23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
İ6 KASIM 2003 ÇARŞAMBA COMHUPlYEr SAYFA 17 I "Tenrittler osı styatstçmnen m 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Türkiye'nin ekonomisiiki bombayla bozulmazmış. "Doğru... Buekonomi. bombalan bile bozarf" Gelenek Akif Kökçe: "Bakmayın •geleneklerine bağlı bîr milletiz' diye atıp tuttuğumuza... Geleneksel mimariyi, müteahhrtfere; geleneksel müziği popa, arabeske; geleneksel el sanatlannı fasona, plastiğe; geleneksel mutfağımızı kolaya, hamburgere; tanmı, madenleri Amerika'nın çıkarlanna; ata yadigân işletmeleri ve bankalan, hortumculara; mavfyi ve yeşili turizmci geçinen mafyaya; topraklan siyanürtü altın arayıcılanna; feda ettik birkaç kuruş uğruna! Gelenek diye elimizde kala kala bir tek ramazan davulu kafdı; o da birkaç kuruş bahşiş uğruna!" Beklenti Göksel Kaya: "Üniversite mezunlannın çoğunun iş bulmakta zorfanmasının nedeni eğitim sistemidir. Sistem emir almaya, boyun eğmeye ve ezbere dayandığı için gençler mezun olduktan sonra hep başkalanndan iş beklemektedir." B ize küresel dünyada sınıriann kalkmakta ve ulus devletlerin modasının geçmekte oldu- ğunu söylüyorlardı. Köylülükle, köylülerle alay etmelerine karşın dünyayı küçük bir köye benzetiyorlardı. Ulus ötesi sermayenin sözcü- lüğünü yapıyorlar; ulus devletleri "tu kaka" sayıp ye- ni dünya düzeninin sömürgeleştirme politikalannı al- layıp pullayarak sunuyortardı. Bir yandan da birileri köyün ağası olurken, çoğun- luk paryaJaştınlıyordu. Derken 11 Eylül oldu! Terör Amerika'da ikiz kuleleri vurdu. llk işleri, Amerikan bayrağı altında toplanmak ol- du. Ulusalcılık doruğa çıktı. Meğer ulus devletin modası geçmemiş. Sınıriann da kalktığı yokmuş. Sınıriann kalkması bir yana duvarlann daha da yükseltildiğini gördük... Gümrük kapılanna gittiği- Bayrak mizde bir sabıkalı gibi parmak izimizi almaya başla- dılar... Gözümüzün üstündezaten kaşımız vardı; gi- derek kaşımızın üstünde saç bahanesi buldular! Derken, "ulus devlet bitti" kandırmacası ile ulus ötesi sermayenin paylaşım alanı olan Türkiye, ulus- lararası Islamcı terörün hedefi oldu. "İkiz" saldınlarla sinagoglar ve beş gün sonra da Ingiltere başkonsolosluğu ile Ingiliz bankası vurul- du... Birde baktık ki, bize "ulus devletlerin modası geç- ti" diyenler, "ulusal dayanışma" çağnsı yapıyor; her- kes bayrak asıyor, bayrak astnyor... Bu kadar iki yüzlülük olmaz! Bayrak ulusal onurdur, gururdur... Sevinçtir, mutluluktur, kıvançtır. Bayrak, ulusal bayramlarda ulusal onuru, ulusal sevinci paylaşmak için asılır... Ulusal yasta, ulusal tasada, ulusal hüzünde, ulu- sal acıda bayrak asılmaz, göndere bayrak çekilmez... Ulusal yasta bayrak yarıya indirilir. Bu düne kadar böyleydi... Bayrak işinde de "11 Eylül saşkını" Amerika'ya özendiler; ulusu yasa boğan terör saldınlan üzerine her yeri bayrakla donattılar. Neymiş ulusal dayanışmaymış... Ulus devletlerin modasının geçtiğini söyleyenlerin ulusal dayanışması ancak bu kadar olur. Sapla samanı birbirine kanştınrfar ve terörü bay- rakla karşılarlar... Bu kafayla yann ne olacağı bugünden belli... Madem bayrağımıza bakışta, bayrağımıza yakla- şımdada Amerikalılara benzedik; biliyorsunuz Ame- rikalılar bayraklanndan don biçiyorlar... Yanna hazır olun! SESSÎZSEDASIZ(!) Yüksek Yerilim Hatt erdincutku " yahoo.com fnsanlık borsasında. aşklar karşılıksız çıkıyor, duygular karaborsaya düştü... Sahte gülücük pazarlıyorlar! Çıplak yıkanmayın melekler görür! Antalya'da Çağlayan Lisesi'nin sü- per lise bölümünde din kültürü dersi okulun kütüphanesindeyapılıyor... öğretmen Salih Kaya, kütüpha- nedetopladığı öğrencilere, kütüpha- nenin dev ekranına bilgisayar orta- mında yansıttığı filmleri gösteriyor. Filmlerin "başroC'ünde Harun Yah- ya adını kullanan ve gerçek kimliği bugüne dek anlaşılamayan bir kişi "zırtapoz" oynuyor... Çağlayan Usesi öğrencileri, din defsinde Harun Yahya'dan şu feyiz- leri alıyor: Çıplak yıkanmak, sağımız ve solu- muzdaki meleklerie cinler bizi gördü- ğü için günahtır. Ampulü bulan Edison'un ölümün- den sonra dolabında Kuran'dan ışık- la ilgili bir ayeti kerime bulun- muştur. Kuran'ın üç anlamı vardır ve bu üç anlamı da en doğ- ru şekilde anlamak için Arap- ça okunması gerekir; Kuran Türkçe okunamaz ve Türkçe ibadet olmaz. Sovyetler Birliği'ndeki ahlaksızlığın en belirgin örneği kadınlann ve er- keklerin aynı yerde ve aralannda böl- me olmadan tuvaletini yapmasıdır. Nuh peygamberin tufanda kullan- dığı gemi buharlı ve metalden yapıl- mıştı. Kadınlar baştan çıkancı mahluklar- dır; şeytan Adem'i kandıramadığı için yasak meyveyi Havva'ya yedir- miştir. ÇED KÖŞESt OKTAY EKtNCİ Nice 'TEKEUli bayramlara... "- Şeyh EdebaJTniiL, Osmanga- rinin. Örhangazi'nin yurt edindi- ği; tarihi Ipek Yöhı'na asırlar boyu esn'keden; KurtuhışSavasfna tüm varngı fle kaOnp 10 binferce şehit vermiş, tarihin buram buram kok- tuğu bu topraklarda yaşayan B9e- cSdfler, bu tesisi çoktan hak etti- lerJ" Bu konuşma, Marmara depre- miıun 1. yıldönümünde, Bfletik'te- la "TEKEL İçki Fabrikaa'run açı- lışında yapılmıştı. Halkın aynı d- de "rakı fabrikaa" kurulması tale- buıi de "desteklediğinr söyleyen dönemin Devlet Bakanı Rüştü Ka- znn Yüceten'in ardından. yenı dö- nemin ANAP lideri ve Başbakan Yardımcısı Mesnt Yıimaz da şunu vurgulamıştı. -Bu tesis, doğal meyvelerle fikör üretimindedünyadaJdender fabri- kalardan biri otacakür_" Nıtekim. konusmalardan sonra hep birlikte Bılecik'e ait özel bir li- kör de "'gururfa" yudumlanmış, ancak Mesut Yıimaz sadece "kok- bmakla" yennerek, halkın huzu- runda "alkoT almaıraştı... (Haber Anadolu-17. 08.2000) imizİDToırumu avı-Gende kalan "Ramazan nm gündemine ffuran "TE- K£Cinsanşı"ko- nusu her açıldı- ğnda, aklıma o "«ytli, gazfli, şe- MT Bılecik ko- njşmalan ile Me- sct Yılmaz'ın li- k)râ "içmeden bklaması" gel- d.. Bir yandan Bilecik'teld fabrika- lai için "Osmanb'nm ük başkeu- tiM armağanımız" denecek kadar 'İjrtsanan", öbür yandan da yine ^jkent" kararlanyla gözden çı- küülan TEKEL'e kârşı bu vefasız- k. acaba sadece "ekonomik ajaçh" bir politikanın ürünü mü- 4ı 1 .. Yoksa, % 'si>BSİÎslamcıhk''açısın- dı "insana keyfTCria"içecekle- r "günah" sayanlar, aynı keyfe hzmet veren TEKEL'i -özefleştir- m" yoluyla "gâvurtara" mı dev- rdıyorlar?.. .\nkara 8. Idare Mahkemesi, Ti-G»da Iş'in açtığı darada TE- KEL Alkollü îçeçekJer Işletme- snın satışını hedefleyen ihale iş- lderini durdurdu (20.11.2003- ümhuriyet). Yargının bu karann- dn önce Maliye Bakanı Kemal lukıtan ise 2003 yılı bitmeden i>gun frvaüa sattşın" gerçekleş- cileceğini söylemişti (15.11. 2(3-Hürriyet). Kamusal çıkarla- n yanı sıra Türk içkilerinin tadı- n. tültüriinü ve gûzelliğini de za- Kı bilmeyen siyasilerin "TE- EL'in kıynıetiııi bilmeleri'' de ga- liamumkün göriinmüyor... Lstelik. Denizli Milletvekili ÜEtafa Gazaka'nın örneğini ver- dfy "Japon JTl fîrmaa'' gibi ya- barı müşteriler de asluıda kendi ülkelerinin "devfet şirkederi'" ko- numundalar... Yani bizim "muha- fazakâr Kberaliznı'" kurmaylan- mız "devietimizi küçültürken". dünyanın en güclü liberalleri. üs- telık "biznn devlet birikimJerimiz- le" kendi devletlerinı "daha da güçjendinne" peşindeler... 'tçmesini büenlerin' ülkesi TEKEL'ın satışı ertelenince, "Şeker Baynunı"mızı da bır kez daha dünyanın en kaliteli fc >erfiB- körierimizk" kutlayabiliyoruz... Örneğin. "Isparta Gûl Likö- rû"mûz, uluslararası 3 altın ma- dalyalı; "Konv^ Kayısı Ukö- rö"müzun gümüş madalyası var; "Bodrum MandalinaIikörii"müz altın ve gümüş madalya sahibı; "Çfflek", -Ahududu" ve "Adana Pbrtakal" da madalyalan toplayan likörlerimiz.. Hele, "Paşa Likörii" dedığimız "Türk Kahve Likörü" ıse dünya- mn en ünlü ve pahalı hemcinsleri "lîa Maria" ve "Kahluz" ile ya- nşmaktalar... Böylesi bir başannın sırn ise Anadofaı'daki binJerce y ı M "şa- rap kültürü" ve bunu en değerlı "miras" olarak devralan TE- KEL'in 70 yıllık "üretim birikim- leri"...A>'nıkülnirün ve birikimlenm ka- zanımı da yine tüm likörlerimızin "e- sans" kullanılarak değil "gerçekmeyve- lerie" üretilmesi. Çûnkü Türkiye bir "meyve cenneti" ve aynı zamanda tarih boyunca da içkiyi "içmcsiııi büen r insanlann ülke- si... 'Yajamaya' yabancılar Işte böyle bir ülkede, Rama- zan'da bir ay ara verilen içkıye de "fikörfe" yeniden "merhaba'' de- mek, tarihinden, coğrafvasından ve her çağdaki "uygaıtk kültnriin- den" gelen bir "Cumhuriyetgete- neğTdir... Annelerimizin aylar önceden "bajTama hazutk" olarak yaptık- lan o güzelim vişne, nane, muz ve her türlü meyveli likörlerin "Türk kahvesryfc" birlikte ve yanında da yine bizehas olan "badem şekeriy- k" sunulmasuun anJamı da "ahin açıkhğjnı" ve "yaşamın tadnu diATimsamayı" ba>xam seMnciyle de buluşturmak için değıl midir?.. Şimdi TEKEL'ı yok etme karannı verenler, Anadolu'nun şarap kültûründen bile nasıl ki habersizgibilerse, iştebu "ba>ram tadma" da ne yazık ki yabancılar... Siyasi hedefleri ise "kendüerine benzeyen" bir toplum yaratmak ol- sagerek... Kendi yaşamiarma güzeltik ve keyif katoıasmı bilmeyen yönetict- lerin,tophımave ülkeyegü/dlik ve muthıhık getirdiğine ise tarihte hiç rastlanmadL.. Nice "TEKEL'M" bayramlara... Oekinc'Kn cumhuriyet.com.tr KlM KİME DUM DUMA BEHİÇAK behicakCa turk.net ÇİZGÎLİK KÂMtL MASARACl kamHmasaraci ıı mynet.com H A R B İ SEMİHPOROY semihporoyfn yahoo.com $u dönemi Vo&Lar Korosu uyelerindieti, kankatürcü ar-kadaç/rna^r^msever-, dcgtumuz C&H K&MM 0A/6Ü'yü yürıeğimizegömüyoruz... KEDİ LEVO APTİÜKA aptulka hotmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAH 26 Kasun www.mumtas-arikan.com O/S /ÛŞK(LERD£ "BÜYÜK SOPA" P0UİİK4SU. •iSOi '04 &U6ÜH, g/e ASD gAŞKANt iuc KEZ yıner&ştNA ycccaiMK r/)/>M/çrr. T&SOPOBS seoasstfeLr, T&MAMtA&t- Ğl GEZl St/&4£fNO<4, O2.ELL/KLS /4M£/S/K#"/V//V SÜGDÜ/S.- " " İ MC / Ç OLM(/f(190i)j 3 ytl- ÇOK. EHERJ-llc SıR yÖA/Er/M UVGU C4MfÇT7. l'Ç K>Lir/&*£>* HALtcrAkl >14M4 GtRl'çıML KİYLE OLUA4LU A/orZ/1& ALı4N ROOS£V£LT, İŞÇILE- Ü ÇAL'ŞMtŞ, 7TCÖS7-LEISJ.E MÜC4O£C£ ETMİŞTİ- ANCAK, ONUN />£ r'çrsKİ sigi otMAMfçrj. BÜYUK. oet/Lsr ÜÜ 8U (BUYÜK KLE Süfit PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Bayram Üç gün önce bir söyleşi için çağnldığım bir rad- yo programında sunucu dostum, "Biraz eskibay- ramlardan söz edermisin?" diyesorduğunda ak- lıma çocuklukyıllanmın bayram ziyaretleri, ceple- rime doldurduğum parlak kâğıtlı bonbonlar, aldı- ğım bayram harçlıklan, gittiğim bayram yerlerin- den başka bir şey gelmemişti. Verdiğim bu yanrt- lar böyle bir söyleşi için yeterfiydi aslında. Yanm yüzyıl geride kalmış o "eski bayramlar"a ilişkin başka ne anlatabilirdim ki? Söylediklerimi daha renkli kılabilmek için eski bayramlann vazgeçilmez geleneği olan o bayram ziyaretlerinin "törensel düzeni"nden, ailenin yaş- lılanndan küçüklerine doğru işleyen şaşmaz hiye- rarşisinden de söz etmiştim. Bayram sabanlannın çocuklar açısından en büyük mutluluklanndan bi- rinin sabah erkenden uyanıldığında yatağın kena- nnda bulunan bayramlık giysiler, parfak derili gıcır gıcır ayakkabılar olduğuna anlatm/ştım. • • • O yıllarda Şeker Bayramı, "Ramazan Bayramı" olmamıştı daha. Bayram namazlannı kaçırmayan dedelenmiz, babalanmız gibi bayram namazını kıl- dıran eski günlerin tonton yüzlü imamlan için de. Bayramın ilkgünü ailenin büyüklerine yapılan zi- yaretlerle geçerdi. Herziyaret biz çocuklar için bir avuç daha bonbon, bir mendil daha harçlık de- mekti. Merak edip anneme, "Harçlıklan niçin men- dil içinde veririer" diye sorduğumda yedı-sekiz yaşında olmalıydım. "Harçlığt göstererek vermek çok ayıptır oğlum.." diye yanıtlamıştı annem. An- lamaz anlamaz baktığımı görünce "Durumu iyi olanlargibi iyi olmayanlar da vardır" diyerek açık- lamıştı. "Harçlık mendil içinde verildiğinde alan, sokağa çıkıp da içine bakana kadar ne kadar al- dığını bilmez. Mendil, çok verenin yanında az ve- reni üzen abartılı sevinçleri önler.." demişti. "Pa- ra" denen nesneye bir başka bakışlan vardı "eski zaman" insanlannın. Sonra, "O kadarşekeryersen, dişlerin çürür, mi- den bozulur" uyanlan gelirdi büyüklerden. Bay- ram harçlığı semt çayırlanna kurulan bayram yer- lerinde dilediğin kadar salıncak, dilediğin kadar atlıkannca anlamına gelirdi. Televizyon da, elekt- ronik oyuncaklar da, bilgisayar oyunları da yoktu o yıllarda. Çocuklar birbirieriyle daha arkadaştılar mahallede. Daha da dayanışmacıydılar. Çok harç- lığı olanın cebindekini az harçlığı olanlarla payla- şacağı kadar dayanışmacı. Işte bunlan ve bunlara benzer şeyleri anlatmış- tım o radyo söyleşisinde. • • • Geçen hafta Istanbul'da yaşadığımız dehşetin fotoğraflannı daha önce görmüş olsaydım, mut- laka başka şeyler anlatırdım, diye düşünüyoaım bugün. Anneleri anlatırdım. Salt bayram günleri- nin değil, çocukluk yıllannın tüm mutluluklannın odağıydı anneler. Annesiz bir bayram düşünüle- mezdi. Sürekli koşuşturart, derleyen, toplayan, dü- zelten, düzenleyen, öğütler veren, kucağına koşu- lan annesiz bir bayram, "bayram" olmazdı ki za- ten. Olamazdı. Eray'ı anlatırdım. Levent'teki "küresel cihat" bombasıyla yaşamı genç yaşta noktalanan Ayşe- nur ErKoca'nın tabutu başında ağlayan sekiz ya- şındaki çocuğunun gözlerindeki annesizliği, anne- siz kalmışlığın çaresizliğini anlatırdım. Bu bayramı ve bundan sonra gelecek bayram- lan Eray gibi annesiz geçirecek tüm çocuklann yaşamlanndan çalınan, kopanlan mutluluklann- dan söz ederdim. O fotoğraflan daha önce görmüş olsaydım, o gün anlattıklanmın hiçbirini anlatamazdım belki de... O annesiz kalmış, annesiz bırakılmış çocuk- lann yoksun kalan hayatlanndan utandığımdan... (e-post;dkavukcuoglu « superonline.com) (Faks:0 212-234 68 73) BULMACA SEDATYAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 SOLDANSAĞA: 1/ Geleneksel Türk evlerin- de hayat, sofa, sergâh gibi mekânların kenanna yer- leştirilmiş, bir yanı pencere- İi, yüksekçe seki. 2/ Uçu- rum... Belli bir amacı ol- mayan, daya- naksız söz. 3/ Koka- in türevi uyuşturucu bir madde... Yavru yapmaya alışkm kü- mes hayvanlan için 4 kullanılan sözcük. 4/ Sinema filmlerinin çekiminde kullanılan ve üstünde birtakım bilgiler bulunan tah- ta. 5/Lantan elementüıin simgesi... En kısa zaman süresi... Hafif ve yavaş sesle söylenen. 6/35'Iik ra- kıya verilen ad... Kuzey gökkürenin en parlak yû- dızı. 7/Birkaç kişinin oturabileceği koltuk... lücel bir silah. 8/ Aralaruıda herhangi bir bakımdan ilgi ya da benzerlik bulunan şeylerin tümü. 91 Evlilik- dışı doğan çocuk... Çirkin, kaba. Y1TCARIDAN AŞAĞIYA: 1/Kasaplık hayvanJann timüs ve pankreas bezle- rine venlen ortak ad. 2 " - - dedigin demir kale/Ya alınır ya alınmaz" (Karacaoğlan)... Nesnel. 3/Bir işletmenin ani batışı... Iri, kart. 4/Dansçının ayak- kabılanna takılan metal plakalann vurmalı bir çal- gı gibi kullanıldığı dans üslubu. 5/Bir nota... Tar- la sının... Yenilgınin kabul edildiğini anlatmakta kullanılan sözcük. 6/ Boyutlan olağandan küçük olan... Ispanya'da verimli ovalara verilen ad. 7/Kok- teyllerde sunulan, üzeri peynir, sucuk, salam gibi şeylerle süslenmişküçük ekmek... YahyaKemal'in hece ölçüsüyle yazdığı tek şiiri. 8/ Felsefede, dü- şünce biçimlerinin ya da varlıklann en genel ya da temel türlerini belirtmek için kullanılan terim. 9/ Bir ana bitkinin çevTesinde yeniden beliren sürgün ve filizler... Türk müziğinde bir usul.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear