22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 MART 2003 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 postjudenizsoinccumhiffiyetcom.tr Ö.212.512 05 05 Faks; 0-212.512 44 97 - Tayyip, bakanlara "böğrünüze taş basın" demiş. "Yoksa elleri böâürierinde kalacak!" Teslim Adalet ve Kalkın- ma Partisi'nin kısa adını neden "Ak Parti" yaptığı şimdi belli oldu... Amerika'nın emirleri karşısında beyaz teslim bayrağını çektiği için! Recep t Akif Kökçe: "Recep Tayyip Erdoğan'tn Kıb- ns ve Irak konu- sundaki politikalan net- leşti... Ancak kamuoyu baskısı ile bunları dile getirirken bahanelere sığınıyor. Denktaş ve Saddam bu durumda 'Atma Recep din karde- şiyiz' diyordurt" osyolog ve uluslararası ilişkiler uzmanı Alp- tekin Gündüz'ün CHP Genel Başkanı De- niz Baykal'a gönderdiği mektuptan: "AKP iktidan, Türkiye'yi sonu belli olmayan vetüm ülkeyi içine alabilecek bir savaşa sürüklüyor. Ülkeyi yönetenler, petrol için milyonlarca insanı öldürmeye hazırianan ve belki de yakında bizim topraklanmıza da göz dikecek canilere yataklık ediyor... Sömürge- leştiriliyoruz... Her geçen gün biraz daha somutlaş- tınlan adımlarla Türk devleti ve ulusu bir felakete sü- rükleniyor... Ve Sayın Baykal... Bu koşullar altında CHP ne ya- pıyor? Kocaman bir hiç... Lütfen medya sesimizi du- yurmuyor bahanesine sığınmayın her zaman yaptı- ğınız gibi. Siz bizzat elinize 'Savaşa Hayır' yazılı bir pankart alıp sokağa çıktınız da sizi görmezlikten mi geldi medya? Türkiye'yi saran örgütlenmenizle han- gi büyük mitingi düzenlediniz de milyonlar gelip 'Sa- vaşa Hayır' diye bağırmadı? Hangi savaş karşrtı kam- Hiç panyayı başlattınız da yurttaşlar katılmadı, gazeteler yazmadı? Gazetecilere 'arada bir' sıradan demeçler vermek dışında ne yaptı CHP yöneticileri ve millet- vekilleri? Seçimlerde her şeye rağmen CHP'ye oy verdik. Si- ze karşı olan çekincelerimize rağmen 'tercih' müh- rünü CHP'nin altına bastık. Daha önce yüzlerce de- fasizin 'halkın, ülkenin vetabanınızın gerçeklerinden uzak olduğunuzu' görmüş, dersimizi fazlasıyla almış- tık. Atatürk'ün kurduğu partide onun ilke ve devrim- lerini savunmak yerine çevrenize ikinci cumhuriyet- çileri ve liberalleri doldurarak CHP'yi temelsiz ve saç- ma sapan politikalara mahkûm etmiştiniz. 3 Kasım seçimlerinde kolaylıkla tek başınıza iktidara gelebi- lecekken, herzamanki ben merkezci tavrınızı sürdü- rerek zor olanı başarmış ve mityonların oyunu geri tepmiştiniz. Yine de şeriat tehlikesine karşı size oy verdik. Başka çaremiz de yoktu. Değiştiğinize inanmak istedik... Hatta dost soh- betlerinde, siyasi kulislerde sizi savunduk.. 'Oyları- mızı bölmeyelim, Atatürk'ün partisinden kopmayalım' dedik herkese... Belki sizin değiştiğinize beynimiz inanmıyordu ama, yüreğimizin sesini dinledik; size oy verdik, başkalannın da vermesi için mücadele ettik... Sayın Genel Başkan, ruhum acı çekiyor, vicdanım sızlıyor, göz yaşlanma engel olamıyorum... En kötü- sü de artık umudum yok... Ne sizden, ne de sizin ter- cihleriniz doğrultusunda oylanmızla TBMM'ye taşı- dığımız milletvekillerinden! Tann ve 'eğer sizleri gö- rüyorsa' şu anda koltuğunda oturduğunuz Atatürk sizleri affeder mi bilemiyoaım... Fakat eminim ki ta- rih ve halk bugün yaşananlan asla bağışlamayacak... Herkes tarihin sayfalannda kendi yazdığı satırlarla anılacak..." İzan Ahmet Mete A- pak: "AKP hükü- meti için söyle-' necek tek söz 'çuvallama'dır. İk- tidara geldikten bugü- ne dek çuval üstüne çu- val, sayısı belli değil. ln- san bari izana gelir. Bunlarda böyle bir olgu da yok. Atamıyorsan bu oku, git mektebinde oku birader... Amerika- lılar, 'verdiğiniz sözleri tutun' diyor... Tann bilir bunlar, yazılı söz bile vermiştirt" SESSÎZSEDASIZ(f) AKP hükümeti 'Uncle Benn' yiyor! A Prof. Dr. Aydın Aybay "Amerika • hamburger midir" diye sorduktan • sonra diyor ki: "Bu soru da nereden W çıktı demeyin, koskoca ABD Başka- * nı ciddi bir politik görüşmede muha- tabı devletin bakanlanna karşı, devlet- lerarası bir ilişkiyle ilgili görüşme konu- sunu 'at pazarlıgı'na benzetirse, Ameri- ka'nın 'hamburger', Almanya'nın 'kar- tofet salat', Ingiltere'nin 'pudding' gibi pazarasürülmesi niçin olmasın? Nitekim böyle bir şeyolmuş... ABD hükümeti ABD'lilerin dünyadaki itibannın gitgide düşmekte olduğunu gözlemleyerek, buna bir çare aramış. Bulduğu çare, dışişleri bakanlığında önemli bir mevkie reklamcı Charlotte Beers'i atamak olmuş. Bayan Beers'in görevi ülkesinin dış ülkelerle ilişkilerini diplomatik yollardan yararianarak dü- zeltmek ve geliştirmek değil, ABD'nin dışandaki imajını düzeltmeye yarayacak çareleri üretmekmiş. Bu bayan daha ön- ce dünyanın büyük reklam firmalannda, en üst düzeyde görevler yapmış ve kö- pek mamasından, tornavidaya kadar pek çok şeyi başan ile markalayıp pa- zarlamış. Şimdi mesleğindeki bu ustalı- ğını yeni bir satış işinde kullanacakmış. ABD ve onun antiterör markasını, yo- ğunluğu gittikçe artan antiamerikan dünya kamuoyuna pazarlayacakmış. Böyle birgöreve reklamcı bir kadının ge- tirilmesini eleştirenlere Colin Povvell, 'Bir şeyi satmayı çok iyi bilen bir kişiye bu işin verilmesinde yanlışlık yok. Biz de bir ürün satıyoruz. ABD dış politikasını ve diplomasisini yeniden markalayacak bi- rine ihtiyacımız var' demiş. Sonra da 'Bu hanımın beni Uncle Benn pirinci alma- ya ikna ettiğini de söyleyeyim' diye ek- lemiş. Son gelişmelere bakarsak, bizim hükümetimizin de Uncle Benn pirinci al- maya ikna olduğunu söyleyebilir miyiz?" ÇED KÖŞESİ OKTAY EKÎNCİ Pangaltı... Tarihi Kentkr Birliğinin be- lediyelerarasında başlattığı *ye- rel kimlikieri sahiplenme" yan- şına tstanbul'dan da katılım var... Şişli Belediyesi'nce yayımla- nan "Pangato" kitabı, kentin 19. yüzyılda kazandığı bu ünlü "Le- vanten semti" için yeniden anımsanması gereken hemen tüm özellikleri belgeliyor... Daha önce Beşiktaş'ta, Orta- köy"de ve şimdi de ŞişK'de, ade- ta bir "kentmiman" misyonuy- la tarihsel çe\Te ve kültür proje- lerine imza atan Erhan tşözen' ın yayına hazırladığı Pangaltı 'yı, aynı semtin ilk sakinlerinden Giuseppe Rotondo'nun torunu Rinaldo Marmara yazdı... Kitabını da "büyük dedesT Rotondo'ya ithaf ederken, bu- nun nedenini özetle şöyle vur- guluyor: "Kurulduğunda geniş bir ala- na yayılan bu semt, bugün eski Pangalü'nın da kalbi olan Erge- nekon Caddesi'ne çekilmiş du- rumda~ 1842'de Sicilya adasut- da doğan ve genç yaşta Avrupa göçmenleriyle birtikteistanbuTa sında saygınlık kazanmalan da yine Avrupa'da bile görmedikle- ri bır "hoşgörü ve birlikte ya- şam" kültürüyle gerçekleşti... Böylece, şimdi Türkiye'yi aralanna almada binbir naz ve isteksizlik içinde davranan Av- rupalılann, bir anlamda "dar za- manlannda sığuıma ve yaşam güvencesine kavuşma" umutla- nnın da merkezi yine Türkiye ve tstanbul'du... Nitekim, işte bu uygarlığın da "mirasçısı" olma bilinci içinde Pangaltı'yı yeniden ve tüm özel- likleriyle anımsatmaya karar verdiklerini söyleyen Şişli Bele- diye Başkanı Mustafa SangüL, kitabın sunuşunda da şunu vur- guluyor: "Günümüzde tarüşı- lan kültür çabşması kavTamına karşüık da en rvi dersi Istanbul örneği oluşhıruyor... Hiçbir ay- run gözetUmeksizin bir arada yaşamasmı bilen bu hoşgörülü toplumlan selamlıyor, bu yük- sek değerleri ortaya koyan bir ulusun ferdi olmanın da onuru- nu ve gururunu taşıyo- rumJ'AB'cüere örnek™ Rinaldo Marmara, kitabı için 1950lerde Halaskârgazi Caddesi™ gelip buraya yerleşen Rotondo, ilk evini bu caddede inşa etmiş- tL. Şimdi aynı dedenin soyuyla bağjanbh Giudici, Marmara, Genovesi. Dapei gibi aüelerin ev- leri de hâlâ bu caddededir_" İstanbullu AvTupaMar Kuşaktan kuşağa işte böylesi bağlarla Levanten kültürünü ya- şatan bu aileler, bir bakıma "ls- tanbullu Avrupalılar" sayılır- lar... Başta ülkemiz olmak üzere Suriye ve tran gibi "doğu ülke- lerinde" yaşayan "Latin köken- ti Avrupahlan" tanımlayan Le- vanten kimliğinin, sadece Istan- bul açısından değil, Türidye için de özel bir önemi var... Çünkü bu insanlar, ilk kez dil ve din farkı gözetilmeden tüm uyruklann eşit olduklannı ilan eden, 1839'daki Gülhane Hat- ü Hümayunu nun ardından ön- ce "konuğumuz'' olmaya başla- dılar... Kısa sürede kendi işleri- ni kurmalan ve kent halkı ara- Vatikandakı arşivleri inceler- ken, semtin adının da Italyan göçmen Giovanni Battista Pan- caldi'den geldiğini kanıtlayan bilgilere bile ulaşmış... Pangaltı sokaklanndaki eski sakinleri, Latin kökenleriyle bir- likte saptayarak ortaya anlamlı bir "tophımsal tarih" belgeseli çıkarmış... Kitabın önemli bir özelliği de Kınm Savaşı'nda ölen ve yine Pangaltı'daki Latin KatoKk Mezarüğı'nda yatan Fransız ve İtahan askerlerine yer vermesi... işte bütün bunlan, özenli ve "Avrupai'' baskıyla hazırianan bir "bekdi>T e kkabında" da gö- rünce, insan artık düşünmeden edemiyor: "Acaba şu AB aday- nğı sürecinde hükümeder artik kenara çekilse de ü>elik görüş- melerini beledhekrimiz yapsa- lar, daha mı doğru biryöntem iz- lemiş oluruz?_" Oekinci(a cumhuriyetcom.tr. KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicakia turk.net ÇlZGÎLlK KÂMIL MASARACI HARBÎ SEMtHPOROY semihporoyia yahoo.com TARtHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 2Mart SUSUZLUK İSTANBUL'UN KADERİ!. 1931'DE 8U6ÜU, iSTAMBüL 'UN SUSUZLUK SOHU- NUYLA İL6İU £'/? mZI VE KAIZİKA7VİZ, CüM- Y£/e ALM/trr. yAzt- ST7 >7L ÖNCE ISTAN8UL &4Z£TE£fND£M gEUeTİUYOIÇ VE $ÖyL£ PENÎyoe- DU : *S7 SBNE ei/V£L OLDUĞU SİSf S? S£NE SONgA BUGÜN Oe AYNI VAZI/E7T£rtZ. V4Z, HATT4 KtŞ GÜNLEKİNOE 8H-E İHTİYACfMIZI TBMİN İÇİN TEHKDS A*UOMICLA&NPAN Su &£' ĞİL, GÖKT&J BAHUEr BEKL£D/ĞİMİ2E GÖGE AftrtK UZUN SÖ££ HE M4CETİ VA/Z K1YAS ETİ" 1931 'OEKİ SU YAYINPAN SOMflA, YENİ BİIS. s? YIL SEÇSE DE; SUSUZLUIC SORUNU OLPU- ĞU 6i8ı SÜ&ECEKTie.. İSTANBUL ASLİYE 10. HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 2002/347 Davacı Mitat Ataoğlu tarafından davalı Emine Özbek mirasçılan aleyhine açılan tapu ıptali davastnda: Öveçler 2. Cadde No: 72/4 Dıkmen; Ankara adresinde bulunan davalı Mehmet Salman'ın adresı zabıtacada tespit edilemedığinden adına ılanen tebligat yapılmasına karar verilmiş olup, mahkememmn 2002347 E. sayılı dava dosyasının duruşmasınrn 8.4.2003 günü saat 10.00'da olduğu, belirtılen duruşma günü ve saatinde mahke- meye geİmesi, gelmediği veya bır vekille temsil edilmedıği takdirde yargılamaya yokluğunda devam edileceği hususu dava dilekçesi yerine geçerh olmak üzere ılanen teblığ olunur. Basın: 8846 Öğrenci kimliğimi ve pasomu kaybettim. Hükümsüzdür. HATtCE SİDAR GEZEN PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Ah, Nerede 0 Eski Dansözler... Geçen akşam Erdal Öz dostumun evinde Beşik- taş-Slavia Prag maçı sonrasında ünlü bir yazanmızla söyleşirken konu nasıl açıldıysa artık, söz eski dan- sözlere geldi... Ben, "Oryantal raks dönemi Nesrin Topkapıilekapandı..." dedim. "Yok..."dedi, ünlü ya- zar, "Sibe) Can /7e bitti..." Sonuçta "bizim anladığı- rrvz anlamda" oryantal dans döneminin artık kapan- dığı konusundaanlaşmıştık. Dönemin kiminle kapan- dığı gerçekten de o kadar önemli değildi... Sonra da kapanan dönemin dansözleri ile yeni dönemde orta- ya çıkanlann danslan arasındaki farklar üzerinde ko- nuştuk bir süre. Ikimiz de belirleyici fark olarak raks sırasında dansözün bedenindeki "akışkanlık"\ görü- yorduk. Sözgelimi, dansöz omuz, bel ve kalçalannı ay- n ayn hareket ettirse de bu hareketler arasında bir "akışkanlık" vardı. Dansözün hareketleri birbirini dina- mik bir bütünlük içinde, birbirinin içine geçerek izliyor- du. Bu nedenle de eski dansözlerin raksları göze da- ha yumuşak, daha hoş ve daha da erotik geliyordu. Yeni dönemin dansözleri ise bir vücut yanşmasına çıkar gibi piste çıkıyorlar, "boyun 2 puan", "omuzlar 2puan", "kollar2 puan"', "bel 4 puan", "kann 4 pu- an", "kalçalar 6 puan" hesabı bir gösteri sunuyoriar- dı. Yeni bir hareket için bir anlığına bile olsa mutlaka arada duraklıyoriar, dolayısıyla izleyicinin konsantras- yonunu da bozuyoriardı. Onları izlerken insan ister is- temez, "Yınedurdu, bakalım şimdi ne yapacak?" di- ye soruyordu. Ama, "Dinsizin hakkından imansız ge- lir!" diye boşuna dememişler, şimdilerde ortalığı Q-Kı- zı Nez türü şarkıcı-dansözler sarınca pabuçlarının da- ma atılma sırası Asena benzeri yeni dönem dansöz- lerine gelmişti. Bana, "Bu dansöz meselesi de nereden çıktı?" di- ye sormayın lütfen. Ardında bir "siyasal durum" olma- sa, ülkenin adım adım savaşa sürüklendiği bir ortam- da böytesi hafıf konulara kafa yormayacağımı bilecek kadar tanıyorsunuz beni... Ünlü yazarın eski dansözlerin o unutulmaz raksla- nndan söz ederken kullandığı "akışkan" sözcüğü ka- famda eski polrtikacılan çağrıştıımıştı nedense... Es- ki dansözler ile eski politikacılar arasında ilk anda so- mut olarak gözümde canlandıramadığım, fakat kesin- likle var olduğunu duyumsadığım bir bağ kurmuştum. Gece yansı Erdal'lardan çıkıp, kaygan yolda duvaria- ra tutuna tutuna yürürken, duyumsadıklarım attığım her adımda somut bir ilinti olarak gözlerimin önüne gelmeye başlamıştı. Eski dansözlerimiz gibi eski po- litikacılanmızın da en belirgin özellikleri akışkanlıkla- nydı. Meslekleri gereği, eski dansözlerin yalnızca ha- reketleri "akışkan" iken eski politikacılann salt hare- ketleri değil, sözleri de olağanüstü "akışkan" idi. Ne zaman karşımıza çıksalar, ne zaman bize bir şeyler söyleseler o hep aynı alışılageldik akışkanlık içindey- diler. Yoksa o politikacılan, ağızlarını her açtıklannda bize masal anlattıklannı bile bile niçin seçiyorduk? Onlan 20 yıl, 30 yıl, 40 yıl başımızdan eksik etmek is- temeyişimizin bir nedeni olmalıydı. Öyle değil mi? Kar- lan erimeye yüz tutmuş kaygan yolda bir yandan düş- memeye çalışırken, bir yandan da aradığım bağı ni- hayet kurabilmiş olmanın mutluluğunu yaşıyordum. Evet, onlan her defasında da bize "uyumlu ve göze hoş görünen", "bütünsel bir akışkanlık" içindeki ola- ğanüstü kıvırma ve kıvırtma hünerierine olan hayran- lığımız nedeniyle seçmiştik. Şimdi ise yeniyetme dansözler nasıl eskilerini ara- tıyorsa, akışkanlıktan hiç nasibini almamış, ama yeni dansözlerin tersine "///e de akışkan olacağım..." diye direnen yeni politikacılar da eskilerini aratıyordu... Hiç akışkan olmadan çok akışkan gibi görünmeye çalış- mak beterin beteri bir durumdu. Aynı siyasal partinin başbakanının bir telden, bakanlannın başka telden, Meclis Başkanı'nın da bambaşka telden çaldığı, TB- MM grubunun ikiye, hatta üçe bölündüğü, kimin eli- nin kimin cebinde olduğu, bir saat önce söylenenin bir saat sonra hiç söylenmemiş gibi unutulduğu, her şeyin ele yüze bulaştırıldığı bir durum yakın tarihimi- zin hiçbir döneminde yaşanmamıştı. Eskileri, en azından bize masal söylediklerini bile- rek dinliyorduk. Bunlannsa ne söyledikleri anlaşılmı- yordu bile... Onca anlaşılmazlık arasında anlayabildi- ğimiz tek şey bizi hiç istemediğimiz, kendimizi hiç haklı görmediğimiz bir savaşa doğru sürükledikleriy- di. Bu yazı tezkere oylamasından önce yazıldı. Sonra yazılsa bile neresini değiştirecektim ki? (e-posta: dkavukcuoglu " superonline.com) (Faks:0212-234 68 73) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLBANSAĞA: 1/EskidenDi- yarbakır'da dokunan, yan ipekli bir ku- maş türü. 2/ Çıkar yol, ça- re... "Tan—": Karikatürcü- müz. 3/ tz- mir'in Men- deres ilçesin- de, içme su- 1 2 3 1 | | | 2 | | 3 4 5 6 7 8 U I I ru ı 9 2 3 4 5 6 7 8 9yuyla tamnmış bir köy... Küçük erkek 1 kardeş. 4/ Bilgili, ha- 2 berli... Yemek. 5/Ja- 3 ponlara özgü bir tür . güreş... Evcil. 6/ Bir ^ renk... Türk müziğin- de bir makam. 7/Par- lak kırmızı renkte bir süstaşı...Arttırmaüe ^ satış. 8/ Elemeye ya- 9 rayan araç... Kütahya'mn Simav ilçesinde bir kap- lıca. 9/ Camilerin girişinde ayakkabı konulan yer. YUKARTOAN AŞAGIYA: 1/Bir ilimiz... Sıcak bir içecek. 2/Eski dilde ba- ğırsaklar... Bilgiçlik taslayan kimse. 3/ Ömür... Kokmuş hayvan ölüsü. 4/Batı ordulannda, atlı ya da yaya olarak çarpışan asker smıfı... Bin metre- nin kısa yazılışı. 5/ Bir nota... "Merhemlerin te- lef etme tabibim / Yaralanm kabul etmez — be- nim" (Seyrani). 6/Japon lirik dramı... Bir ipe ge- çirikniş ya da birbirine bağlanmış yemiş ya da sebzebağı. 7/Oylumlu... AJBOzgentürk'ünbir fıl- mi. 8/ Alaca, iki renkli... Daha iyi ürün elde et- mek için bir ağaçtan başka bir ağaca dal naklet- me işi. 9/ Okullarda kâğıt, mukavva, tahta gibi şeylerle yaptınlan çahşmalar... Şenliklerde cad- delere kurulan süslü kemer.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear