8/Yabancı... İşlenmemiş, ekilmemiş toprak... Tu- zağa düşürülen şey. 9/Konu biçiminde, uzun ve kenar- lan kıvnk başlık. YUKAMDAN AŞAĞIYA: 1/Bir meslekte uzun süre başanh olarak çalışanlar için düzenlenen tören... Sözcük türetmek ya da sözcüğün görevini belirtmek için kullanılan biçim verici ses. 2/ Afrika'nın güney ucundaki burnun adı... Bir tür kılıç. 3/ "Çok güzel. çok hoş" anlanunda argo sözcük. 4/ Uluslararası Tiyatro Enstitüsü'nün simgesi... Sarp ge- çit. 5/ Nâzım Hikmet' in soyadı... Sepet örmede kulla- nılan yumuşak ağaç çubuk. 6/ Sanat, hüner... Saygın- lık. II tri yan. güçlü kuvvetli ve erkeksi kadın. 8/ Bir organımız... Niğde'ninbirilçesi...'"Şili'de —": Orhan Asena'nın oyunu. 9/Bitkilerde kökün ucunu örten ko- ruvucu bölüm.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear