22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
21 ŞUBAT 2003 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR kulturfa cumhuriyet.com.tr 15 Zeki Ökten''m son filmi hüzünlü bir kuşak çatışması öyküsünü anlatıyor aha dünannemizin...En son 3 yıl kadar önce, yaşlılı- ğa, dostluğa, sevgiye, dayanışmaya düzülmüş bir güzelleme niteliğin- deki Güle Güle'yle gişede iyi ça- lışan yerli filmler kervanına dahil olan sinemamızın deneyimli yönet- menlerinden Zeki Ökten'in gör- mekte geç kaldığımız yeni filmi Gülüm. günümüzde değışen değer ölçülerinin ve hayat koşullannın iyice farklı kıldığı aile ilişkileri bağlamında seyTeden bir kuşak ça- tışması hikâyesini perdeye taşıyor. Güle Güle'nin senaristi, nicedir artık yayımlanmayan Şizofrengi dergisinin ruh hekimi yazar-yayım- cısı Fatih Altınöz'ün kaleminden çıkan yeni bir senaryodan çekilen Gülüm, sevişerek evlenmiş ancak birlikte geçip giden ortak yıllann zamanla sevgilerini iyice törpüle- diği genç bir çiftin sorunlu evlili- ğiyle, torun beklentisindeki yaşlı ana-babalannın dokunakh hıkâye- sini anlatıyor, hüzzam makamın- dan. Ökten'in, eskilerden (gözde ak- törü) Tank Akan, Nebahat Çeh- re, Rutkay Aziz, Güler Ökten, Sümer Tilmaç ya da yenilerden Okan Bayülgen, Idil Fırat gibi si- nemamızın farklı kuşaklara men- sup isimlerini bir araya getirdiği film, yönetmenin oyuncu yöneti- mindeki başansı, yer yer boğaza kılçık gibi oturan duygusalhğı ve insancıllığıyla öne çıkıyor. Sürü, Düşman, FaLze Hücum, Pehlivan, Ses, Düttürü Dünya vb. gibi önemli filmleriyle Yılmaz Güney döneminin ve sonrasmın önemli yönetmenlerinden biri ola- rak sinema tarihimızdeki yerini çoktan almış Ökten'in alçak per- deden, usul usul anlattığı Gülüm, Boğaz'da (Hisar'da) bahk avındaki iki dünürü tanıtarak başlıyor. 'Mutluluğun 66 YolıT TV dizıleriyle son dönemde ye- niden hortlayan, nostaljik bir ma- halle sıcaklığının yankılandığı semtindeki eşcınsel delikanh ve komşu oğlu özürlü çocukla candan ilgilenen, yalnız, suskun, insan kaçkını, yaşlı bir efendi adam Ali (T. Akan). Yetişkin kızının (duvar- daki fotoğrafıyla tanıdığımız, filme adını veren Gül) ölümüyle perişan olması bir yana, 30 yıldan sonra güneydeki balıkçı kardeşinin (S. Tilmaç) yanuıa çekip gitmiş kansı- nın (N. Çehre) yokluğunu içine at- mış, doğacak torunu için çakıyla tahtadan oyduğu oyuncaklar yapar durur. Kürtaj masasında yitirdiği kızının acısına ve ölüm nedenini bir sır gibi taşımanın eziklığine gö- mülmüş Ali, mazide kalmış çap- kınlıklan diline vurmuş, rakı ka- dehlerinde huzur arayan, ağzı kala- balık ve bozuk, maço dünürü Sa- lim'in (R. Aziz) kirli muhabbetini de hep sineye çeker. Mutluluğun 66 Yolu adlı çok sa- tan bir kitap yazmasına karşın bun- lan kendi hayatına uygulayamayan, işinde başanlı ama özel hayatı di- be vurmuş, uçkuru düşük ve yırtık oğlu Sinan (O. Bayülgen), mutsuz- luğunu meditasyon ve bilgisayar tutkunluğuyla gideren, işkadını ka- nsı Ash'yla (1. Fırat) bozuşunca gi- dip babasında kalır. Her ihanet sonrasında, işyerine gönderdiği demet demet buketle kansını çiçeğe boğar. Içip içip zur- na gibi olunca da ihanetlerini hatır- layıp kaybettiği ablasının acısıyla ve kansınca boynuzlanacağı endi- Filmde Tarık Akan-Okan Bayülgen ikilisi zıt karakterdeki baba-oğulu başarıyla oynuyor. Yönetmen: Zeki Ökten / Senaryo: Fatih Altınöz / Kamera: Ertunç Şenkay / Müzik: MelihKibar/ Oyuncular. Tarık Akan, Rutkay Aziz, Okan Bayülçjen, Idil Fırat, Güler Okten, Nebahat Çehre, Sümer Tilmaç, Kıvanç Yeniay / 2002 FilmPop şesiyle "Ben bir hiçim" diyerek ağlayan, aşın hareketli; mülayim babasının tam zıddı, yalancı ve ya- ramaz bir tip aslında. Sadakatinin, sabnnın sınırlannı zorlayan güzel gelin Aslı, geçmiş- te çok ceviz kırmış, kocasının tıpa- tıp benzeri, çapkın babası Salim Bey'den yıllarca çekmiş, genelde her şeyi içe atıp bağışlayan, tipik geleneksel Türk kadını örneği olan annesi (G. Ökten) gibi bir hayat sürmek istemez kesinlikle. Aslında aldatıldığını bilir ama chattaki flörtünü ileri götürmez yine de. llgisizliği hak etmeyen film 'Güçlü kadın' Ash'nın Sinan'ı affedecek gibi yaptığı finalde, ço- cukluğunda bir fiske bile vurmadı- ğı oğluna kuvvetli bir şamar aşke- dip vicdanmı rahatsız eden büyük sırnnı da açıklayan Ali'nin sonun- da inadı bırakarak kansının yanına yollanmasıyla filmini bağlayan Ökten, en azından 3 yıl öncesinin çok beğenilen Güle Güle'si ayann- da, sıcak, duygusal bir film kotar- mış bizce yine. Nedense eleştir- menlerce pek tutulmayan bu doku- nakh, insancıl filmin bizce belli başlı kusuru sesli çekilmemiş olu- şu, müzik kullanımı ve hikâyenin kimi yerde pek ikna edici olamayı- şı. Sinan-Aslı karakterlerinin senar- yoda yeterince ışlenmediği, derin- lik kazanamadığı filmde Sinan ro- lünde aşkla, doludizgin oynayan Bayülgen'in özellikle seminer ver- diğı bölümlerde biraz Zagalaştığı söylenebilir. Kaçamak yaptığı sah- neleri ve ailede parçalanmaya yol açmış Gül'ün ölümünün açıklan- ması gibi bölümleri pek de ikna edici değil. Gençlerin durumunun belirsizliğini koruduğu ama inatçı yaşhlann yine birbirlerine kavuştu- gu bir finale çıkan Gülüm, önce- likle T. Akan'ın başını çektiği oyuncu kadrosuyla seyirciyi ele ge- çiriyor. YENİ BASLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR Cennef (Heaven) Tom Tykwer'in yönettiği ve 52. Berlin Film Festivali'nin (2002) resmi açılış filmi olan 'Cennet'in (Heaven) başrollerinde Cate Blanc- hett ve Giovanni Ribisi yer alıyor. Filmin şid- det yüklü bir macera, bir aşk hikâyesi, suçla il- gili ahlaki bir dram ve aşkın olağanüstü gücüne dayanan öyküsü 1996'da ölen Polonyah yönet- men Kieslowski'nin birlikte çalıştığı yazar Krzysztof Piesiewicz'e ait. Philippa (Cate Blanchett) 29 yaşında bir In- gilizce öğretmenidir ve talihsiz bir biçimde bir suç olayına kanşmıştır. Kocasını bir ba- ğımhya çevirmiş olan bir eroin satıcısı onun elinden ölmüştür. Nasıl mı? Sırt çantasında şehrin bır ucundan eroin satıcısının ofisine kadar taşıdığı bir saatli bombayla. Başka kimsenin zarar görmemesi için ge- rekli önlemleri aldığmı sanmaktadır. Amacı sadece adamı öldürmektir. Oysa işler bekledi- ği gibi gelişmez ve temizlikçi bir kadın çöp sepetinin içindeki tehlikeden habersiz çöpleri kendi taşıma arabasına dö- ker. Bir baba ve iki çocuğuyla birlikte asansöre biner. Bom- ba patlar ve dördü de ölür. Philippa bundan habersiz sadece adamı öldürdüğü- nü sanarak hiçbir dire- niş göstermeden göze- tim altına alınmaya n- za gösterir. Polis bu olaylarda politik bir durum ve neden olduğu konu- sunda ısrar eder. Phi- lippa'run hikâyesine yalnızca ona âşık olan genç bir polis memunı (Giovanni Ribisi) inanır, çünkü gizli bir şeyler döndüğü kanısındadır. Ve her şe- yini kaybetmeyi göze alarak Philippa'ya özgür- İüğünü kazandıracak bir plan yapar... 'Tersyüz' (Adaptatlon) Spike Jonze ve senarist Charlie Kaufman'ın son çalışmalan 'Tersyüz' (Adaptation) Susan Orlean'ın 'The Orcbid Thief' adlı romanından esinlenilerek gerçekleştirilmiş sı- radışıbirkomedi. Nicolas Cage, Meryl Streep ve Chris Coo- per'ın başrolleri paylaştıklan film, uyarlamaya çalıştığı bir senaryo yüzünden çaresizlik içinde olan bir yazann kendini de hikâyeye dahil etme- ye karar vermesiyle başlayan olayları anlatıyor. Gerçekle kurgu en beklenmedik şekilde iç ıçe geçiyor. Film haline getirilen ilk senaryosu'John Mal- kovich Olmak'ın 'En İyi Orijinal Senaryo' dalında Oscar"a aday gösterilerek kazandığı ba- şanya karşın Charhe Kaufman (Nicolas Cage), gerek kariyerinde, gerek özel yaşamında duydu- ğu güvensizliğin pençesındedir. Kendisinden, fanatik bir orkide üreticisi olan John Laroc- he'u (Chris Cooper) konu alan 'The Orchid Thief adlı kitabı uyarlaması istendiğinde ne diyeceğini tamamen şaşınr. Kitabın konusu, Laroche'un Flonda"da çiçek yetiştirirken yaşadığı şeyler olsa da, derinden derine hepimi- zin içindeki tutku, yaşama arzu- su ışlenmektedir. Bu tutku, kı- tabın yazan Susan Orlean (Meryl Streep) kadar, Char- lie'yi de huzursuz etmek- tedir. Charlie'nin ikizi Do- nald Kaufman (yine Nicolas Cage tara- findan canlandınlı- yor), Charlie'nin ya- nına taşınıp, kendi- sinin de senarist ola- cağını söylediğinde işler daha da kötüle- şir. Charlie, ciddi bir şekilde yazarlara özgü duraklama evresini ya- şarken; Donald, coşkuyla çok kişilikli bir seri katili ko- nu alan bir senaryo yaz- maktadır... İZLEYİCİ GÖZÜYLE ERDAL ATABEK Sevgi ve iletişim her derde deva 'Konuş Onunla' aynı zamanda "Kadından tna- tador olmaz" diyenlere bir cevap niteliğinde. Almadovar'ın bu önemli filmini bir yer- lerde yakalarsanız kaçırmayın. tnsandan in- sana ulaşan iletişimin gücünü gösteren bir çalışma "Konuş Onunla". Benigno, ustalık kazanmış bir bakrm ustası. Masaj yapmayı çok iyi biliyor, makyaj, saç bakımı gibi bece- rileri kazanmış, bir hastanede çalışıyor. Özel- likle bitkisel hayattaki hastalar üzerinde uzun yıllar çalışmış biri. Evinin karşısrndaki dans okulundaki çalışmalan izliyor. Alicia, bir dansçı. Genç kız bir psikiyatnn kızı. Benig- no genç kıza özel bir ilgi duyuyor ama bunu açıklamakta çekingen. Marco ıse bir yazar ve kadın boğa güreşçisi Lydia ile röportaj yapmayı planlıyor. Lydia, babasının deste- ğiyle matador ohnuş, o da boğa güreşçisi sev- gilisinden aynlmanın hüsranı içinde. Hem "Kadından boğa güreşçisi olmaz" diyen ortama kafa tutuyor, hem de yürek kırgınlı- ğını aşmaya çalışıyor. Marco sevdiği kadını yitirmenin acısrnı içinde tutuyor. Bu dört ka- rakter arasındaki ilişki birdenbire dramatik bir dunıma giriyor. Alicia bir trafik kazasın- da bitkisel hayata geçiyor ve Benigno'nun bakımına giriyor. Lydia ise bir boğanın sal- dınsıyla bitkisel hayata giriyor ve Marco ken- disini büyük bir boşluğa düşmüş buluyor. Be- nigno, bitkisel hayat içindeki Alicia ile o ken- disini görüyor ve duyuyormuş gibi konuşu- yor. Aynı hastanede yatan Lydia'nın başında duran Marco'ya da "Onlar bizi görür ve du- yarlar" diyor, "Biz onlarla konuşmalıyız". Bir süre sonra gerçekten de bitkisel hayata girmiş hastalann başında da günlük konuş- malann yapıldığı, onlara dışardaki yaşamdan haberler verildiği bir ortam yaşıyorsunuz. Sonra trajik olaylar yaşanıyor. Fihnde görül- mesi gereken insan davranışlan. Almadovar, insanlara, duygulann iletilme- sinin ne çok yolu olduğunu anlatıyor Sevgi, korku, acı, umut, öfke, düş kınklığı hepimi- zin yaşamında iç içe geçmiş duygular. Bun- lan yaşıyoruz ama çoğu kez ne yaşadığımızı anlayamıyoruz. Coğu kez sözlere takılıp ka- hyoruz ama sözlerin gerisinde ve ilerisinde, sözlerin altuıda ve üstünde yaşananlan atlı- yoruz. Usta yönetmen bize, insan duygulan- nın iletilmesinde ne çok yol olduğunu, bu ko- nudayaşadıklanmızı anlayamadığımızı gös- teriyor. "tletişim" gibi çağımızın en önemli sorununa bu değişik bakış açısı çok öğretici bir ufuk açılımı getiriyor. Sevginin duyulma- srnda, yaşanmasında, iletihnesinde ne çok y- ol, ne çokyöntem olduğunu göstererek insan- cıl boyutlann sımrsızhğını anlatıyor. tnsan- lann yaralannı nasıl sarmaya çalıştıklannı, bu yaralan sararken kendilerini nerelere gizle- meye çahştıklannı gösteriyor. Birbirleri ile ilişkilerini kurarken kendi yalnızlıklannı na- sıl yaşadıklanm da görüyoruz. Bu filmi ka- nımca herkesüı bir kereden daha çok görme- si gerekiyor. Çünkü, yoğunluğu fazla olan mesajlan yeniden görürken daha doğru yo- rumlamak olası. Filmin yorumu da çok önemli, bu da izleyicinin filme katkısına işa- ret eden bir vurgu. Pek çok sıradan yapırmn sinemalan dol- durduğu sezonda bu filmin ayn bir yeri oldu- ğunu gözden kaçırmamak gerekiyor. KEDIGÖZÜ VECDİ SAYAR Yol Ayrımı "Sabah Gazetes/nde okuyabiliriz mahkûm edildiğini bir adamın. Kimin için, kime karşı? Gazetede kısaca Bir adamın mahkûm edildiği yazılı. Gazete kimden yana, adam kimden?" Brecht'in asistanı Heinz Kahlau'dan, A.Kadir - AfşarTimuçin ikilisinin dilimize kazandırdığı 'Gaze- teler' adlı şiiri(*) düşündüm, dün sabah haberieri okurken... Savaşa ilişkin yorumlarda herkes bir şey- leri eleştiriyor, birilerinden yana tavır koyuyor. Kimileri, iktidann ülkenin çıkarlan için Amerikanta- leplefine direndiğini söylerken, kimileri fiyat pazariı- ğında yeterince bastıramadığımız kanısında: "Bu kadar da ucuza gitmemeliyiz" diyor. Başlıklara göz atarken, düşünmeden edemiyor insan bu gazete, bu insan kimden yana, neden yana? Paranın gücünden mi yana, insan onurundan mı? Amerikan emperyalizminin gözü dönmüş kararlı- lığını sorgulamak gibi bir derdi var mı, yoksa banka- dakı dolar hesaplarının geleceği mi önemli? Anlaşılan son 24 saati yaşıyoruz bugün. Ya, Ame- rika ile yapılan görüşmelerde 'mutlu son'a uiaşıldı- ğı açıklanacak. 'Tezkere' alelacele Meclis'ten geçi- rilerek iş 'tatlı'ya bağlanacak. Yani, dolarlar gelecek, verilen sözler unutulacak. 'Milletin iradesine rağmen adım atmayız' diyenler çıkar hesaplanna yenik dü- şecekler... Ya da, Amerika yeterli parayı vermedi de- yip, bu raund'da oyun dışı kalmayı seçecekler (Ken- di payıma, pek fazla ıhtımal vermiyorum buna, bak- sanıza daha anlaşma sağlanmadan Amerikan gemi- leri Iskenderun kıyılarına çıkartmayı başlatıverdi de, kimsenin sesi soluğu çıkmıyor). Peki, bu iki seçene- ğin dışında bir başka seçenek yok muydu? Uluslararası kamuoyunda Türkiye'ye yepyeni bir imaj kazandıracak onurlu bir duruş... En baştan, 'Ben sizin kirli savaşınızda piyon olmam, para için adam öldürmem' diyemez miydi Türkiye ? Yani, pa- ranın gücünü değil, insan onurunu savunmayt be- ceremez miydi? Ne yazık ki, iktidar banştan yana ter- cihini yapan kitlelerin desteğini elinin tersiyle iterek pazarlık masasına oturmayı seçti.. Ama, gene de her şey bıtmiş değil. Meclis, bu gün ya da en geç hafta başı önüne gelecek tezkereyi reddedebilir ve sava- şı önleyemese bile. bu suça ortak olmamızı engel- ler... 'Banş Girişimi', TBMM üyelerine gönderdiği çağ- nda, geldikleri yol aynmında üstlendikleri sorumlu- luğu hatırlatıyor: Meclisimiz, "Ya Anayasa'nın getir- diği meşruiyet şartını ihlal ederek anayasal suç işle- yecek; Türkiye'nin AB serüvenine nokta koyacak. De- mokratik toplumlarcamiasından tamamen kopması- na ve yalnızlaşmasına yol açacak... Ya da halktn yüz- de 94 'ünün iradesini ve vicdanmı temsiledecek; ulus- lararası hukuk ve banş ilkeleri etrafında yeniden şe- killenecek dünyada saygın bir yer kazanacak..." Aynı yol aynmı, toplumun tüm bireyleri için de ge- çerli. Ya suskun kalıp cinayete ortak olacağız, ya da önlemek için elimizden geleni yapacağız. 'ABD'ye mecburuz' ya da 'ABD çok güçlü, biz ne yapabiliriz ki..' türünden söylemlerle baştan yenilgiyi kabullen- mektense, 'Ben karşı çıkıyorum' diyebılmek daha onurlu bir seçenek değil mi? Bu yol aynmında, herkes tercihini yapıyor. Akşam- lan, evlerinde ışıklannı yakıp söndürerek, pencere- den tencere çalarak 'Banş için 1 Dakika Karanlık' ey- lemine katılmayı seçenler de... bu eylemin hiçbir şe- yi değiştirmeyeceğini, yalnızca katılanların vicdan- lannı rahatlatmayayaradığını söyleyerek, en ufakbir sorumluluğu bile üstlenmekten kaçınanlar da.... Sanatçılar için de durum farksız. Ya dünyanın ay- dınlık geleceği adına bir mum yakabilmiş olmanın kı- vancını paylaşacaksınız, ya da boyun eğenlerin, vic- danlanna değil cüzdanlanna kulak verenlerin safın- da yer alacaksınız. Bir üçüncü yol yok. Toplumun öncü gücü olan (olması gereken) sanat- çının bu yol aynmında dikkatli olması gerekmez mi? En azından, TBMM'de oy kullanan milletvekili ka- dar.... Sanatçı, siyasete, her türiü protesto eylemi- ne uzak durmayı alışkanlık haline getinmiş geniş kit- leleri banş eylemlerine çekebilecek, barış mesajını en etkin biçimde iletebilecek kişidir, eğer isterse... Televizyon programcılannın, dizi yapımcılannın, yazarlann, müzisyenlerin yapabilecekleri çok şey var. Tek sınırlamaları yaratıcılıklandır, bir de hırslan (şimdi göze batmayalım, ne olur ne olmaz hesabı). Biliyoruz, kedilerzaten doğuştan banşçıdır. Ama, yetmez, bayanlar baylar, bunu göstermenizi bekli- yoruz. Dünyaya da, kendinize de... Ve düşünmenizi bekliyoruz: Patronlar kimden ya- na? Ben kimden yanayım? Not: Cumartesi ve Pazar günleri, Istanbul'da Lüt- fi Kırdar Kongre Merkezi'nde 'Uluslararası Banş Kon- feransı' var. Dünyanın çeşitli ülkelerinden aydınlann katılacağı konferansa sizi de bekliyoruz... (*)Dünya Halk ve Demokrasi Şiirleri, Evrensel Basım Yayın vecdisayarfriyahoo.com Ömer Umar'ı anma konseri • Kültür Semsi - 14 şubat 2002 tarihinde kaybettiğimiz klasik müzik tutkunu, Borusan Kültür Sanat Danışmam Ömer Umar anısına Çorum Belediyesi yarın saat 20.00"de Devlet Tiyatrosu Salonu'nda bir klasik müzik konseri düzenleyecek. Istanbul Borusan Filarmoni Orkestrası keman sanatçılanndan Kerem Aykal'ın solist olarak katılacağı konserin ilk bölümünde şef Hakan Önsöz yönetiminde Çorum Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Oda Orkestrası dinlenecek. Ikinci bölümünde ise Kerem Aykal keman resitali verecek. Aynca Devlet Tiyatrosu fuayesinde Ömer Umar'ın fotoğraflanndan oluşan bir sergi açılacak. BUGÜN • AKM'de 19.30'da 'Folklorama (Türk Büyüsü)' adlı müzikli gösteri. (0 212 251 10 23) • CEMAL REŞtT REY'de 19.30 da 'Uygur Halk Dansları ve Şarkılan'. (0 212 232 98 30) • BABYLON'da 23.00'te Apna Sangeet konseri. (0 212 292 73 68) M İŞ SANAT'ta 20.30'da 'Beatles Alaturka'. (0 212 31610 83) • YAPI KREDt KÜLTÜR SANAT MERKEZİ SERMET ÇİFTER SALONU'nda 18.30'da 'Çağdaş Müzik ve Türk Bestecüiği' üzerine Mehmet Demirtaş'ın söyleşisi. (0 212 252 47 00)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear